www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee  

Geri Git   www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee > Forum > Eskiler (Arşiv)

Eskiler (Arşiv) Eski konular

CevaplaCevapla
 
Konu Araçları Görünüm Modları
Old 02-18-2008, 03:15 PM   #1
Kéan aRs
Aşmış Üye
 
Kéan aRs Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: ιѕтαηвυℓ
Yaş: 33
Mesajlar: 14,099
Teşekkür Etme: 125
Thanked 197 Times in 120 Posts
Üye No: 44060
İtibar Gücü: 4245
Rep Puanı : 10060
Rep Derecesi : Kéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

ORTAK YAŞAM
Canlılardaki yaratılış delillerini incelerken kullanılması gereken temel bir mantık vardır. Bu mantığı basit bir örnekle açıklayabiliriz.
Issız bir arazide ilerlerken birden yerde metal bir anahtar bulduğunuzu düşünün. Bu anahtarı, ne işe yarayacağını bilmeden aldığınızı ve yola devam ettiğinizi varsayın. Ve farzedin ki, bu anahtarı bulduğunuz yerden bir kaç yüz metre ilerde terk edilmiş, boş bir eve rastladınız. Ve yine farzedin ki, anahtarı, belki işe yarar diye, bu evin kapısının kilidinin içine soktunuz.
Eğer anahtar bu evin kapısını hiç zorlanmadan hemen açıverirse, bu durumda mantıksal olarak ne sonuca varırsınız?
Cevap açıktır: Hiç tereddüt etmeden, bu anahtarın bu evin kapısının kilidine ait olduğunu, yani bir başka deyişle, bu kilidi açması için bilinçli bir biçimde tasarlanmış bir araç olduğu sonucuna varırsınız. Açıktır ki, anahtarı da kilidi de aynı usta ya da aynı ¤¤¤gah üretmiştir. Dolayısıyla aralarındaki uyum da bilinçli bir tasarımın ürünüdür.
Buna karşılık eğer birisi çıkar da size "hayır yanılıyorsun, o bulduğun anahtarın o kilitle ilgisi yok, o anahtarın o kilide uyması tamamen tesadüfi bir durum" derse, buna karşı ne düşünürsünüz? Elbette, doğal olarak, bu ihtimali hiç akılcı bulmayacaksınızdır. Çünkü dünyada hiç biri birbirini açmayan milyonlarca kilit ve milyonlarca anahtar vardır. Bu milyonlarca farklı parça içinde birbirine tamamen uygun olan iki tanesinin birbirlerine çok yakın bir biçimde yer almalarının bir tesadüf olduğu fikrinin anlamsızlığı da açıktır.
Üstelik eğer sözkonusu anahtar son derece girintili-çıkıntılı, karmaşık bir yapıya sahipse-yani bir oda anahtarı gibi düz ve yalın değil de güvenlik için özel geliştirilmiş bir anahtarsa-sözkonusu "tesadüf" iddiasının saçmalığı daha da iyi anlaşılır. Çünkü anahtarın üzerindeki her detay, bu detayın karşılığının kilitte de yer alması zorunluluğunu doğuracak ve böylece tesadüf ihtimalini milyonlarca kez daha azaltacaktır.
Hele bir de kapının bir değil, üç kilidi varsa ve siz de tek bir anahtar değil, yanyana üç anahtar bulmuşsanız ve bu anahtarların herbiri kilitlerin birini açmışsa... Bu anahtarların kilitlere tesadüfen uygunluk göstermiş birer metal parçası olduğu gibi bir iddiaya hiç ihtimal verir misiniz? Dahası, bu tür bir iddiada bulunan bir kişinin ya aklından zoru olduğuna ya da sizi aldatmaya, sizden bir şeyleri gizlemeye çalıştığına karar vermez misiniz?
Bu örneğin bize anlattığı mantıksal sonuç, basit ama son derece önemlidir: Eğer birbirinden bağımsız olan iki ayrı parça arasında "bire-bir" uyum varsa, yani bu iki parçanın tüm detayları birbirlerine tam bir uyum gösteriyorsa, bu durum, ortada bilinçli bir tasarımın var olduğunu ispatlar. Anahtar kilide uyumludur, çünkü bilinçli bir usta tarafından bu iş için yapılmıştır. Bir video kaset bir video cihazının içine kolayca girer ve oturur, çünkü bilinçli bir tasarımcı tarafından bu iş için dizayn edilmiştir.
Tüm bunlara dayanarak da şu genel sonuca varılabilir: Eğer iki canlının arasında, farklı organlarının birbirlerine tam tamına uymaları ile gerçekleşen bir uyum varsa, bu uyumun bilinçli bir yaratışın açık delili olduğunu söyleyebiliriz. Var olan uyum tesadüflerle açıklanamayacak bir bilinci gösterdiğine ve bu bilincin kaynağı bu hayvanlar olamayacağına göre, bu hayvanları "dizayn" eden bilinçli bir Yaratıcı'nın varlığını kabul etmek kaçınılmazdır.
Şimdi bu temel mantığı kullanarak karıncaların dünyasına yeniden girebiliriz. Bu bölümdeki konumuz, karıncalarla ortak yaşayan -ve onlarla çok çarpıcı bir uyum gösteren- bazı canlılardır.
Karıncalarla Ortak Yaşayan Hayvanlar
Karıncalarla beraber yaşayan pek çok böcek türünün var olduğu ve aralarında 'sembiyotik' ilişkiler bulunduğu bir yüzyılı aşkın süredir biliniyor. Bunların çoğu bunu bir "yağmacı" olarak yapar. Diğer bölümü ise, yaşamlarının bir bölümünde veya tamamında karınca topluluğuna bağımlı halde yaşarlar. Bu karınca ziyaretçileri arasında çeşitli pislikböcekleri, keneler, asalaklar, sinekler ve yaban arıları vardır.
Bunların bir kısmı, karıncaların yuvalarında yaşayıp tüm sosyal haklardan faydalanabilirler. Bazı durumlarda ev sahiplerinin larvalarını ve yumurtalarını yemelerine rağmen, karıncalar misafirlerine inanılmaz derecede toleranslı davranır, saldırganları yuvaya kabul etmekle kalmayıp larvalarını sanki kendi genç nesilleriymiş gibi besler ve yetiştirirler.
Peki karıncalar böyle bir saldırganlığa neden izin veriyor ve nasıl oluyor da bu böcekler senelerce üstün bir savunma sistemine sahip olan karıncanın yuvasında rahatça kalabiliyorlar? Şimdi bu anlaşılmaz olayın aşamalarını inceleyelim.
Bilindiği gibi karınca kolonisinde karmaşık bir iletişim sistemi vardır. Bu sistem sayesinde karıncalar, kendi kolonilerine ait üyeleri, yabancılardan ayırdedebilirler. Bu ayırdedebilme bir "sosyal savunma sistemi" gibi işler. Ancak, yukarıda bahsettiğimiz ziyaretçiler çeşitli tekniklerle karınca yuvalarına girmeyi başarırlar. Bu da onların, karıncaların iletişim ve ayırdedebilme şifrelerini bir şekilde çözdüklerini göstermektedir. Diğer bir deyişle de, mekanik ve kimyasal metodlarla karıncaların dillerini konuşabilme yeteneğine sahip olduklarını...
Taklitçilik
Bir karıncanın başka bir karıncayla karşılaştığı zaman yaptığı tipik bir hareket vardır: Anteniyle karşısındaki karıncaya yavaşça dokunmak ve onun feromenini kontrol etmek. Sonra her iki karınca da yollarına devam ederler. Bu hareketi birbirlerini tanımak ve yabancı canlılardan korunmak için yaptıkları bilinmektedir.
İşçi karıncalar yuvalarında yaşayan böceklerle karşılaştıklarında da aynı hareketi yaparlar. Kimi zaman karşılarındakinin farklı biri olduğunu anlayarak onu derhal yuvadan atarlar. Ama kimi zaman da, karşılarındaki böceğe sanki bir karıncaymış muamelesi yaparlar. Bu kabullenme, bahsedilen böceklerin "kimyasal taklitçiliği" sayesinde gerçekleşebilmektedir.
Böceklerin bu taklitçiliği tamamen kimyasal olarak gerçekleştirdikleri, kesin kabul görmüştür. Çünkü karıncalar kendilerine fiziksel olarak çok benzeyen böcekleri, kimyasal açıdan yabancı bulduklarında hemen yuvadan dışarı atmışlardır. Oysa karıncalarla hiçbir benzerliği olmayan bir takım asalaklar, karınca yuvasının bir elemanı gibi kabul görmüşlerdir.
Bu böcek türlerinin, karıncaların kimyasal özelliklerini nasıl öğrendiğini ve nasıl taklit ettiğini izah etmek ise çok güçtür. Böyle bir şey ancak bu feromenlerin böceklere bilinçli olarak eklenmiş olmalarıyla açıklanabilir. Bir böcek, milyonlarca yıl da yaşasa, bir kimyevi olayı çözemez ve uygulayamaz. Dolayısıyla böyle bir özelliği, Yaratıcı'nın bilinçli bir tasarımı ile kazanmış olmalıdır.
Hidrokarbon Üreten Böcek ve Ateş Karıncaları
Bir böcek türü olan Scarabaeid ile ateş karıncaları, taşıdıkları hidrokarbonların aynı olması nedeniyle birlikte yaşayabilmektedirler. Böceklerin karınca düşmanı olduğu düşünülürse, bu iki canlı arasında uyumlu bir ilişki bulunması gerçekten çok şaşırtıcıdır. Peki bu anlaşma nasıl açıklanabilir?
Bu böcekler, hem ateş karıncalarının sahip olduğu hidrokarbonlara sahiptirler, hem de sadece kendilerine has olarak vücutlarında, molekül ağırlığı yüksek olan başka hidrokarbon serileri bulunmaktadır. Böcekler ateş karıncalarının yuvasından ayrıldıklarında, karıncalarla ortak olan bileşimleri kaybolurken kendilerine has ağır hidrokarbonlar kalmaktadır. Sonradan başka bir ateş karıncası türünün kolonisine gittiklerinde, bu sefer de bu koloninin kokusunu oluşturmaktadırlar.
Böcek, ateş karıncalarının yuvasına ilk geldiğinde kalın dış kabuğuna güvenir ve ölü taklidi yaparak kendisini korumaya çalışır. Birkaç gün içinde, karıncaların hidrokarbonunu taklit ederek oluşturduktan sonra karınca yuvasına tam anlamıyla kabul edilir.
Peki bu böcek türü, bir kokuyu nasıl taklit ederek kendi vücudunda salgılayabilir? Bu kokuyu oluşturarak karıncaları kandırabileceğini ve yuvalarına kabul edilebileceğini nereden bilir? Bir böcek bunları tek başına başarabilir mi?
Elbette ki başaramaz. Karıncaları kimyevi ve fiziki yönleriyle tanıması, bir böceğin kendi başına başarabileceği bir olay değildir. Bu böceklerin karıncalarla uzun süre yaşayarak bir evrim geçirdiklerini ve sonunda da karıncaların kokusunu kimyasal olarak oluşturabildiklerini söylemek ise çok saçma bir iddia olacaktır. Zira hiçbir mutasyon ya da hiçbir tesadüf, böyle hassas ve karmaşık bir özellik oluşturamaz. Buradan çıkabilecek tek sonuç; tanıma ve taklit etme yeteneğini bu böceğe veren bir Yaratıcının varlığıdır. Karıncaların ve böceklerin uyum içinde birarada yaşamalarını sağlayan, birbirlerine düşmanca davranmalarını engelleyici kimyevi olayları gerçekleştiren de yine her iki hayvan türünü Yaratandır.
Ordu Karıncalarının Ziyaretçileri
Ordu karıncalarının vücutları üzerinde yaşayan keneler vardır. Bu kene türleri, üzerinde yaşadıkları karıncanın arka kısmında yer alan zarımsı bölgeden aldıkları kanla veya ev sahiplerinin vücutlarındaki yağlı salgılarla beslenirler. Kimi zaman bu keneler karıncanın arka ayağının ucuna yerleşirler. Gerektiğinde de tüm vücutlarının, karıncanın ayağının uç kısmı olarak "vekaleten" kullanılmasına izin verirler.
Ordu karıncaları, daha önce de anlatıldığı gibi, birbirlerine bacaklarından tutunarak zincirler oluştururlar. Bu zincirlerden de geçici yuvalar meydana getirirler. Yapılan laboratuvar incelemelerinde, ayağındaki keneyle diğer işçiye tutunan karıncalarda, kenenin arka bacaklarının tıpkı karıncanın pençeleri gibi şekil aldığı ve aynı görevi yerine getirdiği görülmüştür. Bu keneler bazı özel kenetlenme mekanizmalarıyla, örneğin; sırtlarında dişlerle ya da uygun sırt yapılarıyla karıncanın vücuduna adapte olabilecek şekilde donanmışlardır.
Adeta birbirlerini tamamlayan bu iki varlığın, doğada yaşamakta olan binlerce türün arasından birbirlerini bulmuş olmalarının bir takım rastlantılara bağlanması imkansızdır. Yaşamlarını sürdürmeleri büyük ölçüde birbirlerine bağlı olan bu iki canlı türünün, günün birinde karşılaşarak, vücutlarının ortak yaşama uyumlu olduğunu görmeleri ve daha sonra da sembiyoza karar vermeleri gibi bir "tesadüf", matematiksel olarak pratikte sıfır olasılığa sahiptir. Dolayısıyla bu mükemmel uyum da, Allah'ın eksiksiz yaratışını gösteren detaylardan yalnızca biridir. Fakat bu küçük detaylar, atlanıp geçilemeyecek kadar da kıymetlidirler. Yeryüzünde, milyonlarcasına, her gün şahit olabileceğimiz bu örnekler, insanın Allah'ın sınırsız güç ve bilgisini, ince sanatını görebilmesi için yaratılmışlardır.
Kurnaz Sinek Larvası
Karıncaların vücutları, parazit canlılar için çok uygun bir alan oluşturmaktadır. Bu yüzden de pek çok parazit türü, kendisine "ev" olarak karıncaların vücutlarını seçer. Bir sinek türü olan Strongygaster globula, bu konuda özel olarak anılmaya değerdir.
Bu sineğin larvası, karınca kolonisini kuran kraliçenin vücudunun arka bölümünde "endoparazit" (iç-parazit) olarak yaşar. Bu durumdaki kraliçenin davranışları, yumurtlamayı kesmesi dışında, farkedilir şekilde etkilenmez. Parazitin larvası, ev sahibinin vücudunu terkettikten sonra, pupa evresine geçer ve karıncalar tarafından sanki kendi pupalarıymış gibi bakım görür. Ancak, uçma aşamasına gelince bu dostane tavır yok olur ve sinek yuvayı terketmek zorunda kalır. Kraliçe karınca ise, parazitler yuvayı terkettikten sonra ölür.
Yandaki resimde ordu karıncalarının üzerinde yaşayan altı farklı asalak türü görülüyor. Bu asalaklar karıncaların vücutlarına farklı sembiyotik adaptasyonlarla yerleşmişlerdir.
(1) İlk sıradaki asalak, üzerinde yaşadığı karıncanın vücut sıvılarıyla beslenir.
(2) İkinci asalak ise bir çeşit mayttır ve evsahibinin ayağının ucunda yaşar.
(3) Bu ilginç asalak türü, karıncaları kandırarak onların larvaları ile beslenir. (4) Bu tür, zamanının çoğunu işçi karıncaların üzerinde geçirir.
(5) Kendisine ev olarak karıncanın çenesinin uç kısmını seçmiştir.
(6) Bu asalak türü ise yine karıncanın anten köküne yerleşmiştir.

Sinek larvalarının karıncanın vücuduna yerleşmeleri ve burada yaşayabilmeleri gerçekten çok sıradışı bir durumdur. Henüz yeni dünyaya gelmiş bir canlının kendine yuva olarak bir kraliçe karıncanın vücudunu bilinçli olarak seçmiş olması mümkün değildir. Anne sineğin yumurtalarını bırakmak için böyle bir mekan seçmesi için ise, karıncanın vücudunu ve yaşam tarzını çok iyi tanımasıyla mümkün olabilir. Zira bulunduğu bölge içinde, sineğin yumurtalarını bırakabileceği yüzlerce çeşit birbirinden farklı canlı türü vardır. Yavrularına düşkün olan sinek, bunlar içinde en uygun olanı tercih etmekte ve kraliçe karıncayı seçmektedir. Ama yumurtalarının burada korunaklı bir biçimde gelişebileceğini ve hatta karıncalar tarafından özel bir bakıma tabi olacağını tahmin etmesi imkansızdır. Çünkü sinek karıncadan apayrı bir varlıktır ve karınca hakkında bilgi sahibi olması mümkün değildir.
O halde sineğin verdiği bu isabetli kararın, bu küçük hayvanın kendi "ileri görüşlülüğü"nün değil, kendisine yerleştirilen bir programın, daha doğrusu yapılan bir ilhamın sonucu olduğunu söyleyebiliriz. Bir başka deyişle, larvayı en uygun yaşam alanına yerleştiren, sinek ve karınca üzerinde tam bir ilim ve hakimiyet sahibi olan güç, yaratandır.
Kéan aRs çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
CevaplaCevapla


Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir)
 
Konu Araçları
Görünüm Modları

Yayınlama Kuralları
Yeni konu açamazsınız
Cevap gönderemezsiniz
Eklenti ekleyemezsiniz
Mesajlarınızı düzenleyemezsiniz

Kodlama is Açık
Smilies are Açık
[IMG] code is Açık
HTML code is Kapalı


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 02:16 PM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.