![]() |
|
![]() |
#1 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57921
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Küskün müsün Ağca Gelin?
1/: Neden yol almıyor derya cebellerinde aşk sefinemiz, Biliriz de söyleyemeyiz... “Küskün müsün ağca gelin? ” *** Delinmiş midir sancak küpeştesi beynimizin? Yani biz de biliriz de her türküyü, söyleyemeyiz... Yüreğimiz dayanmaz aynamızdaki suretler geçidine, Belki de bu bir halüsinasyondur sirenler diyarında, Ama zamanımız kısa, Haydi davran bre aksi barbarossa! Su alıyorsa kalyonlar, korsanların suyu ısınmış sayılır, Deryada su ölümün diğer adıdır sol cenahtan bakınca, Sancak cenahındansa yaşamın ta kendisi. Koskoca bir armada çırpınır uğraşlarda sırf aşık olmamak için karaya, Yürektir bu nihayeti, ummanın kırmızı renge batanının adı sayılır, Yayılır kalabalık kızılca sulara sırlı bir suskunluk, “Küskün müsün ağca gelin? ” Biliriz de saklanan o sırrı, söyleyemeyiz... Külhani dalgaların kıyıcığında ilişik gül damlaları yüzer, Bir ben binerim sular şahına, Dönerken med-dü cezir merkeze, piyade yüreğim biner. Biliriz ki bir sevdanın su lisanındaki ifadesidir denizde yakamoz, Bu nedenle ay her gece ıslak pencereler altına çömelir, Seranaddır dalgaların gümüş ışığı altında oynaşması. Bir ezik yürek kendini tahliye eder mavi filikalara, Haydi davran bre aksi barbarossa! Çünküzamanımız çok kısa... 2/: Neden yol almıyor derya cebellerinde sevda sefinemiz, Biliriz de seyrüsefer şiirlerini, söyleyemeyiz... Bir ezik yürek kendini tahliye eder merhamet filikalarına, Lacivert karanlığın özüne iner. Yapayalnızlık denizin kendi kendine yetmesinin ifadesi değildir, Ve de ürkeklik yakışmaz yalnız enginlerin afili korsanına, Yani bana da bakarsın yelken direğine asılmak düşer. Susar zamanın konuşkan dili, “Küskün müsün ağca gelin? ” Kara bir pelerin bürünür mahremiyetine deniz, Aslında ******* mavi ile lacivertin sevişmesidir. Sanki üstümüzde yıldız tarlası uzanır aşkın eşref saatinde, Bir ben binerim dalgalar şahına, Dönerken meddü cezir merkeze, yalbırdak yüreğim biner. Ufuklardan doğrulur ossaat ırgat sular, Ellerinde gümüşi orak dalgalarıyla. Bir ezik yürek kendini tahliye eder serin filikalara, Yani zamanımız pek kısa, Haydi davran bre aksi barbarossa! 3/: Neden yol almıyor derya cebellerinde intikam sefinemiz, Biliriz de söyleyemeyiz... Çaresiz bir su vurgunudur filikadaki her yalnız levent, Ve sırılsıklam bir yürek taşır aşkının sahilinde, Ancak terkedilmişliğin çorak hali teninde çatlaktır, Gönüldür bu ancak gönüllüyse ayrılır sakin limandan, Soğuk suların ısısı ancak gece yükselir, De hele “Küskün müsün ağca gelin? ” Bir ezik yürek kendini tahliye eder mavi filikalara, Biz bilmeyiz hangi limanlar vizesiz kabul eder aşıkadamı, Sularsa kaç selsiyusta pişirir ham sevdaları? Üstümüzde bulut varsa ne yazar denizlerde, Dualara, yağmur yağmaması üzerine durulur dalga diyarında, İzinsiz uçuşan martıları korsan avcılar gözler bulut gölgelerinde, Ey yalnız leventler bakmayın mutedil maviliğine, Aslında kınalı bir kekliktir ve seker delişmen deniz, Yüreklerin kırmızı limanları arasında, Bir gider, bir gelir... Ama yine de zamanımız çok kısa, Haydi davran bre aksi barbarossa! Sıra sendedir. Bir ezik yürek kendini tahliye eder eski filikalara... Geride mor zülüflü türküler kalır: “Küskün müsün ağca gelin? ” Biz de o türküleri biliriz de söyleyemeyiz... Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() |
#2 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57921
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Leyla'nın Umurunda mı Işık?
1/: El ele olmak başka, Benzemez bir birine koyun koyuna olmak... Söyle ey haralarda çıplak atlara binen dilber, Bu sefer şaşırma sırası kimde? İşte son firavunlar da geliyorlar sanırım, Beynimizin derinlerinden hayretler vilayetine. *** Hangi zamandaydık? İsis'çi değil miydi bu kadim uygarlık? Vaktoğluna soruyordu bühl bir eda ile insanlık: Ne? Kim? Ve Ne zaman? ... Ancak çıplak atların yarı üryan dilberi: Değildi, diyemiyordun bu kez niye. Çünkü ben bir Yukatan piramidindeydim! Diyordum ki eyva ey aşk taşıyıcıları, Bu yol ancak Harappa illerine gider benimle. O şaman dinliyor ve dolduruyordu yitik tarihleri, Ağzı varaklı sırça kupalara, Ve biz de içiyorduk şırayı, Ve o krono şerbetini yüreğimizle. 2/: Kervanlar soru denklerinin altında, İki büklüm bir yaşamı sırtlanmışlardı: Ne idi dini Hermes'in mesela? Ya da neye inanırdı Aristo, Fisagor dinsiz miydi yoksa? Ne? Kim? Ve Ne zaman? ... *** Onlar birer azizdi oysa antizamana göre, Ve sayılara taparlardı akademyalarında. Ancak kendilerini halkalayan aydınlığın, Nereden geldiğini merak ederlerdi, Her zaman kilisedelerdi, Ve ölüdeniz tuzcusu hordinyanlarını severdiler. Yalnızca ölüler şiirlerini dinlemezlerdi... 3/: Ancak Leyla'nın umurunda değildi ışık, Aslında, maksat zaman veya sayfa dolsundu. Oysa, Yüreğimize doldurduğumuz bizim, Bir öfkeli yağmurdu, Ve aşkın son anlarında duyulan, Arsız pişmanlığın adıydı şiir. Ve ılıman bir kadındı... Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57921
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Lord Zakhire’nin Kılıcı
A/: Lordum kuşan! Acılara doğranan ıslıklı kılıcını, Durma lordum kuşan kahredici hıncını! *** Anandır süt emziren, kan ortasında, Sevladüiyalindir sahili kızıl dalgalı o ıssız ada. Ya da lordum... Pürçeginden ilkbaharda çimen damlayan... Acılar burcuna oturup ağlayan mütemadiyen. Gözleri karları eriyen dağların basma eteğine dolanan Fırat... Yaylaları kıskandıran elleri sahibine sadakat diye, Kırk kat katmerli firak sunan at. Lordum sen ki, Masif zebercetten biçimlendirilmiş som yürekler içinde, Sadık teb’asına ünsiyet ikram eden tablakârsın. Bırak yedi canlı süreyyayı, Bırak ki kanla kınalanmış haysiyetin kabarsın. *** Lordum kuşan... Acılara doğranan ıslıklı kılıcını, Lordum durma kuşan hıncını! .. B/: Hecinlerini koşumlayayım da hicret eyle tefekküre. Mabedlerde malt edip maddeye mayala gölgeni. Lordum kuşan! Ortodoks ve metalik kaplar içinde kutsanan, Ve sana sunulan kitabî dudaklarla söylenini... Anandır kan ortasında ve kendi yörüngesinde dönen, Kabzası köpüklü kanla kınalı Malazgirtler evreni, Seni, acıları süpüren peşkirler, Ve kanlı paçavraların dişlerinin arasında, Buram buram buharı tüten, Kartal gagalı muhariplerin kızıl şeşberlerinin temrenine takılı, Mübarek ve nebiler hediyesi bir bayrak diye, Süreyyaların organik burcuna diken. Ordum sen ki, Işısın ve aşka gebe kalsın diye *******in arsız ayazı, İbrişim atlaslardan dokunan seccadeler üstüne, Sarışın düğmeler koyansın, Bırak kış uykusundaki öfken uyansın... *** Lordum kuşan... Acılara ve yasa doğranan ışıklı kılıcını, Lordum kuşan o mübarek hıncını! ... C/: Sen kabaralı dağlar taşıyıcısısın ötelere, Genişlesin, Genişlesin ve aşka gebe kalsın diye ufuklar. Bu Yusuflar ki Kenan’ın kuyularını mekan tutandır... Mabetlerin anasını yontan Süleymanlar... Ve on beş belikli Zeynepler ve Abdullahlar... Evladü iyalindir. Anandır kansız zaman ve zamansız kan ortasında, Ya da… Gözlerinde dağları aşındıran kanlı Fırat. İşte iştahlı dudağından sahibine tat diye, Ölümcül Sokrat baldıranı sunan at. Lordum sen ki, İpeğe sarmalayıp fantastik Necef taşını, Yaslı yaşını içensin mahzun ve günahsız gözlerin, Sen ki ebabillerin tırnağını dağlayan çölün kumsalına, Burnu kınalı masal taşıyıcısı ankalar dokuyansın, Bırak ve kalk, ılıman yatakları öfken uyansın. *** Lordum kuşan... Siperlere doğranan ıpıltılı kılıcını, Lordum kuşan haydi uyuyan hıncını! D/: Yıllar boyu yazmakla ve yapmakla bitmez, Kaderlerin sırlı düzüne örülen plansız yapılar, Ve yapıların alacakaranlık koridorlarında Beynin hayal ibrişimiyle dokunan fantastik dansı. Anası kahramanlardan arta kalan kan ortasında, Ya da, Ülkesinin ismindeki her bir harfi, Yuvarlanan iblisî bir alfabenin azgın, Ve yutucu bizantik galerilerine, Ellerine bedevi kınası diye, Köpüklü kanlar yakılan, Marmara’sı mutedil tarih, Ya da… Kaderi kaderimiz gibi kanlı Fırat... At kuluncuna oturan dağları lordum. Ölü toprağıyla yoğrulan gafletini soyun, zırhını fırlat. Senki bin milattır uyuyansın. Sen uyu ama bırak öfken uyansın. *** Lordum kuşan... Ölümlere doğranan matemli kılıcın Lordum durma bundan böyle kuşan hıncını! .. Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57921
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Madenciler
1/: Nazlı ve somsiyah atlara bindiler... Ürkek ürkek, Ve yorgun madencileri alacalı akşamın. Bir elleri kara kınalı çamur, Öteki şakakları soluk ve sarı ter… Uzandı ölümlerin sahtiyan soluğu dağlara anneler, Karakollar teyakkuz tedirginliğinde şu an, Zemzemini tadıyor baldıran duruşlu madenlerin, Son sularını yudumlayan çorak dudaklı madenciler... *** Ah madenciler... Yürekleri kara kuruma dalan siyahi madenciler, Damları mezar gibi sessiz madenciler... Niceler şimdi onlar? Neciler? ... Madenciler… 2/: Balyozlar avaz avaz kendi ağıdını yakmaya durdu. Umutlar kanat çırpmada lacivert semasında hayallerin. Kıvılcım kayalıklarında aşk ki en kavisi... El aman metal zulmünden... El aman damar damar kıyamet... Yüreği yangın yeri madenciler nihayet, Gümrah kısraklara binecek. Kamçıları ortanca külünk, Balyozları kırbaç kırımı, Yarını ve bu gün ile karıştıran madenciler... *** Ah madenciler... Yürekleri kara sevdalara dalan siyahi madenciler, Buğday rengi şakakları katran türkülü madenciler. Onlar niceler bu dem? Neciler? ... Madenciler… 3/: Gül ektiler mezarlarının içindeki minik ülkeye. Ve balyozların sapına sarmaşılı koyungözleri... Külünklerin öfkesine kırmızı cevher… Her seher madenciler, Bindiler nazlı ve ürkek atlara. Ölüm süründüler kırlaşmış kanatlara. Dağlara uzandı arkalarınca, Pörsümüş anaların acılı ağıtları. El aman maden zulmünden! El aman öksüz kıyamet! ... Nihayet, Damları mezar suskunu madenciler... Onlar niceler gündüz karanlığında? Neciler? Bembeyaz kahramanlar Simsiyah madenciler... Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57921
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Masaldan Ses Verin Anka Kuşlarım
1/: Bu aşk ta züyuf sayılır, Kalp kalblerle uğraşan zenaatkara. Sahte sevdaların yapay ehlince ya da... Takılmışsan kuyruksuz bir uçurtmanın sapına, Ey masallardan ses veren Anka kuşum, Ya cehennemde yer bul kendine, Veya cennetten başka bir belde... 2/: Ey masallardan ses veren Anka kuşum, Yanar da pişerse bir pervane ışk’ın narında, Ve ah ederse günahsız cana kıyan alevler, Bil ki kan eşiği uzun süre tutucu değildir cana. Ya cehennemde yer bul kendine, Ya da cennetten başka diyarda... 3/: Ey masallardan ses veren Anka kuşum, Bitmez bir gecede siyahla boyanmaz tuval, Ve nerede, ne zaman gelir bilinmez ki insanın acı türküsü? Sabahı bilmeyen bir yabancı“Süt ve kar” diye sorarsa, Ya cehennemde yer bul kendine, Ya da cennetten başka diyarda... 4/: Ey masallardan ses veren Anka kuşum, “O ses mi ne? ” Ey dil bilmez Gürcü yosması. Tabii ki Karacaoğlan’ın son güzellemesidir, Sazı bağdaşında ve çağlak pınar başında. Ya cehennemde yer bul artık sen de kendine, Ya da cennetten başka diyarda... 5/: Ey masallardan ses veren Anka kuşum, “Ne? ” mi uluyan? Aşkın bitiş sesidir, bir kavganın ardından. Hudutta patlayan züyuf mayınların esnemesidir, Ki uyanırlar kış uykusundan, Gönülde eğer nal sesleri varsa, Artık ya cehennemde yer bul kendine, Ya da cennetten başka diyarda... 6/: Ey masallardan ses veren Anka kuşum, Sevdamın öfke volkanıdır desem inanır mısın? Kahırgam dağlarımın damar cidarını yalayan Kızıl gözlü yaramaz lavlardır ya da... Ya cehennemde yer bul kendine artık, Ya da cennetten başka diyarda, Uğrama buralara... Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57921
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Mavera Kuyusunda Yozgatlı Ahmet
1/: Ey Mahmut oğlu Yozgatlı Ahmet... Hafize’den doğma bir öğle güneşinde. *** Zamanın gölgesi düştü yitik bir anıma Bir yalan girdabına çelindi kolum. Oysa balçık deryasında yüzen benmişim. En donanımlı yarışımda kendime yenilmişim. Merdivenler oyuldu o an uzayan gözlerime. Yuvarlaklar sivrildi Badallar arası ışığın yüzyılları Yerle gök arası kursağına yuttu takvimi Güya mavera kuyularına inmişim. Maviler bozulmuştu orada grinin zifafında Bir ayarsız altın akmış göllere. Az gitmiş... Uz gitmişim Masaldan atlara binmişim (galiba) Binmiş(miy) im? Veya... Az gitmiş uz gitmişim de Gitmemiş(miy) im... Evet Mahmut oğlu Yozgatlı Ahmet Mantığımı hislerime... Ay ay! Ne yazık ki en tok anımda bile azık etmişim. 2/: Ey Mahmut oğlu Yozgatlı Ahmet... Hafize’den doğma bir öğle güneşinde, Yıl dokuz yüz elli beş... *** Gözümü tatlandıran yıldızlar hani? Hani olur ya diken diken isyanlar, Ker*** damlı sevdalara kar yağar ya Bir ağustos sabahı. Hayal meyal turnalar Nil kıyısında. Hatıramın yüzü çiçek bozuğu şimdi. Ayaklarım yasak sevdaların pranga harmanında. Özgürüm dediğim an meğerse esirmişim. Karışmış kan ve günışığı Maveranın mavi atları dadanmış ak sümbüllere Atıp ardıma... Ya da takıp böğrüme Sevdasız vakitlerini ömrün Transgayya kuyularının hayali ellerimde Az gitmiş... Uz gitmişim Ankaların kanadına binmişim Ayaklarıma boş sevdalar ardında Evet Mahmut oğlu Yozgatlı Ahmet Ne de yazık etmişim Ay... Ay! Mantığımı hislerime azık etmişim. *** Ey Mahmut oğlu Yozgatlı Ahmet... Hafize’den doğma bir öğle kaderinde, Yıl dokuz yüz elli beş, Merhamet yoksulu dünya, Keramet varsılı güneş... Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57921
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Memleket Oy
1/: Özlem ile dolaştı hoyrat ellerim, Kanımı dirilten türkülerime: “Hasret bitiren yollar, Dosta götüren yollar...” *** Memleket memleket koktu yaylaların koyun gözleri, Memleket memleket yarıldı tam orta yerinden karpuz... Kısraklar çakır gözlü katırlar kulunladı, Son sevdada sevindi çayırların apışarası, Sevgililer toz ve duman içinde göz çırptılar kırıklarına. Usulca yayılıp kiraz dudağım, Memleket memleket güldü. Bir harman yeri sanki yüreğim, Ki ağladı memleket memleket… 2/: Özlem ile dolaştı hoyrat ellerim, Kanımı dirilten türkülerime: “Gurbette kalan yari, Alıp getiren yollar..” *** Memleket memleket koktu dağların saçı bulutlar, Memleket memleket dirildi tam orta yerinden toprak... Kelebekler üşüştü ateşten sergilere, Eyer vurundu çukur belli yaylalar, Pınar başları yine balkıdı aynaların gözünde, Yavuklular başlık parası vurgunu ağıda durdu. Döndü tespihim tane tane memleket... Yanağım çiçek çiçek... Usulca yayılıp kiraz dudağım, Memleket memleket güldü. Bir harman yeri sanki yüreğim, Ki ağladı memleket memleket… Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() |
#8 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57921
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Metropollerde Kopyalanır Kankardeş Aşklar
1/: Yani dağlar ey! ... En gecikmiş çağlalarını bulmak gerekir mi bilmem? Ama inadına aç kurt ve inadına zordur iklimin, Ya da orta yaş ilkbaharlarının, Doruklara tırmanmadaki arkasız zorlanması... Ya metropoller öyle mi? 2/: Yani dağlar ey! ... Eğilin ve geçit verin akışkan şiir seline, Eteklere dolanmanın akılsız arzusundayız şimdi. Büründüğünde baranisini, Sahte yalnızlıklar çiment çadırlarda, Ve de buz parmaklı bir varoşlunun işaretine kanıp, Yani karanlık çarşafını gecenin sıyırdığı anlar vardır ya, Dar çay bahçelerinin kaçak sevdakarlarının, Dudaklarında bir kara yılan yemlenir. İşte metropoller böyledir belki... 3/: Yani dağlar ey! ... Hapisdar hislerle o tuzlu tadın tortusunu yalarsın ya, Ardından sürüklene sürüklene o sürüngenin, Ve üzerinde uçuşan kelebek değil, Ama bile bile inanırsın ya öyle olduğuna, İntikam ebabillerinin son ekibidir oysa, Bize ait pasaja tarih düşen ebcetkar. Ya koyaklar öyle mi? 4/: Yani dağlar ey! ... Üveyiklerin akrabası olmak palaza yüktür, Büyüktür münzevi sevdalar, Metropollerde konuşlanan kardeş aşklardan. O yüzden denk değildir gece geceye, Ve her hecede o yüzden ağıtlı bozlaklar çapalanır. Ya yamaçlar böyle mi? 5/: Yani dağlar ey! ... Kapaklanır dizlerinin üstünde kent, Bulvarlar sizi çağırır: Yetişin imdada dağlar ey! ... Ya doruklar öyle mi? Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() |
#9 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57921
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Mevlana Can Güzellemesi
MEVLANA CAN GÜZELLEMESİ Gel ey Mevlana! Çıkagel bin yıl evvelinden, Elinden aşk iksiri içme muradındayız, Ol zemanda kopkoygun bir tünelde koyu karanlıktayız. Evvel zaman içinde de biliriz ki, Yüce Yaratana sınırsız bir aşksın sen, Ben, o ve biz ve hepimiz Neden o sınırsızlığa aşk ile dahil olmayalım ki... Lebbaleb dolu derler yüreğin insani sevgi ile, Ve sen en engin hoşgörüsün düşmanlar arasında bile, Bilir herkes seni ayan beyan, nerede olursan ol bilinirsin, Kıtaları birbirine kenetleyen yediveren sevgi çemberisin, Bir sarmaşık gibi dolanırsın çorak gönüllere, Ak güllere inat açarsın susuz hayatımıza, Bir yanımıza ney-i meşk, diğer yanımıza sıvanan aşksın... *** Gel ya hazreti Mevlana! İnsana olan sevgin ve engin hoşgörünle gel, Bahattin Veled’! inle ve Tebrizli Şems’inle gel... Aşk ve barış dersi vermektesin tüm uluslara hâlâ. Biz de biliriz ki ya Hazreti Mevlana, 'Yaratılmışların en şereflisidir insan.' Bunun bilincinde olman örnektir önümüzde. Gönlümüzde sen, dilimizde sensin beyit beyit, Eyit ki insanlığı Mesnevi okulunda ruhlar yücelsin, Kamil insanlar meclisinin yıldızlı kutbu sensin. Her an senin uçsuz bucaksız gönlünde, Bir harlı ateş yanmakta bin yıldan beri, Şefkatle kucaklamaktasın kutlu düşüncen ile, Güneşin doğduğu yeri, Bak, hasretle sana uzanıyor insanlığın çorak elleri... Yaratılmışları yaratandan ötürü hoş görüp, Uzak inançların arasında bile saygı ağları örensin. Yani bu günümüzde de ortak hazinemiz sensin, Saygı ile “Efendimiz,” deyişimiz bundandır sana... *** Gel ya hazreti Mevlana! Kırk el yabana bile, “Kim olursan ol? ” dersin ya, Ve ayrışmışları koşulsuz birlik olmaya çağırırsın ya, Sözün altın mühürler gibi vurulur zamanımıza, Çakılır ya da gümüş çiviler gibi felsefen oynak dünyaya... Babadır bize kalbindeki engin hoşgörü ve insan sevgisi, Ve yüzüne yansıyan alçak gönüllü hâl, Aydınlığın karşısında dilimiz lal, gözümüz lal... Eski hâl muhâl Mevlana artık eski hâl muhâl, Şimdi her zamankinden daha çok muhtacız sana, Hadi yirmi dört ayarlık safına bizleri de al Susuzuz, pınarından içmek ister ağzımız kana kana... *** Gel ey hazreti Mevlana! Tanığız biz bin yıldan beri ve şahittir tarih ki, Her devirde izine basa basa takip edenler seni, Nurunla yıkanırlar ömür boyu sevdanın ırmağında, Yanında taşıdılar sevgine aç gönüller Mesnevi’yi, Ta içten, “İşte biz de geldik ya Mevlana! ” deyi deyi.... Yüz binlerce ham gönlün kutlu alazlarda pişmesine, On binlerce gümrah fidanın has bahçelerinde yetişmesine, Çiğlerin, kamil tandırlarda göyünmesine vesile olansın sen, Ne olur etinle ve kemiğinle yeniden gelsen, Gelemesen de ebediyen dillerdesen, gönüllerdesen... Çağrınsa uğul uğul bir kervan yürüyüşüyle kulaklarımızda, Ve doğuda ve batıda yankı yapmakta hâlâ, Belh’ten Isfahan’a, oradan Karaman’a ve Konya’ya, Küheylan taylara binip oralardan zamanımıza... *** Gel ey hazreti Mevlana! Sen ki tüm insanlığa tek açıdan saf ve duru bakansın, Akansın bir sevgi Kızılırmak’ı olup ilkbaharlarda, Ruhu merkezine gürül gürül boş gönüllerin, Ellerin bir baba şefkatiyle sararmış saçlarımızda, Yani konu biz küçükler olunca, Beyitler arasında övütkâr öykü dereleri olup akansın, Bırak yansın kutlu ocağında bizim de çiğ hâllerimiz, Veballerimiz dönmeyen atlara binip uzaklaşsın bizden. Nameler alsın hasretlerimiz Konyalı dedemizden. Biliriz bize benzer çocuksu saflık yansır dizelerine, Ve bin yıllık ahenk sıvanır bilge beyitlerine, Birer deniz feneri olur satır aralarındaki ışık, Dilimiz kubaşık olmasa da seninle gönlümüz kubaşık. İşte bundandır yüzümüzün nisan ayına benzemesi, Göz bebeklerimizin çiğdemlerle bezenmesi, Yazgımızın gereği olarak savrulsak da engin zamana, Pervane olup düşeriz biz de ışığına yana yana... *** Gel ya hazreti Mevlana! Bu vatana armağan bir simurg kuşuydun sen, Ve serin Horasan rüzgarı alazlı ağustoslarda esen... Ah ne kadar da şefkatliydin minicik yüreklere, Ne de tatlı şakalaşırdın oyun alanlarında bizlerle, Gezerdi bebeler, tay misali binip sırtına, Hatta saklambaç oynardın yol kıyılarında arkadaşçasına... Yine gelsene ey gönüller sultanı Mevlana! Şimdi daha da muhtaç sana bu dünya, Gel yine gel, haydi gel! Nerede olursan ol, Büyükler gibi özlemle bekliyoruz biz çocuklar da seni, Bomboş yüreklerimize ılık bir sevda gibi dol, Meram bağlarından esen saba yeli misali... Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() |
#10 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57921
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Milat Arar Yüreğim
1/: Serçe kuşu misali milat ararım yüreğime, İsterim ki bir İsa doğsun. Ondan evvelim vurgun yemiş bahçeyse, Sonrası lalezar olsun. Bıldırcınlar konsun dallarıma, Havariler İncil’den bablar okusun... 2/: Kuşlar konarsa saçağına şiirin, Serçe kuşu misali milat ararım yüreğime, Uyumak gelir mi ki sabaha dar düşmüş, Gözüne güller üşüşmüş adama eskinin bittiği yerde. Ondan evveli vurgun yemiş bahçeyse, Sonrası lalezar olur. 3/: Şimdi rüyalarda bile telve arar falcılar, Rüzgarların yüreğinde dolaşan kan renksizdir Unutulduysa yıldızlar tarihi göklerin muhafızınca Çekerek Suyu kenarında belki de sensiz çimer maşukun Zaten hayat nedir ki, miladın iki yüzü Ehli kamil bir bilge bizi aldatıp güneşi çavdırırsa kendinden yana Sen yine de koynunda iki turunç bulundur, Ey portakal seven bahçevan. Ambarcılar başı saklar mısın o son mersiyeyi, Zamanın sıfır olduğu sanal takvimde. Çok şey mi istiyoruz acaba barışa dair diye, Sorduğumuz sorunun yanıtı çarpılır yüzümüze... Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|