![]() |
|
|
|
|
#1 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57931
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Etek ve Pantolon24
Bu aslında onun hayatındaki en önemli detaylardan biri değildi.Sonuçta sevdikleri ve sevmedikleri hayatından bir şekilde çekip gitmişti.Herkes morgda veya musalla taşında bir şekilde yalnızlığa gömülürdü. Neşterin altında bazen kanlar yalnızlığa da akardı.Ama ona koyan her ölüm gibi bu ölümün de biraz erken olmasıydı.Ortaçağın gizemli ve küçük bu şehri Emel'e hep güzel başlangıçları hatırlatmıştı.Hani küçükken gördüğü rüyalarında Trabzon'dan havalanan bir uçağa biner, hiç doğmamış abisi onu Zürih flüghafen'da karşılar, beraber şehre gider, hiç tanımadığı sokakları arşınlar, Limmat'ın serin sularına kendilerini bırakırlardı.Bu rüyayı gördüğü zaman sabah onun için mutlu başlangıç olurdu. Belki de Yuri burda onun hiç doğmadığı abisi rolündeydi ama onu hiç flüghafen'da karşılamamıştı.Birden Yuri'nin vasiyetini hatırladı.Kremaforyum'a bıraktığı kırk beş kiloluk Yuri'den topu topu iki kilo bile gelmeyen iki kavonoz külü aldı ve ona söz verdiği gibi Rote Fabrik'in dubalı iskelesinden çok sevdiği elma şarabıyla birlikte küllerini Zürih See'ye bıraktı.Uzakta martıların ve banliyö vapurlarının çığlıkları yankılanıyordu sadece. _Tanrım, hep hüzün hep hüzün hep hüzün.. Acaba yine taşınma vakti mi gelmişti.Rüya aklına geldi ve bu rüyanın tamamlanması gerektiğini düşündü, çocukluğunun mutlu sabahları adına. Kanzheim Schule'deki alternatif dayanışma gecesine katıldı hemen o günün akşamında.Bilindiği üzre Emel bir mudavim değil alternatifti zaten. O gece yeni bir arkadaşın ailesi için yapılan etkinlik vardı ve toplanacak para için Emel'in bin beş yüz iki bin arası balon şişirip bunları yarınki bit pazarı gününde satması gerekiyordu.Eğer bunlar olmasaydı Emel'in hayatında tam bir tipik Türken Arbeiter sendromu yaşanacaktı.Diğer Avrupalı Türkler gibi tüm hayatı Türkiye'de yaptıracağı katları düşünmekle geçecekti. Osman Demircan |
|
|
|
|
|
#2 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57931
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Etek ve Pantolon25
Üstüne üstüne gelen yalnızlık mı yoksa kalabalıklar mıydı bilemiyordu Emel.Yeni bir düş kurup üstüne son fırça darbelerini en büyük eserinde yapan bir ressam olmalıydı belki veya bir roman yazmalıydı bütün yaşadıklarını kağıda döküp gözyaşlarını kalemin ucundan akıtmalıydı. Sonra dünyadan elini eteğini çekip gitmeliydi.Ama artık hayalleri ona yetmiyordu, menapoz öncesi bu dönem önce çocuklarını ondan uzaklaştırmış; birini elinden almış, şimdi ise sıra sanki düşlerine gelmişti.Her yeni yenilgi ona bu bağlamda cümle kurma fırsatı vermiyordu.Hayat bir polis olmuş ya onu mahkum ettiriyordu yada ağızını tıkıyordu.Oysa Emel ağızına ne geldiyse haykırmak istiyordu. Açıkçası Zürih onun üretkenliğine engel olmaya başlamıştı. Yaz güneşi yavaş yavaş Zürih See'nin sularını buharlaştırmaya başlamış öğleden sonra yağmurları şehri yıkamaya çoktan koyulmuştu. Emel'in tek avuntusu her gece Kanzheil Schule' deki etkinlik *******i ve bir aidsli Macar'la ilgilenmesiydi.Sanırım bu Macar da yaşamayacaktı ve ilk defa hayatında çok değer vermediği birini kaybedecekti. Oltayı denize atsa çektiği ayakkabı veya karpuz kabuğu olurdu. İstanbul Boğazı'nda bir olsaydı zokasına Sait Faik Abasıyanık gelirdi kesin.Yani bütün bunlar sonuç olarak onun yaşamak istedikleri değildi. Bugün her gün yaptığından farklı olarak şehrin yeni yakasındaki hakim tepeden birine kurulu Limmat kenarındaki kilise kubbelerinin en iyi göründüğü yer olan kaleye çıkarak kendine intihar süsü verdi. Burası Zürih'in, hüznünü ona en iyi anlattığı yerdi. Buraya bu mevsimde ilk gelmesiydi.Biraz Güzelce Hisarı andırıyordu.Yanından geçen Göksü deresi ve eski köPage Rankingüsüyle işte Güzelce Hisar bir yanında Anadolu Hisarı bir yanında Limmat. Ne gereği vardı İstanbul'u düşünmenin şimdi. Acılarının, hayallerinin, düşlerinin büyük ama o kadar da küçük şehrini aklından geçirmenin ne gereği vardı. Bütün bunları düşünürken sırılsıklam olduğunu çok geç fark etti gözyaşlarının arasında.İhtiyar bekçi yanına yaklaşıp ' Kapatıyoruz madam.' dediği ana kadar ıslanmaya devam etti.Sanki sabah yatağından kan ter içinde uyanmıştı. Korkunç rüyalar görmüşçesine yorgunluktan bitaptı. _Allah'ım ben bu yalnızlığımla senin çok mu hoşuna gidiyorum? Beni benden başkası mı sandın? Bu gecede Alternatif Kafe'de bir şiir dinletisi vardı.Ermeni Kasabiyan ve arkadaşları yine Türklere atıp tutacaklardı.Soykırımmış, acılarmış, sefaletmiş... 'Sloganlar hakikatleri yutar.' demiş olsa otur yerine faşist Türk diyeceklerdi.Rote Fabrik'te sınır yoktu ama kafede Ermeni yine Ermeni Türk ise Türk'tü.Daha nereye kadar sorunun cevabı burada başlıyordu.Taşınmalıydı yine. Osman Demircan |
|
|
|
|
|
#3 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57931
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Etek ve Pantolon26
Taşınmak fikri her zaman Emel için yeni bir şey değildi.Bu şehirde kalma nedenlerinden birçoğunu yitirmişti zaten.Bir an önce aydınlıklara çıkmasına bir sis perdesine benzeyen geçmişi engel olsa da hayatındaki u dönüşleri değil miydi onu hayata bağlayan.Yeniden başlaması gerektiğini ona öğreten her yenilgisi, bu temmuz sıkıntısında düşlerini tamamlama ferahlığı katıyordu Emel'in bir ressam gibi can çekişlerine ve son noktayı koyma arzusu uyandırıyordı fırça darbeleriyle ruhunun sanatçı karelerine.Acılar yüzenden arada sırada karaladığı sağa sola attığı kağıt parçacıkları dünyaya ataçlarla iliştirilmiş Emelce haykırışlardı aslında.Onları toparlayıp kendi sözel tarihini yazmaya karar verdi Emel.Bir gün Tannenrauch Strasse'daki bir eski dostuna bu konuyu açmak için uğramaya karar verdi.Bu arkadaşı İsviçreli burjuvazi bir anneden gelme aslında alternatif sayılabilecek tarzda orta yaşlarda bir yazar ve sosyologdu.Politeknik'te ders veren arada sırada bir iki kitap çıkaran kedileriyle evli uzun beyaz saçlı deli dolu bir İsviçreliydi.Meier akşamın bu vakti Emel'i bahçe kapısında karşıladı. Beraber uzun bahçe patikasından akasya ağaçlarının ve konuşan kavak ağaçlarının gölgelerinin altından süzüle süzüle iki katlı on dokuzuncu yüzyıldan kalma gri duvarları hiç de Hıristiyanvari olmayan heykelciklerle bezeli sevimsiz taş bloktan ibaret evin kapısından içeri girdiler.İlk katta geniş bir salon dip köşesinde uzun zamandan beri kullanılmadığı anlaşılan bir şömine üstünde boyaları artık seçilemez olmuş eski bir resim her haliyle sigara dumanıyla badanalanmış uçuk sarı safran rengi duvar, sevimsiz sevimsiz bakışlarını Emel'e dikmiş sandalyeler biraz sonra üstüne oturulduğunda acıdan bağıracaklarmış hissi veriyorlardı. _Evimi nasıl buldun Emel, yanlış hatırlamıyorsam evime ilk kez geliyorsun. _Çok etkileyici buldum Meier.Bu arada kedilerin nerde? _Bu kat benim üst kat kedilerimin.Garip bir şey ya aşağıya misafirim geldiğinde inmezler. _Çok ilginç.Buraya senden yardım istemeye geldiğimi biliyorsun. Aslında daha şimdiden yardım etmeye başladın bile.Bu evde yaşayıp da bir şey yazmamak herhalde bu eve ihanet olurdu.O kadar sevimsiz o kadar kasvetli ki burası insan bir çok şeye özlem duyarak kaleme kağıda sarılır ister istemez evinde.Zaten insan niçin yazar? Ya aşktan, ya esaretten ya da özlemden dolayı değil mi? Neden daha önce buraya gelmediğime kızıyorum şimdi.Senden tavsiye ve önsöz isteyecektim.Şimdi sadece önsöz istiyorum. _Memnuniyetle.Yazacağın roman ne ile ilgili? Ben nasıl yardımcı olabilirim? Bu arada kahve içer misin Emel? Ocakta biraz olacaktı. Tahta döşemenin iç gıdıklayan sesi yavaş yavaş uzaklaştı salondan. Şimdi sadece bardak sesleri duyuluyordu. Osman Demircan |
|
|
|
|
|
#4 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57931
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Etek ve Pantolon27
Meier içeriye geldiğinde odada kaşık sesinden başka ses duyulmadı.Kahveler içildikten sonra: _ Dur şu çekmede bir yazım olacaktı şimdi aklıma geldi. _Önsöz olur mu peki Meier? _Niçin olmasın.Az bekle alıp geleyim. Çekmeceye doğru yönelirken Meier; Emel fincanı sehpanın üzerine koyup beklemeye başladı.Çok zaman geçmeden Meier elinde kağıtlarla Emel'in yanına geldi ve ona kağıtları uzatıp okumasını istedi.Emel okumaya başladı: -Sevgili! Hatırlar mısın lise yıllarında boş derslerde sos oynardık.Sen oradaki 'O' harfisin, elimde iki tane 'S' olsa da sensiz anlamı yok. Sen benim hayatımın filmisin, diğer herkes reklam arası.- Çok hoş bir yazıydı.Emel romana bu sözlerle başlayabilirdi. _Teşekkür ederim Meier. _Rica ederim lafı mı olur.Senin başarılı olmanı isterim.İnsan ne düşünüyorsa odur. Sen roman yazmayı düşünerek yazarlığa adım attın zaten. _Seninle gurur duyuyorum dost. _Ben de seninle Emel. _Peki niçin roman yazmayı düşünüyorsun? _Trenle adam arasındaki farkı anlayamazdı öküz.Ben öküze uçmayı öğretecek değilim.Tabi ki bundan ötürü roman yazmayacağım.Dürüst olmak gerekirse ilgi görmek için de değil.Çünkü artık ilgi gördüğümde kusasım geliyor. _Anladım dost kahveyi tazeleyeyim mi? _Yok sağol dost. Her acı farklıydı.Evlat acısı, aşk acısı, ölüm acısı...Emel, acı ağacının bütün meyvelerinden tatmıştı.Şimdi o ağaçta salıncak yapıp salınmak istiyordu.Kimsenin ilgisini de çekmek istemiyordu.Çünkü nerde bir bakış varsa orda bir ağlayış vardı.Sırf bu yüzden kimsenin gözüne girmek istemiyordu.Sadece acı ağacının gövdesinden bir roman kitabı çıkarmak istiyordu.İşte o roman Emel'i göklere ulaştıran bir salıncak olacaktı. _Emel kahveyi beğendin mi? _Evet Meier, eline sağlık _Bu içtiğin Türk kahvesiydi biliyor musun? _Biliyorum dost.Acıların ve mutluluğun ırkı yoktur.Bu kahve bir Ermeni kafesinde Türk zevkinin tadını bıraktı bende. _Hala ben net cevabı alamadım Emel.Romanı niçin yazacaksın? _Kendini sözcüklerin büyülü dünyasında peri kızına benzeten bir kadının şiirsel tükenişini anlatacağım. _Peki bu romanı nerde yazacaksın Emel. _Meier canım dostum ben artık İsviçre'den taşınmak istiyorum. Türkiye dünyada yer edineceğim en uygun zemindir.Oraya gideceğim. _Hangi şehrini düşünüyorsun? Bu sorudan sonra Emel durgunlaştı. Osman Demircan |
|
|
|
|
|
#5 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57931
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Etek ve Pantolon28
Neden sonra Emel kendine geldi. _Bunu çok düşündüm dost; Ankara'ya gitmeye karar verdim. _Seni özleyeceğim sevgili Türk _Sağol Meier Emel'i kapıya kadar uğurladı.Dışarda şehrin sokakları güne ıslak girmişti. Geceden başlayan yağmur yorgun damlalarını, ağır aksak yere bırakıyordu.Emel düşünceli adımlarla ve yalnız evinin yolunu tuttu. Kapıyı açıp duvarlarla göz göze geldiğinde bakışları Boğaz'ın ışıklarına benzemişti. Ayrılık sinyali veriyordu gözlerinin feri.Türkiye tutuyordu her soluğund****oltuğa uzandığında aklına Ankara geldi.'Şüphesiz oraya gittiğimde beni şehrin halı döşenmiş kapılarında karşılamayacaklardı. Ama o şehrin aşk anahtarı bendeydi ve aşk çoğu kapıyı açardı.' diye düşündü Emel. Bir zamanlar birçok arkadaşı tutuklanmıştı bu şehirde.Bazıları sırra kadem basmıştı.Hele bir arkadaşı vardı onu hiç unutamıyordu.Jilet yedirmişlerdi ona.Boğazı ve midesi parçalanmış, kan kusmuştu.Türkiye insanına kan kustururdu.Bazen bir kahraman çıkardı yaşam reçetesi verirdi halka. Böyle yaşamazsan ölürsün derdi. Yine de bu ülkeyi severdi.Çünkü Emel ' ya sev ya terket' sloganıyla değil gerçek sevgiyle ülkesini severdi. Osman Demircan |
|
|
|
|
|
#6 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57931
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Etek ve Pantolon29
Ölü şehir Ankara, Emel'e ne verebilirdi; ona ne yaşatabilirdi? Ankara ile ilgili bu ara en çok dikkatini çeken bir internet sitesi olmuştu.'www.alımsatım.com' da bir vatandaş açık artırmayla babasını satmıştı.Satımlar da sınır tanınmayacağı haberi duyulunca sıra anasına gelir diyerek bu Ankara menşeili siteye herkes üye olmuştu. Bir zamanlar vatanı satanların mekanı olarak görülen Ankara bu ara rakip tanımam, dünyayı bile satarım düşüncesinin başkenti olmuştu. Emel şaşkındı.Demek ki dünyada en çok sapık vardı.Bardaktan boşalırcasına herkes sırılsıklam sapıktı.Ve emel çok yorgundu. Çankaya'da yaşayan bir teyzesi vardı.Altmış yaşlarındaki bu kadın eski bir bürokratın eşiydi.Kocasını kaybettikten sonra kuyumcu dükkanı açmış daha çok değerli taşların alım satımıyla ilgilenmişti.Emel'i çok severdi.Şimdi Emel'in kendisine geleceğini duysa kim bilir ne çok sevinirdi. Emel Zürih'teki son hazırlıklarını yapmış teyzesi Melahat'ı aramıştı. _Teyze ben Emel nasılsın? Seni çok özledim ve artık ayrılmamak üzere yanına geliyorum. _Ah kuzum, kızım! Geç bile kaldın.Gel! bir bastona el olalım; birbirimize dayanak olalım. _Sağol teyze.Pazar günü ordayım. _Beni çok mutlu ettin.Seni yüreğimi yollara sererek bekleyeceğim. Pazar uçağıyla erkenden Türkiye semalarına doğru yol aldı.Tüy kadar hafifti. Kuşlar kadar mutlu.Geride kalan İsviçre yol haritasında bir nokta kadardı. Artık iki düzlemde giden hayatı odaklandığı Ankara'da son bulacaktı. Yazacağı romanda kendine bir yer bulacaktı.Dünyaya sığacaktı. Osman Demircan |
|
|
|
|
|
#7 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57931
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Etek ve Pantolon3
Emel okulda dejenere bir kızdı.Sınıfta yalnızca Süheyla adında arkadaşı onunla anlaşabilirdi.Okulu zar zor bitiren Emel, İstanbul'a çalışmaya gitmiş bir iş adamıyla evlenmişti.Bir seyahat acentasında çalışmaya da başlamıştı. Yalnız Çaykara'da çocukluk arkadaşı Ahmet'i unutamıyordu.Çoban olan Ahmet zor şartlara dirayetliydi.Sorumluluk alabilecek yüreklilikteydi.Doğal şartlar içinde çelikleşmiş bir bedeni vardı.Esmerdi.Bronz heykele benzer yapısı vardı.Ahmet dağ suları kadar serin, kartal kadar karizmatikti.O ruh ve beden örgüsüyle tam bir erkekti. Emel onun yanında kendini güvende hissederdi.Beraber çayırlarda oynaşır öpüşür sevişirlerdi.Yıldızlı *******de Samanyolu'na bakar kendilerine armağan ettiği hayat için Allah'a şükrederlerdi. Sonra ne olduysa Emel kara çalı gibi topraklarından koptu. Tutunamadı Çaykara'ya. Okumak için gittiğinde bir daha Ahmet'i aramadı sormadı. Artık İstanbul'daydı.Kocasıyla beraber Ortaköy'ün Kuruçeşme'ye bakan sahilinde butik otele giderlerdi.Bir gece butik otelin asansöründe Süheyla'ya rastladı.Lobiye geçtiklerinde Emel, kocasını odaya gönderdi. -Nasılsın Süheyla seni görmek ne hoş -Sağol Emel, seni görmek de güzel ne yapıyorsun. -Ben evlendim.Eşim zengin ama dost olmayan mekanlara benziyor. -Aşksızım. -Ben de öyle.Bu Müslüman memleketinde aşk yasak.Gel Yunanistan'a gidelim.İki hafta aşk yaşayalım var mısın? -İyi de Süheyla Yunanistan'ı bilmem ki! -Kos adasına gidelim.Harika bir yer.Doğal güzelliğin olduğu bir yer. -Kos adası nerde? -Bu ada Rodos ile Bodrum yarımadasının kuzey batı ucunda. -Süheyla tamam.Zaten eşim de bir yerlere gitmek istiyordu. Adaya geldiklerinde tepede zeytinlikler arasında pansiyona yerleşiyorlar. Dışarda küçük lokantası ile özentisiz bir araya getirilmiş tabure ve bir iki tane kütükten yapılma masa üzerinde değirmen kandilli dört direk üzerinde bir çardak.Bakımsızlıktan çürümeye başlamış bir at arabası leşi servis masası hizmeti görmekte.Agop Usta şarapları her doldurduğunda at arabasının yağlanmamış tekerlekleri gıcırdadıyor insanın içi bir başka hoş oluyordu. İki kadın o gece sabaha kadar oturup içtiler.Önlerinde koskaca iki hafta vardı.İstanbul ve Trabzon o kadar uzaktı ki arada sırada Bodrum'dan esen meltemin getirdiği belli belirsiz bir zeybek havası kulaklarına ulaşıyor ya da öyle zannediyorlardı. Sabah olunca iki kadın sabahın serinliğinde sahile doğru tepelerden her iki tarafı makilik kaynayan patikalardan birini takip edip kumsala indiler.Suya ayaklarını değdirdiklerinde gecenin bütün ağırlığının suya akıp gittiğini gördüler.Artık gece deniz olmuştu ya da yakamozlu gece. Bu yakamozların birisinden beyaz renkli ahşap çift direkli bir sundurması iki paraketesi olan yelkenli çıkıp geldi. Üstünde Hristo adlı ellili yaşlarda esmer tenli, kolları denizci dövmeli saçlarının dipleri kırlaşmış bir denizci vardı.İki kadını teknesine davet etti.Emel'in kocası o sırada şarap küpünün dibini görmekle meşguldü. İçkiden başını kaldıracak durumda değildi.Hristo Kaptan mavinin en mavi adaların en ucra koyların en bakir zümrütün en yeşil olduğu bir kumsala kadınları götürdü. Önce biraz güneşlendiler.Sonra yüzdüler.Emel ile Hristo tekneye dönerken Süheyla kumsalda kalmayı tercih etti. Yüze yüze tekneye geldiklerinde Hristo havlusunu Emel'e uzattığı sırada hızla kadını kollarına doğru çekip öpmeye başladı.Emel direnir önce -Dur Süheyla görecek! Aslında sesini kendisi bile duymuyordu.Kolu kanadı kırılmıştı.Bir volkan misali kendini ateşten nehrin akışına bıraktı ve nehir denize ulaştığında ikisi de kaskatı kesilmişti.Dalgaların bu aşkı dövme zamanı gelmiştir artık. 'Az önce yaşananlar neydi diye sorar kendi kendine Emel' Hristo çatlayan gür sesiyle aşk aşktır düzülmekse düzülmek.Bütün mesele bu.Oldu unutuver. Emel, her medeniyette kadının aynı olduğunu düşündü.Döl torbası görülüyordu her yerde.Kocası ise döl torbasının suratına vurulduğu birçok erkekten biriydi.Sürekli mağdur yetiştiriyordu kadın erkek ilişkisi. Akşam pansiyona döndüklerinde Emel kocasını bıraktığı gibi küpün dibinde sızmış buldu.Süheyla'ya dönerek -İşte benim eserim de bu. Dönüş vakti geldiğinde uçarcasına hiçbir şey olmamış gibi Hristo'yu, koyları, Kos'u arkalarında bırakıp İstanbul'a döndüler.İstanbul'da iki kadın bir daha görüşmemek üzere ayrıldılar. Bir öğle vakti yemek için işyerinden Ortaköy'deki küçük bir kafeye gidip kendisine hafif bir şeyler ısmarladı. Burası daima sakin emsallerinden daha ucuz iki katlı eskitme tahta yapılı küçük bir verandası, üste terası olan salaş ve dost atmosferli herkesin birbirini tanıdığı ama nezih olmayan elit olmayan alt sınıf insanların geldiği bir yerdi. Osman Demircan |
|
|
|
|
|
#8 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57931
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Etek ve Pantolon30
Birilerini suçlasa ne olacaktı? Belki kendini haklı çıkaracaktı? İyi de bu ne işine yarayacaktı.Emel üzerindeki kiri silemeyecek kadar yorgundu ve bütün hayat karelerinde oynamaya mecburdu.O da kendi senaryosunu yazacaktı ve orda yaşayamadıklarını yaşayacaktı.Bir türlü tadamadığı aşkı romanıyla tadacaktı. Yazacaklarını hızla yazmak istiyordu; çünkü hızla ölüyordu. Eve geldiğinde Emel teyzesine sarılıp ağladı.Bir daha cenneti göremeyeceklerin haliyle yana yakıla ağladı. Kucaklaşmanın koklaşmanın ardından Melahat teyze Emel'e yemeğini hazırladı ve onun duştan çıkmasını sabırla bekledi.Emel duşta tenini yırtarcasına yıkandı.Sanki her yerini zift kaplamıştı ve tüm bedeninden ölüm arabaları geçmişti.Yıkınıp durulandığında anne yarısının yanında karnını doyurdu ve yorgun gözleri uykuya gömüldü.Huzur içinde teyzesinin yanında uykuya daldı. Gece on sularında uyandığında üzerinde nevresim vardı.Gözleriyle teyzesini aradı.Evet yanındaydı ona sarılıp bir daha bir daha ağladı. Durdukları salonun duvarları lila rengi, kanepeler bol minderli,yemek masası köşeye sıkışmış duvarlarla bitişik, pencereler ne tüllü ne de perdeli sadece panjurlu.Ortada küçük lila bir halı,duvarlarda tablolar ve sehpaların üzerinde renkli taşlar. Melahat teyze lükse değil küçük terkiplere önem verirdi.Evi İstanbul'un gizli kalmış pasajları gibiydi.Ruhu zarif insanların mutlu olacağı bir yerdi. Osman Demircan |
|
|
|
|
|
#9 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57931
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Etek ve Pantolon31
Emel, Meşrutiyet Caddesi'den Kızılay'a doğru giderken elinde bir yığın kitapla taksi aradı. _Taksi _Buyur bayan _Çankaya'ya lütfen... _Hemen abla Kapıyı açtığında bir sürprizle karşılaştı. Teyzesi ona yeni bir oda hazırlatmıştı.Emel bu odada çalışacak ve bu odada akan her mürekkeple romanına içini dökecekti. Oda tam onun istediği gibiydi. Bordo renkte bir perde, papatya desenli halı, büyük bir yatak ve yanında armut koltuk, onun biraz sağında bilgisayar...Odanın boş bir köşesinde akvaryum, onun altında minderler, her tarafta küçük küçük aynalar, az ilerde kapının yanında büyük bir kitaplık. _Melahat teyze bu yaptıklarının karşılığını nasıl ödeyeceğim. _Yalnızlık o kadar kötü bir duygudur ki merdivende düşmanının ayak sesine bile razı olursun.Sen beni bu duygudan kurtardın. Nefesini her duyduğumda yüreğim ısınıyor. Daha ne isteyeyim. _Teyze sen de bana anne sıcaklığı veriyorsun.Her yer huzur kokuyor; erkek kokmuyor.Artık ben savaşımı sadece kendimle vermek istiyorum. _Ah kızım.Kocam öldüğünden beri bu eve hiçbir erkeği almadım. Yüreğim böyle bir şeyi kaldıramazdı. _Biz bize yeteriz teyze.Romanı da beraber yazarız. Beraber balkona çıktılar.Sonbahar yaprakları sağa sola savuruyordu. Sokakta insanlar işten çıkmanın verdiği yorgunlukla yavaş yavaş yürüyordu.İki kadın çaylarını içip Ankara'nın keyfini çıkarıyordu. Osman Demircan |
|
|
|
|
|
#10 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57931
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Etek ve Pantolon32
Melahat teyze çayını yudumlarken uzun süredir merak ettiği sorunun yanıtını almak istedi. _Emel bir şey soracağım. _Evet Melahat teyze sor. _Kitabında başkahraman erkek mi olacak kadın mı? _Tabi ki erkek.Biliyorsun kadınların ekseriyatı ahmaktır.Romanımın ahmaklığa kurban gitmesini istemem. _Evet haklısın.Kadınlar dar kafalarıyla erkeklerin yatak odalarında sıkışıp kalmışlardır.Keşke dünyaya daha geniş bir açıdan bakabilselerdi. _Bakmak için görmek lazım.Uyuyan güzeli bir erkeğin öpücüğü uyandırıyorsa ve o öpücükle dünyaya gözünü açıyorsa artık o kadının bakışından ne bekleyebilirsin ki. _Emel sen de kadınsın ama. _Kadınlığımın etek giymekten ve pantolonları zorlamaktan ibaret olmadığını biliyorum.Kadınlık bir yaşama biçimidir.Erkek sadece o yaşamın küçük bir parçasıdır. İçerden cep telefonunun sesi duyuldu.Emel sohbeti yarıda keserek içeri gitti.Arayan Yalçın'dı.Evlenmeye karar vermişti.Gelip kızın ailesiyle görüşmesini istiyordu.Babasını da aramıştı. O kendisini kırmamıştı. _Yalçın seni ben de kırtacak değilim.Yarın ilk uçakla ordayım. _Sağol anne. Osman Demircan |
|
|
|
![]() ![]() |
| Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|