![]() |
![]() |
#171 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57919
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Seslenerek Geliyor Bir Gün
Sayılar geliyor yankıdan, ölen sayılar ve pislikle kaplanmış rakamlar, nemli ışınlar ve kirli şimşek parıltısı. Yeni bir dul gibi, büyür yankıdan, yalnız geldiğinde gece, bir güvercin ya da bir gelincik ya da bir öpüş gibi, ve yayıldığında onun harika yıldızları. Işık bulunur yankıda: boğulur sesli harfler, düşer ağlayış yapraklara, seslerden bir rüzgâr çarpar bir dalga gibi, ışıldar ve o soğuk esnek balık şeneltir onu. Sesteki balık, yavaşça keskin, ıslak, kuyruğundaki damlalarla dışbükey altın yığını, pullanmış köpek balıkları ve titreyen köpük, donmuş gözlü maviş som balığı. Düşen alet edevat, sebze bıçakları, üzümlere basıldığı zaman çıkan gürültü, suyla dolu kemanlar, taze patlamalar, boğulmuş motorlar ve tozlu gölgeler, fabrikalar, öpüşler, lıkır lıkır şişeler, gırtlaklar, sesleniyor etrafımdaki gece, gün, ay, zaman, ıslak çanlarla dolu bir çuval gibi tumturaklı, ya da kırılgan tuzdan yapılma ürküten ağızlar gibi. Deniz dalgaları, heyelan, eldeki tırnaklar, denizin adımları, yaralanmış hayvanlardan anafor, boğuk sesli sisteki düdük sesi belirliyor o uysal şafağın seslerini uyandığında terk edilmiş denizde. Ruh sarmalanıyor yankıyla düşerken düşlerinden, kara güvercinleriyle çevriliyken daha, yokluktan paçavralarıyla henüz astarlanmışken. Ruh koşuşturuyor yankıya doğru ve kutluyor ve hızlandırıyor hızlı düğünlerini. Kabuğu dökülüyor sessizliğin, bulanık maviden, karanlıktaki şişeler gibi, kapalı eczaneler, sarmalanmış bir sessizlik saçta, bacaksız atlarda dörtnal giden bir sessizlik, ve uyuyan makineler, ve rüzgârsız yelken, ve cesaretsiz yaseminlerden ve balmumumdan trenler, ve ağzına kadar gölgelerle ve şapkalarla yüklü gemiler. Anlık güllerle yükseliyor ruh sessizlikten, ve şafakta çöküyor ve yüzükoyun boğuyor kendini çınlayan ışıkta. Hiddetli ayakkabı ve hayvan ve kap kacak, kendi çöplüklerini aşan saldırgan horozlar gibi dalgalar, kuru karınlar gibi giden saatler, sıkıştırılmış raylarda dönen tekerler, ve tek gözlü güvercinler gibi tahta gözlerle uyanan beyaz tuvaletler, ve onların boğulmuş gırtlakları şelale gibi ses verir bir kerecik. Bak, nasıl da kaldırıyor küf gözkapağını ve serbest kalıyor o kırmızı kilit ve yayıyor çelenk söylemek istediklerini, büyüyen şeyler, büyük tramvaylarla ezilmiş köprüler gıcırdıyor sevişme yatakları gibi, kendi piyano kapılarını açar gece: gün koşuyor bir at gibi mahkemesinde. Yankıdan geliyor büyümenin ve derecenin günü, ve koparılmış menekşelerden ve perdelerden de, genişliklerden, biraz önce kaçan gölgeden, ve göksel kan gibi göğün yüreğinden düşen damlalardan. |
![]() |
![]() |
![]() |
#172 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57919
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Serenat
Senin alnında dinleniyor gelinciklerin rengi, yankı buluyor dulların yası, ey halden anlayan: koşarken sen trenlerin arkasından tarlalarda dönüyor o zayıf çiftçi sırtını sana, senin adımlarından filizleniyor titreyerek o uysal kurbağalar. Anıları olmayan o delikanlı selâmlıyor seni, soruyor sana unuttuğu isteğini, elleri kuşlar gibi deviniyor senin yarı kürende, ve onu çevreleyen nem büyük: tamamlanmamış düşünceleri dolanıp duruyor, bir şeylere ulaşmak istiyorlar, ah, seni arıyorlar, ve solgun gözleri onun senin ağında kırpışıp duruyorlar apansız parıldayan yitik çalgılar gibi. Ey anımsıyorum susuzluğun ilk gününü, karanlık bastırıyor yaseminleri, kendini çektiğin o derin beden titremiş olan bir damla gibi. Fakat suskunlaştırıyorsun o büyük ağaçları, ve arkasında ayın, uzakta, çok uzaklarda, gözetliyorsun denizi bir hırsız gibi. Ey gece, benim korkmuş ruhum soruyor sana gereksindiği metali umutsuzca. |
![]() |
![]() |
![]() |
#173 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57919
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Serenad
Tenimden daha çok benimsin. Aradığımda seni içimde, damarlarım boyunca, kanımda, gizemli dolaşımıyla ışığın dalları gibi bulurum seni, sanki kan gibi bulurum seni, sanki taş gibi ya da ağzımdaki lokma gibi. Usun, çılgınlığın ve giysilerin dışında dururum geç vakit. Karanlık ve ormanlardan eski bir ırka mensubum, fakat bir kuyuya eğildiğimde ve girdiğimde kendi bölgeme, yolda kör bir adam gibi duyumsarım kendimi, çitler bulamam adımlarıma, fakat gülünün büyüyüşünü bulurum meskenimde, derinimde büyüyüp durursun, sınırsızca kökeninde, parmak uçlarımı yakmadan dokunamam gözlerinin taçyapraklarına, endamının alevleri alazlanır susuzluğumda, yokluğunu oluşturur yüzünün yaprakları. Sorarım “Kim o? Kim o? ” diye, sanki geceleyin geç saat birileri çalar gibi kapımı, fakat yokluğun ortasında yalnızca hava vardır, su, ağaçlar, sönmüş gündelik ateş vardır, sanki bir şey yoktur fakat gene de her şey vardır, hiçbir şey yoktur fakat bütün dünya tıklatır kapımı. İşte böyle, adsız, hayat gibi belli belirsiz, filizlenen bulanık çamur ve bitkiler gibi uyanırsın bağrımda kapattığımda gözlerimi. Uzandığımda toprağa var olmaya gelirsin akan toz gibi, içimdeki varlığından büyüyen çıplak köklerin dolaşıklığını korur yatağında derinleşen ırmak, bana eşlik ettiğin gibi eşlik eder karanlıklarına, işte, burada, kan ya da buğday, toprak ya da ateş, yaşarız yapraklarını açıklayamayan basit bir bitki gibi |
![]() |
![]() |
![]() |
#174 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57919
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Senin Toprağından da Göçüyorum Uzağa
Senin toprağından da göçüyorum uzağa, Amerika, ve kuruyorum titrek meskenimi, seyahat ediyorum, şarkı söylüyorum ve konuşuyorum her gün. Ve Asya’da, Sovyetler Birliği’nde, Ural’da dinleniyorum ve yayıyorum yalnızlık ve reçineyle yoğrulmuş ruhumu. Seviyorum insanların sevdada ve kavgada yarattığı bu geniş mekanı. Hâlâ kuşatıyor Ural’daki evimi yüksek bir sütun gibi sessizlik ve çam ağaçlarının hayli eski gecesi. Burada doğdu çelik ve buğday insan elinden, insan memesinden. Ve çekiçlerin şarkısı çeler eski ormanın aklını yeni mavi bir mucize gibi. Buradan bakıyorum insanların muhteşem bölgelerine, daha düne kadar yabanıl tilkilerin yaşadığı ormandaki şebboylar gibi ışıldayan okullara, fabrikalardan ve şarkılardan, aşktan, çocuklar ve kadınlardan oluşan bir coğrafyaya. Bu noktadan kapsar elim haritada yeşil bölgeleri, dumanını binlerce atölyenin, kumaşların kokusunu, dizginlenmiş enerji karşısında şaşırılmasını. Ve öğleden sonraları dönerim yeniden evime yeni yapılmış yollardan ve girerim lahananın piştiği ve yeni bir kökün dünyaya yayıldığı mutfaklara. Ve buraya gene geldi delikanlılar, fakat milyonlarcası da alıkonuldu, hapsedildi, sallandı darağaçlarında, özel fırınlarda yakıldı, yok edildi ta ki kalmayana dek anılarda hatırlanan adlarından başka bir şey. Köyleri de öldürüldü onların: Sovyet toprağı da öldürüldü, milyonlarca cam kırığı ve kemikler aktı birlikte, inekler ve fabrikalar, hatta savaşın yuttuğu İlkbahar bile kayboldu. Gene de geri geldi delikanlılar, ve onların kanlarında erimişti kurulmuş bu ülkeye olan sevgileri, ki damarlarıyla söylüyorlar Ülkem diye, Sovyetler Birliği diye şarkı söylüyorlar kanlarıyla. Prusya ve Berlin’in fatihleri geri döndüklerinde net konuştular, yeniden doğması için şehirlerin, hayvanların ve ilkbaharın. Walt Whitman, kaldır çimen sakallarını, bak benimle bu ormandan, bu rayiha dolu ihtişamdan. Ne görüyorsun, Walt Whitman? Görüyorum diye anlatıyor benim bilge biraderim görüyorum ölülerin hatırladıkları şehirdeki fabrikaların nasıl işlediğini, muhteşem Stalingrad’da. Görüyorum savaşan ovayı, acıdan ve yangından, yarının nemli sisinden bir traktörün geldiğini, gıcırdayarak gidiyor tarlalara. Ver bana sesini ve gömülmüş göğsündeki gücünü, Walt Whitman, ve yüzünün ağırbaşlı köklerini ver bana, bu tekrar kuruluşun şarkısını söyleyebilmem için! Stalingrad, senin çelik katısı sesin duyulur, kat kat doğuyor yeniden umut ortak oturulan bir ev gibi, ve bir titreme yeniden yürüyüşte, öğreterek, şarkı söyleyerek ve kurarak. Sudan, taştan ve demirden bir orkestra gibi kandan dirildi Stalingrad, ve ekmek yeniden çıkıyor fırınlarda, ilkbahar görülüyor okullarda, rüzgâr tırmanıyor yeni yapı iskelelerine, yeni ağaçlara, sallarken koca Volga demir grisi beşiğini. Çam ve sedir ağaçlarından yapılmış yeni kutulardaki bu kitaplar toparlandı ölmüş cellatların mezarları üzerinde: harabeler arasına kurulan bu tiyatrolar saklıyor işkenceyi ve direnci: anıtlar gibi ışıklı kitaplar: her bir kahraman için bir kitap her bir milimetresi için ölümün, bu değişmeyen şöhretin her bir çiçek yaprağı için. Sovyetler Birliği, eğer toplasaydık senin kavganda akan bütün kanları, ölmekte olan özgürlük yaşasın diye bir anne gibi dünyaya sunduğun şeyleri, o zaman yeni bir okyanus olurdu, her şeyden daha büyük, her şeyden daha derin, bütün ırmakların toplanması gibi canlı, Araukanya volkanlarının ateşi kadar etkili. Bu denize daldırın ellerinizi, dünyanın her tarafından gelen ey insanlar, sonra kaldırın ellerinizi ki bu denizde boğasınız unutanı, taciz edeni, yalan söyleyeni ve kirleteni, senin kanına tecavüz etmek için Batı’nın çöplüklerinden yüzlerce küçük köpekle işbirliği yapanları. Özgür insanların anası! Ural çamlarının muhteşem kokusundan görüyorum Rusya’nın kalbinde oluşan kütüphaneyi, sessizliğin çalıştığı laboratuarı, yeni şehirlere kereste ve şarkı götüren trenleri görüyorum, ve bu pelesenkten barış bir nabız daha büyüyor yeni doğmuş bir göğüs gibi: kızlar ve güvercinler dönüyor geri bozkıra ve dalgalanıyor beyazlıkla, portakallıklar altınla dolup taşıyor: bugün pazar yeri her bir şafakla yeni bir kokuya sahip, acıların en büyük olduğu yaylalardan yeni bir koku geliyor: mühendisler sayılarıyla titretiyor ovaların haritasını, ve borular dolanıyor uzun yılanlar gibi buharlı kışın yeni toprağına. Eski Kremlin’in üç odasında Josef Stalin isimli bir adam yaşıyor. Gece geç saatte sönüyor lambası. Dünya ve ülkesi rahat vermiyor ona. Diğer kahramanlar hayat vermişti anayurda, bunun dışında yaratmak için katkıda bulunuyor, kurmak ve korumak için anayurdu. Bu yüzden o muazzam ülkesi onun bir parçası ve ülke dinlenemediği için dinlenemiyor O da. Daha önce buldu kar ve barut onu eski haydutların karşısındayken orada (tıpkı şimdi olduğu gibi) diriltmek isteniyordu açlık ve sefalet, kölelerin kaygısı, milyonlarca yoksulun uyuyan acılarını. Batı’dan gönderilen “kültür savunucuları” Wrangel’e ve Denikin’e karşıydı o zaman. O zaman derileri yüzüldü bunların, cellatların savunucularının, ve Sovyetler Birliği’nin engin topraklarınca çalıştı Stalin gece ve gündüz. Fakat sonra, kurşundan bir dalgayla geldi Chamberlain’in beslediği Almanlar. Stalin karşıladı onları o muazzam sınırlar boyunca, bütün geri çekilişlerinde, bütün saldırılarında, ve ta Berlin’e kadar geldi oğulları halktan oluşan bir fırtına gibi ve getirdi Rusya’nın yayılan barışını. Molotov ve Voroşilov oradaydı, görüyorum onları diğer yüksek generallerle, kontrol edilemezlerle. Karla kaplı meşe ormanı gibi sağlamlar. Hiç birinin sarayı yok. Hiç birinin yok kendi özel alayları. Hiç biri zengin olmadı savaşta satarak kanı. Hiç biri seyahat etmiyor bir tavus kuşu gibi Rio de Janerio’ya ya da Bogotá’ya yönetmek için işkenceyle kirlenmiş satrapları: hiç birinin yok iki yüz takım elbisesi, hiç biri sahip değil silah fabrikalarının hisselerine, fakat hepsi hisse sahibi sevincin ve ölümün gecesinde ayağa kalkan şafağı çınlayan bu muazzam ülkenin dirilişinin hisse sahibi. Onlar “yoldaş” dediler dünyaya. Marangozu kral yaptılar. Hiç bir deve geçmiyor bu iğne deliğinden. Temizlediler köyleri. Bölüştüler toprağı. Yücelttiler köleyi. Ortadan kaldırdılar dilenciyi. Yok ettiler zalimi. Bu muazzam geceye ışık saçtılar. Bu yüzden sesleniyorum sana, Arkansaslı kız, ya da neredeyse sana, West Pointli şanslı delikanlı, ya da daha iyisi sana, Detroitli mekanikçi, ya da en iyisi sana, New Orleanslı kapıcı, hepinize konuşuyorum ve söylüyorum ki: sağlam adımlarla ilerleyin, açın kulaklarınızı bu yüce insanlığa, ne Dışişleri Bakanlığı’nın şık beylerindenim ben ne de çeliğin kanlı krallarından, fakat Amerika’nın en güney bölgesinden bir şairim, Patagonyalı bir demiryolu işçisinin oğluyum, And dağı havası gibi Amerikanım, bakır ve petrol yavaşça dönüşürken altına uzak krallar için hapis, işkence ve kaygı bugün ağır basıyor sürüldüğüm anayurdumdan. Bir elinde altını öbür elinde de bombayı ezen bir put değilsin sen. Sen, benim gibisin, benim daha önce olduğum şey gibi, savunmamız gereken şeysin, en temiz Amerika’nın kardeş yeraltı, sıradan insanlar caddelerde ve sokaklarda. Benim kardeşim Juan ayakkabı satıyor, tıpkı senin biraderin John gibi, bacım Juana patates soyuyor tıpkı kuzenin Jane gibi, ve benim kanım tıpkı senin kanın gibi Peter, maden işçilerinin ve denizcilerin kanı. Sen ve ben açacağız kapıları böylece Ural havası girecek mürekkepten perdeleri aşarak, sen ve ben anlatacağız hiddetle: “Sevgili beyefendi, buraya kadar, geçemezsiniz öteye”. Çünkü biziz sahibi dünyanın, ve burada işitmek istemiyoruz makineli tüfeklerin vızıltısını, fakat bir şarkı olabilir ve ondan sonra bir şarkı daha ve bir tane daha burada. |
![]() |
![]() |
![]() |
#175 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57919
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Senin Külünden Doğar mı
Senin külünden doğar mı Çekoslovaklar ya da kaplumbağalar? Öpmek ister mi ağzın karanfilleri gelecekteki diğer ağızlarla? Fakat biliyor musun, nereden gelir ölüm, yukardan mı aşağıdan mı? Mikroplardan ya da duvarlardan mı, savaşlardan ya da kıştan mı? |
![]() |
![]() |
![]() |
#176 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57919
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Sendedir Toprak
Küçük gül, gülcük, bazen çok küçük ve çıplak görünürsün, sanki barındırabilirim tek bir elimde seni, böylece tutarım ve götürürüm seni ağzıma, fakat birden dokunur ayaklarım ayaklarına ve ağzım dudaklarına: büyürsün birden, kabarır omuzların ikiz doruklar gibi, dolanır bağrımda memelerin, yetişmez kollarım sarmaya yeni ayın orağı gibi incecik belini: sevişmede çözdün kendini denizin suları gibi: neredeyse anlamıyorum gökyüzünün en büyük gözlerini, ve eğiliyorum ağzına öpmek için toprağı. |
![]() |
![]() |
![]() |
#177 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57919
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Sen Esmer Uçarı Kız
Sen esmer uçarı kız, meyveyi oluşturan Mısıra çekirdeğini veren ve yosunu yuvarlayan güneş Yarattı senin şen bedenini, ışıldayan gözlerini, Ve o gülümseyen suya benzeyen ağzını senin. O esmer, aç gözlü güneş dolanıyor zülüflerine Uzun siyah saçlarının, kollarını açarken sen. Oynuyorsun güneşle, sanki bir çaymış gibi, Ve senin gözlerinde bırakıyor çay iki siyah su birikintisini. Sen esmer uçarı kız, beni sana yaklaştıran bir şey yok. Her şey uzaklaştırıyor beni senden öğle saatleri gibi. Arının çılgın gençliğisin sen, Dalganın esrimesisin, gücüsün başağın. Her şeye rağmen, arar karanlık yüreğim seni, Ve seviyorum şen bedenini, hafif ve ince sesini. Sen esmer kelebek, öyle uysal öyle saldırılmazsın Buğday ve güneş gibi, gelincik ve su gibi. |
![]() |
![]() |
![]() |
#178 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57919
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Semercilik
Gümüşten ve meşinden ağır bir gül gibi bu süslenmiş eyer benim için, derinliği yumuşakça, düz ve dayanıklı. Her bir yontulmuşluğu bir el, her bir mıhı ormanın yaşayan yaratıklarının yaşadığı bir hayat, atlardan ve gözlerden bir zincir. Yulaf tanesi oluşturmuştu onu, yabanıllık ve su güçlendirmişti onu, zengin hasat gurur katmıştı ona, metal ve işlenmiş maroken meşin: ve böylece yükseldi bu taç çayırlıklarda kazalardan ve güçten. |
![]() |
![]() |
![]() |
#179 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57919
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Selâm (1949)
Karanlıktaki anayurdum, Şilililer, iyi yıllar, iyi yıllar herkese, biri hariç herkese, çok azız bizler, iyi yıllar, hemşeriler, biraderler, erkekler, kadınlar, çocuklar, bugün uçuyor sesim Şili’ye, sizlere, kör bir kuş gibi çarpıyor camına ve çağırıyor seni uzaklardan. Anayurt, yaz örtüyor senin uysal, sert bedenini. Karların kızgın dudaklarla dörtnala okyanusa doğru terk ettiği dağ dorukları görülüyor yücelerde gökyüzünün kömürü mavi gibi. Bugün belki, bu zamanda, giymişsin yeşil bir tuniği seviyorum, ormanları, suları ve buğdayı hayat pahasına. Ve denizler boyunca, sevdim denizin taşıdığı anayurdu, yuvarladım gökkuşağı renkli evreni kumlu kıyılardan, istiridyelerden. Belki, belki... Kimim ben, ki değiyorum uzaklardan senin gemine, senin rayihana? Senden bir parçayım ben: gizli bir yıl yüzüğü ağacın, ansızın bulunmuş ağaçlarında, uysal orman gibi sessiz bir büyüme, senin yeraltı ruhunun mırıltılı külü. Terk ettiğimde seni, takip ediliyordum ve sakallarım uzamıştı ve fakirlik, giysisiz, kağıtsız bütün hayatım gibi o harflere, bir küçük çuvaldan başka bir şey değildi, iki kitap eklemiştim ben ve körelmiş akdikeni, yeni koparılmış ağaçtan. (Kitaplar: bir coğrafya ve Şili’nin kuşları hakkında Kitap) . Her gece okuyorum ırmaklarından betimlenişini senin: arıyorlar uykumu, sürgünümü, sınırımı. Dokunuyorum sana, trenlerine, atıyorum elimi saçlarına, ikircikliyim senin coğrafyanın demirli derisini düşünme konusunda, indiriyorum gözlerimi çatlaklardan ve kraterlerden ay yüzeyine senin, ve uyurken dolanıyorum sessizliğimde Güney’e doğru, sarılmışım senin tuzla çökmüş son şimşeğine. Uyandığımda (başkadır hava, ışık, cadde başkadır, tarla, yıldızlar) beni izleyen o körelmiş akdikeni eziyorum, Melipilla’da kesilmiş bir ağaçtan hediye verilmişti bana. Ve akdikenin zırhlarında görüyorum adını, acımasız Şili, anayurt, ağaç kabuğundan yürek, senin biçiminde, toprak gibi katı, görüyorum sevdiklerimin yüzlerini, uzatmışlardı bana ellerini akdikenler gibi, çölün, güherçilenin ve bakırın halkı. Dikenli ağacın yüreği bir çemberdir parlatılmış metal gibi düz koyu sarı renkli bir leke gibi katılaşmış kan, sarmalanmış kükürt sarısı ağacın süsenine, ve sıyırdığımda ben bu yaban ormanın temiz mucizesini, anımsıyorum düşmansı, buruşmuş çiçeklerini onların gücünün şiddetli kokusu savururken seni o dikenli ve sık sarmaşıklar arasında. Ve işte böyle izleyeceğim ülkemin hayatını ve koklayacağım, yaşayacağım onunla, yakacağım onların inatçı alazlarını içerimde, yok eden ve salıveren. Başka ülkelerde bakıyorum giysilerim arasından, Bir lamba gibi görüyorum kendimi caddeler boyunca dolanan, Onların kapılarından denizden bir ışığı yayarak: Bana verdiğin alazlı kılıçtı bu, sakladığım, akdiken gibi temiz, muhteşem, boyun eğmez. |
![]() |
![]() |
![]() |
#180 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57919
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Sarhoşum Çamların Reçinesiyle
Sarhoşum çamların reçinesiyle ve uzun öpüşlerle yön veririm yaz güllerinin yelkenlerine, eğilerek ölmekte olan zarif güne doğru, arınmışım denizin güçlü gazabında. Solgun ve vızıldayarak aç gözlü suyuma aşıyorum çıplak iklimin ekşi kokusunu, hâlâ külrengi giyimliyim ve kekre tınısında, ve çaresiz köpüğün üzünçlü tuğu. Şehvetimin gücünde biniyorum kendimin tek dalgasına, ay gibi, güneş gibi, yakan ve soğuk, ve ivedi, sakinleşmiş o mutlu adaların yutağında, ak ve yumuşak adalar serin kalçalar gibi. Nemli gecede titriyor öpücüklerden giysim, elektrik akımıyla doldurulmuş çılgınlığa, kahramanca bölünmüş düşlerde ve benliğimi dolduran sarhoş eden güllerde. Akıntıya karşı, dalgaların ortasında orada, veriyorsun bana, beden bedene, kollarımda sonsuza dek ruhuma bağlanmış bir balık gibi, hızlı ve yavaş neredeyse göksel bir güçle. |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|