![]() |
|
|
#181 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57934
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Sanjurjo Cehennemde
Zincirli, dumanlı, kendisinin ihanet makinesine, ihanetlerine bağlanmış, gidiyor ihanet edilmiş hain ateşlere. Fosfor gibi ışıldıyor böbrekleri ve bulanık, inançsız asker ağzı eriyor sövgülerde ve küfürlerde, getirilmiş sonsuz alevlerin arasından, sürüklenmiş yerinden ve uçaklarla yanık, yanık ihanetten ihanete. |
|
|
|
|
|
#182 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57934
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Sandino (1926)
Toprağımıza diktiğimiz zamandı mezarhaçlarını, sakat, profesyonel mezarhaçlarını. Dolar saldırgan dişleriyle geldi yutmak için toprağı Amerika'nın çobansı boğazından. Acımasız çenesiyle yakaladı Panama'yı, geçirdi dişlerini genç toprağına, düşürdü kendini çamurun, viskinin ve kanın içine, ve diplomat kılıklı bir Başkan dua etti: 'Gündelik rüşvetimiz bizden eksik olmasın.' Derken ulaştı çelik, ve böldü kanal ikiye insanların meskenlerini, beyler bu tarafa, hizmetkarlar öte tarafa. Yöneldiler Nikaragua'ya doğru. Beyazlar giyinmiş olarak geldiler ülkeye ve dağıttılar dolarlarla kurşunları. Ne ki ayağa kalktı bir lider ve dedi: 'Hayır, gelemezsin buraya tekelci emellerin ve şişenle.' Onu başkan yapacaklarını söylediler eldivenli, hamayıllı ve yenimoda güzelim rugan ayakkabılı. Çıkardı çizmelerini Sandino, yitti gitti titreyen bataklıklarda, bağladı kendine yabanıl ormanda hayatın rutubetli hamaylını ve yanıtladı 'uygarlık yayıcıları'nın kurşunlarını kurşunlarla. Kuzey Amerikan öfke sınırsızdı: belgelerle ikna etti elçiler dünyayı ki bütün sevdikleri Nikaragua'ydı, ve düzen bir kerecik ulaşmalıydı uykuya batmış ruhuna. Toparladı Sandino bağımsızları. Wall Street'in kahramanlarını yuttu bataklıklar, bir şimşekparıltısı öldürdü onları, bir çok pala-kılıç peşindeydi onların, gecede bir yılan gibi peşindeydi bir urgan onların, ve asılmışlarken bir ağaçta yavaşça yok edildiler mavi kanatlı böcekler ve açgözlü sarmaşanlarca. Sandino sessizlik içindeydi Halk Meydanı'nda, her yer Sandino'ydu, O öldürdü Kuzey Amerikalıları, O idam etti davetsiz konukları. Ve uçaklar geldiğinde, zırh kuşanmış ordunun saldırganlığı, ezici güçlerin masrafı, Sandino partizanlarıyla birlikte balta girmemiş bir ormanın hayaleti gibiydi, kendi kendisine katlanan bir ağaçtı, uyuyan bir kaplumbağa ya da hızla akan bir ırmaktı. Ne ki ağaç, kaplumbağa ve ırmak kindar ölümdü, balta girmemiş ormanın düzeni, örümceğin ölümcül ârazıydı. (1948 yılında Yunanistan'da bir partizana, Sparta'nın direğine, ışık kutusuna saldırdı doların kiralık çırağı. Dağlardan ateş püskürttü O Chicago'nun mürekkepbalıklarına, ve Nikaragualı kahraman Sandino gibi, çıktı O'nun da adı 'Dağların eşkiyasına') Ateş, kan ve dolar yıkamadığı için Sandino'nun onurlu kulesini, barış istedi Wall Street'in savaşçıları ve davet ettiler partizanı barışı kutlamaya, ve yenilerden bir hain otuz dolar için boşalttı tüfeğini üzerine O'nun. Somoza'dır hainin adı. Bugün hâlâ yönetiyor O Nikaragua'yı: o otuz dolar büyüdü ve üredi O'nun işkembesinde. Nikaragua'nın kaptanı Sandino'nun öyküsü işte böyle, bölünen ve saldırıya uğrayan şehit edilen ve işkence edilen toprağımızın yürek buran yeniden doğumu. |
|
|
|
|
|
#183 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57934
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Sanatçı İçin On Emir
1.) Tanrı'nın yeryüzündeki gölgesi olan güzelliği seveceksin. 2.) Tanrısız sanat olmaz. Yaratan'ı sevmesen bile, O'nun yarattığı gibi yaratmakla doğrulamış oluyorsun O'nu. 3.) Güzelliği duyular için bir tuzak yemi olarak üretmeyeceksin, ama ruhun doğal gıdası olarak üreteceksin. 4.) Güzelliği, şehvet ya da kendini beğenmişlik için bir bahane olarak kullanmayacaksın. güzellik tanrısal bir alıştırmadır. 5.) Ya pazarlarda satılığa çıkarmayacaksın yapıtını ya da aramayacaksın güzelliği. güzellik bakiredir ve pazardaki haspalara benzemez. 6.) Yüreğinden yükselecek güzellik şarkısıyla arınan ilk kişi sen olacaksın. 7.) Senin güzelliğinin adı aynı zamanda şefkat ve insan yüreklerine avuntu olacak. 8.) Çocuğunu doğurur gibi doğuracaksın yapıtını ve besleyeceksin yapıtını yüreğinin kanıyla. 9.) güzellik senin için mışıl mışıl uyutan afyon olmayacak, ama seni eyleme geçiren soylu bir şarap olacak. kadın ya da erkek olmayı bıraktın mıydı, sanatçı sayılmazsın artık. 10.) Her yapıttan sonra utanç duymalısın. Çünkü senin düşlerinin ilkelerine göre yaşamıyor yapıtın. |
|
|
|
|
|
#184 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57934
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
San Martin (1810)
San Martin, öyle uzun süre dolandım ki bir yerden öbür yere, sildim senin elbisenle izlerimi, biliyordum bir gün seninle karşılaşacağımı sıradağların bittiği yerde eve dönüş yollarında dolanırken sende miras kalan ve her şeyi süpüren fırtınada. Öyle zordu ki pamuk çalılarının budakları arasında ayırmak, kökler arasında, patikalar arasında yüzünü göstermek, kuşlar arasında bakışını yakalamak, havanın içinde varlığınla karşılaşmak. Bize verdiğin topraktın sen, kokusuyla havayı kamçılayan nerde olduğunu ve memleket havası ve çimen kokan esansının nereli olduğunu bilmediğimiz bir ceron dalıydın sen. San Mart¡n, dört nal gidiyoruz senin adında, şafakla koyuluyoruz yola bedenin üstünde sürmek için atlarımızı, içine çekiyoruz senin gölgeni hektarlarca ve tutuşturuyoruz ateşi senin uzun boyunda. Bütün kahramanlar içinde enginliksin sen. Başkaları plato'dan platoya göçtü gitti dörtyoldan kasırgaya doğru, ama sen sınırlardan oluşuyorsun ve başlıyoruz coğrafyana bakmaya, senin sonlu tepelerine, senin bölgene. Zaman kendi kaynağında sonsuz bir su gibi çekememezliğin kemiklerini fışkırttığında, keskin ateşin görüntüsünü, daha çok toprak içeriyorsun, köklerinin filizi daha da kaplıyor yüceleri, sunuyorsun ilkbahara büyük armağanını. Hemencecik duman oluyor adam yaptığı binadan yükseliyor göğe, kimse doğmuyor yeniden yanıp yok olmuş çam fıçısından: çözülüşü arasında yarattı hayatı ve düştü yalnızca toz kalmışken geriye. Öümde daha çok yeri kucakladın. Öümün bir tahıl ambarının sessizliği oldu. Hayatın geçti gitti başka hayatlarla birlikte Kapılar açıldı, duvarlar yükseldi ve başak filizlendi yayılmak için. San Marti, başka kumandanlar senden daha da berrak parıldıyor, fosfor ışıltılı tuzla süslenmiş asma çubuğu taşıyorlar, gene başkaları konuşuyor çağlayanlar gibi, ama kimseler senin gibi değil, kuşanmışsın sen toprak ve yalnızlıkla, kar ve yoncayla. Irmaktan geri döndüğümüzde rastlıyoruz sana, selâmlıyoruz seni çiçeklerle. Tucumanya'nın taşralı biçiminde, ve ötelerde yollarda görüyoruz seni at sırtında, avlanarak gidiyorsun uçuşan harmaninle, ey toz-grisi baba. Olgunlaşıyor bütün güneş ve ay ve bu koca rüzgâr akraban, yalın akraban: gerçeğin toprağın gerçeğiydi, tuzlu bir hamur, ekmek kadar vazgeçilmez, soğuk bir dilim balçıktan ve buğday başağından, gerçek bir bozkırda. Ve tam da böylesin işte, ay ve dörtnala asker kampı ve fırtına tekrar kavgaya gittiğimiz yoldaki kentler ve tepeler arasında, kuruyorsun topraksı gerçeğini, dağıtıyorsun yayılmış mısırtohumunu ve havalandırıyorsun başağın sayfalarını. Böyle olmalı, ve izin verme huzur bulalım Savaşlardan sonra senin bedenine tırmanmadan önce ve senin büyüyen barışının yayılışında bulduğumuz amacın uyumasına. |
|
|
|
|
|
#185 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57934
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Sahte Tavırlılar
Öğürtücü kokusunda davar sürülerinin, kağıt yığınlarının ya da kokteyl bardaklarının, yaşıyordu o mavi ürün, çürümüşlüğün küstah taçyaprağı. Şilili “sahte tavırlı” idi O, bu kişi Raúl Aldunatillo idi (yabancı ellerle fethediyordu dergileri, yerlileri öldürmüş olan elleriyle) , o züppe Teğmen, o en büyük Ticaret, satın alıyordu unvanları ve kendisini eğitimli olduğuna inandırıyordu, kılıç satın alıyordu ve kendisini asker olduğuna inandırıyordu, fakat saflığı satın alamayacağından ötürü tükürüyordu bir engerek gibi. Zavallı Amerika, yeniden satılmış kanında pazarlarda, Minas Geraes’de, Santiago’daki salonda yeniden doğan gömülmüş fışkınlardan, ve “zarafet” yaratan, “boudoir süvarileri”ne yaltaklanan, anlamsız gömlekler, sopalar mezarın golf oyunu için. Zavallı Amerika, çürüyen züppelerle maskelenmiş, yüzlerin kalpazanları, kara rüzgâr aşağıda yaralarken düşmüş yüreği ve kömürün kahramanı yuvarlanırken aşağı yoksulların mezarına doğru, hastalıklarla göçmüş, karanlıkla örtülü, yollarda kovalanan yedi aç çocuk bırakan arkasında. |
|
|
|
|
|
#186 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57934
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Sahilin Taşları
Okyanussu taşlar, sahibi değilsiniz sizler ilkbaharla başakların arasında bereketli topraktan yükselen o maddenin. Üzümlerin arasında salınan mavi dokunuşu havanın tanımıyor yalnızlıktan okyanusa gelen yüzü. Ezdiler hiçbir arının tanımadığı kayalıkların yüzünü, dalgaların ziraatından başka hiçbir şeyin sahibi değil, toparlamış taşların yüzü çatlamış sonsuzluğunda avuntusuz köpüğünü kavganın. Tel granitten sarp gemiler bırakmış öfkeyi, gizli gezegenlerin o dokunulmaz boyutunda deniz bayraklarının dalgalanışını. Fırtınanın ve kasırganın öfkesinden taçlar. Titreten yalnızlıklardan kuleler. Denizin kayalıkları, sizindir zamanın utkulu rengi, sonsuzluğun nabız atışı kullandı bu konuyu. Ateş doğurdu denizin grenalarıyla oyduğu bu külçeleri. Bakırla salamuranın birleştiği bu çatlak: bu portakal sarısı demir, gümüşün ve güvercinin lekeleri, öldüren duvar ve üzüm salkımlı derinlik için sınır. Yalnızlığın taşı, sevgili taş, sizlerin sert oyuğunuzda asılı duruyor yosunların hiddetli soğuğu ve sizlerin ağzına kadar, ayın ışığıyla süslenmiş, yükseliyor sahillerin yalnızlığı. Hangi rayiha kaybolmuştu kumdaki o yitik ayak izlerinden, hangi çağıltı gelinsi taçyapraklarından fışkırdı titreyerek göğe? Sahilin bitkileri, et dolu üçgenler, taşların üzerinde bir pırıltı tutuşturmayı beceren sürünen yaratıklar, denizin ilkbaharı, taşların üzerinde kaldırılan kırılgan kadeh, küçük amarant şimşeği, hiç tutuşturulmamış ve şimdiden buza dönmüş öfkeden, bana bu gücü sun karşı koymak için yıldızlı ıssızlığın sahillerine. Denizin taşı, gizli kıvılcımlar ışığın kavgasında, pasla kaplanmış çanlar, acıların bilenmiş kılıcı, yara izlerinde dünyanın dişsiz heykelinin inşa edildiği çatlamış kubbeler. |
|
|
|
|
|
#187 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57934
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Sadık Bir Köpek Gibi
Bazen herkes Tanrı'ya inanır, diye geçirdi içinden. Karanfil kokulu bir kadın geçti yanından. Tapınağa gidecekti. Vazgeçti nedense. Şarap içmeye gitti deniz kıyısına. Ve sadık bir köpek gibi Yaladı ayaklarını deniz. İsmail Aksoy |
|
|
|
|
|
#188 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57934
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Sadece Ölüm
Issız mezarlıklar var, sessiz kemiklerle dolu mezarlar, yürek bir tünelden geçmek zorunda, karanlık, karanlık, karanlık, bir geminin batışı gibi ölüyoruz içimizden, boğuluyoruz sanki yüreğimizde, sanki sıyrılarak derimizden düşüyoruz ruhumuza. Ceset var, yağdan ayaklar, soğuk mezar taşı, ölüm var kemiklerde, saf bir ses gibi, köpeksiz bir havlama gibi, duyuluyor bazı çanlardan, bazı mezarlardan, şişerek gözyaşı ya da yağmur gibi ıslaklıkta. Yalnızken, görüyorum ara sıra yelkenli tabutları solgun ölülerle hafif çapaları, ölü zülüflü kadınları, melekler gibi beyaz somuncuları, noterlerle evli düşünceli kızları, ölülerin dikey ırmaklarına gidiyor tabutlar, o mor ırmağa, akıntıya karşı, ölümün sesiyle dolu yelkenlerle, ölümün sessiz sesiyle dolu. Yankıyla geliyor ölüm ayaksız bir ayakkabı gibi, elbisesiz bir adam gibi, geliyor ve vuruyor yersiz ve parmaksız bir yüzükle, geliyor ve bağırıyor ağızsız, dilsiz, gırtlaksız. Gene de işitiliyor adımları, ve giysisi ses veriyor, bir ağaç gibi suskunca. Bilmiyorum, biraz anlıyorum sadece, nerdeyse görmüyorum, fakat sanıyorum ki şarkısı ıslak menekşe renginde, toprağa alışkın menekşelerden, çünkü yeşildir ölümün yüzü, ve yeşildir ölümün bakışı, içe işleyen rutubetiyle ve öfkeli kıştan karanlık renkleriyle bir menekşe yaprağının. Fakat ölüm bir süpürge biçiminde yürüyor dünyada da, yalıyor yeryüzünü bulmak için ölüleri, süpürgededir ölüm, ölüleri arayan ölümün dilidir o, ipi arayan ölümün iğnesidir o. Ölüm yatıyor kışla yataklarında: o yavaş döşeklerde, o siyah battaniyelerde yaşıyor aylakça uzanarak, ve birden uluyor: uluyor çarşafları dolduran kasvetli bir ses gibi, ve yataklar yelken açıyor amiral kılığına girmiş ölümün durup beklediği limana doğru. |
|
|
|
|
|
#189 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57934
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Sadece Ateş Değil
Oy, evet, hatırlarım, oy içi kararmış ışıkla dolu kapalı gözlerini, açık bir el gibi bütün bedenini, parıldayan bir ay salkımı gibi, ve esrimeyi, bir şimşek ışını bizi öldürdüğünde, yaraladığında bizi bir hançer kökümüze dek, ve bir ışık yararken saçlarımızı, ve biz yeniden başladığımızda hayata geri dönmeye, sanki okyanustan çıkmışız, sanki bir gemi batışından yaralı dönmüşüz taşlarla kızıl yosunlar arasında. Fakat başka anılar da var, şehvetin çiçekleri değil yalnızca, fakat filizlenir azar azar, ki birdenbire görünür, trenle giderken ya da yürürken sokakta. Mendillerimi yıkarken görürüm seni, delikli çoraplarımı asarken pencerede, endamın, ki ondadır bütün bütün isteği muazzam bir alaz gibi çalar sanki yere seni zarar vermeden sana, yeniden, sen her günün küçük kadını, yeniden insansı bir varlık, alçakgönüllü insan, yoksulluğa rağmen gururlu, senin gibi olmalı, aşk külünün ıssız bıraktığı geçici gül olmayasın diye, fakat hayatın hepsi olasın diye, sabunla ve iğneyle bütün bir hayat, o sevdiğim mis kokuyla, belki hiçbir zaman sahip olamayacağımız mutfaktan kolun kızartılan patatesler arasında ve pişmiş eti getirirken içeri ağzın şarkıyla dolu kış zamanı, benim için dünyada sonsuz mutluluk bu olacak. Oy, hayatımsın benim, aramızda yalnızca ateş değil alazlanan, fakat bütün bir hayat, o yalın hikâye, herkesinkine benzeyen bir kadınla bir erkek arasındaki o yalın aşk. |
|
|
|
|
|
#190 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57934
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Sadece Albatros Değil
Hayır, ilkbahardan beklenmiyorsunuz, ne taçyaprağının susuzluğunda ne de dut renkli balda lif lif örülüyorsunuz asmalarda ve salkımlarda, fakat fırtınada, paçavralaşmış kubbede çatlağın üstünde köpüklenen suda, şafağın delik deşik ettiği yarda, ve her şeyden önce düellonun yeşil mızraklarında, denizin ıssız genişliklerindeki o çözülen yalnızlıkta. Tuzun nişanlısı, fırtınanın güvercinleri, bütün dünyanın kirli kokusuna çevirdiniz denizle ıslanmış sırtınızı, ve o yabanıl ışıkta sundunuz kaçışların göksel geometrisini. Dokunulmazsınız, sadece siklonsu bir damlayla özdeş olan değil fırtına rüzgârının dallarına uçan: sadece o değil inşa eden yuvasını hiddetin yamaçlarında, fakat aynı zamanda dolgun karın deniz martısı da, guanay kargasının gölgesi köpüğün üstünde, platinin gümüş parıltılı coşkun suyu. Bir düğüm gibi toparlanmış pelikan bıraktı kitlesini aksın diye denize, ve kehanet yelken açtığında albatrosun yayılmış genişliklerine, ve fırtına kırlangıcının rüzgârı dağılırken devinimdeki sonsuzluğun üzerine, uzağında o yaşlı karabatakların, o zaman ayağa kalktı yüreğim kabında ve gönderdi şarkının açılışını denizlerin ve tüylerin üzerine. Ver bana göğsünüzde taşıdığınız donmuş kalayı o fırtınayla çalkalanan kayalıklarda, ver bana deniz kartallarının pençelerinde toparlanan gücü, ya da bütün gelişime ve bütün konaklamalara karşı koyan o kımıltısız biçimi, korunmasız portakal çiçeklerinin rüzgârını ve o muazzam anayurdun tadını. |
|
|
|
![]() ![]() |
| Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
| Konu Araçları | |
| Görünüm Modları | |
|
|