![]() |
![]() |
#491 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57916
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Gönlümde Patlayan Bir Sevda Volkanıdır.
(Asuman'a, Yüreğimden Sekizinci Mektubumdur.) 1/: Ateş ve al basar gurbet *******ini... Yanarım kendi harımla, Ve pişerim ben düşük derecelerde bile, Ve ah ederek evrilen bir zaman burgacında, Yani aşkımın can eşiği cehennemde ünlem halinde, Bitmez tükenmez bir gecenin resmidir, Yüreğimdeki serüven için çizilen, Nerededir bilinmez o ayazın körüğü? Ve hani diye sorar ya arzusunu bir yanık adam, Ellerini dolandırır akşamın hendesesinde, Bir karede suretlenir sevdanın yalın sesi. Ateş ve al basar gurbet *******ini... 2/: O türkü yanığı ses mi ne? Ne mi ateş ve al gurbet *******ini basan? Gönülde patlayan zaman, zamanda devinen sevda, Ya da yalnız yüreklerin zamansız volkanlarıdır, Ya da bir serçe serzenişi desem inanır mısın? Kaçırır mısın rüyamdan gözlerini? İşte orada kazaya döner kader, Ateş ve al basar gurbet *******ini... 3/: Tek başıma değilim bu şiirin özünde, Dağların da bu halimde dahli vardır ister istemez, Çünkü ırmakların damar cidarını bedenlerinden, Gurbetime bağlanan yoları yüreklerinden oymuşlardır. Amansız volkanları yalayanlar ise lavlardır, Bidayette unuttuğumuz imbiklenmiş anılar. Beynimizi zorlayansa acısıdır bir yıldızın, Ve aşka düşen kırağısıdır ayrılığımızın, Mavi kandır kına kızıllığında yakılan üstümüze ise. Bizi çağıran her sese, Şiir yakışımız işte bundandır... Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() |
#492 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57916
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Hayalimdesin Can Hayatın Bittiği Yerde
(Asuman'a, Yüreğimden Üç Yüz Beşinci Mektubumdur.) 1/: Ve akşamlara sine sine geliyor özlem... Hayalime yazıyorum seni hayatın bittiği yerde. Susuyorum flu şiirlerde, Suskunluğun damlalarına biniyorum, Serçe kuşları konuyor obruk boylarına yüzümde, Gölgeler saklanıyor arzumun simli kıvrımlarına, Akşamları saçakların acımasızlığına, Hedefim ve vuruluyorum en zarif zarımdan. Çiçekler kaçıyor satır aralarından, Hayalime yazıyorum seni hayatın bittiği yerde. *** Ve akşamlara sine sine geliyor özlem... Şu anda oluyor o anda orada olan her şey, Solgun bir ilk baharın teninden soyuluyor yeşil hayaller, Gökyüzünde kahırlı bir günbatımına dalıyor bakışlarım, Hani akar ya bulutlar ufukların ardına, Serseri ve berduş beyazlıklarla, Öylece tekerleniyorum Asumanın yurduna. 2/: Ve akşamlara sine sine geliyor gurbet... Islıklar çalan bir israfildir şimdi, Kulak çınlamaları zaman ve mekanın arkasında. Rüzgarlar kadar sahicidir özlem, Ve seller kadar gerçeğin ta kendisi sayılır arzu, Su gözlerimzin en sırlı ve soylu duruşu... Boynum bükülüyor yabanıl başaklar gibi tarlalarda: Bu da varmış kaderde... Hayalime yazıyorum seni hayatın bittiği yerde. 3/: Bugün yine erken oluyor akşam, Islak yanaklar ölüyor ay ışığı altında çığlık çığlığa, Kaldırım taşlarında kalan son izler ne de apansız, Ve zamansız korkularla kuytulara sıvanıyorlar. Yerdeki yüzün büyüyor büyüyor, Kaf dağı ardında kalıyor masalsı gözlerinin. Uzaklardan gelen konuktur sanırdım oysa, Olmadık zamanda aklıma düşen sevda anılarımı, Onlar ki bu hırçın rüzgarların süvarileri imiş, Ve öylesine doludizgin yürek yarışçıları... *** Ve akşamlara sine sine geliyor özlem... Hayallerime yazıyorum seni, Hayatın bittiği, özlemimin başladığı yerlerde, Yeşeriyor taze umutlarım çorak varsayımlarımda, Vahalarımda hurmalar, şimdi sarışın kuluçkalarda. Mektubuma yazıyorum seni yüreğimin bittiği her yerde. Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() |
#493 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57916
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Seni Ve O Zamanı Çalıyorum
(Asuman'a, Yüreğimden Bin Birinci Mektubumdur.) 1/: Asuman Can Asuman... Mektubuma başlarken... Kırılan gözlerimde cam artıkları, Polarisin kararlı ışıkları kaptan köşkümde... Oysa can A... Sıcak ağustosları umardım ben beraberliğimizde, Seni ve o yasak zamanları çalardım iştah ile kendimden. İsterim ki anımsa ey can! Baharı avlardık hani, Gizlice yüreğimizden martın alacasında... Yani can Asuma... Nisanın gözyaşlarının gölgesinde bir kuytudaydık, Aşkın ve arzunun süzüldüğünü hissederdik alaca çökerken, Yanağımızdaki menderes yollarının kenarlarından. Bir takım gölge savaşları olurdu ruhumuzda, Bir ebedilik saçılırdı o kutlu cümlenin içinde boncuk boncuk, Yıldızlar akıyormuş gibi gelirdi hani, Zavallı göklere ve bize o sarsıntı anında, Ve kendi kaderini yontan günlerimizin içine... Dudağından sağmal anlarda hüzünlü sütler sıvanırdı, Şiirin çorak dudaklarına ve gözümüze çisenti resimleri. Bir bal dudaklı kuş uçardı arzu diyarımızdan, El yazması tarlalar tarihinden haber verirdi. Yani ey Asu kız... Beyitlerin buğday tarlasında sarı nakarat, Türkü türkü ağardı gün ve arpalar ağarırdı, Ve boynu bükük çocuklar gibi başaklar, Ki o sessiz başaklar ki.... Herbirinin öyküsü yazılırdı temmuzun takvimine, Beklentimizin arzulu saçaklarından ter, Şakaklarımızdan şiirin kanı sızardı ılgıt ılgıt... Seni ve o hayin zamanı çalardım, Hiç istemeden, avuçlarımdaki kaderinden ben. 2/: Asuman Can Asuman... Mektubuma başlarken... İsterim ki anımsa ey can! Saklardık bir parça düşü sabah kahvaltıları için, Demli çaylarla yarenlik etsin diye hani. Ve sınırsız hayallerimizi gizlerdik, Sınırlı ömürlerden öteye... Küçücük ve arsız dudaklarımıza mor yazılar yazardık, Nazarlık olsun diye 'elemtere'lere arkalanıp, Kaynar sular dolardı zemherimizin ayazlı gözlerine. En karanlık vakitlerde korkularımız, aşkımızdan korkardı, Ve aşk çiselerdi yaz aylarında ihanet bahçelerine, Ve sakin nisanın avucuna teslimiyet... Yüzümüze her zaman bir pençe kızıllık bulaşırdı, Korsan kalyonlarında yelkenlerin gölgesi vururdu, Çayır kenarlarında sarmaşıklar üstüne... *** Asuman Can Asuman... Mektubuma bitirirken... Seni ve o zamanları çalarım kaderinden... Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() |
#494 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57916
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Arsız Soygunların Ardından Duyduğumuz Hazdır Aşk+
Apostol'la Üç Yüz Sekizinci Sayfaya Derkenar 1/: Öyle değil mi ki ey kerim şahım, Bizim de bu başı bozuk ve burnu hızmalı sevdalarımız, Seni ve beni keskin bir gavur oğlu gavur zonunda soyan, Mayasız masallardan fırlayan hırsız-ı kibarlarımızdır, Yani bu da, bed ve bednam bir nihayettir zahiri olarak, Ama itiraf edelim ki –Busra'da bir keşişe mesela- mirzam, Kendi gizli ve yerile yeksan olası duygularımızdır, Arsız soygunların ardından duyduğumuz haz. Ee, o halde niye bunca naz? Demenin yeridir kanımca, Ve neden can çekişir güneş kız ömrümüzün ikindisinde? Şiiri niçin boğarız dokuz boğumda? Demenin de yeridir kanımca, Neden kabul olmaz dua, duyulmaz niyaz? Demekse haddimize düşmez. Ama insanoğlu insanız ne de olsa, sormadan edemiyoruz. Çünkü çiğ süt emmişiz vakti zamanında. 2/: Ve ey aşk ve şiir ve laşe sever ins-ü cin ehli... İşte şöyle bir hikayettir ki benimkisi de, Zamanların birinde, bir memlekette hayali mi hayali: Kara Ali kadrolu cellattı taa bidayetten beri. Yani deli bir devirdi. Kadim ve muhkem kaleleri devirdi bir şahi topu. Bu da ilk oluyordu uygarlık çizgisinde. Hukuk terazisinde kan ve kin tartıyordu şu menşur gözü bağlı yosma. Ve ben tanıktım tüm hudutboyundaki akınlara. Demir kasklı yalancılar kralının işaretiyle bir adım daha atıyordum her huruçta. Kalkandelen palangasına doğru. Bilcümle yaramaz savaşçıların kalkanları deliniyordu ciğerlerinden. Ve ben görüyordum ayan beyan. Neyi mi? Ne hikmetse karanlıklar içindeki ortaçağ yatak odalarındaki edepsizlikleri. Kont Drakula kanlı ve siilli elini kaldırıyordu nah böyle. Ve ileriye doğru yani Karpat dağlarının doruğuna aşağı uzatıyordu. Eyvah diyordum. Asitaneyi kızdırıyordu. Şimdi tarih kan gölüne dönecek. Meyhane delirecek. Apost sevinecek. Ben ebcetin kapağını açacağım. Ve tarih düşeceğim. Şahım olanları öğrenecek... 3/: Ve ey şiir ve korkusever kontoğulları... Böyle bir hikayetti benimkisi de işte dar zamanda, Herhangi bir devirde ve herhangi bir mekanda: Apostol bana ışmar ediyordu Ağrı ve Tendürek aralığından: 'Bak hele onun eline.' diyordu galiba Altıparmak Cebbar Paşayı ima ederek. Bakıyordum çarnaçar... Aynı o sırlı aynadaki gibiydi izanımızdaki masalın izdüşümü. Gözümüzdeki kurşunun izi besbelli duruyordu o an. Duruyor ve bekliyordu Gülek boğazında turna katarı ve Cebbar Paşa. Sonra o da içiyordu. Tabii ki ben de demlenmedeydim kadehime doldurduğum şakağımdaki sokakların sarhoş artıklarıyla. Hispanik bir lisanla tekellüm ediyordu pelteleşen dilim. Kemeri silme kafatası dolu olan bir avcı, son kuşları da kurşunluyordu. Ben acıyordum. Yüreğim karıncalanıyordu. Puvantajı binlerce yerli, yüzlerce bizon, bilmem kaç ton zehebdi onun. Ve bana yazdıracağı binlerce beyitlik ağıt. Ve bir hektar ormanlık kağıt... *** Apostol'la bilmem kaçıncı Sayfa Dibacesidir ki bu da, Düşülse bir dert, düşülmese bir başka dert, Yani bizimkisi de böyle bir hikayet işte, Ya da zatınıza şikayet şahım... *** Sıra içip unutmada şimdi olanları: 'Lan barba gidisi ikiletme de doldur, Şıradan olsun itin ölümü, atın ölümü şeytan suyundan...' Diyordum ya mersiyenin sonunda... Ardından şarab içmeye ve gazel çekmeye duruyordum hani. Ve yine aynı krizim tuttu ey can ve cin ehli, İzninizle yaşamalıydım bu mutsuz sonu, Çünkü şiir burada tek teskiniyetti, Yüreğimi teskin etti, Ve bitti... Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() |
#495 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57916
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Aşk Bir Felakettir Kimi Zaman
Apostol'la Dört Yüz Kırk Altıncı Sayfaya İlave 1/: Şiiri seversiniz bilirim, Ki o da seni ve bendeni sever, Usulca ve kararlı tutup kaldırır, Kara yerden belki ikimizi birden, Mirzam ancak aşk bir felakettir kimi zaman, Yanık ruhumuzu kadim ilinden temelli alır. *** Esaret köpekliktir der bir ulu bilge, Köpek laldir anlamaz hikmet dilinden, Işığın ve aşkın ülkesindeyiz ya ama yine de, Derim ben de bunaldığımda başım. Belki tali konukluğumuz her devirde sürer biteviye, Ama bilirim ki geriye, Bir ruhsuz pervane kadarcık haz kalır, Uzun ama bölük pürçük yaşamımızdan ileriye ise, Ahlar ile eyvahlar mı? Bilemem Senin de ne düşündüğünü kestiremem... 2/: Ve ey şiir sever naif ademoğulları... Böyle bir hikayetti benimkisi herhangi bir tarihte: O sırada piramitler bir adım daha ilerliyordu. Hatta her şey Atlantis kıtasına doğru. Geride ise temelleri kalıyordu Roma hukukunun kuru ve harçsız: 'Emanet mi? ' diye soruyordu firavunun Biritiş Mözyumdaki kahverengi artıkları. 'Nerede o şimdi? ' Genç komünistler, son sorusuna cevap veremiyorlardı bin dokuz yüz seksen dokuz takviminin. Geçmişinin geleceğinin cümlesine sinkaf ediyordu Lenin. Stalin arsız... Bıyık buruyordu. Mao Çetin kuduruyordu. Kastro hala duruyordu. İyi mi? *** Sıra klişedeydi artı: 'Lan barba ikiletme de doldur,” diyordum kulağına. “Şiir şırasından olsun itin ölümü, Atın ölümü bozlakların şeytan suyundan...' Ve dalıyordum Konfüç’e bir ucundan... Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() |
#496 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57916
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Bekleşiriz Sonsuzun Sonluluğunu Umarak
Apostol'la Altmış Beşinci Sayfa Dipnot 1/: Gün, Bir gün, Saydam çam balı renginde olursa yar vilayetinde, Son yıldız da bu yana dönerse guruptan sakınarak, Sanadır şahım, bu yazılan esatirik nameler, Yarınına bırakmak için Karacoğlan zenaatından, Bana ise aç ruhumun kanayan canlı yarası, Ve uçuşan sınırsız hayal artıklarım kalır bu çile hanede. Sen de ben de yani ikimiz de, Bekleşiriz sonsuzun sonluluğunu umarak, Bir mutlu nihayeti kurgulayarak... *** Dilimiz üzre yaladığımız yaşamdan kalan son acılıktır, Batıni bir virdin lahuti tadınca iştah açıcı, Çarpıcı ve baştan çıkarıcıdır mirzam... Ama hız gerek dönerken semah direğine tutunup, Unutursak hızın hıza eş olmadığını şahım, Bize kendi virdimize söz üstü düşmek kalır... Bedenimizi sabırsız bir el alır, Her gecede an be an çenttiğim yaralı yüreğimizi yel... 2/: Ve ey aşk ve şiir sever pervane ehli... İşte böyle bir hikayettir ki benimkisi de zoraki hayal: Kadehime doldurduğum kendi doğurduğuna aşık ve asırlık rüzgarlar olur çoğu zaman... Tarihi adalet üzre tutarım bir cenahımda. Diğer cenahımda kırk bin diyara açılan kırk bin bir kapı sıralanmada. Kırk bin birinci kapıda tüm umudum. Onu sana ayırdım şahım. Ahım tutuyordu Napol’u. Yaralı bir akrep gibiydi çölde yoldaşları. Gözyaşları Süveyş’e karışıyordu. 3/: Bense bir firavun pelerini gibi bürünmüştüm hüznümü. Küf kokulu bir meyhanedeydim. Bir tas Akdeniz suyu alıp dikiyordum tepeme. Apostol: 'Yandın ********* şair. İster misin alevlerinin üzerine organik hortumu mu tutmayı? ' diye alaya alıyordu beni ve bilcümle yalancıları. Sancıları başlıyordu yeni şiirlerimin. Çünkü Kleo giriyordu otuzuncu kapıdan... Salt ihtişam, Sade ihtimam... *** Vurun ulan ey ehli vatan, İşte şimdi, Şiirin ve şarabın ve aşkın gözüne gözüne... 'Lan barba ikiletme de doldur,” demenin zamanı. “Şıradan olsun itin ölümü, Atın ölümü şeytan suyundan...' Ve dalıyordum kuzey Kore’ye alt ucundan... Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() |
#497 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57916
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() İmgenin ve Aşkın En Varaklı Sonuncusu
Apostol'la Elli Altıncı Sayfaya İlave 1/: Metalik, Ve paslı bir yoldayım şahım, Yitik yaşanmışlığımı aranmadayım, Döne döne çevrimsel ekvatorları, Sahtiyan palaskalar misali bir delik daha geriden, Ve batık bir ulusun dilinden dualar ederek, “Hum zurti kunna maranni yerek! ...” Yaşayan toplulukların lisanıyla şiirler yazıp, “Karacoğlan der ki ben bir yetimim.” Buzlu zamanların ardından bakıp, Lacivert sisli siluetler seyrederek merak ile, Sevda tiranlıklarının camlarını vurdu ağzımdan kalkan kuşlar, Sırça elleri üşüdü hayalimdeki hamarat işçilerin, Ve mutlaka doğurmalıyım, dedim... İmgenin en varaklı sonuncusunu... Zor iş be şahım, İsfahan’da oturup Basra’da güzel sevmek, Ah şu mektuplarda olmasa karanlık çilehanelerde yazılan, Aşk, at ve güzel avrad otu üstüne, Nasıl tütsülenir zamanın mantılı hesapdarı, Ve nasıl buhurdanlanır esrisin diye aşkımız? *** Kadehimize doldurduğumuz her daim bir parça Mesnevi, Ve bir arşın Mecnun yolculuğu olmalı çölde, Ya da şaşkın bir anımızda dona kalan anılarımız, Yer tutar iki uzak iklimde... 2/: Ve ey aşk ve şiir ve Mesnev sever sema ehli... İşte böyle bir hikayettir ki benimkisi de hayalin Konya’sında, Gah Tebriz’e uzanır, bazı da diyar-ı Ruma: Tarih, bir uzaylı yöneticinin metali üniforması gibi bürünmüş bir meyhanedeydim. Şimdilik içiyordum anasını satayım. Meyhanenin en izbe ve en gizemli köşesinde kuluçkaya yatmış olan devletlu şahın gözleri iyice açılıyordu 'kara göründü! 'yü görünce ve mavi göz bebekleri fıldırdıyordu. 3/: Ve ey şiir ve gazel sever adnoğulları... Böyle bir hikayetti benimkisi herhangi bir tarihte: Durum vahimdi. Şiirse ketum... Apostol kalyonları büküp büküp Kolombus gidisine İspanyol armadası yapıyordu. Onlar da içkiye verip tekmil namus anlayışlarını içiyorlardı anasını satıyım. Yuvarlak bilyeler gibi ışılıyordu Merih ile mars yan yana. Atlantik’in ortasından bakınca. 'Lan barba ikiletme de doldur,” diyordum ardınca, Şıradan olsun itin ölümü, Altın atın ölümü varak renkli şeytan suyundan...' 4/: Dedim ya böyle bir hikayet benimkisi de hepi topu: Deniz şimdikinden kat be kat tuzlu. Buuzlu bir ağız şom dumanlar üflemede. Yaşlı bir Babilli kendi geçmişini izlemedeydi. Ve maji kasasına dayanarak Sayda'nın surlarının önüne gelip duruyordu. Merih ile mars sinirden kuduruyordu. Ben arkada oluyordum genelde. Alacalı sisler ve mavili puslar boyutunda. Tarihi bürünmüş bir meyhaneydi burası sonuçta. Yani en arkaydı yerimiz. Bir de içiyordum bütün ve bereketi kısır olan birikimimi. Gözlerimiz şiirden bozarıyordu. Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() |
#498 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57916
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Maddenin Dördüncü Halinde Karşımızda
Apostol'la Altı Yüz Birinci Sayfaya Tarih 1/: Şehbenderim, Zamanın kırığında bir potansiyel sarsıntı bekler, Berk kayalar üzerine kurduğum yürek hisarım. Göz kırpıyorsun mukallit yıldızlar gibi, Ve anaforlar ortasında bir kaptansız gemi gibiyiz. Çareyi yemiş bitirmişiz. *** Bense kendimi yeni baştan çiziyorum, Ve öylece duruyorum dur dediğin şiirde. Plazmik sefinemin çanaklığında bir kızıl kıçlı maymun, Ve ben görünecek karayı gözlüyorum yüreğimin burcunda. Kimsesiz kırağıların peşinde çiğ gbiyim, Dara asıldığımız ölüm kirpiklerinde aradığımız, İmdat maddenin dördüncü halinde karşımızda, Ve uzak anılar kopuk kopuk kaval çalıyor, Kırılan yıldız köşeleri, Ve hayalin gözlerinde bir umut kuşu pır pır, Gelecek sıcak dalgasından nasipleneceğiz, Oysa ağustosları bomboşa umuyoruz kışlardan. 2/: Ey şiir sever şahanoğulları... Ve kabulse girizgah, Gürganiyyeli mirzadem, Geçelim mi şu bizim tarihi Yozgati’ye? 3/: Ve siz ey aşk ve şiir perver ins ehli... İşte böyle bir hikayetti ki benimkisi de metakimya: Garip bir hesabdardım. Şehbendere tekmil için. Şiirsel bir lisan ile... Ölümün sarışın ayva rengini bürünmüş bir garip şiir yazıcısıydım. Apostol’daydım. Yani bir merhumlar meyhanesindeydim. Kendimle haşır neşir... Küf kokulu bir şiirdeydim. Kırk kapının kırkı da alnacımda. Nakaratımda multikopya canalıcılar mangası. Burası mezar kokacaktı az sonra. Benden demesi. 4/: 'Hadi ver artık! ' diyordu yaşanmamış yıllarını isteyerek Tutankamon. Apostol'a dönerek: 'Alabilirsin.' Diye ekliyordu kuyucu Murtaza paşa Peleponnes’i uzatıp. Herkes fethettiği çiçekleri veya ateşleri deriyordu şarap olarak tezgah üstünden. Ben de şiire dair ne varsa Apost’ta. İçiyordum anasını satıyım. Az Mesnev, biraz Karac ve Fuzul... 5/: Ve ey aşk ve şiir perver cin ehli... İşte böyle bir hikayetti ki benimkisi de metafizik: Apostol: 'bak.' diyordu, Son bulunan gezegenin sancak yanından. Bakıyordum gözümü ve kirpiklerimi kırpmadan. *** Apostol'lun gözünde bilmem kaçıncı sayfa Dibacesi, Bilmediğimiz bir hikayet kadim zamanlardan arta kalan, Anlaşılan o ki şiiri bağlamak zamanıdır. *** 'Lan barba ikiletme de doldur,” diyordum yüreğimi uzatıp. “Şira gezegeninin ateşinden olsun dünyalı itin ölümü, Kazakistanlı atın ölümü şeytan suyundan...' Ardından şarap içmeye duruyordum Hayyam ile, Ve gazel çekmeye duruyordum Nedim’le. Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() |
#499 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57916
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Sıkılmak İçin Büyütülür Asmalar
Apostol'la Yedi Yüz Altıncı Sayfaya Dibace 1/: Seni, Ve bedenini kucaklayan korkularında, Bil ki yalnız değilsin şahım. Biz de kollarının sıcaklığını duymayı özleriz ama, Ya ölüverirsek akbaba burçlarında? Diye geçer içimizden bir ibibik öte öte. *** Eski sıcak sevdaların yaşam bağında ömür süner de süner, Ama yine de (laf anlamaz içimizdeki deli.) Bizim yüreğimize uzanan eli, Bir yağlı sicim gibi düğümler hasret, Ve sorulur idam mahkumuna, Son anda gözlerde kara bir pişmanlık olsa da, Belki de bir parmak bal kalır aşkın mutlu dudaklarında. *** Sarhoş zamanlar da döner başı gibi aşk ehlinin, Dağlar bağlara garkolur zelzele-i aşkta ah ederek, Ki o bağlarda sıkılmak için büyütülür asmalar, Yosmalar dağlarda çalpara eşliğinde... Bizse meyhanedeyiz, Garip, Ve zelil... Bedenimizi el alır, yüreğimizi yel... Şiir tutup kaldırır yerden bizi, Ancak ruhumuzu da alır. 2/: Ve ey aşk ve şiir sever ins-ü cin ehli... İşte böyle bir hikayettir ki benimkisi meta hayal: Apostol ellerini ovuşturuyordu bakıp bakıp kibirli aynasına. Hatta uyanık kopil: 'ben sana demiştim.' diyordu. 'meğerse o bir azizeymiş.' bunun üzerine Palastin ülkesi esriyor ve gizemli bir esintiyle dalgalanıyordu. 3/: Ve ey şiir sever naif ademoğulları... Böyle bir hikayetti benimkisi herhangi bir tarihte: Apostol bütün sevecenliğiyle ve fısıltıyla: 'Lan teres, ben sana demiştim. O bir azizeymiş.' diyordu tekrardan ve duymadığımı sanarak. Gözleri kapanıyordu mistik zevkten. Sanki derin bir trans hali yaşıyordu. Tekrar: 'Lan teres...' diyordu. Ancak tamamlamak kısmet olmuyordu Kostantin kuşatmasını. Sonra o da geliyordu meyhaneye ve o da içiyordu bencileyin. Kadehime doldurduğum şaşkın bir anımda dona kalan anılarımdı... *** Ve ey şiir ve aşk ve meşk sever güzelavradoğulları... Böyle bir hikayet benimkisi de işte. Her silkinişte bir tutam Hindikuş yemi, Her çırpınışta bir telek turna. *** 'Lan barba ikiletme de doldur, Şıradan olsun itin ölümü, atın ölümü şeytan suyundan...' Diyordum ya kararlı bir işaret parmağı burgaçlamasıyla, Tek çıkar yoldu bizim yöntemimizde yolun sonunda... Ardından kevser içmeye vuruyorduk kalbimizi avuçlayarak, Ve gazel yazmaya duruyorduk. Şiir burada, yani yanıbaşımızda alestaydı, Ve tek ilaç sayılırdı deniz vurgunlarına... Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() |
#500 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57916
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Yollar Aşk İçilerek Yürünür Ancak
Apostol'la Doksan Dördüncü Sayfa Ek 1/: Ey şiir sever, Ve sevgideğer insoğulları siz de... Ve bir gün sen de gideceksin mirzam şiir eline, Biliyorum o an serçe olacağım gözlerinizde, Ve yüreğinizde hafif sıklet bir mülteci duygu... *** Yollar içilerek yürünecek, Yaşlı güneş batacak bir kuşluk batınında, Son evlat yıldız doğacak sahte bir sarılıkla, Berd-ül aceze soğuklarının baranisinin altından, Birkaç derece sıcaklık yaslı yüzünüzü yalaya yalaya, Ve somut bir gerçeklikle geçecek sessizce aralıktan, Karanlıktan doğacağım ışık saçarak, Bir demet şiir yarpuzu kendine has bayıltan kokusuyla, Ve bir tutam aşk düşecek ortalık yere, türkülü düğünlerle... 3/: Biz burada, Apost’un hemen sağ cenahında olacağız şahım, Kadehimize doldurduğumuzsa, Ortası oyuk şakağımızdaki sokakların, Ve sadakatimizin sarhoş artıkları tabii ki... Böyle bir hikayettir işte benimkisi: Hepimizdik. Ve mitolojik bir senaryodan yeni çıkmıştık sanki. Dudakları sarışın civcivler gibi. Hüznü aşk sanarak yüreğine bürünmüş bir köhne yerdeydik. Son meyhanedeydik. İçiyorduk bütün birikimimizi kupa kupa. Galiba biraz kaçırıyorduk köpek öldüreni o ve ben. Çünkü görünmez bir yılan uzun bir soluk alıyordu İnebahtı limanında. Çevredeki herkes ürperdiğini hissediyordu sanırım. Sarıklar kefen oluyordu cana. Canlar evrene yolcu... /: Ve ey şiir ve saltanat sever begoğulları... Böyle bir hikayetti benimkisi de işte, Sizlerin ve atalarınızın unuttuğu herhangi bir tarihte: Sisilya'nın -iki damlacık- altını ıslatmasının nedeni başka ne olabilirdi ki? 'Baudolino geldi! O senin çağrını duydu ve geldi.' diyordu Apostol az ötesinde duran harami başına. 'Ver hadi ver emaneti sahibine.' Çağrıyı alıyordu ki... İri elini uzatıyordu Andredorya. Furya halinde derebeyleri sökün ediyordu feodaliteden. Daha öteden Mimg hanedanının temsilcileri... Elleri barut isi... Yürekleri Tibet sisiydi. Yaşlı keşişler sis altında zeytin devşiriyordu. Yeni bir Lama daha evcilleşiyordu. 'Lan barba ikiletme de doldur,” diyordum ben de usulca. “Şıradan olsun yersiz yurtsuz itin ölümü, Aygır atın ölümü şeytan suyundan...' 2/: Böyle bir hikayetti işte benimkisi. Akdeniz’di az ötemizdeki. Ter kokulu takdis suyuna batmış yaşlı rahibenin memleketi... Ve on üçüncü papanın kuru ve kıvır kıvır derili sağ eli İncil’i taşıyamıyor ve düşürüyordu. Tutuyor ve kaldırıyordu yerden Ulubat köyünden Abdülcabbar oğlu hasan sancağı. Mengene gibi sıkıyordu dişlerini bir başka mengene. Bir hergele kazdığı mezarı tekrar dolduruyordu. Bağırıyordu Ap. Ben bağırıyordum: “Dur! ” Duymuyordu sesimizi. O bir başka boyutta biz buradaydık. Bir kez daha vuruyorduk başımızı sapma ağacına. Meyhanenin yamacına bir toplu mezar kazıyordu Kamkovski diye biri. İçeri giriyordu çoluk çocuk... Yani bir sürü kefensiz. Biz kuşlar gibiydik. Yorgun yüreğimizle şiire düşüyorduk. Üşüyorduk... Ahmet Yozgat |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|