![]() |
|
|
|
|
#1 |
|
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2005
Konum: ManisA
Yaş: 39
Mesajlar: 7,075
Teşekkür Etme: 5 Thanked 16 Times in 15 Posts
Üye No: 4
İtibar Gücü: 3561
Rep Puanı : 67186
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Yaşlı Kadınlar Cennete Giremez
Ensardan yaşlı bir kadın Resulullah'a (s.a.) gelerek. - Ya Resulullah! Bağışlanmam için bana dua et. Resulullah (s.a.) : - Bilmiyor musun ki cennete yaşlı kadınlar giremez, buyurdu. Bunun üzerine kadının ağlamaya başlaması üzerine Resulullah (s.a.) gülümseyerek: - Sen o gün ihtiyar bir kadın olmayacaksın. Allah'ın "Gerçekten biz hûrileri apayrı biçimde yeni yarattık. Onları, bâkireler kıldık. . Eşlerine düşkün ve yaşıt." buyruğunu hiç okumadın mı? (Vakıa 36-37) |
|
|
|
|
|
#2 |
|
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2005
Konum: ManisA
Yaş: 39
Mesajlar: 7,075
Teşekkür Etme: 5 Thanked 16 Times in 15 Posts
Üye No: 4
İtibar Gücü: 3561
Rep Puanı : 67186
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Yalnız Allah bilsin
Büyüklerden bir zat, ahaliden para toplamak istedi, düşmana karşı tedbir almak, bazı mevkileri tamir ve tahkim için... Hak bu parayı vermedi. o büyük zat, bundan mahzun oldu ve ağladı. Geceleyin, yatsı namazından sonra birdenbire bir adam peydahlandı ve o büyük zatın önüne bir kese içinde iki bin akçe bıraktı ve dedi. - Bu parayı dilediğiniz işe sarfediniz!... Bu meçhul insan, ebu Amr... O büyük zat parayı kabul ve ona iyi dualar etti. Sabahleyin o büyük zat, dostlarından ve yakınlarından ibaret bir kjalabalık topladı, keseyi meydana çıkardı ve sevinç içinde: - Biz, dedi; Ebu Amr hakkında çok ümide düştük. dün gece bana, müslümanların kendilerini düşmana karşı müdafaa etmeleri için iki bin akçe getirdi. Allah iyiliğin karşılığını versin. Birdenbire Ebu Amr'ın kalabalık içinde doğrulduğu görüldü. Ebu Amr haykırdı: - Dün gece size verdiğim para anneme aitti. Annem paranın bu işe sarfolunmasına razı değildir. Lütfen bana iade ediniz ki, ben de kendisne vereyim!... Büyük zat hemen elini keseye atıp Ebu Amr'a uzattı. Ebu amr keseyi aldı, uzaklaştı. Yine akşam, gece, yatsı namazından sonra... O büyük zat odasında bire köşeye çekilmiş düşüncede... Yine Ebu amr birdenbire peydahlanıyor... Yine elinde aynı kese ve kesenin içinde iki bin akçe... Ebu amr parayı o büyük zatın önüne koyuyor ve fısıldıyor: - Parayı getiriyorum ve sizden tek bir şey rica ediyorum: Bu parayı o türlü sarfediniz ki, ikimizden başka kimse birşey bilmesin... Onun nereden geldiğini yalnız Allah bilsin.... |
|
|
|
|
|
#3 |
|
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2005
Konum: ManisA
Yaş: 39
Mesajlar: 7,075
Teşekkür Etme: 5 Thanked 16 Times in 15 Posts
Üye No: 4
İtibar Gücü: 3561
Rep Puanı : 67186
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
YALAN SÖYLEMEYEN ÇOCUK
Seyyid Abdülkadir Geylâni hazretleri küçük yaşta iken, bir arefe günü çift sürmek için tarlaya gitti. Bir öküzün kuyruğuna tutunup ardından giderek oynuyordu. O anda bir ses işitti: ''Ey Abdülkâdir! sen bunun için yaratılmadın ve bunlarla emir olunmadın''! Bu ses, Abdülkâdir Geylâni hazretlerini korkuttu. Eve gelince dama çıktı. Hacıları gördü. Arafat'ta vakfeye durmuşlardı. -Anneciğim! bana izin ver de Bağdat'a gidip, ilim öğreneyim. Sâlihleri, evliyâyı ziyaret edeyim. Annesi de dedi ki: -Ey benim gözümün nûru ve gönlümün tâcı evladım, Abdülkâdir'im! senin ayrılığına dayanamam. Sensiz ben ne yaparım? Bu bakımdan müsâade edemiyorum. Abdülkâdir-i Geylâni Hazretleri, tarlada olan bitenleri anlattı. Annesi ağladı. Kalkıp babasından miras kalan 80 altını alıp, kırkını kardeşine ayırdı. Kırkını da bir keseye koydu ve keseyi elbisesinin koltuğuna dikti. Sonra oğlunun gözlerinin içine bakarak dedi ki: -Ey benim gözümün nuru ve gönlümün tacı evlâdım, Abdülkâdir'im! Hak teâlânın rızâsı için olmasaydı katiyyen bırakmazdım. Huzur ve esenlik içinde sefere çık! Yolun açık olsun! seninle belki ebedi olarak ayrılıyoruz. Sana son olarak nasihatım şudur ki:''Eğer beni memnun etmek istiyorsan, hiçbir zaman yalan söyleme , doğruluktan asla ayrılma! Allahü teâlâ her zaman ve her yerde doğrularla beraberdir''. Abdülkâdir-i Geylâni hazretleri annesine söz verdi ve ağlayarak elini öptü. Bağdat'a gitmek üzere bulunan bir kervana rastgeldi ve aralarına katıldı. Hemedan'ı geçmişlerdi. Bir müddet yol aldılar. Arz-ı Tetrenk denilen mahalle geldiklerinde kervanda bir bağırıp, çağırma koptu. Önlerine aniden bir sürü eşkıya çıkıp kervana saldırdılar. Bir anda sandıklar yere yıkıldı. Eşyalar yağma edilmeye başlandı. Eşkıyalar, kervandakilere birer birer sual edip, üzerlerinde her ne buldularsa aldılar. Sıra Seyyid Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerine geldi. Eşkıyalardan biri latife olsun diye bunu önüne çekip sordu: -Fakir çocuk, söyle bakalım senin neyin var? -Üzerimde yanlız 40 altınım var. Eşkıya inanmamıştı. Bırakıp gitti. İkinci bir harâmi sual edip, o da aynı cevabı alınca vaziyeti reislerine bildirdiler. ''Bu çocuk 40 altınım var'' diyor dediler. Bu defa da reisleri sordu: -Senin üzerinde ne var? -Hırkamda dikili 40 altınım var. Reisleri adamlarına dönerek dedi ki: -Açın bakın, bakalım! Adamları üstünü aradılar, içinde 40 altın bulunan keseyi bulup reislerine verdiler. Eşkıya reisi hayretle sordu: -Peki evlât, sen neden üzerinde altın olduğunu söyledin? Abdülkâdir-i Geylâni hazretleri dedi ki:: -Ben evden ayrılırken anneme asla yalan söylemiyeceğime söz vermiştim. 40 altın için sözümü bozar mıyım? Bu sözleri duyup hakikate şahit olan eşkıya başının gözleri yaşardı. Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerinin hakikat dolu gözlerine bakıp onunla kendi yaşını ölçtü. Kendisinin bu yaşa kadar nice hiyanet ve zulümler işlediğini, birgün Hakka yönelmediğini acı acı düşündü ve o güne kadar yaptıklarından pişman olup, ellerini başına vurarak şöyle haykırdı: -Eyvah! biz de Allahü teâlâ söz vermiştik.::Bunca zamandır şeytana uyup ahdimizi bozduk. Fenalık yaptık. Yarın Hak huzurunda acaba bizim halimiz ne olacak? Sonra arkadaşlarına dönerek dedi ki: -Ey arkadaşlarım! Bana bakınız, beni dinleyiniz! Ben, bunca senedir Hak teâlâ karşı olan ahdimi bozdum. O'na isyan ettim. İçimden gelen bir pişmanlıkla bütün günahlarıma tövbe ile Rabbimin yoluna iltica ediyorum. Bundan böyle inşaallah, Hak teâlânın râzı ve hoşnut olmadığı bir şeyi yapmıyacağım. Reislerine pek ziyade bağlı olan eşkıyalar hep bir ağızdan dediler ki: -Efendimiz, reisimiz! Biz de sizden ayrılmayız. Eşkıyalıkta reisimizdin, hidâyette de reisimiz ol! Bunun üzerine kervan ehlinden ne alınmışsa sahiplerine iâde edildi. Bir sürü eşkıya Seyyid Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerinin önünde tövbe etti. Kendisi tekrar yoluna devam ederek Bağdat'a vardı. |
|
|
|
|
|
#4 |
|
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2005
Konum: ManisA
Yaş: 39
Mesajlar: 7,075
Teşekkür Etme: 5 Thanked 16 Times in 15 Posts
Üye No: 4
İtibar Gücü: 3561
Rep Puanı : 67186
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Yalancının mumu yatsıya kadar yanmadı
Devr-i Saadet'te bir Yahûdi, bir Müslüman'a iftira ederek Peygamberimiz'e şikâyette bulundu: -Bu adam benim devemi çaldı. Bu deve benimdir, işte şahidlerim, diyerek iki de münâfıklardan yalancı şahid gösterdi. Gerekli inceleme yapıldı, durum Müslüman'ın aleyhine tecelli ederek devenin Yahûdi'nin olduğuna hükmolundu ve deve Müslüman'dan alınarak Yahûdi'ye teslim edildi. Bununla kalsa iyi. Hırsızlık yaptığı için o Müslüman'ın ayrıca eli de kesilecekti. İslâm'ın hükümlerini bilen o sahabî ellerini açarak: -Ya Rabbi! Sen her şeyi bilensin, görüyorsun ki Yahûdi yalancı şahidler göstererek devemi aldı. Şimdi de elim kesilecek. Her gece okuduğum Salavat-ı Şerife'nin yüzü suyu hürmetine sen beni bu belâdan kurtar! Şu anda beni kurtaracak hiçbir merci yok, diyerek Allah'a hulûs-i kalb ile yalvardı. Daha Huzur-u Saadet'ten ayrılmadan deveye Cenab-ı Allah lisan ihsan etti, deve konuşmaya ve hakikatı olduğu gibi söylemeye başladı: -Ya Resûlellah! Ben bu Yahûdi'nin değil Müslüman'ın malıyım. Beni sahibime iade et ki, adalet tecelli etsin, diyerek sahibinin huzuruna varıp diz çöktü. İnsana konuşma hassasını veren Allah değil mi? Neye kadir değil ki, bir Yahûdi'nin karşısında bir Müslüman'ı küçük düşürmekten korudu ve deveye lisan bahşetti. Deve sahibine verildikten sonra Cenab-ı Peygamber Efendimiz, orada bulunanlar da bilsin diye bu Müslüman'a ne ile bu dereceye eriştiğini sordu. O sahabî de: -Ya Resûlellah! Ben her gece sana 10 defa salavat okumadan yatmam! Burada da o salavatın yüzü suyu hürmetine Allah'tan yardım diledim. Allah Celle Celalühü hamdolsun ki benim yüzümü kara çıkarmadı, dedi. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.s): -Ne mutlu sana, salavat hürmetine dünyada elin kesilmekten kurtulduğun gibi, ahirette de cehennem azabından kurtulacaksın, buyurdular. Orada bulunan münâfıkların çoğu îmanlarını yenilediler, kalblerini temizlediler, mü'minlerin ise bir kat daha îmanı ziyadeleşti... |
|
|
|
|
|
#5 |
|
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2005
Konum: ManisA
Yaş: 39
Mesajlar: 7,075
Teşekkür Etme: 5 Thanked 16 Times in 15 Posts
Üye No: 4
İtibar Gücü: 3561
Rep Puanı : 67186
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
YAHUDİNİN SELAMI
Resuli-Ekrem (.s.a.a)'in eşi Ayşe, Resul-i Ekrem (s.a.a)'ın huzurunda oturmuştu ki, Yahudi bir adam içeri girdi. Girdiği anda Selam un aleykum yerine - Essamu aleykum' yani 'ölüm üzerinize olsun'dedi. Uzun sürmedi, başka biri daha geldi. O da selam yerine - Ölüm üzerinize olsun' dedi. Bunun tesadüf olmadığı malumdu. Resul-i Ekrem (s.a.a)'i dille incitmek için yapılan bir plandı. Ayşe çok öfkelendi, ve - Ölüm sizin üzerinize olsun...' diye bağırdı. Resul-i Ekrem (s.a.a) buyurdu: - Ey Ayşe küfür etme, küfür şekillenirse en kötü ve çirkin bir biçimde mücessem olur. Yumuşaklık ve sabırlı olmak, her neyin üzerine konursa, onu güzelleştirir, süsler ve her şeyin üzerinden kaldırılırsa güzelliğini azaltır. Niçin sinirlenip öfkelendin? Ayşe: - Görmüyor musun ya Resulullah'ın, bunlar küstahlık ederek, utanmadan selam yerine ne diyorlar? - Evet, görüyorum onun için bende, 'Aleykum' yani 'sizin üzerinize olsun' diye cevap verdim, bu kadarı kafiydi.' |
|
|
|
|
|
#6 |
|
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2005
Konum: ManisA
Yaş: 39
Mesajlar: 7,075
Teşekkür Etme: 5 Thanked 16 Times in 15 Posts
Üye No: 4
İtibar Gücü: 3561
Rep Puanı : 67186
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Yahudilerin İftirası
Musa (a.s.) kardeşi Harun (a.s.) ile birlikte yolculuk ederken o zamana kadar görmedikleri bir ağaç görürler. Hemen ardında kapısı ardına kadar açık bir ev görürler. Seslenirler bir cevap alamazlar.Evin içinde bir kanepe görürler. Harun (a.s.): - Ya Musa! Burası hoşuma gitti. İzin ver de şu kanepenin üzerinde biraz olsun uyuyayım. - Uyu ya Harun. Hz.Harun orada uyuduğu zaman ölüm meleği gelip Harun (a.s.) ruhunu kabzeder. İlk defa gördükleri ağaç kaybolur. Ev içindeki kanepe ile semaya kaldırılır. Musa (a.s.) bu duruma üzülerek yapayalnız İsrailoğullarına döner. Onun kardeşiyle birlikte dağa çıkıp yalnız döndüğünü gören Yahudiler: - Musa, İsrailoğullarının Harun'a karşı olan sevgisi yüüznden hased edip onu öldürdü, diye iftira ederler. Musa (a.s.) : - Kardeşimi öldürdüğümü ileri sürerek bana iftira ediyorsunuz. Halbuki o daha önce kendisi için takdir edilen hükmün tecellisi karşısındadır. O İlahi hüküm yerine geldi. Yahudiler, bu iftirayı çoğaltınca Musa (a.s.) iki rekat namaz kıldı ve Rabbine kendisini temize çıkarması ve Yahudileri susturması için dua etti. Dua kabul olundu. Bir mücize olarak kanepe göründü. musa (a.s.'ın doğru söylediğine inanırlar. |
|
|
|
|
|
#7 |
|
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2005
Konum: ManisA
Yaş: 39
Mesajlar: 7,075
Teşekkür Etme: 5 Thanked 16 Times in 15 Posts
Üye No: 4
İtibar Gücü: 3561
Rep Puanı : 67186
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
YAĞMUR VE GÖZYAŞI
Hicretin 18. yılı başında, Hicaz'da büyük bir kıtlık musibeti yaşanmıştı. Bu yıla 'kül yılı' denilmiştir. Çünkü yağmur yokluğundan çorak topraklar kül şeklini almış, rüzgar önünde toprak kül gibi savrulur olmuştu. Çevre halkı azık için Medine'ye akın ediyor, vahşi hayvanlar da açlıktan insanlara yaklaşmaya çalışıyordu. Halife Hz. Ömer r.a. beytülmalda (hazinede) bulunan bütün gıda maddelerini halka dağıttı. Ayrıca Basra, Mısır ve Şam bölgelerinden kervanlarla gelen yardımlar çevre halkına dağıtıldı. Daha önce süte ekmek doğrayarak yemek yiyen Hz. Ömer, kıtlık döneminde sadece zeytinyağı ve ekmekten başka yemek yiyemez olmuş, bu yüzden rengi değişmiş ve vücudu iyice zayıflamıştı. Bu kıtlık afeti dokuz ay kadar sürmüş, bu arada birçok kişi de açlıktan ölmüştü. Bu müthiş kıtlık dönemi sonlarında bir zat (Bilal b. Haris), Peygamber s.a.v.'in türbesine yaklaşıp şöyle demişti: - Ya Rasulallah! Ümmetine yağmur vermesini Allah'tan dile! Çünkü helâk olmak üzereler. Daha sonra o şahsın rüyasına giren Rasulullah s.a.v. şöyle demişti: - Ömer'e git, ona selamımı söyle. Yağmur yağacağını müjdele ve benden ona de ki: Ey ömer! Sen sözünde duran bir kişisin. Aklını başına al! Adam uyanınca, kalkıp Hz. Ömer'e gitti ve rüyasını anlattı. Bu haberden ürperen Hz. Ömer, halka haber salıp onları mescidde topladı ve onlara: - Sizler bende hoşlanmadığınız bir şey gördünüz mü? dedi. - Öyle bir şey görmedik. Fakat neden böyle soruyorsun? dediler. Hz. Ömer r.a. onlara rüya haberini anlattı. Onlar da bunun yağmur duasına işaret olduğu kanaatini belirttiler. Topluca yağmur duasına çıkıldı. Hz. Ömer, Rasulullah s.a.v.'in amcası Hz. Abbas r.a.'ın elinden tuttu, 'Ya Rabbi, Rasulünün amcası vesilesiyle sana yaklaşıyor, senden mağrifet diliyor ve sana yalvarıyoruz' diyerek, yağmur dileğiyle duasını sürdürdü. Oldukça yaşlanmış olan Hz. Abbas r.a.'ın da gözyaşları göğsüne dökülüyordu. O anda yoğun bulutlar gökyüzünü kapladı. Oradakiler, başlayan şiddetli yağmurla geri döndüler. |
|
|
|
|
|
#8 |
|
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2005
Konum: ManisA
Yaş: 39
Mesajlar: 7,075
Teşekkür Etme: 5 Thanked 16 Times in 15 Posts
Üye No: 4
İtibar Gücü: 3561
Rep Puanı : 67186
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
YABANCI ADAM
Çaresiz kadın, su kırbasını omuzuna yüklemiş ve soluyarak gidiyordu. Yabancı bir adam ona rastladı ve kırbayı kadından alarak, kendisi yüklendi. Kadının küçük çocukları gözlerini kapıya dikmiş, annelerini beklemekteydiler. Evin kapısı açılınca, masum çocuklar, yabancı bir adamın, annelerinin yanında eve geldiğini gördüler. O yabancı, annelerinin yerine su kırbasını omuzuna yüklenmişti. Yabancı adam, kırbayı yere bıraktı ve kadına sordu: - Bizzat su çektiğine göre beyin yok galiba? Nasıl oldu kimsesiz kaldın? - Kocam askerdi. Hz Ali bin Ebi Talib (a.s) onu, sınırlardan birine gönderdi ve orada şehit düştü. Şimdi birkaç çocuğumlayım. Yabancı adam bundan fazla konuşmadı. Başını yere indirdi ve: - Allahaısmarladık' deyip gitti. Fakat o gün, bir an bile o kadın ve çocuklarının düşüncesi aklından gitmedi. Gece rahatça uyuyamadı. Sabah hemen bir file aldı; et, un ve hurmadan meydana gelen bir miktar er zağı fileye koydu ve doğruca dün gittiği eve gitti, kapıyı çaldı. - Kimsin? - Dün su kırbasını getiren, Allah'ın kuluyum. Şimdi çocuklarına bir miktar yiyecek getirdim. - Allah senden razı olsun. Allah, bizimle Ali İbn-i Ebi Talib arasında geçeni yargılasın. Kadın kapıyı açtı açıldı ve yabancı adam, eve girdi. Sonra: - Canım yardım etmek istiyor, izin verirsen hamur yapmayı, ekmek pişirmeyi, çocuklara bakmayı üzerime alayım' dedi. - Çok güzel, fakat daha iyi hamur yoğurup, ekmek pişirebilirim. Ben ekmek pişirinceye kadar, sen de çocuklara bak. Kadın hamur yapmak için gitti. Yabancı adam, hemen getirdiği bir parça eti kızarttı ve hurmayla beraber eliyle çocuklara yedirdi. Her birinin ağzına lokmayı koyarken - Evladım, işinde kusur etmişse eğer, Ali İbn-i Ebi Talib'i helal ediniz' diyordu. Hamur hazırlandı. Kadın, - Ey Allah'ın kulu, hemen ateş yak' diye seslendi. Yabancı adam gitti, ateş yaktı ve yüzünü alevlerin yükselen ateşin şulelerine yaklaştırdı. Kendi kendine: - Ateşin sıcaklığını bir tad. Yetimlerin ve dulların işinde, kusur eden kimsenin, cezası budur, işte' dedi. O anda, komşulardan bir kadın, eve girdi ve yabancı adamı tanıdı. Ev sahibe si kadına: - Vay!; sana yardım eden bu adamı tanımadın mı? Bu, Emirülmüminin Ali İbn-i Ebi Talib'tir' dedi. Zavallı kadın yaklaştı ve: - Binlerce eyvahlar olsun bana, sizden özür dilerim' dedi. - Hayır, ben senden özür dilerim. Çünkü senin işinde, kusur etmişim. Bihar ul-Envar |
|
|
|
|
|
#9 |
|
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2005
Konum: ManisA
Yaş: 39
Mesajlar: 7,075
Teşekkür Etme: 5 Thanked 16 Times in 15 Posts
Üye No: 4
İtibar Gücü: 3561
Rep Puanı : 67186
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
VAZİFE BAŞINDA ÖLMEK
Hz. Osman b. Affan r.a. Hazretleri, Kur'an-ı Kerim'in bugünkü tertibe göre derlenip çoğaltılmasını sağlamıştır. Halifeliğinin son yıllarında, yahudi asıllı İbn-i Sebe'nin başını çektiği entrikalar ve halifenin kâtibi Mervan b. Hakem'in halkı soğutan kaba tavırları, bazı bölgelerde hoşnutsuzluğa yol açmıştı. Sonunda Mısır, Kûfe ve Basra'dan çıkıp Medine'ye gelen silahlı gruplar, bir ay kadar süreyle halifenin evini kuşatma altında tutmuş, halifelikten çekilmesini istemişlerdi. Hazreti Osman r.a. ise, ölse bile taşıdığı halifelik gömleğini çıkartmayacağını bildirmiş, isyancıların istifa isteğini geri çevirmişti. Onlarla savaşmak isteyen sahabi arkadaşlarına da, Medine'de kan dökülmesine izin vermemişti. Bütün çıkış yollarını kapatan kuşatma, Hz. Osman r.a.'ın susuz kalmasına yol açmıştı. Vefatından bir gece önce rüyasında, iki halifesiyle birlikte Rasulullah s.a.v.'i görmüş ve onun elinden su içmişti. Allah Rasulü s.a.v. ona: 'Yarın yanımızda iftarını açarsın' demişti. Ertesi gün, kuşatma altındaki evinde Kur'an-ı Kerim okurken, Hz. Osman r.a. isyancı katiller tarafından şehit edildi. Bu olaydan sonra Hz. Osman r.a.'ın neden halifeliği bırakmayıp, ölmeyi göze aldığı merak konusu oldu. İnsanların merakına Hz. Aişe r.a. karşılık verdi: 'Allah Rasulü, bir gün Osman'ı yanına çağırdı. Başbaşa birşeyler konuştu. Sonunda Osman'ın omuzuna dokunarak üç kere şöyle dedi: - Ey Osman! Umulur ki Allah sana bir gömlek (halifelik gömleği) giydirecek. Eğer kimi münafıklar senden onu çıkartmayı (vazifeyi bırakmayı) isterlerse, bana kavuşuncaya kadar o gömleği çıkarma!' O gün bu haberi alan Hz. Osman r.a., halifeliğinin en zor günlerini yaşarken bile sabretti. Rasulullah s.a.v.'in emrine uydu ve nihayet vazifesi başında şehit edilerek O'na kavuştu. |
|
|
|
|
|
#10 |
|
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2005
Konum: ManisA
Yaş: 39
Mesajlar: 7,075
Teşekkür Etme: 5 Thanked 16 Times in 15 Posts
Üye No: 4
İtibar Gücü: 3561
Rep Puanı : 67186
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Veliye Rastlamak İstiyorsan
Velilere rastgelmek istiyorsan, bir zaman hizmetten gaflet gösterme. Serçeye, kekliğe, güvercine yem ver. Belki bir gün de tuzağına bir hüma kuşu düşer. Her tarafa doğru durmadan niyaz okunu at. Umulur ki, oklardan birisi bir ava rastgele. Bir çok sedeften ancak bir inci elde edilir. Bir çok oklardan da yalnız birisi hedefe dokunur. Bir yere konmuş kervandan birisinin bir çocuğu kayboldu. adamcağız geceleyin kafile içinde döndü, dolaştı. Her çadırdan sordu, her tarafa koştu. Nihayet gecenin karanlığı içinmde, gözünün nurunu buldu. Çocuğu aldı, getirdi. Kervan halkı ile konuşmağa başladı. - Çocuğu nasıl oldu da, buldun? - Önüme kim çıktı ise, kime rastgeldimse çocuğum budur diye onu tetkike başladım. İşte bu surette buldum. İşte bundan dolayıdır ki, velilere rastgelmek isteyen gönül sahipleri, belki bir gün menzile varıırız, diye herkesin ardından koşarlar. Bunlar bir gönül için birçok yükleri götürür. bir gül için birçok diken acısını çekerler. |
|
|
|
![]() ![]() |
| Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|