İHA Afyonkarahisar Muhabirinin, İsrail-Filistin ile İlgili İzlenimleri / 23 ocak

[[FX][SOLDIER]]

AFYONKARAHİSAR MUHABİRİNİN, İSRAİL-FİLİSTİN İLE İLGİLİ İZLENİMLERİ

- FİLİSTİN GELECEĞİNİ ARIYOR

- "PASAPORTUMDAKİ IRAK VE AFGANİSTAN VİZELERİ, TEL AVİV'DEKİ BEN GURİON HAVALİMANI'NDA BAŞIMA DERT OLDU"

- "RAMALLAH'I BİR ENKAZ KENT OLARAK HAYAL EDERKEN, HAYATIN ÇOK NORMAL OLUŞU VE ETRAFTAKİ CIVILTI BENİ ÇOK ŞAŞIRTTI"

- "YAKLAŞIK 1 SAAT SÜREN ÇATIŞMADAN, KAFAMIN YANINDAN GEÇEN BİR MERMİ VE SIRTIMA DENK GELEN TAŞLA KURTULDUM"

- "MÜSLÜMAN OLMAYANLARIN GİREMEDİĞİ MESCİD-İ AKSA'YA, NÜFUS CÜZDANIMIZDAKİ "DİNİ: İSLAM" YAZISI SAYESİNDE RAHATÇA GİRDİK"

- "KUDÜS'TEKİ KAFELERDE HERKES GÜLE OYNAYA OTURUP EĞLENİRKEN, KAPIDA SİLAHLI KORUMALAR BEKLİYOR"

- "FİLİSTİN VE İSRAİL ARASINDAKİ MÜCADELE, AKDENİZ SAHİLİYLE ŞERİA NEHRİ ARASINDAKİ BÖLGEDE HAK İDDİASINA DAYANIYOR"

- "İKTİDARDAKİ HAMAS İLE EL FETİH ÖRGÜTLERİ ARASINDA YAŞANAN GERİLİM VE SON OLARAK FİLİSTİN YÖNETİMİ LİDERİ MAHMUT ABBAS'IN ERKEN SEÇİM KARARI ALMASI, ÜLKEYİ YENİ TEHLİKELERE GÖTÜRÜYOR"

- "FİLİSTİN MESELESİ, ARTIK SIRADAN BİR EZİLEN ULUS SORUNU ÇERÇEVESİNİ AŞARAK GENELLEŞMİŞ DURUMDA"

(FOTOĞRAFLI)

RAMALLAH (İHA) ! Filistin’de iktidardaki Hamas ile El Fetih örgütleri arasında yaşanan gerilim ve son olarak Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas'ın erken seçim kararı alması, ülkeyi yeni bir kaosa sürüklüyor.

Batı Şeria Bölgesi'ndeki Ramallah kentinde görev yapan İHA muhabiri Ata Gündüz Kurşun'un Filistin izlenimleri şöyle:

"Yurtdışı görevlerine artık alıştım. 3 kez Irak ve Afganistan görevlerinin ardından, Ortadoğu'nun bir başka kara yazgılı bölgesi olan Filistin'e gönderilmek benim için sürpriz olmadı. Batı Şeria bölgesindeki Ramallah kentinde görev yapacağımı duyduğum zaman biraz heyecanlandım. İtiraf etmeliyim ki gazeteciliği bir kenara bırakarak, bir an önce Peygamber Efendimiz'in miraca yükseldiği yer olan, Kudüs'deki Mescid-i Aksa'yı görmeyi, burada namaz kılmayı ve dua etmeyi düşündüm. Atatürk Havalimanı'ndan sabah saat 08.10'da kalkan Türk Hava Yolları'nın uçağı, 09.40'ta İsrail'in başkenti Tel Aviv'de bulunan Ben Gurion Havalimanı'na indi. Bir buçuk saat sonra bambaşka bir ülkede olmak ayrı bir heyecan, 3 saat havalimanında bekletilmek de ayrı bir çileydi. Pasaportumdaki Irak ve Afganistan vizeleri, havalimanında başıma dert oldu. Yıllardır saldırıların hedefi haline gelen İsrailliler, havalimanındaki güvenlik tedbirlerini en üst düzeyde tutuyor. Tabii onlara da hak vermek lazım. Korku o kadar içlerine işlemiş ki kendilerinden olmayan hemen herkese 'terörist' muamelesi yapıyorlar. Havalimanında beni, İHA Kudüs Büro Şefi Elif Ural, şu anda Gazze'de geçici olarak görev yapan İHA Kahire Büro Şefi Mehmet Kemal Firik ve Ramallah'da beraber çalışacağım up-linkci arkadaşım Ali Cebeci karşıladı.

RAMALLAH CIVIL CIVIL

Akdeniz'e kıyısı olan ve aynı zamanda yaklaşık 400 bin nüfusu ile İsrail'in en kalabalık yerleşim yeri olan Tel Aviv, trafik sorununun haricinde gerçekten gezilmeye ve görülmeye değer bir kent. Kahvaltı molası ile sahil ve kent turunun ardından 60 kilometre uzaklıktaki Kudüs'e hareket ettik. Bu kente gelişimiz akşam saatleri olduğu için, ilk gün Kudüs'ü gündüz vaktiyle görememenin üzüntüsünü yaşadım. Daha sonra Ramallah kentine hareket ettik. İsrail askerlerinin kontrolü altında bulunan Kalendiya Sınır Kapısı'ndaki pasaport kontrolünün ardından Ramallah topraklarına ayak bastık. Ramallah, Filistin'in Batı Şeria bölgesinde ve Kudüs'ün 10 kilometre kuzeyinde bulunan bir şehir. Nüfusu yaklaşık olarak 80 bin civarında. Kent, Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferi sırasında Osmanlı topraklarına katılmış. Osmanlı arşiv belgelerine göre şehir, 16. yüzyılda 400 kadar kişiyle bir tarım köyü olarak kurulmuş. İlerleyen yıllarda cazibe merkezi haline gelen kente, 19. yüzyıl ortalarında Osmanlı Valisi İbrahim Paşa döneminde Hıristiyan yerleşimleri başlamış. 400 sene Osmanlı idaresinde kalan Ramallah, 1. Dünya Savaşı'ndan sonra ise İngilizler'in eline geçmiş. Şehri görünce büyük bir şaşkınlık yaşadım. Bir enkaz kent beklerken, hayatın çok normal oluşu ve etraftaki cıvıltı beni çok şaşırttı. Bir anda 'Doğru yere mi geldim?' diye tereddüt içinde kaldım. Irak ve Afganistan'daki gibi çevredekilerin rahatsız edici bakışları da olmadı. Herkes kendi halindeydi. Her şeyin bu kadar rahat olması ve hayat kalitesinin bu kadar yüksek olmasına ilk bakışta inanamadım.

ÇATIŞMANIN ORTASINDA KALDIK

Bu rahatlık, görev süremin 16. gününde Hamas militanları ile Filistinli güvenlik güçleri arasında çıkan çatışmayla sona erdi. Hamas'ın 19. kuruluş yıldönümü nedeniyle, Jamal Abdulnasır Camii'nde cuma namazı kılan Hamas destekçileri ve militanları, daha sonra Al Manar Meydanı'na yürüyüş yapmak istedi. Ellerindeki bayraklarla slogan atarak meydana yürümek isteyen yaklaşık 2 bin kişi, güvenlik güçlerinin engeliyle karşılaştı. Yaşanan kısa süreli arbedenin ardından çatışma çıktı. Yürüyüş yapmaya kararlı olan göstericilerin üzerine polisin ateş açması sonucu 2'si ağır toplam 35 Hamas destekçisi ve militanı yaralandı. Yaralanan göstericiler, bölgeye sevk edilen ambulanslarla hastaneye kaldırıldı. Çatışmanın ardından ortalık adeta savaş alanına dönerken, Jamal Abdulnasır Camii'nin de camları kırıldı. Gerginlik, Hamas'a bağlı kadın militanların el ele yürüyüş yapmasıyla sona erdi. İHA ekibi olarak, bazı meslektaşlarımızla birlikte çatışmanın arasında kaldık. Yaklaşık 1 saat süren çatışmadan, kafamın yanından geçen bir mermi ve sırtıma denk gelen taşla kurtuldum. Kurban Bayramı’nın ardından, İsrail ordusunun, El Aksa Şehitleri Tugayı üyesi bazı kişileri gözaltına almak için Ramallah’a girmesiyle ortalık yine karıştı. İsrail askerleri ve Filistinliler arasında çıkan çatışmada, 5 Filistinli öldü, 20 Filistinli de yaralandı. Ortasında kaldığım çatışmadan, yine sağ salim çıkmayı başardım.

TOPLUM PSİKOLOJİSİ DIŞA VURULUYOR

Kudüs Büro Şefimiz Elif Ural'ın mihmandarlığında bu kutsal şehri de gezdik. İlk durağımız, Peygamber Efendimiz'in miraca yükseldiği yer olan Mescid-i Aksa'yı içinde barındıran Eski Kent (Eski Kudüs) oldu. İsrail askerlerinin pasaport kontrolü ve tepeden tırnağa af0er bir kent. Kahvaltı molasüst aramasının ardından Eski Kent'e adım attık. Mescid-i Aksa'ya yöneldiğimiz sırada ise bu defa Filistinli güvenlik görevlileri karşımıza çıktı. Müslüman olmayanların giremediği Mescid-i Aksa'ya, nüfus cüzdanımızdaki 'Dini: İslam' yazısı sayesinde rahatça girdik. Üzerinde yazılı bir belgesi olmayan kişilerse, kendilerini müslüman olduğuna inandırmak için, görevlilerin söylediği sureleri okuduktan sonra içeriye alınıyor. Eski Kent, gerek tarihi, gerekse mistik havasıyla sizi alıp adeta uzaklara götürüyor.

Yahudiler'in yaşadığı tarafta (Batı Kudüs) ise birçok kafe ve alışveriş merkezi var. Dışarıdan baktığınızda bir Avrupa ülkesinden çok da bir farkı yok. Ben Yahuda diye adlandırılan bölge ve çevresi, Yahudi gençlerin uğrak noktası. Burada eğlenceli bir hayat göze çarpıyor. Arkadaşlarla bir kafeye oturup bir şeyler içelim diyoruz. Ancak bütün kafelerin girişinde korumalar var. Hiç çekinmeden üstümüzü ve çantalarımızı arıyorlar. Önceki yıllarda meydana gelen patlamalarda kafe türü mekanların hedef olarak seçilmesi, insanları böyle bir önlem almaya itmiş. Herkes kafelerde güle oynaya oturup eğlenirken, kapıda mutlaka bir güvenlik görevlisi bekliyor. Her an bir patlama korkusuyla yaşıyorlar. Her ne kadar yansıtmamaya çalışsalar da, bazı kafelerin girişlerindeki eli silahlı insanlar ve çevredeki üst düzey güvenlik önlemleri, toplum psikolojisinin dışarıya vurulması açısından önemli olsa gerek.

İSRAİL-FİLİSTİN SORUNU

Filistin ve İsrail arasındaki mücadele, dünyada en uzun süren ve patlamaya en yatkın anlaşmazlıkların birinden kaynaklanıyor. Anlaşmazlığın kökeni, Akdeniz sahiliyle Şeria Nehri arasındaki bölgede hak iddiasına dayanıyor. Aradan geçen yaklaşık 100 yıl, Filistinliler'e sömürgecilik, sürgün, askeri işgal ve onu izleyen kendi kaderini tayin etme hakkı mücadelesi, İsrail'in Yahudileri için ise dünyanın her yanında yüzyıllar süren zulüm, ardından atalarının topraklarına geri dönüş, barış ve güvenlik getirmedi. Komşularıyla pek çok kez bölgesel savaşlar yaşadı. İsrail ile Filistin arasındaki en son kanlı savaş ise 2002-2003 yılları arasında yaşandı. Bazı intihar saldırılarının ardından İsrail, önce 2002 Mart, sonra da Haziran aylarında Batı Şeria'nın neredeyse tamamını işgal etti. 2002 yılının büyük bir bölümünde Filistin kentleri sık sık baskına uğradı, birbirleriyle bağlantısı kesildi, kuşatıldı ya da uzun süre sokağa çıkma yasağı altında kaldı. Nisan ayında İsrail güçleri Batı Şeria'nın kuzeyindeki Cenin mülteci kampına girip bölgeyi ele geçirdi. Filistinliler, burada bir katliam yapıldığını iddia ettiler. Kendisi de ağır kayıp veren İsrail ordusu, örgütlü bir direnişle karşılaştığını savunarak, burada sadece 52 Filistinlinin öldüğü konusunda ısrar etti. Birleşmiş Milletler'in bu konuda hazırladığı bir rapor, sivilleri tehlikeyle karşı karşıya bırakan şiddet olayları dolayısıyla her iki tarafı da suçladı ama ortada bir katliam olmadığı sonucuna ulaştı. Uluslararası Af Örgütü ise İsrail ordusunun Batı Şeria'da Cenin ve Nablus'a düzenlediği operasyonlarda savaş suçu işlediği hükmüne vardı. İsrailli yetkililer 2002 yıla af0er bir kent. Kahvaltı molası boyunca Gazze Şeridi ve Batı Şeria'da düzenlenen operasyonların amacının, Filistinliler'in terör altyapısını yıkmak olduğunu kaydediyordu. Ancak hızı kesilmiş de olsa intihar saldırıları yıl boyu devam etti.

ABBAS'IN ERKEN SEÇİM KARARI ALMASI

Filistin'in hem kendi içindeki, hem de İsrail'le arasındaki sorunlar bitecek gibi de görünmüyor. İktidardaki Hamas ile El Fetih örgütleri arasında yaşanan gerilim ve çatışmalar ile son olarak Filistin lideri Mahmut Abbas'ın erken seçim kararı alması, ülkeyi yeni tehlikelere götürüyor. İsrail'in ve Batılı ülkelerin de, erken devlet başkanlığı ve parlamento seçimleri çağrısı yapan Abbas'ı desteklediğini bildirmesi, durumun vahametini ortaya koyuyor. Yapılacak olan seçimlerde Hamas'ın tekrar iktidara gelme olasılığı da ayrı bir düşündürücü konu. Yapılan birçok ateşkes anlaşmasına rağmen, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde, El Fetih ve Hamas militanları arasında halen sokak çatışmaları yaşanıyor.

Filistin meselesi, artık sıradan bir ezilen ulus sorunu çerçevesini aşarak genelleşmiş durumda. Bu bakımdan Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkı, diğer sorunlarla iç içe geçerek Orta Doğu'yu kapsayan bir meseleye dönüşmüş. Orta Doğu sorunu ise tarih boyunca asla eksik olmamış, sonsuzluk kadar eski ve insanlık tarihinin bir parçası konumunda. Orta Doğu sorunu aslında insanlığın da kendisini oluşturuyor.

Burada gördüklerimi ve yaşadıklarımı ne kadar gerçekçi anlatmaya çalışırsam çalışayım, sizi tatmin etmeyecek. Eski Kudüs'ün dar sokaklarında yürümeden, Mescid-i Aksa'ya İsrail askerlerinin kontrolünden geçerek girmeden, Peygamber Efendimiz'in Miraca yükseldiği yerde namaz kılıp dua etmeden, Ağlama Duvarı'nda ibadet eden Yahudilerin seslerini duymadan, Hz. İsa'nın Beytüllahim'deki doğduğu yeri görmeden, çatışmanın ortasında kalıp kafanızın üzerinden geçen mermilerin sesini duymadan, anlattıklarımı anlamakta güçlük çekeceksiniz. Çünkü bu topraklara bastığınız andan itibaren, okuduklarınızın buradaki gerçekleri anlatmakta ne kadar yetersiz kaldığını görebiliyorsunuz".