www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee  

Geri Git   www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee > Kültür & Sanat > Genel Kültür > Edebiyat

CevaplaCevapla
 
Konu Araçları Görünüm Modları
Old 04-01-2009, 03:53 PM   #191
GooD aNd EvıL
Aşmış Üye
 
GooD aNd EvıL Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98
Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57932
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi : GooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Emeğin ve insanlığın bayramı - düz yazı

Şu anda net olarak anımsayamadığım bir toplumsal olay yada bir cinayet sonrasında Çetin Altan çalıştığı gazetedeki günlük köşesine sadece bir başlık atmış ve sütununun tamamını boş bırakmıştı. Başlıkta ise sadece “Bugün canım bir şey yazmak istemiyor” yazıyordu. Elbette ki sadece bu başlık ve bomboş bırakılmış sütunun anlattıkları, onlarca cilt kitabın kekeleyerek söylediklerinden çok daha fazla ve farklı şeyler ifade ediyordu.
Bugün geldiğimiz noktada ise; kulaklarımızın duydukları , gözlerimizin gördükleri, aklım ile yüreğim arasındaki çift yönlü otoban üzerinde farklı birikimlerin ördüğü barikatlara ilave dikenli teller çekerek duygusal dünyamın kutupları arasındaki iletişimi engellemekte, gel-git ’ lerimin önüne yüksek setler çekmekte ve istemeden de olsa kendi dünyamın şiir sütunlarını sadece “Bugünlerde canım şiir yazmak istemiyor” başlığı altında boş bırakmama neden olmaktadır.

Usta bir yazar kadar, amatör acemiliğini paylaşımcı bir yürekle yaşamaya çalışan bir sözüm ona şaire de bugün bir şeyler yazmak istetmeyen, buna neden olan duyguların beslenme süreci ise yıllardır süregelen ve açıktan, gözler önünde işlenen bir suçun fotoğrafından yada başka bir deyişle seri halde imalatından kaynaklanmaktadır. Bu imalat türünün içinde kullanılan hammaddenin yüzde ne büyük çoğunluğunun yabancı kökenli olmasında değil mesele. İç piyasada da okuduklarımızdan-söylenenlerden algılayabildiğimiz kadar bu ürünlere talep te olmamasına rağmen piyasaya sürülmekte ısrarcı davranılan bu ürünün nerede ve nasıl tüketildiği, midelere, akıllara, yüreklere nasıl zarar verdiği, içten içe bünyeyi kemirmeye nasıl devam ettiği …

Bugün 1 Mayıs. Emeğin ve emekçinin bayramı. Ortada “ Bütün dünya işçileri birleşiniz ” sloganı altında soluk verecek, yumruk sıkacak, sınıf bilinci taşıyan öncü ve kudretli bir işçi sınıfı kalmamış ve tüm güdüm buton ları ağır sermaye yönetiminin kontrolü altına geçmişken, göstermelik sendikalar ve başkanları artık hiç çekinmeden sarı eşofmanlarını giyip sabah sporlarında döktükleri terleri ile medya kameraları karşısında poz verirken hangi emekçinin bayramını kutluyoruz.
Emeği ile ter dökenler, üretim ve sermaye çarklarının ağır preslemesinden etkilenmeden, korkmadan en yiğit ve (öyle başbakan duruşuna benzemeyen) dik duruşlarını güçleriyle, beyinleriyle ve gerçekten akıttıkları terleri ile koruyan “emekçi bilincine” sahip arkadaşlarımıza yada kendimize sorduğumuz zaman; “Hala bir proleterya iktidarından söz edebiliyor ve umutlanabiliyor musunuz yarınlar için” diye, ne yanıt alabileceğimizi sanıyoruz.
Bugün en romantik, duygusal ve yoğun hüzünle beraber gelen bir öz-sorgulama posterinin altındayız. Emekçi’ nin bayramını kutlamaya çalışmıyor sadece anı tazeliyoruz. Ama “1 Mayıs” ta gene meydanlarda kutlanacak ve geçmiş sloganların içinde de kendine yer bulmuş olan bir değer var. Bu değerin adı ise sadece “emek”! İçindeki ihtilalci taşkınlıklardan arınmış, bedavacılığa kaçmadan yaşamı hak edebilmek adına atılan her adımın, her saniyenin gerçek anlamda gösterilen bir emek sonucu değer bulacağı bilinci ile kutlanacak bir “Emek Bayramı”. Yada bir başka karşılığı ile “İnsanlık Bayramı”.

Şimdi okuyor ve görüyoruz, İstanbul Valisi beyefendi, elli-altmış kişinin Taksim’deki eylemlerine karşı alınan olağanüstü önlemlerle İstanbul’da içinden çıkılamaz bir gün yaşatılmasına devletin katkısını anlatıyor saatlerdir. Oysa gösterilen başka adreslerde gene yürüyüş kolları ve miting kalabalıkları polis gözetiminde söylemek istediklerini söylüyorlar, yürüyorlar ve bir anlamda da günün mana ve önemini yerine getiriyorlar Hepsi bu işte. Ama Tandoğan’da ve Çağlayan’da da çok çok iyi gördük ki doğru slogan ve amaç milyonlara gerçek bir bayram yaşatabiliyor, alınan tüm önlemlere ve birilerinin yaşadığı tüm korkulara rağmen.

Şimdi belki bu yazımın sonucunda bazı arkadaşlarımız ellerine büyüteç yada cımbız alarak satır aralarında yada yazının bütününde oportünist veya teslimiyetçi fikirler arayacaktır. Hiç boşuna uğraşmasınlar, sadece “Bugünlerde canım şiir yazmak istemiyor” o kadar.

Yaşasın Emeğin ve İnsanlığın Bayramı …..

Cevat Çeştepe
GooD aNd EvıL çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 04-01-2009, 03:53 PM   #192
GooD aNd EvıL
Aşmış Üye
 
GooD aNd EvıL Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98
Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57932
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi : GooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Emekçinin günlüğü

güneş daha uyanmamış uykudan, hava çok ağır.
yaz hiç yaşanmamış, kış için erken
bir yudum ekmek ve bir gül için yollara düşerken

karavana sırası değil mi bu, adımın karşısına imza.
yarısı uyku, yarısı korku gözlerimin
nasır diye işkence açıyor avuç içinde ellerimin

kulaklarımda makine, çok dişli ve kalın sesli
öğüttüğü demir, ateş ve toprak
emek sesini bile saklıyor makineden, korkarak.

ağır dokulu iniyor üzerime paydos zili, çok ağır.
yağ kokulu, ter kokulu, bedava
bu saatlerde gelmiyor bile sevdiğimin ismi aklıma.

Cevat Çeştepe
GooD aNd EvıL çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 04-01-2009, 03:53 PM   #193
GooD aNd EvıL
Aşmış Üye
 
GooD aNd EvıL Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98
Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57932
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi : GooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

En güzel bayrak - düz yazı

Bir zamanlar; şimdilerde olduğu gibi cici ablalar, okul öncesi çağdaki çocukları evlerinden daha şafak doğmadan toplayıp, gün batmadan geri getirmezlerdi. Yani ana okulları denilen o bol cıvıltılı,okul öncesi eğitim kurumları şimdilerde olduğu gibi her mahallenin bakkalı, kasabı, manavı gibi olmazsa olmazlarından değildi.…. Ankara yada İstanbul radyoları ise, her hangi bir iş için evden çıkma zorunluluğu olmayan ev halkına yönelik özel yayın kuşaklarını program akışları içine almayı akıllarına dahi getirememişlerdi henüz …..

Evdeki okul öncesi çağlarını yaşayan çocuklar; “yalan söylemenin çok kötü bir şey olduğu, eğer bir çocuk yalan söylerse dilinin en kısa zamanda bir eşek arısı tarafından sokulacağı , anne yada babanın sözlerini dinlemeyen çocukların taş heykellere dönüşerek Allah Baba tarafından cezalandırılacağı” ve benzerleri, çocuklarda sadece eşek arılarından korkma ve taş heykellerin içlerinde asi ruhlu parmak çocuk özelliklerini aramak gibi hiçbir işe yaramayan eğitimler (!) dışında bir ön eğitim alamadan, bir sabah “bizim çocuğumuz büyük adam olacak inşallah-maşallah ” avazları ve sevinç gözyaşları arasında anne yada baba yada ikisinin birden eşliğinde siyah önlük, beyaz yakalı üniforma içinde okul hayatı denilen ve ortalama yaşam süresinin neredeyse dörtte birini tahta sıralar-kara tahtalar önünde silip süpürecek yada çok farklı bereket tarlalarının hasat öncesi dönemine ilk adımı atmak için evden çıkılırdı.

Hepsi aynı boyda, aynı yaşta ve aynı siyah-beyaz görüntüdeki kızlı-erkekli çocuk kalabalığı; okul hademesinin elindeki zili sallayarak çıkardığı çıngıltılı sesin müjdelediği 5-10 dakikalık aralar dışında hep “ben bu heceleri nasıl yan yana getiririm- ben bu rakamları nasıl doğru toplarım, çarparım endişesinin küçücük yüreklerini sürekli sıkıştırması ile yaşamaya başlarlar eğitim yaşamlarının özellikle ilk günlerini. Giderek hava koşullarının değişmeye başlaması ile de sınıfın orta yerine kurulu kocaman boylu kömür sobası isli duman olup tıkalı baca yerine minik soluk borularında kendine yol bulmaya başladığı günlere gelindiği zaman ise heceleri birleştirme, toplamalarda, çarpmalarda doğruyu yakalama formülleri öğretmenlerin olağanüstü çabaları ile yerini bulmaya başlamış olurdu.

Ve işte tam bu sıralarda ilk kez kimden çıktığı, nereden geldiği belli olmayan bir haber dalgalanarak bütün sınıflar içinde yayılmaya başlardı. “Duydunuz mu, dünya bayrakları arasında yapılan yarışmada bizim bayrağımız birinci olmuş. ” Sorgulama düğmesi, masamız üstündeki milyonlarca düğme arasında yanıp-sönerek hadi bas komutumuza yardımcı olmadığından, öncelerin hafif şaşkınlığının arkasından giderek belki o ana kadar yaşamımızda ilk kez gururlanma duygusunun küçük kıvılcımlarının içimizde bir yerlerde yangına döndüğünü hissetmeye başlardık. Ve yangının ısıtmasıyla da önce sağımıza–solumuza bakınır, yeni bir duygunun, bir parça böbürlenme-tepeden bakma zevkinin oyun arkadaşını aramaya başlardık. Ama ne tahta sıralarda o an bizimle aynı duyguları yaşayan ve nede ısıtmaktan çok is dağıtmaya yarayan kocaman sobamızın etrafında küçücük ellerini ovuşturarak ısınmaya çalışan diğerlerimiz arasında aradığımız kişi yada kişileri bulamazdık. Mahallemizin tozlu sokaklarında da tepeden bakabilme zevkini dağıtacağımız kimsenin olma ihtimali düşük, o arkadaşlarımızın da aynı duygularla şişmiş olma ihtimalleri ise hayli yüksekti. “dünya bayrak yarışmasında birinci olan” bir bayrağın gölgesinde yaşayan çocuklar olmak gene de çok farklı ve çok güzel bir duyguyla bir parça çocuksu uçarılık damarlarımızı daraltan bir ağırbaşlılığı anında oturtuverirdi sıkletimizin üzerine.

Belki müfredat; minicik yüreklere bayrak sevgisi aşılamak için böylesine basit ama çok etkili bir yöntem içeriyordu. Belki de gerçekten böyle bir yarışma yapılmış ve bayrağımız birinci oluvermişti. Yakışmaz mıydı böyle bir unvanı taşımaya. Fazlası ile yakışırdı elbette. Bugün bile hala düşünürüm böyle bir yarışma gerçekten yapıldı mı diye. Cevabını bulamam, belki de ısrarla aramaktan korkar “yok canım öyle bir yarışma, kim uyduruyor böyle şeyleri” yanıtı ile karşılaşmaktan korkarım. Ama gerçek şu ki, o haberi duyduğum ilk andaki heyecan ve gurur, kendi gökyüzümde “ay-yıldızlı al bayrağım” tutkusu ile dalgalanıp durmaktadır hızını kesmeden.

Fakat zaman; masamızın üzerindeki milyonlarca düğme içinden kimilerini yakıp söndürmeye de başlamıştır bu arada. İlk zamanlar “siyah saçlı güreş ilahları” söylemleri ile sırtı minder tadını bilmeyen ünlü güreş efsanelerimiz, ay-yıldızlı mayoları ile uluslararası platformlarda tek başlarına eserlerken çok güzeldi ama hemen yanı başlarında konuklarından yada konuk oldukları ülke ekiplerinden üç, beş hatta sekiz gol yiyerek başı önde sahayı terk eden ay-yıldızlı formalı delikanlılarda kendini göstermeye başlamıştı. Şerefli yenilgiler kılıfı hiçbir şekilde uymuyordu üstlerine. Bundan da anlıyorduk ki, bayrağımıza ve onunla özdeş kimliğimize kesinlikle bizim gösterdiğimiz saygıyı, sevgiyi göstermeyen hatta onu kıskanan birilerinin oyunlarına bu bahaneler ile sıkça düşüyor ve başımız bu konularda bunun için yerden kalkmıyordu. Ne yapmalıydı? O zaman iki dudak arasında çalınacak bir düdüğün sinsi sesinden uzak başka konular, başka yarış alanları ve daha kalıcı kürsülerin arkasına asmamız gerekmez miydi bayrağımızı. Kişisel becerilerle at üstünde takla atmak dönemlerini çağın gerisinde kalmış mahsuller olarak bir tarafa bırakıp mesela bilimde, sanatta, teknik konularda bayrağımızı dalgalandıracak direkler bulunamaz mıydı. Bu direkler vardı esasında, yeryüzünün çeşitli noktalarında bayrağı o direklere çekmek için yapılan yarışlar başkaları tarafından olanca hızıyla ve günden güne yeni rekorlar kırılarak da yapılıyordu.

Biz ise bugün; zamanındaki şerefli yenilgilerimizi bize tattıranları nihayet yakalamış olmanın yellendirdiği gurur yelpazesi ile avuntu havuzlarında ya birbirimizi başından tutup suya bastırmakla yada elimizdeki bayrağı “hayır o sadece benim” diyerek karşımızdakine ama esasında bizden olanlara kaptırmamanın anlamsız mücadelesi içinde ter dökmekle uğraşıp duruyoruz.

Ve bu durum bu koşullarda ve bu düzeyde sürüp gitmekten vazgeçecekmiş gibi görünmüyor. Ben bayrağımdan gene gurur duyuyorum ama gönlümden de onu başka direklerde dalgalanırken görmek arzusu geçiyor çok şiddetli bir biçimde. Mesela ülkenin farklı köşelerinde farklı konularla binlerce bilim insanının katılımı, binlerce bildirinin sunumu ile aynı anda yapılan toplantıların yapıldığı mekanın önlerindeki en uzun boylu ev sahibi direğinde. Mesela saygın uluslar arası festivallerin ödül törenlerinin yapıldığı festival sarayları önündeki direklerde, mesela yeni bir teknolojik mucizeyi gerçekleştiren ikili-üçlü “konsorsiyum” birimlerinin yer aldığı merkezlerdeki, mesela çok uzak ve açık denizlerde birbirine selam vererek geçen milyonlarca grostonluk armadaların, limanı; İstanbul, İzmir, İskenderun yazılı tankerlerinin, yüzen saraylar kadar görkemli yolcu gemilerinin direklerinde. Mesela …, mesela …, mesela ….,

O zaman kimse Boğaz köprülerindeki bayraklarımıza yönelik:”kan renkli ve rüzgar değirmeni kadar çirkin ” benzetmesini yapmaya cesaret edemez, bizlerde çocukluk günlerimizin aşısını tartışmasız bir bağışıklık karakteri ile tepeden bakacak gururla taşımaya ve yaşamaya devam ederiz.

Cevat Çeştepe
GooD aNd EvıL çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 04-01-2009, 03:53 PM   #194
GooD aNd EvıL
Aşmış Üye
 
GooD aNd EvıL Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98
Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57932
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi : GooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

En korkak sizlersiniz

suratı olmayan bin ölünün
arasında kaldım,
hiç yaşamamış bir ölümün
taklidini yaptım.
kuşlar hür ve çok mağrur
gözüküyorlardı
çırparlarken kanatlarını
bir beyaz mendile benziyorlardı.
oysa uğurladıkları,
yoksulluklar değil
döl yatağı yürekli canlardı.
ben kürekleri suya düşmüş
sandal gibiydim.
sabıkam saklanıyordu
sazlıkların arasında.
oysa ne sular akıyordu
ve ne bir göl vardı yakınımda.
suratı olmayan bin ölünün
arasında kaldım.
siz binbirinci idiniz
ve benden bin beterdiniz.

ama bir çığlık kalmıştı ki
boğazımda kördüğüm,
her ölünün acısına
için için ağlayıp
içime döküldüğüm.
günü beynimde patlayan
bir önlenemez öfkeye
ve tapınmadan bir ibadete
böyle dönüştürdüm.

hangi eşkıya saklandıysa içimde
suskun ağıllara
hapsederek beni
bende olduğu kadar
yoktur yüreği.
saatlerin üzerime dökülüp
ve dakikaların parçalanıp
saniyelere döndüğü
meçhul düşmanlıklar…
şimdi söyleyin bana,
hangi namluya sığar
beş yaşında bir çocuğun gözleri
elinde dağlardan topladığı kır çiçekleri.

Cevat Çeştepe
GooD aNd EvıL çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 04-01-2009, 03:53 PM   #195
GooD aNd EvıL
Aşmış Üye
 
GooD aNd EvıL Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98
Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57932
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi : GooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Erken başlamayın güne

bu kadar erken başlamamalısınız güne
yüzünüz suya biraz daha hasret kalmalı
yastığa düşmüş saçınızın üç-beş telinde
yalnızlık bu kadar erken yaşanmamalı
güne bu kadar erken başlamamalısınız

kapıyı arkadan hiçbiriniz kapatmamalı
ve gözleriniz geliş saatine hiç takılmamalı
siz en güzel düşlerinizde kendi oyununuzu
daima el ele tutuşarak oynamalısınız
güne bu kadar erken başlamamalısınız

sevdayı toplamayın sofradan hiçbir zaman
yaşam bildiğini okusun siz lafa karışmayın
ağacın dalından düşmüş ise yere bir elma
mevsimi gelir açar çiçeği bunu unutmayın
güne bu kadar erken başlamayın

Cevat Çeştepe
GooD aNd EvıL çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 04-01-2009, 03:53 PM   #196
GooD aNd EvıL
Aşmış Üye
 
GooD aNd EvıL Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98
Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57932
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi : GooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Erken saatlerin güvercini

“zemberek boşalmış, kadran dağılmış
koş merdiven koş
saat tamircisi uyuya kalmış.”

bak hala açılmadı günaydının kepenkleri
yanmaya devam ediyor sokak lambaları
meydandaki çiçekçiler almadı daha yerini
rengarenk sevgi açmış çiçek tezgahlarını.

bir güvercin dolaşıyor ayaklarım dibinde
çöküyorum hemen, ürkmesinden korkarak
yumuşak bakışlarımla dizlerimin üstüne
halini hatırını soruyorum başını okşayarak.

bir tas su ona, bir nefes daha sigaramdan
izlerken beraber, uçuşan son yaprakları
bir adım daha iniyorum saat kadranından
güvercinin bir tüy daha ağlıyor kanatları.

“zemberek boşalmış, kadran dağılmış
akrep bir yana, yelkovan sonsuza kaçmış
saat tamircisi uyuya kalmış
kimin umurunda”

Cevat Çeştepe
GooD aNd EvıL çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 04-01-2009, 03:53 PM   #197
GooD aNd EvıL
Aşmış Üye
 
GooD aNd EvıL Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98
Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57932
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi : GooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Eski bahçelerde

göbeğinde ateş çiçekleri açmış bir bahçedeyim
daha yazılmamış bir şiirin son dizesindeyim
yaşamımın göğüs düğmelerini çözüyorum
çırılçıplak bir güneşin doğuşunu
ağlayarak izliyorum.
biliyorum, senin gözlerin bu renk değildi eskiden.
belki ondandır şimdi pusulamdaki ibremin
parçalaması gözlerimi,
ben vazgeçerken güneyden, bütün yönlerimden
bir garip fırtına kopar.

son damla su, nasılda çekiliyor havuzun içinden
demek soğuklar bu kış erken bastıracak gene
can sıkıntım saklanıyor ıhlamur ağacının gölgesine
dilinden anlamadığım bir şarkı söylüyorum
açmamış çiçekler oluyorum.
biliyorum, saçlarını böyle taramazdın sen hiçbir zaman.
belki ondandır dallarımdaki yaprakların
dökülüvermesi avuçlarıma,
ben vazgeçerken bahardan, baharlarımdan
bir kuru dal kırılır.

şimdi korku, ahtapot misali sarıyor dört yanımdan
yanlış yeşile boyanmışsın artık ne gelir elden
ne kadar ölüm varsa o kadar karanlıksın
anahtarı nereye koydum bulamıyorum
bahçeden dışarı çıkamıyorum.
biliyorum, senin yolun geçmezdi bu kapının önünden.
belki ondandır unutmam yaşadığım günleri
ve çekilmesi düşlerimin
ben vazgeçerken geceden, *******imden
bir deli çığlık yükselir.

Cevat Çeştepe
GooD aNd EvıL çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 04-01-2009, 03:54 PM   #198
GooD aNd EvıL
Aşmış Üye
 
GooD aNd EvıL Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98
Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57932
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi : GooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Eski bir geminin güvertesinde

eski bir geminin güvertesinde
bir ağır ezgiyim gözyaşlarımda.
Ses çok, çok uzaklardan geliyor,
sanki elinden çıkmış gibi
gül kokuyor, tam içime işliyor….

eski bir geminin güvertesinde
yakamoza boyanmış dalgalarla
küreklerin dansını seyrediyorum.
başım dönüyor. karanlıklar dibe batıyor,
mavilikleri sana veriyorum.

eski bir geminin güvertesinde
sağa koşsam olmuyor,
sola başımı vuruyorum
ve gül bahçesinin dikenlerini
tek tek ellerimle topluyor
çiçeklerini sana veriyorum……

eski bir geminin güvertesinde
kürekçi ile göz göze geliyorum,
susup kalıyorum.

Cevat Çeştepe
GooD aNd EvıL çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 04-01-2009, 03:54 PM   #199
GooD aNd EvıL
Aşmış Üye
 
GooD aNd EvıL Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98
Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57932
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi : GooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Evet! ben seni seviyorum

evet ! ben seni seviyorum,
saçlarını elinle rüzgara karşı dağıtmanı
rüzgara karşı,
fırtına olup savurmanı .
ateş gibi yakarak gözümün içine bakmanı
güneşe kafa tutmanı
evet! ben seni seviyorum.
bahar gibi yüreğimin içinde yediveren açmanı
yıllara benim adıma
yiğitçe meydan okumanı
evet! ben seni seviyorum.

bir hasret sabahı gibi
turna kanadına türküler bağlamanı
ağıt olup türküleri
yağmur gibi ağlatmanı
başına gökkuşağı renkli kuşaklar bağlamanı
benim için yakılmanı, yakmanı
evet! ben seni seviyorum.
cennetimin adını, adın koymanı
ve ölüm olup giderken ardımdan bakmanı
sonra bir sabah,
çocuklarının saçlarını okşamanı
beni onlara, beni sevdiğin gibi anlatmanı.
evet! ben seni seviyorum.

Cevat Çeştepe
GooD aNd EvıL çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 04-01-2009, 03:54 PM   #200
GooD aNd EvıL
Aşmış Üye
 
GooD aNd EvıL Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98
Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57932
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi : GooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Faili meçhul bir ölümün ardından

suya sabuna dokunmayacak bu yazdıklarım.
hiç kimse çekmesin ayaklarını, uzattığı yerden.
nereden görünüyorsa en güzel doğuşu güneşin, oradan izlesin.
ben şimdi üstüme karanlık bulutlardan yorgan yapıp
gün batımının hayallere daldığı saatler olacağım.
rüzgarın sesini birazdan bir daha açmamak üzere kapatacağım.
hiç kimse hiçbir şey almasın üzerine, sizleri üşütmeyeceğim.

eksik kalan çok şeydir, bitmemiş inşaatlarda demir filizleridir.
yolun bitmediği yerde, köprünün kenara çekilmesidir.
hiç kimse üzerine almasın, koklanmamış kömür karası saçlar değil.
ve avuçların içine alınıp bir kere bile öpülmemiş alınlar.
bir başka nedeni vardır elbet, kendimden bile sakladığım.
kabzasında parmak izi taşımayan bir hançer gibi yüreğime saplanan
faili meçhul bir ölümdür işte o nedenledir bütün bu yazdıklarım.

Cevat Çeştepe
GooD aNd EvıL çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
CevaplaCevapla


Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 2 (0 üye ve 2 misafir)
 
Konu Araçları
Görünüm Modları

Yayınlama Kuralları
Yeni konu açamazsınız
Cevap gönderemezsiniz
Eklenti ekleyemezsiniz
Mesajlarınızı düzenleyemezsiniz

Kodlama is Açık
Smilies are Açık
[IMG] code is Açık
HTML code is Kapalı


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 07:46 PM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.