![]() |
![]() |
#31 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57915
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() KIŞLIK SARAY
Kışlık Saray'da Kerenski. Smolni'de Sovyetler ve Lenin, sokakta o n l a r . O n l a r biliyorlar ki, O : "- Dün erkendi, yarın geç. Vakit tamam bugün," dedi. O n l a r : "- Anladık, bildik," - dediler. Ve hiçbir zaman bildiklerini bu kadar müthiş ve mükemmel bilmediler... İşte : cepheden dönen süngüleri, kamyonları, mitralyözleriyle, hasretleri, ümitleri, mukaddes iştihaları, rüzgârda karın üstünde savrulan sözleriyle o n l a r yürüyorlar kışlık saraya... Putilovski Zavot'tan Bolşevik Kitof : "- Bugün büyük bir gündür, yoldaşlar, - diyor, - büyük bir gündür. Ve ihtar ederim ki çapul yapmak isteyenlere artık Kışlık Saray ve bütün Rusya işçinin ve köylünündür." Tesviyeci Topal Sergey : "- Hey gidi dünya, - diyor, - hey, ben 905'te on yaşımda geçtim bu yoldan : en önde iri, mazlum gözlü azize tasvirleri, yalnayak çocuklar, kocakarılar ve uzun saçlı papaz Gapon... Karşıda, kırmızı pencerede, bütün Rusların çarı sapsarı bakıyordu bize. Kadınlar ağlaşarak toprağa diz çöktüler. Ben kaldırmıştım ki elimi istavroz çıkarmak için birdenbire dörtnala Kazaklar geldi karşımıza. Kazaklar şahlanmış bir at ve simsiyah bir kalpaktılar. Biz çocuklar bağrışarak serçe kuşları gibi düştük. Bir at nalı ezdi benim dizkapağımı..." Ve Topal Sergey bacağını sürüyerek yürüyor o n l a r l a Kışlık Saray'a... Rüzgârdır kardır ve insanlardır hâkim olan manzaraya. Lehistan cephesinden gelen köylü İvan Petroviç'in gözleri karanlıkta kedi gözleri gibi görüyor : "- Ehhh, Matuşka, - diyor, - yeşil başlı ördek gibi toprağı attık çantaya..." Sütunların arkasından ateş açtı Kışlık Saray, ateş açtı yüzü güzel Yunkersler ve şişman ******lar. Tesviyeci Topal Sergey : "- Hey gidi dünya, - dedi, - hey, Kerenski kalmış kimlere..." Ve topal bacağının üstünden düştü yere... Köylü İvan Petroviç, yağlı, semiz toprağı avucunun içinde görüp ve kırmızı sakalına tükürüp bir Ukrayna şarkısı gibi işletiyor mitralyözü... Gecenin ortasında kırmızı tuğladan Kışlık Saray ve limanda üç bacalı Avrora... Bolşevik Kitof haykırdı yoldaşlara : "- Yoldaşlar, - dedi, - tarih yani işçi ve köylü sınıfları, yani kızıl asker, yani, bir meşale yakıyoruz, - dedi, - hücuma kalkıyoruz, - dedi... Ve Neva nehrinde buzlar kızarırken o n l a r bir çocuk gibi iştihalı ve rüzgâr gibi cesur, Kışlık Saray'a girdiler. Demir, kömür ve şeker, ve kırmızı bakır, ve mensucat, ve sevda ve zülum ve hayat, ve bilcümle sanayi kollarının, ve küçük ve büyük ve Beyaz Rusya ve Kafkasya, Sibirya ve Türkistan, ve kederli Volga yollarının ve şehirlerin bahtı bir şafak vakti değişmiş oldu. Bir şafak vakti karanlığın kenarından karlı çizmelerini o n l a r mermer merdivenlere bastıkları zaman... |
![]() |
![]() |
![]() |
#32 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57915
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() KIZ ÇOCUĞU
Kapıları çalan benim kapıları birer birer. Gözünüze görünemem göze görünmez ölüler. Hiroşima'da öleli oluyor bir on yıl kadar. Yedi yaşında bir kızım, büyümez ölü çocuklar. Saçlarım tutuştu önce, gözlerim yandı kavruldu. Bir avuç kül oluverdim, külüm havaya savruldu. Benim sizden kendim için hiçbir şey istediğim yok. Şeker bile yiyemez ki kâat gibi yanan çocuk. Çalıyorum kapınızı, teyze, amca, bir imza ver. Çocuklar öldürülmesin şeker de yiyebilsinler. |
![]() |
![]() |
![]() |
#33 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57915
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() KORE'DE ÖLEN BİR YEDEK SUBAYIMIZIN
MENDERES'E SÖYLEDİKLERİ DİYET Gözlerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey, iki gözünüzle bakarsınız, iki kurnaz, iki hayın, ve zeytini yağlı iki gözünüzle bakarsınız kürsüden Meclis'e kibirli kibirli ve topraklarına çiftliklerinizin ve çek defterinize. Ellerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey, iki elinizle okşarsınız, iki tombul, iki ak, vıcık vıcık terli iki elinizle okşarsınız pomadalı saçlarınızı, dövizlerinizi, ve memelerini metreslerinizin. İki bacağınızın ikisi de yerinde, Adnan Bey, iki bacağınız taşır geniş kalçalarınızı, iki bacağınızla çıkarsınız huzuruna Eisenhower'in, ve bütün kaygınız iki bacağınızın arkadan birleştiği yeri halkın tekmesinden korumaktır. Benim gözlerimin ikisi de yok. Benim ellerimin ikisi de yok. Benim bacaklarımın ikisi de yok. Ben yokum. Beni, Üniversiteli yedek subayı, Kore'de harcadınız, Adnan Bey. Elleriniz itti beni ölüme, vıcık vıcık terli, tombul elleriniz. Gözleriniz şöyle bir baktı arkamdan ve ben al kan içinde ölürken çığlığımı duymamanız için kaçırdı sizi bacaklarınız arabanıza bindirip. Ama ben peşinizdeyim, Adnan Bey, ölüler otomobilden hızlı gider, kör gözlerim, kopuk ellerim, kesik bacaklarımla peşinizdeyim. Diyetimi istiyorum, Adnan Bey, göze göz, ele el, bacağa bacak, diyetimi istiyorum, alacağım da. |
![]() |
![]() |
![]() |
#34 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57915
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() LODOS
Başlangıç Kim bilir kaç milyon ton ağırlığında ummanda çalkalanmakta su. En yalnız dalganın üzerinde boş bir konserve kutusu... + 1 Bir aydır ki hapisane *******i böyledir : kızgın dişi kediler — apışları ıslak tüyleri diken diken enselerinde diş yerleri — bazan kuş bazan insan sesi çıkarıp dolaşıyorlar gebe kalana kadar. Mevsim bahara yakın. Hava lodos. Nasıl şiddetli nasıl sıcak esiyor... Biz altı yüz adet kadınsız erkeğiz. Alınmış elimizden doğurtmak imkânımız. En müthiş kudretim yasak bana : yeni bir hayat aşılamak, bereketli bir rahimde yenmek ölümü, yaratmak seninle beraber : sevgilim, yasak bana etine dokunmak senin... Mevsim bahara yakın. Fırtına. Lodos. Nasıl şiddetli nasıl sıcak esiyor... Bir yerlerde bir cam kırıldı yine — bu gece bu üçüncüsü —. Hangi boş koğuşun kapısı açık kalmış, küüüt, küt, nasıl çarpıyor... + 2 Tepedelen cephesinde bir ceset, örtülüyor altında karların, ve başından uçan miğferi yuvarlanıyor önünde rüzgârın... + 3 Fabrikanın avlusunda elektrik ışığı, ucunda ince bir telin sallanıyor iki yana. Bir kadın. Boynu çıplak, uzun saçlarıyla etekleri uçarak atölyenin kapısında... Rüzgâr vurdu putrellere. Atölyenin saçağından büyük bir buz parçası düştü yere... + 4 Ovaya dörtnala yaylılar iniyor : çıngıraklar hamutlarında beygirlerin. Ve iki yanda çırpınan muşambalarıyla koşuyorlar gece yarısı denize doğru... + 5 İnce uzun kılçıklardan ibaret kalan kavak ağaçları aydınlıktılar mehtâbolmadığı halde. Ve kalın ve dallı budaklı kestaneler kımıldanıyor — iki yana sallanıyor değil ağır ağır yer değiştiriyorlar âdeta — gidiyordu göz alabildiğine yıldızların ışığında yapraksız ahşap kalabalığı... Buna rağmen bu lodos, bu uğultu. Buna rağmen havada dişi bir ten kokusu ve yüklü bir yumurtalığın sıcaklığı... Dağlarda kar çözülüyor. Yürüyor usareler yapraksız dalların ucuna doğru. Gebe. Gebelik. Mevsim bahara yakın ve doğumun — korkunç güzel ve sıcaktır — günü doldu dolacak... |
![]() |
![]() |
![]() |
#35 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57915
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() MAVİ GÖZLÜ DEV, MİNNACIK KADIN
VE HANIMELLERİ O mavi gözlü bir devdi. Minnacık bir kadın sevdi. Kadının hayali minnacık bir evdi, bahçesinde ebruliii hanımeli açan bir ev. Bir dev gibi seviyordu dev. Ve elleri öyle büyük işler için hazırlanmıştı ki devin, yapamazdı yapısını, çalamazdı kapısını bahçesinde ebruliiii hanımeli açan evin. O mavi gözlü bir devdi. Minnacık bir kadın sevdi. Mini minnacıktı kadın. Rahata acıktı kadın yoruldu devin büyük yolunda. Ve elveda! deyip mavi gözlü deve, girdi zengin bir cücenin kolunda bahçesinde ebruliiii hanımeli açan eve. Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev, dev gibi sevgilere mezar bile olamaz: bahçesinde ebruliiiii hanımeli açan ev.. |
![]() |
![]() |
![]() |
#36 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57915
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() MAVİ LİMAN
Çok yorgunum, beni bekleme kaptan. Seyir defterini başkası yazsın. Çınarlı, kubbeli, mavi bir liman. Beni o limana çıkaramazsın... |
![]() |
![]() |
![]() |
#37 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57915
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() MEMLEKETİMDEN İNSAN MANZARALARI
İKİNCİ BÖLÜM I Atlantiğin dibinde upuzun yatıyorum, efendim, Atlantiğin dibinde dirseğime dayanmış. Bakıyorum yukarıya: bir denizaltı gemisi görüyorum, yukarıda, çok yukarıda, başımın üzerinde, yüzüyor elli metre derinde, balık gibi, efendim, zırhının ve suyun içinde balık gibi kapalı ve ketum. Orası camgöbeği aydınlık. Orda, efendim, orda yeşil, yeşil, orda ışıl ışıl, orda yıldız yıldız yanıyor milyonlarla mum. Orda, ey demir çarıklı ruhum, orda tepişmeden çiftleşmeler, çığlıksız doğum, orda dünyamızın ilk kımıldanan eti, orda bir hamam tasının mahrem şehveti, mahrem şehveti efendim, gümüş kuşlu bir hamam tasının ve koynuna ilk girdiğim kadının kızıl saçları. Orda rengarenk otları, köksüz ağaçları kıvıl kıvıl mahlukları deniz dünyasının, orda hayat, tuz, iyot, orda başlangıcımız, Hacıbaba, orda başlangıcımız ve orda hain, çelik ve sinsi bir denizaltı gemisi. 400 metroya kadar sızıyor ışık. Sonra alabildiğine derin alabildiğine derin karanlık. Yanlız ara sıra acayip balıklar geçiyor karanlığın içinde ışık saçarak. Sonra onlar da yok. Artık dibe kadar inen kat kat kalın sular kati ve mutlak ve en dipte ben. Ben, upuzun yatıyorum, Hacıbaba, upuzun yatıyorum dibinde Atlantiğin dirseğime dayanmış, bakıyorum yukarlara. Avrupa Amerika' dan Atlantiğin yüzünde ayrıdır dibinde değil. Gazgemileri gidiyor yukarda, çok yukarda, birbiri peşi sıra. Omurgalarının altını görüyorum, omurgalarının altını. Dönüyor keyifili keyifli pervaneleri. Dümenleri ne tuhaf suyun içinde İnsanın tutup tutup kıvırası geliyor. Köpekbalıkları geçti gemilerin altından, karınlarını gördüm ağızları da orda. Gemiler şaşırdılar birdenbire, herhalde köpekbalıklarından değil. Denizaltı gemisi bir torpil attı, efendim bir torpil. Gemilerin dümenlerine baktım: telaşlı ve korkaktılar. Gemilerin omurgalarında imdat arar gibi bir hal vardı, gemiler bir bıçak darbesinden en yumuşak yerini karnını saklamak isteyen insanlara benziyorlardı. Denizaltılar birden üç oldular, derken, altı, yedi, sekiz. Gazgemileri düşmana ateş açarak insanlarını ve yüklerini suya döküp saçarak batmaya başladılar. Mazot, gaz, benzin, tutuştu yüzü denizin. Bir alev deryasıdır şimdi yukarda akan, yağlı ve yapışkan bir alev deryası efendim. Kıpkızıl, gömgök, kapkara, arzın ilk teşekkülü hengamesinden bir manzara. Ve denizin yüzüne yakın suyun içi allak bullak. Köpürüp, dağılıp parçalanmalar. Yukardan dibe doğru inen gazgemisine bak. Gece uykuda gezenler gibi bir hali var: lunatik. Geçti kargaşalığı, girdi deniz dünyasının cennetine. Fakat durmadan iniyor. Kayboldu ıslak karanlıkta. Artık baskıya dayanamaz, parçalanır. ve direği, efendim, bacası yahut nerdeyse yanıma düşer. Yukarda insanla dolu denizin içi. Bir tortu gibi dibe çöküyorlar tortu gibi çöküyorlar, Hacıbaba. Baş aşağı, baş yukarı, uzanıp kısalıyor, bir şeyler aranıyor kolları bacakları. Ve hiçbir yere, hiçbir şeye tutunamadan onlarda iniyorlar dibe doğru. Birden bire bir denizaltı düştü yanıbaşıma. Parçalanmış bir tabut gibi açıldı köprüüstü kaportası ve Münihli Hans Müller dışarı çıkıverdi. 39 ilkbaharında denizaltıcı olmadan önce Münihli Hans Müller Hitler hücum kıtası altıncı tabur birinci bölük dördüncü mangada sağdan üçüncü neferdi. Münihli Hans Müller üç şey severdi: 1-Altın köpüklü arpa suyu 2-Şarki Prusya patatesi gibi dolgun ve beyaz etli Anna. 3-Kırmızı lahana. Münihli Hans Müller için vazife üçtü: 1-Çakan bir şimşek gibi mafevke selam vermek. 2-Yemin etmek tabancanın üzerine. 3-Günde asgari üç çıfıt çevirip sövmek silsilelerine. Münihli Hans Müller'in kafasında, yüreğinde, dilinde üç korku vardı: 1-Der Führer. 2-Der Führer. 3.Der Führer. Münihli Hans Müller sevgisi, vazifesi ve korkusuyla 39 ilkbaharına kadar bahtiyar yaşıyordu. Ve Vagneryen bir operada do sesi gibi heybetli Şarki Prusya patatesi gibi dolgun ve beyaz etli Anna'nın tereyağı ve yumurta krizinden şikayet etmesine şaşıyordu. Diyordu ki ona: -Bir düşün Anna, yepyeni bir manevra kayışı takacağım, pırıl pırıl çizmeler giyeceğim ben. Sen beyaz ve uzun entari giyeceksin, balmumundan çiçekler takacaksın başına. Tepemizde çatılmış kılıçların altından geçeceğiz. Ve mutlak hepsi erkek 12 çocuğumuz olacak. Bir düşün Anna, tereyağı, yumurta yiyeceğiz diye top, tüfek yapmazsak eğer yarın 12 oğlumuz nasıl muharebe eder? Münihlinin 12 oğlu muharebe edemediler çünkü doğamadılar, çünkü henüz, efendim, Anna'yla zifaf vaki olmadan önce bizzat harbe girdi Hans Müller. Ve şimdi 41 sonbaharı sonlarında dibinde Atlantiğin benim karşımda durmaktadır. Seyrek sarı saçları ıslak, kırmızı sivri burnunda esef, ve ince dudaklarının kıyılarında keder. Yanı başımda durduğu halde yüzüme çok uzaklardan bakıyor, İnsanın yüzüne nasıl bakarsa ölüler. Ben biliyoum ki, o bir daha görmeyecek Anna'yı, ve artık bir daha arpa suyu içip yiyemeyecek kırmızı lahanayı. Ben bütün bunları biliyorum, efendim, ama o bütün bunları bilmiyor. Gözü bir parça yaşlı, silmiyor. Cebinde parası var, çoğalıp eksilmiyor. Ve işin tuhafı artık ne kimseyi öldürebilir ne de kendisi ölebilir bir daha. Şimdi şişecek birazdan, yükselecek yukarıya, sular sallayacak onu ve balıklar yiyecek sivri burnunu. Ben Hans Müller'e bakıp, Hacıbaba, bunları düşünürken yanımızda peyda oluverdi Liverpul Limanından Harri Tomson. Gazgemilerinden birinde serdümendi. Kaşları ve kirpikleri yanmıştı. Gözleri sımsıkı kapalıydı. Şişman ve matruştu. Bir karısı vardı Tomson'un: tavan süpürgesi gibi bir kadın, tavan süpürgesi gibi, efendim, zayıf, uzun, titiz, temiz ve tavan süpürgesi gibi münasebetsiz. Bir oğlu vardı Tomson'un: altı yaşında bir oğlan, Hacıbaba, tombul mu tombul, pembe beyaz, sarı papa mı sarı papa. Tuttum Tomson'un elinden. Açmadı gözlerini. "-Vefat ettiniz" dedim. "-Evet " dedi, "İngiliz imparatorluğu ve hürriyeti için: Canım isterse, harp içinde bile Çörçil'e sövmek hürriyeti ve canım istemese de aç kalmak hürriyeti uğruna. Fakat değişecek hürriyette bu son bahis, harpten sonra artık işsiz ve aç kalacak değiliz. Planı hazırlıyor Lordlarımızdan biri. Adalet: ihtilalsiz. Ben İngiliz İmparatorluğu'nu dağıtmaya gelmedim, dedi Çörçil. Ben de ihtilal çıkarmaya gelmedim: buna Kenterburi başpiskoposu bizim tredünyonun reisi ve karım razı değil. Ay bek yur pardın. İşte bu kadar, nokta, son." Sustu Tomson. Ve ağzını açmadı bir daha. İngilizler fazla konuşmayı sevmezler, hele hümoru seven ölü İngilizler. Tomson' la Müller'i yanyana yatırdım. Şiştiler yan yana, yan yana yükseldiler yukarı doğru. Balıklar Tomson'u afiyetle yediler, fakat dokunmadılar ötekisine, Hans'ın etiyle zehirlenmekten korktular anlaşılan. Hayvan deyip geçme, Hacıbaba, sen de hayvansın ama akıllı bir hayvan... |
![]() |
![]() |
![]() |
#38 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57915
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() MEMLEKETİMDEN İNSAN MANZARALARI'NDAN
Haydarpaşa garında 1941 baharında saat on beş. Merdivenlerin üstünde güneş yorgunluk ve telâş Bir adam merdivenlerde duruyor bir şeyler düşünerek. Zayıf. Korkak. Burnu sivri ve uzun yanaklarının üstü çopur. Merdivenlerdeki adam -Galip Usta- tuhaf şeyler düşünmekle meşhurdur: "Kâat helvası yesem her gün" diye düşündü 5 yaşında. "Mektebe gitsem" diye düşündü 10 yaşında. "Babamın bıçakçı dükkânından Akşam ezanından önce çıksam" diye düşündü 11 yaşında. "Sarı iskarpinlerim olsa kızlar bana baksalar" diye düşündü 15 yaşında. "Babam neden kapattı dükkânını?" Ve fabrika benzemiyor babamın dükkânına" diye düşündü 16 yaşında. "Gündeliğim artar mı?" diye düşündü 20 yaşında. "Babam ellisinde öldü, ben de böyle tez mi öleceğim?" diye düşündü 21 yaşındayken. "İşsiz kalırsam" diye düşündü 22 yaşında. "İşsiz kalırsam" diye düşündü 23 yaşında. "İşsiz kalırsam" diye düşündü 24 yaşında. Ve zaman zaman işsiz kalarak "İşsiz kalırsam" diye düşündü 50 yaşına kadar. 51 yaşında "İhtiyarladım" dedi, "babamdan bir yıl fazla yaşadım." Şimdi 52 yaşındadır. İşsizdir. Şimdi merdivenlerde durup kaptırmış kafasını düşüncelerin en tuhafına: "Kaç yaşında öleceğim? Ölürken üzerimde yorganım olacak mı?" diye düşünüyor. Burnu sivri ve uzun. Yanaklarının üstü çopur. Denizde balık kokusuyla Döşemelerde tahtakurularıyla gelir Haydarpaşa garında bahar Sepetler ve heybeler merdivenlerden inip merdivenlerden çıkıp merdivenlerde duruyorlar. |
![]() |
![]() |
![]() |
#39 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57915
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() MERHABA ÇOCUKLAR
Nâzım, ne mutlu sana cân ü gönülden, ferah ve emin, «Merhaba,» diyebildin. Sene 940. Aylardan temmuz. Ayın ilk perşembesi günlerden. Saat : 9. Mektuplarınıza böyle mufassal tarih atın. Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki en kalın kitaptan çok yazısı var : ayın, günün ve saatın. Merhaba, çocuklar. Bir geniş bir büyük «Merhaba» demek, sonra bitirmeden sözümü yüzünüze bakıp gülerek — kurnaz ve bahtiyar — kırpmak gözümü... Biz ne mükemmel dostlarız ki kelimesiz ve yazısız anlaşırız... Merhaba, çocuklar, merhaba cümleten... |
![]() |
![]() |
![]() |
#40 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57915
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() MOR MENEKŞE, AÇ DOSTLAR
VE ALTIN GÖZLÜ ÇOCUK Abe şair, bizim de bir çift sözümüz var «aşka dair.» O meretten biz de çakarız biraz.. Deli çığlıklar atıp avaz avaz burnumun dibinden gelip geçti yaz sarı tahta vagonları ter, tütün ve ot kokan bir tren gibi. Halbuki ben istiyordum ki gelsin o kırmızı bakır bakracında bana sıcak süt getiren gibi... Fakat neylersin, yaz böyle gelmedi, yaz böyle gelmiyor, böyle gelmiyor, hay anasını... şey!.. EEEEEEEEEY... kızım, annem, karım, kardeşim sen başında güneşler esen altın gözlü çocuk, altın gözlü çocuğum benim; deli çığlıklar atıp avaz avaz burnumun dibinden gelip geçti de yaz, ben, bir demet mor menekşe olsun getiremedim sana! Ne haltedek, dostların karnı açtı kıydık menekşe parasına! |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|