![]() |
![]() |
#11 |
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2005
Konum: BeyCoast
Mesajlar: 7,003
Teşekkür Etme: 26 Thanked 333 Times in 269 Posts
Üye No: 4853
İtibar Gücü: 3007
Rep Puanı : 16800
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() 2.3 İNSAN OLARAK HAYATTA KALABİLMEK
Akıl, insanın, insan olarak hayatta kalmasının temel aracı olduğundan; rasyonel (akli) bir varlığın hayatına uygun olan şeyler iyidir; rasyonel bir hayatı inkar eden, ona karşı olan, onu tahrip eden şeyler kötüdür. İnsana gerekli olan herşey, insan aklınca keşfedilmek ve insan gayretiyle üretilmek durumunda olduğundan, insanın iki temel işi: düşünmek ve üretmektir. Bazı insanların düşünme işine girişmediği, fakat yine de hayatta kalabildiği bir gerçektir. Bunlar, yaptıkları işin tabiatını anlamak için hiçbir gayret göstermeksizin, eğitilmiş hayvanlar gibi başkalarından gördükleri hareketlerin ve duydukları seslerin rutinini taklit ederek bu işi başarırlar. Fakat, insanın düşünmek ve üretmekle hayatta kalabileceği prensibi hala doğrudur; çünkü, böylelerinin hayatta kalmak için taklit ettikleri hareketleri keşfetme işini, düşünmek ve üretmek eylemlerini gerçekleºtirmeyi seçmiº olan insanlar başarmıştır. Bu tür zihin parazitlerinin hayatta kalması, tamamen şansa kalmıştır; onların odaklanmamış zihinleri, kimi taklit edeceklerini, kimin hareketlerini takip etmenin güvenli bir iş olduğunu söylemekten bile aciz olabilir. Yerine getirmekten kaçındıkları bilinçli olmak sorumluluğunu, onlar adına yüklendiğini söyleyen herhangi bir tahripkarın peşine takılarak uçuruma yürüyenler, bu tür insanlardır. Düşünmek ve üretmek yoluyla hayatta kalma işine girişmeyen başka bir gurup insan, kaba kuvvet ve hile yoluyla veya üreten insanları yağmalayarak, soyarak, kandırarak, köleleştirerek, hayatta kalmaya çalışırlar; fakat, insanın hayatta kalma prensibi hala doğrudur: bu haydutların hayatta kalması, düşünmeyi ve üretmeyi seçmiş kurbanlarının başarısı sayesinde mümkün olmuştur. Bu yağmacılar, insana özgü bir davranış çizgisi izleyerek yaşamayı seçmiş olanları tahrip ederek var kalabilen parazitlerdir. Akıl yoluyla değil, şiddet yoluyla hayatta kalmayı deneyen insanlar, hayvanların hayatta kalma yöntemiyle yaşamayı deneyenlerdir. Fakat, nasıl ki hayvanlar, bitkilerin hayatta kalma yöntemiyle yaşayamazlarsa, yani sabit bir yerde kalıp, toprağın kendilerini beslemesini bekleyemezlerse; insanlar da, hayvanların yöntemiyle hayatta kalmayı, yani aklı reddedip, üretken insanları kendilerine yem edinerek yaşamayı başaramazlar. Bu yağmacılar, o andaki amaçlarına erişmiş görünürler; fakat, bir yandan yemlerinin bir gün tükenecek olması olgusu, öte yandan kendilerini yıkıma götüren hiçbir yolu teşhis edemeyecek kadar bilinçsiz oluşları olgusu, onların sonunu getirir. Bu teze kanıt bulmak için, herhangi bir kriminalin hayat hikayesini veya herhangi bir diktatörlüğün tarihini okumak yeterlidir. Hayvanlardan farklı olarak insanlar, sadece o anın menzili içinde davranarak hayatta kalamaz. Bir hayvanın hayatı; üremek, kış için besin depolamak gibi, sürekli yinelenen bir dizi döngüden ibarettir; bir hayvanın bilinci, hayatının tamamını bütünleştirecek kadar güçlü değildir; hayvan bilincinin bütün gücü, geçmişle bağlantı kurmaksızın, onu, bir sonraki döngüye tekrar getirmekten ibarettir. İnsan hayatı ise, sürekli bir bütünlüktür; insan hayatının her dakikası, günü, yılı: geçmişinde kalan bütün günlerin topunun iyi veya kötü yönleriyle bir sonucudur. Seçeneklerini değiştirmekte, davranış çizgisinin istikametini değiştirmekte, hatta bir çok durumda geçmişteki davranışlarının sonuçlarını telafi etmekte serbesttir; fakat, geçmişinden kaçmakta serbest değildir; bir hayvan gibi veya bir serseri gibi, hep anın menzilinde davrandığı halde, hiçbir şekilde tıkanmadan yaşayabilmekte serbest değildir. Bir insan, hayatta kalma görevini başarmak istiyorsa; davranışlarının kendi tahribine yönelmesini istemiyorsa; amaçlarını, değerlerini ve davranış çizgisini seçmek zorundadır. Hiçbir duyumu, algısı, dürtüsü, içgüdüsü, keyfi, zevki, bu seçme işini başaramaz; ancak aklı bunu başarabilir. İnsanın insan olarak hayatta kalmasının anlamı budur. İnsanın bu anlamda hayatta kalması, o an için yaşamak veya sadece fiziki olarak yaşamak demek değildir. İnsanın hayatta kalma meselesi, akılsız bir vahşinin, bir başka vahşi tarafından kafatası parçalanana kadar fiziken bir süre yaşaması demek değildir. "Ne bahasına olursa olsun hayatta kalmak" için, her şartı kabul edebilen, her değeri terk edebilen, her hayduda boyun eğen insanların fiziken bir süre için daha yaşaması, insanın insan olarak hayatta kalması demek değildir. "İnsanın insan olarak hayatta kalması," rasyonel bir varlık olarak bütün ömrü boyunca, mevcudiyetin onun seçeneğine açık her veçhesinde, her faaliyetinde akılla davranması demektir. İnsan, ancak insan olarak hayatta kalabilir. Hayatta kalma aracını, yani aklını terketmeğe muktedirdir; kendisini, insan-altı bir yaratığa çevirmeğe muktedirdir; hayatını çok uzun sürmeyecek bir ıstıraba çevirmeğe muktedirdir. Fakat, insan-altı bir varlık olarak davrandığı halde, insan-altı bir varlığın elde edebileceğinden daha fazlasını elde etmeğe muktedir değildir; insanlık tarihinin anti-akıl dönemlerinin dehşeti, bu gerçeğin hatıra defteridir. İnsan olmak kendiliğinden gerçekleşen bir şey değildir; bir insan, insan olmayı seçerek insan olur. İnsana, insan olmayı nasıl seçeceğini, ahlak öğretir.
__________________
M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır... Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!! |
![]() |
![]() |
![]() |
#12 |
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2005
Konum: BeyCoast
Mesajlar: 7,003
Teşekkür Etme: 26 Thanked 333 Times in 269 Posts
Üye No: 4853
İtibar Gücü: 3007
Rep Puanı : 16800
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() 2.4 TEMEL DEĞERLER VE ERDEMLER
Görülüyor ki, ahlakın değer standardı, insana-özgü-hayattır. Bir "standart," somut, spesifik bir amaç yolunda ilerlerken yapılacak seçimleri yönlendiren bir ölçüttür; soyut bir prensiptir. "İnsana-özgü hayat," her insana uygulanacak soyut bir prensiptir. Bu prensibin, somut, spesifik bir amaca nasıl uygulanacağı işi, yani rasyonel bir hayatı bilfiil sürdürme işi, her bireyin kendisine düşen bir görevdir. Her bir insanın beyninde ceryan eden eden süreçlerden ibaret olan akıl, bireysel bir hususiyettir. Birden fazla insan, koloniler halinde yaşayan bazı organizmaların ortak bir takım fonksiyonları paylaşmaları gibi, ortak bir aklı paylaşamaz; bu yüzden, her bireyin ahlaki amacı -aklını biyolojik olarak paylaşan başka varlık olmadığından- kendi hayatıdır. Kendi hayatı, bir insanın nihai değeridir. Başlı-başına bir amaç olan bu değerin elde edilmesi ve/veya muhafaza edilmesi sürecini -zevkli bir yaşam sürdürmek için gerekli olan faaliyetlerin, değerlerin, amaçların seçilmesi sürecini- yöneten tek standart, insana-özgü-hayat'tır. Değer, elde etmek ve/veya muhafaza etmek için uğrunda davranılan şeydir; erdem, bir değeri elde etmekte kullanılan eylemdir. Her bir insanın kendi nihai değerini (kendi hayatını) elde etmesinin, gerçekleştirmesinin aracı olan üç temel değer: Akıl, Amaç ve Gurur-duyulacak-bir-kişilik'tir; bunlara tekabül eden üç erdem ise: Rasyonellik, Üretkenlik ve Kendine-saygı-ve-güven'dir. Bu değerler, tek başına elde edilemez, birbirleriyle bağlantılıdır: İnsan hayatının merkezi amacı, bütün değerler hiyerarşisini belirleyen merkezi değer, üretken faaliyettir. Akıl, insani üretkenliğin ön şartıdır, onun kaynağıdır; insan, hem maddi ihtiyaçlarını gidermek, hem de gurur-duyulacak-bir-kişilik'e sahip olmak için üretir; üreterek amacını gerçekleştirdikçe, aklına olan güveni artar, kişiliğinden gurur duyar.
__________________
M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır... Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!! |
![]() |
![]() |
![]() |
#13 |
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2005
Konum: BeyCoast
Mesajlar: 7,003
Teşekkür Etme: 26 Thanked 333 Times in 269 Posts
Üye No: 4853
İtibar Gücü: 3007
Rep Puanı : 16800
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() 2.4.1 Rasyonellik
Rasyonellik, insanın temel erdemidir; diğer bütün erdemlerinin kaynağıdır. İnsanın temel kötülüğü, diğer bütün kötülüklerinin kaynağı, irrasyonelliktir; zihnini odaklamamaktır; bilincini askıya almaktır ki; bu, kör olmak demek değil, görmeği reddetmektir; sağır olmak demek değil, duymayı reddetmektir; cahil olmak demek değil, öğrenmeği reddetmektir. İrrasyonellik, insanın hayatta kalma aracının -aklın- reddedilmesi, dolayısiyle insanı tahribe götüren bir yola girilmesi demektir; anti-akıl olan şey, anti-hayattır. Rasyonellik erdemi: a) Bilgi edinmenin tek kaynağının, değerlerin tek yargıcının, insan faaliyetlerini yönlendirecek tek rehberin, akıl olduğunu bilmek ve kabul etmektir. b) Mistisizmin her türünü reddetmektir; yani gayrı-duyusal, gayrı-akli, gayrı-kabili-tarif, "tabiat-üstü" bir kaynaktan herhangi bir bilgi alınabileceği inancını reddetmektir. c) Bir insanın edindiği bütün bilgilerin bağlantılı totalini, her yeni rasyonel bilgiyle güncelleştirmek; fakat, o bilgi sistemiyle bağlantısız, onla çelişen, hiçbir bilgi kabul etmemek, hiçbir karar vermemek, hiçbir kanaate varmamak, hiçbir değer kabul etmemektir. d) İlgilendiği her olgudaki sebep-sonuç ilişkisini bilmek; hiçbir zaman sebebi yaratmaksızın sonucu arzu etmemek; sonuçlarının hepsinin bütün sorumluluğunu üstüne almadan hiçbir şeye sebep olmamaktır. e) Uyku hali dışındaki her an, her konuda, her seçenek karşısında; tam bir zihni odaklanmışlık ve uyanıklık içinde bulunmaya karar verip, bunu başarmaktır f) İnsan gücünün sınırları içinde, realiteyi bilinçli bir uyanıklıkla sürekli gözlemleyerek, onun hakkında tam ve doğru bilgi sahibi olmağa adanmışlıktır. g) Bütün kanaatların, değerlerin, amaçların, arzuların ve faaliyetlerin; bir düşünce süreciyle seçilmesi, bir düşünce süreciyle sürdürülmesi, bir düşünce süreciyle doğrulanması gerektiğine; ve bu düşünce sürecinin, herkesin tam kapasitesinin izin verdiği ölçüde, en hassas ve en titiz bir biçimde, mantık kurallarının en katı bir tatbikatıyla gerçekleştirilmesi gerektiği prensibine adanmışlıktır. h) İnsanın mevcudiyetinin realitesine, yani amaçlarının, değerlerinin, faaliyetlerinin realite içinde yer aldığına; dolayısiyle, algıladığı realitenin üzerinde hiçbir değer ve mülahazaya yer vermemesi gerektiği prensibine adanmışlıktır. i) Bağımsızlık erdemine sahip olmaktır. Bağımsızlık: aa) Her insanın yargılarını kendisinin vermesi ve kendi aklından kaynaklanan işler sayesinde yaşaması sorumluluğunu kabul etmektir. bb) kendini küçültmenin ve kendini tahrip etmenin en çirkin şeklinin: kendi zihnini, başka bir zihne tabi kılmak olduğunu; kendi beynin üzerinde bir başka beynin otoritesini kabul ederek, onun "böyle söylüyorum"unu olgu olarak kabul etmek, onun fermanlarını kendi bilincin ile realite arasında bir aracı olarak koymak olduğunu bilmektir. cc) Bilginin miktarı ne kadar geniş veya mütevazı olursa olsun, onu elde edecek şeyin sadece kendi zihnin olduğunu; dünya ile etkileşiminde kullanabileceğin bilginin, sadece kendi bilgin olabileceğini bilmektir. dd) Hakikatın tek yargıcının kendi zihnin olduğunu; başkaları bu yargıcın hükmünü temyiz ederse, gidilecek tek temyiz mahkemesinin, realite olduğunu bilmektir. ee) Düşünme denen o kompleks, hassas ve hayati teşhis (kimlikleme, tanımlama) sürecini, sadece kendi aklının yönetebileceğini; aklının yönettiği bu sürecin sibernetik kontrolunu (doğru çalışır tutulmasını), sadece kendi yargınla yapabileceğini; kendi yargını ise, sadece kendi ahlaki bütünlüğün ile sağlam tutabileceğini bilmektir. ff) Kendi kendine yaptığın bir yanlışın, "inanç"la edindiğin bir çok doğrudan daha emniyetli olduğunu görmektir; çünkü, birincisinde hatayı düzeltecek araçlar hala sendedir, ikincisinde ise doğruyu yanlıştan ayırt edecek kapasiten tahrip olmaktadır. j) Dürüstlük erdemine sahip olmaktır. Dürüstlük: aa) Realiteyi hiç bir surette inkar etmemek, onu kandıramayacağını bilerek davranmak ve bunu toplumsal bir görev veya başkalarına bir fedakarlık olarak değil, en derin bir rasyonel-egoizmin ifadesi olarak yapmaktır. bb) Gerçek olmayanın gerçek olmadığını ve hiç bir değer ifade edemeyeceğini bilmektir. cc) Hileyle elde edilmişse ne aşk, ne ün, ne de paranın bir değer olamayacağını; başkalarını aldatarak değer elde etmeğe çalışma işinin, başkalarını realiteden daha yüksek bir yere koymak olduğunu; kendini, onların irrasyonelliği ve körlüğü üzerinde beslenen bir parazit haline getirmek olduğunu; onların rasyonelliğini ve uyanıklığını kaçılacak bir düşman haline getirmek olduğunu; bilmektir. dd) Kendi mevcudiyetinin gerçekliğini, başkalarının sulandırılmış bilinçlerine kurban etmemektir. ee) Söylediğini kast ederek söylemek ve ne kastettiğini bilmektir. k) Bütünlük erdemine sahip olmaktır. Bütünlük: aa) Realiteyi kandıramayacağını bildiğin gibi (dürüst olduğun gibi), kendi bilincini de kandıramayacağını bilmektir. bb) İnsanın bölünmez bir bütünlük olduğunu, insan maddesinin ve bilincinin bütünleşik bir ünite olduğunu bilmek; beden ve zihin, eylem ve düşünce, yaşam tarzı ve fikirleri arasında hiçbir kopukluk olmasına izin vermemektir. cc) Baskılara rağmen adaletli davranmayı elden bırakmayan bir yargıç gibi; kanaatlerini ve değerlerini; başkalarının arzularına, taleplerine, yalvarışlarına, tehditlerine boyun eğerek feda etmemektir. dd) Cesaret ve kendine-güvenin, pratik ihtiyaçlar olduğunu; cesaretin; hakikat ve mevcudiyet karşısında doğruluk içinde olmanın pratik şekli olduğunu; kendine-güvenin ise; kendi bilincinin karşısında doğruluk içinde olmanın pratik şekli olduğunu bilmektir. ee) Keyfince belirlenmiş sübjektif kaprislerine değil, rasyonel prensiplerine sadakattir. l) Adalet erdemine sahip olmaktır. Adalet: aa) Bir insanın karakterini ve/veya eylemlerini, sadece elde mevcut olgusal veriler açısından değerlendirmek ve ona karşı, bu değerlendirmeyi objektif bir ahlaki kriterle mukayese ederek davranmaktır. bb) Karşılaşılan yabancı bir insana, sahip olduğu insani potansiyel adına, aksi isbat edilene kadar iyi bir insanmış gibi davranmaktır. cc) İnsan hayatına değer veren birisi, insan hayatını imha etmeğe yönelenlere değer veremeyeceğinden; temel kötülükler işleyen bir insana karşı, nefret ve takbih içinde olmaktır. dd) Erdemli bir insana karşı, erdemleriyle orantılı bir takdir hissi içinde olmaktır. ee) Kazanılmamış ve layık olunmamış, maddi yada manevi hiçbir şeyi, almamak ve vermemektir. m) Kendi amaç ve motiflerini tam bilmeden, bir serseri mayın gibi davranmamaktır. n) Akli (rasyonel) olmaya; ara-sıra, seçilmiş bazı konularda, olağanüstülüklerde değil, sürekli bir hayat tarzı olarak adanmış olmaktır.
__________________
M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır... Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!! |
![]() |
![]() |
![]() |
#14 |
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2005
Konum: BeyCoast
Mesajlar: 7,003
Teşekkür Etme: 26 Thanked 333 Times in 269 Posts
Üye No: 4853
İtibar Gücü: 3007
Rep Puanı : 16800
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() 2.4.2 Üretkenlik
Üretkenlik erdemi: insan zihnince yönetilen ve amacı, insan hayatını sürdürmek olan sürecin, -insanı, hayvanlar gibi ortama uyma zorunluluğundan kurtaran sürecin- üretken çalışma olduğu gerçeğinin bilinmesi ve kabul edilmesi demektir. Üretken çalışma, insanı sınır tanımayan başarılara götüren yoldur ve insan tabiatının en yüce özelliklerini hizmete çağırır: yaratıcılığı, heves ve hırsları, cesareti, dünyayı kendi değerlerine uygun bir şekle sokma işine adanmışlığı. "Üretken çalışma" bir işin rutin hareketlerini ezbere tekrarlamak demek değildir. Üretici çalışma, rasyonel çabaların herhangi bir türünde, büyük veya mütevazı herhangi bir yetenek düzeyinde, bilinçle seçilmiş ve bilinçle sürdürülen üretken bir meslek icra etmek demektir. Burada ahlaka konu olan şey, ne insanın yeteneğinin derecesi, ne de yaptığı işin ölçeğidir; mesele, zihnin en tam ve en amaçlı bir biçimde kullanılmasıdır. Üretkenlik erdemi; sıradan bir çalışan olmak yerine, bir kariyer-insanı olmayı gerektirir. Kariyer-insanı; zihnini, bilgisini, yeteneğini, yaratıcılığını, tam anlamda seferber ederek, hiçbir başarı aşamasında beklemek istemeksizin, yaptığı işi her zaman daha iyi yapmak için, bir başarıdan sonra daha büyük bir başka başarıyı elde etmek için çalışır. Sıradan bir çalışan ise; yapmakta olduğu işi, kendisinin zahmetsiz yaşamasına bir türlü izin vermeyen evrenin veya toplumun tabiatında varolduğunu zannettiği korkunç kötülük tarafından onun başına sarılmış bir bela olarak görür. Bu yüzden, sıradan çalışanın edindiği çalışma siyaseti; birilerinin ondan istediği şeyleri, kendini en az yoracak şekilde yaparak, bir işte çakılı kalmak veya tesadüflerin insafında o işten o işe sürüklenmektir. Bu anlamda, sınırlı bir yeteneğe sahip olduğu halde, kendi amaçlı gayretiyle, vasıfsız bir işçilikten, çalıştığı atölyenin ustabaşılığına yükselen bir insan; kelimenin gerçek ve ahlaki anlamında bir kariyer-insanıdır; ama, zeka ve yeteneğinin onda birini kullanarak fabrika genel müdürlüğü pozisyonuna erişip, yerinde sayan bir insan, sadece sıradan bir çalışandır.
__________________
M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır... Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!! |
![]() |
![]() |
![]() |
#15 |
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2005
Konum: BeyCoast
Mesajlar: 7,003
Teşekkür Etme: 26 Thanked 333 Times in 269 Posts
Üye No: 4853
İtibar Gücü: 3007
Rep Puanı : 16800
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() 2.4.3 Kendine-saygı-ve-güven
İnsanın yaptığı değer-yargıları içinde en önemlisi, kendisiyle ilgili yaptığı değerlendirmedir. Bu değerlendirme, içebakış yapamayan insanlarca, bilinçli, sözlü bir yargı halinde yapılmaz; her an hissediliyor olması yüzünden, tecrit edilmesi ve kimliklendirilmesi zor olabilen bir duygu halinde yaşanır. İnsanın kendisiyle ilgili yargısı, kendisinin yaşamaya yetkin ve layık olup olmadığı meselesi üzerinedir. Yaşama işinde yetkin olduğunu bilen insan, kendine güven duyar; kişiliğini yaşamaya layık bir varlık haline getirmiş olan insan, kendine saygı duyar. Kendine-saygı-ve-güven erdemi; insanın, hayatını sürdürmek için fiziki değerler üretmek zorunda oluşu gibi, sürdürmeğe değer bir hayata sahip olmak için de karakter değerleri elde etmek zorunda olduğu gerçeğini bilmek ve kabul etmektir; başka bir deyişle, insanın, maddi edinimlerini kendi yaratan bir varlık oluşu gibi, ruhunu da kendi yaratan bir varlık olduğu gerçeğini tasdik etmektir. Kendine-saygı-ve-güven erdemi, bir insanın düşünme gücüne duyduğu güvendir; aldatma gücüne sahip bir insanın sahte kendine-güveniyle karıştırılmamalıdır. Mesela; bir bilim adamının kendine güveniyle, bir gangsterin kendine güveni aynı şey değildir ve aynı psikolojik kaynaktan gelmez. Realiteyle alışveriş içindeki bir insanın (mesela, bilim adamının) başarısı, onun kendine olan güvenini artırır; realiteyi aldatmağa çalışan bir insanın (mesela, gangsterin) başarısı ise, onun panik duygusunu artırır. Kendine-saygı-ve-güven erdemi, "ahlaki hırslılık" olarak da isimlendirilebilir. Ahlaki hırslılık; bir insanın ahlaki mükemmelliğe erişerek, kendisini, kendi nezdindeki en büyük değer haline getirmeyi hedef edinmesi demektir. Ancak gediksiz bir rasyonelliğe sahip olmakla elde edilebilecek olan ahlaki mükemmellik: a) İcrası imkansız, irrasyonel bir erdemler sistemini asla kabul etmemek; rasyonel olduğunu bildiği erdemleri icra etmeği ise, hiçbir zaman ihmal etmemektir. b) Hak etmediği bir suçluluk duygusunu asla kabul etmemek; suçluluk duygusunu hak edecek bir işi asla yapmamak; suçluluk duygusunu hak edecek bir iş yapmışsa, düzeltmek için elinden gelen herşeyi hemen yapmayı asla ihmal etmemektir. c) Karakterindeki herhangi bir kusura karşı asla pasif kalmayıp, onu hemen düzeltmeğe girişmektir. d) Hiçbir mülahazayı, arzuyu, korkuyu, ruh halini, kendine-saygı-ve-güven ihtiyacının üstüne bir an için dahi koymamaktır. e) Her ne sebep için olursa olsun, kurbanlık hayvan rolünü reddetmek; münzeviliği, kendini horlamayı, kendini aşağılamayı, kendini küçültmeyi, kendini feda etmeyi, bir erdem veya görev olarak vazeden her doktrini reddetmek demektir.
__________________
M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır... Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!! |
![]() |
![]() |
![]() |
#16 |
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2005
Konum: BeyCoast
Mesajlar: 7,003
Teşekkür Etme: 26 Thanked 333 Times in 269 Posts
Üye No: 4853
İtibar Gücü: 3007
Rep Puanı : 16800
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() 2.5 İNSAN HAYATININ AMACI OLARAK MUTLULUK VE KAYNAĞI
Rasyonel bir ahlakın temel sosyal prensibi şudur: nasıl ki, hayat başlı başına bir amaçsa, yani başka hiç bir amacın aracı değilse; aynı şekilde, her insan, başlı başına bir amaçtır; başkalarının amaçlarının ve refahlarının bir aracı değildir; ve dolayısiyle, insan kendi hatırına yaşamalıdır; ne kendisini başkalarına, ne de başkalarını kendisine feda etmelidir. "Kendi hatırına yaşamak" şu prensibi kabul etmektir: kendi mutluluğunu gerçekleştirmek, insanın en yüce ahlaki amacıdır. İnsanın hayatta kalma meselesi, insan bilincine kendisini psikolojik bir hadise olarak dayatırken, doğrudan doğruya bir "yaşam veya ölüm" sinyali halinde ortaya çıkmaz; bu mesele, insan bilincinde bir "mutluluk veya mutsuzluk" duygusu olarak ortaya çıkar. Mutluluk, insanca yaşama işinde başarılı olma halinin duygusudur; mutsuzluk duygusu ise başarısızlığın, ölümün ikaz işaretidir. Nasıl ki, insan vücudunun zevk-acı mekanizması, o vücudun sağlığının veya yarasının otomatik gösterge tablosuysa; başka bir deyişle, yaşamak veya ölmek arasındaki temel alternatifin barometresiyse; insan bilincinin duygusal mekanizması da, aynı fonksiyonu gören bir tabiata sahiptir. Duygusal mekanizma, yaşam-ölüm alternatifini iki temel duygu vasıtasıyla kaydeden bir barometredir: neşe veya hüzün. Vücudun zevk-acı mekanizması, vücudun, yani insanın fiziki durumunun gösterge tablosudur; bilincin neşe-hüzün mekanizması ise, bilincin, yani insanın zihinsel durumunun gösterge tablosudur. Duygular, insan bilincinde -veya bilinçaltında- bulunan değer yargılarından doğan otomatik sonuçlardır; duygular, insanı değerlerine götüren veya değerlerinden uzaklaştıran şeylerden, yani insana yararlı veya zararlı olan şeylerden haber veren bir bültendir. İnsan vücudunun zevk-acı mekanizmasını işleten değer standardı, otomatik ve doğuştandır, vücudun tabiatınca belirlenmiştir; mesela çıplak olarak kaynar suya sokulan bir elin, acımamasını sağlamak mümkün değildir. İnsanın duygusal mekanizmasını işleten değer standardı ise, otomatik değildir; mesela, bazı insanların, bir diktatörlüğün milyonlarca insanı katletmesine hüzünlenmesi, bazılarının ise buna neşelenmesi mümkündür. İnsan hiçbir otomatik bilgiye sahip olmadığından, hiçbir otomatik değere de sahip olamaz; hiçbir fıtri (doğuştan) fikre sahip olmadığından, hiçbir fıtri değer yargısına da sahip olamaz. İnsan bir bilgilenme (öğrenme) mekanizmasına sahip olarak doğduğu gibi, bir duygusal mekanizmaya da sahip olarak doğar; fakat, doğuşta, her ikisi de "tabula rasa"dır; yani, ne öğrenme mekanizması herhangi bir şey bilir, ne de duygusal mekanizması herhangi bir şey duyar. İnsanın öğrenme yeteneği, yani zihin, her ikisinin de içeriğini (muhtevasını) zamanla belirler. İnsanın duygusal mekanizması, zihni tarafından programlanacak bir bilgisayar gibidir; bu program, zihnin seçeceği değerlerden ibarettir. İnsan zihninin çalışması otomatik olmadığından, diğer bütün düşünceler gibi, insani değerler de, düşünme eyleminin veya bu eylemi tam yapmamış olmanın sonucudur. İnsan, değerlerini, ya bilinçli bir düşünce süreciyle seçer, ya da bunu yapmamış olmasının sonucu doğan boşluk, rasgele bir şekilde şunlardan biri veya birkaçıyla doldurulur: bilinçaltı çağrışımlar, iman, inanç, ideoloji, başka birisinin otoritesi, herhangi bir tür sosyal ozmos olayı (duyulanları, rasyonel olup olmadığını anlamadan, otomatikman benimsemek), taklit. İster bilinçle seçilmiş olsun, isterse bilinçaltı ile, ister açıkça bilinsin, isterse zımnen kabul edilmiş olsun; değer yargıları, bütün duyguların kaynağıdır. İnsanın duygusal mekanizması ister istemez çalışır: herhangi bir şeyin, kendisi için iyi mi kötü mü olduğunu hissetme kapasitesinin işleyip işlememesi seçeneğe bağlı değildir. Fakat, kendisine iyi veya kötü gelecek şeyin ne olacağını, kendisine neşe veya hüzün verecek şeyin ne olacağını, neyi sevip neden nefret edeceğini, neyi arzu edip neden kaçacağını, kendisi belirleyebilir; bu işi, bir değer standardı kullanarak yapar. Bir insan, yanlış bir değer standartı, yani irrasyonel değerler seçerse, duygusal mekanizmasını, hayatının koruyuculuğu rolünden çıkarıp, yıkıcısı rolüne iter. İrrasyonel olan, imkansız olandır; irrasyonel olmak, realitenin olgularıyla çelişki halinde olmak demektir. İrrasyonel duygulara sahip olmak, irrasyoneli arzulamak, realitedeki olguların değiştirilemez olanlarından bazılarına karşı çıkmak demektir; oysa, olgular, bir arzu ile değiştirilemediği gibi, arzu eden kişiyi yıkma gücüne de sahiptir. Bir insan herhangi bir çelişkiyi kabul ederse; çelişkili bir bilgiyi doğru kabul ederse, çelişki barındıran bir amaç içinde olursa -mesela, hem elindeki hıyarı yiyip bitirip, hem de o hıyara sahip olmak isterse- bilincini parçalar, dağıtır; iç dünyasını, karanlık, tutarsız, anlamsız çatışmalara girişmiş kör kuvvetlerin iç savaşına çevirir. Mutluluk, değerlerine erişen insanın bilincinde doğan bir olumluluk duygusudur. Üretken, çalışmaya değer veren bir insan için mutluluk, onun kendi hayatına hizmet yolundaki başarısının ölçüsüdür. Fakat, bir sadist gibi acı vermeye veya bir mazohist gibi kendine eziyet etmeye veya bir mistik gibi mezardan ötesine veya gazozuna araba tokuşturan bir serseri gibi akılsızca maceralara değer veriyorsa; yani, tahrip onun için bir değerse, bu insanın hissedebileceği sözde-mutluluk, kendi hayatının tahribi doğrultusunda gösterdiği başarının ölçüsüdür. Bu irrasyonelistlerin duygusal durumunu ifade etmek için; mutluluk kavramını, hatta zevk kavramını kullanmak pek de doğru olmaz: değer verdikleri şeylere erişmeleri, onları, içinde bulundukları sürekli terör halinden kısa bir süre için kurtarmaktan başka bir işe yaramaz. İrrasyonel kaprisler peşinde, ne yaşamak, ne de mutluluk elde etmek mümkündür. Nasıl ki, bir insan, bir parazit gibi, bir beleşçi gibi, bir soyguncu gibi rasgele araçlarla hayatını sürdürmeyi denemekte serbest olduğu halde; çok kısa süreli rahatlamalar hariç, bu işte başarı göstermekte serbest olamazsa; aynı şekilde, bir insan, herhangi bir irrasyonel hayatın içinde, bir yanılgının peşinde, realiteden bir kaçış denemesi içinde mutluluğu aramakta serbesttir; ama, çok kısa süreli rahatlamalar hariç, bu işte başarı göstermekte ve sonuçlarından kurtulmakta serbest değildir. Mutluluk, çelişkisiz bir neşe demektir; cezası ve suçluluk duygusu olmayan, hiçbir değerle çelişmeyen, insanı tahrip etmeyen bir neşe demektir. Sadece rasyonel bir insan mutlu olabilir; çünkü, rasyonel bir insan mümkünü kovalar: sadece rasyonel amaç, arzu ve değerlerin peşinde gider; sadece rasyonel faaliyetlerden neşelenir. Başka bir deyişle, rasyonel bir insan, realiteyle dövüşmeyen bir insan olduğundan; sadece o, realiteyle barışıklığın bir mükafatı olan mutluluğa erişebilir. Hayatı sürdürmek ve mutluluğu aramak iki ayrı konu değildir. Bir insanın, kendi hayatını nihai değer olarak kabul etmesi ile kendi mutluluğunu en yüce amaç olarak alması, aynı başarının iki veçhesidir. Realitede, rasyonel amaçlar peşinde gitmek, hayatın sürdürülmesinden başka bir şey değildir; bu işi başarıyor olmanın psikolojik sonucu, mükafatı, mutluluk halinde ortaya çıkan bir duygusal durumdur. İnsan hayatının her anı, her yılı, tamamı, böyle bir mutluluk hissederek yaşanmalıdır. Bir insan böyle pür bir mutluluğu yaşıyorsa, bu sonuç başlı başına bir amaçtır; "hayat yaşamağa değer" dedirten, böyle bir insanın hayatıdır. Fakat, sebep-sonuç ilişkisi tersine çevrilemez. Ancak "insana-özgü hayat"ı birincil olarak alıp, onun gerekli kıldığı değerler elde edilerek mutluluğa varılabilir; "mutluluk," tanımsız bir birincil olarak alınıp, bunun "rehberliğinde" yaşayarak mutluluğa varmaya çalışmak, bir yere götürmez. Rasyonel bir değer standardı açısından "iyi" bir şey elde ederseniz, mutlaka mutlu olursunuz; fakat, tanımsız bir duygusal standartın dürtüsüyle elde edilen bir şey, size "mutluluk" diye niteleyebileceğiniz bir durum hissettirse bile; bu şey, mutlaka "iyi"lik getirecek demek değildir. "Her ne sizi mutlu edebiliyorsa" kavramını bir eylem kılavuzu olarak almak, duygusal kaprislerle yöneltilmeyi kabul etmek demektir. Duygular, bilgilenme (öğrenme) araçları değildir; bir insanın kaprislerle, yani kaynağını, tabiatını, anlamını bilmediği arzularla yöneltilmesi, görmeği reddettiği realitenin duvarlarına çarparak parçalanacak bozuk bir robot haline gelmesi demektir.
__________________
M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır... Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!! |
![]() |
![]() |
![]() |
#17 |
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2005
Konum: BeyCoast
Mesajlar: 7,003
Teşekkür Etme: 26 Thanked 333 Times in 269 Posts
Üye No: 4853
İtibar Gücü: 3007
Rep Puanı : 16800
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() 2.6 RASYONEL-EGOİZM VE TOPLUM
Bütün hedonist veya altrüist doktrinler, bir ahlaki yamyamlık üzerine kurulmuştur; yani, hedonist veya altrüist, "mutlu olmak için, başka insanlara zarar vermek şarttır" zanneder. Bugün bir çok insan, bu prensibe sorgulanmaz bir gerçek olarak inanır. Böyle olunca, "insanın kendi hatırı için, kendi rasyonel şahsi çıkarı için varolma hakkı" diye bir hakdan bahsedildiğini duyan çoğu insan; otomatikman, bu hakkın, başkalarını kendi çıkarı için feda etmek anlamına geleceğini varsayar. Bu varsayım, müthiş bir yanılgının ifadesidir; zannetmektedirler ki, başkasına zarar vermek, onu köleleştirmek, soymak, katletmek bir insanın çıkarınadır. Başkalarını tahrip etmek, bir insanın "ego"suna zararlı bir şeydir. İnsanın başkalarıyla etkileşiminde, kendi çıkarına olan tek ilişki türünün, kimsenin kimseyi feda etmediği bir ilişkiden başkası olamayacağı fikri, insanlığın kardeşliği için çalıştıklarını söyleyen bu sözde-hümanistlerin aklına hiç gelmez. Esasen, "değerler," "arzular," "şahsi-çıkar" ve ahlak bağlamı, her zaman "rasyonel" kavramı ile birlikte düşünülmezse, ne onların ne de başkalarının aklına böyle bir fikir gelecektir. Rasyonel bir insan, ahlakının, rasyonel-egoizm olduğunu gururla söylemelidir. Genel olarak rasyonel bir ahlaka sahip olmak demek olan rasyonel egoizm, özel olarak: a) İnsana-özgü bir hayatı mümkün kılan değerlere sahip olmaktır. b) Tanrılara insan kurban edilen dönemlerin zihniyetinden kurtulup bugüne hala gelememiş; endüstriyel bir toplumun insaniliğini bir türlü keşfedememiş; o an karşısında duran ava hamle yapmaktan başka hiçbir egoizm düşünemeyen irrasyonel vahşilerin arzularınca, duygularınca, içgüdülerince, ihtiyaçlarınca üretilmiş değerleri reddetmektir. c) İnsan kurban ederek insani hiçbir iyilik doğamıyacağını bilmektir. d) Kazanmadığını arzu etmemek, kimseyi kendi çıkarına feda etmemek, kendini kimsenin çıkarına feda etmemektir. e) İster kişisel ister sosyal, ister maddi ister manevi, bütün insani ilişkilerin tek rasyonel prensibi olarak mübadele prensibini kabul etmektir. Mübadele prensibi: aa) Başkalarıyla ilişkisi değer mübadelesi şeklinde olan insanların rasyonel çıkarlarının birbiriyle çatışmayacağını bilmektir. bb) Elde ettiği şeyi üretici çalışma ile kazanarak elde etmek; hak edilmeyeni almamak ve vermemektir. cc) Başka insanları, efendi veya köle olarak değil, bağımsız eşitleri olarak görmektir. dd) Başka insanlarla, serbest, gönüllü, şiddetsiz, zorlamasız; bütün tarafların kendi bağımsız yargıları açısından yararlanacağı bir değer takası ilişkisi içinde bulunmaktır. ee) Sadece başardıkları için karşılık istemek; kendi başarısızlığının yükünü, başkalarına yıkmamak; başkasının başarısızlıklarına, kendi hayatını ipotek etmemektir. Manevi alanda, yani insan bilincini ilgilendiren konularda, mübadele aracı farklıdır, ama prensip aynıdır. Aşk, dostluk, saygı, hayranlık, bir insanın başka bir insanın erdemlerine olan duygusal mukabelesidir; bir insanın başka bir insanın karakterindeki erdemlerden aldığı kişisel, egoistçe zevke karşılık yapılan manevi ödemedir. Ancak bir zorba veya bir altrüist, bir başka insanın erdemlerini takdir etme eylemindeki derin egoizmi inkar edebilir; ancak o, bir dahi veya bir budala karşısında olmak, bir kahramana veya bir hayduta raslamak, bir ideal kadınla veya bir şırfıntıyla evlenmek arasında, -bir insanın egoistçe çıkarı ve aldığı zevkin miktarı açısından- fark olmadığını iddia edebilir. Manevi alanda; mübadeleci, sahip olduğu zayıflık ve kusurları yüzünden değil, sadece erdemleri yüzünden sevilmek ister; sevgisini, başkalarının zayıflık ve kusurlarına değil, sadece erdemlerine yöneltir. Sevmek, değerlendirmektir. Sadece bir rasyonel-egoist, kendine saygı ve güven duyan bir insan, sevmeğe muktedirdir; çünkü, sadece o, değerlerine ve değerlendirme işine; sağlam, tutarlı, tavizsiz bir sadakatle sahip çıkar. "Ego"suna kayıtsız kalan insan, kendine değer vermeyen insan, hiçbir şeye, hiçbir kimseye değer veremez; yani, hiçbir şeyi, hiçbir kimseyi sevemez. İnsanların özgür, medeni, barışçı, müreffeh, rasyonel bir toplumda birarada yaşayabilmeleri, sadece rasyonel-egoizm temeli üzerinde, yani adalet temeli üzerinde mümkündür. İnsanın, bir insan toplumunda yaşamasının ona sağlayacağı kişisel bir yarar var mıdır? Evet, sözkonusu olan gerçekten insan bir toplumsa. Toplumsallıktan elde edilebilecek iki büyük değer vardır: bilgi ve mübadele. İnsan, bilgisini nesilden nesile genişleterek geçirebilen tek canlıdır; potansiyel olarak herhangi bir insanın elde edebileceği bilgi miktarı, bütün hayatını bu işe vakfetse dahi bilemeyeceği kadar fazladır; dolayısiyle, başkalarının keşfettiği bilgilere erişmek, insana, ölçülemeyecek kadar büyük yarar sağlar. İkinci büyük değer, toplumsal işbölümünün yararı olarak ortaya çıkar; işbölümü, bir insanın gayretlerini özel bir çalışma alanına teksif etmesini ve başka çalışma alanlarında uzmanlaşmış insanlarla mübadelede bulunmasını sağlar. Böyle bir işbirliği içinde bulunan insanların elde edebilecekleri bilginin, hünerin ve verimin büyüklüğü; ıssız bir adada veya kendine-yeterli bir çiflikte yaşayarak, ihtiyaç duydukları herşeyi orada üreten insanların hiç tahayyül edemeyecekleri bir ölçektedir. Toplumsal yaşamın bu faydaları, öte yandan, ne tür insanların başkalarıyla değişebilecek değerler üretebileceği, ne tür bir toplumda bu tür insanların yaşayabileceği hususunu da belirleyecektir: sadece rasyonel, üretken, bağımsız insanlar, başkalarıyla değişebilecek değer üretebilir; bu tür insanlar, sadece rasyonel, üretken ve özgür bir toplumda yaşayabilir. Parazitler, soyguncular, yağmacılar, talancılar, zorbalar, haydutlar, insan için değer üretmez; bu tür insan-altı canlıların yaşam tarzının doğurduğu ihtiyaçların tatminine yönelik olan bir toplum, insana yarar sağlamaz. İnsana-özgü bir hayat yaşamak isteyenleri, kurbanlık hayvan olarak gören; onları sahip oldukları erdemler yüzünden cezalandıran; insana-özgü bir hayatın gereklerini yerine getirmeyenleri, kötülükleri için mükafatlandıran böyle bir toplum, ancak altrüist ahlak üzerine kurulabilir. Eğer içinde olmanın fiyatı insana-özgü bir yaşam hakkını terk etmekse, o toplumun insana hiçbir yararı yoktur.
__________________
M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır... Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!! |
![]() |
![]() |
![]() |
#18 |
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2005
Konum: BeyCoast
Mesajlar: 7,003
Teşekkür Etme: 26 Thanked 333 Times in 269 Posts
Üye No: 4853
İtibar Gücü: 3007
Rep Puanı : 16800
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() 2.7 BİRKAÇ AHLAK TATBİKATI
İnsanların; bir yandan, altrüizm gibi pratiğe geçirilemeyecek bir ahlaktan başkasını bilmeyişi; öte yandan, pratikte bir ahlaka ihtiyacı olduğunu hissetmesi; onları, altrüizm ile yaşamak arasındaki uzlaşmaz çelişkiyi gizleyecek hileler bulma çabalarına sevk etti. Bu çabaların sonuçlarından biri, altrüizmin pratik imkansızlığını hafifletecek bazı hile-i şeriyyeler bulmak oldu. Öte yandan, altrüizmin gerçek yüzü ortaya çıktıkça; altrüizme alternatif doğru bir ahlakın keşfini önlemek içgüdüsüyle davranan altrüist ahlak militanları, altrüizm kadar yanlış başka bazı ahlak teorileri icat edip -birer korkuluk olarak- onlara saldırdılar. Bu tür altrüist saldırıları kolaylaştıran bir husus da, altrüizme alternatif koymak maksadıyla yola çıkmış bazı filozofların, irrasyonellikte altrüizmden aşağı kalmayan ahlak teorileri ortaya atmaları, -çürütülmesi kolay ve gerekli- sahte bir egoizm ve sahte bir bireycilik anlayışını yaymalarıdır. Bu bölümde, hem altrüizmin pratikleştirilmesi çabalarının nafileliği sergilenecek, hem de altrüizme sözde-alternatif korkuluklar teşhir edilip, gerçek alternatifin ne olduğu hakkındaki argümanlar biraz daha derinleştirilecektir.
__________________
M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır... Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!! |
![]() |
![]() |
![]() |
#19 |
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2005
Konum: BeyCoast
Mesajlar: 7,003
Teşekkür Etme: 26 Thanked 333 Times in 269 Posts
Üye No: 4853
İtibar Gücü: 3007
Rep Puanı : 16800
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() 2.7.1 Ahlaki yargılama
Bir fahişe için "n'aapsın zavallı, yaşamak için ona bırakılan tek araç bu!"; bir hırsız için "bugünün dünyasında çalmasın da nasıl doysun?"; bir kan davası katili için "n'aapsın garip, daha iyisini bilmiyor!"; dünyevi veya semavi bir amacı başkalarına zorla kabul ettirmek için onlara silah çeken bir zorba için "o idealisti eleştirmek için, onun davası içinde olmak gerekir!" diyebilen bir insanın, bu yargılarının kaynağı nedir? Eski bir dini hüküm şöyle der: "Yargılama ki, yargılanmayasın!" Bir kültürü ve bir insanın karakterini çözmek ve yozlaştırmak için, böyle bir hükmün hayata geçmesinden daha güçlü bir silah zor bulunur. Bu hüküm, ahlaki sorumluluktan kaçış önerisidir; başkalarından alınan bir ahlaki açık çeke karşılık olarak, başkalarına verilen bir ahlaki açık çektir. Bu hüküm, bir ahlaki agnostisizmdir ve pratikte ancak şu anlamlara gelir: a) "Başkaları hakkında ahlaki yargıda bulunmak yanlıştır." b) "İnsan, herşeye karşı ahlaki tolerans içinde olmalıdır." c) "İyilik, iyiyi hiçbir zaman kötüden ayırt etmemekten ibarettir." Böyle bir hükümden kimin yarar ve kimin zarar göreceği aşikardır. İnsanların erdemlerini övmek ve kötülüklerini kınamaktan eşit derecede kaçınmak; ne eşit muamele yapmaktır, ne de adalet. Böyle bir tarafsızlıkla verilen tek mesaj; ne iyinin, ne de kötünün sizden hiçbir şey beklememesi gerektiğidir ki; böyle bir tavırla, iyiye ihanet ve kötüyü teşvik etmekten başka hiçbir şey başarılamaz. Öte yandan, ahlaki yargıda bulunmak da büyük bir sorumluluktur. Yargıç olacak birisinden, yanılmazlık beklenmez; fakat, sağlam bir karakter beklenir; yani, herkes gibi, bilgi eksikliğinden veya yanlış bilgiden dolayı hata yapabileceği kabul edilmekle birlikte, sarsılmaz bir karakter bütünlüğüne sahip olması, bilerek hiçbir kötülük yapamayan biri olması şarttır. Nasıl ki, bir hukuk yargıcı, yanlış deliller yüzünden yanılabilmek ve hatalı karar verebilmekle birlikte; asla, varolan delilleri görmezden gelmez, rüşvet almaz ve zihninin yargılama yeteneğini, kişisel duygu, heyecan, arzu veya korkulara engelletmezse; aynı şekilde, her rasyonel insan da, aynı tavizsizlikteki bir tutarlılığı, kendi zihninin mahkeme salonunda sürdürmelidir; üstelik, onun sorumluluğu daha da büyüktür; çünkü, bir yargıcın hatasını düzeltebilecek bir çok kamu odağı varken; O, kendi bilincinde yalnız olacaktır. Ahlaki yargılamadan kaçış, yani ahlaki korkaklık, iyiye taraf olmaktan ve kötüye muhalif olmaktan korkmak demektir. Rasyonel bir insan, "Yargılama ki, yargılanmayasın!" hükmünü reddedip, "Yargıla ve yargılanmaya hazır ol!" düsturunu benimsemelidir. Fakat, ahlaki yargılama ile psikolojik teşhis karıştırılmamalıdır: ahlaki yargılama, bir insanın eylemleri, sözleri ve bilinçli kanaatleri üzerinde yapılır; bilinçaltı ile ilgili çıkarsamalardan yola çıkarak yapılmaz.
__________________
M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır... Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!! |
![]() |
![]() |
![]() |
#20 |
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2005
Konum: BeyCoast
Mesajlar: 7,003
Teşekkür Etme: 26 Thanked 333 Times in 269 Posts
Üye No: 4853
İtibar Gücü: 3007
Rep Puanı : 16800
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() 2.7.2 Gri renk ahlakı
Altrüizmi benimsemiş bir insanın her zaman ahlaki olabilmesi mümkün değildir. Bu olgu sık sık şu sloganla itiraf edilir: "Siyah veya beyaz yoktur; sadece gri vardır." Kişiler, eylemler, prensiplerle ilgili söylenen bu sözdeki "siyah veya beyaz," "kötü veya iyi" anlamına gelir. Bu sloganı kabul edenlerin bir kısmı; değerlerin gereksizliğini veya sübjektifliğini savunan, -yani, "iyi ve kötü" diye bir şey olmadığını veya bunun objektif ölçüleri olamayacağını öne süren- tam bir ahlaki nihilizmin savunucularıdır. Diğer kısmı ise, eksik bir akıl yürütme sonucu, bu slogana taraf olmuşlardır. Nihilistle akli bir tartışma mümkün değildir. Ama, gri renk ahlakının mantıksızlığı, rasyonel bir insana teşhir edilebilir. Bu slogan bir yandan "siyah veya beyaz yoktur" derken, öte yandan bunların varlığını zımnen kabul ediyor; çünkü, gri, siyah ve beyazın karışımından başka bir şey değildir. Nasıl ki, bir insanın, epistemolojik olarak, "gri" diye bir şeyi tefrik edebilmesi için, önce "siyah" ve "beyaz"ın ne olduğunu bilmesi gerekirse; aynı şekilde, ahlaki alanda da, bir karma kötü-iyiden önce, neyin kötü ve neyin iyi olduğunu bilmesi gerekir. Bir alternatifin iyi, diğerinin kötü olduğu belirlendikten sonra, bir karışımı seçmenin hiçbir haklılığı olamaz. Kötü olduğu bilinen kısmın seçilmesinin hiçbir mazereti yoktur. Eğer bir ahlak sisteminin pratiğe geçirilmesi imkansızsa; yapılacak şey: o ahlak sisteminin kurbanlarını "gri" olarak mazur göstermek yerine, o ahlak sisteminin, "siyah" olarak mahkum edilmesidir. Eğer bir ahlak sistemi, uzlaşmaz çelişkileri tavsiye ediyorsa; yani, insan, bir açıdan iyiyi seçmekle, başka bir açıdan kötü oluyorsa; "gri" mazur görülecek yerde; o ahlak sistemi "siyah" olarak reddedilmelidir. Bir ahlak sistemi ile realite arasında hiçbir bağlantı yoksa; yani, bir ahlak sistemi, inançla kabul edilmesi istenen bir dizi keyfi, sebepsiz, bağlamdan kopuk emirden ibaret olup, insanın pratik hayatına hiçbir rasyonel rehberlikte bulunmuyorsa; "gri" mazur görülecek yerde, o ahlak sistemi "siyah" olarak reddedilmelidir. Hem; bu irrasyonel ahlak sistemlerinin kurbanlarının "siyah" olarak mahkum edilmemesi için hiçbir objektif sebep yoktur. Eğer karmaşık bir ahlaki meselede; bir insan, neyin doğru olduğunu tayin etmek için bütün gayreti gösterir ve yine de yanılırsa; o insan, "gri" olarak nitelenemez; ahlaken "beyaz"dır. Yaptığı hata bir bilgi hatasıdır; ama, ahlak ihlali değildir; çünkü, rasyonel bir ahlak yanılmazlık ve "Alim-i Mutlak"lık gerektirmez. Fakat, ahlaki yargı sorumluluğundan kaçmak için, gözünü ve zihnini kapatırsa; meseledeki olguları görmezden gelmeye ve bilmemeye çalışırsa, "gri" olarak nitelenemez; ahlaken, "siyah"tır. "Siyah veya beyaz yoktur; sadece gri vardır" sözü, başka bir klişenin değişik kelimelerle tekrarı gibi öne sürülür: "Bu dünyada kimse mükemmel değildir." Kimsenin mükemmel olmadığını iddia ederek söylemeye çalıştıkları şey şudur: "Herkes iyi ve kötünün (beyaz ve siyahın) bir karışımıdır; dolayısiyle, ahlaken gridir." İnsanların çoğu böyle bir tasvire uyduğundan; bu, tabii bir olgu zannedilmektedir. Unutulan şey, ahlakın insanın seçeneğine açık olan konularla uğraştığı, dolayısiyle hiçbir istatistiki genellemenin bu konuda yerinin olamayacağıdır. Üç milyar dünya vatandaşından sadece bir tanesi bunu başarabilmiş olsa dahi, ahlaki mükemmelik amaçtır. Hatta bu güne kadar hiç kimse başarmamış olsa dahi, objektif olarak tanımlanıp, pratik mümkünlüğü mantıken gösterilebildikten sonra, ahlaki mükemmellik amaçtır. "Siyah veya beyaz yoktur; sadece gri vardır"ı savunan bir insana verilecek cevap, "Kendi adınıza konuşuyor olmalısınız; ben sadece beyaz olmak için çalışıyorum!" olmalıdır. Genel olarak, "insanlar, tamamen kötü veya tamamen iyi olmak istemiyorlar" diyen "gri" savunucusunun, özel olarak söylemek istediği şey, şu basit yakarıştır: "tamamen iyi veya tamamen kötü olmak istemiyorum; ama, beni lütfen tamamen kötü olarak da görmeyin". Ahlakta "gri" yoktur. Spesifik bir şey veya davranışın, spesifik bir açıdan, aynı zamanda hem iyi hem de kötü olduğunu iddia etmek, belirsizliğe teslim olmaktır. Nasıl ki, epistemolojide belirsizliğe tapmak, akla karşı bir isyansa; aynı şekilde, ahlakta griye tapmak, ahlaki değerlere karşı bir isyandır. Her ikisi de, realitenin mutlaklığına bir isyandır.
__________________
M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır... Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!! |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|
![]() |
||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Ahlak | F.S.Mehmet1453 | Eskiler (Arşiv) | 0 | 03-14-2008 06:58 PM |
Güzel ahlak | Tilki_Andre | Eskiler (Arşiv) | 0 | 03-05-2008 11:35 PM |
Ahlak Felsefesİ | WrAtBoY | Eskiler (Arşiv) | 0 | 02-05-2008 03:23 PM |
Ahlak | ¢яєαмιηg | Eskiler (Arşiv) | 0 | 07-09-2007 12:21 PM |
OBJEKTİVİST AHLAK | Misyoner | Eskiler (Arşiv) | 3 | 02-15-2006 02:58 PM |