![]() |
|
![]() |
#1 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57920
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Uzaktan Gelen Konuk Bu Rüzgar
Apostol'la Seksen Dördüncü Sayfaya ilave 1/: Bugün yine ıslak yanaklar ölüyor, Kırarmış gerdanlara gömülüyor ahlar ey şahım... Bende başımı alıp vurmuşum ev aralarına, Camlarına düşüyor mavi siluetim güzel gözlü kızların. Ne kendimi arıyorum yana yakıla, Ne de –dilim varmıyor demeye ama.- seni... *** Kim bilir hangi vurdumduymazlığında düşürdün, Ya da işledin nakış nakış geçeceğim yollara... Olsun, Soğuk kaldırım taşlarında kalırsa yerdeki yüzün, Üşürsün sen, Ama ben inadına üzülürüm... Uzaklardan gelen konuktur bil ki bu rüzgarlar, Taşımak için son hatıralarını gurbette kalan. Oysa ben de kavrardım seni düştüğün yerden nazikçe, Veya öylesine zamanüstü hayallerime, Ya da dua gibi ellerime yazardım seni, Hayatın bittiği yerde yeşerirdi taze umutlar, Şiir tutup kaldırırdı nasılsa yerden resmini, Asıl olansa yüreğimdeki sendin. 2/: Durun, Ve bana uyun ey cemaatı şiir... Ben her zamanki gibi burdayım, Kadehime doldurduğum kanımdır ve de... Ve ey şiir aşk ve süt sever komşumoğulları... Böyle bir hikayetti benimkisi herhangi bir tarihte: 2/: Herhangiydi tarih ama... Yine de ol tarihin en şansız anıydı. Belki de en şanssız... Bir amansız Şinto mistiğinin narına yanmıştık biz de. On bin yıllık yolculuğundan yeni dönmüştü Şamballa beyi. Seyahatten arta kalan ebruli bir tufandı. Ve şandı... Namdı... Namdardı... O namdarın omuz şalı gibiydi her an. Yani hışır hışır kuşlar uçuşuyordu. Ya da ruhlar. Baronlar, Şogunlar, alpler, keşişler doluşuyordu şiirimize. Bense korkularımı bürünmüş bir haldeydim. Bu küflü meyhanedeydim. 3/: Apostol mu? Eh işte. Altları mor ve pörtlek gözlerini taa ciğerime işleterek ve hırıltılı bir sesle: 'Sana çok yakışacak Aşkelon'da hamam işletmek.' diyordu bilir bilmez. Sonra da kendi eliyle kendi burnunun Süveyş kanalını karıştırıyordu yalpa yalpa. Canım bir mengenede sıkılıyordu vicdansızca ve içiyordum bütün hatıralarımı sıra ile. İçiyordum anasını satıyım... 4/: Arada bir de; 'Lan barba ikiletme de doldur. Sıkılmış ve bekletilmiş şıradan olsun itin ölümü Atılgan atın ölümü şeytan suyundan...' diyordum. Ve bir kupa mersiyeyi daha içiyordum anasını satıyım. Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() |
#2 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57920
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Yarıştayım Şimal İle Cenubun Arasında
Apostol'la Elli Beş Buçukuncu Sayfanın Dibacesi 1/: O bakan ben miydim şahım? Anımsa, yüreğinin kırmızı penceresinden... Ya da hırçın knezliğinin zindan menfezinden? ... Oysa yuvarlak hatlı bir köşktü özlemimizdeki, Ve şeffaf silikon yumuşaklığındaki, Tombulluğundu tuvalimizdeki son resim. Ya da kubbeli bir tavan süslerdi ya mabedimizi, Son randevu verdiğimiz köşe başındaki katedral gibi... Hayali aşk evlerini inşa ettiğimiz, Yeşil yanaklı boş arsanın az ötesindeki hani. Halbuki oraları bir Celali gözlüyormuş bilmedim, Veya belli belirsiz bir sise sarınmıştım, Bulutlarda süvariydim, Yarıştaydım kainatın şimali ile cenubu arasında, Arz yüzüne bir kez bile inmedim... Sanmıştım ki atlar hep rahvan gider, Taylarsa hep tırıs tırısa, Ya ne demeli şahbaz dörtnala? ... 2/: Ve ey şiir ve aşk sever dayımoğulları... Böyle bir hikayetti benimkisi herhangi bir tarihte: Yarıştaydım kainatın şimali ile cenubu arasında. Ardımda biri daha... Ben içiyordum bilgeliğe dair tüm hikmetleri. Onun elleri belinde. Dilinde bir Yakubi ilahisi. Yedeğinde bir Harrani dervişi... Omzunda bir Sabii hırkası... Çamçağında bir parça Mecusi ateşi... Başında bir Maruni şalı... Belinde bir Mani palaskası... Ayağında iskarpin... Biraz uyumsuz gibiydi amma olsun. Ne çıkar. Kendisi de bir mitra katırlısıydı zaten. 3/: Bense şimdilik içiyordum anasını satıyım. O da içiyordu ve o bir vulgardı zannımca. Kanlı vulgar savaşçı telaşlıydı nedendir ve nicedir ve biraz da Bulgar’dı harbiden. Arada bir ah eiyordu. Geniş omuzlarından kayan buz mavisi bir heyelandı. Laci harmanisinin yakasından tutup yerden yere çalıyordu. Ya da boynuna yani terli ensesine doğru çekiştiriyordu bir kazak atlısının dizginlerini. Kazak süvarisi ise üşüyen ellerini tekrar tekrar koynuna sokuyordu acı içinde. Ve bu gece yontup yontup buzlarını aslına meydan okuyordu. Galiba içeri korkunç bir İvan giriyordu. Bense şimdilik içiyordum anasını satıyım. *** 'Lan barba seni severim bilirsin, İkiletme şu garip ozanı da doldur ne olur? Has şıradan olsun imbiğinden damıttığın şarabın, Yaramaz itin ölümü ise o şaraptan, Atın ölümü arpadan olsun denir ya, En iyisi şeytan suyundan...' *** Böyle bir rivayet bizimkisi de işte, Ya da henüz yazılan yalancı bir hikayet, Ya da şaha şikayet... Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57920
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Yatağına Sığmayan Aslan Aşka Nasıl Sığsın?
Apostol'la Doksan Beşinci Sayfa Tarihçesi 1/: Şehbenderim, Şahbaz şahım, Şahım, şahbazım... Sanadır yazılanların tümü şehinşahım, 2/: Ölümcül bir çığlık olsun isterim kimi zaman, Şiirimden göğe ağan yürek yangını. Serseri sevdayı ve çıldırmışlığı gürlesin yerden göğe, Ebedi yaşayan bir merdimeydan misali, Zülfikar suretli beyitlerimin çatal dili, Dudağında hırs olsun yüreğime düştüğüm her dipnot, Ak gözlerine kan otursun koşuşan nazarların, Kadim tutkusu onun kafiyeye çivili, Gönlü avucuna sığmasın manzum hislerin, Ve veznimin cengaveri dağlar burcunda gece yarısı kurdu, Ve yatağına sığmayan aslan gazele sığsın. 3/: Kabulse eğer mirzadem, Geçelim mi tarihi Yozgati’ye kayar gibi? Böyle bir hikayet benimkisi de işte boyutların en karanlığında. Yakın ve uzak tarihin ikilemi besbelliydi. Ve bir papa bilmem kaçıncı Pirus'un kefeni gibiydi süfli sayfalar. Karalar, aka tebdil oluyordu erbabınca. Kanımca tarih temizliği vardı buralarda. Bense üfürülen savaş alanlarının tozlarını bürünmüş bir haldeydim. Yüreğim elimde. Elim cöngümde... Ve bir izbe meyhanedeydim. Gitmeliydim bu lamöskkatedrale'den. Ama... 'Nereye ve nasıl olursa olsun gitmelisin.' diye yazıyordu bana yolladığı hesap pusulasının ardında Heredot tarihçisi. Amacı şarap günlüğünü kendisi tutmaktı. Apostol: 'Yağma yok.' diyordu. Bu söz Vandalları tedirgin ediyordu. *** Bütün zamanların üzerine basarız da, Bir gazel yazmanın üstesinden gelemeyiz nedense şahım, Bu hal ne kadar üzer tenimizi bilirsin. Yüreği şaraba vurmanın nedenini sorarsan, İşte bu haldir aşk ehlinin yaşamındaki rampa: Ve koro halinde: 'Lan barba ikiletme de doldur,” Şıradan olsun itin ölümü, atın ölümü şeytan suyundan...' Derse aşık, ozan ve şiir yazıcıları mirzam, Şaşırma... Isırmayız, tehlikesiziz, kendi halimizde... Ardından kevser içmeye geçeriz, Ve tabii ki ufak ufak gazel yazmaya... Çünkü şiir burada tek teskiniyettir. Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57920
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Yine Kar Yağıyor Baharın Ayağına
Apostol'la Otuz Beşinci Sayfaya İlave 1/: Bu kadim gerçekle, Aşk kere aşk ne dört ne de dört yüz eder. Ne feveran ettirici yüz yüze gelmek vay! Sen de yoksun artık şahım diyarı ebcette, Ne tarih düşülür koygun dumanlı bacaların altında, Yağan ilk kara dair, Ne de ilk terleyen bıyık gibi, İlk kez vurulan kalp üstüne çayırlık türküler yakılır. Bil ki yokluğundan beri seni sayıklar dağlar... Ağlar analar, Kız oğlan kızlar... *** Bense her şeye rağmen, Yazdır veya kıştır demeden... Yürüyorum sonbaharlı şiirin netameli sınırlarında, Ayağıma sıvanıyor yalnızlığın doğurduğu babasız hüzün. Şarkılara çizgi çekiyor bir aşk vurgunu, Bil ki yokluğundan beri seni sayıklar dağlar... Çizgi çizgi yağmurlar damlıyor yalnız çatılara, Ah! Yine karlar yağıyor ilk baharın ayaklarına... Ve haydutlar sarıyor yollarını sevdakeşlerin, Saymadın biliyorum kendine vurduğun hançerlerini, Ah! Yine karlar yağıyor ilk baharın ayaklarına... 2/: Ah! Dedim ya ta derinden, Dudaklarıma esrik sözler bulaştı aniden, Uzak ama yeni şarkılar karıştı duygularıma, Ah! Yine karlar yağıyor ilk baharın ayaklarına... Anlamsız oyunlar oynamak hederidir zamanın, Bil ki yokluğundan beri seni sayıklar dağlar... Tam yüz yılı devirdi bir tarih iç çekerek, Ve esrik şarkılar söylendi 'sen sen...' diyerek, Ah! Yine karlar yağıyor ilk baharın ayaklarına... 3/: Ah! Dedim ya ta derinden, Yine bildik bir yerlerde ağladı unutulmuşlar, Hatırlananlar ise soluk bir suretin derkenarıdırlar. İşte bunlar yeter yiğide mirzam, Nah şurasından demet demet doğranmak için. Şiirdir dost ve sağ olsun beyit başına bütün şiir yazıcıları, Ki tutup kaldırırlar cehennemden kalbimizi, Ancak ruhumuzu alırlar istemeden. Ama hızlanalım bu uzun yolda, ünkü müşahhas hıza eş değilse mücerret sevda şahım, Bize kendi sahramza kalp üstü düşmek kalır... *** Ah! Yine karlar yağıyor ilk baharın ayaklarına... Bedenimizi el alıyor, yüreğimizi yel... Kuru kovan misali bir yoksul klan olup kalıyor bedenimiz, Yamaçlardan merhameti terk eden çığlar yuvarlanıyor, Aşklar ve yoksul avcılar üzerine.. Bil ki yokluğundan beri seni sayıklıyor bu dağlar... Şiir tutup kaldırıyor yerden bizi ancak ruhumzu alıyor. Ah! Yine karlar yağıyor, Issız yüreklere ve ilk baharın zavallı ayaklarına... |
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57920
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Yüreğimizi Biz Bedevîler Yurdunda Yitirdik
Apostol'la Elli Sekizinci Sayfanın Derkenarı 1/: Sihir anında sisli çıralar yanar, Anar sevdamızı uzak illerin Harut'u, Marut'sa iade eder meta simyayı sahibine. Yani yar illeri yine som sevdaya kesilir, Ve söner ışığı aysız *******de atık rüyaların, Unutulan anıların, Gölgesi vurur flu bulutlara, Dirilmenin arefesinde yürek atışlarıyla. 2/: Bir kervandır kader be mirzam... Bir öksürür, bir yürür. Deveci başı kendi kendine türkü yakar, İnce yollar arar beynine mecnun, Zamanı soğuran dilsiz izansız çöllerde dolanarak, Biz ise kendimizi ararız soluk pusulalarla, Kutup yıldızının mahçup *******de perdelendiğinde. Yani yar illeri yine som sevdaya kesilir, Ve söner ışığı gözün zifir ilinde, Ve aysız *******inde yarsız rüyaların... 3/: Sivri yüreğimizin kıraç eteklerinde deniz feneri, Bize düşen tek iz olur aynamızda. Hangi yayla ve ovadadır bilemeyiz yitik sevilerimiz, Bulamayız sisli omuzlarını, Flu anılarımıza oturan kaf ve küf dağlarının. Yüreğimizi bedevîlerin yurdunda yitirdiğimiz doğrudur, Ve onların kıvrık hançerleri kın bilir döşümüzü, Ve leylalar akan kanımızda aranır mecnunlarını, Tutsak düşer bedenimiz çarnaçar, Kıl çadırlar arasındaki yırtıklara, Yabana salınan hecinler taşır ağıtlarımızı, Geride salt beynimiz kalır acıları duya duya... Bir kuyuya daldırılmak kalır fakire, Sana ise çıkrıktar olmak düşer has bahçelerde. *** Ama kozmik bir hızdır mirzam, Mekanaşırı da olsa karşılıklı sevmenin serüveni, Hıza eş değilse şahım, Bana kendi sahrama diz üstü düşmek kalır... Bedenimi el alır, yüreğimi yel... Şiir tutup kaldırır yerden beni ancak ruhumu alır. Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57920
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Yüreğinin Varoşunda Yaşayan Şair
Apostol'la Elli Beşinci Sayfa Dibacesine İlave 1/: Ben işte böyleyim şahım, Bilemem başkalarını ne susarlar şiir estiğinde, Ne söylerler, Uzun uzun sustuğunda aydos havaları? ... Hani sorar ya insan zaman zaman, Diğer kendine bir tenhada rastladım varsayarak: Hangi kale dibinde sevmişti yüreğim gölge koygunluğunu, Ya da hangi seyyarede dercolur kavuşmadan ölenler? Birinci semada mı? Yoksa semalardan en kırmızıya çalanda mı? *** Unutur ya insan çakır taşlı zamanın sur gediğinde, Yumuşak kalbine tırnağıyla çentik atan her anıyı, İşte budur şahım nisyan-ı insan... Ve sen de müsrif rüzgarları unutmalısın yaşamında, Çünkü kopartır senden utangaç sevdanı bile alır. Bırakır ya bir uniform yolun orta yerinde, Bize irisaşırı iklimlerde mor sefirotlar, Sana ise morötesinde astron doktrinler kalır. Şiir de dosttur gurbette ezgin yüreğin, Tutar kaldırır düşeni yerden... 2/: Gözümdeki morluğu bir aynada, Yüreğimdeki seğirmeleri metafizik metafor, Ya da egzotik tuvallerden perspektif sıçraması sanırdım, Çünkü yumruğuna firavun ketenleri sarmaladım, Ve şiir ufkundan bizi gözleyen güneşe koydum susuzluğumu... İşte budur bizim de şahım, Astro-kozmo dalgaboylarında salınmamızın sırrı, Gahi endazesiz bir maviyeçalar sevdaya, Bazen ölçüsüz bir nefrete ramolur kararsız hisler. Ancak mantık dağarında olmalı her dem aşk adamının, Çünkü en baba panzehirdir nakarat aşk sokmasına. 3/: Hani sorar ya insan zaman zaman arada, Diğer kendine bir tenhada rastladım varsayarak: Rüzgarların sessizliğinden ürpermek niye? Ya da sessizliğin gizli nefesinden ürkmek... Ben böyleyim işte şahım, Bilemem başkalarını ne, niye ve nasıl susarlar? Hüzünle yağdığında aşk yağmurları, Ne söylerler ve nasıl söylerler, Uzun uzun sustuğunda aydos havaları? ... Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57920
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Zaman ve Siluetler Süner
Apostol'la Yüz Seksen İkinci Sayfa 1/: Gözdür bu, Hamarat dolaşır, Aleyhindeki delillerin bile orta yerinde... Bu yüzden gülistanda estetik avuç içi kadardır, Ve her yanı güzellikler kaplamaz şahım. Dur ve dinle yolun ortasında: İşte şurada yabancı bir ısırgan ağlamakta... *** Umarsız şafaklar da yol alır alacakaranlıktır, Işık beklemek kasıttır ana, Bu yüzden zaman ilenir menzile, Ve siluetler süner de süner, Her mıntıka bir bumerang olur, Dolanır ekvatoru ve kendine döner. Sen de dön de bir yol cehenneme bak ey mirzam, Beklediğin muhitin ateş kesse ne yazar? Veya görünmese arsız sabah kime ne? Yeter artık ey beglerbegi beni sürme ölüme, Gülelim bu yolun buracığında sen ve ben. Önümüzdeki çiçekli uçuruma gömülelim el ele Sağımız yar, solumuz nigarlardan geçilmez, Gündür çavar zatının terekesinin üstüne. Benimse bedenimi el, yel alır yüreğimi. Yani en gerisinde bana zamanın, Grek mermerlerine oyduğum bir kutsal kase, Ve o çukurluğun içinde ölü kahrımı içmek kalır... *** Böyle bir hikayetti benimkisi: Ama hız, hıza eş değilse şahım, Bana da kendi sahrama diz üstü düşmek kalır... Bedenimi el alır, yüreğimi yel... Şiir tutup kaldırır yerden beni ancak ruhumu alır. Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() |
#8 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57920
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Zamanın Rahmine Bir Veledizina Düşer
Apostol'la Üçüncü Sayfa 1/: Şahım, Dağlar bizi tanırlar ilk düğünümüzden, Ve ellerini siper eder ya yamaçlar yeşili sakınarak, Nev bahar yağar ya alnına gündönümünde hani yaylalaların, Ufuklar nazlı kızlar gibi serpilir on beşinde dolunayın, Ve zillerini takınıp kalça sallar ya, Ardından ibrişim lezzetli saçlar taranır ya umuttan taraklarla, O an işte mirzam, İştahlı zamanın rahmine bir veledizina düşer, Ben düşerim kimyanın plastik galerilerine, Üşüşür bir bir boşalan öksüzler yurdu kucağıma, Asit yağmurlarından arta kalan boynu bükük damlalar, Yetimliğin baldıranını döker anıların koynuna, Yani bana takvim şişelerinde tortulu biryantin düşer. 2/: Böyle bir hikayet benimkisi hepi topu: Elbruz'un doruğundan gelirse güler yüzlü kokun ey mirzam, Hırçın ama eğitilmiş rüzgârlara binmiş olarak, Sonra ovalar alırsa cazibesini hançeri zirvelerin, Sana koskoca mülkü acem, O an bana terkedilmiş, kılıcı kırık kozaklar, Ve ıssız stepler kalır... Ne dağ alır aşkımdan artakalan kırıkları, Ne de kabul eder yaylalar alnımdaki ter obruklarını. *** Sanmam ki güneş ebediyyen doğacak, Aydınlığa teşne *******imizin ayak ucuna. Yani mirzam zaman da ölecek belki bir gün, Sensiz söylemediğim her tümcenin ardından, Anlıyor musun mirzam suskun dilberlerin dilini, Şimdi kayan bir yıldız misali o ahular da gitti. Yani yıllara dolanan takvimlerin kırık yürekleri, Hünkarını terk etti... *** Ama hız, hıza eş değilse şahım, Bana kendi sahrama diz üstü düşmek kalır... Bedenimi el alır, yüreğimi yel... Şiir tutup kaldırır yerden beni ancak ruhumu alır. Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() |
#9 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57920
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Zirvelerde Uluyan Kurt Ve Çakallar
Apostol'la Yedi Yüz Birinci Sayfaya Dibace 1/: Ve ey şiir sever şahoğulları... Zirvelerde gez de gezer, Gözde... Arpacıkta uluyanlarsa kurt ve çakallardır, Avcının toruna düşmeye görsün. Ya da bizler bir sevgilinin uzağındaysak mirzam, Yanarız ve pişeriz cennette bile olsak, Ve ah vah ederiz hazar deminde bile, Cepheden kalan yara yeri sahibi bizler. Can eşiğimiz cehennem ise, Bitmez tükenmez bir yaşamda dolanırız, Belki bir gece sorgularız şahsi hatalarımızı, Suçun sıkleti sabahı uzatır da uzatır. 2/: Böyle bir hikayetti benimkisi de işte ey ehli vatan, Sayın ki herhangi bir tarihte ve bir izbe meyhanede yazılan, Ve sunulmak için şahlar şahına altın ülkede: Geçelim mi ilk pasajına bu günün? Dünün savaşlarını hepten unutmuştuk. Aşmıştık bir başka boyuta. Her dem olduğunca içeri kara ve kırmızı yüzlü şeytanlarla doluydu. Herkes kendini içiyordu. Kimi günahlarının acılığını... Kimi bal tadındaki sevaplarını. Yani herkes aşkını. *** Usulca, 'Lan Barba,” demdeyim ben de; “Haydi canım ikiletme de doldur şu şiir kupasını! ” “Yetmez mi evlat? ” diye soruyor barba, Mora’dan isyan eder gibi kaldırıp komitacılığını. Bense bu gece dibine kadar tiranım, Sapına kadar Tepedelenli Arif paşa: “Dedim ya ikiletme. Çıldırtan şıradan olsun itin ölümü, Rahvan atın ölümü ise şeytan suyundan, Sek şiir kalır bana da...' Olsun. Ne çıkar anasını satıyım? *** Ey şiir ve aşk ve isyan sever eloğulları... Böyle bir hikayet benimkisi de işte, Aşk ve ölüm ve som şiir üstüne son anın son nefesinde, Yazmaz böylesi ne aşk-ı memnu’da ne de mesnevide de... Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() |
#10 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57920
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Apostol'la Altmış Dört Bin Sayfa … Giriş
1/: Bing Bang'daydı zaman, Onu doldurdum ışık örgülü kaseme... Kadehime doldurduğum sayın ki sizdiniz... Yavru tarihi, sahtiyan bir yağmurluk gibi bürünmüş ve asırlardır uyuklayan o köhne ve kendi kendine yeten ve eski bir aşka ve aykırı şiirlere hamile bir meyhanedeydim milatların ilkinde. İçiyordum altmış dört bin sayfa tutan birikimimi kahverengi, yani it sütü rengindeki kadehimin dibinden. İçiyordum anasını satıyım. Yaşadıklarım eşkenar olmayan eşaçı bir üçgendi hepi topu ya da üçgen bile değildi de ben efkar sanıyordum boğulduğum şah denizini. Yani şiir klanının şahı yine her zamanki gibi salt ipektendi. Ve çifte su verilmişti. Masifti. Ve alçakça bir çukurdaydı anılarının kısrağına binmiş olarak. Ve katran balçıklı gururdandı. Bense bir sokak kancığı gibiydim. Yaltaktım varsıllığı kendinden menkul zibidi anılarıma ne yazık ki. Bedenimi el aldı. Yel aldı yüreğimi. Ol sebepten içiyordum anasını satıyım. 'Lan Barba ikiletme de doldur Şıradan olsun itin ölümü . Atın ölümü şeytan suyundan...' 2/: Bing Bang'dan sonra da seni doldurdum... İçtim anasını satıyım. Suna suna içtim, İçtim kana kana... Yani kanaya kanaya... *** Kezzablar pirine gelince... Müseyleme swingırı kenarındaydı şah denizinin. Pundumu kolluyordu gözünün çengelinden. Habil'di ilk giren urbasını sürüyerekten meyhaneye. Yani gururun yerle bir olduğu kapıdan içeri. Kandı sızan sanırım başındaki vadiden. Vandallar kafa kafaya vermişlerdi meyhanenin ya da memleketin ücra bir kasaba masasında Kabil'in ilk vukuatını konuşuyorlardı. Bense birinci notumu düşüyordum kucağımdaki yüreğime şiir sanarak. İblis ezoterik bir düşünceye binmişti. Keten liflerinden çoraplar örüyordu bin bir ölçekli. Bu aralar Serendip adası uğunuyordu diz üstü çökmüş. Mevki-i Cidde savruluyordu asit rüzgarlarında. Burası son meyhane... Korunaklı demler diyarı, Noktanın konduğu alem yarınlara... Bu durumda gel de içme: 'Lan Barba ikiletme de doldur, Şıradan olsun itin ölümü, Atın ölümü şeytan suyundan...' diyerek... Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|