Yar bana bir muhtıra!

[parlayan güneş]

Yar bana bir muhtıra!
Abdurrahman Dilipak
Muhtıra, hatırlatma, daha doğrusu ikaz anlamına geliyor..
Muhtıradan sonra neler olduğunu biliyoruz.. Çünki ilk kez muhtıraya tanık olmuyoruz..
Ama post modern darbedeb sonra ilk kez bir e-muhtıraya tanık olduk..
Birini tartışırken 2. si de geldi.
Herkes bu muhtıraları farklı anladı.. İlkinde tehdit irticaydı, 2. Sinde ulus devlete karşıo çıkan demokrasi yanlıları..
Zaten Kürt militanlar desen ebedi düşman!
Olanları bir film şeridi gibi gözünüzün önünden geçirin bir bakalım..
Gül’ün cumhurbaşkanlığını engelleyen ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcunun başına neler geldi.. Ne kendi ne partisi kalacak.. Estirdikleri fırtına kendi ocaklarını savurdu..
Sağda birlik büyük bir fiyasko sonucu patladı.. Ağar da bu patlama ile savruldu.. DYP DP oldu ama Ağar ve Partisi için artık siyasi bir gelecek yok..
MHP mi CHP leşti, CHP mi MHP leşti belli değil.. Hani birbirlerine de söz’de ve öz’de ne kadar da benziyorlar..
En traji komik hadise ise Hür Parti genel başkanı, genel başkanı olduğu partinin tabelasını alıp gelip yakasına CHP rozeti takması..
Bir zamanlar ANAP lı idi, daha önce MHP li idi.. Şimdi “Ülkü ocağı”ndan “Baba ocağı” CHP’ye döndü ve CHP li oldu? Hani yakıştı da..
Sormazlar mı adama gençler, dün niye sağcı-solcu diye gençleri kamplara bölüp birbirine kurşunlattınız diye.?
Ülkücüler oynanan kirli ve kanlı oyunun farkına varmışlardır artık herhalde..
Kim takar Yalovalı Okuyan’ı, asıl siz “baba”nın Yılmazı da, öteki evlatlarını da alıp, bu zor günde “iş başa düştü”diyip CHP nin, Baykalın hizmetine koşması, Laik Kemalist cepheye nefer yazılması beni oldukça duygulandırdı doğrusu..
Hale bakar mısınız? Eski bir Genel Kurmay Başkanı olan Doğan Güreş paşamız bile bir yandan solda birlik, öte yanda sağda birlik, beri yandan SP-BBP arasında birlik oluşturmak için araziye inmiş..
Bu işler hiç bu kadar dışa vurmamıştı. Maskeler bu kadar indirilmemişti..
Ben hep diyorum ya, birileri bu memleketin çocuklarının kanları ve gözyaşları, çalınan alınterleri üzerine kendilerine iktidar ve servet üretiyor.. Media, mafia, Sermaye, Siyaset ve Bürokrasi arasında karanlık ve kanlı bir ilişki var..
Buyurun işte anlatmak istediğim yapı bu..
Terör, irtica, ekonomik yoksulluk, dış borç, cahillik, fakirlik ve ahlaksızlık büyük ölçüde bu yapının eseri.. Demokrasi eksikliği, Hukukun ayaklar altına alınması, inanç ve fikir özgürlüğü sorunu, yolsuzluklar, işkence iddiaları, yargının siyasallaşması, batık krediler, kayıt dışı ekonomi, kayıt dışı siyaset bu yapıdan besleniyor..
Muhtıralar bu olanları engellemiyor. Aksine azdırıyor. Bu çevrelerin cür’et ve cesaretini artırıyor..
Dün, Kutlu doğum haftasını rejime meydan okuma olarak görenler, bu gün Demokrasi , İnsan Haklaır ve Hukuk devleti taleplerini bölücülere destek çıkmak şeklinde yorumluyor.
Ben anlamadım, kimi, kime karşı, kim göreve çağırıyor.
Perinçek durumdan vazife çıkarttı ve hemen gereğini yaptı. Onunla birlikte hareket eden bir sürü örgüt ve emekli asker de bildiriyi kendilerinin göreve çağrıldığı şeklinde anlamıştı. Halaskar zabitan hemen sokağa çıktı. ÇYDD ve ADD de öyle.. Asker “hayır sizi değil” dedi? Peki kimi, işte o anlaşılmadı.
Peki düşman kimdi, Demokratlar, Liberaller, İnsan Hakları savunucuları..
Bu bölücülük değil mi? STK lar, sendikalar bunu böyler algıladı..
Bu askerin siyasete müdahelesi değil mi? Peki kimse bunun hesabını sormayacak mı? Askeri savcılar harekete geçmeyecek anlaşılan, Adli yargıda görev yapan Cumhuriyet savcıları ne yapacak? Cevap belli değil mi? Şemdinli savcısının başına gelenler ortada iken kim aynı çukura düşmek ister..
Özden Örnek’in hatıra defreti olduğu iddia edilen darbe planları konusunda askeri savcılık, iddiaları soruşturmak yerine, iddiaları yayınlayan gazeteciler hakkında dava açmadı mı?
Peki bu hukuksuzluk karşısında hukukun üstünlüğüne gönülden inananmış (?!), Hukuk devletinin olmazsa olmazlarına bağlılık konusunda andiçmiş yüksek yargı erki bütün bunlar olurken ne yapıyorlar dersiniz. Eski bir Anayasa Mahkemesi Başkanı olan Cumhurbaşkanının Söyleyecek bir sözü yok mu? Eski ve Yeni Adalet Bakanının söyleyecek bir sözü yok mu? Hukuk Fakültesi dekanlarının söyleyecek sözü yok mu? Baroların söyleyecek sözü yok mu?, Başta Ana Muhalefet Partisi olmak üzere diğer Parti liderlerinin söyleyecek sözü yok mu? Emekli generallerin, emekli yüksek yargı başkanlarının söyleyecek sözü yok mu?
Bu muhtıralar ve bildirilerin Hükümeti, TSK’yı, sonuçta Türkiyeyi yüceltmediği ortada.. Bunlardan bu halk da mutlu olmuyor.. O zmaan bu işler niye yapılır? Kim ve niçin! Ve neden bu hukuk dışı işleri yapanlardan hesap sorulmaz.. Hep yapanın yanına kar kalır..
Birileri çıkar kehanette bulunur gibi konuşur. “Yakında büyük şehirlerde bombalar patlayacak” der.. Birbakarsınız sınırlardan silahlar, patlayıcılar girmiş.. Hangi silahların nerelere gittiği yazılır çizilir.. Sonra bombalar patlamaya başlar..
Göz göre göre oluyor bu işler. Birileri göstere göstere yapıyor..
200.000 kişilik silahlı bir güç, bir kaç bin kişilik dağdaki terör örgütüne karşı yıllardır savaştadır ve kan akmaya devam eder..
Bu işte bir yanlışlık, bir terslik, bir gariplik yok mu? “Bebek katili” ya da “şehid anaları” söylemi herşeyi açıklamaya yetiyor mu? Yoksa “şehid” cenazesi törenleri, ve terörist cesetleri gerçeği örten kan ve gözyaşı perdesini daha da kalınlaştırıyordu..
Terör ve irtica derin güçlerin siyaset yapma araçlarıdır. Lazım olduğu zaman, lazım olduğu kadar üretilir.. Terör, Güneydoğunun insansızlaştırılması ve Türkiyeyi zayıf düşürmenin aracıdır. İrtica ise din ve tarihi, bizi biz yapan değerleri baskı altında tutmanın aracı..
Gerçek cesetlerin ve törenlerin ötesinde gizli..
Medyanın, psikolojik harp takdiklerine uygun şekilde montajladığı “Ağlayan General ve Yuhalanan Gül”ün fotoğrafını indirin, kan ve gözyaşının sebeb olduğu öfkenin gözleri karartan perdesini indirin, aynı vatanının çocuklarını birbirine kırdıran, “ bir bebekten bir katil üreten” ve bizim çalınan alın terlerimiz üzerine kendilerine iktidar ve servet üretenlerin karanlık yüzlerini göreceksiniz..
Selam ve dua ile..