www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee  

Geri Git   www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee > Forum > Eskiler (Arşiv)

Eskiler (Arşiv) Eski konular

CevaplaCevapla
 
Konu Araçları Görünüm Modları
Old 09-24-2006, 11:51 PM   #41
M@D_VIPer
Forum Kalfası
 
M@D_VIPer Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2005
Konum: BeyCoast
Mesajlar: 7,003
Teşekkür Etme: 26
Thanked 333 Times in 269 Posts
Üye No: 4853
İtibar Gücü: 3008
Rep Puanı : 16800
Rep Derecesi : M@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Çocuğunuz Küfür Etmeyi Bırakmıyorsa!
Birtakım uygulama kuralları koyabilirsiniz.
Bazı durumlarda kesin yasaklar koyabilirsiniz. İnsanlara kötü bir biçimde hitap etmek hakaret anlamına gelir ve sonuçları kötü olabilir.
Daha az ciddi konular olabilir örneğin bir tabağın kırılmasından sonra ağızdan istemeden çıkabilecek bir küfür gibi.
Bazen izin verilebilir durumlar da söz konusu olabilir böyle bir durumda onu odasına götürüp yalnız iken küfür etmesine izin verebilirsiniz.
Rahatlama amacıyla bazı durumlarda sövme ya da küfüre başvurulabilir. Örneğin anne ve baba ile birlikte olunan özel durumlarda oyun oynarken kötü söz söylemek normal karşılanmalı ve bunun bir rahatlatıcı bir durum olduğunu unutmayın.
Çocuğunuz sizi küfür ederken suç üstü yakaladığında buna tepkisiz kalmayın.
Hiçbir şey olmamış gibi davranmak bu onu aptal yerine koymanız anlamına gelir.
Sadece yetişkinlerin kötü söz söylemeye hakkı vardır gibi bir düşünceyi kafanızdan silin çünkü böyle bir yaklaşım çocuğunuzu bu haksızlık karşısında saldırgan olmaya ve kendisini suçlu hissetmeye davet eder. Çocuğunuza "Ağzımdan bazen gerçek duygularımı ifade etmeyen kötü sözcükler çıkıyor.” diyerek çocuğunuzun sizi öfkelendiren olayı daha iyi değerlendirmesine neden olabilirsiniz ve bundan dolayı onun gözündeki inandırıcılığınızı kaybetmezsiniz.
Gelecekte kendinizi tutmayı öğrenin.
Kötü sözcüklerin yerini alabilecek daha uygun sözcükler bulmaya çalışın. Örneğin :Hay Allah, Kahretsin,Tüh be!… gibi. Ve kendinizi bu tür sözlere alıştırın.
Kendinize başkalarına kötü söz söylemeyi yasaklayın bu çocuğunuza da bir örnek teşkil edecektir. Örneğin birisi hakkında karar verirken "Ne kötü birisi" ya da "Bu gerçekten kötü birisi" yerine "Ben onu kötü buluyorum" tanımını uygulayın. Çocuğunuz bu şekilde başkaları hakkında kesin bir değerlenmelerde bulunmayacak ve göreceli düşünmeyi öğrenecektir.


Kaynak: Brunet Christine, Sarfati Anne-Cecile, 1-7 Yaş Arası Çocuğun Eğitimi, çeviri Bıçakçı Kurtuluş
__________________

M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır...


Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!!
M@D_VIPer çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 09-24-2006, 11:51 PM   #42
M@D_VIPer
Forum Kalfası
 
M@D_VIPer Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2005
Konum: BeyCoast
Mesajlar: 7,003
Teşekkür Etme: 26
Thanked 333 Times in 269 Posts
Üye No: 4853
İtibar Gücü: 3008
Rep Puanı : 16800
Rep Derecesi : M@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Çocuğunuz Yemek Yemiyorsa !!
Yemek yememe sorunun nedenleri nelerdir?
Bu davranışa temel bir çok neden vardır. Genellikle çocuğun dikkatleri üzerine çekerek kendini daha önemli hissetmek istemesidir.
Veya diğer bir sebeb ise iştahın çocuktan çocuğa değişmesidir.Bazı çocuklarda tıpkı kimi erişkinlerde olduğu gibi daha az iştahlıdır. Çocuğun iştahı az olduğu için anneler onu yemeğe zorlar oda reddeder. Bunun üzerine anne baba daha ileri giderek zorlama kandırma, ceza verme, tehdit etme yoluna başvurarakyemek zamanlarının çocuk için bir kabusa dönüşmesine neden olur.
Böylelikle yemek ve yemek zamanı ilgili kötü çağrışımlar zamanla gerçekten çocuğun yemek yemeğe şiddetli tepkiler vermesine neden olur.
Yemek yemekte zorluk çıkaran çocuğunuza uygulanacak en iyi yöntem yemek istemediğinde "peki" diyerek,onunla ilgilenmemeli endişe veya öfke ile bakmamalı, olayın çok normal olduğu izlenimi vermelisiniz.İsterse yemeğini olduğu gibi bırakabilir, ama sade diğer öğüne kadar hiç bir şey vermeme konusunda kararlı olmalısınız. Unutmayın 3-5 gün aç kalmakla çocuğa hiç bir zarar gelmez.
Yemekte problem çıktığında annenin en uygun davranışı şöyle olmalıdır: "Hepsini yemek zorunda değilsin, şimdi aç değilsen bir sonraki yemekte yersin."
Böylece çocuğun anneye direnç göstermek için bir nedeni kalmıyacaktır. Yemek öncesinde şu küçük öneriler yemek zamanının daha keyifli geçmesine yardımcı olabilir.
-Çocuğunuzun çok yorgun uykusuz olarak yemeğe başlamamasına dikkat edin.
-Yemek öncesinde yıkanmış el yüz ve taralı saçlar onunu kendini daha zinde ve keyifli hissetmesini sağlıyabilir.
-Yemek tabağı veya servisi desenli parıltılı materyeller şeklinde olursa çocuk ilgisi yükselebilir.
-Yemek masasını hazırlarken ondan yardım almanız çocuğunuzun kendine olan güveninin de artmasına yardımcı olacaktır.
-Yiyeceği kadar yemeği tabağına kendi servis yapması yemeğini tamamlamasına yardımcı olabilir.
Tüm bunlara rağmen çocuğunuz kilo kaybediyor,yenilenleri çıkartıyor, yemek yemeği kesinlikle reddediyorsa bir uzmandan yardım almanızda fayda vardır.
Sevgilerimle,
portmed (Dr. Ahmet Balta)
Çocuklarınızın yanında yemek seçmeyin
Yetişkinlerin, çocukların yanında yemek seçmemesi gerektiği belirtildi. Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Figen Göz, annelere çocukların beslenmesi konusunda bilgi verdi. Beslenmenin, karın doyurmak anlamına gelmediğini anlatan Göz, düzenli ve yeterli beslenmenin çocuğun sağlıklı olmasına katkı sağladığını belirtti. Çocuklarda yemek yememe ve yemek seçmenin sık görüldüğünü ifade eden Göz, şunları kaydetti: “Çocuk yemek istemiyorsa kesinlikle üzerine gitmeyin ve inatlaşmayın. Yedirmenin başka yollarını arayın. Sizin seçtiğiniz yemek olsa bile bunu çocuğa hissettirmeyin. Çocuklarınızın yanında yemek seçmeyin. Kardeşlerden biri yemek seçiyorsa, diğer kardeşe bunu hissettirmeyin Çünkü, kardeşinin yemediğini gören çocuk etkilenebilir.” Göz, yiyeceklerdeki vitaminlerin, uygun pişirme yöntemleriyle korunabileceğini sözlerine ekledi.
Çocuğunuz Yemiyor Mu?
Çocukluk döneminde sıklıkla görülen beslenme sorunlarının önlenmesi için bebeklik döneminde düzenli beslenme alışkanlığının kazandırılması gerektiği bildirildi. Yemek konusunda üzerine fazla düşülen, gereğinden fazla ilgilenilen ve ailesinin katı, kaygılı ve huzursuz tutumlarıyla karşılaşan çocuklarda beslenme bozukluğunun daha çok görüldüğü kaydedildi.
Bebeklik döneminden kaynaklanabilir
Nevşehir Milli Eğitim Müdürlüğü Rehberlik Araştırma Merkezi Müdürü Yusuf Çağlayan, çocukluk döneminde görülen beslenme bozukluklarının, iştahsızlık, düzenli yememe, yemek seçme ve yemeklerden sonra kusma gibi sorunlara yol açtığını hatırlatarak, bu sorunların temelinde bebeklik dönemindeki alışkanlıkların yattığını söyledi.
Fazla ilgilenmeyin
Çağlayan, sorunun nedenleri hakkında bilgi vererek, "Yemek konusunda üzerine fazla düşülen, gereğinden fazla ilgilenilen ve ailesinin katı, kaygılı ve huzursuz tutumlarıyla karşılaşan çocuklarda beslenme bozukluğu daha çok görülür. Yemek konusunda annesinin fazla ilgisini farkeden çocuk, her yemekte oyun, ödül veya masal gibi beklentiler içine girer, yemek seçer, yemek yeme süresini gereğinden fazla uzatır. Çocuk bunu kaygılı ve aşırı koruyucu annesini cezalandırmak, ilgisiz babasının dikkatini çekmek, ailesinin ilgisini kendi üzerinde toplamak için yapar" dedi.
Üstelemeyin
Yemek konusunda keyfi ve düzensiz davranılmasının çocukta beslenmeye bağlı sorunları ortaya çıkaracağını belirten Çağlayan, bu konuda çocuğun yaşına uygun özgürlük tanınması gerektiğini bildirdi. Çocuğa yemek yemenin normal bir olay olduğunun anlatılması ve üzerine fazla düşülmemesinin sorunları azaltacağını kaydeden Çağlayan, “Anne, yaşına göre çocuğuna, yemek yaparken veya masayı hazırlarken kendisine yardım etmesine, döküp saçsa bile yemeğini kendisinin yemesine izin vermelidir. Televizyondaki programlarla çizgi filmlerle yemek olayı teşvik edilmelidir. Bu konuda çocuğun üzerine fazla gidilmemeli, yemek sorunu abartılıp saplantı haline getirilmemelidir. Kaç bardak süt içeceğine, yumurtasını nasıl yemek istediğine kendisinin karar vermesi sağlanmalı. Yemek yemesi için çocuğa yalvarmak, zor kullanmak, ödüller vaadetmek bir sonuç vermez. Çocuğun yemekle ilgili sorunları büyüklerinin ilgisini çekmek için yaptıkları unutulmamalıdır” önerilerinde bulundu.
__________________

M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır...


Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!!
M@D_VIPer çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 09-24-2006, 11:51 PM   #43
M@D_VIPer
Forum Kalfası
 
M@D_VIPer Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2005
Konum: BeyCoast
Mesajlar: 7,003
Teşekkür Etme: 26
Thanked 333 Times in 269 Posts
Üye No: 4853
İtibar Gücü: 3008
Rep Puanı : 16800
Rep Derecesi : M@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Ölüm Korkusu Çocuğunuzda Travma Oluşturmasın?
Bazı çocuklar ölüm olayıyla çok çeşitli vesilelerle karşılaşırlar. Ölüm, kaybedilen kişinin yakınlık derecesine göre etkili bir stres kaynağıdır. Çocuklar genelde çok uyumludurlar. Stresler çok yoğun olmadığı takdirde strese karşı dirençlidirler. Fakat olaylar çok üst üste gelir veya çocuk duygularını paylaşamazsa ölüm olayının etkisi derin olur. Bazı ölüm olayları, çocukta başka stres kaynakları varsa travma etkisi yapabilir. Ruhsal travmalar, fiziksel travmalar (mesela düşme, yaralanma) kadar etkilidir ve kalıcı etkileri olabilir. Ayrıca çocuklukta bazı korkular yoğun olur. Ölüm korkusu da bu korkulardandır. Çocuğun korku duyduğu şey hakkında çok az bilgi sahibi olması korkunun şiddetini artırır. Çocukla korktuğu olaylar ve varlıklar hakkında konuşmak ve duygularını dinlemek olumsuz etkiyi azaltır.
Örnek vak’a: Mert, 8 yaşında bir erkek çocuğudur. O yıl çok sevdiği arkadaşı trajik bir ölümle ölmüş, daha sonra komşu teyze intihar etmiştir. Bu olaylara karşı çocuk çok fazla tepki göstermese de kısa süre sonra gece annesinin yatağında yatmak için ısrar etmiştir. Ailenin kararlı tutumuyla yatağında yatmakta sorun çıkarmamıştır. Bir süre sonra içine kapanmaya, ölüm düşünceleri zihnini meşgul etmeye başlamıştır. Aile profesyonel yardım almıştır. Şikayetleri azaldıktan bir süre sonra aile ve dost çevresinde pek çok kişi arka arkaya vefat etti. Onu deprem de çok etkileyince Mert ölüm karşısında daha çok duyarlı olmaya, korkulu rüyâlar görmeye başlamış, dersleri de etkilenmiştir. Ailenin tekrar profesyonel yardım almasıyla düzelmiştir.
Yakınını kaybetme korkusu
Aslında çocukta uyum kabiliyeti çok fazladır. Yapılan araştırmalar çocuklarda anne baba gibi, yakınlarını kaybetme durumunda anne babanın sorumluluğunu üstlenen kişiler tarafından yeterli sevgi ve ilgi gören çocukların büyük ruhsal problemler yaşamadığını göstermektedir. Anne babanın boşanması ve ilgi eksikliği gibi durumlarda çocuk ve gençlerde ilerdeki yıllarda daha çok davranış bozukluğu ve ruhsal hastalıklar görülmektedir.
Ölüm, hayatın en büyük gerçeklerinden biridir. İnsanda ebedilik arzusu vardır. Bu arzuyu gerçekleştirmek ister ve bunun karşısında zayıf ve aciz olduğunu görmek insanda bir bunalım meydana getirebilir. Doğal ortamlarda yaşayanlar (mesela köy veya çiftlikte yaşamak gibi) için ise ölüm, hayat kadar tabii bir şey olabilmektedir. Küçük bir çocuk çok sevdiği kedisinin, kuzusunun veya civcivinin öldüğünü gördükçe ölümü acı veren bir olay olarak görse de bir ölçüde alışır. Diğer taraftan sağlıklı ortamlarda yaşayan kişiler arasında ömür ortalaması yüksektir. Bu da çocukların insanların çok yaşlandıkları zaman öleceği şeklinde düşünmesine ve ölüm korkusunun etkisinde daha az kalmasına neden olabilir.
Ölümle trajik şekilde karşılaşmak
Çocukların bir kısmı ölüm hadiseleriyle trajik şekilde karşılaşır. Çocuklar intihar ve cinayetlerle büyük şehirlerde daha sık karşılaşmaktadırlar. Ayrıca Türkiye’de çocukların çoğu depremden etkilenmiştir. Ülkemizde trafik kazalarında çok fazla kişinin ölmesi de çocukları etkilemektedir. Terör olayları da çocuklarda ölüm korkusu yerleşmesinde etkili olabilmektedir.
Burada önemli olan, çocukta ölüm kavramının ne şekilde yerleştiğidir. Küçük çocuklar televizyondaki yayınlardan da çok etkilenmektedirler. Bir yandan yaşadığı olaylarla beraber izlediği film, çizgi film ve haberlerle ölümün derin etkisini hisseden çocuklar, sevdiklerini kaybetme korkusu da yaşayabilirler.
Ölüm sonrasını anlatmak
Ölümle her şeyin son bulmadığını, ölümden sonraki hayatın daha güzel olduğunu cennetin güzelliklerini anlatmak ölüm korkusunu hafifletir. Sevdiği bir kişiyi kaybetmesinden sonra çocuğa öbür dünyayı çok güzel anlatmak çocukta ölüm arzusu meydana getirebilir. Bu hususta dengeli olunmalıdır.
Örnek vak’a: Nuran’ın kardeşi birkaç aylıkken vefat etmişti. Annesi Nuran´a cenneti çok güzel anlattı. Kardeşinin orada çok güzel elbiseler giydiğini, sevdiği arkadaşlarının olduğunu ve oradaki güzellikler arasında çok mutlu olduğunu söyleyince 7 yaşındaki Nuran “Ben de ölmek istiyorum, ben de kardeşimin yanına gitmek istiyorum.” diye ağlamaya başladı. Annesi Nuran’a bu dünyaya gelmek kadar ölmenin de bizim elimizde olmadığın,ı derin olan üzüntülerinin daha sonra hafifleyeceğini söyledi. Güzel bir ömür sürmenin, insanlara ve başka varlıklara faydalı olmanın da çok zevkli olduğunu anlattı. Önemli olan bizi çok seven Allah–ü Teala’nın istediği şekilde yaşamaktı. Ona inanan için hem dünya hayatı hem de ölüm sonrası güzel ve huzur vericiydi. Nuran annesiyle bu konuşmadan sonra rahatladı. Belki zaman zaman duygusal anlar yaşayacaktı. Fakat annesiyle ve büyüklerle konuşmak ona iyi gelmişti.
__________________

M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır...


Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!!
M@D_VIPer çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 09-24-2006, 11:52 PM   #44
M@D_VIPer
Forum Kalfası
 
M@D_VIPer Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2005
Konum: BeyCoast
Mesajlar: 7,003
Teşekkür Etme: 26
Thanked 333 Times in 269 Posts
Üye No: 4853
İtibar Gücü: 3008
Rep Puanı : 16800
Rep Derecesi : M@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Çocukta Ölüm Kavramı
Farklı gelişimsel dönemdeki çocukların ölümün anlamına ilişkin kavramsal anlayışları farklıdır.Yasın görünümü ve sonuçları, çocuğun ölüm anında ölümle ilgili kavramların gelişimine bağlıdır.
Bebekler ve okula gitme yaşı gelmiş çocuklar arasında ölüm kavramını anlamaları bakımından büyük farklılıklar vardır. Çocuğun ölüm olayını anlaması için öncelikle biri öldüğünde neler olduğunu belirtmekte kullanılan kavramları anlamaları gerekmektedir.
2-2.5 yaşındaki çocukların ölümle ilgili fikirleri çok belirsizdir. Buna karşılık iki yaşından küçük bebekler ise ölümle ilgili herhangi bir kavramı anlayamazlar. Çok küçük çocuklar için ölüm gündelik hayatta var olan birinin artık orada olmaması kadar basit bir anlama gelmektedir.
6-10 yaş arasındaki dönemde yer alan çocuklar zamanla ölümün geri dönülmez oluşu ve tüm yaşam işlevlerinin durduğunu anlamaya başlarlar. Çocukların “ölünce ölünür” ifadesi buna örnek olarak gösterilebilir. Yedi yaş civarında ölümün engellenemez ve evrensel bir olgu olduğu artık kavranmaya başlanır. Ancak bunun kendileri için de geçerli olabileceğini düşünmeye karşı hala direnç gösterirler.
Ölümün nedenlerine ilişkin düşünceleri somut düzeydedir. Ölümün hem kazalar ve şiddet gibi dışsal nedenlerden kaynaklandığını hem de hastalık yada yaşlılık gibi içsel süreçlerin bir sonucu olduğunu anlayabilirler. Sihirli öğeler hala düşüncenin parçası olmaya devam eder. Ölülerin yaşayanları gördüğünü ya da işittiğini var sayarlar ve bunun bir sonucu olarak öleni memnun etmek için çabalarlar. 10 yaşından sonra çocuğun ölüm kavramı giderek daha somut hala gelir ve bir kayıp olgusunun uzun vadedeki sonuçlarını daha iyi görebilirler.
Çocuk ölüm olayı ile karşılaşmadan gelişim düzeyine uygun olarak ölüm kavramlarının gelişmesi ve normal yaşam döngüsünün bir parçası olarak algılanmasına çalışılmalıdır. Günümüzde çocukların TV dizilerinde ve çizgi filmlerde gördükleriyle ölümü geçici bir durum olarak algılamakta oldukları görülmektedir. Ölümlerin daha çok hastanelerde olmaya başlamasıyla da ölümü normal yaşamın bir parçası olarak algılamakta güçlükleri olduğu düşünülmektedir.
Ölüme, travmanın neden olabileceğini çağrıştıran filmler ve haber programlarının yanı sıra yayınlarda ölüm sonrası, ailelerin hatta çocukların üzüntü ve isyan dolu yaşantılarının ve ayrıntılı bir şekilde gömülme törenlerinin, cenazelerin gösterilmesi çocukların zihinlerinde karmaşaya yol açmakta ve ölüm ile ilgili endişeleri artmaktadır.

Yurt dışında üç yaşından küçük çocuklar için bile yazılmış ölüm kavramının sağlıklı gelişmesini amaçlayan kitaplar vardır. Evcil bir hayvanın ölümü, ölüm kavramını çocuğa açıklamak için iyi bir fırsat olabilir.
Çocuğun yaşadığı duygular saygıyla karşılanmalı, tüm aile üzüntüsünü dile getirerek bir tören içerisinde hayvan evden uzaklaştırılmalıdır. Hemen yeni bir hayvan alınmayarak çocuğun kavramları geliştirmesine olanak sağlanmalı ve anı anlamına gelecek ritüel bir davranışa izin verilmeli, hatta teşvik edilmelidir.
0-3 yaşları arasındaki çocuklar da yas geçici bile olsa yakın izleme ve kapsamlı bir değerlendirme gerekir. Çocukla ölüm hakkında genelde yaşayan ebeveyn konuşur. Bu olmadığı zaman ise çocuk acı haberi sığınacağı ve dayanacağı bir kimseden duymalıdır. Beklenmedik ölümlerde çocuğa alıştırarak haber verilmesi düşünülebilir. Çocuğa soru sorabileceği, duygularını ve düşüncelerini paylaşabileceği sıcak bir konuşma ortamının yaratılması çok önemlidir ve açıklamayı yapan erişkininde kendi üzüntüsünü belirtmesi uygun olur.
İlk zamanlarda yadsımayı çok sık kullanan çocuk üzgün görülmediği için suçlanmamalı ya da eğlendirilmeye çalışılmamalıdır. Okul içinde bir ölüm olduğunda ise anons yerine sınıf ortamında bir öğretmen tarafından yapılan açıklamaların daha az zedeleyici olduğunu bildiren çalışmalar vardır.
Özellikle küçük çocuklarla konuşurken ölümü uykuya benzetmemek çok önemlidir. Çünkü çocuk uyursa kendisinin de öleceğinden endişelenmeye başlar. Dolaylı yoldan ölümü anlatmaya çalışmak çocuğun kafasını daha çok karıştırabilir ve ebeveyne olan güvenini zedeleyebilir. Örneğin ölümü uzun bir yolculuğa benzetmek yada hastaydı, yaşlıydı gibi açıklamalarda da bulunmak çocuğun yolculuklardan, hastalıktan ve doktor randevularından korkmasına yol açabilir. “Çok iyi olduğu için tanrı yanına aldı” gibi bir açıklama karşısında, çocuk ölmemek için kötü olmayı tercih edebilir.
6 yaşından önce yapılan dini açıklamaları, çocuk genellikle yorumlamakta güçlük çeker ve daha da korkabilir. Dini kavramlar, çocuğun günlük yaşantısının bir parçası ise, bunları uygun bir şekilde kullanmakta mümkündür. Böyle bir yol seçilmişse “Tanrı kardeşine bakacak” gibi bir açıklama “Tanrı kardeşini öyle sevdi ki onu yanına aldı” gibi bir açıklamadan daha uygun olacaktır.
Ölümü, bedensel aktivitelerin son bulması şeklinde anlatmak iyi bir açıklama sayılabilir. Ölümü normal yaşamın bir parçası gibi göstermek önemlidir ve eğer çocuk yaşayan ebeveynin de ölüp ölmeyeceğini sorarsa, bunun çok uzun zaman sonra olacağı, uzun yıllar çocuğun yanında olunacağı söylenebilir.
Ölümün yaşamın sonu olduğu ve ölen birinin hiçbir şekilde geri dönmeyeceği çocuğa uygun ve basit bir dille anlatılmalıdır. Çocuğa ölen birinin bütün vücut fonksiyonlarının durduğunu, yani ölen birinin nefes alamayacağı, yemek yiyemeyeceği, bir şey içemeyeceği, oyun oynayamayacağı, düşünüp hissedemeyeceği, söylenebilir.
Çocuk aynı zamanda ölümün gerçek nedenini de öğrenmelidir. Haber çocuğa açık olarak iletilmelidir. Örneğin “Kendini kötü bir habere hazırlamanı istiyorum. Bir kaza oldu. Haber babanla ilgili. Çalıştığı yerde bir kaza olmuş. Ciddi bir şekilde yaralanmış. Öğrendiğimize göre hemen ölmüş” gibi. Çocukların habere ilk tepkileri çok farklı olabilir. Yüksek sesle inkar etme, açıkça reddetme, ağlama, ümitsizliğe kapılma gibi çeşitli tepkiler olabilir. Ortam, çocukla birlikte rahatsız edilmeden bir süre daha oturabilmeye uygun olmalıdır.
Çocuk çok fazla ağladığında buna izin verilmeli, hiç kimse çocuğun kendisini toparlamasını ve susmasını söylememelidir. Çocuk tepkisini yaşarken onu yatıştıracak şekilde sarılmakta iyi olacaktır.
Ayrıca çocuklar, ölüme kendilerinin neden olduklarını da düşünebilirler. Aynı şeyin kendilerine ve yaşayan ebeveynlerine de olacağından endişelenirler ve “bana kim bakacak” kaygısı yaşayabilirler. Duygularını sözelleştirebilmeleri için cesaretlendirme ve ona yardımcı olacak birilerinin olacağı güvencesi, bu kaygılarla baş etme de onlara yardımcı olur.
Ölüm sonrası yaşayan ebeveyn genelde anne olmaktadır. Bir ebeveyni kaybeden çocuk birden fazla ebeveynini kaybetmiş gibidir. Çünkü yaşayan ebeveyn kendi matemine düşmüştür ve bu nedenle çocuğun gereksinimlerini karşılayacak durumda değildir. Ebeveyn sorumluluklarına dönebilecek hale gelene dek, çocuğa duygusal ve fiziksel bakım verebilecek bir erişkin belirlenmelidir. Çocuğun önceden tanıdığı bir ebeveyn olması tercih edilirken, başka bir şehre gönderilmesi önerilmez.
Çocuk ebeveyni ya da kardeşinin ölümcül hastalığı neden ile üzüntü yaşayabilir. Çocuğa bu konuda konuşmasının yasak olduğu genelde aile içinde hissettirilir. Çocuk sıklıkla kendini suçlar ve “eğer kendisi daha iyi olabilseydi hasta olmayacaklardı” diye düşünür. Çocuğa bilgi verildikçe ve çocuk ebeveynin ya da kardeşinin sağaltımına yardımcı oldukça endişesi büyük ölçüde azalacaktır ve yas süreci daha sağlıklı geçecektir.

Sonuç olarak;

Açık ve dürüst iletişim
1-Yaşa uygun açıklamalar yapın
2-Soyut açıklamalardan uzak durun
3-Ölüm bir seyahat yada uyku olarak açıklamayın

Bilişsel beceri kazanmaları için süre tanıyın
1-Sorulara ve konuşmaya izin verin
2-Kısa konuşmaları kabul edin
3-Fotoğraf albümlerine bakın
4-Çocukların mezarı ziyaret etmeleri sağlayın
5-Çocukların oyunlarını kabul edin
Kaybı gerçek hale getirin
1-Çocuğun cenaze törenine katılmasına izin verin
2- Kendi duygularınızı saklamayın
3-Ölen kişiyi hatırlatan şeyleri ortada bırakın

Duygusal başa çıkmayı kolaylaştırın
1-Gereksiz ayrılıkları önleyin
2-Çocuklarla ana babalarına veya kendilerine bir şey olacağına ilişkin kaygıları hakkında konuşun
3-Çocuklarla suçluluk duyguları hakkında konuşun



Psk. Nagihan DALKANAT
__________________

M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır...


Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!!
M@D_VIPer çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 09-24-2006, 11:52 PM   #45
M@D_VIPer
Forum Kalfası
 
M@D_VIPer Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2005
Konum: BeyCoast
Mesajlar: 7,003
Teşekkür Etme: 26
Thanked 333 Times in 269 Posts
Üye No: 4853
İtibar Gücü: 3008
Rep Puanı : 16800
Rep Derecesi : M@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Çocuklarda İnatlaşma İle Başa Çıkmanın Yolları
Çocularin bir inatlasma nöbeti süresince fikir degistirdigine tanik olabilirsiniz. Bazen, neyi isteyip neyi istemedigini bile anlayamazsiniz. Örnegin, acikmistir ama evdeki yemegi yememekte direnir, hamburger ister,hamburgerciye gidersiniz, ben bundan istememistim ötekinden al diye tutturur, öteki menüden alirsiniz baska bir bahane bulur vs. Birinizden biri yenik düsene kadar devam eder bu sürtüsme.
Çocugunuzun inatlasma dönemlerinde her iki tarafin da amaçlarini açikça ortaya koymaya çalisin. Sizin amaçlariniz çok çesitli olabilir; ona yemek yedirmek, bir oyuncakçinin önünden geri çekmek, ablasinin odasindan çikmasini saglamak veya uyutmak. Onun ise tek bir amaci vardir; sizin dediginizin tersini yapmak. Ancak bu sekilde size kendisinin bagimsiz bir birey oldugunu, kendi tercihlerini kendisinin yapabildigini kanitlayacaktir. Pek çok anne-baba bunun farkinda olmadigi için çocuklariyla gereksiz yere çatismaya girer ve kendilerini de çocuklarini da yipratir. Daha da kötüsü bazi çocuklar bunu bir aliskanlik haline getirirler, daha ilerki yaslara tasirlar ve/veya anne-baba bu çatismalara çözüm olarak siddete basvurmaya baslar. Kisacasi çok küçük yaslarda baslayan ve çocuklarin gelisiminde çok dogal olan inatlasma, anne-baba ve çocuk arasindaki bir iletisimsizligin baslangiç noktasi olabilir ve bir kisirdöngüyle son bulabilir.
Çocugunuzla çatismaya girdiginizde yapmaniz gerekenler söyle siralanabilir;
1. Her seyden önce bu durumda sogukkanliliginizi korumaya çalisin. Derin bir nefes alin ve içinizden "O sadece bir çocuk" deyin. Öfkeli bir tavir takinmayin, yumusak ve uzlasmaci bir ses tonuyla konusmaya özen gösterin. Kesinlikle basarisiz olacaginizi akliniza getirmeyin.
2. Sahada olmadiginizi ve futbol oynamadiginizi unutmayin; her ikiniz de kazanabilir, her ikiniz de amaciniza ulasabilirsiniz. Amaciniz ona, kimin güçlü kimin güçsüz oldugunu ispatlamak degil, o anda elde edemeyecegi bir seyden vazgeçmesini saglamak olmali.
3. Istedigi seyi neden yapamayacaginizi basit bir sekilde açiklayin ve bu açiklamayi yaparken mutlaka bu durumdan dolayi ne kadar üzgün oldugunuzu belirtin. Onun istedigi seyi sizin de istediginizi ama kosullarin buna izin vermedigini söyleyin. Duygularini paylastiginizi bilmek onu hem rahatlatacak, hem de sizi ona karsi sürekli engeller koyan bir düsman olarak görmesini engelleyecektir.
4. Ona kararli ve tutarli, fakat mutlaka sevecen bir tavirla yaklasin. Önce "hayir" dediginiz bir seye sonradan "evet" derseniz çocugunuz bunu size karsi sürekli kullanmaya baslayacaktir. Baska zaman ve durumlarda da siz pes edene kadar da sizinle çatismaya devam edecektir.
5. Ona gerekli açiklamalari yaptiktan, üzgün oldugunuzu söyledikten ve bu konuda kararli oldugunuzu hissettirdikten sonra biraz zaman taniyin. Bir süre sonra yeniden istedigini elde etmek konusunda sizinle inatlasmaya baslarsa hiç tepki vermeyin. Birkaç denemeden sonra vazgeçecektir.
6. Çocugunuz herseye ragmen sizinle inatlasmaya devam ediyorsa, dikkatini istedigi seyden baska bir noktaya çekmeye çalisin. Bu bir çizgi film, bir kus, bir kedi, sevdigi bir yiyecek veya oyun vb. herhangi birsey olabilir. Çocugunuz sakinlesene kadar ilgisini çekebilecek degisik alternatifler deneyebilirsiniz. Bu küçük yastaki çocuklarda daha çok geçerlidir. Ancak, okul yasina kadar, hatta bazen daha sonrasinda bile bu yöntemin yararini
görebilirsiniz.
7. Çocugunuza seçenek sunun, böylece onu bagimsiz bir birey olarak tanidiginizi, onun kararlarina saygi duydugunuzu düsünecektir. Kendisiyle ilgili kararlari verebildigini ve onun seçimine öncelik tanindigini düsünerek inatlasmaktan vazgeçecektir. Siz de makul bir kaç seçenekten birini kabul ettirebildiginiz için kendinizi rahat hissedeceksiniz. Sundugunuz seçenekler ne kadar az olursa çocugunuzun karar verme süresi de o kadar kisa olur. Sundugunuz seçeneklerin, herhangi birinin seçilmesi durumunda onayladiginiz seçenekler olmasina dikkat edin ki, yeniden bir anlasmazlik yasamayasiniz.
ÇOCUKLARDA ´HAYIR´ DÖNEMI
Çocuklarda ´hayir´ dönemi, 1 yastan hemen sonra baslar. Bazi çocuklarda bu süre kisadir ve kendini çok hissettirmez. Bazi çocuklarda ise çok uzun süreli ve siddetli olabilir. Bu dönemin normal ve saglikli bir dönem oldugunu, çocugun birey olabilmesinde ve kendisini ifade edebilmesinde önemli bir yer tutttugunu unutmamak gerekir. Bu dönemi kolay ve saglikli geçirebilmek için nelere dikkat etmemiz gerektigini gözden geçirelim:
Onunla konusurken, ondan birsey yapmasin veya yapmamasini isterken, bir
birey oldugunu, kendi kararlarini kendisinin verebildigini ve bizler gibi onun da direktiflerden hoslanmadigini unutmayin. Hayatiyla ilgili kararlari kendisinin verebildigini düsünmesini saglayin.
´Yemegini televizyon izlerken mi yemek istersin, yoksa benimle birlikte masada mi yemek istersin´ gibi bir mesaj, kararlarina saygi duyuldugunu düsündürecektir. Böyle bir mesajla onu yemege davet etmeniz ´hayir, yemek yemek istemiyorum´ gibi bir yanit alma olasiliginizi da azaltir. Ona karsi negatif bir tutum içine girmeyin, olabildigince az ´hayir´ deyin. Siz ona ne kadar negatif bir tutumla yaklasirsaniz, o da size o kadar nefatif bir tutumla yaklasacaktir. Siz ona ne kadar çok ´hayir´ derseniz, o da size o kadar çok ´hayir´ diyecektir. Negatif cümleler kurmaktan da kaçinin. Yapilmasini istediginiz seyi olabildigince pozitif cümleler kullanarak ifade etmeye çalisin. ´Ayakkabilarini çikart´ demek yerine, ´Terliklerimizi giyelim haydi´ demek daha etkilidir. Mesajlarinizi, ´hayir´ yaniti alamayacak sekilde iletin. ´Sütünü iç´ yerine, ´sütünü balikli bardaginla mi, yoksa kupanla mi içmek istersin´ seklinde mesajinizi iletin. ´Hayir´ dediginde, onunla alay etmeyin, küçümsemeyin, gülmeyin, onunla inatlasmayin, ona kimin güçlü oldugunu ispat etmeye çalismayin, sinirlenmeyin ve asla ona ceza vermeyin. Aranizda çikan sorunu ortadan kaldirmaya çalismak yerine, uzlasmaci bir tavirla çözüm üretmeye çalisin ve onu da çözüm üretmeye davet edin.
Kurallar çocugun ruh sagligini bozar mi?
Inatlasma döneminde olmasi çocugunuza hiç ´hayir´ demeyeceginiz anlamina gelmez. Çocugunuza zaman zaman kisitlamalar, yasaklar koymak zorundasiniz, bunun çocugunuzun ruh sagligini bozmasindan korkmayin. Dikkat edilmesi gereken en önemli sey koydugunuz yasaklarin gerekli oldugundan emin
olmanizdir. Gereksiz konularda da yasaklamalar getiriyorsaniz, bir süre sonra çocugunuza çok fazla ´hayir´ demeye baslarsiniz. Bu da çocugunuzda, hem bagimsizliginin elinden alindigi, hem de her seyi yanlis yaptigi hissini uyandirmaya baslar. Her iki duygu da onun kendine olan güvenini sarsar veonu rahatsiz eder. Bu yüzden, öncelikli olarak ´hayir´ demeniz gerekenlerin listesini yapin, bunlar disinda da gereksiz zamanlarda ve durumlarda ´hayir´ dememeye özen gösterin. Ayrica, asiri kurallarla büyüyen çocuklarin, kurallari koyan yetiskinler yanlarinda olmadigi zamanlarda bu kurallari ihlal etme egilimi duyduklarini da unutmayin.
Kurallara uyumu nasil kolaylastirabiliriz?
Çocuklarin kurallara uygun davranmalarini ve kurallardan daha az rahatsiz olmalarini saglamanin en iyi yolu bu kurallarin gerekçesinin açiklanmasi ve kurallarin çocuklarla birlikte konmasidir. Bazi kurallarin anne-babalar için de kondugunu bilmek çocugu rahatlatir ve kurallara uyumunu kolaylastirir.Çocuk anne-babasinin sirf kendisine muhalefet olmak için degil, onun iyiligini istedikleri için bazi kurallar koydugunu bilmelidir.Yasakladiginiz seyleri yapmaya kalktiginda, nazikçe ona yasakladiginiz seyiyeniden hatirlatin ve yapabilecegi alternatif bir sey önerin. Örnegin yemekten önce gofret yemek istiyorsa, ´yemekten önce gofret yenmez´ demek yerine ´yemekten önce gofret yersen yemegini yemek istemeyebilirsin, amaistersen bu gofreti saklayabiliriz ve yemekten sonra yiyebilirsin´ diyerek ona alternatif bir gofret yeme zamani sunabilirsiniz. Veya duvarlari çiziyorsa, ´duvari çizme´ demek yerine, ´duvarlari çizersen duvarlarkirlenir, ama eger istersen sana kagit verebilirim veya çizmen için duvara kagit yapistirabilirim´ diyebilirsiniz. Böylece, hayirlariniz onu daha az rahatsiz edecek, bagimsizliginin elinden alindigini düsünmeyecek, onun isteklerinize önem verdiginiz düsünecek, kurallarin gerekçelerini ögrenecekve sizinle çatismaya girmeyecektir.
Yasaklara uymadiginda cezalandirmak yerine, kurallara uydugunda onu ödüllendirin. Ödül veriken de ´benim oglum söz dinler, annesinin her dedigini yapar´ gibi sizin üstünlügünüzün altinin çizildigi bir cümlekullanmak yerine ´sen harikasin, bunu ne güzel yaptin´ gibi onu onayladiginizi belirtir bir cümleyi tercih edin. Onun yaninda baskalarina, çocugunuzdan övgüyle sözedin.
Ondan olumsuz bir davranis beklentisi içinde olmadiginiz mesajini verin. ´Biçaklarla oynamamak gerektigini unuttun sanirim, unutmasaydin tehlikeli olduklari için oynamazdin zaten biliyorum. Onlari tekrar çekmeceye birakacagin için tesekkür ederim´ gibi bir mesaj ´sana kaç kere söyledim,
biçaklarla oynama´ gibi bir mesajdan çok daha sagliklidir ve çocugunuzun uyumunu kolaylastirir.
Çocuğunuzda büyük değişimler gözlüyorsunuz son günlerde. Kısa bir süre öncesinde, gayet sevimli ve sempatik olan bebeğiniz, her cümlesine "hayır" diyerek başlıyor. Bunun tek nedeni; çocuğunuzun, yeni bir çağa girmiş olması.
Birinci yaşın sonları ve ikinci yaşın başları, çocuğun "Ben Çağı" diyebileceğimiz özellikler gösterdiği psikolojik sürecin başladığı dönemdir. Tuvalet eğitimi dönemi diye de bilinen bu dönem, çocuk için büyük değişimlerin olduğu bir evredir. Çocuk artık yürüyor, konuşuyor ve çevresini büyük bir merakla araştırıyordur. Bu arada; eline her geçeni ağzına götürüp, tadına bakmaktan da geri kalmıyordur. Suyla oynamaya bayılır, yemeklerini yere ve üstüne başına dökmesi ona büyük bir zevk verir. Tüm bunlara ek olarak bu dönemde, çocukta başka bir özellik baş gösterir. Çocuk her gördüğü nesneyi, oyuncağı ve eşyayı fazlasıyla sahiplenir. Bir kere eline geçirdi mi, "benim...benim" diye tutturur. Elinden almaksa; hemen hemen olanaksız gibidir. "Benim" diye sahiplendiği eşya ya da oyuncak elinden alındı mı, sanki kıyamet kopuyor sanırsınız. Çocuk kendini yerden yere atar, ellerini yumruk yapar, önüne ne gelirse vurur. İstediğini almadan da kolay kolay sakinleşmez. Bu tablo, anne-baba için tam bir
faciadır. Anne-baba çocuğu sakinleştirmek için elinden alınan eşyayı geri verseler de artık iş işten geçmiştir, çocuk onların bu davranışlarını asla affetmeyecektir. Bu yüzden de susmak yerine, daha da şiddetli bağırmaya başlar.
Bu dönemin başında çocuğun ilk öğrendiği kelime "Hayır!"dır. Çocuk kendisine olumlu-olumsuz ne söylenirse söylesin her şeye "Hayır" yanıtını yapıştırır. "Ne şirin bir çocuksun sen, gel... bana bir yanak ver" Çocuğun yanıtı "Hayır" olacaktır. "Yavrum sallanıp duruyorsun, çişin mi var?... "Hayır"! "Bu yemeği sevdin mi?" ... "Hayır"!.. Bu örnekler daha da çoğaltılabilir. Sanki doğduğundan bu yana o şirinlik muskası, sevimli, herkese sevecen davranışlar gösteren sempatik bebek gitmiş, yerine her söylenene "Hayır" diye olumsuzlukla yanıt veren, "Evet" kelimesini hiç duymamış bir çocuk gelmiştir. Tüm bunlara bir de çocuğun "Ben" tutkusu eklenince, anne-babalar kendilerini çıkmaz bir sokakta bulmuş gibi olurlar.
Çocuğun bu davranışlarının nedenini, özerkliğini elde ederken, anne-babasına ve çevresine kendini kabul ettirme çabası olarak açıklayabiliriz. Çocuk bu davranışlarıyla "Artık ben de varım, benim de isteklerim var ve ben bu istekleri elde etmek için elimden gelen her şeyi yaparım" mesajını vermektedir. Başına buyruktur, ele avuca sığmaz, yanınıza çağırınca kaçar, "yavrum git... işim var." denince eteğinizden ayrılmaz.
Çocuğa göre; annesinin her şeyi vardır. Çocuğu vardır, kocası vardır, giysileri vardır, yemek yapmasını bilir, tencereleri vardır, bardakları vardır, koltukları vardır, parfümleri vardır, rujları vardır, ojeleri vardır... Babasının da her şeyi vardır. Kravatı vardır, ayakkabıları vardır, karısı vardır, arabası vardır, ofisi vardır, bıyıkları vardır, çantası vardır, yatağı vardır... Ve çevresindeki herkesin hep kendilerine ait olan bir şeyleri vardır. Çocuğun, bu dönemde anne-babayı model aldığını ve kişilik gelişimi içine girdiğini düşünürsek, çocuğun da kendi adına bir şeyleri sahiplenmesini yadırgamamak gerekir. Kız çocukları, annelerinin topuklu ayakkabılarını her fırsat yakaladıkları an giyerler ve o topuklu ayakkabılarla dolaşmaktan büyük bir haz duyarlar. Annesi "çıkar çabuk o ayakkabıları, bileklerini kıracaksın..." diye feryat edince de aldığı yanıt kısa ve nettir: "Hayır, benim"!.. Bu dönemde çocuğun yarım yarım konuştuğunu da göz önüne alırsak, annelerin çoğu küçükkızlarının bu davranış ve yanıtlarına gülmeden edemezler ve arkadaş toplantılarında mutlaka anlatırlar. Erkek çocukları için de durum aynıdır. Onlarda babalarının kravatlarını, kemerlerini vücutlarına sararlar ve geri alınmaması için de kaçıp saklanırlar. Verecekleri yanıt zaten bellidir: "...Benim ..." Yine fırsatını yakaladığı zaman, annesinin tüm makyaj malzemeleriyle boyanan, gecelikleri üzerine takan, o parfümleri her tarafa sıkan minik kızlarla, babasının traş fırçası ile traş olan, bulduğu anda traş köpüklerini tüm suratına sıkan, traş losyonlarını her yere döken, babasının yatağında, babasının yerinde uyumuş kalmış numarası yapan küçük erkeklerle, her anne-baba karşılaşmıştır.
Küçük çocuklar, evde ya da gittiği yerde eline geçirdiği tüm eşyaları kucağında toplar. "Benim" diye tutturur. Alış-veriş sırasında hoşuna giden bir oyuncak ya da eşyayı alır. O onundur, tartışması bile olmaz. Ve anne-baba hep etrafa karşı mahcuptur, çocuğuna karşı öfkeli ve kızgındır, kendi kendine "nerede hata yaptım?.." sorusuna yanıt aramakla meşguldür. Ancak bazı anne-babalar her zaman çocuğa yenik düşmezler. Çocuğu korkutarak, aşırı kızarak, hatta döverek, ağır bir baskı uygularlar. Bunun sonucu çocuk, doğal ve içgüdüsel gelişimini korkudan dolayı iç dünyasına ve bilinçaltına bastırarak, anne-babasının istekleri doğrultusunda davranışlar gösterir. Bu davranışlar yaramazlık yerine durgunluk, karıştırma ve araştırma yerine aşırı düzenlilik temizlik gibi bu dönemde çocukta görülmeyecek olan ve doğal olmayan davranışlarıdır.
Ben Çağında Anne-Babalar Nasıl Bir Yol İzlemeli
Öncelikle anne-babalar çocukların geçirdikleri dönemlerin özelliklerini bilmelidirler. Bunu bildikleri zaman, hem çocukların anormal davranışlar sergilemediklerini anlarlar, hem de kendileri psikolojik olarak rahatlamış olurlar. Bu rahatlık beraberinde sabır ve hoşgörüyü de getirecektir.
Ayrıca çocuğun sahip olduğu bu olumsuz niteliklerin "geçici" olduğunu; dört yaşın sonundan itibaren daha söz dinleyen, daha mantık çerçevesinde hareket edebilen, daha az ağlayan ve daha sosyal bir çocuk olacağını bilmek de anne-babayı rahatlatan faktörler arasındadır.
Bu dönemde çocuğunuz istenmeyen bir davranış yaptığında ya da kendisine ait olmayan bir oyuncağı ve eşyayı "benim" diye sahiplendiğinde çocuğa "bırak onu..." diye kızmak yerine, ilgisini ve dikkatini başka yöne çekin. Ona ait bir eşya ya da oyuncağı verin. Elinde, kendine ait olmayanı yumuşak bir şekilde, gerekli açıklamayla yavaş yavaş alın. Ve verdiği için çocuğunuza "teşekkür ederim" deyip, onu bu şekilde ödüllendirin. Sizin takdirinizi almak, onun için büyük bir ödüldür.
Çocuğunuz etrafı çok dağıtıyor, her şeyi karıştırıyor diye kızıp sinirleneceğinize; dağıtıp, kırıp dökeceği bir yer ayırın ve orada oynamasına zemin hazırlayın. Çocuğun ev içinde rahatça oynama özgürlüğü olmalıdır.
Kırıp, döktüğünden dolayı çocuğa aşırı cezalar vermeyin, fakat her yaptığına da göz yummayın.
Ve en önemlisi, küçük kızınızla ya da küçük oğlunuzla karşı karşıya oturup, bir yetişkinle konuşur gibi konuşun. Çocuğunuzun ellerini tutun, gözlerinin içine bakarak, yapmasını istemediğiniz davranışları, nedenlerini ve onun neyi nasıl yapabileceğini, onun anlayabileceği bir dille, kısa cümleleri kurarak ve çok basit olarak anlatın.
O gözlerini kocaman kocaman açıp, size sizi anlamıyormuş gibi bakacaktır ya da sıkılıp, kucağınızdan inip gidecektir. Bunlar sizi üzmesin. Çocuğunuzun beyni tıpkı bir bilgisayar gibidir. Şimdi kayıttadır, zamanı gelince, öğrettiklerinizi size çok güzel sunacaktır. Yeter ki sabırsız olmayın ve onunla konuşmayı asla ihmal etmeyin. Unutmayın, çocuğunuzun uykuya, yemeye, oyuna ne kadar ihtiyacı varsa, sizi dinlemiyor gibi görünse de, öğütlerinize ve sohbetlerinize de o denli ihtiyacı vardır.

İlkim Öz
Psikolog - Aile Terapisti
__________________

M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır...


Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!!
M@D_VIPer çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 09-24-2006, 11:52 PM   #46
M@D_VIPer
Forum Kalfası
 
M@D_VIPer Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2005
Konum: BeyCoast
Mesajlar: 7,003
Teşekkür Etme: 26
Thanked 333 Times in 269 Posts
Üye No: 4853
İtibar Gücü: 3008
Rep Puanı : 16800
Rep Derecesi : M@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Yalan Söyleme
Çocuklar hiç bir sebep yokken yalana başvurmazlar. Hiç bir çocuk doğuştan yalana eğilimli değildir. Çocukları mutlaka yalan söylemeye iten ailesel, çevresel veya toplumsal bir faktör vardır. Aile içinde veya çevrede çok sık yalan söyleniyor olması çoçuğun da yalan söyleme davranışını taklit etmesine ve yalan söyleyen kişileri model almasına neden olur. Çocuklarda bir uyum ve davranış bozukluğu olarak görülen yalan söyleme davranışının altında yatan sebepler aşağıdaki gibi özetlenebilir;
 Sevgi ve şefkat eksikliği
 İlgi eksikliği
 Değersizlik ve onaylanma gereksinimi
 Aileden taktir görememe ve yetersiz ödüllendirilme
 Aşırı takdir ve aşırı ödüllendirilme
 Aşırı cezalandırıcı tutuma maruz kalma
 Kıyaslamacı tutuma maruz kalma
 Küçümseyici ve aşağılayıcı tutuma maruz kalma
 Korku ve kaygılar
Çocuklar aileleri tarafından yeterince sevilmediklerini ve kendilerine yeterli ilgi gösterilmediğini hissederlerse bu açığı kapatmak için yalan söyleyebilirler. Boğazı ağrımadığı halde yutkunamadığını söyleyen bir çocuk ve ya gözünden yaş gelmeden canının yandığını söyleyerek ağlama taklidi yapan bir çocuk buna örnek olarak gösterilebilir. Kendini değersiz hisseden bir çocuk çevresindekiler tarafından değerli algılanma ve onaylanma ihtiyacıyla sahip olmadığı bir şeye sahip olduğunu veya yapmadığı bir şeyi yaptığını ifade edebilir. Örneğin gerçekte sahip olmadığı halde yüzlerce arabası olduğunu, babasının çok zengin olduğunu söyleyen bir çocuk veya öğretmeninden aferin almadığı halde öğretmeninin kedisine aferi dediğini söyleyen bir çocuk bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Erken çocukluk döneminde her yaptığı olumlu davranışı ödüllendirilen bir çocuk veya tam tersine hiç bir davranışı ödüllendirilmeyen bir çocuk da yalan söyleme gereksinimi duyabilir. Ailesinden hiç göremediği takdiri görebilmek ya da sürekli hale gelmiş takdiri devamlı kılabilmek amacıyla kendini elde etmediği bir başarıyı elde etmiş gibi gösterebilir. Anne babaların aşırı cezalandırıcı, kıyaslamacı, küçümseyici ve aşağılayıcı tutumları çocuklarda yalan söyleme davranışına neden olabilir. Çocuk, kardeşleriyle ve ya başka çocuklarla sıklıkla kıyaslanıyorsa ailenin onayladığı çocuğa benzemek amacıyla yalana başvurabilir. Benzer bir gereksinimle ailesi tarafından aşağılanmamak ve cezaladırılmamak için yapmadığı davranışları yapmış gibi ya da yaptığı davranışları yapmamış gibi ailesine aktarabilir. Çocuklar kaygılandıkları bir durumdan kaçmak için de yalana başvurabilirler. Okuldan korktuğu için karnının ağrıdığını söyleyen ve okula gidemeyen bir çocuk ve ya okulda yemek yemek istemediği için parasını çaldırdığını söyleyen bir çocuk bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Bu örneklerde eğer aile çocuğuyla rahat ve sağlıklı bir iletişim kurabilse, çocuk üzerinde baskıcı, aşırı disiplinli bir tutum sergilemesse çocuk ailesine gerçeği söylemekten çekinmez.
Aileler çocuklarına karşı baskıcı, aşırı disiplinli, cezalandırıcı tutumlardan kaçınarak, çocuklarının eksik yönlerinden ziyade olumlu yönlerini de ön plana çıkararak ve çocuklarını korkutan, kaygılandıran durumlar konusunda daha bilinçli davranarak çocuklarını yalan söyleme davranışından uzak tutabilirler.
Çocukları yalan söyleyen ailelerin bu davranışı nedeniyle çocuklarını cezalandırmaları sergileyebilineçek en hatalı tutum olur. Böyle davranan bir aile çocuğunu daha çok yalana ve yeni davranış bozukluklarına iter. Bunun yerine, aile çocuğun neden yalan söylediğini araştırmalı ve bu sebepleri çocukla birlikte ortadan kaldırmaya çalışmalıdır. Bazı durumlarda sorun çok ilerlemiş, bu nedenle çözümsüzmüş gibi görünebilir. Böyle bir durumda aile bir psikologdan yardım almaktan çekinmemelidir. Bir uzman yardımıyla bu davranışın altında yatan etmenler tespit edilerek ortada kaldırılmalı ve çocuğa daha sağlıklı davranışlar kazandırılmalıdır.


Yazar: Psikolog Şebnem Kartal
__________________

M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır...


Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!!
M@D_VIPer çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 09-24-2006, 11:52 PM   #47
M@D_VIPer
Forum Kalfası
 
M@D_VIPer Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2005
Konum: BeyCoast
Mesajlar: 7,003
Teşekkür Etme: 26
Thanked 333 Times in 269 Posts
Üye No: 4853
İtibar Gücü: 3008
Rep Puanı : 16800
Rep Derecesi : M@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Çocuk ve Oyuncak
Sonuçta oyun çocuk için sadece bir boş zaman etkinliği değil, bir düşünme, öğrenme ve kendini ifade etme aracıdır. Bu nedenle çocuklar için seçilen oyuncakların da önemi büyüktür. Çocuk ilk aydan itibaren çevresindeki nesnelerle ilgilenmeye başlar. İlk aylarda görsel ve işitsel olarak ilgisini çekecek sesli ve parlak renkli, bebeğin parmaklarıyla kavrayabileceği ve kendi kendine hareket ettirdiğinde bebeğe zarar vermeyecek nitelikte (yumuşak ve yuvarlak hatlı) oyuncaklar tercih edilmelidir.
İlk bir yılda bebeğin kendi hareket ve çabasına tepki veren (ses çıkaran, yuvarlanan, dönen) ve çocuğun doku farklılığını kavrayabileceği değişik dokular içeren oyuncaklar tercih edilmelidir. Amaç çocuğun dokunarak farklılıkları hissetmesini sağlamak ve renk, şekil, boyut farklılığını çocuğa hissettirmeye başlamak olmalıdır. Bu aşamada çocuğun çevresindeki bir çok obje çocuğun ilgisini çekecektir. Evdeki parlak, değişik şekilli, hareket eden, ses çıkaran herşey ilgisini çeker.
İki yaş civarında parmaklarını daha etkin kullanmaya başlayan çocuklar daha çok her iki ellerini de kullanarak hareket eden, her seferinde değişik şekle giren, büyük parçalı oyuncaklarla oynayabilirler. Bu yaştan itibaren oyuncaklarda çok fonksiyonluluk önem kazanır. Bebek, araba gibi tek fonksiyonlu oyuncaklar da dramatizasyonun öğrenilmesi açısından önem taşır ama bu yaştan itibaren tek fonksiyonlu oyuncağa alıştırılan çocukların ileride zihinsel çaba gerektiren oyun ve oyuncaklardan kaçındıkları bilinmektedir. Bu nedenle iki yaştan itibaren çocukların değişik boy, biçim ve renklerdeki değişik türde blok, lego v.s gibi inşa oyuncaklarıyla tanıştırılmaları gerekmektedir.
Üç yaşından itibaren oyun çocuklar için tamamen bir sosyalleşme aracıdır. Artık mutfak eşyaları, kutular, masa, sandalye, giysiler oyun aracına dönüşebilir. Ya da çocuğun kendi kendine yeni şeyler üretebileceği malzemeler (su, hamur, kil, gazete kağıdı v.s) ilgi çeker. Doğal malzemeler her zaman en öğretici en geliştirici ve çocuğun kendini ifade etmesine en fazla olanak veren malzemelerdir.
Oyuncak alınırken dikkat edilmesi gereken husus güvenliğin yanı sıra çocuğun uzun süre oynayabileceği yaratıcılığı geliştiren, eğlendirici ve öğretici olan ve oynayarak çocuğun rahatlamasına fırsat veren oyuncaklar olmasıdır. Özellikle ilk 6 yılın zilinsel ve psikolojik gelişim açısından en değerli yıllar olduğu hatırlanacak olursa bu yıllarda çocukların gelişimlerini destekleyecek, yaratıcılık, hafıza, dikkat, muhakeme, görsel ve işitsel algı gibi bir çok yeteneklerini geliştirmeye fırsat veren oyuncakların önemi de görülebilir. Kağıtlar, boyalar, bebek ve arabalar, boz-yaplar, eşleştirme ve muhakeme oyunları, şişe ve kutular vb gibi malzemeler zekanın bir çok yönünün gelişmesine fırsat verdiği gibi duygusal ve sosyal anlamda da gelişmeye ve yetişkin yaşantısını, sosyal sorumlulukları öğrenmeye fırsat veren malzemelerdir.
Anne-babalar çoğu kez oyuncak seçerken çocuğun taleplerini göz önünde bulundururlar. Moda olan, reklamı yapılan, başka bir arkadaşta görülen oyuncaklar baş sıradadır. Çünkü bu oyuncaklar talep edilen ve çocuğu mutlu edeceği düşünülen oyuncaklardır. Ancak bu düşünceyle alınan birçok oyuncağın yukarıda belirtilen amaçlara hiçbir katkısı olmadığı gibi uzun süreli ilgilenilme olasılıkları da çok düşüktür. Dikkat edilirse çocuğun uzun süreli aynadığı oyuncakların genellikle moda olan oyuncaklar değil, çok daha sade ve belki de ucuz oyuncaklar olduğu, çocuğun bu oyuncak aracılığı ile bir çok şeyi deneme ve yaratma olanağı bulduğu görül ebilir.
Oyuncağın bir diğer fonksiyonu da özellikle 6 yaşından itibaren çcuğa sosyal kuralları ve paylaşımı öğretmektir. Kural içeren, bazen birden fazla kişiyle oynanabilecek grup oyunları bu yaşta ve ilkokul çağı boyunca daha fazla tercih edilmelidir. Yine moda oyuncaklara bakılacak olursa bunların çoğunun çocuğun sosyalleşmesini hedeflemedikleri, çoğunlukla şiddetin ve karşı tarafı ezmenin teşvik edildiği oyunlar olduğu görülmektedir.
Oyuncak seçiminde elbette ki çocuğun kişiliği, istek ve ihtiyaçları göz önünde bulundurulmalıdır. Özel ilgi ve yeteneği olan çocuğun bu yönde desteklenmesi ve alınacak oyuncakların da benzer içerikte olması gerekmektedir.
Anne-babaların ve çocuğun çevresindeki diğer yetişkinlerin sıkça yaptıkları bir hata da çocuklarına gösteremedikleri ilgi ve veremedikleri zaman yerine onu oyuncağa boğmanın tercih edilmesidir. Bu bakış açısıyla sürekli, belli bir amaca hizmet etmeyen, birbirinden pahalı oyuncaklar satın alınarak çocukla kurulamayan sevgiye ve yakınlığa dayalı bir iletişimin yerine oyuncaklar konulmaya çalışılmaktadır. Oysa çocuklar için anne ve babalarıyla geçirecekleri zaman birçok oyuncaktan daha doyurucudur. Ayrıca sürekli her istediği alınan çocukların okula başladıklarında sosyal yaşantıya uyum sağlamakta, sınır öğrenmekte güçlükleri olduğu bilinmektedir. Bunun yerine çocuk ihtiyaç duydukça ve zaman zaman çocuğu ödüllendirmek amaçlı olarak oyuncak alınması tercih edilmelidir.


Hazırlayan: Belgin Temur (Ocak 2004) Uzm. Pedagog
__________________

M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır...


Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!!
M@D_VIPer çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 09-24-2006, 11:53 PM   #48
M@D_VIPer
Forum Kalfası
 
M@D_VIPer Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2005
Konum: BeyCoast
Mesajlar: 7,003
Teşekkür Etme: 26
Thanked 333 Times in 269 Posts
Üye No: 4853
İtibar Gücü: 3008
Rep Puanı : 16800
Rep Derecesi : M@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Çocuk ve Oyun
Oyun, hareket meydana getirir. Hareket ise solunum organlarını faaliyete geçirir. Böylece oyun yolu ile yorulmadan güç kazanılır. Oyun dikkati, çabuk karar vermeyi, çevikliği, atikliği ve cesareti artırır. Oyun sırasında çocuklar kendi kendilerini yönetmeyi öğrenir, aralarında başkan seçerler. Kurallar koyar, kurallara uymayı öğrenirler, çevresindeki arkadaşlarını daha iyi tanır ve onlarla olan ilişkilerini kuvvetlendirir, disiplinli yaşamaya a1ışır ve farkında olmadan kendini serbestçe ifade etmenin ilk deneyimlerini yaparlar.
Oyun sayesinde, çocuk ilerideki sosyal hayatını hazırlar, çünkü oyun, çocuğu tanımakta ve kişiIiğinin gelişmesinde önemli bir yer teşkil etmektedir. Mesela çocukların evcilik oyunlarında misafirleri karşılama, onlara " Hoşgeldiniz. Nasılsınız ? " gibi sözleri yerinde kullanma ve daha sonra şeker, çay, kahve gibi ikramlarda bulunma çocukları hem mutlu eder, hem de beşeri münasebetlerdeki nezaketi öğretir. Veya bilye oynayan çocuklar, bilye oynarken nişan almayı, uzaklık ve yakınlığı ölçmeyi, hedefe isabet ettirmeyi öğrenirler ki bu sayede hem görme organı, hem de kasları eğitilir.
" Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur " atasözünden yola çıkarak, vücutça saglam, dinç olan kişi daha sonra fikir yönünden de uyanık olur. Çocuğun doğumundan her yaş basamağına kadar çeşitli oyun isteklerini yerime getimek isteyen anne-babalara çok az rastlanmaktadır. Bilindiği gibi çocuklar, küçük yaş1ardan itibaren su ile oynamasını, çıplak ayakla yürümesini, gezmesini çok severler. Kağıttan kayıklar yaparak suda yüzdürmekten hoşlanırlar. Ama büyükler her fırsatta üstlerini ıslatıyor bahanesiyle onlara engeller koyarlar. Ya da dışarısı soğuktur, üşütür, sıcaktır terler, kırar, döker bahaneleri günlük hayatımızda sıkça yerini alarak, çocukların oyundan alıkoyulması yanlıştır.
Soğuksa giydirilip, sıcaksa terinin kurutulması, kırılacaksa kaldırılması anne ve babalar tarafından temin edilerek çocuğun oyun oynamasına izin verilmelidir. Çocukların gereksiz baskılar altında bırakılması, küçümsenmesi hatta dayak atılması bir eğitim aracı olmamakla birlikte çocuğun ileriki hayatında ortaya çıkacak, kişiIiğini olumsuz yönde etkileyecek ciddi bir faktördür. Çevresinden korkarak bir köşede oturan çocuk, akıllı bir çocuk değildir.
Her çocuğun zeka gelişiminin % 50 sinin doğumla 4 yaş arasında, % 30 unun 4 - 8 yaş arasında, % 20 sinin 8 - 18 yaşlar arasında olduğunu göz önünde bulundurursak, zeka yüzdesinin en büyük bölümünün okul öncesine rastladıgnı görmek mümkündür. Böylece de, oyunun ne kadar büyük bir ehemmiyet taşıdığını anlamış oluruz. Oyun aracılığıyla insanın en derinlerinde bulunan yetenekleri kendini gösterir. Eğitici oyunların çocukta bedeni, zihni ve ruhi gelişimini sağlama yönünden faydalı olduğu gibi, çocuk üzerinde haz ve neşe yaşatır, ona iyi davranışları kazandırmasında, arkadaşlık ilişkilerinin güçlendirilmesinde, çevresine saygılı olma yollarının öğretilmesinde, hikaye ve masal aracılığıyla hayal gücünün kuvvetlenmesinde ve çevresiyle paylaşmayı, yardımlaşmayı ve gurup kurallarına uymayı öğretilmesinde önemli bir yeri olduğu anlaşılmaktadır. Önemli olan anne - babaların çocuğa her oyunu değil, eğitici olan oyunları seçmesi ve sunmasıdır.


Hülya Akbul-Çakır
__________________

M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır...


Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!!
M@D_VIPer çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 09-24-2006, 11:53 PM   #49
M@D_VIPer
Forum Kalfası
 
M@D_VIPer Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2005
Konum: BeyCoast
Mesajlar: 7,003
Teşekkür Etme: 26
Thanked 333 Times in 269 Posts
Üye No: 4853
İtibar Gücü: 3008
Rep Puanı : 16800
Rep Derecesi : M@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Çocuklarımıza Gösterdiğimiz Olumsuz Davranışlardan Nasıl Kurulabiliriz?
Özellikle çocuklarımızı hırpaladığımızı düşünerek vicdan azabı duyar,fakat bir türlü olumsuz tavırlarımızdan vaz geçemeyiz. Peki,neden bu davranışlarımızı değiştirmeye karar versek de kısa sürede pes ediyoruz?
Davranışlarımızın temeli çocukluğumuzda edindiğimiz tecrübelere dayanır. Herkesin davranışları içinde yetiştiği çevredeki insanların davranışlarına göre farklılıklar gösterir. Bir sorun karşısında bağırıp çağıran,çok kolay sinirlenen,kavgacı bir ortamda yetişmişsek;bizim de bu şekilde tepkiler vermemiz son derece normaldir. Ancak eğer biz böyleysek;çocuklarımız hırçın ve kavgacı tavırlar sergilediklerinde onları böyle davrandıkları için yargılamamız haksızlık değil midir?Çocuklarımız bizim karışık duygularımızı anlayamazlar ve bağırarak,kızarak onlara birşeyler öğretmeye çalışmamız;bir duvarla konuşmaktan farksızdır. Onlar;yüksek sesle bağırarak,azarlayarak söylediğimiz sözleri gerçekte duymazlar.
Bazen de çocuklarımızın davranışlarından gurur duyar veya utanırız. Etrafımızdakilerin diyecekleri ”aferin”ler veya yapacakları eleştiriler bizim için son derece önemli olur. Öyle ki;çocuklarımızın davranışlarından dolayı eleştirilmekten ödümüz kopar. Diğer bir deyişle;başkalarının ne dediğine,çocuklarımızın ne hissettiğinden çok daha fazla önem veririz. Oysa önemli olan çocuklarımıza bizim ”aferin” almamız için değil,onların iyi yetişmesi için doğru olanı öğretmektir. O an için çevreden onay alan davranışlar;bazı durumlarda çocuğa doğru olanı öğretmiyor olabilir. ”Çok uslu,bütün gün ya televizyona bakıyor,ya da kendi kendine oynuyor,hiç zahmeti yok” diye övülen bir çocuk;gelecekte çok pasif,kendi kararlarını veremeyen biri haline gelebilir.
Acaba hem bizim,hem de çocuklarımızın üzülmesine yol açan olumsuz davranışlarımızdan nasıl kurtulabiliriz?Bu elbette kolay olmayacaktır.
• Bu konuda kendinize güvenin. Kendinize inanmanız başarınızın yarısıdır.
• Olumsuzlukla sonuçlanan her olayı;iki tarafı da suçlayıp eleştirmeden tarafsız bir şekilde ele alın ve her olaydan sonra o olay karşısında nasıl davrandığınız zaman daha iyi sonuçlar elde edebileceğinizi düşünün. Hayal gücünüzü kullanarak bu olayları daha iyi sonuçlar elde ettiğiniz şekliyle gözünüzde canlandırın. Böylece bunlara benzer olaylarla karşılaştığınızda daha önce tasarladığınız davranışlar aklınıza gelir ve onları kolayca uygulayabilirsiniz.
• ”Ben her zaman haklıyım”, ”Ben bilirim”, ”Ben hiç özür dilemem”gibi tutumlardan uzaklaşın. Hiç kimse her zaman haklı olamaz ve hiç kimse her şeyi bilemez. Herkes hata yapabilir,önemli olan hatalarımızı düzeltebilmektir. Çocuklarınıza karşı hatalı davrandığınız zaman bunu kabul edin. Sert davrandığınızı düşündüğünüz zaman özür dileyerek gönüllerini almanız da size bir şey kaybettirmeyeceği gibi, yeniden sıcak bir ilişki kurmanızı sağlayacaktır.
• Şimdi ne istediğinizin yerine sonuçta ne istediğinizi koyun. Diğer bir deyişle gelecekte ne istediğinize karar verin. Önemli olan kısa süreli ”aferin”ler değil,güçlü bir aile yapısı içinde bulunmak olduğunu unutmayın.


Çağla GÜR
ÇOCUK GELİŞİMİ UZMANI
__________________

M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır...


Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!!
M@D_VIPer çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 09-24-2006, 11:53 PM   #50
M@D_VIPer
Forum Kalfası
 
M@D_VIPer Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2005
Konum: BeyCoast
Mesajlar: 7,003
Teşekkür Etme: 26
Thanked 333 Times in 269 Posts
Üye No: 4853
İtibar Gücü: 3008
Rep Puanı : 16800
Rep Derecesi : M@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Çocuklarda Çalma Davranışı
Çocuk gereksiz yere suçlanmamış, davranışı da onaylanmamış olur. Çocukta gerçek çalmadan söz edebilmek için, çocuğun en azından 7-8 yaşını geçmiş olması gerekir. Çünkü küçük çocuklarda mülkiyet duygu ve kavranı henüz gelişmemiştir. Senin- benim kavramları gerçek anlamını kazanmamıştır. Bu nedenle çocuk başkasına ait bir eşyayı rahatça alabilir. Ve geri vermek istemez. Genellikle çocuk sormadan alınmayacağını bilse de, alma ihtiyacına karşı koyamaz ve bunu kötü bir davranış olarak görmez. Gezmelerden, cebinde kendinin olmayan oyuncak ve parlak nesnelerle dönmesi bunun sonucudur.(Yörükoğlu, 1983)
Bu durumda en doğru tutum, fazla bağırıp çağırıp, çocuğu aşırı suçlayıcı, aşağılayıcı bir tepki göstermeden, oyuncak veya eşyayı sahibine vermek, bir yanlışlık olduğunu söylemek ve çocukta bu davranışın hatalı olduğu bilincini geliştirmektir.
Okul çağındaki çocuklarda çalmaların üzerinde dikkatle durulmalıdır. Çalma önemli bir ruhsal sorundan ileri gelebilir. Kendine güveni olmayan çocuk ilgi çekmek için hırsızlık yapabilir. Çalma, bazı durumlarda bir yardım çağrısıdır. Çocuk çalarak annesine “ benim farkına varın” demek istemektedir.Sevgi eksikliği ile çalma arasında bir ilişki vardır. Anne, baba yoksunluğu çeken çocuklarda çalma davranışı görülür.Çocuk sevildiği, benimsendiği duygusu iyice yerleşinceye kadar çalmaya devam eder.
Anne babalar çalma karşısında soğuk kanlı davranmalıdır. Dövme, ayıplama, yüzüne vurma, arkadaşları arasında rezil etme çok tehlikeli yöntemlerdir. Çalma çocuk için hassas bir konudur Böyle bir davranışa hiçbir zaman boş verilmemelidir, bir psikologa danışılmalıdır.

Binnur Yeşilyaprak—Güzin Kurç. Ruh Sağlığı Uyum Problemleri. Ankara,1988
__________________

M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır...


Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!!
M@D_VIPer çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
CevaplaCevapla


Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir)
 

Yayınlama Kuralları
Yeni konu açamazsınız
Cevap gönderemezsiniz
Eklenti ekleyemezsiniz
Mesajlarınızı düzenleyemezsiniz

Kodlama is Açık
Smilies are Açık
[IMG] code is Açık
HTML code is Kapalı


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Psikolojik Tepkime GooD aNd EvıL Felsefe-Psikoloji 0 04-26-2009 01:37 PM
psikolojik bir test WrAtBoY Eskiler (Arşiv) 8 09-06-2008 11:16 PM
Psikolojik Sorunlar.. jockeя Eskiler (Arşiv) 35 02-14-2008 07:21 PM
atsız üstad'tan makaleler Tathar Elanessé Eskiler (Arşiv) 5 03-20-2006 07:39 PM
Psikolojik Terimler Misyoner Eskiler (Arşiv) 1 10-04-2005 03:09 AM

Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 06:09 AM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.