www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee  

Geri Git   www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee > Forum > Eskiler (Arşiv)

Eskiler (Arşiv) Eski konular

CevaplaCevapla
 
Konu Araçları Görünüm Modları
Old 05-19-2007, 05:05 PM   #21
Nø MΞЯ¢Ψ™
Geçerken Uğradım
 
Üyelik Tarihi: May 2007
Konum: İstanbuL
Yaş: 33
Mesajlar: 96
Teşekkür Etme: 1
Thanked 15 Times in 10 Posts
Üye No: 42637
İtibar Gücü: 1359
Rep Puanı : 760
Rep Derecesi : Nø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura about
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Cinsel istekte azalma


Bireyde devamlı olarak ya da ara ara tekrarlayan dönemler halinde cinsel fantezi kurmak ve cinsel eylemde bulunmak yolunda isteğin az ya da hiç olmaması halidir. Bu durum kişide önemli bir miktarda gerilim, sorun ya da kişiler arası ilişkilerde güçlüklere yol açar. Bu sorun başka bir psikiyatrik hastalığın etkisine bağlı olmayıp, asal olarak bir madde, ilaç ya da başka bir vücutsal hastalığın doğal etkilerine bağlı olmamalıdır.

Bu durumdan etkilenen kişiler genellikle cinsel aktiviteyi kendileri başlatmazlar, karşı tarafın başlatması halinde ise isteksizce eşlik edebilirler. Eşlerinin baskısı ile cinsel eylemin miktarını , başka nedenlerle ( eslerinin kendilerini terk etmemesi, hediyeler alınması, kendilerine değer verilmesi gibi amaçlarla) arttırabilirler. Bu kişilerin düzenli cinsel aktivitelere isteksizlikleri nedeniyle evlilik ya da arkadaşlıklarında bozulmalar, boşanmalar görülebilmektedir. Bu bireylerde eşini görünüm ve duygusal olarak itici olarak algılama da görülebilmektedir .

Cinsel istekteki azalma uyarılma ya da orgazm sorunları tarafından oluşturulmuş da olabilir. Bazı kişilerde istek aşamasında bozukluk varken, diğer aşamalar normal de olabilir.

Bu durumu olan erkeklerde bir araştırma sonucuna göre daha düşük testesteron düzeylerine rastlanmıştır. Araştırmalara göre beş kişiden birinde bu durum mevcut olup, kadınlarda daha çok rastlanmaktadır.

İstek azlığı kişinin cinsellik hakkındaki bilinç dışı korkularından kendini korumak üzere geliştirdiği bir savunma mekanizmasıdır. Bu durum uzun suren stres, kaygı ve depresyona başka vücutsal hastalıklara bağlı olarak ta gelişebilmektedir. Uzun sure cinsel aktivitenin olmaması da cinsel istek bozukluğuna yol açabilir. Ayrıca bozulan bir ilişkiye karşılık olarak ve bir öfke- düşmanlık ifadesi olarak ta karşılaşılabilir.

Cinsel istek azlığının gelişmesine yol açabilecek etkenler arasında biyolojik dürtünün olmaması, yeterli özgüvenin yokluğu, cinsel acıdan geçmişteki kötü deneyimler, tacizlerin varlığı,uygun bir esin olmaması, es ile cinsellik dişi alanlarda iyi bir iletişimin olmaması sayılabilir.

Rahatsızlık genellikle erişkinliğe geçiş döneminde başlar

Tedavide bilişsel, davranışçı tedavi ve aile terapisi kullanılır.

Cinsel Tiksinti Nedir?

Devamlı olarak veya tekrarlayıcı olarak cinsel birleşmeden çok fazla miktarda tiksinti duyarak, cinsel ilişkiden kaçınma halidir. Bu durum kişide yoğun bir gerilim ya da sosyal ilişkilerde güçlüklere yol açar. Bu teşhisin konması için bu durumun başka bir psikiyatrik bozuklukla net bir ilişkişinin olmaması gerekir.

Kişi cinsel ilişki söz konusu olduğunda kaygılanır, tiksinir ya da korku duyar. Bu iğrenme hali cinsel birleşmenin herhangi bir anına ilişkin olabilir. Bunlar sperma ( cinsel birleşme sırasında boşalan sıvı materyal ) ile ilgili ya da cinsel kasılmalar ve cinsel organların temas etmesi gibi farklı durumlara yönelik olabilir. Bazı vakalarda öpüşmek ve ten teması dahi bu durumu oluşturabilir.

Bu rahatsızlığı olan kişiler o anda bas dönmesi, mide bulantısı, sıcak basması, terleme, çarpıntı, nefes darlığı, baygınlık gibi yakınmalarla panik nöbetleri yaşayabilirler. Bu durumdaki kişiler durumdan kaçınmak için eslerinden çeşitli bahanelerle uzak durarak, erken yatabilir, aşırı bir çalışma temposu içine girebilir, evde kalma surelerini kısıtlayabilir ya da alkol-madde kullanımına başlayabilirler.

Tedavide başlangıçta imajinasyon yöntemleri ve bazen ilaç tedavileri ile kaygının azaltılması ile psikoterapi sürdürülür.
Nø MΞЯ¢Ψ™ çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 05-19-2007, 05:06 PM   #22
Nø MΞЯ¢Ψ™
Geçerken Uğradım
 
Üyelik Tarihi: May 2007
Konum: İstanbuL
Yaş: 33
Mesajlar: 96
Teşekkür Etme: 1
Thanked 15 Times in 10 Posts
Üye No: 42637
İtibar Gücü: 1359
Rep Puanı : 760
Rep Derecesi : Nø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura about
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Cinsel işlev bozuklukları

A.Tanımı

Cinsel işlev bozuklukları, cinsel ilgi veya yanıtın normal biçiminin sürekli bozulması durumu olarak tanımlanabilir. Bu tanıma göre daha önceleri, “cinsel sapma” olarak tanımlanan cinsel yönelim bozukluklarından farklı bir gruptur. Yukarıdaki tanımlamanın şu nedenlerden dolayı tatminkar olduğu söylenemez: Birincisi, çeşitli zamanlarda ve farklı insanlarda hatta aynı bireyde farklı zamanlarda cinsel ilgi ve performans spektrumu o kadar geniştir ki, “normal” deyimi neyin normal sayılacağı sorusunu akla getirmektedir. İkincisi herhangi bir bireyin cinsel işlevlerinde bozulma var diyebilmek için o kişi veya partnerinin bir sorun olduğunu düşünmesi gerekir; ancak bu düşünceye arkadaş çevresi, medya, farklı tıbbi görüşler gibi çevresel faktörlerden kolaylıkla etkilenebilmektedirler (Hawton 1989).

Cinsel işlev bozukluğu deyince aklımıza bedensel bir hastalığa bağlı olmayan, kısa bir sürede kendiliğinden düzelmeyen veya kısa süreli de olsa sık tekrar ederek süreklilik kazanmış, transseksüalite ya da homoseksüalite gibi cinsel kimliği ilgilendiren sorunları veya teşhircilik, röntgencilik gibi cinsel eğilim ve dürtü kontrolü sorunlarını içermeyen normal cinsel döngüyü bozan rahatsızlıklar gelmelidir. Bu tanıma örneğin ilk defa geneleve gitmiş aşırı heyecanlı, gitmeden alkol almış, uygunsuz bir ortam ve tavırla karşılaşmış bir delikanlının o gün veya devam eden ve birkaç kez daha ortaya çıksa da sonrasında düzelen sertleşme sorunu dahil edilemez. Ancak o günden sonra bu kaygıyla bir çok ilişkisinde sertleşme sorunu tekrarlıyorsa bu durumda cinsel işlev bozukluğundan söz edilebilir.

B.Cinsel İşlev Bozukluklarının Sınıflandırılması:

DSM IV’de (APA 1994) Masters ve Johnson’un (1966) tanımlamasından değişiklikler yapılarak (uyarılma ve plato evreleri, uyarılma adı altında birleştirilmiştir) ve Kaplan’ın sınıflaması gözönünde bulundurularak cinsel yanıt döngüsü :

1.Cinsel istek 2. Uyarılma 3. Orgazm ve 4. Çözülme şeklinde tanımlanmıştır.

DSM IV’e göre CİB, cinsel yanıtların bu fizyolojik döngüsünde oluşan bozulmalar veya cinsel birleşme aşamasında oluşan ağrıyla karakterizedir ve CİB birden fazla aşamada görülebilir.


İstek aşamasında her iki cinste cinsel ilgi ve istek bozukluğu (CİİB) veya cinsel kaçınma bozukluğu görülebilir. Uyarılma aşamasında kadında cinsel uyarılma bozukluğu, erkekte ise ereksiyon bozukluğu; orgazm aşamasında kadında veya erkekte orgazm bozukluğu (geç veya ağrılı boşalma/boşalamama) ve erken boşalma; cinsel ağrı bozuklukları ise kendisini her iki cinsiyette disparenü veya kadında vaginismus biçiminde gösterebilir. Ayrıca bu işlev bozuklukları birarada da bulunabilirler
Cinsel İşlev Bozukluğu Nedenleri


Organik (bedensel hastalık) nedenler önemli yer tutmaktadır. Ancak organik nedenler genellikle tek başına değil, psikolojik etkenlerle birlikte cinsel işlev bozukluklarının ortaya çıkmasında rol alır. Organik nedenler temelde:

Vasküler (damarsal) nedenler

Hormonal nedenler

Nörolojik nedenler biçiminde sınıflanabilir.



Hawton’a göre (1989) cinsel işlev bozukluklarının psikolojik nedenleri:

Hazırlayıcı (yatkınlaştırıcı) nedenler:

Yasaklayıcı bir biçimde yetiştirilme, bozuk aile ilişkileri, travmatik cinsel deneyimler, yetersiz ve yanlış cinsel bilgiler (cinsel mitler).

Ortaya Çıkarıcı (başlatıcı) nedenler:

Eşler arası ilişkide bozulma, doğum, partnerde CİB, sadakatsızlık, başarısız deneyim, depresyon ve anksiyete, travmatik cinsel deneyimler, yaşlanma, organik hastalıklara tepki, yetersiz ve yanlış bilgiler.

İdame Ettirici (sürdüren) nedenler:

Performans kaygısı, başarısızlık korkusu, partnerin abartılı istekleri, partnerler arasında iletişim bozukluğu, suçluluk duyguları, partnerler arasında çekicilik kaybı, cinsel alan dışındaki ilişkilerde bozulma, yakın ilişkiye girme korkusu, yetersiz ve yanlış cinsel bilgiler, ön sevişmenin kısıtlılığı, depresyon ve anksiyete.

KAYNAK:
ancetem www.cinselterapi.com
Nø MΞЯ¢Ψ™ çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 05-19-2007, 05:06 PM   #23
Nø MΞЯ¢Ψ™
Geçerken Uğradım
 
Üyelik Tarihi: May 2007
Konum: İstanbuL
Yaş: 33
Mesajlar: 96
Teşekkür Etme: 1
Thanked 15 Times in 10 Posts
Üye No: 42637
İtibar Gücü: 1359
Rep Puanı : 760
Rep Derecesi : Nø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura about
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Korku ve Cinsel Yaşam

Normal koşullarda insandaki cinsel dürtü öylesine doğal ve kendiliğindendir ki, henüz evlenmemiş veya bir eşle ilişki kurmamış insanların çoğu, başarılı ve doyurucu bir cinsel birliğin otomatik olarak gerçekleşeceğini sanırlar. Oysa cinsel faaliyet çok hassas bir mekanizmadır: kolayca arızalanabilir. İnsanın doğal dürtülerinden biri olan cinsel istek, normal koşullarda, bir uyarıcıyla karşılaştığında kendiliğinden ortaya çıkar ve herhangi bir engele takılmadığı takdirde orgazmla sonuçlanır. Wilhelm Reich'ın dediği gibi, doğal ve sağlıklı bir cinsellik kişinin hiç bir iç yasaklanma duymaksızın cinsel heyecana kendini bırakabilme yetisidir. Bu, içgüdüsel bir faaliyettir ama sanıldığı gibi otomatik değildir; bazı psikolojik koşulları vardır. Bu koşullar olmadığında en kışkırtıcı görüntüler bile
kişilerde gerekli cinsel tepkileri doğurmayacaktır. Çünkü bunların eksikliği, insan gövdesinde, cinsel ilişki için gerekli olan fizyolojik dönüşümlerin gerçekleşmesini önleyecektir. Diğer yandan, insanlarda, cinsellik gibi temel dürtülere müdahale eden, bunların işlenmesini önleyen ikincil dürtüler de bulunmaktadır. Bu dürtüler, toplumsal yaşamda doğal cinselliğin bastırılmış olmasından kaynaklanmakta ve insanın haz duyma kapasitesini sınırlamaktadır. Bu ikincil dürtülerin en iyi örneği "korku" dur. Genellikle korkuyla cinsel ilişki birbirine ters düşer. Ani bir korku insan vücudunda adrenalin salgılanmasına yol açar. Bu madde, insana tehlikeye karşı koyabilmesi için gerekli olan enerjiyi sağlar ama, cinsel isteği de söndürür. Bir yandan da savunma refleksleri, kanın sindirim ve üreme organlarından çekilip kol ve bacak kaslarına dolmasına neden olur. Böylece insanın "savaş organları" güçlenir, ama cinsel organları büzülür: birleşme olanaksızlaşır. Korkunun cinsel arzuları öldürmesi gerçekte çok anlaşılabilir bir durumdur. Çiftleşme anı, canlının dış tehlikelere karşı en açık, en korunmasız olduğu andır. Böyle bir durumda canlı çiftleşmeyi sürdürecek olsa, hayatta kalması olanaksızlaşabilir. Yüzbinlerce yıl önce vahşi bir ormanda bir insan çiftinin sevişmekte olduğu ve çevrede de aç bir aslanın dolaştığı düşünülürse; kuşkusuz, birleşme eyleminin yarıda kesilmesi gerekecektir. Böylece, tarih içinde, korkunun cinselliği bastırması insanda yerleşik bir refleks mekanizması haline gelmiştir. Bu sadece "Vahşi aslan" türünden somut ve dıştan gelen tehditler için değil, kaynağı daha belirsiz, bulanık psikolojik tehlike ve endişeler için de geçerlidir. Kaynağı ne olursa olsun, korku, şiddetli sıkıntı ve kaygı duyguları, insanları cinsel uyarılara karşı genellikle duyarsızlaştırır. Çocukluk yıllarında veya ergenlik döneminde herhangi bir nedenden ötürü kadınlara karşı korku beslemiş bir insan, ilk cinsel deneyinde de bu sıkıntılı duyguyu üzerinden atamadığı için büyük bir olasılıkla başarılı olamayacaktır. Erkeklerde ereksiyonun gerçekleşmesini veya orgazma ulaşılmasını, kadınlardaysa aynı şekilde dölyolunun nemlenmesini ve orgazma varılmasını önleyen bazı korkular oldukça basit ve yüzeyseldir. "Bu gece penisim sertleşecek mi?" gibi bir kaygı, birçok erkeğin geçici olarak iktidarsız kalmasına neden olmuştur. Ancak, bu gibi cinsel korkular, insanın kendisi tarafından tahlil edilebildiği için çoğu zaman geçicidir. Buna karşılık, kaynakları ve nedenleri kişinin kendisince bilinemeyen bazı daha derin korku ve kaygı duyguları için bir psikologa başvurulması gerekebilir.
Nø MΞЯ¢Ψ™ çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 05-19-2007, 05:06 PM   #24
Nø MΞЯ¢Ψ™
Geçerken Uğradım
 
Üyelik Tarihi: May 2007
Konum: İstanbuL
Yaş: 33
Mesajlar: 96
Teşekkür Etme: 1
Thanked 15 Times in 10 Posts
Üye No: 42637
İtibar Gücü: 1359
Rep Puanı : 760
Rep Derecesi : Nø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura about
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Suçluluk Duygusu

Bazen de başarılı ve doyurucu bir cinsel yaşamın önüne dikilen engel, aşırı bir utangaçlıktır. Cinsel konularda rahat olmayan aşırı sıkılgan kişiler heyecanlarını kontrol altında tuttukları için gerçek doyuma da ulaşamazlar. Eşlerden ikisinin de büyük bir sıkıntıyla sabahı bekledikleri, başarısız gerdek *******i, cinselliğin baskı altında tutulduğu bütün toplumlarda çok sık rastlanan bir durumdur. Çoğu zaman bu cinsel işlevsizliğin kökeninde bu suçluluk duygusu yatar. Kadın ya da erkek, gerek hayali, gerekse gerçek bütün cinsel eylemlerinde derin bir suçluluk kompleksinin etkisi altındadırlar ve bu yüzden, orgazma ulaşsalar bile gerçek bir ruhsal ve bedensel bir doyumdan uzak kalmaktadırlar. Bunun nedenleri kişinin çocukluk deneylerinde aranmalıdır. Bazı çocuklar, hiç bir bedensel temasın hoşgörülmediği bir atmosfer içinde yetiştirilmiştir. Anneler ya da babalar, kendi iç yasak ve koşullanmalarından ötürü, çocuklarını yeteri kadar sevip okşamaktan kaçınmışlardır; bu da çocukta fiziksel temasa karşı bir ürkeklik yaratmıştır. Bu tür anne ve babalar, çoğu zaman, çocuğun cinsel organıyla oynamasına da izin vermemişler, onu mastürbasyon yaparken yakaladıklarında hakaret etmişler, cezalandırmışlardır. Bunun, çocukta cinsellikle "günah" düşüncesinin birleşmesine yol açması kaçınılmazdır.
Suçluluk duygusu bilinçli bir duygu da olabilir, bilinçsiz de. İnsanların önemli bir bölümünde bilinçli bir günah düşüncesi değilse bile, bulanık ve kişinin, kendisinin farkında olmadığı bir utanç duygusu cinsel yaşamı etkisi altında tutar. Günümüzde bile çocuklara cinsel organ ve duygularının birer suç unsuru olduğu düşüncesi yerleştirilmektedir. Bu bilinçli olarak öğretilmese bile, aileler ve yakın çevreler günlük davranışlarıyla bu duyguyu çocuğa aşılamaktadır. Cinsel bölgeler örtülmekte, cinsel konular suskunlukla geçiştirilmektedir. Nitekim, soğukluk ve iktidarsızlık gibi sorunların, cinsel konularda rahat, bol cinsel çağrışımlı konuşmalardan çekinmeyen ve yemek yeme, oturma ve yatma eylemlerini tek bir oda içinde yürüten köy toplumlarından çok, cinsel bakımdan kapalı ve cinsel eylemin herkesin gözünden uzak ayrı "yatak odalarında" sürdürüldüğü kent topluluklarında daha sık görüldüğü bilinmektedir. Bu tür toplumsal nedenlerin yanısıra, cinsel organlarla dışkı organları arasındaki yakınlık da cinsellik ile kirlilik arasında güçlü bir bağın kurulmasına yardım etmektedir. Böylece bir yandan suçluluk, kirlilik ve cinsellik, öbür yandan "iffetlilik", temizlik ve hatta cinsiyetsizlik, cinsel yönden baskı altındaki kişinin zihninde birbirine karşıt ilkeler olarak ortaya çıkmaktadır.
Suçluluk duygusu, kişiyi, oral veya anal seks gibi cinselliğin sadece belirli biçim ve yönlerinden uzak tutabileceği gibi, genel bir soğukluk, isteksizlik veya iktidarsızlık da yaratabilir. Kimi zaman da, suçluluk ve kirlilik düşüncelerinin arasından geçerek cinsel hazza ulaşmayı başarabilmiş kişilerde biraz farklı bir saplantı belirir: yaşamlarında cinsellikle "kötülüğün" özdeştirilmesini yaşamış böyle kişiler, sadece "günahkar bir atmosferde" seks yapmaktan hoşlanır olurlar. Ancak ağrılı, sancılı veya yasak bir ilişki kendilerine zevk verebilir. Bununla birlikte, kişinin eşiyle mutlu olmasının böyle bir ilişkiye bağlı olduğu ve iki taraf da onayladığı sürece, çocuklarla cinsel ilişki gibi toplumca suç sayılan davranışları içermemesi koşuluyla böyle bir ilişkiyi bir cinsel sapma saymak yanlış olur.
Nø MΞЯ¢Ψ™ çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 05-19-2007, 05:06 PM   #25
Nø MΞЯ¢Ψ™
Geçerken Uğradım
 
Üyelik Tarihi: May 2007
Konum: İstanbuL
Yaş: 33
Mesajlar: 96
Teşekkür Etme: 1
Thanked 15 Times in 10 Posts
Üye No: 42637
İtibar Gücü: 1359
Rep Puanı : 760
Rep Derecesi : Nø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura about
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

"Performans" Saplantısı

Modern toplumlarda insan cinselliği üzerindeki baskılar sadece dar anlamda kısıtlayıcı yönde değildir; görünüşte özgür bir cinselliğe karşı olmayan bazı tutum ve davranışlar da doyurucu bir cinsel yaşamı engelleyebilir. Kadın ve erkekleri cinsel ilişkilerinde değişmez rollere iten, kısıtlayıcı bir cinsellik anlayışı, özellikle son yılların cinsel özgürleşmesiyle birlikte etkisini göstermektedir. Cinsel tutukluğa yol açan etkenlerden biri, reddedilme korkusudur. Bazı erkekler, eşleriyle birlikteyken penislerinin hemen sertleşmeyeceğinden veya orgazmlarını tutamayacaklarından endişelenirler. Bazıları da, eşlerine yeterince zevk verecek cinsel "teknikleri" iyi bilmedikleri için tasalanırlar. Kadınlar da cinsel ilişkide kötü bir "performans" gösterdiklerinden, örneğin eşleri kadar çabuk orgazm olamadıkları için onları tatmin edememekten çekinirler. Bazıları, fiziksel görünüşlerinin yeterince çekici olmadığını, göğüslerinin çok küçük, bacaklarının fazla kısa olduğunu düşüııürler. Kişinin kendini cinsel hazza bırakacağı yerde bu türden bir gerilim içine girmesi, sürekli olarak kendini yargılaması, cinsel arzuyu öldürür. Birbirini seven, birbirine önem veren ama çok deneyli olmayan iki eşin ilk *******inden karışık, tatsız duygularla ayrılmalarının nedeni de tamamen bu türden bir "performans" kaygısıdır. Oysa doyurucu bir cinsellikte önemli olan, şu ya da bu tekniğin uygulanması, vücudun şu ya da bu noktasının çekici olup olmaması değil, iki eşin de kendilerini içlerinden gelen arzulara bırakabilmeleridir.
Son otuz yılın cinsel özgürleşme hareketinin çelişik etkileri olmuştur. Bir yandan utangaçlık gibi daha eski cinsel sınırlanmalar etkisini azaltmış, ama bir yandan da cinselliğin standartlaşmasına, kalıplaşmasına yol açmıştır. Yaşadığımız yarışmacı toplumlar, sevişmeyi çok belirli cinsel birleşme tekniklerine indirgemekte ve bu teknikleri en ustaca uygulayan kişileri de ideal dişi veya erkek ilan etmektedir. "Bütün Kadınları Tatmin Etme Usülleri", "Cinsel Teknik"gibi adlar taşıyan yüzlerce yayın bu standartlaşmanın göstergesidir.
Bu kalıplaşmanın cinsellik üzerindeki etkisi üç noktada toplanabilir: birincisi, ilişkide erkek inisiyatifinin abartılmasıdır. Kendisinden hep aktif bir rol beklenen, sevişmeyi başlatması ve baskın durumda olması istenen bir erkek, hep aynı "performans" düzeyini tutturamadığını görünce, kendi cinsel gücünden kuşkuya kapılabilir. Hele cinsellikle ilgili bazı iç yasaklar ve sıkıntılar taşıyorsa, bu kuşku giderek büsbütün cinsel ilişkiden soğuma haline gelebilir. Sonuçta cinsel tepkilerini ya bütünüyle ya da kısmen yitirebilir: bilinen deyimiyle. iktidarsızlaşabilir. İlişkide inisiyatifi ele almanın kadınca olmadığına inandırılmış bir kadın da, sevişme sırasında kendisini fazlaca sınırladığında aynı sorunla karşılaşır: bu yapay pasiflik onu öyle doyumsuz bırakır ki, cinsel ilişkiden hiçbir tat almaz olur: soğuklaşır.
Modern cinselliğin ikinci bir saplantısı; sevişmenin diğer biçim ve yönlerini ihmal etme pahasına "çiftleşme"nin aşırı vurgulanmasıdır. Sadece erkek ve kadın üreme organlarının birleşmesine indirgenmiş bir cinsellik bedenin diğer erojen bölgelerinin duyarlığının yokolmasına yolaçabilir ki, bu da cinsel hazzın sınırlanmasına ve doyum olanağının azalmasına neden olur. Üçüncü olarak, modern cinsellikte orgazm, mutlak bir zorunluluk olarak görülmektedir. Cinsel ilişkiye mutlaka orgazma ulaşma düşüncesiyle yaklaşılması, sevişmeyi başlı başına bir amaç olmaktan çıkarıp bir başka amaca ,orgazma erişmenin en kısa yolu haline getirmektedir. Bu da sevişme ve cinsel haz süresini kısalttığı gibi, erken boşalma gibi sorunlara da neden olmaktadır. Başka bir deyişle, cinsellik bir "iş" haline gelmekte, kişisel başarı ya da başarısızlığın ölçüleceği bir sınav alanına dönüşmektedir.
Cinsel ilişkinin böyle standartlaştırılması, belirli reçetelere bağlanması, insanların cinsel tepkilerinin zayıflamasına ve arzularının azalmasına neden olmaktadır. Bu nedenle, cinsel terapistler, eşlerin sevişme sırasında daha değişik yöntemler uygulamasını, orgazm olmak için kendilerini zorlamamalarını ve hatta bir süre orgazmdan kaçınıp sadece aşk oyunlarıyla yetinmelerini önermektedirler.
Nø MΞЯ¢Ψ™ çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 05-19-2007, 05:07 PM   #26
Nø MΞЯ¢Ψ™
Geçerken Uğradım
 
Üyelik Tarihi: May 2007
Konum: İstanbuL
Yaş: 33
Mesajlar: 96
Teşekkür Etme: 1
Thanked 15 Times in 10 Posts
Üye No: 42637
İtibar Gücü: 1359
Rep Puanı : 760
Rep Derecesi : Nø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura aboutNø MΞЯ¢Ψ™ has a spectacular aura about
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Aşağılık Duygusu

Cinsel tepkileri zayıflatan veya cinsel isteği öldüren duygusal engellerden biri de aşağılık kompleksidir. Bazı kişiler, çeşitli nedenlerden ötürü, başka insanlara oranla "eksik" ve "yetersiz" olduklarını düşünür. Bu düşünce, sonunda kişinin cinsel gücünü de etkileyebilir. Başlangıçta hiçbir sağlam temeli olmayan bir "ben beceriksizim, yetersizim" düşüncesi, sonuçta kişiyi gerçekten beceriksizleştirebilir. Bazen de kişilerin genel bir aşağılık kompleksine değil, sadece cinsel yeteneklerinin yetersizliğine ilişkin bir duygunun etkisi altında kaldıkları görülür. Çoğu zaman bunun nedeni, kişinin çocukluk ve ergenlik döneminde arkadaşlarından dinlediği, gerçekle ilgisi olmayan mucizevi cinsel başarı öyküleridir. Bir başka delikanlının bir gecede dört kadınla birlikte yattığını ve sekiz defa "yaptığını" işiten deneysiz bir gencin kendisiyle ilgili bir kuşkuya kapılması doğaldır. Oysa çoğu zaman bunlar doğru değildir ve zaten herkesin cinsel tepkilerinin her zaman birbirinin aynı olması da beklenemez. Kadın ve erkek her insanın, başkasıyla kıyaslanamayacak kendine özgü bir cinsel doyum ve başarı düzeyi vardır. Bundan fazlasını beklemek bu düzeyi de düşürebilir. Bir gecede iki kereden daha fazla "yapamadığını" gören bir erkek aşağılık duygusuna kapılabilir ve bu da ertesi gece onun bir kere bile "yapmasını" engelleyebilir.
Erkeklerin cinsellikle ilgili aşağılık duyguları çoğu zaman penislerinin büyüklükleri noktasında toplanır. Ergenlik çağındaki erkek çocuklar arasında en sık görülen seks oyunlarından biri, penis büyüklüklerinin karşılaştırılmasıdır. Bu tür deneyler sonunda bazı kişiler penislerinin diğer erkeklerinkinden küçük olduğu kanısına varabilirler ve cinsel gücün, penis büyüklüğüne bağlı olduğu gibi yanlış bir düşünce de taşıdıkları için, kendilerinin eşlerine zevk verecek kapasitede olmadıklarından endişe edebilirler.
Cinsel organ büyüklüğü, bir çok toplumda görülebilen bir saplantıdır. Bugün Selçuk'taki Efes müzesinde bulunan Romalılar dönemine ait Bes Tanrısı Heykeli, bir cinsel ve toplumsal güç simgesi olarak büyük penisin taşıdığı önemi gösterir. Rönesans dönemi Avrupası'nda da Aristokrat Sınıf'tan erkeklerin de, cinsel organlarını büyük göstermek için pantolonlarının içine çeşitli maddeler yerleştirdikleri bilinir. Penis büyüklüğü saplantısı, çeşitli kültürlerde, cinsel faaliyetin başlatıcısı ve aktif öğesi olarak erkeğe verilen önemle ilgilidir. Kadının pasif ve bekleyen bir seks nesnesi, erkeğin ise cinsel hazzın asıl "sahibi" olarak görülmesi, penise de gerçek dışı bir rol yüklemiştir. Oysa organ büyüklüğünün cinsel güçle bir ilişkisi yoktur. Bu, büyük burnu olan erkeklerin büyük penise, büyük ağzı olan kadınların da geniş dölyoluna sahip oldukları iddiasına benzeyen bir hurafedir. Diğer yandan, büyük penisli erkeklerin eşlerine daha çok zevk verecekleri düşüncesi de doğru değildir. Cinsel birleşme sırasında dölyolunun en duyarlı bölümü, ağıza yakın alt kısımlarıdır; penis, büyüklüğü ne olursa olsun, dölyolunun bu kısmına değecek bir uyarıcı görevini yapacaktır. Üstelik, çoğu kadının asıl cinsel duyarlık merkezi; dölyolu değil, klitoristir. Cinsel birleşme sırasında klitoris erkeğin penisine değil, penisin üstünde yeralan tüylü bölgeye değer ve bu bölgenin basıncıyla uyarılır. Eğer bir kadın, sırf bilgisizlikten ötürü, büyük bir penisin kendisine daha çok zevk vereceği düşüncesine saplanmışsa ve bu saplantıdan ötürü küçük penisler kendisine psikolojik bir haz vermiyorsa, sorun organ büyüklüğünden değil, yalnızca bir psikolojik koşullanmadan kaynaklanmaktadır.
Nø MΞЯ¢Ψ™ çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
CevaplaCevapla


Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir)
 

Yayınlama Kuralları
Yeni konu açamazsınız
Cevap gönderemezsiniz
Eklenti ekleyemezsiniz
Mesajlarınızı düzenleyemezsiniz

Kodlama is Açık
Smilies are Açık
[IMG] code is Açık
HTML code is Kapalı


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
İlişkide Uzaklık Sizce Ne Kadar Önemli??? GhencThurk Eskiler (Arşiv) 4 10-28-2007 03:49 AM
İlişkide önemli noktalar KoJiRo Eskiler (Arşiv) 0 10-23-2007 06:10 PM
İlişkide 8 tehlikeli sorun KoJiRo Eskiler (Arşiv) 0 10-17-2007 07:28 PM
Başarıda ve İlişkide 'Duygusal Zeka'nın rolü... CaKaLBoT Eskiler (Arşiv) 4 06-13-2006 09:30 PM

Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 07:20 AM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.