![]() |
|
![]() |
#1 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57915
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Troya Önünde Atlar
1. koşu Kör bir ozan anlattı bunları, Atların da ruhu vardı Troya önünde, Ta Hades'ten duyulurdu kişnemeleri, Atsız bu bu kişneme ölüleri ürpertir, Köpeği deliye çevirirdi. Kimi de Troya önünde nal sesleri gezinirdi, Gömülmemiş bir atın erinçsiz ruhundan. O gün Akhalar başka biri için yarışsalardı İlk ödülü Akhileus götürürdü barakasına. Çünkü ölümsüz atları vardı, Onları Poseidon vermişti babası Peleus'a, Peleus da oğluna armağan etmişti. Şimdi atlar yas tutuyorlar Patroklos'a, Yürekleri burkuk, toprağa değiyor yeleleri. Diomedes Tros atlarını koştu arabasına O atları savaşta Aineas' tan almıştı. Bir tanrı kurtarmıştı Aineas'ı. Sarı Menelaos kalktı sonra, Atreusoğlu, Tanrısal yiğit koştu arabasına iki at, Agamemnon'un kısrağı Aithe'yi, kendi atı Podargos'u. Antilokhos koşum taktı Pyloslu atlarına. Sonra Köroğlu kalktı, koştu Kır At'ı. Her yanında çifte kanat Bilmez yakını ırağı. Kendini beğenmiş Tahta At'ı çıkardılar sonra, Yayıldı ortalığa yanık sedre kokusu. Huylandı öbür atlar bu büyülü kokudan. Sonra göründü Muhammed'in damadı Ali'ye Benzer iyi huylu Düldül, edep yeri kapalı, Dolandı çok tanrılı atlar arasında ağır ağır, Gözleri iyi görmüyordu. Başını yana eğen İskender'in Bukephalus'u Geldi sonra, Hint kızları gibi derin bakışlı Güneyden yana bakayordu ikide bir, Sezmiş gibi Granikos suyunun yakınlığını. Elcid'in Babeica'sı, derken Rocinante çıktı Ağlayarak. Anlatma bana atları! Bilirim, ana rahminden gelir, gece, karanlık Bir ahırda lamba tutar biri, ışık titrer Samanların üztünde, hayvanın öksürüğü ve soluğu... Başını döndürür bakar, "Bana benziyor mu?" "Sekili mi ayakları?" Anlatma bana atları! Sabahın yerden kesilmiş tarlaları ve çığlık Çığlığa suları gibi gök yarığından atlayan Kanatlı Pegassos! Gençliğim benim, oğlum! Delirmiş bir zamandı, yas, ölünün öcü, gövdesiz kuş, Kırılan yıldız, unutulmuş bir günün yarısı. Tohumsuz küçük göller ölüm anıtı gibi yükselen, Ve giysisiz boşluk, yılgın uzay, o bitmeyen Koşu...Atlar, atlar.Yaşlananı görmedim hiç. Kimi yelesiyle devirmek ister burçları, Kiminin eşeler toprağı hala toynakları. Anlatma bana atları! Yüreğim kaldırmıyor düşündükçe vurulup Vurulup yerlerde yattıklarını, anlatma, Anlatma bana, görmedim Troya savaşını. II. Ağu Duydun mu? Bursalı oto tamircisi Mehmet'in duyduğunu? Katran, balık ve çam tahtası kokulu, Yatışmamış çayırsı kadın kokulu kentin Önceden bildi diye yakılacağını, Ağulu yılan sokmuş Laokoon'u. Kıvranıp duruyorlarmış çoluk çocuk Rüzgarlı İlion kıyısında. Kıyılarda birikir ölümün artıkları, Düşüncede yitirilen ve bulunan sözcük, Sonsuzluk, aranan kırık bir yontu gibi Kıyılarda birikir ün, yücelik ve düşman. Çünkü deniz daha bitmemiştir, uykusuz Ve yarı yarıyadır, çöker delikli fıçısında Tortulanarak eski ölülerden. "İzmir fuarından otobüle dönerken Gördüm, bir bulut sarmıştı İlion'u." Bütün kitapları gaz odalarına atmışlar, Dresden'de, Köln'de, Münich'de. Über allen Gipfeln ist Ruh "Gökte uçaklarla kuşlar çarpışıyor, Kanatlar, tüyler, gagalar yağıyormuş kente." Duydun mu? Hep yabancı kızlar çalışır bizim genelevlerde Adları La, Li Lu... "Pkei, Dağa bırakılan çocuk ne oldu? Şimdi herkesin ağzında bu konu. Kurda kuşa yem mi oldu dersin ormanda? Parçalarını olsun bulamaz mıyız? Parçalardan bir insan çıkmaz mı ortaya? Hem ne olur, olmaz mı, gövdesiz olsa? Olur, olmaz, olsa?" III. Düş "Sabaha karşı, Gecenin kırıntılarını bir anda toplayıveren Güvercin gibi aç bir saatta, Doğmamış çocuklar kurar düşlerin yayını, Kadın düşünde gördü çocuğu ve yangını." "Demek çocuğu dağa bıraktılar, düş ve yangın Kaldı. Keşke düşü bıraksalardı." "Evet korktuk düşten, gereği buydu, Elimizde değildi düşü yorumlamamak, Yorumun gereğini yapmamak da öyle. Çocuk büyüyünceye dek bekler yangın, Beklesin gelecek günün kötürüm yazıtı, Beklesin kuş gagalarının yaraladığı ayna, Şarap her zaman içilir ve bekletilir, Çünkü kırmızıdır sıçrayan kanın rengi, Gidip gelen günün ve uzayan şarkının rengi. Bölmedik mi günü yediye geceyi beşe? Bu uykusuz direncin suyunu mühürlemedik mi? Biz atmadık mı ayı bunca uzağa doğumdan? Biz uzatmadık mı uykunun ağır bacasını? Beklesin gizemli suda bekleyen kamış, Ve ayın kuru eteğinden bakan göz kuşu, Kent kurulmadan taşı kör eden kar bıçak, Ah beklesin bekleyecek olan alın bekler, Tut gelgitin ucundan derim tutar ve bekler, Sürer gider su, toprak, usun arsız otu, Atlı karınca, örtüler, tapınak ve merdiven, Sürer ölümsüz mutluluk , iç sıkıntısı, Bekleriz bize verilmiş olanı yaşayarak." "Ah çok çekmiş yorumcu! Taşıyabilecek miyiz dersin birlikte Kim bilir kaç yıl sürecek kaygımızı? Yarınımızın ne olacağını bilmiyorduk Gene de bilmiyoruz, ama bir umut bu çocuk, Umutsuzluğumuzun umudu. Git bul ormanda onu." IV. Dönü Orman, çıplak yerlilerin attığı büyülü Bir ağdır ve sanki avlanmış, şaşkın Bir at gibi dağ, kurtarmak ister başını, Tırmandıkça tırmanır çukur sulara Göklerin. Aşağıda, Surlarla deniz arasında, dokuz kez yıkılmış Surlarla, yedi kez ıssız kalmış deniz arasında, Düşle yangının iki kanadı arasında, Hiçliğin tek kurşunu zamanı uzatan Ve acele söğütleri ölümün dilinden Konuşturan dayanıklı ırmak horonu ile Bitişin komşu duvarı Boğaz arasında Dönüyordu atlar...Yaşlananı görmedim hiç. Kimi yelesiyle devirmek ister burçları, Kiminin eşeler toprağı hala toynakları. Bir yanda armağanlar bekliyordu : Bir kadın, Kulplu bir üçayak, altı yaşında bir kısrak, Ateşe değmemiş bir kazan, iki kulplu bir kap. Bağırmalar, nal sesleri, toz duman... Über allen Gipfeln ist Ruh "Peki, Dağa bırakılan çocuk ne oldu?" V. Fal "Şu mavi boncuğu gördün mü? Bir deveci Tuttu onu geçende. Tuhaf adamdı doğrusu, Hem fal baktırır, hem dövüşürdü yılmadan Falına karşı. Anlamam ben. Boğulmuş Geçerken Fırat'ı. Aç bir köpektir fal, Kovalarsın, döner gelir, bulur seni. Şu önümdeki kurşun ne bileyim kimin falı? Macbeth'e kral olcağını söyledim, Ama öldüreceğini söylemedim kralı. Zamanı uzatmak da elimde değil, Kısaltnak da. Yat sat tat ksanikam. Bak, gözümü kırptım, her şey geçti gitti, Yarın dündür, dünse daha gelmed,. Şu bakla, tuttuğun çocuk olsun, itiyorum, İniyor dağdan aşağı...Ne kadar zaman geçti? Bilemem. O mu, değil mi bilemem gene. Bir lamba yak, akşam başkadır ışığı, Gece yarısı başka, bambaşka sabaha karşı. Ama lamba aynı lamba. Santana ksana dbarmas.İnan, inanma." VI. Sevi Orman sen elimi tutunca başlardı, Yarılırdı bir incir gibi ortasından. Koşardıkyukarı iki büklüm, soluk soluğa. Alabalıklarla düşe kalka, çam pürleri Keserdi hızımız, Elimi Bırakma, Elimi Bırakma... Sonra kayardık ta aşağılara. Ve alçalırdı sessizlik bir ağaç gibi Kök salardı sende ve bende, arayarak Toprağın sıraya dizilmiş suyunu. Ayçiçeğinden göğüslerin döner ışığa, Yürürdüm göğsünde öğle saatleri gibi, Yürürdüm bir anıt kemeri gibi iki yanında. Sonra gene başlardık koşmağa, Yukarı, daha yukarı, çukur sularına Göklerin. Öperdim seni, titrerdin, parçalanmış Anları birleştiren sevi düş görmez. Ey orman, Ey avlanmış atın falı, ey yeniden başlamanın Aç güvercini! Falımız yok bizim. Yaktık onu göçmen kuşların gözlerindeki Benek, gagalarındaki tekçil dane gibi Daha gün doğarken. Falımız yok bizim.
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#2 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57915
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Tohum
Dörtnala haberci ilkyazdan Aşağıdan inceden beyazdan Dumanı tüten sıcak tohum Dolan kara toprağı dolan Ulaş yeryüzüne ak tohum Hay gücüne kurban olduğum Dağ taş dinlemezim hey aman Göster o gül yüzünü göster Önce yeşil yeşil bak tohum Sonra sarı sarı gülüver Donansın donansın daneler Kız oğlan kız, alaca kına Tarlalar sebil tek bedava Ver güzelim ver yiğitim ver Pir aşkına fakir aşkına Anladım farkı neden sonra Tohumdan başka şeymiş bitki Bu küçük deli fişekteki Ne ki? Ağaç mı allı pullu Yoksa ayrık mı, başak mı ki? Kim bilecek... kapalı kutu Ama bulut, yağmur bulutu Gelir kararır nerdeyse Tohum altta nefes nefese Kulağı gök gürültüsünde.
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57915
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Telgrafhane
Uyumayacaksın Memleketinin hali Seni seslerle uyandıracak Oturup yazacaksın Çünkü sen artık o sen değilsin Sen şimdi ıssız bir telgrafhane gibisin Durmadan sesler alacak Sesler vereceksin Uyuyamayacaksın Düzelmeden memleketin hali Düzelmeden dünyanın hali Gözüne uyku giremez ki... Uyumayacaksın Bir sis çanı gibi gecenin içinde Ta gün ışıyıncaya kadar Vakur metin sade Çalacaksın.
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57915
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Teknenin Ölümü
Kara yakındı önce, hem çok yakın, Elimi uzatsam tutardı. Yıldızsız teknemdi inip çıkan gece, Kurumuş gece, kum, kömür, arduvaz... Kara yakındı önce, hem çok yakın, Denizleyin inip çıkan önümde Bir tanrının atardamarı. Açtım, yorgundum ama uykum yoktu. Günlerce yekesiz yelkensiz Ne de çok kuş takılmıştı ardımıza, Ne çok harman gördüm köpükten beyaz... Açtım, yorgundum ama uykum yoktu. Güneşler hala sağımda solumda, Sürer gibiydi açık deniz. Deniz en ince hayvanı belleğin Nerden kalktım, o rıhtım, o çan... Bilmiyorum o gök kıyı nereye gitti! Bir masal şebboyu çarmıhtaki yaz. Deniz en ince hayvanı belleğin bir kuşluk vakti tanrının sevdiği Görünür zaman yaratan. Canlı mıydım? O uğursuz kıyıda Öldüğüm gün de bilemedim. Hep o sallantı, o devinim, o avcıl Bayrak, bir aş tenceresi, bir az Küfür, karı kız öyküleri, sonra Dipteki ölülerin fısıl fısıl Konuşmalarını dinledim. Doğdum mu? Nasıl? Belki bir tezlik Yeli kımıldadı, kan gibi. Ağaç ve kızak, demir, yağ, halat, katran, Boya kutuları, sünger, tel ve gaz... Derken gün kokulu yüreğimdi ilk Yapının boş gömütünde dikili Sabırsız kaburgama çarpan. Ruh, şarabı gördü üzümden önce Süt, kan olmak için devinir Tohum bildi herkesten önce ekmeği Gün, denizi salıvermeden batmaz. Ruh, şarabı gördü üzümden önce Ağaç ne diye kalktı çiçeklendi, Denize inmesi nedendir? Ah yalnızlığın gömük kapıları, Aysız ayışığı gibiydim, Geceleyin gece, gündüzleyin gün Gibi suyun altınavuran yalaz. Ah yalnızlığın gömük kapıları Bir yağmuru dinlercesine bütün Anları iç içe bilirim. Bir tekne her zaman düşüncelidir. Bizimle demirledi gece. Karaya çıktı tayfalarım uykulu. Pruvamda çok acayip bir yıldız Konmak istercesine gider gelir, Suları budanmış bir yolculuğu Sürdürmek isterdi kendince. Kara yakındı önce, ödağacı Kokusu sarmıştı geceyi. Ve bir kuş bağırdı çağırdı tepemde, Fosforlu sesi kabarık ve ıssız. Lale rengindeydi şimşeğin dalı, Ve güneydoğunun yangını pembe Nakışlı bir çanak gibiydi. Unutmak istemiyorum bunları, Göğün damarlarını gördüm, Fırtına kırının yaban keçisini, Koşar küpeşteme saçsız sakalsız... Ağaç gibi yırtılan karanlığı, Koca kulaklı lodosu, o fili, Ah yay biçimdeydi ölüm. Yalnızlıktır denizin tek yasası, Aşkın altın yasasıdır o. Bir gün kum uaynır, ay gıcırdarsa Çalınırsa bir gün gömük kapımız Kalamazsın sabaha inen suda, Kalk kürek, yola düşmenin sırası Aşkın altın yasasıdır o. Kükürt rengindeki ağzı gecenin Üfürdü huysuz karanlıkta Sintineme düşçül bir ateşböceği Kömürdüm, tahtaydım, kurumuş anız, O böcek oldu yangımı teknemin, anladım kuşun, yıldızın gizini, Başladım usuldan yanmaya. Söndüremezdi kimse bu ateşi, Kıyıdan kesilmiş sularda, Kara hem yakındı şimdi, hem çok uzak Bir yanyanaydım onunla, bir yalnız. Devirdim bütün yüklediklerimi Ve demiri uykuda bırakarak Bindirdim eskil kayalara. Parçalanıyordum kimse bilmeden, Ateştim cevizin içinde, Ve bir gece içinde bilmeden öldüm. Ey gece, nereden yol bulacağız, ey yaralı göğsüme düşen yelken, Ya sen kürek, solmuş rüzgar gülüm, Ya sen ne diyeceksin, söyle! Deniz durdu, mumyası yıldızların Erir gün görmüş kayalıkta, Ve yürüdü sabah, denizin ineği. Ölünce ne yapsak sabah oluruz... Ah kara yakındı ve darmadağın Kuşları durmuş zaman kadar eski, Taşları hüzün olan kara. Kopmuş uykunun iskeletiyim ben, Artık yelin göğsü olamam. Gördün mü ölümün gözündeki mor rengi, Söyle, ölüp dirilen Tanrı, Temmuz, Ay yapraklarının indiği bu dam, Eski düşleri taşır mı yeniden, Koca karınlı kuşlar gibi. Bir yanda parçalanmış teknem durur, Sert tütünüyle gün bir yanda. Kara yakındı önce, hem çok yakındı, Elimi uzatsam tutardı ama Yalnızlıktır denizin tek yasası, Bütün ölüler unutulur, Yaşayanlar kalır tek başlarına. Akşamleyin kaptan, birkaç gemici Gelip dizildiler kıyıya. Tutunacak bir tekne arar gibiydi Ayağı kayan meltem ve cigara İçerek konuştular gizli gizli, Bense dalgın bakıyordum, boşuna Koparılmış süsendim sanki. Çalıştılar bir hafta, Ağustosun Altısında bütün iş bitti. Kesik baş çapa, iplerim, küreklerim Kumsalda şaşkın bir yığındır şimdi. Tüter el ayak, tüter ıslak odun, Denizin uzaklardan getirdiği Yabancı, anlamsız bir şeyim.
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57915
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Sona Erdi Her Şey
Kazıdın bir taşa adını Taş ölünceye dek Kimse ölmeyecek Havada ayak izleri var Ölüm burada tükeniyor Kar da tükeniyor Sonsuzluğa gidiyor kuşlar Gizemliydi ay ve yeryüzü Sevideki korkunç bakışma
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|