![]() |
![]() |
#521 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Öyle Güzel İnsanlar Tanıdım ki...
Karamsarlığın karanlık duvarları Karabasan gibi çökerken üzerine gecemin Sonsuzluktan sızan bir ışık gibi Aydınlattın içimi. Alnında yıldızlı beresiyle gülümsedi duvarımda Che Diğer yanımda bir bıçak kadar keskin mavi bakışlarıyla Mustafa Kemal... Öyle güzel insanlar tanıdım ki ben Güzel oldukları için yok olan Ölümün soğuk çehresini Sımsıcak bakışlarıyla ısıtan Ve ellerinin dokunduğu darağaçlarına bile Kızıl çiçekler açtıran Öyle yiğit çocuklar tanıdım ki ben Sonbahar yerinden vurulmuş, Sonsuz perdeli bir gitarda Ölüme ve hayata adanmış Yedi buruk nota gibiydi düşleri Ve yedi rengin en güzeliydi gülüşleri... Ah güzel abim Eski camları bardak yapıp Yüreğime batırıyorlar şimdi her bir parçasını Şehrin bütün pisliğini akıtıyorlar Ömrünüzün aynası o berraklığa Saçlarını okşadığın çocuklar Göz kırpar gibi Devirdiler çeyrek asrı, Altından koskoca bir tarihin aktığı O köprüleri attılar hiç acımadan Kötücül bakışlı adamlar. Öyle ki, hayat Kendimden başka kavga edebileceğim Bir tek kişi bırakmadı bana Öyle güzel insanlar tanıdım ki ben “Artık yoklar...” 2005 |
![]() |
![]() |
![]() |
#522 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Öyle Güzel ki Ateş
Öyle güzel ki ateş Yakıp kül etmedikçe bir yerleri, Öyle temiz ve berrak ki kan Dolaştıkça sadece damarlarında, Öyle masum ki karanlık Sadece aşkı çağırıyorsa gece kapına, Öyle temiz ki insanoğlunun yüzü Unutmadıktan sonra insan olduğunu, Ve öyle mutlu ki şu dünya Sömürülmedikten sonra alın teri O kadar güzel ki yaşamak dostum Bu kadar çileli olsa da Ve bu kadar zor, Öyle güzel ki aşk Hiç sevilmemiş olsan da... Ve öyle gerekli ki umut Yıkımlar arasında ayakta tutabiliyorsa her an seni... 2004 |
![]() |
![]() |
![]() |
#523 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Öyle Sorulmalı ki Soru Cevap Önemini Yitirmeli
Öyle sorulmalı ki soru Cevap önemini yitirmeli Öyle dövüşmelisin ki kavganda Yenilsen bile Unutulmalı kazananı kavganın Sen akılda kalmalısın... Ve bu cümleler geldikçe aklına Daha bir sert bakmalısın yüzüne kederin Yırtıp çaresizliğin kağıttan duvarlarını Yarına tırmanmalı Yarına Daha da yarına... Öyle sorulmalı ki soru Cevap kaybolmalı sorunun içinde. Sevgisizlik kaybolmalı sevginin içinde... 7 Şubat 2003 01: 18 Melih Coşkun |
![]() |
![]() |
![]() |
#524 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Özetlenmiş Bir Gençlik
I. Uçurum diplerinde bekle beni Kanının Kızılırmağ’ı kızıllaştırdığı yerde Geleceğim akşam çökmeden Gözyaşının yağmura karıştığı yerde bekle beni... II. Erkenden toprak olursa bu tükenmez umudun Toprak utanmaz mı topraklığından Gencecik bedeninden Seni düşüren namlu utanır çeliğinden O çelik ki emekle terle yoğrulan O toprak ki kanını döktüğün Ekmeğini yediğin, dövüştüğün Vurulup düştüğün gün Anlarsın umutta tükenir bir gün... III. İsyan dolu türküler okurcasına Geçiyorum caddelerinden şehrin Altımda son model bir yalnızlık Sen ki yeni çağın cesur ve aşık genci Ütopya’ nı çoktan kuşatmışlar senin IV. 3 milimetre bir cam ardından bakıyorum dünyaya Hiçbir eskisi gibi görünmüyor artık bana Kaldırımlarda karamsarlık Küpeli kulakları ve jöleli saçlarıyla Aşkları ağlatılar züppe burjuva çocukları caddelerde Dikilir durursun fakültenin önünde Şu sözler takılır kalır aklına “aç olduğun kadar sosyalistsin ve zengin olduğun kadar kapitalist” Dönek bir kurşundur inanç Kendi silahından çıkan kurşunla vurulursun Kafanda giderek belirginleşen bir yanıt Yine o kendi bacağından asılan koyun hikayesi Ve hürriyet Hani günümüzde sadece paran olduğu kadar sahip olduğun Ve adalet Güçlü olduğun kadar sana işleyen Kurtuluş: Eskiden bir halk derdik İnsanlık derdik Şimdi patronların şişman ve terli avuçları arasında yitirdiğimiz Gözümün önünde miyop bir dünya Bulanık her taraf Ben mi böyle görüyorum Yoksa Her şey bozuldu mu bu kadar Değiştik diyoruz Değişen sadece biziz oysa Zaman yine aynı zaman Kurt, kuş yine o aynı kurt kuş Düşman yine aynı düşman Kanlı kanatlarıyla yine dolaşmakta Yurdumun semalarında V. Aciz olduğun kadar müttefik olursun bugün kanlı bir katile Kredi notu kadar hürdür yurdun Ve çaresizliğin parandaki sıfırlar kadardır bugün Can satarsın bugün, Namus satarsın, Bir şirket bütçesinde küçük bir gider kalemidir günlerin Günlerin bir niyet mektubu Amerikan doları Günlerin dişlerini sıkarak geçen Günlerin isyandan uzak ve aşksız VI. Sana sesleniyorum İki ihtilali arasından yurdumun Mart’tan sesleniyorum Eylül’den sesleniyorum işitiyor musun? Dilimde otuz yıllık şarkılarla Yüreğimde bir heyecanla haykırıyorum kavgamı VII. Uzadıkça uzuyor bu bitmez tükenmez aldanmışlık Sessizlik; Kanserli hücrelerin vücudu sarışı gibi Yürüdükçe yürüyor vücudumda Gülüşüm ne olur sende terk etme beni VIII. Şimdi bu hadım edilmiş beyinlerimizle Kim savunur artık emeğini ellerinin Sopalı, kanlı elleriyle Dipolitize etmişler gençliğimizi Bizi duygusuzlaştırmışlar İnandırmışlar susmanın erdem olduğuna IX. Etrafında binlerce meraklı göz Her biri sanki beyninin içine bakmakta Hayat denen bu hayvanat bahçesinin korkulukları ardında Daha ne kadar sürecek bu seyir Daha ne kadar sürecek bu yalnızlık Bir anlayan çıksa, çıkartıp yüreğimi yerinden Bölerdim ikiye hiç düşünmeden X. Otomobillerin camları ardında çok daha farklı bir dünya Gölgeden çok daha farklı güneş ışığı Aşk farklı yalnızlıktan Açlık farklı tokluktan Farklı değil fakat kazanmak yada kaybetmek bu kavgada Bu sonlu dünyada kavgayı kazanmak değildi önemli olan Önemli olan hak bildiğim yolda savaştım diyebilmekti elbette... XI. Elli bir ekran televizyonlarda Elleri kirli, suratları maskeli adamlar masa başlarında oturur Konu malum: Birimizin birin üçünü aldığı Ve birimizin üçün birini aldığı düzenin geleceği Ve doların tüm yeşillerden baskın yeşili Değişir ilanları gazetelerin: (Tepkisiz bir toplumdan ikinci el satılık vatan) Büyür kalbimizde delik Büyüdükçe bir İncirlik olur Amerikan toprağı olur yurdumda Uçak benzini dolar akciğerlerimize Nefesimiz kesilir Gözümüz takılıp kalır Tepemizde uçuşan şu yırtıcı kuş sürüsüne XII. Kahvelerde masaların yeşil çuhalarında Dirseklerini parçalayan Sigara dumanlarının sisi altında kaybolmuş bir gençlik Yarınsız aşklar Sahte yüzler Sahte gülümseler Sahteleşmiş bir dünya Yalan her şey Konuşulan ne varsa Denize atılan taş yalan Bakışların koskoca bir yalan Hep diyordun ya kendi kendine “Hayatta hiçbir şey ve hiç kimse için böylesine köpekleşmeye değmez” Çünkü böyle yaşadıkça Unutursun insan olduğunu bir gün. Ömür dediğimiz hikaye Onuru elden bırakmayacak kadar kısa Ve sen bir köpek olamayacak kadar insansın... Sevdan vasıfsız bir emek misali *** edilmiştir İnadına sevmişsindir dünyayı Seveni ve sevmeyeniyle Hayat sevecek kadar güzel Sevdan hayat kadar... Vazgeçmek sevdadan Şüphesiz en büyüğüdür ihanetin Bir müebbet mahkumu ne kadar vazgeçebilirse Özgürlük sevdasından Sende o kadar vazgeçebilirsin sevmekten Bugün sevdan bir paçavra gibi atılsa da bir kuytuya Alın teri; üzerine dolma kalemle yazılmış bir şirket çeki Üzerine kara çalarlar emeğinin Herkes yabancı olur Herkesin bakışları boş Sana düşen bir kapı önü yalnızlığıdır sadece Sana söz veriyorum Şakaklardan akan kan Söz veriyorum alın terim İçimizde kalan insanlığın son kırıntısıyla Yüreğimizin hiç el değmemiş ak yanıyla Söz veriyorum Uykusuz gece yarılarım Yürüyerek eskittiğim cadde Okulu ve ışığı dağlar ardında bırakılmış köylü çocuğu Sana söz veriyorum Söz veriyorum Emeği, Mayasında vefa ve isyan ile yoğrulmuş insanoğlunun Ellerinde yücelteceğiz Ey yarın sana söz veriyorum... (Ben bir gençlik demiştim, bir vatan oldu şiirim. Okul yolunda beş yüz metreyi yürürken aklımdan geçenleri yazmak istemiştim sadece. Yol uzadı sınır boylarına vardı nerdeyse. Bu hikaye kanatılmış gençliğimizin kısa bir özetidir. M.C) 25 Aralık 2002 00: 08 Melih Coşkun |
![]() |
![]() |
![]() |
#525 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Özetlenmiş Bir Şiir (Dört Mevsim)
Bir bahar günüydü Yasa dışı yaşanıyordu bütün aşklar Saklı kalmış bir isyan taşıyordum beynimin kıyısında Hüznün adı konmamıştı daha Örgütlenmemişti hiçbir kelime Gitmemişti otobüs Ve aşkı anlatmıyordu hiçbir şarkı Bir bahar günüydü Ve benim bir nehrim vardı akmaya hazır Çünkü yaşıyorduk İçimizde geçmiş günlerin hüznünü Ve yaşanmamış günlerin umudunu taşıyarak Yedi tepesinde yedi ayrı hüzün yaşanıyordu Kıpkızıl bir hasret içinde İstanbul toprağı Ve ben hiçbir zaman kurşunlanmadım Beyazıt Meydanında Hiçbir on dörtlü alnıma dayanmadı benim Gözüm takılıp kaldı Bir delikanlının gür sesiyle haykırdığı o meydanda Paylaşılmıştı dünyada iyiye, güzele dair ne varsa Bize kalan yitmiş devrimlerin acısıydı sadece Ama ne olursa olsun Mutluluğu kendin getirecektin Hem de tırnaklarınla kazımaya gerek kalmadan güneşi Düşmeden dağların ardına Derken büyüdük yavaş yavaş Büyüdük ve türkü söylemeyi öğrendik Resimlerde kalan gülümseyişlerle Bitti içimdeki o çocukluk düşü Acı çekmeyi öğrendik Ve acı çektiğini bizden başkalarının da Balık olsam dedim Balık olup unutsam bu dünyanın gamını tasasını Doyasıya yaşayarak masmavi denizlerde Sonsuz hürriyeti Saat on ikiyi geçti ve değiştirmeye başladım dünyayı Ve derin bir uykuya daldım sonra Sarartmaya başladılar rüyamın ortasında yaprakları Yasakladılar çiçeklere açmayı Sevdayı yasak ettiler bize Eylül koyduk inadına O gün doğan bütün çocukların adını Kursunlar diye bir gün Tanksız, postalsız, silahsız bir dünyayı... Karanlıktı gece Ve gelmemişti Düşüşünde depremler saklayan Acı yüzlü çocuklar Dünya gidenler ve gelenlerden ibaret Bir otogardı oysa Ve buğulu bir otobüs camında Gizlice ağlayan bir çocuktu hasret Kusursuz değildi hiçbir hayat Bir ömür boyu mutluluk yoktu ki hiçbir serüvende Lafın kısası Ancak resimlerde gülebilirdi insan yıllar boyu Bulabildiğin kadarıyla en güzelini yaşamaktı esas olan Bilmek hüznün kıymetini Kederden geberdiğin günlerini düşünüp Bir duvar aradım Çocukların üzerine bahar resimleri yaptıkları Öpmek istedim sonra o çocukların Gülmeyi öğrenmemiş gözlerinden Bir pazar sabahının Şifrelenmiş dizelerinde saklıydı sevmek Okyanusun en derin yerine atılmış Ve içinde dünyanın en güzel şiirinin yazıldığı Bir şişe gibi Sevgisiz bir asır tüketmektense Sevdayla bir çeyreği yeter dedik bize hayatın Anlatamadık Ve ağlayamadık Çünkü ayıptı ağlamak bir çocuk gibi İçimize akıttığımız gözyaşlarında kaç ceylan boğuldu Kaç deniz tuzsuz kaldı sayamadık. Utandık çocuk kalamayan yüreğimizden Ağlayamayan gözlerimizden utandık... Sustum Gözlerimde yüzyılların yangını Ve sessizlikti haykırışım Bağırdım gözlerimle ‘kahrolsun’ diye Duymadı sadece küçük sesleri işiten sesiniz Avazım çıktığı kadar sustum Umudu kesmek olmazdı yarından Hala paylaşacak bir gökyüzü varken tepemizde En mutlu olanlar, Anlayabilenlerdi En büyük ortak noktamızı: Hayatı Vazgeçtim bir akşam sevdalanmaktan Çünkü kanatılmış bir Eylül akşamıydı Artık bende sevdalanmak hürriyeti Para yerine şiir taşımaya başladım ceplerimde Belki bir gün daha güzel olur diye bu dünya... Hayal kırıklıkları biriktirdim Kara kaplı defterimde Kızmadım kimseye Kırılmadım Şair oldum sadece ‘Çünkü birazda acılardı adam eden adamı Ve kansız bir düşünce inkilabıydı şair eden adamı’ Uzakta Hasretlerin bitip başladığı yerdeydi Bir pencereydi sanırım Geç saatlere kadar ışıkları yanan Bil ki senin için yazılmadı bu şiir Bu şiir yazıldığı için geldin sen dünyaya Bu şiir yazılsın diye Bütün hayal kırıklıklarım Kavgamın sebebi Bu asi yürek... Her akşam devrim yapmaya çalışırken beynimde Zalim bir ordunun ihtilaliyle uyandım her sabah Gecenin on ikiyi vurduğu yerde örgütlendi tüm kelimeler Kusursuz bir gökyüzü hayal ettim Sonra sonsuz bir deniz Sonra dedim ki kendi kendime: “*******i atmış mumluk bir ampul altında Dünyayı yenilemek isteyenler çoğaldığında, Sabahları postal gıcırtısı yerine Çocuk sesleri ve kuş cıvıltılarıyla uyandığımızda, Hatırladığımızda insan oluşumuzu, Gerçek olacak tüm imkansız hayallerimiz...” Hasret sıla karıştı beynimde Ucuz bir yolculuk romanı yazdım Ve bırakıp gittim sevdiğim şehri... Çevirip sırtımı Akdeniz’in ılık rüzgarlarına... Yarın çocuğuma bırakacak bir şeyim olsun istedim Yalansız Tertemiz bir şey Bir şiirim olmalıydı mesela Görsün diye beynime sığmayıp taşan bir nehri Ne demek istediğimizi anlasın diye günün birinde... Cilt cilt yazabilecekken hayatı İki kelimede kilitlenip kalmıştı dudaklarımız Alın terinin ekmeği hak ettiği kadar Toprağın yağmuru hak ettiği kadar Hak ediyorduk bizde sevmeyi ve sevilmeyi Nerede ve ne zaman olursa olsun söylenmeliydi Bize düşen sorulmasıydı en güzel sorunun Cevaplar değildi verilmesi gereken Çünkü “işiydi şairin bahar günü aşık olmak çiçeğe”... Bir çocuğun ağlayan gözlerine bakabilmek için utanmadan Biraz daha sevmek sadece Anlamak hayatı ve daha sıkı sarılmak geleceğe Hayat Son model bir arabayla gezerken Hor görmek değildi dünyayı Hayat, bir türküydü belki de Biz söylemeyi bilememiştik... Duvarlara yazıyorum bu şiiri Kanayan yaramdan akan kanla Akarsular üzerine resimler yapıyorum Aşık olup fazla mesai yapıyorum yine bu gece... Bir ses çalınıyor kulağıma Çok derinlerden Güneşi arıyor birileri Yerin kat kat altında Tırnaklarıyla kazıyarak toprağı Bir çocuk Derisinde toprak koyuluğu Seksen beş model Mersedes’in altında, Belki hiç hayal etmedi Bedava ekmek düşünü Küçük yağlı elleri Belki tutmadı bir oyuncağı Belki hiçbir zaman tutamayacak Korkma çocuk Buradayım daha Yeraltından çıkarılıncaya kadar güneş Arınıncaya kadar Küçük ellerinden motor yağı Bütün analar gülünceye kadar buradayım Bırakmam seni... Bırakmayacaklar seni Düşüşünde depremler saklayan o acı yüzlü çocuklar Başka bir kentin çocuklarıdır onlar Başka zamanlarda yaşayan Başka zamanlarda dövüşen Olmadık zamanlarda türküler söyleyen Ateşler yakarlar sabaha karşı Doğacak günü beklerler Korkmadan Etrafı saran dişi kanlı kurt sürülerinden Bir şafak vakti aşık olurlar güneşe Ve bir akşam güneş batınca ölürler... Yine şafak vakti çöküyor Gecenin en karanlık yerine yavaş yavaş Bir bebek ağlamaya başlıyor Serin bir sonbahar sabahında Belki postal sesleriyle uyanmayacak hiçbir sabah Belki çok sonra öğrenecek Dünyada kendinden başka ağlayanlarında olduğunu Hayal edecek gelecek kurtuluşu Fakirin ekmeği Aşığın sevdalısını Körün ağaçların yeşilini hayal etmesi gibi Hayal edecek gelecek güzel günleri Bir kıvılcımla başlıyordu bütün yangınlar En uzun yolculuklar küçücük bir adımla En güzel sevgiler küçücük bir bakışla Küçücük bir damlaydık biz Farkında değildik birbirimizin Fark etseydik yalnız olmadığımızı Görebilseydik birbirimizi Bir yağmur olabilirdik belki de... Aldırma yine de Yalnız olsan da Kederin yoldaş olsa da bugün sana Farz etki mavisin sen Bir okyanusun en uçsuz bucaksız yerindesin Bir gökyüzüsün kirletilmemiş Sen dünyanın bütün mavilerindesin Yine söylüyorum; SENİN İÇİN YAZILMADI BU ŞİİR BU ŞİİR YAZILDIĞI İÇİN GELDİN SEN BU DÜNYAYA Hepimizindir bu şiir Hürriyet uğruna esir düşenini Mutlu, tok bir yaşam için aç kalanın Bu şiir ölenindir BİR HALK YAŞASIN DİYE İLELEBET... Dedim ki sana Bir yürek resmi çiz ellerinle Kirletilmemiş bembeyaz kağıtlara Farkında olmasan da Aynı yolun yolcusuyuz hepimiz Ağlayanıyla, güleniyle Oturanı ve ayakta gideniyle Önemli olan Tüketmek değil Herkesin geçtiği bu aşınmış yolları Asıl önemli olan Bir yürek resmi kazıyabilmektir tırnaklarınla Senden sonra yürüyeceklerin görebileceği... Melih Coşkun |
![]() |
![]() |
![]() |
#526 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Özgürlük
Özgürlük; Masmavi bir ışıltıdır çocuğun gözlerindeki Gülebilmek en zor anında bile Ağlayabilmek halkının gözleriyle. Özgürlük; Yaşadım diyebilmektir Ölümün bütün kalleşliğine inat Haykırabilmek boğazındaki yağlı ilmeğe inat. Özgürlük; Yenilsen bile yürekli bir kavgada Kazanandan daha çok Akıllarda kalabilmektir… Özgürlük; Nefes almak değil yalnızca Yaşıyorum diyebilmek Ve haykırabilmektir son nefesinde bile… 23.01.2005 Şırnak Melih Coşkun |
![]() |
![]() |
![]() |
#527 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Özlem
Böyle miydi bir zamanlar Şu griye kesmiş meydan, Yeşili çalınmış meyve bahçesi Ve yeni doğmuş bir bebeğin Masmavi gözleri değil miydi bu Dünya Gerçeküstü düşlerinizin O ılıman iklimli sahnesi Daha güzel şeyler de vardı Kalküta’da gecenin rahmini parçalayarak doğan güneşin Marmara’da kıpkızıl batışını izlemek Sonra parmak hesabı sayabilmek gökteki bütün yıldızları Hani erdemleriniz vardı, Yeryüzünün öbür ucunda suya düşen Bir gül yaprağının çıkarttığı sesi duyabilen Fidan gibi gencecik nesilleriniz vardı Ayışığını avuçlarında taşıyan Ardı sıra yürüyeceklere Hani inandıklarınız vardı Uğruna kendi hürriyetlerinizi Hiç düşünmeden feda ettiğiniz Anneleriniz vardı Altı milyar çocuğu Kendi çocuğu gibi bağrına basan. Vakur ve onurlu insanlarınız vardı Hürriyet altın tepside sunulurken önüne Daracık bir odada ölümsüzlüğü seçen... Bir zamanlar öyle güzeldi ki Şu insanlık dedikleri Şimdi ne zaman “bir çift güvercin havalansa' Ağlamaklı oluyor gözlerim... 2005 |
![]() |
![]() |
![]() |
#528 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Özlüyorum Seni Ey Yaşamak
Özlüyorum seni ey yaşamak Özlüyorum seni Dur durak bilmeksizin Özgürce koşmak düzlüklerinde Sonra yorulmak Ve daha ölmediğini anımsamak Kaptırmadan kendini hayatın sıradanlığına Günbatımını yeniden keşfeder gibi boyamak Bütün renkleri yeniden. Hergün başka türlü severek Dünden yeni Yarından eski Ve bugün kadar yaşanası Ama bugün kadar acımasız Hergün başka renklerle sevişmek Anımsamak için her anında nefes almanın tadını Yaşamak; Düşlemek her anında yeniden aşık olabileceğini, Nefesine vururken kokusu Aç yatılan akşamlarının Umut edebimek Bir gün hakkını alacağını Sevgiden ve ekmekten yana... |
![]() |
![]() |
![]() |
#529 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Perdenin Kanayışı
Sordu kadın: -Sen ne zaman büyüyeceksin? -Ölünce Dedi adam... Kanadı perde Onun içindi kıpkırmızı gözükmesi belki. Ve söndü bütün ışıklar Yorgun yüzünde insanlığın Gerçekler yalan oldu Yalanlar gerçek Ayaklar baş oldu Başlar ayak. Ancak bu durumdan hiç utanan olmadı. Sevenler hain oldu Hainlerse kahraman Yüzünü acılardan yana çeviren zaman Nedense yaralarımızın bir anda en büyük ilacı oldu. Ve perdenin dışında Altı yaşında bir kız çocuğu Unutup kağıt mendil sattığını Kendini eğlenceli bir oyunun içinde buldu. Bir dilenci toplayıp günün hasılatını Akşam vakti Gizli gizli evinin yolunu tuttu. Yineledi kadın sorusunu -Ne zaman büyüyeceksin sen? Yanıtladı adam -Ölünce. Kapandı perde Söndü bütün ışıkları şehrin Hatırladı mendil satan çocuk Yaptığının bir oyun olmadığını Dilenci utandı yine Yaptığı işten. -Peki şair ne oldu? -Büyüdü....................................... Melih Coşkun |
![]() |
![]() |
![]() |
#530 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Rengarenk Yaşıyoruz
Rengarenk yaşıyoruz Mavi tulumlu adamlar (belki denize dalıp uzun uzun, hiç iç geçirmemişlerdi) Üç kuruşa yıkıyorlar kirlenmiş ölülerimizi İnfazlar sarıyor moraran boynumu bir kolye gibi Yeşil arabalar taşıyor kanı çekilmiş bedenimi Belki burası son bahçesidir çocukluğumun Hayatın kahverengi gözlerine son bakışım Ve ayrılığın ince beline son kez sarılışım... Kına değil ellerine sürülen Yağmuru içmiş toprağımda kan kızıllığıdır Oysa bembeyazdı senin ellerin Düşlerim gibi Taptaze gülüşlerim gibi bembeyazdı El sürülmemiş bir pamuk tarlasıydı sanki Elimi sürsem kırılacağından korkardım. Rengarenk yaşıyoruz Gri bulutlar biriktiriyor ağır gövdesinde göz yaşlarımızı Aşk renginde bir yağmur sonra Akıyor bütün renkler Sen kalıyorsun sadece Islanıyorsun... 2005 Düzenleme Melih Coşkun |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|