![]() |
![]() |
#1111 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57918
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Samanlıkta Sarı Saman
1/: Tel bıyıklı bir sığırtmaç, Sürer sürüsünü yamaçtan aşağı. bu sabah çok aç Sarı kız Ne bulursa koparır, Çayırı dere kenarından, Yol üstündeki çimeni, Fidandan yumuşak yaprağı. Nihayet olur akşam, Tel bıyıklı sığırtmaç, Önünde sürüsüyle döner köyüne. Ahırda sarı kızı sağan ninenin, Lambası düşüp kırılır. Karanlık dolar gözlerine. Samanlıkta sarı saman. Ah aman! Yandım aman! 2/: Sarı kızın küçük yavrusu aç. Kocaman bir bakraç elinde, Pazarı ve parayı düşüne düşüne, Yürüyüp gider sütçü nine. Takılır eşiğe ayağı. Tekerlenir bakır bakraç. Ne süt kalır ortada, Ne de pazar ve para hesabı. Ama minik yavru hala aç, Sarı kız, zorunlu bekler sabahı. Samanlıkta sarı saman. Ah aman! Yandım aman! Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() |
#1112 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57918
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Kozmik Küllerden Doğar Aşk Galaksisi
1/: Kozmik küllerden doğan bir galaksiydi aşkın ülkesi... Ve göz göz loş koridorlar... Birim birim bin bir donlu ateş odası... Sonrası biraz daha genişliyordu samanların ışk benekli istanı. Kafkas dağları mıydı yalçınlaşan sinirle? Ardından Alpler mi yoksa? Ya da yok yok Toroslar... Yoksa Kaf dağında bir ak filiz kaknüs kuşu...Muydu? Kozmik küllerden doğan bir galaksi. Miydi? Bu ötüş o türküydü belki de. Heyula bir cüce devdi. Biz ise abartılı bir şekilde büyüyorduk. Daha sonra bir yorgunluk çöküyordu zamana. İvme normale yöneliyordu kırılarak. Düşük volümlü bir ilahiydi mekanın sesi... 2/: Kozmik küllerden doğan bir galaksiydi aşkın ülkesi... Ayna yürüyordu fotoğraflar üstüne. Gnostik bir postacıya emanettik. Ve onun elindeki mazruf biz miydik? Yazgımız mıydı yana yana dirilmek? Bilemezdik ki. Kozmolojiks ilanların gereğiydi bu popüler şişme. Ve tüm yolları kaplıyordu otuz beş angström dalgaboyu. Soğurma çizgisindeydi sis Ve molekül kavimlerinin zamansız göçü. Ben bütün bunları kimden mi? Tabii ki bir karanlık maddeden öğreniyordum nükleik tedrisatta. Ve de hem içiyordum ilk on üzeri otuz üç saniyesini zamanın. Hem kendimi biçiyordum kozmik bir terzi gibi. Atomik eğitim şekillendiriyordu herkesi... 3/: Kozmik küllerden doğan bir galaksiydi aşkın ülkesi... Hem teorik, hem de egzotik bir kozmogoniye hazırlanıyorduk. Ancak tam karşımıza düşen kare icmali Cantauri'nin nefessiz ilkelleriydi. Dersiz topsuz bir savrulmayla ayaklanıyorduk. Şişen evreni yalancılar aynasından görüyorduk buğu bulanık. Ve kendi uydurduğumuz şiirlerimizden pasajlar okuyorduk. Aşk zamanını taf ölçümleriyle belirliyordu zamanın titiz beyi. On sekiz spektroskopi... Kırılıyordu içimdeki sonsuzluğun hevesi... 4/: Dedik ya ey ehli şiir... Kozmik küllerden doğan bir galaksiydi aşkın ülkesi... Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() |
#1113 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57918
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Satıcıyım Ama...
1/: Nasıl tanımazsınız beni? Yaz sıcaktır demeden Soğuktur kış demeden Sizin mahalle pazarındayım Sağ kenardaki tezgahta satıcıyım Yağ satarım Bal satarım Bal da yemem yağ da yemem Çoğu zaman yarı tok Yarı aç yatarım. 2/: Nasıl anımsamazsınız beni? Akşam geç demeden Sabah erken demeden Sizin sentin pazarındayım Sol kenardaki tezgahta satıcıyım Kazak satarım Gömlek satarım Bayramda bile kazak giyemem Gömlek de giymem düğünde bile Çoğu zaman yarı açık Yarı çıplak yatarım. Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() |
#1114 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57918
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Krater kupalarını Dolduran Ateş ve Aşktı
1/ Gümüşi krater kupalarını dolduran kor aşk ve kızıl ateşti... Her an ayrıydı bir evvelkinden. Değişken ateşlerin kıyısındaydık. Ve içine tapınağın ve günahlarına yuvarlanabilirdik mecusi tayfasının. Mekanın izotropik özelliği dört kere dörder defa artıyordu. Şişen evreni kozmik bir körük üflüyordu. Enfusi fikrini ve avurdunu kızartarak. Vaziyet o kadar vahimdi anlayacağınız. Ortanca şehinşahtı vizyondaki iktidar. Işık karanlığa kardeşti... 2/: Gümüşi krater kupalarını dolduran kor aşk ve kızıl ateşti... Ağızdı açılan yarık. Ya da ateşin fayı... Bir kabadayı... Keskin ve tiz bir kahkaha atıyordu. Ateş gedenin açılan ağzının tavanı ise boydan boya çatlaktı. Ve içindeki kırmızı dili bir anlık özgür salınıyordu. Ardından tutsaklığı görünür gibi oluyordu an be an. Aman Allah'ım! Diyorduk. Bu da neydi? Çubukleyin alfanın savrulduğu kargı şimşekleri savuruyordu tavan. Hurra diye düşünüyordu tüm planetler ve yaran... Ve mutasyon... Ve tekrar tekrar mutantik mahluk... Evrime bir evrilme daha düştü... 3/: Gümüşi krater kupalarını dolduran kor aşk ve kızıl ateşti... Orta ayar bir çağdaydık. Kızgın karlı bir dağdaydık. Çevre şiştikçe geriliyordu. Şiir yazıcılarının elinde deliniyordu zaman. Ve her anın taşıdığı dolunay gibi bir tepsiydi. Ve gümüşi krater kupalarını dolduran kor ateşti. Oysa şarapla terbiye edilmiş kırmızı etler cızırtılarla kokuyordu. İyi kolestroller iyiydi. Ve kötüleriyle değişiyorlardı rollerinin sonunu. Tayf ölçümleriyle arşınlanıyordu kıta prototipleri. İlk önce As... Yani anası Asya’nın. Asya anasının rahmini deşti... 4/: Dedik ya ey ehli şiir... Gümüşi krater kupalarını dolduran kor aşk ve kızıl ateşti... Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() |
#1115 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57918
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Mart Çimmelerinde Ayaz Artığıyız
1/: Mart çimmelerinde ayaz artığıyız biz... Tenimiz dağlıydı narla. Aşkımızı dağlayan sabahların hürmetineydi devinim. Ayazıydık Sibirin, ateşi ekvatorun... Ve yazgımız, bidayetten arta kalan yarım yavukluların nisandaki çiçek gözleri. Şimdi aşk zamanıydı. Kaderi mavi olan delikanlıların nişan gecesi ayrıyeten. Dedik ya dağlıydı bilcümle ten. Bir Nepal rahibinin peşindeydik ilk seyyahlar olarak. Ve turuncu bir ehram gibiydi düşlediğimiz geometrik yapılar kat be kat. Bir aşk ve ışk hanesindeydik sayın ki ol zamanda biz. Hepimiz ilk kez doğuruyorduk yüreğimizi. Orta çağda bir barda olacak olanlarsa çok gerideydi daha. Sabretmek gerek... Sabrederiz çaresiz... 2/: Mart çimmelerinde ayaz artığıyız biz... Dört bir yanda hodbinlik. Bin bir yanda harami artıklarıyla çevriliyiz. Çevremizi saransa siyahlığın şanından epik destanlardı kanlı yaş ile. Her bir şey ol zamanda kalbimizin içindeydi daha. Ve uç veriyordu zamansız uğraş ve cesaret. Harmonik hışırtılar halindeydiler. Ve habire çıkıyorlardı seddin ardından Goglar. Binlerce orfe peşlerinde ayan beyandı. Gariptir. Hepsi de 'r' sesine vurgu yapıyordu. Ve peltek bir lehçede konuşuyorlardı aşka dair diyeceklerini. Yüzleri yoktu ki bunların. Vicdanları olsun. Ya da yok muydu ibliste izan? 3/: Mart çimmelerinde ayaz artığıyız biz... Ne diyordu Pisagor? ... Bir, her şeyin özüdür. İki ise... Neyse... Aslında yüzleri ara ara oluşuyordu sayıların. Katlamalar halinde ikilik sayma sistemi. Ardından onluk... Sishaneyi dolduranların kafası da sisliydi anlaşılan. Duman sıyrıldıkça şekilleniyordu istanlar birer birer. Nedendir yani bilmeyiz? Bilir de söyleyemeyiz. Yar adamı boş yere içiyordu ışığı damıtarak. Baldıranı ise arada bir. Bu yüzden besili, ol nedenle semiz... 4/: Dedik ya ey ehli şiir... Mart çimmelerinde ayaz artığıyız biz... Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() |
#1116 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57918
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Okuyorduk Vicdani Kitapta Aşkın Babını
1/: Okuyorduk aşk evvelinde vicdani kitabın seher babını... Yüreğimiz mavi kan... Ve kara balçık deposu. Muhayyilemiz anti madde... Bu saatte oluyur ne oluyorsa. Ve Esir sisi arasında tutsağız. Turkuvaz gözlerimiz burgu misali ilerliyorlar. Yuvarlaklaşıyor şişen evren. Ve heyula maddenin kaçkın kuzuları sürü peşinde. Damarlarımıza doldurduğumuz özalaşım yanıyor türkü türküye. Ve yana yana rengini örüyordu. Ardından bahtını döndürüyordu kuzey batıya. Bizse yazgımıza ve acı yurdu kahrımıza gark oluyorduk. Dökülüyorduk arzın kabına... 2/: Ve okuyorduk aşk evvelinde vicdani kitabın seher babını... Antimaddeye duyduğumuz reddi mirasımızdı. Çünkü öfkemizden yemleniyorduk koridorlarda. Yaralarımızdan akansa kızıl volkan mağmasıydı. Aslında uzayda aşk zamanıydı. Ve ateş ve suya abanarak. Yanarak gerdeğe girmek demiydi... Çimerek yeniden yaratılmak heyulanın içinde... Bir Satür kayzerinin fırdöndüsündeydik. Ve onun süslü entarisi gibiydi yörüngedeki ilk halka. Esri maddeyi bürünmüş yetimler gibiydik. Yani bir aşk ve ışk hanesindeydik. Her sektör kanından biçiyordu bayrak kumaşını.. 3/: Ve okuyorduk aşk evvelinde vicdani kitabın seher babını... Ve agnostik bir lisan ile okuyorduk... Aşk evvelindeydi zaman. Biz vicdani kitabın seher babının tekellümünde üryan...Karanlık bir kıstağa düşmüş gibiydik. Artık kuşkusu kalmıyordu Sur'un. Ve seyyarelerin şeffaf malzemelerinin. Oluşacaklardı çarnaçar. Ve son firavunun temreni sivriliyordu. Evet o bir kreatuvar... Ateş keşişleri mırıl mırıldılar. Ve okuyordular vicdani kitabın her babını ezbere. Zendavesta'nın her çarpışında alesta... Veda pasajları yoksul mu yoksul? ... İncir altında bir rahip tekrar kurguluyordu kuşku yurdu başını... 4/: Dedik ya ey ehli şiir... Ve okuyorduk aşk evvelinde vicdani kitabın seher babını... Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() |
#1117 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57918
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Önceleri Pek Korkardı Dervişan
1/: Önceleri pek korkuyordu dervişan... Çarşaf çarşaf açılıyordu gece. Ve yıldızlar gerdekte. Seyyarelerde doğum sancısı. Usul ve ince. Her şey bir denizde idi bidayette. Denizse kap kara bir yatağın içinde. Ya insanlık? Hak getire. 2/: Önceler pek korkuyordu dervişan.... Zil ve tef sesi karmada birbirine. Bizce bir kaos. Ya da kozmosun anası ağrı çekmede. Tellallar doğacak kızı haber vermede. Dedik ya. Belki de zılgıt çalarak kurban vermedeydi uluslar. Doğrusu ya önceleri hiç korkmuyordu dervişan. Sonra gelenlerin bahtları dürük bükük. Ve gözleri bozarıyordu galaktik dızmanların. Sabit bir loş aydınlıkta meleşiyordu kuzular. Bozonlar salkım saçak. Nötronlar sarhoştu. Nötrinolar bir hoş... Zil ve tef senfonileriyle birlikteydi savaş hazırlıkları. Ya da saklamıyorlardı hard porno içeren gülüşlerini paralı lejyonerler. Ve kaba şakalaşmalarını duyuyordu içerdekiler. 3/: Önceleri pek korkuyordu dervişan... Mısır mıydı burası? Ya da Mu? Çöller teyakkuzdaydı. Bir sarı şallı firavuniçeyi görünce oluyordu her şey. Birden iştahlanıyorlardı şehvet esirleri. Endişeydi atmosferi kaplayan soru. Ancak kayboluyordu kaotik sadme. Ve herkesin ikirciği kuşlar ardından. Korkunun yerini mantarlar alıyordu arazide. Ve bir meraktır çalıyordu Kalahari çölünde bizi. Yüreğimizi doldurduğumuz kaseler sırçaydı. Ve biliyorduk ki bunu biz. Kırılacaklar çaresiz. Öksüz kağıtlara damlayan terse kufiydi. Bilir di bunu hüsnü hat ehli. Sahteydi mekan. Ve anlık duyguların mürekkebiydi ter. Eğer yalancı sevdalar buralarda iç geçirecekseler... Ya biz niçindik? Neden akmıştı ilk kan? ... 4/: Dedik ya ey ehli şiir... Önceleri pek korkuyordu dervişan... Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() |
#1118 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57918
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Sibir Elinden Kar ve Aşk Geliyor
1/: Sibir elinden kar ve kıyamet geliyordu... Yani şiir gibiydi. Ve bir soyut vizyondaydı her şey. Ne kadar ışıklıydı girdiğimiz yer halbuki. Çiço'nun gözleri kamaşıyordu önce. Sonra alışıyordu Öklides felsefe devşirmeye. Biranın en sertine ve de sevi'ye. Birkaç adım daha atıyorduk hiç yurduna. Sonra duruyor gibi yapıyorduk aklımız sıra. Sibir gibi bir eldi alnacımızdaki. Sade kara buz. Biz öylece bakıyorduk. 2/: Sibir elinden kar ve kıyamet geliyordu... Ve yine kar ve kıyamet ve karanlık geliyordu üzerimize. Gözlerimize batıyordu bakışlarımız. Önümüz kıyametse, ardımız karanlıktı. İnadına ve yekpare. Ne kadar geniş bir salondu burası yahu? Ya da gerçekten geniş miydi? Ne diye böyle düşünüyorduk? O da flu bir aldatmacaydı ya. Neyse... 3/: Sibir elinden kar ve kıyamet geliyordu... Zamanın alt ucundan gelen vardı galiba. Yorgun bir postacıydı belki de beklediğimiz adem. Sanki Leyla'nın beli gittikçe genişliyordu aynalı kemer hacmince. Ve çevresindeki keskin aydınlık bılk bılk. Yumuşak bir degrasyonla doğuyordu güneş. Zifiri karanlığa ulaşıyordu ışın okları. Sonra mı? Son bu işte... 4/: Dedik ya ey ehli şiir... Sibir elinden kar ve kıyamet ve aşk geliyordu... Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() |
#1119 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57918
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Şen Şakraklaşıyor Günah ve Aşk Ehli
1/: Gün be gün şen şakraklaşıyordu günah ve sevda ehli... İşte ilk sufi... Yani yapay azizenin bir kerameti daha! Diye şen şakraklaşıyordu günah ehli. Hatta bu arada diabolikin bazı özel yerleri de büyümüştü doğada. Ya da öyle gibi geliyordu kendine. Ama neyse. Aldırmıyordu boynuzlu haham. On bin sekiz spektroskopiydi zaman. Yüreğimize iniyordu iliğimiz. Beynimiz kutsuyordu kendine uzanan eli... 2/: Gün be gün şen şakraklaşıyordu günah ve sevda ehli... Terimiz tuz içinde. Tuzsa denizin sevdası balıklara... Kokuşabilirdik her an. Yaman bir günahla yan yanaydık. Sevgimizle doldurduğumuz kraterler uykudaydı... Herkes özel intiharını planlamadaydı. Hayallerin için sakladığımız gelecek şekilleniyor muydu ne? İlk baronluklar bahane. Her bozgun çelimsiz bileklerimizin son ürünüydü. Tarihe ağıyordu savaşın seli... 3/: Gün be gün şen şakraklaşıyordu günah ve sevda ehli... Teşneydik şiire. Habire üleşiyorduk aşk artılarını. Yüreğimize eğilme vakti eşikteydi oysa. Bizse avuçlarımıza doldurduğumuzla yetiniyorduk. Soğuk ve kışla olan aşkımıza tamdı özlemimiz. Ama dukhan ehli öyle mi? Diabolik ve mücerret ehli tam alnacımızda. Çünkü kor kızıllıklarına oydukları heykellere düşmandık. Ama ne çıkar? Zaman daha da kızarır ve yakar mahluku. Korku uyanık... Kırmızıya olan inançsızlığımızdı dinamiğimiz bir tek. Aşk zamanını gözlüyordu birinci semada cinsi latif. Hafif bir sisle halkalanıyorduk. Bilemezdik bundan böyle kaderin içeriğini. Ve yanıktık heyula alaşımı terk edeli... 4/: Dedik ya ey ehli şiir... Gün be gün şen şakraklaşıyordu günah ve sevda ehli... Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() |
#1120 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57918
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Şiirin ve Aşkın Beyni Patlıyor
1/: Şiir tayfasının beyninde patlıyordu ilk kafiyeler... Ama aynı zamanda hazar zamanındaydı atlas. Yine de kaderdi karındaşımız. Ve kaza yazıcılarının beyniydi bizi bağlayan. Nara ve barışçıl sevdalara. Belki de yaşamımızdı çarpıp patlayan. Kozmik vizyonumuzda o enerjik duvarlar. Suskundu hala ilk kafiyeler. Vezin kararsız bir simurg kuşu. Kendini tanzime koyulmuştu dostumuz şiir. Kumla karışık et parçaları yıldız çengellerinde. Babil asma bahçelerinin serinliği nerede? Ya da galaktik ışık seralarının camına yansıyan suret de kimin? Oysa oralara daha önce araf görevlileri yapışıyordu. Biz peşlerine yayan yapıldak... Bin bir umutla... Rüzgarda dalga dalgaydı çöl ve kum ve kefiyeler... 2/: Şiir tayfasının beyninde patlıyordu ilk kafiyeler... Fes tepelerinde kırmızı süsler gibiyik. Bu sırada aşk zamanının kampanası uğul uğul kulaklarımızda. Ufukta yarının kızıl dili... Eli kanlı bir gelecek miydi bizi bekleyen yoksa? Kendi kanalında gelişiyordu ilk tarihçe. Ve artık sevdaların her bir rengi pantone. Bu cenahta yaşayan panspermik çiftçiler kan ter içinde. Ve işleri başından aşkın. Yani ışığın hasatı. Zaman ekim zamanı hatta. Her anı değerlendirmek gerek. Sarışın Satan'ların oturdukları alan ise kırmızı ateş balçığı... Ya denizler nerdeler? 3/: Şiir tayfasının beyninde patlıyordu ilk kafiyeler... Ve sofra... Bereketli uzay sofrası... Dört bir yana doğru tekerlenmede mekan. An yakın değildi bir başka ana. Saat saate denk sayılmazdı daha. Ve daha da kötüsü, boyutlar genişliyordu doğrusu bizden yana. Yüreğimizde ise ilk filizleri korkunun. Yoksa? ... Gök adamıza doldurduğumuz mağma ise gittikçe kıvamlanıyor, ve bir kenger sütü misali sakızlanıyordu. Mavi göğün beline dolanan eller portakal rengi. Üstelik görev başında ışık hızıyla. Ve bin bir renkli zamansızlık sıyrılmada fezadan. Yani aşkın mezarından tabii ki... Dudaklarda kadim bir lisan... Gözlerde donuk ifadeler... 4/: Dedik ya ey ehli şiir... Şiir tayfasının beyninde patlıyordu ilk kafiyeler... Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|