![]() |
![]() |
#121 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Buz tutmuş göl üstündeki atlar
yudumlayacak bir yudum hava yok. göz önümde çizgisi çekilmiş bütün göller. üstlerinde ne kadar renk varsa hepsini birden silmişler. yalnız gökyüzü kalmış direnen sıfır altında buz tutmuş mavisiyle vurmak için atları, namluya kurşun süren. yamaçlara yaslı siyah bir lekedir pencerem. dört, beş, belki çok daha fazlası bilemem hep bir ağızdan kaşık çalınan bu tencereden iki çocuk çıkıp ta neden oynamaz kartopu her yer böyle diz boyu kar içindeyken. bir yanda dumansız bacalar, öte yanım sessizlik. bir rüzgar sesi, acılı ezgisinde kimsesiz çobanın. atarım kendimi yüzükoyun, son sevişmemin teri yeni kurumuş yatağına. kulaklarımı kilitlerim tüm duyacaklarıma. göz önümde çizgisi çekilmiş bütün göller. üstünde üç numara büyük nallarıyla atlar gezerler. yudumlayacak bir yudum hava koklarlar, bulamazlar yazdan kalma bir yonca yaprağı bile. sinsi bir ölüm yaklaşır arkalarından, duyamazlar. ve vahşi ve bembeyaz dişleri ve aç bir nefes gibi bir kurt sürüsünün ölüme benzer sesi. Cevat Çeştepe |
![]() |
![]() |
![]() |
#122 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Bütün değerlerim hüküm giydi
yasa dışı her ses korkulu rüyasıdır zümrüt koleksiyonumun düşleri bozulup rengini kaçırır ışıklarımın. serseri yataklı bir koğuştayım aylardır her zaman melek değilmişim yani bundan bu sonuç çıkıyor. pis bir karantinada saklıyım. gardiyanlar birbirinden yabancı. cesaret hangi pencereden alır güneşi bu izbe koridorda ışıklarımın tükenmişken her rengi. korkunun saklandığı karanlık sen misin yoksa bir akşamüzeri misin ya da gece yarısı. hangi elinle kırdın tam ortasından hükmümü imzalayan o sadakatsiz kalemi. oysa hiç tanık bırakmamıştım geride herkesten saklamak için çalarken kendi zümrüt taşlarımı. bir türlü anlayamadım hala nasıl yakalandığımı. Cevat Çeştepe |
![]() |
![]() |
![]() |
#123 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Büyük kanatlı kuş
sen büyük kanatlı bir kuş ol. kanatların dünyayı sarsın gözlerin en saklı köşelerde en umutsuz sevdaları görüp yakalasın. coşkulu köpükler gibi çağlayan bir nehir aksın ayaklarının dibinden sen büyük kanatlı bir kuş ol. kentlere isim ver, üzerinde kanat çırptığın kentlere, her birine birer birer. kimi ayrılıklardan alsın adını kimi kavuşmalardan. gözlerinden renk ver, üzerinde kanat çırptığın her yer istanbul’un rengi gibi, erguvan pembesi olsun. sen büyük kanatlı bir kuş ol yer sofraları kadar bereketli ve sokak kavgaları kadar masum ve çocuksu. ilk aşk gibi ayakların titresin güneşin doğuşuna her tanıklığında. kötüyü sil, beyaz olsun. gökyüzün tükenmesin. Cevat Çeştepe |
![]() |
![]() |
![]() |
#124 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Can sıkıntısı İstanbul
can sıkıntısı İstanbul, başka bir şey değil gene en çok seni sevdiğimden kötü niyetten değil. ama bir soğuk sur dibinden daha sıcak bir kucak bulamaz mısın. ne güzel bir çocuk, bak nasıl parlıyor gözleri ama yarın bir şiir bile yazamayacak donmuş elleri. ahhh benim yedi bela İstanbul’um… her sokağında ayrı ve tarifsiz bir cinayet köşe başlarında kalkık yakalı siyah gözlüklü bir cinnet. çamur birikintilerine düşmüş jartiyerli çoraplar. dikkat et şimdi, bir çocuk daha kaçıracaklar. can sıkıntısı İstanbul, başka bir şey değil sevdan bir ateş gibi yanmasa yüreğimde umurumda bile değil. kaç yap-boza kurban gitti güzelim ağaçlar hani şimdi nerede o meydanlar. ellerimizde hala pankart, isyan içimizde körkütük ama ağlamaktan başka bir şey yapamayacak kadar küçüldük. ahhh İstanbul …. can sıkıntısı işte başka bir şey değil üzmek istemediğim için seni susuyorum şimdi, yoksa uzatmak işten bile değil. Cevat Çeştepe |
![]() |
![]() |
![]() |
#125 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Canımı acıtır
arenalarda, kılıçlarından kan damlayan pikador ları sevmiyorum canım daha çok acıyor, kılıca bulaşan kandaki alyuvarlardan. birazdan saksıdaki çiçeklerine su verecek kadını çok seviyorum. uzatıp elini taze su gibi, pembe boyalı balkon kapısı aralığından. o zaman daha çok büyüyor yüreğim, toprağın bereketinden. elindeki sapanla hedefine tek göz bakan çocukları da sevmiyorum ister bir tank olsun sokak başında, ister bir sığırcık ağaç dalında omuzlara konan beyaz güvercini ve uçan balonları çok seviyorum onlar canımı daha az yakıyor savaş korkusu ve cinayetlerden tarafa uçan balonlar kadar özgür ve barış içinde yarınlar istiyorum. Cevat Çeştepe |
![]() |
![]() |
![]() |
#126 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Canlı değil cansız bomba - düz yazı
Adana'da saçları röfleli bir kadın 11 kilo 300 gram plastik patlayıcı ve iki el bombasıyla yakalanırken, İstanbul'da da 1 canlı bomba ile 4 terörist ele geçti. Adana’da yakalanan Gri kolsuz tişört, siyah kot etek, topuklu ayakkabı giyen, parmaklarında beyaz oje ve röfleli saçıyla oldukça bakımlı görünen kadın terörist, adının Ebru Kara olduğunu söyledi. 31 yaşında olduğunu belirten kadın terörist, sağlık raporu için Adli Tıp Kurumu'na götürüldü (Adana DHA) Ve sonra yakalandığın zaman kameralara dönerek “ V “şekli almış parmaklarla yapılan sözüm ona zafer işareti. Neyin zaferi, neredeyse saçlarından sürüklenerek bir arabanın içine tıkılıyorsun ve bundan sonrasında herkesin “aman, evlerden ırak olsun” diyeceği bir yaşamın ilk anlarına doğru yol alıyorsun. Yakanda parçalanmış, bilekten kopmuş kanlı eller, söndürülmüş ocakların artık tütmeyen bacalarındaki yağlı ve kara islerle neyin zaferi bu. Bu işarette her yenilginin, her kahpece saldırının, maşa yada yem olarak kullanılan çocuklar tarafından patlayan bombalarla duman altı almış sokaklarda yapıla yapıla anlamını iyice yitirdi yada değiştirdi. Ve işin bir başka acı ve ürkütücü yanı da, eskilerden söylediğimiz gibi işin “içiriyorlar üç-beş tane uyuşturucu hapı, salıyorlar ortaya, o da farkında olmadan çekiyor bombanın pimini” olmaktan çıktığını gösteriyor. Şu zafer kazanmış (!) zavallı mahlukata yukarıdaki gazete haberi ışığında bakınca artık bombalama ve katliam eylemlerine; kadınların kendi aralarında düzenledikleri ve bir parçada kendi vitrinlerinin pırıltısını göstermek amacına yönelik “altın gününe” gidilir gibi gidildiğini görüyoruz. Saçlar yapılıyor, gerekli makyaj ve bakımlar yapıldıktan sonra içi patlayıcı dolu çantayı yükleniyor ve çıkıyorsun sokağa. Verilmiş ve yüklenmiş talimatlar olmayan beyninin kıvrımlarında bloke edilmiş vaziyette, hadi bakalım kolay gelsin. İşte bunun adı cinnet’tir. İnsanların inançları, idealleri uğruna atılmış ölüm adımlarının hoşgörüyle anlaşılabilecek ve kabul edilebilecek tüm sınırlarının tersyüz olduğu bir cinnet. Ve henüz cinnetle tokalaşmasını yada aynı kaldırımda yürüme şanssızlığına düşmemiş herkes için sahip oldukları tüm yaşamsal değer ve özellikleri kapı dışarı atan bir durum. Ben o nedenle bunlara insanlığını yitirmiş gözüyle bakamıyor ve “bunlar insan olamaz” , hayvanlara hakaret etmiş olmamak için de “hayvan bunlar” diyemiyorum. Ancak “bunlar canlı olamaz, olsa olsa cansız birer maşadırlar” diyebiliyorum. En sıradan şiddetteki depremlerde bile duvarında derin çatlaklar oluşan kimi müteahhitlerin yaptıkları çürük-çarık binalar gibi. Bunlarda içimizde besleniyor, içimizde yaşıyor yada biz içlerinde yaşıyoruz. Ve sonunda bu cinnet ve korku fırtınasının ve belki sömürü düzen yada güçlerinin kurbanları bizler oluyoruz , değerlerimiz, inançlarımızla tüm yaşadığımız, yaşayacağımız günler oluyor. Cevat Çeştepe |
![]() |
![]() |
![]() |
#127 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Cebir dersleri / kısa bir öykü
Annem o son sonbaharın telaşlı yağmurlara ev sahipliği yaptığı sabahının çok erken saatinde ablamı giydirip - kuşattı, tuttu elinden bindi şirket-i hayriye’nin baca numarasını şimdi hatırlayamadığım yandan çarklısına kayboldu Sirkeci yönünde. Annemin; babamın nöbette oluşundan yararlanan daha kararlı, özgür ve cesur kıldığı ses tonunun yüksek volümünden anladım ki bir gece önce ablamı, babamın nöbette olmasından istifade ile Tomas Fasulyeciyan’ın tiyatro kumpanyasına götürecek yarın sabah. Nasıl olsa en azından iki gün daha gözükmez babam ortalarda. Hesaba göre nöbetin bir günü, buna ilaveten nöbet uzadı adı altında Pangaltı’da madam Despina’nın evindeki kaçamağın da bir günü var ki. Rahatlıkla tüm kayıt işlemlerini tamamlar, Fasulyeciyan’ın programına uygun düşerse ablamın ilk provasını bile izler. Sonra da vakit rahatlığı içinde Şehzadebaşı’ndan Süleymaniye’ye, oradan Mercan’a düşüp Namlı pastırmacıdan yüzelli-ikiyüz gram pastırma alır, mısır çarşısında dolaşırlar; evimizde eksikliği bilinen ne kadar ot, çiçek vesair nebatat varsa ondan şu kadar bundan bu kadar toplar ve Sirkeci’ye vapurun ezberlenmiş hareket saatinin on – on beş dakika öncesinde vasıl olunur. Eğer birde cesaretini toplayabilirse çantasının o gizli cebinde özenle sakladığı hanımeli cıgarasının narin ve incecik bedeninden masmavi bir akşam dumanı savurur, ablam sade gazozunun içindeki sakız leblebilerini sayarken. Ama evdeki hesap, çarşıya uymama geleneğini sürdürmeye devam edecekti. Ve bunun hesabı da hep atlanıyordu. Gerçi Sirkeci-Üsküdar vapuru annemin hanımeli’ si son nefesini vermeden yanaşmıştı rıhtıma ama babamın da evimizin kapısında çizmelerini gıcırdatan at arabası; annemle ablamı Sirkeciye götüren baca numarasını bilmediğim sabah yandan çarklısı belki tam yanaştı-yanaşacak iken Sirkeci rıhtımına şaklatıvermişti kırbacını.Babamın nöbeti uzamamıştı. Babam; annenle ablamı evde bulamayınca çok kızdı. Bana sordu nereye gittiklerini. Duyduklarımı söyledim. Daha çok kızdı. hem anneme hem de Despina’ya ağıza alınmayacak küfürleri gözlerinden, şakak kemiklerinden, masaya vurduğu yelkovan yumruklarından mitralyöz gibi sıralayıp durdu. Sonra, benimle hiç konuşmadı hatta yüzüme bile bakmadı. Arada kalkıp pencereye yöneliyor, gözlerini Sirkeci yönüne doğru kısarak dikiyor sonra tekrar gelip masaya oturuyor ve yelkovan yumruklarını masaya sıralamaya devam ediyordu. Derken; akşam daha da çok erken kararıverdi. Yandan çarklı iskeleye yanaşırken salıverdi kapkara dumanlarını Üsküdar’ın belki de bizim gökyüzümüze. Babam yandan çarklının geldiğini anlayınca koltuğunun yönünü evimizin giriş kapısına doğru çevirdi, oturdu ve gözlerini kısarak bu kez kapıya dikti ve beklemeye başladı. Başımı ellerimin arasına aldım. Çalışmakta olduğum cebir dersleri kitabım masamın üzerinde idi. Başım ellerimin arasında, gözlerim açık, yüzümü kitabıma bastırdım. Kitabın kapağında ne yazdığını bilmesem bu kadar yakından bakınca okumak mümkün olamıyordu ve bir şeyleri daha iyi okumak, daha iyi görmek ve daha iyi de öğrenmek için daha uzaklarda yer almanın (ama en arka sıralarda değil) daha doğru olacağı gibi bir hayat dersini bu akşam alıp yaşam felsefesi sepetime yerleştirdim. Başım ellerimin arasında, Yüzüm kitabıma neredeyse yapışmış, gözlerim açık, cebirde dolaşıyorum sisler arasında bir sabah gölünde kürek çeker gibi. Birden annemle ablamın telaşlı ayak seslerini duydum. anlamış gibiydiler babamın geldiğini. Ayak seslerinin telaşlı ve bir o kadar korkulu adımlarla evimizin kapısına doğru yaklaştıklarını, kapıyı yavaşça açtıklarını, babamın koltuğundan doğrulduğunu, annemle ablamın ayakkabılarını çikarip ellerindeki küçük paketleri sessizce portmantonun üzerine bırakırken yan gözle babamı izlediklerini görmedim ama duydum, hissettim ya da. Ve babamın elini beline attığını, uzun namlulu ve toplu tabancasını annemin üzerine doğrulttuğunu, sonra dört el silah sesini, kan ve barut kokusunu, ablamın çığlıklarını..... Koşuyorum, ablamın çığlıkları peşimden geliyor. Ve iki el silah sesi daha. çığlıkları duymuyorum artık. Koşuyorum, Tunusbağı’ndan Bağlarbaşi’na doğru. Dört bir yanım yemyeşil . mevsim şartlarının aksine. adını bilmediğim binlerce kır çiçegi. Cevat Çeştepe |
![]() |
![]() |
![]() |
#128 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Ciddi bir çağrı
morg kaçkınlarından gelinlik kızlar yaratmak yerine birazda el atıverseniz ya şu yaşadığımız şehirlere. kiminin parası kadar önemli değil mi kimilerin duası. duyun bu çağrıyı, siz estetik uzmanları. hem enineyiz, hem boyuna. kalkacak halimiz kalmadı maşallah. bin orman konsa her gün soframıza soluk almadan atarız ağzımıza. biraz da siz görün şu bizim halimizi, güzeller güzeli diyet kraliçeleri. ne kadar önemli ise kiminin parası ondan daha da önemlidir kimilerin duası. Cevat Çeştepe |
![]() |
![]() |
![]() |
#129 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Cinnetle cennete gidilir mi - düz yazı
Toplum; yüzmesini bile bilmeden kendi denizlerini kendisi mi yaratır. Yada konuşmasını öğrenemeden hangi nefesini üflerse, esen rüzgar onun adını mı alır. Toplumlar bu kadar egemen midir yani yeryüzünün atlaslarında çizilmiş kalın kırmızı sınır çizgilerinin içinde. Ağırlıklı ve birazda sonradan ve tesadüfen edinilme yazılı kimliklerin talimatı ile dalgalandırılan denizler, koparılan fırtınalar ne kadar gerçektir bıraktığı onca olumlu yada olumsuz izlere rağmen. Benim annem koşulların biletini kestiği bir başka coğrafyanın treninde, bir başka gişeden alınmış bileti ile seyahat eden babam ile karşılaşmış olsaydı kompartımanda. Hani o göz göze gelmenin dayanılmaz okları yüreklerine saplanıverseydi. Ben bugün hangi yazılı kimlikle karalıyor olacaktım bu satırları sizlere. Sanırım ki eğer varsa içimde sadece insan olmanın erdemli tarafından ve ortak yazı dilini bilebildiğimiz kadar bir yerlerinden tutarak karşınızda olacaktım. “Hayır öyle olmazdı, ben bu kimliklerden başkasını asla taşıyamazdım” diyen bir arkadaşımız varsa ona söylenecek bir lafımız elbette olamaz. Çünkü onu zaten karşımızda laf söylemek/anlatmak için bulamayız. Belki şu anda bir karanlık köşede, elden giden vatanı nasıl geri döndüreceğinin hesabında yada her tarafından zincire vurulmuş inançlarının kilitlerini açma uğraşı içinde birilerinin ensesine kurşun sıkma yada kör bıçakla boğazlarını kesme oyunları içindedir yada izleyicisidir. Belki de önüne görünmeyen/görünen eller tarafından konulan bu bulmacanın içine harf yerleştirme hesabındadır. Ki görüyoruz son zamanlarda, kimileri ellerindeki kapalı zarfla genelkurmay’ın demir parmaklıklarını güpegündüz aşmaya çalışıyorken bir diğeri belindeki silahla güvenlik görevlilerine öldüreceği kişinin adresini sormaya kalkıyor. Ne yapıyorlar, vatanı kurtarıyorlar, dinin elden gitmesini önlemeye çalışıyorlar. Çünkü hiç kimse bu 20’li yaşlarını baba parası ile sürdürmekte olan gençler kadar ne Türk ve nede Müslüman olamadıklarından iş bunlara kalıyor. Eğer hal böyle ise yapacak hiçbir şey yoktur, oturup iki göz-iki çeşme ağlamaktan başka. Çünkü iş cinnet çarşısında alışveriş tezgahları oluşturmaya kadar ayağa dökülmüş demektir. Elbet bu tezgahları oralara kurduran bir takım örgütler, bir takım başka ve kin dolu yerli-yabancı odakların varlığından söz edilecektir. Buda inkar edilmez ama gerçekten “büyük devletlerin” yönetimleri bu tür tezgahların kurulmasına asla izin vermezler. Yapabiliyor muyuz kötü dikişli bayrak imalatçılarının diktiği bayrakları meydanlarda yakarak aklımıza esen bütün küfürleri sıraladığımız ABD’ye, İsrail’e ve onların düzenlerine karşı bir oyun. Eminönü meydanında çorap, ayakkabı satanları kovalayan kolluk kuvvetleri yönetimlerinden çok daha farklı ve ciddi boyutludur bu iş. Hoş onu da ne kadar becerebildiğimiz şüpheli ya. Madem “tesadüflerin oturttuğu yazılı kimlikleri taşıyoruz, o zaman bize ne” demek için de yazmadık bu yazıyı. Elbette kimliklerimize ve inançlarımıza sahip çıkmalıyız. Çünkü bu topraklar içinde ev sahibiyiz kiracı değil. Bir başkasının ağzından dökülecek iki kelime ile boşaltıp, sırtımıza yükümüzü yükleyeceğimiz bir ikametgahtan söz etmiyoruz. Bu topraklara sahip çıkmalı, onu işlemeli, oyamalı, boyamalı, zenginleştirmek için ekip biçmeli, yeşillendirmeli, mavisini temiz tutmalıyız. Kendi sahibi olduğumuz, içinde barındığımız evimize nasıl sahip çıkıyorsak aynı o şekilde sahip çıkmalıyız. Varsa rahatsızlıklarımız oturup aile içinde çözmeliyiz, yan gözle bakana ise öyle tepkiler göstererek bir ders vermeliyiz ki bir daha kapımızın önünden selam vermeden geçebileceğini aklına bile getirmemeli. Bunun yollarını büyük Atatürk çokta güzel öğretmiş, göstermiştir bizlere. İnançsa inancımızın gereklerini yerine getirmeliyiz. Yanımızda kendimize göre hafif gevşek birisini gördüğümüz zaman onu kendi seviyemize getirmek için zorlamaya kalkmadan ama. Onu da kendi inanç seviyesi ya da dünyasında özgür bırakarak. Ve el birliği ile bu ev nasıl güzelleşir, nasıl önce kendimize sonra yakın çevremize hatta bütün mahalle yada kentimize örnek olur diye uğraşmalıyız. Merak etmeyelim ki o zaman onlar bizim evimize benzetmeye kalkacaklardır kendi evlerini, bizimle uğraşmak yada el koymak yerine. Ama 20 milyonluk İstanbul’da örneğin, biletleri bir hafta önceden tükenen 300 tane tiyatro salonu bulamıyorsak, eldekileri de yıkmaya kalkıyorsak, yıl içinde milyonlarca turisti ağırladığımız Antalya’da ucuza pazarlanmış lüks otel ve sahili, kumu, denizi ve güneşi dışında bir kent merkezinin görülesi özelliklerinden elbiseyi kentin dokusu üzerine giydiremiyorsak, nerede yeşil bir alan bir orman görsek hemen “baltalar elimizde” diye başlayan çocuk şarkıları söylemeye başlıyorsak biraz zor o ülkeyi yaratmak ama imkansız değil. Çünkü insan olmanın erdemlerinden söz ettik yazının başında birde akıl diye bir şey var. Kullanmasını bilene elbette. Yoksa tezgahlarda satışa hazır tek mamul her bedene uygun bir deli gömleği, hem de neredeyse bedava gibi … Cevat Çeştepe |
![]() |
![]() |
![]() |
#130 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Cumhuriyet Bayramını kutlayalım - düz yazı
Giderek erozyona uğratılan Cumhuriyet değerlerimiz ve giderek ona sahip olmak heyecan ve coşkusunun değişen renkleri. Hani alın terimizi nasıl döktüğümüzü bilerek kazandığımız cebimizdeki son kuruş paraya sahip olabilmek dürtüsü ile gün geçtikçe bir hüzün ve kaybetme korkusunun açıktan gelen dalgalarına karşı korumacı duvarlarımızı oluşturmak. Bu nedenledir ki bugün Cumhuriyetimizin kuruluş yıldönümünü bir bayram değil savunma ve koruma mekanizmalarının harekete geçişi olarak yaşıyoruz. Emperyalizmin ülkemiz ve coğrafyamız üzerindeki tezgahlarına, terör özelliklerini aşıp, oluşmamış alt yapısı ile karakteri bozuk bir savaş ilanı süreci yaşayan ve yaşatan PKK’ya, şehitlerimize yakarışlarımıza ve elimizde bayrak sokaklara, meydanlara koşmamıza neden işte bu savunma ve koruma içgüdümüzün beynimize çuvaldız batırarak yaptığı uyarıdır. Elbet gene geçen yıl, ondan on yıl önce, yirmi yıl önce ve daha eskisinin fondaki alışılmış görüntülerini göz perdelerimizin üzerine asarak. Ama kabul etmiyor gibi görünmeye çalışsak, bunu böyle söyleyenlere kızsak bile hepimiz biliyoruz ki şekil ve görüntünün tahlil raporunda ne yazık ki aynen böyle yazıyor … İçimizde hala merak eden var mı bilmiyorum devlet erkanının artık alışılmış külfetten saydıkları Büyük Atatürk’ün huzuruna yapılacak ziyarette mesela Sayın Cumhurbaşkanı’nın özel ziyaret defterine neler yazacağı … ...... Bugün Cumhuriyet Bayramı … Büyük Atatürk’ün gençliğe hitabesinin muhatapları “ey Türk gençliği” nden belki sayıları parmakla sayılacak kadar az kişi kaldı aramızda yaşayan. O yükselen yeni nesil; ellerindeki vasiyet belgesini, beyin kıvrımlarına ve yüreklerine özenle ve silinmeyecek şekilde işleyerek belki de Cumhuriyete karşı en büyük görev ve sorumluluklarını da yerine getirerek demokrasiyi tanıttılar bu ülkeye. Ümmet olmaktan halk olmaya gidecek yolun taşlarını döşediler. Bizler de daha çarıklarımızın tozuyla yürümeye çalıştığımız o yollarda, terlerimizi üretime, çağdaşlaşmaya, demokrasi gereği özgürlük ve insan hakları için verilecek uğraşlara döküp “muasır medeniyet” çıtasını yakalamak için sıçrama tahtasının bir ucuna göz dikmeden önce zamanının başbakanın ağzından “beyler siz isterseniz hilafeti bile geri getirirsiniz” söylemine tanıklık ettik kutsal meclis çatısı altında. İdeolojik ve siyasi kamplaşmalar, bölünmeler de gene bu dönemlerin hazımsızlık tanılı hastalıkları olarak künyemize işlendi. Gene aynı dönemler ve sonrasının devirdiğimiz her takvim yılında farklı reçeteli özellikleri ile. Alt yapısı ve sınıf bilinci bizden çok daha gelişmiş koskoca Sovyet İmparatorluğunun bile varlığını sürdürebilmek için ancak seksen yıl dayanabildiği yüzyılımız tarihinin sayfaları içinde biz yarınla ilgili beklentiler ve umutlarımızda sıfır noktasında değilsek ve içimizdeki coşku hala bir şekilde ve bir yerlerde kendini gösterebiliyorsa bunun da tek nedeni; duvarlardaki resimleri birilerinin gözlerini fazla rahatsız eden, bir başkalarının adını “başyasalar” dan çıkartmak için eveleyip geveledikleri o büyük önder ve Başkomutan ATATÜRK’ tür . Bugün Cumhuriyet Bayramı … Cumhuriyetimizi; (bir gazimizin sözlerinden alıntı ile) Çanakkale ’de boşalan siperleri bugün gene doldurmaya hazır olanlar olarak ATATÜRK için ve ona yaşadığımız tüm acı ve olumsuzlukları hissettirmeden kutlayalım. Onun adına kutlayalım. Cevat Çeştepe |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|