![]() |
|
|
#38 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57932
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Dünyadaki Ölüm
Emrederek gitti ölüm ve topladı evde ve kazdı kendi vergisini: öğle zamanında ya da ışığında gecenin umut etti insanlar bir bıçakla ya da bir cüzdanla öldürmeyi, ve öldürdü, ve gömdü canlıları ve dalları, katletti ve derisini yüzdü ölülerin. Kendi ağını kurdu, ezilmiş, emdi kanı; kokusu fark edilen av kanı yola çıktı şafakla, ve geri döndüğünde evine kazandığı zaferden ölümün ve acizliğin parçalarıyla sarılmıştı, ve ölüm yorgunluğuyla kazdı en sonunda hüzün törenleri altında kendi izlerini. Yaşayanların evi öldü. Cüruf, parçalanmış damlar, lazımlıklar, solucanların yediği sokaklar, mağaralar paketlenmiş gözyaşlarıyla insanın. - İşte böyle yaşayacaksın, emretti Ferman. - İliğine kadar çürüyeceksin, dedi Şef. - Kirlisin sen, yargıladı Kilise. - Çamurun içinde yat, dedi onlar sana. Ve bazıları uyandırdı külü hükmetmesi ve karar vermesi için, insanın çiçeği vururken bunun için inşa edilmiş duvarlara. İhtişamın ve taşın sahibiydi mezarlık. Sessizlik herkese ve yüksek, sivri bitkinin biçimlenişine. Nihayet buradasın, nihayet bırakıyorsun bize o kekre yabanıllığın ortasında bir deliği, nihayet dinleniyorsun kaskatı arasında yarıp geçemeyeceğin duvarların. Ve her gün eridi çiçekler kokulardan bir akıntı gibi ölülerin ırmağıyla birlikte. Hayatın dokunmadığı çiçekler düştü bıraktığın o mezarın üzerine. |
|
|
|
| Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
| Konu Araçları | |
| Görünüm Modları | |
|
|