![]() |
![]() |
#11 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57914
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Aptalca bir uyku var ayaklarıma bağladığım
Bir ömrü nasıl sığdırdık istiridye kabuğuna, Kaplumbağa sırtında Geçti yıllar Zulüm çemberinde Hangi dağa tırmansak Ayağımızın altında sehpa, Geçiyoruz insan tarlasından Diz boyu kan, Ah bir anlatabilsem, Kimler karşılar beni Kerbela yollarında, Çiçeklere korku düşer vefasız Leylalardan Damların ucuna düşer kâinat, Marifet buysa, Karanlığa iz bırakıp geçer salyangoz. Kürtaj edilir gökyüzü yıldızlardan, Dikkat kuluçka dönemindedir, Apoletleri sökülmüş gün. Ya başınızı bir çıkarın kumdan, Deve kuşu olmadığınızı anlayın en azından. Kayıt mı var, Resminiz çerçeve içinde asılacak duvara, Sanki hiç girmeyeceksiniz la, la da deseniz mezara. Şimdi yıldızlar bir kıyamet vaktine hazırlıyor gözlerimi, Bir ayağım çakal pususunda, diğerini sakladım utancımdan. Hangi bahara uzansam, zemheriye vidalanır güvercin yanım. Ve ben hep böyle dağılmışsam uçurumlara, Üstelik birde sevdalıysam Hıra yalnızlığı kuşanmış zamanlara, Ah kim tutabilir beni atam oğuz kağan Kılıcım Seyfullahtan Atımın tozları hantal bir zamana sancı, Yıldırımlar cinayetleri dahada aydınlatsın Mezar taşlarından. Her şey silinse de korkular silinmez kayıtlardan Buhranlı vakitlerinde Kuşların duvara çarptığı zamanlardan. Aptalca bir uyku var ayaklarıma bağladığım. Arsız bir isyan demleniyor sağ yanımda Ölümü kucaklamalıyım artık Çeçenya göklerinden çekilirken mavi ter, Beni kahreden Nabız atışlarımda bereketsiz bir kirpi kımıldaması, Alnımın ortasına düşen bir Rus füzesi, “Hasretle kucaklıyorum tüm dostları” Sen çırpınadur Karadeniz, Mahşere gözüm bağlı gitmeyeceğim, Bütün şifalı tebessümleri kondurup ağzımın kıvrımlarına, Gidiyorum, Dağlarda barut kokuları çiçek açıncaya dek. Lütfi Kireçci |
![]() |
![]() |
![]() |
#12 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57914
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Ateşi nemrut yakmasın sevdamızı
Bir vaveyla kopar İnsanın rıhtımından Uzaklaşır kelebekler Belki kendini bulursun Sefil çocukların Ekmek bulamazlığında Toprağa yansıyan gölgenle Takaslanır bedenin Bütün şehir Korkuyu içerken Sırları dökülmüş aynalarda Kendi hüzünlerini imal eden Adamlar çoğalır Zulmün balyozları şakağıma inerken Bulutlar yağmuru çeker gözlerimden, Uzaklar bir leyladır Vefasızlıktan yana Yanardağlar patlar Direncime sarılan zincirlerde, Hallacın öfkesinde Çürür mahkûmluk, Hangi dağı koparsam Saçlarından cellâdın, Peşime düşmüş firavun olur Nil Musa’sını arayıp durur Dicle düşlerinden düşer çığlıkların, Fırat kerbela toplar hüzünlerine, Göklere akar gider Sakarya Öfke ufukları açarya, Tunçtan bakırdan çığlıkların Yunus gökte ararya Ustasını yıldızların, Kalk bire ceylan gözlüm Umut yüklenelim dağlardan, Ateşi nemrut yakmasın sevdamızı, Lütfi Kireçci |
![]() |
![]() |
![]() |
#13 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57914
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Ateşleri üşütmeyelim yeter.
Ateşleri üşütmeyelim yeter. Gökyüzü mavisine Yapıştırılmış gibiydi martılar İhtilal görmüş bir akşam vuslatı, Dökülüyordu Marmara’ya, Evlere çekiliyorduk eski otobüslerin içinde, Mülteci bir yalnızlığı iade edip Geçmiş zaman kiplerine, Gece ışığını kesiyor saçlarımızdan, Daha da siyah sakalımız, Kov beni diyorum ey fecri hayal Kov beni çocukluğumun mavi cennetinden Fiyakalı fotoğrafları çıkarıp albümlerden Basmakalıp ciltlerden hüznümü, İkinci bahar beklemiyorum Bedenimi eskiten Eskici mevsimlerden, İmgelerle yaşıyoruz mahşeri Akrep çukurunda ararken beynimizi, Zaman dudaklarımıza sıkıştırılmış bir tabut, Kefen yok, İçinde upuzun yatan kar gülleri Anlatması kolay değil Yunus dilinden şiirleri Yıldızları fakir bir akşam Dökerken üstümüze gürültüleri Kalk gidelim yağmur ıslatmadan caddeleri, Gök üstümüze dökmeden taze ölüleri Oturup evlerin bacalarını koruyalım yıldırımlardan Asmaların pirlere üzüm verdiği zamanlarda, Hasan Hüseyin’e cennet meyveleri ikram ettiğinde Cebrail Tüm melekler siyah bir çul giymişlerdi hani, Üstündeki gömleğini bir fakire verip Siyah bir çul giyince üstüne Ebubekir… Süt yerine kan akarken bebeklerin dudaklarındaki susuzluğa Ah kerbela… Bela mı bela, gitti canlar canı, gönüller sultanı, Gayrı dayanamam cellâtların ayaklarına kaldırım taşı olmaktan, Uzatıp boynumu pamuktan ipliklere pasaport alamam bedenime, Deliksiz uykularından uyan koş pencereye bak kızıl kıyamet, Şehrin üstünde boşlukta duruyor mezar taşları Gece kan pelteleşiyor damarlarımızda, İmgelerle yaşadığımız hayat ne Fırat’tır ne de NİL GÖNÜL CEMREMİZE DÜŞEN TUR DAĞINDAN BİR KANDİL… ATEŞLERİ ÜŞÜTMEYELİM YETER. Lütfi Kireçci |
![]() |
![]() |
![]() |
#14 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57914
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Ayrılıktan anlamam
Ayrılıktan anlamam, Hasta iklimlerin yaslı penceresinden Arşa başımı çıkarsam Biliyorum, Ağ örmeyi unutmuş mağara önünde örümcekler Sırra kadem basmış ebabiller çekilip gökyüzünden, Yangın düşmüş her yüreğe fecr-i kabirden Yakılmış kentlerin dumanından, külünden, Çölde ayak izlerini öper sana geliriz. Kış yanar içimde, Cehennem yontulur düşlerimden Tabutlara yolculuk düşer, Takvimlere telaş Tut ki cesetlerimiz kıymıklanırken cellâtların dişlerinde, Bir devrimdir seni tanımak kuduran batının ensesinde Kalem susar dil susar Çölde yürümeyi unutur karınca, Dalgaların ölümsüz bal tadıyla kıyılara vurunca, Gökte Zühal yıldızı, Hekim olur dermansız dertlerimize. Kavgalar biter, kasvet gider, İkbal kıblesi sultanım, efendim Kaçtım süfli saraylardan, Şems’in güneşinde sana geldim. Gökkuşağından mülteci, Göğsümden uçarken güvercinler, İmbatlara sarıldım, Merdiven dayarken evlerin çatısından aya Maviler merasim taburunda geçer, Nil yüzünde Musa’nın. Şahmeran seni bekler evrenin susuzluğunda mağarada Hazan düşer baharlara Hüzün mevsimi konaklarken Meryem’in yüreğinde. Yanar yüreklerde Kerbela Cesurca bir yalnızlığa itilir çaresizlik Lütfi Kireçci |
![]() |
![]() |
![]() |
#15 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57914
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Bağdat hurmalarının tadında soframıza düşmüyor elbet İLKLERİN TELAŞI
Yılanlarla dolu bir çöl, Ve yılanlar soyundan bir döl Meşhur sütlaç gitmemiş kurşun yarasından içeri Siparişlerde Kızılhaç olsa gerek, adreste yerini bulamayan mermi Tır şoförlerine takılmış ambulans dolusu resimsiz ölü Göçmen kuşlar bile değiştirdi yolu Kan ve barut kokusu Gözlerde büyüyen dehşet, Gözlerden içeri süzülen vahşet Acemi bir ressamın tablosundan dökülmüş Fasulye bitmez kentler sendromu Uzaktan çıngıraklı köyün çobanı kaval çalıyor Gergedan sırtında dört mevsim hamam yapıyor Sütlacın içine düşmüş haçlı yavrusu Al yemen senin, Şam tatlısı, güllaç senin Çık kafamın üstündeki dağlara tepin Ne Karun çıkar yoluna, nede kayser Firavunlarınla defol ebrehe ordusu kel başında bulaşıklarını yıkar elbet Kutsal Kudüs Bir mercimek çorbasına yaya kalırsın, ayda Fazla çıkma yukarı başın çarpar miraca Adına ya uzay taşı dersin, yada meteor Filistin ne yana düşer, kıble ne yana Haydi sor, şimdi sor,hemen sor..! Durup dururken, birden, aniden, yani Hiçbir sebep yokken, üstelik kimse Böyle şeyler düşünmeye zorlamamışken Biranda daldım gayya kuyularının kenarında Ellerim kaldı Eksik bıraktığımız bir türküde İlklerin telaşı kaldı Şimdi çöl ortasında yatıyorum.. göğsümün üstünde Kocaman bir taş Haydi tekrarla kim verir sana bir kaşık aş Yeniden keşfediyorum, göğsünde taş çatlayan insanın telaşını Mavzerle mi vursam, yoksa uzun namlulu tüfeklerle mi Vurdum duymazlığımızın üstüne gece çullanan tembel bastıları delik olmayan ceplerimizde taşıdığımız eksik günün kazancından biriktirdiğimiz cesetler Ne diye saçlarımızı tararız uzunca baharlara İşimiz bu bizim, ziyaret etmek dua etmek yatırlara Dibi delinmiş gökyüzü kazanından başımıza Murdar et parçaları yağacak Düşmezse içimize ilklerin telaşı Ayağımızın altından bir şeyler kayacak Ah ile vah ile geçti her dem şu genç ömrümüz Hani galu belada verilmiş sözümüz Unuttunuz mu yoksa Bu akşam saat onikiden sonra Yeni bir dizi başlıyor “ilklerin telaşı” başrollerde NAS ya güneşin doğuşunu seyret otur biraz efkarlan, bir sigara yak falan yada tekbir üstüne tekbir SIĞIN YARADANA Var mı oradan öte bir YOL… ………………………bir sabah namazı sonrası tamamlanan şiir 13 mayıs -05-13 2006- vay be kaç yıl olmuş Adnan menderes’i gördüğüme Üstü açık siyah bir mersedesle geçiyordu caddeden Kırmızı güller, çiçekler atılıyordu, Halk coşkuyla selamlıyordu… Ne kadar zaman geçti aradan bilemiyorum… Aklımda kalan yağmur yağıyordu..mahlede Adnan menderes asılıyordu o gece Ve gitgide çoğaldı sehpalar.. Hangi marangoz inşa etti acaba üç ayağı Boynundaki ipte kimlerin emeği vardır kim bilir Adana’da yazıda pamuk toplayan bir kızın Topladığı pamuktan yapılmadı mı yağlı urgan Dokuz ilmek düştü bizim payımıza da bu yaşantıda Dokuzlara gark olduk, dokuzlar olduk o anda Dokuz eve dokuz tabut girdi, yıkıldı ocaklar Git bak mezar taşlarının üstüne bırakılan Saçlara, güller açtı dokuz mevsim dokuz gece Belki on dokuz..belki ne kadar... Karar verdim bir gün eğer ölürsem, Yada bir kahpe kurşun adres gösterirse Mecburi ikametgahıma Toprağıma mutlak dokuzların mezarından toprak atıla Dokuz gül mezarımın üstünde açıla Kalın sağlıcakla..tarih attık şiir bitti diye Ama bitmedi bitmiyor işte..buda bize ALLAH’tan HEDİYE Lütfi Kireçci |
![]() |
![]() |
![]() |
#16 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57914
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Bakır tenli adamlar geçer Yusuf masalından
Geçiyorum Fırat’tan Dicle’den Ay koynumda gümüşten muska Nil bekler beni asasında Musa’nın. Peşimde akrep aşireti firavun. Zamanı durdurduk, Miraç ağzımda aşk ateşi. Köprülerin öbür yanı baharken, Kışlara konakladık hoş geldin ölüm. Taze bir ekmek kokusunda, Başlar hayat. Karınca yuvasından dağılır Başsız insanlar, Paslanmış bir yangını üşütür Yüreğimizde Marmara, Vapur ıslıklarında büyür Martıların gagası güne. Her şey normal seyrinde Harbiye’den Taksim’e Bütün sözcükler yaşlanır oysa Gün batımlarında Üsküdar’da. Karacaahmet’e matem çökerken Terkedilmiş hüzünlerden. Hoşgörülü bir sabah düşer Garlara, otogarlara, limanlara. Aranan kan bulunmuştur Yazgılara, son baharlara, Limon kabuğundan Adamlar dökülür sokaklara, Göğün sancısı çöker boynuma, Bakır tenli adamlar geçer Yusuf masalından, Züleyha düşer hüzün sürülmüş ay’dan ay’a. Bağrımda öpüşürken intiharlar her zemheri vaktinde. Bütün ölülerini alnıma yıkar esmer akan bir nehir. Tebessüm tecrit edilir yüzümün aksesuarından. Bir vaveyla kopar şah damarımdan, Kişneyen atlarımı salarım ağzımdan Kırlangıçların vurulduğu ana. Hıra’ya yaslarım başımı, Çürüyen bir yalnızlık istimlâk eder dağılan saçlarımı. Bütün sevinçleri toplarım umuda yelken açmış, Çocukların kalbine. Fırat benim için aksın Benden doğup bana dökülsün Dicle Tüm maceralarında, Beynimin her zerresinde, Totemlerden kurtulmuş bir Nil aksın yüreğimde. Bir ürperti olmasın Sakarya gözkapaklarımda, Anadolu oğuz soyundan bir efsane belleklerime, Tanrı dağlarında gök daha yakınken gözlerime, Kandilleri üşümüş bir kentte ikamet ediyor bedenim. İbrahim’i ateşe atan bir soy var kale kapılarında, Bir Ulubatlı Hasan’ım oysa ben kale burçlarında. Şimdi bir liman arıyorum, Korkularıma sığınak, Yakamoz düşer mi bilmem ay ışığından gözlerime. Sahile vurmayan cesetleri bekliyorum her med-cezirde Zulüm dağları sarmıştır çiçek açmadan erik ağaçları Aşkı öldürebilirsiniz deniz boyuna ulaştığınızda |
![]() |
![]() |
![]() |
#17 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57914
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Balistik raporlarda Yusuf’un kanlı gömleği
Balistik raporlarda Yusuf’un kanlı gömleği Cesetler el sallamaz elbet, Hain tortusuna batmış zulmün saraylarında Tabutlarım hatırlanmıyor, Kâşifler mülteci olmasın bu diyardan, Kanımın mürekkebi duvarlara muska, Bize yaslanacak İntihar provasında uçan kuşlar. Yarının kaygısı hükmetmeden şafaklarınıza Kuruyan dalların ucunda hayat, Fazla uzamaz geceye, Gecenin boynu eğri durur, Yıldızlar tartar karanlığı, Mahzun uçar karanlıkta kuşlar, Nadaslıdır beyinleri Karanlığın editoryasında eylülizm. Baharda erozyona uğrayıp dönerler inlerine, Eşkıya bir şehirdir zaman Irmakları gözlerimizde Aynı sarnıçta düş görmek istemem Ölü bir balığın karnına düşerken deniz fenerim. Kılavuzum İnsan çığlıkları bir perde ötesi, Yada bir katil duvar, Ağzımın kıvrımlarında keklik arıyor akbabalar, Dilim bir dinozoru sokar, Öyleyse korkuları dolduruyorum sevincin sapanına, Fırlatıyorum, Gemilerin urganda battığı limanlara Şimdi postalsız bir günün içindeyim, Ah merhaba yeniden Eminönü Merhaba taksim, Galata kulesi merhaba, Merhaba sabahın balıkçılları, selam Üsküdar Güvercinler cami duvarlarından getiriyorlar anılarımı, Kuşlara yem satan kadın hala buralardamısın, Şimşek parıltılarını Otobüs duraklarına bıraktığımız günlerden beri, Kılcal damarlarımızda bir gergedan koşuyor Ayakkabımın tozun silmeye çalışıyorum, Ve bağlarını sıkıca bağlamaya Bir garda, bir tren istasyonundayım, Yada bir cadde düşüyor çaresizliğimi paylaşmaya, Biliyorum peşimde dolaşan bir kuzu sürüsü Elinde kaval çalan bir çoban değil, Gökyüzü kurşun Yer yargıç, Sokaklar şahit, Balistik raporlarda Yusuf’un kanlı gömleği Patronu kim bu öfkeli kan denizinin Adam denizde boğuluyor Kıyıda bir yığın insan Seyrediyor, Kimse yüzme bilmiyor, Herkes bağırıyor, “adam boğuluyor” “adam boğuluyor” Yüzme bilenler unutuyor yüzmeyi, Herkes bir diğerinden kahramanlık bekliyor Deniz vazifesini yapıyor Adam boğuluyor, Deniz sağ alıp ölü teslim ediyor emanetini, İşte bunun gibi dün teslim alınan emanetler yok Şimdi gözyaşlarımdan dışarı fırlıyor kocaman adamlar Sırra kadem basıyor eşkıya hikâyelerinin sır olduğu yerler Lütfi Kireçci |
![]() |
![]() |
![]() |
#18 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57914
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Başka türlü açmıyor ZEMHERİDE ÇİÇEKLER
Başka türlü açmıyor ZEMHERİDE ÇİÇEKLER Sayfalar dolusu çığlıksız kuşlar toplarım Şiirlere, Düş merdivenlerinden çıkıp gökyüzüne, Seyrederim âlemi, Âlem seyreder beni, Âlem görmez, Gönül cemreme düşen son iklimi Eski fotoğraflarda bıraktık bavul dolusu korkuları, Koşup her zemherinin ardından ölümle nişanlandık, Göçebe bulutlar ikamet ederken şimdi saçlarımızda, İdam mangası eski ölülerle dolaşır damarlarımızda, Dili çözülmez akşamların, Sabah ezanları tanıktır, iplere, Güneş doğarken adam asmazlar, Martılarını kaybeden denizler çoğalır gözlerimizde, Sabah gökyüzünü kuşlarım yanan bir şehrin küllerinden, Her tebessüm beni doğurur sancılara, Taammüden suç işleriz rüzgârın dağlardan inişine, Sol yanımız firaktır bedenimizden Erken kurarız akşamın çatılarını gökyüzüne, Ömür sarışın bir türkü gibi çarpar yüzümüze, Gurbeti eskitiriz kanaviçe mendil içinde, Uzaklaşıp giden bir trene el sallamak, Şimdi eleğim sağmalardan geçirdiğimiz zaman. Serin gölgeler ararız kırbaçlanmaktan arı, Bir hamaset destanı olur kurduğumuz düşler, Bazen bulutlardan çıkarız yukarı, Yağmur suları arıtmaz yüzümüzde çoğalan Tembel hayatları. Unutuyoruz köprü altlarından Sulara bırakılmış günahları Tek suçlu gürültüleri besleyen sessiz kent değil elbet, Ellerimde çoğalan yarasalar Güneş doğuncaya kadardır hükmü, Ve kardan adamlar çıkıp gelir temmuz ortası, Vurarak göz damlalarına düşmüş yakamozları, Artık şiirleri alt yazı geçerek anlatmam gerekiyor İmge salıncağa binmiş şişman bir çocuk, Lirik uymuyor sakalıma düşmüş martıların rengine, Kafiyelere, hecelere uymuyor yaşama modelim, Esaret çıkarıyor parmak uçlarımdan serbestliği, Didaktik şiirle törpülüyorum ucu keskin kelimeleri, Başka türlü açmıyor ZEMHERİDE ÇİÇEKLER Lütfi Kireçci |
![]() |
![]() |
![]() |
#19 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57914
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Ben bir güneşim, ben bir körebe
Ben bir güneşim, ben bir körebe Ağacın dallarına asılı kaldı üşümek, Ürpertilerden bir ses yükseldi dağa Çınar altına adres, bereketli topraktan, Boynumun borcu olsa gerek uykusuz atlara binmek Paslı çiviler üstünde kaçarken hayattan. Elveda demeden ceylanların ürkek vakitlerine Oysa vefa tarlasından geçerken vurdular düşlerimizi Göklerde akan bir nehir çakıllarını dökerken üstümüze Yıllardır aczin kahrına düşen yıldızları topluyoruz göklerden, Alçalınca sular dinamitlemek için mahzun duruşunu sevdanın Şimdi zaman saçlarıma kar yağdıran mevsim Cephede yüzünü kaybetmiş askerler topluyorum evlere, Şah damarımda ateşlere abanıyor kırlangıçlar, Nehirler akmaya hazırlarken çocukları gözlerimden. İhtimal ki bu akşam bütün bıçakları saplayacağım gökyüzüne Bir tabutluk hayat kurtarıp kendime, yılanlar kuyusundan Hüzün madalyası takacağım sağ omzuma, Derisi yüzülmüş mavilerden. Oturup seyre dalacağım kentleri uzaktan, Nevrozlu kuşlar geçerken gece açmış güllerden, Haykırışlar duyacağım akşamın ölü saatlerine mıknatıslı, Ay büyüyüp düşecek tutsaklar kuyusuna Devlerin martı kanatlarına iltica ettiği küskün bir mahşerde, Uykularını çarmıha germiş adamlar yükselecek miraca Sağ omzumdan kalkıp yürüyecek Sakarya, Sol omzumda operaya düşmemiş Dicle ve Fırat öfkesi, Fark etmez damarlarımdan çekilirken prangalı yokuşlar, Hasretin eflatun çiçekler açtığı yere yöneliyorum Mekke dağlarına, Tenha bir çeşmede okyanus dolduruyorum yüreğime, Örümceklerin ağ ördüğü yerdeyim, doğru yerdeyim Başımı gövdemden ayırmak isteyen cellâtlara sarhoş kuşlar bırakıyorum, Kenti uzaktan seyrediyorum, ölü külleri savruluyor evlerin içine, Nasıl uzatsak boylarını fırtınaların yastık altlarından gökkuşağına. Urganlar kesmez yolumu, havlayan köpekler, kediler, fareler Upuzun dağlar yüreğime sığmadığını söylemesinler, Gemiler intihar mavisiyle seyrederken ufukları gözlerimin mavisinde, Sabaha çok yok uyanın mahmur uykularınızdan çocuklar Önüm, arkam sağım solum sobe, ben bir güneşim, ben bir körebe, Lütfi Kireçci |
![]() |
![]() |
![]() |
#20 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57914
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Ben bir güneşim, ben bir körebe
Ben bir güneşim, ben bir körebe Ağacın dallarına asılı kaldı üşümek, Ürpertilerden bir ses yükseldi dağa Çınar altına adres, bereketli topraktan, Boynumun borcu olsa gerek uykusuz atlara binmek Paslı çiviler üstünde kaçarken hayattan. Elveda demeden ceylanların ürkek vakitlerine Oysa vefa tarlasından geçerken vurdular düşlerimizi Göklerde akan bir nehir çakıllarını dökerken üstümüze Yıllardır aczin kahrına düşen yıldızları topluyoruz göklerden, Alçalınca sular dinamitlemek için mahzun duruşunu sevdanın Şimdi zaman saçlarıma kar yağdıran mevsim Cephede yüzünü kaybetmiş askerler topluyorum evlere, Şah damarımda ateşlere abanıyor kırlangıçlar, Nehirler akmaya hazırlarken çocukları gözlerimden. İhtimal ki bu akşam bütün bıçakları saplayacağım gökyüzüne Bir tabutluk hayat kurtarıp kendime, yılanlar kuyusundan Hüzün madalyası takacağım sağ omzuma, Derisi yüzülmüş mavilerden. Oturup seyre dalacağım kentleri uzaktan, Nevrozlu kuşlar geçerken gece açmış güllerden, Haykırışlar duyacağım akşamın ölü saatlerine mıknatıslı, Ay büyüyüp düşecek tutsaklar kuyusuna Devlerin martı kanatlarına iltica ettiği küskün bir mahşerde, Uykularını çarmıha germiş adamlar yükselecek miraca Sağ omzumdan kalkıp yürüyecek Sakarya, Sol omzumda operaya düşmemiş Dicle ve Fırat öfkesi, Fark etmez damarlarımdan çekilirken prangalı yokuşlar, Hasretin eflatun çiçekler açtığı yere yöneliyorum Mekke dağlarına, Tenha bir çeşmede okyanus dolduruyorum yüreğime, Örümceklerin ağ ördüğü yerdeyim, doğru yerdeyim Başımı gövdemden ayırmak isteyen cellâtlara sarhoş kuşlar bırakıyorum, Kenti uzaktan seyrediyorum, ölü külleri savruluyor evlerin içine, Nasıl uzatsak boylarını fırtınaların yastık altlarından gökkuşağına. Urganlar kesmez yolumu, havlayan köpekler, kediler, fareler Upuzun dağlar yüreğime sığmadığını söylemesinler, Gemiler intihar mavisiyle seyrederken ufukları gözlerimin mavisinde, Sabaha çok yok uyanın mahmur uykularınızdan çocuklar Önüm, arkam sağım solum sobe, ben bir güneşim, ben bir körebe, Lütfi Kireçci |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|