![]() |
|
![]() |
#1 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Sabah Fırtınalarla Dolu
Sabah fırtınalarla dolu yüreğinde yazın. Beyaz mendiller gibi veda ediyor koşturan bulutlar, rüzgârla sarsılmış, bir göçebenin elleriyle. Duy rüzgârın sonsuz yüreğini, çarpıp duran aşık suskunluğumuzda. Ağaçların arasından uğulduyor, tanrısal bir orkestra gibi, savaşlar ve şarkılarla dolu bir dil gibi. Rüzgâr soyuyor şimşek hızıyla kurumuş yaprakları ve büküyor kuşların titreyen oklarını. Rüzgâr deviriyor onu köpüksüz dalgalarında, ağırlıksız özünde ve bükülmüş ateşinde. Onun sayısız öpüşü parçalanıyor, dağılıp gidiyor, yaz rüzgârının kapısında yenilmişti.
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#2 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Sabah Ayazı
Sabah ayazı: Serçeler topluca duruyor Yok hiçbirinin boynu.
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Rubén Azócar
Adalara! Böyle bağırdık. Güven günleriydi Ve bizler korunmuştuk meşhur ağaçlarla: hiçbir şey uzak görünmüyordu bize, her şey her an saçtığımız ışıkla yakalanıyordu. Geldik kaba deriden ayakkabılarımızla: yağıyordu yağmur, yağıyordu adaların üzerine, böyle duruyordu ülke ayakta yeşil bir el gibi, kırmızı yosunların arasında akan parmaklarıyla bir eldiven gibi. Tütünle doldurduk adalar denizini, Hotel Nilsson’da tüttürdük geç saatlere kadar ve fırlattık taze istiridyeleri dünyanın bütün köşelerine. Bir kilise binası vardı şehirde, o büyük kapısında, o cansız akşam, papaz cüppelerinden siyah bir resmi geçit avuntusuz yağmurda dışarı çıkan uzun bir böcek gibiydi: boşalttık Bourgogne şarabını ve doldurduk kağıtları hiyeroglif acıların işaretleriyle. Fakat kaybolmuştum birden: uzun yıllar uzaklarda, arzumu arttıran başka gökler altında, yağmurdaki tekneleri ve yağmurdan ıslanmış kocaman kirpiklerin adalarda kök salsınlar diye orada kalan seni anımsadım.
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Rosas (1829-1849)
Toprağın arasından görmek çok zor (berrak tacını kaldıran ve çiyin yüksek toplamını aydınlatan zamanın arasından değil) , fakat toprak undan ve haklı kızgınlıktan şişman, ölülerle ve metallerle perçinleşmiş ambar, beni geri çeviren birbirine dolanmış yalnızlık bırakmıyor ki bakayım dibe. Fakat konuşacağım onlarla, benimkilerle, bir gün kaçmışlardı bayrağıma, temizlik kristal berrağı bir yıldız gibiyken giysilerinde. Sarmiento, Alberdi, Oro, del Carril: sonraları kirletilmiş temiz anayurdum benim, saklamıştı sizlere metalik narin bedeninin ışığını, ve ziraatın yoksul tuğlaları arasında sürgündeki düşünceler dokundu birlikte sert madencilikle ve asmaların tatlı dikenleriyle. Şili bölüştürdü onları kalesinde, verdi tuzu yuvarlanan denizinden ve serpiştirdi kovulmuş tohumu. Bu sırada ovada dörtnal at sürüş. Göksel saçların iplikleri üzerinde kırıldı yüzük, ve terden sırılsıklam hiddetli hayvanların nallarını ısırdı pampa. Hançerler, oligarkların kahkaha merhemleri işkence üzerine. Taçlanmış ay unutulmaz gölgesiyle bir ibiğin ırmaktan ırmağa beyazlığı üstünde. Kızıl üzüm bağlarından bir tren oldun sen, bir maske oldun, mühürlenmiş bir titreyiş, ve rüzgârda değiştirdiler seni trajik bir balmumu eliyle. Senden çıktı gece, dehlizler, kararmış kaldırım taşları, sesin ölüp gittiği merdivenler, karnavalın dört yol ağzı ölüm ve ahmaklarla kesişen, ve göz kapaklarından bir sessizlik gecenin bütün gözlerinin üstüne inen. Köpüklenen buğdayın nerelere gitti? Meyve taşıyan letafetin, geniş kucaklayan ağzın, şarkı söylemek için ne varsa kıpırdayan senin tellerinle, muhteşem davullarında senin gürültülü derinle, sonsuz yıldızla, suskunlaşan altında bu bastırılmış kubbenin vicdansız yalnızlığında. Gezegen, enlemler, güç dolu berraklık, kıyıların boyunca, ortak kardan kuşakların boyunca toplanır gecesel sessizlik sürerek sersemleten bir denizde, ve dalga dalga anlattı çıplak suyu, o boz rüzgâr çözdü titreyen tuzunu ve gece yaraladı bizleri step gözyaşlarıyla. Fakat halk ve buğday karıştı birbirine: o zaman düzleştirildi yeryüzünün başı, ışıkların gömülmüş iplikleri tarandı, ölüm savaşı araştırdı özgür kapıları, harap olmuş rüzgârdan ve yolların toz bulutlarından, batmış değerler, okullar, kavrayış ve çehre yükseldi tozdan tek tek yıldız berrağı birlikler, ışıklı sütunlar, el değmemiş bölgeler olana dek.
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Rosalina İle Akşam Gezintisi
Güneş uyku sersemi esniyor bir ağacın ardında. Ve bulutlar uzanıp bürünüyor eflatun rengine. Ay çıkıyor. Azalan bir Ay bu. Diyorum ki: ”Saat epey geç oldu artık” ”Evet”, diyor Rosalina, ”bitti artık yaz” Şimdiden sonra sonbahar her bir dakikada. Ah, evet. Gün kendi kendisinin gölgesi olmakta. Ve güneş çizmekte zayıf bir Ay’ı Ne ki burası hoş gene de, gitmeden önce ayakta durmalı. Yaşlandık, birden geliyor aklıma. Biraz serince geliyor burası, Geyikgölü sokağı. Ah, evet. Mahzun ve gamlı oluyor her yıl biterken yaz bu zamanlar. Yılların onaylanışı geçiyor. Hayatın takviminde bir yaprak dökülüşü. On dakikada on yıl birden yaşlanıyorum. Ve gökyüzü öyle karanlıklaşıyor, ve Ay sapsarı beyazlaşıyor. Ah, evet. Ve bir film gibi geçiyor hayatım. Ne ki yalnızca aptalca şeyleri anımsıyorum. Sonra bir bulut yutuyor Ay’ı. Karşı koyabilme gücüm giderek azalıyor. Diyorum ki: ”Rosalina, iyisi mi dönelim geriye. Yaşlılığımı da göz önünde bulundurmalı bundan böyle.” Ah, evet. Diyor ki Rosalina: ”Biliyor musun - seviniyorum geldiğinde sonbahar. Beni her zaman güçlü ve sevinçli kılmıştır. Sanki duruyorum bir saat gibi yaz geldiğinde. Sonbahar renklerinin ısısı ve kıvamı var – Her seferinde yeni doğmuş hissediyorum kendimi! ” Ah, evet. Düşüyor ağır taşlar yüreğimden. Düşünsene Rosalina benim karım! Hayli hafifliyor bacaklarım. Uçmadan hemen öncesi gibi duruyorlar ayakkaplarımda. Takımyıldızları görünüyor kentin ve ülkenin üstünde Gece genç daha, dünya yeni henüz. Ah, evet. Neden bakmalı geçmişe geleceğe bakmak daha iyiyken? Ben ve Rosalina Büyükayı takımyıldızıyla dönüyoruz eve. Ah, evet.
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Rosa Luxemburg’un Mezar-taşı İçin Yazı
Burada uyuyor Rosa Luxemburg Alman işçileri için savaşan Polonya'lı bir Yahudi Çelişkilerinin mazlumlarca gömüldüğü Alman zorbalarının Emriyle öldürülmüştü
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Reklam Gemisi
Gemi kırıyor dümeni kararan limana doğru. Megafonu bir selâm kükrüyor kente, elektrikli projektörleri saçıyor havaya beş parçalı ışığını bir kuyruklu yıldızın kuyruğu gibi ve alazla yazıyor bulutlara: BıR FORD ARABASI SATIN AL ................................ ................................
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#8 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Reis'in Terbiyesi
İnce bir oktu Lautaro. Esnek ve maviydi babamız. İlk gençliği sessizlikti yalnızca. Çocukluk yılları eylemdi. Gençliği hedefi belirli bir rüzgârdı. Hazırladı kendini uzun menzilli bir mızrak gibi. Alıştırdı ayaklarını çağlayanlara. Dikenler arasında geliştirdi ruhunu. Yarıştı Guana-ineğiyle. Hayvanların kış-uykusunda yaşadı. İzledi kartalların öğünlerini. Büktü kayaları sırlarından. Ateşin çimen-yaprağını yaşattı. Soğuk ilkbaharla beslendi. Yakıldı cehennemsi uçurumlarda. Zalim kuşlar arasında avcıydı. Utkularla renklendi elleri. Okudu gecenin saldırısında. Karşı durdu çökerten kükürde. Beklenmedik ışık, hız oldu. Sonbaharın duraklayışını öğrendi. Çalıştı görünmez hayvan-inlerinde. Sonsuz kar'ın çarşaflarında uyudu. Okların yolunu düzeltti. Av-eti kanını içti yollarda. Ele geçirdi dalgalardan defineyi. Tehdit yaptı kendini kasvetli bir tanrı gibi. Yedi her bir halk-mutfağından. Öğrendi şimşeğin alfabesini. Tarttı saçılmış külü. Kara deriler sardı yüreğini. Farketti dumanın spiral ipliğini. Kendisini inşa etti suskun liflerden. Zeytinin yüreği gibi yağladı kendini. Katı ve şeffâf kristal oldu. Fırtına rüzgârı gibi sınadı kendini. Savaştı kan susana dek. Böylece halkına yaraşır olabildi.
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#9 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Recabarren İçin
(I) Dünya, dünyanın metali, o yoğun güzellik, mızrak, lamba ya da yüzük olacak demir dolu barış, saf irin, zamanın satınalma gücü, çıplak toprak için hekimlik sanatı. Mineral batmış ve gömülmüş bir yıldız gibiydi. Gezegenin nabızatışları altına saklandı ışık gram gram. Kalın harmani, balçık ve kum örttü senin yarıküreni. Ne ki sevdim senin tuzunu, yüzeyini. Senin ağır yağmurunu, gözkapağını senin, görünümünü. Katı arılığın ayarında türkü söyledi elim: zümrüdün gelinsi çoban-şiirinde alıntı yapıldı benden, ve demirin boşluğunda koydum bir gün yüzümü uçuruma dek, direnç ve çoğalım aktı gitti benden. Ama bir şey bilmiyordum ben. Demir, bakır, tuz biliyordu bunu. Altın her çiçek koparıldı kanla. Her metalin bir askeri var. (II) BAKIR Bakıra geldim, Chuquicamata'ya. Akşamdı sıradağlarda. Hava buzsoğuğu bir cam gibiydi kuru berraklıktan yapılmış. Daha önce bir çok gemide yaşamıştım, ama çölün gecesinde parıldadı bu muhteşem maden göz-kamaştıran bir gemi gibi bu gecesel tepelerin parıldayan çiyi altında. Kapattım gözlerimi: Uyku ve gölge gerdi güçlü tüyünü üzerime dev bir kuş gibi. Sallanırken elemli araba bir bu yana bir öbür yana, fırladı yakındaki yıldız, bir mızrak gibi delip geçen gezegen buzsoğuğu bir ateşten donmuş bir şimşek ve bana yöneltilmiş bir tehdit. (III) CHUQUİCAMATA'DA GECE Gece zaten koyuydu, uçurum derinliğince bir gece bir çanın içindeki boşluk gibi. Ve gördüm gözlerimin önünde amansız duvarları, kırıyordu bakırı bir piramitte. Yeşildi buraların kanı. Ta ışığa boğulmuş gezegenlere dek ulaştı bu yeşil, bu gecesel ihtişam. Damla damla yarattı insan turkuvaz bir sütü, sonsuzlukta parıldayan taştan bir şafağı, ötesinde kumgecesinin yıldız kuşanmış, açık toprağını. Adım adım sürükledi beni Sendika'ya o zaman kendi eliyle karanlık. Şili'de olmuştu bu, Temmuz ayında, o soğuk mevsimde. Adımlarımın hemen yanından geçiyordu günler (ya da yüzyıllar) (ya da sadece aylar bakırdan yapılmış, taştan yapılmış ve taştan ve taştan, yani: zamanla cehennemden yapılmış: bitimsiz olandan yapılmış, kükürt-sarısı bir elin desteğiyle yapılmış) yalnızca bakırın tanıdığı başka adımlar ve ayaklardan. Kirli bir kalabalıktı, açlık ve paçavralar, yeraltında geçitler açan yalnızlıklar. O geceyi görmedim sayısız yaralarının resmi törenle geçişini madenin merhametsiz sahilinde. Ne ki durdum baktım bu acıların tarafında. Bakırın omurgakemikleri ıslaktı, Terli darbelerle çıkarılmış And-dağı havasının bitimsiz ışığında. Kazıp çıkarmak için bu mineralsi kemiklerini yüzyıllarca gömülü kalmış heykelin inşa etti insan bu boş tiyatronun galerilerini. Ne ki bu katı öz, gelişmesindeki taş, bakırın utkusu kayboldu ve bıraktı arkasında volkanın emrettiği bir krateri, tepelerde soluk bir delik bırakan bu yeşil yıldızı demircil bir tanrının göğsünden sökülmüş. (IV) ŞİLİLİLER Bunların hepsini yaratan senin elindir. Senin elindi, bu mineralsi köylünün tırnakları, savaşılmış 'tantanacı halk yığını', insandan malzeme serildi ayaklar altına, paçavralar içindeki küçük insan. Senin elin bu coğrafya gibiydi: gömdü bu kraterlerin yeşil karanlığını, okyanussu taştan bir gezegeninin temelini attı. Cephanelikler arasında dolaştı, bükülmüş kükürdü toparladı ve barut koydu her yana baygın bir tavuğun yumurtlaması gibi. İnanılmaz bir krater hakkında bu anlatılanlar: ta dolunaydan görünür dibi ki gömülmüş el ele Rodriguez diye biriyle, Carrasco diye biriyle, Diaz İturrieta diye biriyle, Abarca diye biriyle, Gumersindo diye biriyle, Şili'li biriyle, binlercedir adı O'nun. Bu sınırsızlık sürükledi paçavralar içindeki Şili'liyi, adım adım, birlikte kazılıp açılmış topluluktan, bir gün ve bir gün daha, bir kış daha, çıplak yumruklarla, hızlı, tepelerin sürükleyen atmosferi, ve kümeledi toprağın bölgeleri arasında. (V) KAHRAMAN Yalnızca bir çok parmağın gürültücü hızı değildi bu, yalnızca kürek değildi bu, yalnızca kol değil, kalça, insanın bütün ağırlığı ve enerjisi: ağrıydı, belirsizlik ve hiddetti kazan her bir santimetresini kireçli tepeyi ararken yıldızın yeşil damarlarını, gömdülerdi kuyruklu-yıldızların fosforışıklı kuyruklarını. Kansı tuz doğdu insanın eridiği kuyudan. Çünkü hırçın Reinaldo'ydu O, taş-arayıcısı, yorulmaz Sepelveda, oğlun senin, teyzen Eduviges Rojas'ın yeğeni, mineralsi sıradağları havaya uçuran ateşli kahraman. İnsan hayatına ve toprağa, en içteki dölyatağının taşkınlığına sızmasını bilen biri gibi bozguna uğrattım kendi kendimi: batıncaya dek sarkıtlar gibi gözyaşının sellerinde insana, zavallı, düşmüş kandan, toza bulanmış terden. (VI) GöREVLER Başka bir keresinde Lafertte'yle gittik çok uzaklara mavi, el etek çektiren İquique'den Tarapaca'dan kumun sınırları boyunca. Elias gösterdi bana güherçile-işçisinin küreğini. Her bir adamın parmakları gömülmüş duruyordu tahtadan sapına küreğin: her bir parmak ucundan ötürü aşınıp gitmişti kürek. Kürekteki bu ellerin damgası ezdi çakmaktaşını, ve böylece açtılar topraktan ve taştan, metalden ve asitten mahzenleri, bu acılı tırnaklar, gezegenleri havaya uçuran ellerin bu simsiyah zinciri, madenleri gökyüzüne doğru kaldırıyor ve diyor ki kutsal kitaptaki öyküye benzeyen bir masalda olduğu gibi: 'İlk günü bu yeryüzünün.' İşte, kimsenin daha önce görmediği (başlangıç gününe kadar) , ayağa kalktı küreğin ilk örneği cehennemin kırıntıları üzerinden: baş etti onlara kaba, ateşli elleriyle, açtı toprağın yaprağını, ve mavi gömlek içinde atıldı ileriye, beyaz dişli rehber, güherçilenin kâşifi. (VII) ÇÖL Büyük kumçöllerinin katı yemek-yeme zamanı geldi çattı: dünya çıplaktı, sereserpeydi, yalıtılmış ve ak-paktı en uçtaki sınırına dek kumun: yaşayan tuzun, yalnız tuz-kuyularının çıkardığı hışırtıya kulak ver: güneş dinamitliyor pencererini o boş sonsuzlukta, ve toprak savaşıyor ölümle, tuzun inildeyen kuru, yarı boğulmuş sesinin altında. (VIII) NOKTüRN Çölün çevresine gel, bozkırın koyu, havalı gecesine, gecenin yıldızdan ve uzaydan oluşmuş çevresine gel, Tamarugal bölgesinin zamanda yitmiş bütün sessizliği topladığı yere. Uzaklıktan ve aydan yapılma bir kubbede kireçmavisi bin yılların sessizliği, oluşturmakta gecenin çıplak coğrafyasını. Seviyorum seni, eldeğmemiş toprak, sevdiğim gibi o kadar zıt şeyi: çiçeği, sokağı, ırmak yüzeyini, dinsel töreni. Seviyorum seni, ey okyanusun temiz bacısı. İnsansız, duvarsız ya da bitkisiz, kimseler beni desteklemeden başarmak zordu benim için bu boşluğun okulunu. Yalnızdım bir başıma. Hayat ovalar ve yalnızlıktı. Bu dünyanın erkeksi bağrıydı. Ve sevdim senin sarp biçiminin düzenini, boşluğunun kesin sonsuzluğunu. (IX) ÇORAK TOPRAK Yutulmuş çorak toprakta insan yaşadı kemirerek çıplak toprağı. Önüne geldim tam mağaranın, daldırdım elimi bitlerin arasından, dolaştırdım raylar boyunca avutulmaz şafağa dek, uyudum katı talaşlar üzerinde, işten çıktım akşama doğru, buhar ve iyod kasıp kavurmuştu beni, tokalaştım o adamla, konuştum genç karısıyla O'nun eşikte arasında tavukların, arasında paçavraların, sefil yoksulluğun bütün kokuları arasında. Ve birleştirdiğimden bir çok acıyı, topladığımdan ruhun çanağında onca kanı, gördüm temiz odaların birinden, akıl ermez bozkırdan, bir insanın geldiğini, aynı çeşit kumdan yapılma, bir kımıldamaz, her şeyi barındıran çehre, muhteşem bir gövde için biraz giysi, inatçı lambalar gibi bir çift yarı kısılmış göz. Recabarren'di adı O'nun.
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#10 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Recabarren (1921)
Adı Recabarren'di O'nun. Mazlum, şişman ve iri yarı, düz alınlı ve berrak bakışlı, muhteşem organyapısı sakladı sayısız kum gibi gücünün katmanlarını O'nun. Sizler Amerikan bozkırında (kollara ayrılmış ırmaklar, gözkamaştıran kar, demir yüklü çatlaklar) bakın Şili'nin parçalanmış biyolojisine bir dal gibi sürgün vermiş, bir kol gibi parçalarının nereye dağılıp gittiğini fırtına-deviniminin bildiği. Metallerin ve güherçilenin kassız alanlarında, yeni kazanılmış bakırın atletik debdebesinde yaşar dünyanın sefil kiracıları, bir kargaşada paketlenmiş iç içe, hızla yırtılan bir anlaşmayla, gözler önündeki paçavra giyimli çocuklarla, dağılmış tuz-yüzeylerinin çorak topraklarınca. Şili'lidir O, yani dayanır sadece işsizliğe ve ölüme. Dayanıklıdır, dayanıklıdır Şili'li, üstesinden gelir emeği ya da gelir tuzun giyitiyle kuşanmış olarak. Derken geldi kanatlı makaleleriyle bu halkın lideri. Seçti bırakılmış olanı, onuru kırılmış olanı, kabul etti kanlı adaletsizlikleri yamalı battaniyesini aç çocukların üzerine örten, ve dedi ki O'na: 'Birleştir sesini başka bir sesle. Birleştir elini başka bir elle! ' Yola koyuldu güherçilenin mutsuz yörelerine doğru, doldurdu bozkırı babacan değeriyle, ve görünmez gizlenme-yerlerinde O'nun aradılar O'nu bütün madenişçileri. Dayak yemiş her bir 'kabadayı' geldi, her bir şikayet: hayaletler gibi girdiler içeri donuk, acılı seslerle ve geri gittiler ellerinden O'nun yeni bir değerle. Bütün bozkır boyunca biliniyordu bu. Ve dolaştı bütün memleketi, halkın temelini attı, ayağa kaldırdı parçalanmış yürekleri. Yeniden yayınladı gazeteleri ulaştı aşağılara kömürün galerilerine, yükseldi bakıra, ve halk ilk kez baskı altındaki seslere yer veren satırları öptü. Çorak toprakları örgütledi O. Kitap ve şarkı getirdi O dehşetin duvarlarına, şikayeti şikayete ekledi, ve sesi olmayan, ağzı olmayan köle, o sonsuz ızdırabın bir adı oldu, Halk koydular adını, Proletarya, Sendika, itibarı ve saygınlığı oldu böylece. Ve kavgada biçimlenen bu dönüşen insanlar, bu yürekli örgüt, bu amansız deneme, bu değişmez metal, bu acıların birliği, bu insanın kalesi, bu yarına giden yol, bu bitimsiz sıradağlar, bu tohum yüklü ilkbahar, bu böylesi ızdıraplardan doğmuş silahı yoksulların, memleketin en derininden doğmuş, en katıdan, en çok baskıya uğramıştan doğmuş, en yüksek ve sonsuzdan doğmuş Parti adını aldı.Komünist Partisi.Buydu adı. Büyüdü kavga. Akbabalar gibi çöktü üzerimize altın sahibi efendiler. İftira silahıydı onların. 'Bu Komünist Partisi Peru'dan para alıyor, Bolivya'dan, yabancılardan.' Atıldılar matbaaların üzerine savaştı onlara karşı damla damla akan terle kavgada, ve saldırdı onlara, ezdi geçti onları, yaktı onları ve dağıttı halkın matbaasını her bir yana rüzgârda. Takibe aldılar Recabarren'i. Yasakladılar yolculuk etmesini. Ne ki topladı tohumlarını O o ıssız yeraltı dehlizlerinde ve rıhtım savunma oldu. Kuzey Amerikalı ve İngiliz işverenleri, avukatlarına, senatörlerine, vekillerine ve devlet başkanlarına izin verdiğinde akmasına kanın kumda, çevirdiler obamızı, zincire vurdular ve öldürdüler Şili'nin derin gücünü, kudretli sarı bozkırın patikaları boyunca bıraktılar mezarhaçlarını kurşuna dizilmiş işçilerin ardından, cesetlerden bir dağ kumun oluklarında. Bir gün İquique'de, sahilde, çağırdılar okul ve ekmek isteyen insanları. Karar verdiler ölümlerine bir alanda çevriliyken etrafları o şaşırmış insanların. Ateş ettiler vızıldayan makinalı tüfeklerle, planlanarak dizilmiş tüfeklerle ateş ettiler uyuyan işçilerin susmuş topluluğuna. Aktı kan bir ırmak gibi İquique'nin solgun kumunda, ve hâlâ ordadır daha, dökülmüş kan, ve yanar durur hâlâ onca yıla rağmen değişmeyen bir taçyaprağı gibi. Ne ki yaşadı direniş. Işık düzenlendi Recabarren'in elleriyle, kırmızı bayraklar yürüdü madenlerden köylere, kentlere geldi ve saban-oluklarına, yuvarlandı gitti trenlerin tekerlekleriyle, yetkinleştirdi kendini betonun temelinde, zaptetti caddeleri, bulvarları, köy evlerini, fabrikalar güçlükle soluk alıyor kendi tozlarının altında, yaralar ilkbaharla geçti gitti: her şey türkü söyledi ve savaştı utku için şafağı atmakta olan zamanın birliğinde. Bu denli çok şey oldu işte. Bu denli kan kana karşı, bu denli kavga dünyada. Güzelim fethin saatları, damla damla kazanılan utkular, acı dolu caddeler, bozgun, tüneller kadar kasvetli bölgeler, fitnelikleriyle hayatı handiyse öldürecek hainlikler, nefretle silahlanmış, baskılar, askerî olarak sona erdi. Dünya batacak nerdeyse. Ama devam ediyor kavga. (I) ELÇİ (1949) Recabarren, bu takiple geçen günlerde, ortasında korkunun, bir haine karşı savaşan sürgün edilmiş kardeşlerimin yanında, ve memleket nefret giysileri içindeyken, zorbalıkla yaralanmışken, anımsıyorum o korkunç kavgayı senin hapishanelerinde, ilk adımlarında senin, başeğmez kuleye benzeyen yalnızlığında senin, ve anımsıyorum nasıl geldiğini bir adamın ıssız bir tarladan ve aradığını seni, ve sonra bir başkasının, toplamak için eşit dağıtılan ekmeğin hamurunu, savunmak için onurlu halkın birliğini. (II) ŞİLİ'NİN BABASI Recaberren, oğlu Şili'nin, Babası Şili'nin, babamız bizim, toprak ve ıstıraplarla şekillenmiş yapıtından ve çizginden doğar gelecek utku dolu günlerin gücü. Anayurtsun sen, bozkır ve küçük bir kasaba, kum, balçık, okul ve evsin sen, yeniden ayağa kalkış, yumruk, hücum, düzen, tören alayı, saldırı, buğday, kavga ve büyüklük ve direnişsin sen. Recabarren, çehrenin altında anayurdu yaralardan ve felçten temizlemeye and içiyoruz. And içiyoruz ki, yükseltecek çıplak çiçeğini özgürlük bu gaspedilmiş topraklar üzerinde. And içeriz ki senin yolunu izleyeceğiz halkın zaferine kadar.
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|