![]() |
|
![]() |
#1 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57918
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Martı içtiğim İstanbul sabahlarından eksilirken mevsimler
Martı içtiğim İstanbul sabahlarından eksilirken mevsimler Fırtınalı şiirler yazıyoruz Siyah, beyaz fotoğraflardan çıkarıp anıları, Kibirli yalnızlıkların düşlerine çekilip savaşmak Silmiyor bu şehrin rahmine düşmüş karanlıkları Okyanusla birleşmeliydi gözlerimden akan Nil, Ben adına Fırat derim yangınlarımın, Bir benzerim idil, Çekip giderim günün bozuk saatlerine Asıldıkça asılırım her zemheride Tuttuğum akreptir, Kaçırdığım yelkovan, Hiçbir cellât güneşi özlemez Göğsünde birikmiş yarasalarla, Gökyüzü hecelemez adını, Kırılgan dalgalarla, Alt üst olur bu şehir kusmadan içinin depremlerini Ölüm kuşlarını ürkütmeden gençlik uykularımda Bize göre değil yıldızları eksiltmek gökyüzünden, Kendi yağmurlarımda kan kalabalıklaşırken ölü hücrelerime Öldüğümü biliyordum dillerinde bir telaş türkülerin, Ve kelepçe yok ellerimde, Cesetler doldurulmuş ceplerime boşaltamadım… Martı içtiğim İstanbul sabahlarından eksilirken mevsimler, Lütfi Kireçci |
![]() |
![]() |
![]() |
#2 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57918
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Martılar çığlıklarını sabah vakitlerine vidalamışlardı o gün
Martılar çığlıklarını sabah vakitlerine vidalamışlardı o gün, Ölüler yüklü bir gemiye bindiler önce, Yuvaları bozulmuş akrepler dolaşıyordu kulaklarının içinde Zaten öfkeli ve tedirgin idiler, Aldırmadılar tasmalarının kalın olmasına. Mataralarında taşıdıkları kandı ve suları azalmıştı. Gece ormanın sessizliğinde büyümüştü karınlarında taşıdıkları yılanlar, Gülücüklerinde domuzlar serpiştiriyorlardı etrafa Kendi gürültülerinden rahatsız oldukları belliydi Şövalye kılıklı elbiselerini satıp bitpazarlarında Boyunlarına bir yular geçirmeyi de ihmal etmediler daha sonra Martılar çığlıklarını sabah vakitlerine vidalamışlardı o gün, Evlerin içine park etmiştik sevinçlerimizi dinamit kuyularından Tedirginlik coğrafyasında korkunun adresi kabristanda servi gölgesi, Bir yanı servi gölgesi tahtırevanın diğer yanı yarı yaşamak İsteyen karınca atlarına binip çekilsin yorgan atlarına, İsteyen kelle koltuğuna alıp uçsun beton arma damlara Gerçi damların gölgesinde kendine canavardır sessiz çığlıklar Gözbebeğinde büyüttüğün düşman heykeller çatlar, kan sızar çatlaklardan İnsan öcünü almazsa yıldızlar düşer diye korkar belki büluğa ermiş korkulardan Ölüler yüklü gemileri saklarken yüreğim bir kibrit kutusunda Yada yakarken şehrin gürültülerini bir darağacı ötesi cinayetlerde Kendi cesedimi arayacak kadar eşelerken üstünü kanlı toprağın Pelteleşmiş bir bedenle eyerleriz içimizde başkaldırı atlarını Cesur kuşlar dökülür yinede kirli sakallarımızdan bir Hallaç Mansur vaktine Lütfi Kireçci |
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57918
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Masal Çocuklarını Vurmuşlar
İskeletler çıkmış tahta tabutlarından kentin gri sessizliğini sermişler ayaklarına bir çul gibi, ve her şeye sahiplenebileceklerini duyurmuşlar, bir hortumcunun midesinden gelen pis kokulu seslerle, karada bırakıp uzunca sevinçlerini, kendi başlarında taşıdıkları, bir gereksiz başı fark etmişler, masal çocuklarını vurmuşlar kentin kahpeliklerine, vakit bir ikindiyi aşıyorken, en son 4 ekim 2006 İstanbul Lütfi Kireçci |
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57918
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Mavi bir yıldırım dökülüyor tabutuma
Yüzüme sürgün düştü eski fotoğraflardan, Bu beyaz yalnızlığı taşıyamıyorum artık, Bir adam develerini arıyor beynimin damında, Sakız yerine jilet çiğniyor çocuklar ağzımda Cellâdım gülümserken bana Dişlerinin arasında görüyorum kendi cesedimi Cesaretim yok gök gürültülüyken Sokağa çıkmaya Çığlıklar seriyorum çamaşır iplerine, İçinde adam olmayan elbiselerden, Ruhuma azatlığın sonsuzluğu sunuluyor, Günlerdir beklediğim bu, Kapımdan içeri giriyor mezar kuşları, Uzun bir sessizlik sonrası kıyamet, Yılanlarla paylaşıyoruz kentin hırçınlığını, Demetlenmiş Sakarya türküleri toplarken yastık altlarına, Bulutlara çivi çakıyorum çıkarıp kabuğundan salyangozları Fareli gün kemiriyor yüzümde tebessümleri İhtimal rüzgâr fısıldayacak kale bentlerine şiirlerimi, Kefenin rengi düşüyor saçlarıma, Bir arı kovanından çıkarmadan hüzünlerimi Ölü yüzlerinden topluyorum öfkemi, Bu yüzden yalnız cesur olmayı öğreniyorum, Rüyalarımdan bir şehir döküp kendi efsanelerime, Sınırlı mekânlardan, sınırsız mekânlara Yolculuğa hazırlanıyorum, Heybeme doldurduğum bir avuç direniş şiiri Mavi bir yıldırım dökülüyor tabutuma, Kırlangıçlar pike yapmaya hazırlanıyor akşamın çarpık tablosuna, Kentler işgal altına alınırken vurdumduymazlığımızda Tozlu raflara kaldırmak istemiyorum çelikten öfkelerimizi, Bıyıklarından asılan bir hırsız bakmasın yıldız falımıza, Düşlerimize hamal olmasın yaşlı bir kaplumbağa Bu beyaz yalnızlığı sürmeden namluların karnına Çık ey bin bahar konakla, kamp kur saçlarımızda Her firavuna Musa olmadan sevdalarımız Lütfi Kireçci |
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57918
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Mavi bir düş örmüyoruz musalla taşına şimdiden
Mavi bir düş örmüyoruz musalla taşına şimdiden, Ne varsa hesabımız kalsın mahşere de demiyoruz Teslimiyet o dur ki iğne deliğinden devede geçer kervanda Yaratan böyle buyurmuş ötelerden gelen fermanda, Şimdi türkülerimizde mavi kuşların vuruluşunu anlatacak Beste yok, şarkı sözü yok, saz yok, gitar yok,sanatçı yok, Birkaç didaktik şiirle örüyoruz insanın önüne eylül tuğlalarını, Ötesi saçlarımızda çoğalan karga sürüleri, ve piremature eylemleri, Her sokak başına zamkladığımız bir kabadayı gençliğimiz, Sevmek kadar hür, silah atmak kadar özgür, uçurtmaları Salacak kadar çocuk, bir kara tireni kovalayacak kadar deli Kavgalara dökülür her akşam yüreği, böyle dolmuştur her gün belleği Şimdi yol kesen eşkıyalara, bayram yok diye tutturmuşuz Nota bilmez *******in içimizdeki sevinçleri emzirmesine, Bir İstanbul kadar yakın durmuşuz, bir yıldız kadar uzak, Altından bir çerçeve içine saklayıp anıları, Sıvası dökülen bir duvara çarpmışız, Bir kış mevsimini kiralamışız dört mevsim baharı bekleyen yüreğimize Hangi dala tutunsak, bırakın dalı, kökleri sökülüyor ağacın yerinden Böyle mi vaat etmiştik çocuklarımıza maviyi.. Lütfi Kireçci |
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57918
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Mekke cezaevinden firar
Mekke cezaevinden firar Ebu basir Peygamber sevdalısı Onun aşkıyla yanıyor, Ona hasret ona susamış İşkencede susabilen bir dev Ölesiye dövülüyor Bu nasıl sevgi, bu nasıl yürek Daha da fırtınalı bir bağ Şecaat, bağlılık, bir hamaset destanı Günler, aylar böyle geçiyor, Ve beklenen gün geliyor Mekke cezaevinden firar Çöllerde bir firari, Aç susuz, yedi gün, yedi gece Kumları teperek geldi Medine’ ye Vuslat sevenin sevilene kavuştuğu an, Kara yüzlü, cehiller ordusundan iki müşrik Aynı anda girdiler huzur-u risalete Ebu basiri antlaşma geregince verilmesini istediler, kendilerine Kızıl kıyamet, resul, sözünün eri, söz vermiş ki dönmez geri Gel diyor eba basir, biz ahdimize sadık kalırız Anlaşma gereğince seni teslim etmek zorundayım….. Resul üzgün, resul ağlamaklı, ama bir kere söz verilmiş Daha sözünden geri döner mi resul, Teslimat başlıyor, İki müşrik alıp götürüyor ebu basiri Yolda acıkıp verirler bir mola Ellerin de kılıç, istihza dorukta Aha bak derler bu kılıçla kaç Müslüman kafası uçurduk Ebu basir Aman ne kadar güzel bir kılıcınız varmış der Ve bir anda kapıp kılıcı ellerinden Uçuruverir kafasını birden Kaçıp gider diğeri korkudan Biner ebu basir deveye, gelir Medine’ye Tarihin yazmadığı, kimsenin anlatmadığı an gelir Git çık dağlara, Vur şama çıkan kervanlara, Bir arada olmayın devamlı, Dağılın Mekke dağlarına Ebu basir Çöl aslanı, Mekke dağlarının ilk gerillası Küfrün beynine inen balyoz, Neye uğradığını bile bilmeyen cehiller ordusu Küfür devleti sus, pus Korkunun resimlerini çiziyorlar damlarına, Uykuları kaçıyor, Açlık susuzluk korkusu başlıyor, Yetmiş kişilik tim, Vuruyor Mekke dağlarını, Karşı durabilen yok, Adresleri yok, nerde oldukları bilinmiyor, Ne zaman vuracakları bellisiz, Mekke titriyor, Cehiller de korku,cehillerde panik Bir elçi salıyorlar resulullaha Bir Müslüman kaçıp gelirse size teslim etmeyin bize, Ve resul haber salıyor ebu basire Ebu basir yaralı, eli yüzü kan, Yeni çıkmış çarpışmadan Resulden gelen mektubu öpüp kokluyor, Selam söyleyin diyor, Gözlerinde şahadet bulutları geziyor Yetmiş kişilik ordu, imam ebu cendel bu büyük adamın cenaze namazını, kılıyor Merhaba şahadet, merhaba Mekke dağlarının ilk gerillası Şimdi senden bir rüzgar esiyor, Doğunun batının kimliğine adın yazılıyor, .................................................. ...................... Lütfi Kireçci |
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57918
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Merhabasız günler çıkıyor sözlüğümüzden
Unutulmuş bir hikayenin Bam teline sıkça basıyoruz Çoğuna günaydın bile diyemediğimiz Merhabasız günler çıkıyor sözlüğümüzden Dur yüzüne dokunamadığım şafak Bir yıldızın intiharı gibi olmasın Elimden kayıp gidişin Hangi saatlerde vurur kıyılara dalgalar Nasıl kımıldar yerinden mezar taşları Hangi bağda kışın ortasında bir salkım üzüm olur Bilmez misin yağmur gözlüm Hep karadır bizim gözümüz Kalbimizse pimi çekilmiş bir el bombası Kendi kanatlarına yabancı olur bir gün kanatlarımız En azgın dalgaların üstünde uçarken Uçmayı unutunca kanatlarımız Çakılır bir beton duvara Suları ıslatır kanımız Kırılır kanatlarımız Oysa ne çok severdik kelebekleri Unutmak kolay olmadı elbette güneşli günleri Şimdi o günlerin anısına Ne yapsam acaba bilemiyorum, Sadece masa başında oturup şiirler mi yazsam Yoksa kazma, küreği elime alıp dalgaları mı kazsam Yok mu Kaf dağlarına giden bir yolcu treni Hangi şiire iliştirsem, ellerimdeki kırmızı gülleri Nasıl özgür olunurmuş önce bunu bilmeli Hüzünler platformuna uğramasın artık sevdalar Ucu körelsin süngülerin, her düşe girmesin Yeniden anlatacak hikayemiz Duvarlı, prangalı olmasın Kuşlara uçma öğretecek kurslar açılsın örneğin Yani kısaca kumdan oyuncaklarımıza dokunmasın Hiçbir yaban el Himayesine de gerek yok bizi bir yunan harbinden Gözümüze bir gözlük takıp marmaranın mavisinden Cumartesi Pazar yada haftanın her günü Sevinçleri tarayalım saçlarımıza Gece seyahat eden kuşları da alalım Sabah erken öten horozları Her gün ayrı bir memlekette karşılayalım Saçlarına limon çekirdeği eken çocukları Lütfi Kireçci |
![]() |
![]() |
![]() |
#8 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57918
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Mor bir yıldırım düştü
Mor bir yıldırım düştü gözlerimin önüne, Usulca örtebilseydim ayrılık türkülerinin üstünü, Güneş bulutsuzluktan girecekken göğsümden içeri, Mutlak celsede karar, bedenim ruhumdan firari, Bir sahtelik var denizin mavisinde, kentin sessizliğinde, İçimde ebem kuşakları yas tutan renginde, tenim kum, Sırtımın kamburundan duvar örüyorlar sevinçlerime, Anne kalk, bu yüz benim mi? bu yüzde ben var mıyım? Lütfi Kireçci |
![]() |
![]() |
![]() |
#9 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57918
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Mutlak çaresizliğin adresi değildiler
Mutlak çaresizliğin adresi değildiler Bu sebeple gül dalında bülbül Olmaktan Öylesi memnundular Ne yana baksalar Yıldızlar düşüyordu rastlantılarına Ömürlerinden arta kalan Kayıp fotoğraflarını, Yırtık bir zamanın Ütopya fenerinden aldıkları belliydi Türkçe ağıtlar yakan bir dili tanıdılar önce Yaşamak bir diğer ucundaydı köprünün, Burada kalmak ölüm demekti, Adam biz kim oluyoruz ki dedi, Önde duramayız Hüseyin’den Ve şehir ceylanların düştüğü Yalnızlıktan kurtulamadı Çiğ köftenin tadına bile bakmadı çocuklar, Havada mezar taşları duruyordu Yalnız çiçekler, güller ve kelebekler Şehrin tabutlarından iltica ediyorlardı Muhtemelen bir korku Bulutlardan arta kalıyordu, Adam geçmedi köprüden karşıya Elindeki bastonla iteledi leyleklerin göç mevsimini Epey bir zaman gizledi çocuklar Hıçkırıklarını, Bir beyaz atlı soluklandı Yangın soluklarımızda Ellerimiz iki yana düştü hafifçe Ve hafiften sıkıldı yumruklarımız……. Bu memlekette duramam gayrı Peygamberin sevdiklerinden ayrı Mutlak çaresizliğin adresi değildiler Gün boyu mavi bir türküye iştirak ettiler, Ay paslanmış Fırat Kerbela akar Eşkıya yaralarımda balık arar Dicle Uçurumları unda beyazlatır kutuplar Uçurumları gül dalına astı kutuplar Dondum bu çift kartal Hitit kışında Mavi bir okyanus bıraktı yüreğime kutuplar…….. O kadarda soğuk değilmiş kutuplar……. Surla çevrili bir şehir, Allah bir, Allah vekil Kaç yıl geçti aradan 69 model bir arabasına bindi 40 yaşında bir adam ve teybe dokundu, bir şarkı dökülmeye başladı caddelere “Diyarbakırlıymış...... Lütfi Kireçci |
![]() |
![]() |
![]() |
#10 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57918
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Ne çok ayı varmış etrafımızda
NE ÇOK AYI VARMIŞ ETRAFIMIZDA Sağanak bir hüzün kopuyor dizginlerinden Siyaha çalan bir öğle üzeri vakit, Ellerde tabut, Açılan bir yer, Toprak sahibini bekliyor, Hasretle sarılacak, Toprak ve misafiri ilk gün buluşacak Vuslat tamam, Herkes evine çekilecek. Akşama ne yapacağız yahu, Lahmacun mu yaptırsak acaba, Yoksa şöyle bir adana usulü kebap mı? Ya da Eminönü’nde balıkçılara uğrasak, İstavrit, hamsi, mezgit, ya da çupra mı alsak, Sofrayı kursak, Şişirsek işkembeleri, Üstüne birde sırtüstü yatıp uyusak, Çaylar tavşankanı olsa hani, Birde şu ertesi gün çalışma derdi olmasa İyice yan gelip yatsak, Ucuz mucuz bir tatil yapsak, Uzansak kumlara iyice yansak, Ağrıyan yanlarımıza yoğurt falan sürsek, Kapımızı çalmasa Azrail, Biraz daha yaşasak, Sıra bize gelmese örneğin, Uzun vapurlara binsek, Gezsek dünyayı, yeniden doğsak, genç olsak, Şu yoğurdu sarımsakla sakta mı saklasak, Yoksa aval, aval birbirimize mi baksak, Bir gazete alsak, bulmaca falan doldursak, Akşam mısırları patlatıp TV karşısında otursak Fasulyenin nohudun faydalarını anlatsak Akşama eve geç gelen çocukları iyice azarlasak, Gece düşlere hazırlık hayalleri kursak, Külçe, külçe çil, çil altınlar, yatlar, katlar, Lüks otolar, ayakkabılar, domatesler, patlıcanlar, Karayılanlar bozsa düşlerimizi, Ne çok ayı varmış deyip etrafımıza baksak azıcık, Tepemizde dans eden kırk engerek yılanları fark etsek, Biraz kafa yorsak, çıkarsak başımızı deve kuşlarının Başını sakladığı yerden, güne gülerek başlasak İlk gördüğümüz insana selam versek, hal hatır sorsak, Ayağı kırılmış bir hayvanı yerden kaldırsak, Yaralı bir kuşun kanadını pansuman yapsak, Hokkabazlık olmasa, dalkavuklara dadansa yılanlar, Cebimizi soyanların cebine dolsa akrepler, Sırtımızdan geçinen asalaklara hücum etse bitler, pireler Çekirge istilasına uğrasa başımızdaki başsızlar, Geçte olsa artık baharlara uyansak, Islatmasa saçlarımızı güz yağmurları, Eleğim sağmalardan bir gün düşsek insanın mihrabına, Gel gelelim cehennem var yastığımızın altında, Yürürken alaydınlık bir yolda Yolcu azığını hazırla, Lazım olabilir, İhtimal yanında bulunsun. Lütfi Kireçci |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|