![]() |
|
![]() |
#1 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: ιѕтαηвυℓ
Yaş: 33
Mesajlar: 14,099
Teşekkür Etme: 125 Thanked 197 Times in 120 Posts
Üye No: 44060
İtibar Gücü: 4236
Rep Puanı : 10060
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Bir gün bir tanıdığı büyük filozofa rastladı ve dedi ki; "Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun?"
"Bir dakika bekle" diye cevap verdi Sokrat. Bana birşey söylemeden önce senin küçük bir testten geçmeni istiyorum. Buna "Üçlü Filtre Testi" deniyor. "Üçlü Filtre?" "Doğru," diye devam etti Sokrat. Benimle arkadaşım hakkında konuşmaya başlamadan önce, bir süre durup ne söyleyeceğini filtre etmek, iyi bir fikir olabilir. Birinci filtre: "Gerçek Filtresi" "Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam anlamıyla gerçek olduğundan emin misin?" "Hayır," dedi adam "Aslında bunu sadece duydum ve ... "Tamam," dedi Sokrat "Öyleyse, sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun. Şimdi ikinci filtreyi deneyelim," "İyilik Filtresini" "Arkadaşım hakkında bana söylemek üzere olduğun şey iyi birşey mi?" "Hayır, tam tersi ..." "Öyleyse," diye devam etti Sokrat, "Onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan emin değilsin. Fakat yine de testi geçebilirsin, çünkü geriye bir filtre daha kaldı." "İşe yararlılık filtresi" "Bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey benim işime yarar mı?" "Hayır, gerçekten değil." "İyi," diye tamamladı Sokrat, "Eğer, bana söyleyeceğin şey doğru değilse, iyi değilse ve işe yarar, faydalı değilse bana niye söyleyesin ki?" Bu, Sokrat'ın iyi bir filozof olmasının ve büyük itibar, saygı görmesinin sebebiydi. Yakın ve sevgili herhangi bir arkadaşınız hakkında başıboş konuşmalar duyduğunuz her sefer bu üç filtre testini kullanmanız sizlere hararetle tavsiye edilir. |
![]() |
![]() |
![]() |
#2 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: ιѕтαηвυℓ
Yaş: 33
Mesajlar: 14,099
Teşekkür Etme: 125 Thanked 197 Times in 120 Posts
Üye No: 44060
İtibar Gücü: 4236
Rep Puanı : 10060
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Bir zamanlar dağda bayırda hep birlikte gezen üç öküz varmış. Akça öküz, sarı öküz ve kara öküz hiçbir sürüye katılmazlar ve birbirlerinden ayrılmazlarmış. Birlikte otlar, yemeklerini paylaşır, aralarında zaman zaman anlaşmazlık çıksa da herhangi bir düşman saldırısı karşısında birlikte savaşırlarmış. Karşısında altı sivri boynuz gören saldırgan da fazla uzatmadan arkasını döndüğü gibi kaçarmış. Ünleri iyice yayıldığından fazla saldıran da olmaz, üç öküz istedikleri çayıra gider, rahat rahat otlarlarmış. O sıralarda ormanlar kralı aslan biraz sıkıntılıymış. Bölgesindeki av hayvanlarının sayısı iyice azalıyor, kurtulanlar uzaklara kaçıyormuş. Üstelik başka yırtıcı hayvanlar da aslana rakip olmaya başlamışlar. Bir gün aslanın yolu üç öküzün otladığı çayıra düşmüş. Üçü de birbirinden besili öküzleri görünce aslanın ağzı iyice sulanmış, "Bunların her biri beni bir hafta idare eder" diye düşünmüş. Öküzler de tehlikeyi hissedip birbirlerine sokulmuş, boynuzları ileri çıkarmışlar. İşinin kolay olmayacağını kestiren aslan yumuşak ve barışçı bir sesle "Merhaba öküz arkadaşlar, nasılsınız?" diye seslenmiş. Öküzler de tedbiri elden bırakmadan "İyiyiz sayın kralımız, sağolun" diye cevap vermişler. Öküzlerin yine de gevşemediklerini gören aslanın aklına bir fikir gelmiş. "Korkmayın öküz arkadaşlar" demiş "Buraya sizi yemek için gelmedim..." Sonra inandırıcı sesiyle devam etmiş: "Tam tersine, siz bu otlaktayken dışarda beliren tehlikelere karşı sizi uyarmaya geldim. Haberiniz olsun, son günlerde kaplan, panter ve sırtlan çok azdı. Herkese saldırıyorlar. Üstelik insanoğlu da buraları keşfetti ve yiyecek bulmak için hergün gelmeye başladı. Ben de kralınız olarak sizleri uyarmaya geldim." Bu sözler üç öküzün üzerinde gereken etkiyi yapmış, öküzler gevşemiş ve dışardan gelecek tehlikelere karşı kendilerini koruma planları yapmaya başlamışlar.
Birkaç gün sonra aslanın midesi iyice kazınmaya başlamış. O sırada akça öküz ilerdeki dereden su içmeye gitmiş. Aslan kara öküzle sarı öküzü yanına çağırıp fısıldayarak ve sesine korku ifadesi vererek şöyle demiş: "Arkadaşlar büyük bir tehlikeyle karşı karşıyayız. Bu akça öküzün beyazlığı çok uzaklardan dikkat çekiyor, *******i bile görünüyor. Düşmanlarımız bunu görür ve yerimizi bulursa mahfoluruz. Benim düşüncem şu ki, bu akça öküzden kurtulalım, böylece kendimizi güvenceye alalım. Ne dersiniz ?" Uzun süredir aynı otlakta kaldıkları için yiyecekleri de azalmaya başlamış olduğundan sarı öküzle kara öküz hemen aslanın fikrine katılmışlar."Aslan kralımız haklıdır" derken bundan sonra otlakların ikiye bölüneceğini düşünüyorlarmış. Aslan devam etmiş: "Şimdi bunu otlaktan dışarı gönderirsek hem yerimizi belli etmiş oluruz hem de akça öküz düşmanlara yem olur. Yani hem tehlike yaratmış hem de düşmanlarımıza iyilik yapmış olacağız. Diyorum ki akça öküzü ben yiyeyim de düşmanlara yar olmasın." Kara öküzle sarı öküz bu fikre de katılmışlar ve akça öküz hemen aslanın midesine göçüvermiş. Aradan birkaç gün daha geçmiş, bu kez kara öküz ırmağa su içmeye gittiğinde aslan sarı öküzle konuşmuş ve kara öküzün karalığının yarattığı tehlikeleri anlatmış. Sarı öküz çabuk ikna olmuş ve kara öküz de aslanın midesine gitmiş. Birkaç gün sonra aslan yine acıkmış ve sarı öküzü yanına çağırmış. Sarı öküz gelmiş ve meraklı bakışlarla aslanın karşısında durmuş. Aslan kükremiş: "Ey öküz oğlu öküz! Niye öyle bakıyorsun? Sıranın sana geleceğini hiç düşünmedin mi? Üstelik sana renginin sarılığıyla ilgili hikaye anlatmama da gerek yok!" Sonra bir pençede sarı öküzü devirmiş ve midesine indirmiş. Üç öküzün hikayesi de böylece sona ermiş. |
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: ιѕтαηвυℓ
Yaş: 33
Mesajlar: 14,099
Teşekkür Etme: 125 Thanked 197 Times in 120 Posts
Üye No: 44060
İtibar Gücü: 4236
Rep Puanı : 10060
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() XXX Kongre salonuna giden bütün yollarda trafik akmıyordu. Yolların kenarları park yeri bulamayan arabalarla dolmuştu. Araçlar trafikte yavaş yavaş ilerlemeye çalışıyorlardı. Yolda bekleyen ve trafiği açmaya çalışan polislerin çabaları bile bir işe yaramıyordu. Hatta ana caddeden Kongre salonuna giden sokağa giren simsiyah bir resmi araba ve onun etrafında üşüşen eskort araçlar bile trafiğe takılmış , sadece korna çalmakla yetiniyorlardı. Bazı insanlar arabalarını sokak ortasında bırakıp koşa koşa kongre salonuna gitmeye başladılar. Programın başlamasına çok az kalmıştı. Zaten çok kısa sürecek tarihi bir olaya şahit olmak herkesin kısmeti değildi. Zaten salona davet edilenler başta bu ülkeden olmak üzere önemli bilim adamları , profesörler , yazarlar , aydınlar ve bazı siyasetçilerdi. Ve tabi medya... Yazılı olsun görsel olsun tüm basın kuruluşları bugün kongre salonuna davetliydiler. Bazıları canlı yayın ekiplerini getirerek otoparkta küçük üsler kurmuş bazıları bütün yazar kadrosunu kongreye göndermiş bazıları ise en önemli isimlerini bu tarihi olaya şahit olmak için kongre salonuna yollamışlardı. Salona doğru yaklaştıkça yollardaki insan sayısı artıyor. Sakallı , entel tipler ellerinde pipoları koştura koştura salona girmek için uzadıkça uzayan kuyruğun en arkasında yer kapıyorlardı. Salon girişinde güvenlik birimleri girenleri hızla arayıp içeri girmelerine izin veriyorlardı. Salona giren kişi tarihi olayın gerçekleşeceği amfiye doğru hızla ilerliyor , bir yanda da yanındaki arkadaşlarıyla , meslektaşlarıyla böyle bir şeyin gerçekten olup olamayacağını tartışıyordu. Bu kadar kişiyi meraklandıran , yüzlerce insanı yollara döken bu olay neydi? Her şey 2 hafta önce XXX Üniversitesi öğretim görevlilerinden Bay A.'nın bir televizyon programında yaptığı bir açıklamayla olmuştu. Bir anda insanların dikkati bu yönde toplanmış , herkesin kafasında birer soru işareti oluşmuştu. Bay A. Kendinden o kadar emin konuşmuştu ki herkes ona inanmıştı. Tabii ki ona inanmayan ve böyle bir şeyin gerçekleşme ihtimali olmadığını ileri sürenler , kendisini iddiasını kanıtlamaya zorlamışlar. Bay A. da bunun üzerine bugünün tarihini vermiş ve bugün XXX Kongre Salonunda herşeyi kanıtlayacağını iddia etmişti. İşler bununla da kalmadı , medyanın büyük ilgisi bu olayı kamuoyunun da gündemine taşımış , bu konuyla hiçbir alakası olmayan , yaşamlarında hiçbir yer tutmayan bu gerçeğin değişebileceği herkesi ilgilendirmişti. O günlerde XXX ülkesinde bulunan ünlü bir yabancı bilim adamı da bu olayı duymuş önce kendi ülkesinde daha sonra da tüm dünya da açıklamış , böylece herkesin ilgisi bir anda bugüne ve birazdan kongre salonunda açıklanacak daha doğrusu yanlışlığı açıklanacak bir gerçeğe yöneltilmişti. Kongre salonunun hemen girişinde XXX International televizyon kanalına bir açıklama yapan Mr. D. ''Bugün eğer Bay A. dediklerini kanıtlayabilirse dünya bilim tarihi hayatının en büyük yarasını alır, dünyada bugüne kadar yapılan tüm hesapların yanlış olduğu yani bugüne kadar ki tüm bilgilerin geçersizliği ortaya çıkar. Bu da büyük bir kaos yaratabilir. Her şeye baştan başlanması bütün kuralların yeniden yazılması gerekir. Açıkcası ben 2 haftadır kendi kendime bu gerçeğin yanlışlığını Bay A. gibi kanıtlamaya çalıştım ama başaramadım. Ama bence böyle bir gerçeğe yanlış demek ve bu gerçeği ortadan kaldırmaya cürret edebildiğine göre Bay A. büyük bir dahidir ve bir şekilde bize yanlışımızı gösterecektir. Umarım bu kadar ilgi çeken bu olay bir şarlatanın düzenbazlığı olmaz. Eğer öyle bir şey ise Bay A.nın derhal tutuklanması ve çok ağır bir cezaya çarptırılması gerekir'' diye konuştu. Bir başka bilim adamı '' Bay A.' ya güveniyorum , aynı konu da bende bazı çalışmalarda bulunmuş ama bu gerçeği somut bir şekilde değil felsefi bir yolla çürütmüştüm.'' diyerek Bay A.ya şimdiden inandığını belirtiyordu. Kongre salonu artık tamamen dolmuştu. Dışarı da koşuşturan insanlar azalmış salonun etrafını bir sessizlik kaplamıştı. Birazdan Bay A. çıkacak ve bu tarihi kanıtı yapacaktı. Amfiyi aydınlatan ışıkları kısılmaya başladı. Işıkların kısılmasıyla beraber içerde tartışan davetlilerinde sesi giderek azalıyordu. Işıklar tam olarak kapandığında sesler de tamamen kesilmişti... Çıt çıkmıyordu...Biraz sonra kürsünün olduğu bölgeye güçlü bir ışık geldi ve sadece orayı aydınlattı. Daha sonra Bay A. kürsünün orda belirdi. Herkes onu alkışladı... Heyecan giderek artıyordu...Dünyanın tarihinin değişeceği dakikaya saniyeler kalmıştı. Bay A ellerini kürsünün kenarlarına dayadı ve konuşmaya başladı. '' Bugün burada toplanan değerli misafirlere ve sanırım televizyonlardan bizi izleyen herkese bizi dikkate aldığınız ve bize kulak verdiğiniz için teşekkür ederim. Önce size bu çalışmamızda görev alan arkadaşlarımı da takdim etmek istiyorum'' Arkasına dönüp öğrencilerini çağırdı. Öğrencileri Bay A.'nın arkasında toplandılar. Bay A. konuşmaya devam etti '' Öncelikle kamuoyunda yapılan bir yanlışa değinmek istiyorum. Bu kadar bilinen bir gerçeğin yanlışlığını ispat etmek bizim amacımız değildi. Zaten bir yanlışlığı ispat ediyorsan ve bir gerçeği ortadan kaldırıyorsanız yerine yeni bir gerçek koymak zorundasınızdır. Biz sadece yaptığımız küçük araştırmalar sonucu bir gerçeğin aslında yanlış olduğunu ortaya koymak istiyoruz. Ve eğer bunu sizler de kanıtlayabilirsek , bazı dengeler bozulacağı için ve ortaya yeni bir gerçek veya geçici bir gerçek koyamayacağımız için tüm kamuoyundan ve özellikle de değerli bilim adamlarından şimdiden özür dilemek isterim. Sanırım sözü daha fazla uzatmaya gerek yok. Hepimiz burada milattan önce bulunmuş ve kanıtlanmış , dünyanın vazgeçilmez gerçeklerinden birine bulunan bir istisnayı görmek için toplandık. Eukledis geometrisine göre bir üçgenin iç açıları toplamı 180 derecedir. Tabi Eukledis 'çi olmayan geometrilerde bu özellik geçersiz kılınmıştır. Hiperbolik geometri de veya eliptik geometri de bu açı toplamının 180den büyük veya 180den küçük hatta sıfır bile olduğunu biliyoruz. Ama bugün burada Eukledis geometride de üç iç açı ortayın 170 derece olduğunu gösteren birkaç örnek göstermek istiyorum. Evet arkadaşlar resmi duvara yansıtırlarsa göreceğiz. Evet işte gördüğünüz fotoğraf XXX gölündeki üç küçük adacığın birbiriyle yaptığı açılar sonrası oluşan bir üçgendir ve bu üçgenin iç açıları toplamı 170 derecedir. Şimdi bunu ölçmek için Sayın Noter Beyi buraya davet ediyorum.'' Bay A. kürsüden indi Noter Bey'in elini sıktıktan sonra ölçüm için gerekli olan aletleri vermeleri için asistanlarına işaret etti. Asistanlar ve Noter Bey üçgenin açılarını ölçmeye çalışırken Bay A. kendinden emin bir şekilde duvara yansıyan bu mucize üçgeni hayretle izleyen ve sonucu merak eden davetlilere bakıyor ve gururlanıyordu. Noter Bey ilk yaptığı ölçümde açılar toplamını 180 derece buldu , herhalde bir yanlış yaptığını düşündü ve ikinci kez ölçtü sonuç gene 180 dereceydi. Sonucun açıklanmaması davetlileri iyice meraklandırmıştı , Bay A. işlemin uzun sürmesinden endişelendi ve Noter Bey'in yanına gitti Noter Bey kendisine sonucun 180 derece çıktığını söyleyince Bay A. sonucu kabullenmeyip Noter Beyden tekrar denemesini ve bir hata yapmış olacağını söyledi. Noter bey 3 kez ölçtüğünü ve sonucun 180 derece çıktığını söyledi ama Noter Bey de Bay A. 'ya inananlardan biriydi. Ölçümü yapması için birkaç matematik profesörünü çağırdı. Ölçümler gene 180 derece çıkıyordu. Noter Bey Bay A. ya kesin sonuç olarak 180 dereceyi açıklayacağını üzülerek söyledi . Bay A şok olmuştu. Bu imkansızdı daha önce kaç kez ölçtüğü halde hep 170 derece bulmuştu. Asistanlarını yanına topladı tam konuşmaya başladı ki baş asistanı üzgün bir ifadeyle Bay A'ya kendilerinin de sonucu 180 derece bulduklarını ama onun hiçbir zaman kabullenmediğini ve bir şekilde 170 dereceye ulaştığını söyledi. Bay A. sinirlendi bu sırada Noter Bey sonucu açıklamak için kürseye çıktı. Herkes heyecanla Noter Bey'in ağzından çıkacak sözlere bakıyordu. '' Yaptığımız ölçümler sonucu bu üçgenin açılarının toplamının 180 derece olduğunu bulduk yani Bay A. yanılmıştır. Üçgenin iç açıları toplamı 180 derecedir ve bunun bir istisnası yoktur. '' Bay A. Noter Bey'in sözünü kesip kürsüye çıktı '' Hayır hayır bu imkansız lütfen bakın projektor üzerinden hep beraber ölçelim 170 derece çıkıyor inanın bana'' Daha sonra ölçmeye başladı .. ''62 Derece... 57 Derece ve 51 Derece işte bakın 170 ediyor.'' O sırada davetli profesörlerden biri kürsüye atladı '' 61 Derece son ölçtüğünüz açı 61 Derece'' Bay A. tekrar üçgene baktı '' Hayır efendim 51 derece bakın buradan buraya ölçtüğümüzde 51 derece çıkıyor.'' Profesör güldü '' İyi de efendim oradan ölçemezsiniz ki orası adacığın orta noktası değil bakın şu küçük taş parçası kesişim noktasıdır ve buradan ölçtüğümüzde de 61 çıkıyor.'' Bay A. tekrar üçgene yani adacıklara baktı. Aynı anda tüm davetliler de üçgene heyecanla bakıyorlardı. Bay A. asistanlarına baktı asistanları profesörü onaylarmış gibi kafalarını üzgün bir şekilde salladılar. Bay A. baş asistanı yanına çağırdı '' Madem biliyordunuz neden beni uyarmadınız? Tüm dünyaya rezil oldum ama kaç kez ölçüm yaptım hep doğru çıktı!'' Baş asistan biraz yutkundu '' Efendim size söyledik ama dediğim gibi ilk başlarda kabullenmediniz daha sonra da kendinizi dünyayı değiştirmeye o kadar kaptırmıştınız ki hevesinizi kırmak istemedik. Böyle bir fiyaskonun bir parçası olarak akademik kariyerimiz bitebilir ama sizin doğrunuzu izledik , bu büyülü havayı bozmak istemedik efendim'' Bay A. duygulandı '' Anlıyorum , çok büyük bir fiyasko keşke engelleseydiniz beni neyse bütün insanlar benim yapacağım açıklamayı bekliyor. Onlara bir şeyler söylemeliyim'' Bay A. tekrar davetlilere döndü. İnsanlar gülerek ve merakla Bay A.'nın açıklamalarını bekliyorlardı. Bay A. derin bir nefes aldı '' Sayın davetliler açıların toplamı 170 derece değil 180 derecedir. Büyük bir hata yaptığımı kabul ediyorum. Sanırım kendimi bu gerçeğe o kadar kaptırmışım ki hep 170 derece ölçmüşüm. Bu kadar insanın ilgisini ve zamanını harcadığım için tüm kamuoyundan özür diliyorum Ama sanırım bugün bize bir ders oldu. Bugün yüz binler hatta milyonlar bizi izlediyse yani bu kadar bilinen bir gerçeğin bile doğruluğundan şüphe edilebiliyorsa demek ki insanlar değişim istiyor. İnsanlar eski gerçeklerin yerine yenilerinin gelmesini istiyor. Bugün bu bir üçgendi yarın belki başka bir şey olur. Sanırım hepiniz benim artık emekliye ayrılmam ve insan içine çıkmamam gerektiğini düşünüyorsunuz ama dediğim gibi madem en bilinen gerçeklerden bile şüphe edebiliyorsak, şüphe etmek istiyorsak değişim istiyoruz demektir ve ben bundan sonra bunun için çalışacağım yeni gerçekler yeni doğrular bulmak için. Hepinize geldiğiniz için teşekkür ederim. İyi günler '' Bay A. kürsüden indi ve doğruca amfiden çıktı. Tüm davetliler Bay A'yı sessizce dinledikten sonra gene tartışmaya başladılar tıpkı Bay A.'yı dinlemeden önce yaptıkları gibi...
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: ιѕтαηвυℓ
Yaş: 33
Mesajlar: 14,099
Teşekkür Etme: 125 Thanked 197 Times in 120 Posts
Üye No: 44060
İtibar Gücü: 4236
Rep Puanı : 10060
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Bir zamanlar bir üstat varmış. İnsanlar konuşmasını dinlemek için toplanırmış. Söyledikleri harikulade imiş. Sevgi sözcükleri ona kulak veren herkesin, ta yüreğine işlermiş.
Kalabalığın arasından bir adam, üstadın ağzından çıkan her sözcüğü dinlemiş.Gönlü yüce olduğu kadar, alçakgönüllüymüş de. Üstadın sözleri bu adamı öylesine derinden etkilemiş ki, onu evine davet etmek istemiş. Üstat konuşmasını bitirdiğinde adam, kalabalığın içinden geçerek karşısına çıkan üstadın gözlerinin içine bakarak; "Meşgul olduğunu, herkesin senin ilgini istediğini biliyorum" demiş, "Biliyorum, sözlerimi dinleyecek pek zamanın yok. Ama yüreğim öylesine açık, sana duyduğum sevgi öyle büyük ki, seni evime çağırmak, senin için en güzel yemekleri hazırlamak istiyorum. Çağrımı kabul etmeni beklemiyorum ama, içimdekileri sana bildirmeden edemedim. Adamın gözlerinin ta içine bakmış üstat. Yüzü gülüşlerin en güzeliyle aydınlanmış ve "Hazırlığını yap" demiş, "Evine geleceğim." Bu sözcüklerin adamın yüreğinde yarattığı sevinç çok büyükmüş. Üstada hizmet etmek, sevgisini dile getirmek için zamanın geçmesini sabırsızlıkla beklemiş.Yaşamın en önemli günüymüş bu; Üstat evinde, onunla birlikte olacakmış ya. Yiyeceklerin, şaraplarin en iyisini almış. Üstada armağan edeceği giysilerin en güzelini seçmiş. Sonra da, hazırlıklarını tamamlayıp, üstadı ağırlamak için evine koşmuş. Bütün evi temizlemiş, yemeklerin en lezizlerini pişirmiş, güzel mi güzel bir sofra kurmuş. Üstat çok geçmeden orada olacağı için yüreği sevinç doluymuş. Kapısı çalındığında kaygı içinde beklemekteymiş adam. Yerinden fırlayıp kapıyı açmış. Açmış ama, üstat yerine yaşlı bir kadın durmaktaymış karşısınd****adın gözlerinin içine bakarak; "Açlıktan ölüyorum" demiş, "Bana bir parça ekmek verebilir misin?" Gelen üstat olmadığı için hafifçe düş kırıklığına uğramış adam. Kadına bakıp, "Buyur, gir içeri" demiş. Kadını, üstat için hazırladığı yere oturtup, üstat için pişirdiği yemekleri sunmuş. Adamın cömertliği yaşlı kadına dokunmuş.Teşekkür etmiş, çıkıp gitmiş. Adam sofrayı üstat için dara dar yeniden düzenlemiş ki, yine kapısına vurulmuş. Bu kez de, çölü geçen başka bir yabancı imiş karşısındaki.Yabancı, adamın yüzüne bakıp; "Çok susadım" demiş, "Bana içecek bir şeyler verebilir misin?" Gelen üstat olmadığı için adam bu işe yine bozulmuş biraz. Yabancıyı evine buyur edip, üstat için hazırladığı yere oturtmuş. Üstada ikram etmeye niyetlendiği şarabı sunmuş. Yabancı gittiğinde ortalığı üstat için bir kez daha düzenlemiş. Kapı yeniden çalınmış. Açtığında küçük bir çocuk görmüş adam. Çocuk yüzüne bakıp; "Üşüyorum" demiş, "Sarınabileceğim bir battaniye verebilir misin bana?" Gelen üstat olmadığı için adam biraz bozulmuş. Ama çocuğun gözlerine bakmış ve sevmiş onu. Üstat için aldığı giysileri çabucak toparladığı gibi çocuğu bunlarla sarıp sarmalamış. Çocuk teşekkür edip, yoluna devam etmiş. Adam, üstat için her şeyi bir kez daha hazır etmiş, geç saatlere dek beklemeye koyulmuş. Üstadın gelmeyeceğini anladığında, yüreğinde düş kırıklığı duymuş ama üstadı hemen bağışlayıvermiş. Kendi kendine, "Üstadın benim yoksul haneme gelmesini beklememem gerektiğini biliyordum" demiş. "Gerçi geleceğini söylemişti ama başka bir yerde çok daha önemli bir şey onu alıkoymuş olmalı. Üstat gelmedi ama en azından geleceğini söyledi. Yüreğimin mutlulukla dolması için bu da yeter." Yavaş yavaş yemekleri ve şarabı kaldırmış, yatmaya gitmiş. O gece düşünde, üstadın evine geldiğini görmüş. Onu gördüğü için mutlu olmuş adam. Gördüğünün düş oldugunu bilmiyormuş."Geldin üstadım! Sözünü tuttun." "Evet" diye karşılık vermiş üstat. "Ama ben buraya daha önce de geldim.Açtım, doyurdun.Susuzdum, şarap verdin bana.Üşüyordum, bedenimi giysilerle örttün. Başkaları için ne yaparsan benim için yaparsın." Adam uyanmış. Mutluluk doluymuş yüreği. Çünkü üstadın kendisine ders verdiğini anlamış. Üstat onu öyle çok seviyormuş ki, derslerin en büyüğünü vermek için üç insan göndermiş. Üstat herkesin içinde yaşar. Açlık çeken birisine yiyecek, susayana su verdiğinde, üşüyeni sarıp sarmaladığında, sevgini sunduğun üstattır. |
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: ιѕтαηвυℓ
Yaş: 33
Mesajlar: 14,099
Teşekkür Etme: 125 Thanked 197 Times in 120 Posts
Üye No: 44060
İtibar Gücü: 4236
Rep Puanı : 10060
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Son dört aydir bacagina çelik bag takan küçük çocuk, evinin ön kapisindan
içeri, kucaginda yeni aldigi köpek yavrusuyla girdi. Köpegin kalçasinda bir kemik eksikti ve yavru yere birakildiginda ciddi biçimde topalliyordu. Çocuk kendi durumundan ümitsizdi. Ama yaninda yeni arkadasiyla umutlari canlanmis ve yepyeni bir çoskuyla dolmustu. Ertesi gün çocuk ve annesi küçük köpege nasil yardim edebileceklerini ögrenmek için bir veterinere gittiler. Veteriner, çocuga eger her sabah yavru köpegin bacagina masaj yapar, sonra da onu en az iki kilometre yürütürse, o zaman kalçasindaki kaslarin güçlenecegini, yavrunun artik aci çekmeyecegini ve daha az topallayacagini anlatti. Yavru köpegin yürürken rahatsizligini inleyerek ve havlayarak belli etmesine ve çocugun da kendi bacak bagindan aci ve zorluk çekmesine karsin, programi iki ay sabirla sürdürdüler. Üçüncü ay, artik her sabah okuldan önce bes kilometre yürüyorlardi ve artik ikisi de yürürken aci duymuyordu. Bir Cumartesi sabahi çalismadan dönerken çalilarin arasindan önlerine bir kedi çikti ve köpegi korkuttu. Tasmasindan kurtulan köpek hizla caddeye segirtti. Hizla gelen bir kamyon köpege yaklasirken çocuk da caddeye firladi, köpegini yakalamak istedi ama yolun kenarina yuvarlandi. Geç kalmisti. Kamyon köpege çarpmisti köpegin agzindan kan geliyordu. Çocuk köpegine sarilmis aglarken kendi bacagindaki bagin çikmis oldugunu gördü. Kendisi için üzülecek zamani yoktu. Hemen ayaga kalkti, köpegini kucagina aldi ve eve dogru yola koyuldu. Köpek küçük küçük havlayarak çocuga umut veriyor ve onun heyecan içinde elinden geldigince hizli kosmasina neden oluyordu. Annesi onu ve aci çeken köpegini hemen hayvan hastanesine götürdü. Anne ogul merak içinde köpegin ameliyati atlatip atlatmadigini ögrenmek için beklerken çocuk, hem de çelik baglari gevsemisken simdi nasil olup da hizli hizli yürüyebildigini ve kosabildigini sordu. Annesi söyle dedi: "Sende osteomiyelit vardi. Bu bir kemik hastaligidir. Bu hastalik bacagini zayiflatti ve sakat birakt, bu nedenle de topalliyor ve aci çekiyordun. Bacagindaki çelik bag destek içindi. Eger aciya ve saatlerce sürecek tedavilere dayanmaya razi olsaydin, bu geçecekti. Ilaçlara iyi cevap verdin, ama fizik tedaviye her zaman karsi koydun. Baban ve ben ne yapacagimizi bilemiyorduk. Doktorlar bize bacagini yitirmek üzere oldugunu söylediler. Sonra eve köpek yavrusunu getirdin. Sanki onun gereksinmelerini anliyor gibiydin, sen ona yardim ederken aslinda büyümek ve güçlenmek için kendine yardim ediyordun." Tam bu sirada ameliyathanenin kapisi agir agir açildi. Veteriner yüzünde bir gülümsemeyle disari çikti. "Köpeginiz iyilesecek" dedi. Çocuk insanin verirken, aslinda aldigini ögrendi. Vermek almaktan daha kutsaldi.. |
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: ιѕтαηвυℓ
Yaş: 33
Mesajlar: 14,099
Teşekkür Etme: 125 Thanked 197 Times in 120 Posts
Üye No: 44060
İtibar Gücü: 4236
Rep Puanı : 10060
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Halife Bağdat'ta sarayının balkonunda otururken başvezirinin büyük bir heyecanla koşarak geldiğini görür. Hemen yanına gelmesini ister, merak eder bu heyecanın nedenini. Vezir ellerine yapışıyor, ağlamaklı bir sesle
-Yalvarıyorum, bana izin ver, hemen şehirden gideyim. -Neden? -Az önce saraya gelmek için büyük meydandan geçiyordum, yürürken bana birinin baktığını hissettim, döndüm ve tam arkamda Ölümü gördüm! -Ölümü mü gördün? der iyice meraklanan Halife... -Evet O'ydu, hemen tanıdım...Simsiyah giyinmisti, boynunda yine siyah bir atkısı vardı... Gözlerini bana dikmişti, sanki beni korkutmak istiyor gibiydi... Çok eminim beni arıyordu. Ne olur izin ver hemen gideyim buradan. En iyi atı alacağım ve doğru Semerkand'a gideceğim... Hemen yola çıkarsam akşama varmadan Semerkand'da olurum... -Gerçekten Ölüm müydü gördüğün, emin misin?' -Çok eminim, Halifem. Şimdi seni nasıl görüyorsam O'nu da öyle gördüm. Senin sen olduğundan nasıl eminsem, onun da ölüm olduğundan o kadar eminim. Ne olur izin ver hemen gideyim... Vezirini seven Halife çok ikna olmamasına rağmen izin vermiş gitmesi için. Vezir koşarak kendi evine gitmiş, en iyi atını eyerlemiş ve dörtnala şehirden çıkmış, karanlık basmadan Semerkand'a ulaşmak kararındaymış... Veziri gittikten sonra Halife'nin içi hiç rahat etmemiş, biraz sarayında dönüp dolanmış, sonra birden karar vermiş. Zaman zaman yaptığı gibi kıyafet değiştirmiş ve sarayın arka kapısından çıkıp halkın arasına karışmış...Yabancı bir gezgin gibi ağır ağır büyük meydana gelmiş, biraz yürüdükten sonra bir köşede durmuş ve tam o sırada o da tanımış Ölümü.. Anlamış ki Veziri yanılmamış, Ölüm, tanınması çok kolay bir kılık içinde yavaş yavaş yaklaşıyormuş... Yaklaşırken zaman zaman bir yaşlı adamın sırtına dokunuyor, elinde yükleriyle giden bir kadının kolunu hafifçe tutuyormuş. İnsanlar hiçbir şey farketmiyorlarmış.. Bazen koşan bir çocuk fazla yanına yaklaşınca Ölüm ona dokunmamak için kenara çekiliyormus... Halife Ölüm'e doğru yürümeye baslamış... Ölüm de onu kılığını değistirmiş olmasına rağmen tanımış ve saygıyla eğilerek selam vermiş. Halife iyice yanına yaklaşıp kulağına eğilmiş. -Sana bir şey sormak istiyorum, demiş... -Seni dinliyorum Sayın Halife... -Benim başvezirim henüz gençtir, sağlıklıdır ve bildiğim kadarıyla çok namuslu ve dürüst bir insandır. Bu sabah saraya gelirken onu çok korkutmuşsun... Neden öyle baktın ona.. Ölüm sakin bir sesle cevap vermiş: -Ben onu korkutmak istemedim. Onu korkutacak bakışlarla da bakmadım. Meydanda kalabalığın arasında tesadüfen yanyana geldik, onu aramıyordum. Ama birdenbire karşılaşınca şaşırdım ve ona bakarken şaşkınlığımı gizleyemedim. Onun gözlerimde gördüğü sadece şaşkınlıktı... -Neden bu kadar şaşırdın? diye sormuş Halife... -Onu burada Bağdat'ta göreceğimi hiç sanmıyordum. Onun Semerkand'da olacağını sanıyordum, çünkü onunla randevumuz bu akşam hava karardığı sırada Semerkant'da... |
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: ιѕтαηвυℓ
Yaş: 33
Mesajlar: 14,099
Teşekkür Etme: 125 Thanked 197 Times in 120 Posts
Üye No: 44060
İtibar Gücü: 4236
Rep Puanı : 10060
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Adamın biri bir gün rüyasında ;ellerinin,ayaklarının ,ağzının ve beyninin midesine karşı isyan ettiğini görmüş. Eller: “Sen işe yaramaz tembel!Biz bütün gün çalışıyoruz; testereyle kesiyoruz,çekiçle duruyoruz,taşıyoruz,kaldırıyoruz,akşam olunca da şişlikler,yaralar ve çiziklerle dolu olarak eve geliyoruz.Eklemlerimiz ağrıyor,her tarafımız kirleniyor.Ya sen!Bütün gün burada oturup,atıştırıp duruyorsun.”demişler. Ayaklar: “Evet aynı görüşteyiz.Bütün gün sağa sola yürümekten nasıl ağrıyoruz.Sense hep tıkınıp duruyorsun.Tıkındıkça seni taşımamız zorlaşıyor.” Demişler. Ağız: “Evet doğru.O sevdiğin bütün yiyeceklerin nereden geldiğini soruyorum.Onları çiğneyen benim.Ben bitirir bitirmez sen yutuyorsun.Bu adalet mi?”diye bağırmış. Beyin: “Peki ya ben?Burada olmak kolay mı sanıyorsun,senin bundan sonra ne yiyeceğini düşünmek?Hala bunların hiçbir karşılığını almış değilim.” Ve böylece vücudun bölümleri hiç sesini çıkarmayan mideye karşı şikayetlerini sürdürmüşler Beyin: “Benim bir fikrim var.”demiş “Hadi hepimiz bu tembel organa karşı isyan edip,onun için çalışmayı bırakalım.” Diğer tüm organlar “Harika!”demişler “Senin için ne kadar önemli olduğumuzu sana göstereceğiz.Belki böylece biraz da olsa çalışmaya başlarsın.” Hepsi çalışmayı bırakmışlar.Eller ,kaldırma ve taşıma işlerinden vazgeçmiş.Ayak yürümemiş.Ağız, çiğneyip yutmayı bir süre bırakmış.Beyin bu parlak fikirler için bir süre çalışmamaya karar vermiş. Mide,aç olduğu zamanlardaki gibi biraz guruldamış önce ama bir süre sonra sesi kesilmiş. İsyan birkaç gün sürmüş.Gün geçtikçe adam kendini daha kötü hissetmeye başlamış. “Bu isyan bence daha uzamamalı :Yoksa açlıktan öleceğim.”diye düşünmüş. Bu arada eller,ayaklar ,ağız ve beyin oldukları yerde günden güne zayıflamaya başlamışlar. Önceleri mideyi kızdırmak için biraz canlanıyorlarmış ama sonraları onu yapmaya halleri kalmamış. En sonunda adam ayaklarından gelen çok cılız bir ses duymuş. “Acaba yanılıyor olabilir miyiz?Yoksa mide kendi görevini yapıyor muydu?” Beyin: “Ben de aynı şeyi düşünüyorum.Evet yiyecekleri aldığı doğru ama sonunda gene bize yolluyormuş.”diye mırıldandı. Ağız: “Hatamızı itiraf etmeliyiz. Mide ;eller,ayaklar ,dişler ve beyin kadar görevini yapıyordu.”demiş. “O zaman hadi hepimiz iş başına”diye bağırmışlar. Ve o anda adam uyanmış. Ayaklarının yürüyor olması,ellerinin yakalayabilmesi,ağızının çiğnemesi ve beyninin berrak bir şekilde düşünmesi onu rahatlatmış.Kendini çok daha iyi hissetmeye başlamış. Kahvaltıda midesini doldururken şöyle demiş: “Bu bana bir ders oldu.Ya hepimiz çalışırız,ya da hiçbir şey tek başına çalışamaz.”
|
![]() |
![]() |
![]() |
#8 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: ιѕтαηвυℓ
Yaş: 33
Mesajlar: 14,099
Teşekkür Etme: 125 Thanked 197 Times in 120 Posts
Üye No: 44060
İtibar Gücü: 4236
Rep Puanı : 10060
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Nedense herkes yanlış bilir, Yakamoz Ay ışığının suya, denize vuran yansıması değildir.
Yakamoz aksine Ay olan *******de olmaz. Yakamoz bir canlıdır, latince ismi Noctulica Milliaris olan bu canlı aynı bir ateş böceğinin denizde yasayan versiyonudur. Limunisans maddesini vücudunda barındıran bu canlıya dokunulduğunda bir ışık saçar. Bu canlı bir planktondur, yani milimetrik boyutlarda bir canlı.. Bunlardan milyonlarcasi bir araya geldiginde *******i bir kayık geçerken, veya bir balık sürüsü geçtiginde bu canlılara çarparak ışık çıkarmalarını sağlar. O yüzden balıkçı sandallarında yüksek bir direk ve bu direğin ucunda oturulacak bir yer vardir. Balıkçılardan biri buraya oturarak ay olmayan *******, balıkların yakamoz yaparak geçtikleri yolları görüp dümenciyi oraya yönlendirirler. O yüzden Lüfer avlarken Lüx ışığı kullanılır, balık gelsin diye değil misinanin değdiği yakamozlarin çıkardığı ışıktan Lüfer korkmasın diye Lüxışığı yakamoz ışığını söndürmek için kullanılır. Aslında Yakamoz (eğer göreniniz varsa bilir) olağan üstü bir seydir, Yakamoz olduğunda denizde uzun floresan lambalar yanıyormus gibi olur. Ama bunun için ay ışığı olmaması gerekir. Ay ışığı (daha baskin oldugu için) gerçek yakamozu göremezsiniz. Bir de Yakamozlu ve Ayışıksız *******de denize girince pırıl pırıl gümüşe bulanmış gibi olursunuz. ******* İşte hep böyle kelimeleri harcarken yanlışlara düşeriz. Yakamozla ilgili ansiklopedik bilgiyi dostluk kelimesine örnek olarak vermek istedim. Romantik duygularla sarılı bir yanlış kavrama yükleriz yakamoza. Dostluktan anladığımız yanılma gibi. Herkes olmasını istediği gibi yorumlar dostluğu. Düşlediği insanı dost kimliğiyle yanına yerleştirir. Oysa gerçek insan karmaşadır. Bugün dört elle sarıldığımız, onsuz olmaz dediğimiz insan gün gelir çekilmez olur. İşte o zaman dosta sarılır. O dost bir düş olur, bir umut olur, bir bilinmezdir. Onu yeniden sevmek, yeniden tanımak gerekir. Bunun için de dostluk önce karşılıklı paylaşım gerektirir. Tek taraflı vermek dostluğun yalancı beslenmesidir. Kısa zamanda bu tür dostluklar tükenir. İnsan doğası gereği yeni dostlar arar kendine. Eski dostlar birer anıdır artık. Hoş anıların denizdeki pırıltıları.. yakamozlar. |
![]() |
![]() |
![]() |
#9 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: ιѕтαηвυℓ
Yaş: 33
Mesajlar: 14,099
Teşekkür Etme: 125 Thanked 197 Times in 120 Posts
Üye No: 44060
İtibar Gücü: 4236
Rep Puanı : 10060
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Caddelerde sisli, puslu bir kış ikindisi. Ağaçlarda salkım salkım eski zamanlardan kalma anılar... Yapraklarda yere düşmeye hazırlanan yağmur damlaları... Bir yaprak kıpırdıyor işte, gümüşi bir damla usulca yere düşüyor. Sen sanki, yaprakların arasından bana müzipçe gülüyorsun. Beni her zaman şaşırtırsın zaten. Beni her zaman güldürmeyi bilirsin. Farkına bile varmadan bir şarkı dökülüyor dudaklarımdan "Caddelerde rüzgâr, aklımda aşk var."
Rüzgâr keskin ıslığı ile şarkıma eşlik ediyor. İstasyon Caddesi'nin tenhalığı nedense ilk defa içime dokunuyor. Arabaya binsem ve birlikte gezdiğimiz yerlere gitsem, evimde şiirler okuyarak telefonunu beklesem, telefonunun gelmediği zaman seni başka yerlerde arasam. Sonra sen gelsen yanıma, yine "seviyorum" desen, ben yine senin gözlerinde sonsuzluğa mahkum edilen aşkımı görsem. Ayrıca şarkılar gerçek oldu bu kez. Caddelerde rüzgâr, aklımda aşk var. Yalnızım, üşüyorum, özlediğimse çok uzaklarda. Bahçeme melekler yağıyor, hepsi de tanıdık. Senden doğan, gözlerinde hayat bulan, bizi koruyan, kollayan ve en önemlisi ikimizi bir araya getiren melekler... Son kez yine seninle gezmiştik oraları. Sen kimbilir belki de, uzak bir kıtanın, uzak bir şehrindesin şimdi. Benimse herşeyim aynı. *******i bodrum katlarına yağmur daha çok yağıyormuş, bugünlerde bir tek bunu ögrendim. Bir de *******i daha uzun sanki, bitmek bilmiyor. Bana anlatmak için neler biriktirdin içinde? Benim sana anlatacağım yeni birşeyler yok. Dedim ya, her şey aynı. Ama sanki biraz mahsunluk çöktü üzerime, bir de gülüşlerim sanki biraz azaldı. Sen olsaydın hemen anlardın. Sen benim herşeyimdin. Arkadaşım, dostum, öğretmenim, talebem, sevdiğim. Koşulsuz bir sevgiyle sevdim seni, bağlandım. Sen kimbilir belki de, uzak bir kıtanın, Uzak bir şehrindesin şimdi. Benimse içimde kocaman bir boşluk var. Hayır, Üzülmüyorum, içimdeki boşlukta birtek özlemin yankılanıyor. Hayır, sana anlatmak için yeni şeyler biriktirmiyorum içimde, çok istesen hikayeler uydururum. Ama hikayelerimden önce itiraflarım olacak. Kendimden bile gizlediğim duygularımın itirafları. Sana aşık olmaktan delice korktuğumu, sana bakarken içimin titrediğini. Daha pek çok, sırrımı anlatacağım sana. Gerçi anlatmama gerek yok, sen zaten hepsinin çoktan farkındasın... Sen kimbilir, belki de uzak bir kıtanın, uzak bir şehrindesin şimdi. Bense odamda senden uzak. Hayır beni merak etme, üzülmüyorum. Biliyorum, ikimizde yoktuk bu aşk başladığında ve çok iyi biliyorum, sonsuzluğa mahkum edildi bizim aşkımız. Dedim ya, beni merak etme. Üzülmüyorum. Yalnızca biraz, biraz üşüyorum... |
![]() |
![]() |
![]() |
#10 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: ιѕтαηвυℓ
Yaş: 33
Mesajlar: 14,099
Teşekkür Etme: 125 Thanked 197 Times in 120 Posts
Üye No: 44060
İtibar Gücü: 4236
Rep Puanı : 10060
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Merhaba…
-Yine ben… -Geldim işte… -Bu aralar çok sık görüşemiyoruz seninle -Merak ediyorum son sınavını verebildin mi? …… -Ah bir de duysan işte. -Güzel bir kahvede muhabbet haybeye ehi ehi… İyi kafa dağıtırdık be seninle… -En azından böylesine yalnız olmazdım. -Hem yalnız hem geçici varolmak düşünebilen bir insanı benim olduğum gibi yaralardı biliyorum… .. -Biliyor musun ani ve hızlı olsa da senin yanında kaldığım sürece duyguların benimle oldu. Seni tüm anlamlarınla öğrendim: Çünkü ben seninim, sana aitim. -Seninle ve senin için varoldum ve seninle birlikte yok olacağız. -Sensin benim doğduğum yer ve ben seninim. -Seni sevmem için yaratılmış varlığımdan fışkıran iyilik ve koruma içgüdüsü ile seninleyim. -Bir anlık da olsa sana dokunmak, seninle ve her şeyin senin için olduğu yerde sonsuz bir zaman dilimi içinde mutlu olmak hissi veriyor. ……….. -İşte o kısa anlarda kurtulan senin için et yığını basit bir hayat mı yoksa benim için tüm evren yeniden mi kuruluyor, bilemiyorum. Her şeyin sen olduğu bir varlık ya da yokluk…Hepsinin içinde sen… -Şu an duyamadıklarınla birlikte en sevdiğin renkler ve papatyalar dahil her şey sen olduğunun bilincinde… …………….. …………. -Duy beni artık, sana masallar üretirim, bütün payım senin olsun ürünün bereketinde… -Kısa anlardan kurtulalım artık daha sık ve tanıdık olalım birbirimize ve tüm aynalar zihinlerimizde kırılsın , kurtaralım seni+bizi yani her şeyi ve aramıza küçük de olsa bir negatiflik girmesin hiçbir zaman, sonra tükürelim yüzüne maskaralar sürmüş palyaçoların anlamı tek olan hikayelerine… …. ………. ……………… -Ah keşke daha fazla kalabilsem, bizliğimiz ayrılmasa kendi içinde, duymayı öğrensen ve hatta alışsan… -Senin içinde senin için bir başka küçük sen, hiç hissetmediğim kadar sevgi diyeceksin alışkanlık olma ihtimalinin yüksekliğinde, başın dönerken fark eden ne var ki diyeceğim koyu sarı renkte şeritler dizini üzerinde küçük bir hayat gibi akan rakamlar için. Üçe oynama dedim, dedi içinde birisi ve sen ikincide benimle her şeyin sen olduğu bir biçimde kalakaldın. Sana dokunmak güzel…Acı fren sesi iğrenç oluyor, mesai bitti zili çalıyor, seninim, seninleyim, ama gitmeliyim… |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|