![]() |
![]() |
#51 |
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2005
Konum: BeyCoast
Mesajlar: 7,003
Teşekkür Etme: 26 Thanked 333 Times in 269 Posts
Üye No: 4853
İtibar Gücü: 3010
Rep Puanı : 16800
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Çalma
Ör; 2yaşındaki bir çocukta sahip olma kavramı gelişmediği için, herşeyin kendisinin olduğunu düşünür. Senin, benim,onun kavramlarını ayırt edemez.Çocuk zamanla kendisinin olanla olmayanı ayırt etmeye başlar, ama bencil tutumu uzun süre devam eder.3-4 yaşlarında çocuk sormadan birşeyin alınmayacağını bilir, ama karşı koyamaz.ilkokulun1.-2. Sınıflarında çocukların birbirlerinin renkli kalem, silgi vb. Gözü kalır.Bu yaşlardaki diğerlerinin eşyalarını alma davranışını çalma olarak kabul etmiyoruz. Okul çağlarında görülen ve sık tekrarlayan çalmalar üzerinde önemle durmak gerekir. 10 yaşından sonra sürekli olarak devam ederse bu çocukta ciddi bir duygusal bozukluğun göstergesidir ve profesyonel yardım almak gerekir. NEDENLERI 1-Çocuğa yeterli harçlık verilmemesi:Çocuğun temel ihtiyaçlarının karşılanmaması 2-Çocuğun hayatında önemli bir yoksunluk:Böylece çalma sembolik olarak ana-babanın sevgi, ilgi eksikliğinin yerini tutar. Sevilmediğini düşünen çocuk, ilgi çekmek için çalabilir. Bazen ana- baba kaybından sonrada ortaya çıkabilir. Genellikle çalma davranışı gösteren çocukların, alkolik veya suçlu ana-babalar tarafından yetiştirildiği ve ihmal edildiği belirlenmiştir. 3-Çocukta mülkiyet fikrinin gelişmemiş olması: 4-Intikam almak:Ör; başarılı bir çocukla kıyaslanan bir çocuk, ondan intikam almak için eşyalarını alabilir. Çocuk otoriter ana-baba yada öğretmenden intikam almak için de çalabilir. 5-Ana-babanın çocuğun yaptığı bu davranıştan bilinç altı zevk alması: Çocuk bunu hisseder ve çalmaya devam eder. 6-Çocuk özdeşleşmek için kendine kötü örnek seçmiş olabilir:Çocuk bir grubun onayını almak için yapabilir.Amaç çalmak değil, başkalarını yaranmaktır. 7-Özgüvenini artırmak için:Bazı çocuklar kendi güçlerini, erkekliklerini kanıtlamak için yaparlar. 8-Çocuğun anne-baba ile hesaplaşmasının bir yolu olabilir: 9-Depresyon,yeni doğan kardeşe duyulan kıskançlık veya öfkenin çocukta yarattığı stresin göstergesi olabilir.Ör; eşine kızan bir annenin çocuğa bağırması NASIL ÖNLENIR? 1-Değerleri Öğrenmek:Çocuğa dürüstlük ve başkalarının mülküne önem verme öğretilmelidir.Anne-baba örnek olmalıdır. 2-Örnek oluşturma: Önce anne-baba çocuğa örnek olmalıdır. Başkasına ait eşyalar alınmamalı, bulunmuş eşyalar geri götürülmeli, diğer insanlar kandırılmamalıdır. Otelden havlu alan baba örneği ver. 3-ıletişimi güçlendirmek:Eğer evde çocuk yakın ilişkiden yoksunsa, yeterli zaman ayrılmıyorsa, aile bireyleri arasındaki ilişki güçlendirilmelidir 4-Çocuğa belirli bir miktarda harçlık verilmelidir.Çocuğun gereksinimlerini karşılayabilecek belirli bir harçlık mutlaka verilmelidir.Çocuk ihtiyacı olduğunda tekrar alabileceğini bilmelidir.Kumbara anlat. 5-Mülkiyet hakları:Çocuğa ihtiyacı olduğunda , kendisine ait olmayan bir eşyayı nasıl ödünç alabileceği ve bunu nasıl geri vereceği öğretilmelidir. 6-Etrafta bozuk para gibi cezbedici eşyalar bırakılmamalıdır. 7-Çocuğun kendisine ait eşyaları olmalıdır.Çocuğun en azından bir kaç eşyası olmalıdır.Anne-baba çocuğun eşyalarını kullanacağı zaman ondan izin almalıdır. ANA-BABA TUTUMLARI Çocuklarda görülen davranış bozuklukları arasında ana-babaları en çok endişelendiren çalmadır. Çünkü, bu davranışı tipik suçlu davranışı olarak görürler ve korku duyarlar.Ana-babalar genellikle Şu tepkileri gösterirler. -Çocuğu cezalandırma, dayak -polisle korkutma -Çözüme yönelik birşey yapmama. Peki çalma davranışı gösteren çocuğa nasıl davranalım? NASIL DAVRANILIR? 1-aşırı tepki göstermemek gerekir.Kesinlikle fiziksel ceza verilmemelidir. Ana-baba bağırıp çağırmadan, olayı onaylamadığını göstermelidir, 2-Çocuğu kötü olarak damgalamamak gerekir.Çocuğun sadece o andaki yaptığı davranış eleştirilmelidir. 3-Çocuğun aldığı eşyayı geri vermesi sağlanmalıdır.Çocuk aldığı eşyayı kendisi özür dileyerek geri vermelidir. Eğer eşya kırılmış yada bozulmuşsa yenisi alınmalı ve parası çocuğun harçlığından ödetilmelidir.Çocuğun harçlığı tamamen kesilmemelidir. 4-Çocukla konuşarak, sorun çözme yöntemi denenebilir.Çocuktan bu durumu net bir Şekilde tanımlaması istenir.Ör; "eşyayı alırken aklından neler geçiyordu?" Diye sorabilirsiniz. 5-Çocuğunuzun hatalı davranışı iş yaparak ödemesini sağlayın."Ali arkadaşının kalemini almana çok üzüldüm. Kuralı biliyorsun. Yalnızca sana ait eşyalara sahip olabilirsin. Şimdi arkadaşına kalemini geri vereceksin. Kuralı bozduğun için bazı işler yapmanı istiyorum.Balkonu yıkayacaksın" Eğer çocuk yapmak istemezse o zaman sinirlenmeden "ya söylediklerimi yaparsın yada istediklerini yapma hakkını kaybedersin "diyebilirsiniz. 6-Şüphelenilen durumlarda çocukla konuşmak gerekir."Benim cüzdanımdan para alıp almadığından emin değilim, fakat sana çok gerektiği için aldıysan ve eğer geri verirsen seninle gurur duyacağım. Benim seninle gurur duymamdan daha önemlisi senin kendinle gurur duyman."Şeklinde bir konuşma aldığı eşyayı geri vermesini sağlayabilir.
__________________
M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır... Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!! |
![]() |
![]() |
![]() |
#52 |
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2005
Konum: BeyCoast
Mesajlar: 7,003
Teşekkür Etme: 26 Thanked 333 Times in 269 Posts
Üye No: 4853
İtibar Gücü: 3010
Rep Puanı : 16800
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Boşanma ve Çocuklar
Üzerinde durulması gereken en önemli noktalardan en önde geleni boşanmanın kesinlikle anlık bir durum olmadığı belli bir sürecin son noktası olduğudur. Bu nedenle insan ve toplum psikolojisi açısından boşanma olgusunun analatik derinlemesine incelenmesi zaruridir. Nedir bu süreç? Günümüz sosyo-ekonomik ve kültürel şartlarında doğal olarak insan ilişkilerinde yeniden bir yapılanma doğal olarak gerçekleşmektedir. Böyle bir durumda davranışlarımız, beklentilerimiz, ilgilerimiz ve tutumlarımız değişmekte ve bu denge arayışı hem iç dünyamızda hem de sosyal ilişkilerimizde denge bozulmalarına neden olmaktadır. İşte bu değişen ve değişken olan süreç içerisinde aile kurumunda etkilenmekte ve eşler arasındaki uyum bozulabilmektedir.Bu ortamda bütün aile üyelerinin yıpranmasıyla birlikte şüphesiz ki, en çok örselenen taraf çocuklardır. Boşanma süreci içinde yaşanan gerginlikler ve çatışmalar, çocuğun içe kapanmasına, anne-babası tarafından sevilmediğini düşünmesine, gerginliklerin sorumlusu olarak kendisini görmesine neden olur.Bu sürecin son noktası olan boşanma ise çocuğun bu düşüncelerinde haklı olduğunun göstergesi olarak ortaya çıkar ve yoğun suçluluk duygusuna yol açar. Boşanmanın çocuk üzerindeki etkileri gelişim dönemlerine göre incelendiğinde: Eğer boşanma evliliğin başlarında gerçekleşmişse ve çocuk 0-3 yaş grubunda ise;anne ve çocuk hatta baba ve çocuk arasındaki duygusal ilişkileri azalttığından, çocuğun duygusal beslenmeyi yeteri kadar sağlayamaması büyüme ve gelişimini geciktirebilir. Bunun yanı sıra uyku ve yeme problemleri ve ayakta durmak,oturmak gibi bazı motor yetenekler ve kekeleme ve kelimeleri yutma gibi bazı dil gelişimi problemleri de görülebilir. Okul öncesi dönemde ise; İçe kapanık ya da tam tersi fazla atılgan olma ancak her iki durumda da sosyal ilişkilenmede güçlükler yaşama görülebilir. Bu dönemde oluşan özgüven kaybı karakteristik bir şekilde kişilik yapısında yer alabilir. Bütün bunlara ek olarak zihin gelişimi gecikebilir ve bloke olabilir. Dikkati toplamada yaşanan güçlükler çocuğun verimli öğrenmesini ve akıl yürütmesini zorlaştırır ve son derece olumsuz etkiler. Okul çağında ise;ön planda görünen okul başarısızlığı ve uyum bozukluğudur. Çocukta ilgi ve dikkat problemleri dikkat çekicidir. Uyku ve yeme problemleri devam edebilir. Toplumla ilişkisi zayıflayan çocuk kendini ifade etmekte zorlanacağı için sosyal ilişki güçlükleri yaşayacaktır. Ergenlikle beraber yukarıda sayılan bir çok olumsuz etkinin yanı sıra hayata eleştirisel yaklaşan, olumlu düşünemeyen hedef koyma ve strateji oluşturmada yetersiz, kişiler arası ilişkilerde sorunlalar yaşayan, dürtülerini kontrol edemeyen, sınırlarını kestiremeyen,savunma mekanizmalarını sık ve yanlış kullanan, suç işlemeye eğimli bir kişilik yapısının ortaya çıkması oldukça yüksek bir ihtimaldir. Sonuç olarak; ister saldırganlık ya da hırçınlık, ister alt ıslatma ve dışkı kaçırma, ister uyku ve yeme problemleri, ister dikkat problemleri ve okul başarısızlığı şeklinde olsun boşanma, çocukta bir takım uyum ve davranış bozukluklarına neden olmakta ve çocuğun gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu olumsuz etkilerin en aza indirilmesi ancak anne ve babanın olumsuz tutumlardan kaçınmalarıyla mümkündür. Tutumlar nasıl olmalıdır? -Çocuğa boşanmanın ne demek olduğu basit ve yalın bir dille hiçbir eleştiriye girmeden anlatılmalı ve çaba göstermenize rağmen anlaşmazlıkların giderilemediği fikri anlatılmalı. -Boşanmanın onu bir süre mutsuz edeceğini bildiğinizi ancak bu durumda onun her hangi bir suçu ve sorumluluğu olmadığı fikri belirtilmeli -Çocuğu sürekli olarak eşinizle yaşadığınız problemlerin dışında tutmalı,onu kazanma ve sevme yarışına girmemeli. -Kesinlikle çocuğu yan tutmaya zorlamamalı,çocuğunda bu durumu kullanmasına izin vermemeli -Ayrılınan eşten öç almak amaçlı olarak çocuğu ondan yoksun bırakmamalı. Unutulmamalı ki bu durumda asıl cezalandırılan çocuk olacaktır. -Çocuk anne ve baba arasında gidip gelmemeli, asıl bir evi olduğunu bilmeli ve benimsemeli çünkü çocukta sarsılan güven duygusu anne babayı düzenli ve sürekli görmesiyle yeniden yapılandırılabilir. -Çocuğun bazı olumsuz özelliklerini Ayrılınan eşle özdeşleştirmemeli. Sonuç olarak asıl olan alt yapısı güçlü,gelişmeye açık, doğru iletişim biçimlerinin var olduğu evlilikler yapabilmek ancak boşanma kaçınılmaz olduğunda ise bu durumun sadece eşler arasında olduğunu ve çocuktan da boşanmak olmadığını akıldan çıkarmadan seviyeli ve çocuğu en az zedeleyecek biçimde gerçekleştirebilmektir. Kl. Psk. Orhan Gümüşel
__________________
M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır... Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!! |
![]() |
![]() |
![]() |
#53 |
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2005
Konum: BeyCoast
Mesajlar: 7,003
Teşekkür Etme: 26 Thanked 333 Times in 269 Posts
Üye No: 4853
İtibar Gücü: 3010
Rep Puanı : 16800
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Boşanma ve Çocuk
Evliliğin bitmesine yol açan sebepler çok çeşitli olabilir, en çok görülen sebepleri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz: 1. ekonomik sorunlar 2. eşlerin sosyo-kültürel yapı farklılıkları 3. cinsel sorunlar 4. iletişim bozukluğu 5. eşlerden birinin ihaneti 6. aile içi şiddet Yukarıdaki sebepler nedeniyle evlilik sorunları yaşayan bir çiftin anne-baba olarak da çocuklarıyla sağlıklı ilişkiler kurabilmelerini bekleyemeyiz; anne ya da baba ayrı ayrı çocuklarıyla sağlıklı ilişkiler kursalar bile, birlikte çocuklarına karşı tutarlı, dengeli tutum ve davranışlar sergilemekte güçlük çekeceklerdir. Bir evliliği başa çıkılamayan, çözüm üretilemeyen, süregen sorunlarla devam ettirmenin çocuk üzerinde yaratacağı olumsuz etkiler, bazen boşanmanın kendisinin yaratacağı etkilerden daha fazla ve yıkıcı olabilir. Boşanmanın sebebi ve şekli, çocukların boşanmadan ne kadar etkileneceğini belirler; Örneğin, anlaşmazlık (iletişim bozukluğu) nedeniyle biten bir evlilikle, eşlerden birinin ihaneti sonucu biten bir evliliği karşılaştıralım. İlkinde, eşler daha uzlaşmacı ve çocukla ilgili sorunların üstesinden gelmek konusunda daha akılcı davranabilirler. İkinci durumda ise, eşler birbirlerine karşı daha öfkeli ve düşmanca tutumlar sergilerler, durum böyle olunca isteseler de uzlaşmacı olamazlar. İkinci tip boşanmalarda ise çocuklar doğal olarak daha fazla zarar görürler. BOŞANMA SÜRECİNDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN NOKTALAR Sizi boşanma kararı almaya iten sebepler ne olursa olsun, boşanma kararınızı kesin olarak vermeden önce, aşağıdaki konuları gözden geçirdiğinizden emin olun; 1. Yaşadığım sorunların ve mutsuzluğumun sebebi evliliğim, başka sorunları evliliğime atfetmiyorum, 2. Evliliğimi kurtarmak için elimden gelen herşeyi yaptım, 3. Bu kararı uzun sürede ve etki altında kalmadan verdim, 4. Eşim de, ben de ilişkimize yeterince zaman tanıdık, 5. Çocuğumuz ve ben boşanma olayından etkileneceğiz, 6. Boşandıktan sonra ortaya çıkabilecek yeni sorunlarla başa çıkabilecek gücüm var, 7. Yalnızca eşimden boşanıyorum, çocuğumdan değil (özellikle babalar için), 8. Eşimin de benim de çocuğumuza ihtiyacımız var, çocuğumuzun hem bana hem eşime ihtiyacı var, o yalnız birimize ait değil. Kararınızı kesin olarak verdiyseniz veya siz istemeseniz de eşiniz kesin olarak sizden boşanmaya karar verdiyse çocuğunuzun boşanma sürecinden olabildiğince az etkilenmesini sağlayabilmek için aşağıdaki maddeleri yerine getirmeye çalışın; 1. Boşanmanın ne olduğu ve boşanmadan sonra anne, baba ve çocuğun yaşamında ne gibi değişiklikler olacağı konusunda çocuğu bilgilendirmek ve bilinçlendirmek gerekir. Boşanma sürecinde, şehir veya ev değiştirme, bakıcı değiştirme, yeni bir evlilik vb. yaşam değişikliklerini erteleyin. Yaşanması zorunlu bazı değişiklikler varsa, bunlara kademeli geçişler yapmaya gayret edin. Çünkü her değişim, olumlu da olsa ekstra çaba gerektirir ve çocuğunuz için hepsine birden uyum sağlamak güç olabilir. Aynı sebeple, boşanma sonrası çocuk eşlerden hangisiyle kalacaksa, o ve çocuk ailenin boşanmadan önce yaşadığı mekanda yaşamaya devam etmelidir. 2. Eşler, kendi ailelerini de toplayarak (babaanne, hala , dayı vb.) hep birlikte bir toplantı yapmalı ve çocukla ilgili alınan kararlardan herkesin haberi olmalıdır. Böylece herkes çocuk için işbirliğinin kaçınılmaz olduğunu hatırlatmış olur, çocuğun bu durumdan çok etkilenebileceğinin ve bu konuda herkesten duyarlılık beklendiğinin altı çizilir ve kararlarda herkesin katkısı olduğundan kurallar daha az çiğnenir. 3. Çocuktan ayrı yaşayacak olan eş, kademeli olarak evden ayrı kalmaya başlamalıdır; bu süreç haftada bir günden 5-6 güne kadar çıkarıldığında çocuk ayrılığa daha kolay adapte olur. Boşanmadan sonra, çocuklar her iki eşle de sürekli ve düzenli olarak görüşmeye devam etmelidir. Siz artık sevgili veya karı-koca olmayabilirsiniz ama onun için halen anne-babasınız. O sizleri beraber tanıdı ve beraber istiyor, bunu anlamaya çalışın ve ayrılığınıza alışması için ona zaman verin. Çocuğunuza anne ve babanın bibirlerinden ayrılmalarının çocuklarından ayrılmaları anlamına gelmediğini anlatın. Hep birlikte sık sık biraraya gelin (Kendinizi,eşinizle bu biraraya gelişleri kimseye açıklamak zorunda hissetmeyin !!!). 4. Eşler boşanmanın çocukları için olduğu kadar kendileri için de zor olduğunu unutmamalı ve boşanmayı bir son değil, bir başlangıç olarak kabul etmelidirler. Öfke, yalnızlık duygusu, depresyon, kaygı gibi psikolojik sorunlar ortaya çıkabilir, bunlar doğaldır, gerekirse profesyonel yardım almaktan çekinmemek gerekir. Kendilerini ne kadar çabuk toparlarlarsa çocuklarına da o kadar çok yararlı olabilirler. Unutmamak gerekir ki, çocuklar yeni karşılaştıkları her durumun ne denli tehdit edici olup olmadığını anlamak için genellikle yetişkinlerin tepkilerine bakarlar. Sürekli ağlayan bir anne çocuğa durumun kötü olduğu, neşeli ve çabalayan bir anne ise her şeyin yolunda gittiği izlenimini verecektir. 5. Eşler çocukları kesinlikle birbirlerine karşı kullanmamalıdır; çocuk hiçbir şekilde taraf ve tanık tutulmamalıdır. Yeni düzenlemelerle ilgili kararlar alırken çocuğunuzun onayını alın ama çocuğunuzu karar verme sorumluluğu altında ezmeyin. 6. Çocuk, boşanmış bir anne-babanın çocuğu olmayı çevresine karşı bir silah gibi kullanmamalıdır. Her konuda gereksiz tavizler vererek çocuğun boşanmadan alacağı yaralar yalnızca artırılır, azaltılmaz. Her gün çikolata yemesine izin vererek çocuğunuzun boşanma olayından daha az etkilenmesini sağlayamazsınız, sadece çikolataya daha çok alışmasını sağlarsınız. 7. Çocukla ilgili her konuda eşler birbirleriyle çelişen davranışlarda bulunmamaya gayret göstermeli, ortak bir yol izlenmelidir. Babanın evinde izin verilen bir şeye, annenin evinde yasak konulmamalıdır. 8. Çocuklar anne-babalarının boşanmasından kendilerini suçlayabilirler. Bu yüzden, boşanma sebebeinin çocukla hiçbir ilgisinin olmadığı, bunun anne ile babanın arasındaki anlaşmazlıktan kaynaklandığı açıkça anlatılmalıdır. 9. Çocuk anne-babasının yerine kimseyi koymak istemez, buna saygı duymak gerekir. Bo?anma sonrası eşlerden biri yeni bir ilişki yaşıyorsa çocuğun bunu boşanmayı kabullenene kadar bilmemesi gerekir. 10. Boşanma sırasında, çocuklar mahkeme, eşya dağılımı, nafaka gibi konulardan haberdar edilmemelidir. Anne-babası boşanmış veya boşanma aşamasında olan bir çocukla ilişkisi olan herkes için iki uyarı : LÜTFEN, A. Çocuğun yanında bu konuyu konuşmayın, özellikle de eşlerden birinin tarafını tutan veya kötüleyen sözler sarfetmeyin. B. Boşanma olayını çocukla ilişkilendirmeyin ve çocuğa bu anlama gelen sözler sarfetmeyin; Anne ya da babasının kendisini sevmediği için, çok yaramazlık yaptığı için, başka bir kadınla birlikte olmayı tercih ettiği için vb. terkettiğini asla söylemeyin. Bu boşanan çiftlerin ailelerinin ve hatta kendilerinin de çok düştüğü bir hatadır. Hernekadar bu sözler gerekçelendirilirken “çocuk anne veya babadan soğusun da aramasın” gibi bir iyi niyet öne sürülüyor olsa da, bu ne inandırıcı ne de çok akılcıdır. Bu gibi sözlerle çocuğu teselli etmez, ona ancak “terkedilmişlik duygusu ve/veya suçluluk duygusu” enjekte etmiş oluruz. Böylece çocuk terkedildiğini çünkü sevgiye layık olmadığını, değersiz olduğunu düşünür. Bu gibi sözlerin çocuklarda ne kadar derin ve onarılması zor yaralar açabileceğini düşünebiliyor musunuz ? Anne-babalar için son uyarı : Boşanmaya karar vermeden önce, eşinizle birlikte hareket ederek, çocuğunuzun boşanmanızdan olabildiğince az etkilenmeslini sağlamak için tüm önlemleri alsanız da, çocuğunuz bu olaydan çok etkilenebilir. Bazen de çok dikkatsiz davranırsınız ama çocuğunuz fazla etkilenmez. Bunun iki sebebi vardır; birincisi her çocuk her olaydan aynı oranda etkilenmez, ikincisi olayın etkileri eşit olsa bile tepkiler ve tepkinin zamanı farklı olabilir. Buna ilaveten, boşanma olayı çocukları kuşkusuz etkiliyor, ancak çocuklar olayın kendisinden çok, oluş biçiminden, süreç içerisinde yaşananlardan etkileniyorlar. Çocuklara birşeyi anlatmanın bin çeşit yolu var. Önemli olan çocuğumuz için doğru olan yolu bulabilmek. Bizim çocuğumuz için, bizim koşullarımızda doğru olan bir yol, bir başka çocuk için onun koşullarında doğru olmayabilir. Çocuğunuzu boşanma sürecine hazırlama konusunda profesyonel yardım almaktan çekinmeyin lütfen, bunu utanılacak bir şey olarak görmeyin. Bunu yaparken de olabildiğince erken, boşanma kararı almadan veya hemen sonrasında yapın. Bu arada, boşanma aşamasında çocukları için profesyonel yardım alırken, iletişim sorunlarını çözebildiğini görerek, evliliğini sürdürmeye karar veren çiftlerin sayısının da çok olduğunu hatırlatmak isterim. Uzman Psikolog Şebnem KARTAL
__________________
M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır... Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!! |
![]() |
![]() |
![]() |
#54 |
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2005
Konum: BeyCoast
Mesajlar: 7,003
Teşekkür Etme: 26 Thanked 333 Times in 269 Posts
Üye No: 4853
İtibar Gücü: 3010
Rep Puanı : 16800
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Altını Islatan Çocuklar
Çocuğun fiziksel gelişimi normalse, tuvalet eğitimine 20-24 aylar arasında başlanmış ise, 4 yaşına geldiği halde, gece veya gündüz, ara sıra da olsa altını ıslatmaya devam ediyorsa ve buna büyüğünü tutamamak da eşlik ediyorsa çocuğun duygusal bir problemi olduğu düşünülmelidir. Büyüğünü haber verdiği taktirde, her altını ıslatma olayını psikolojik bir sebebe bağlamak doğru değildir. Anne babalar psikologa gitmeden önce bir çocuk doktoruna müracaat etmeli, çocukta altını ıslatmaya yol açan organik bir bozukluk olup olmadığını kontrol ettirmelidir. Ateşli hastalıklar, böbrek ve idrar yolları enfeksiyonları da altını ıslatmaya yol açabilir. Ancak bu tür altını ıslatmalar kalıcı olmayıp, hastalığın tedavi edilmesi ile birlikte kaybolur. Anne babalar genellikle normal kabûl edebileceğimiz alt ıslatma davranışı ile uyum bozukluğundan kaynaklanan alt ıslatma problemi arasında, ayırım yapmakta zorlanırlar. Bir çocukta aşağıda vereceğimiz belirtilerin görülmesi durumunda ‘altını ıslatma’ bir uyum ve davranış bozukluğu olarak kabûl edilmeli ve bir uzman psikologdan yardım alınmalıdır. Eğer bir çocukta: — Fiziksel, hareket (motor), dil ve zeka gelişimi normalse, — 2 yaşından itibaren tuvalet eğitimi almaya başlamış ise, — 4 yaşında ise, — Ara sıra da olsa gece ve veya gündüz altına ıslatma varsa, bu davranışı psikolojik bir probleme işaret ediyor demektir. Köylerde, öksüz yuvalarında, yetiştirme yurtlarında, gecekondu muhitlerinde yetişen çocuklarda, altını ıslatma olayı daha sık görülmektedir. Bunun da sebebi, çocuğa doğru ve yeterli tuvalet eğitimi verilemeyişidir. Yatağını ıslatan çocukların anne babalarıyla yapılan görüşmelerde yarıya yakını çocukluk yıllarında uzun süre altını ıslattıklarını söylemektedir. Bu gerçekten hareketle, altını ıslatma davranışının aileden genler yoluyla çocuğa intikal eden bir kişilik özelliği olduğu da düşünülmektedir. Altını ıslatan çocukların yarıdan fazlasında uyku derinliği vardır. Derin uyku halinde beyinden gelen işeme uyarıları çocuğu uyandırmaya yetmemekte, sidik torbasının tutucu kasları gevşemekte ve altını ıslatma olayı bilinç dışında gerçekleşmektedir. Baskı ve Ceza Problemi Çözmez Bazı anne-babalar çocuklarının bilinçli olarak altını ıslattıklarını düşünerek onları azarlar, yargılar, suçlar, korkutur, kimi zaman da ceza verir. Oysa çocukların çoğu bunu bilinçli olarak yapmazlar. Çocuğun bilerek altını ıslattığını düşünsek dahi, bunun psikoloji dilinde bir anlamı vardır. Çocuk altını ıslatarak dikkatinizi kendi üzerine çekmekte, vücut diliyle ruh sağlığının tehlikede olduğunu haber vermektedir. Anne ve babasına kızan çocukların, dayak yeme pahasına odanın ortasına işemeleri bunun en belirgin örneğidir. Kendi evinde her gece yatağını ıslatan çocuklardan bazıları misafir evinde ve otelde yatağa işemezler. Bunu gören anne “Neden?” sorusuna cevap arayacağı yerde; “Demek bütün eziyetin bana ha!” diyerek çocuğa yüklenir. Sebebi ne olursa olsun, anne babalar altını ıslatan çocuğa baskı yapmamalı, cezadan ve suçlayıcı tutumdan uzak durmalıdır. Bu tür baskıcı tutumlar problemi artırmaktan başka bir işe yaramaz. Psikologa danışmadan çocuğa akşamları sulu şeyler içirmemek ve gece sık tuvalete kaldırarak çocuğun uykusunu bölmek de problemi çözmeye yetmez. Çocuk, vücudundaki kasların bir kısmını kendi iradesiyle denetleyebilir, ancak bir kısmı iradesi dışında hareket eder. Kaygı, gerginlik, korku, güvensizlik ve benzeri duygusal bir problem yaşadığında vücudunda bazı kaslar harekete geçtiği gibi idrar torbasını meydana getiren kaslar da harekete geçebilir ve altını ıslatma meydana gelir. Aşırı korku ve panik durumunda özgüven eksikliği olan bazı yetişkinlerin bile, altını ıslattıkları görülmektedir. Gerçek bu iken, tuvalet eğitimini yeni almış çocuklar mesane kasları üzerinde yeterince kontrol sağlayamadıkları için korku ve endişe durumunda altlarını ıslatmaları yadırganmamalıdır. Birçok uyum ve davranış bozukluğunda olduğu gibi sorunu gidermeye çalışan anne babaların yanlış tutumları nedeniyle altını ıslatma olayı artarak devam eder. Bunun yanısıra tırnak yeme, dikkat dağınıklığı, kıskançlık gibi yeni uyum ve davranış bozukluklarının ortaya çıkmasına neden olduğu gibi; öz güven eksikliği, içe kapanıklık, aşırı kaygı, aşağılık duygusu ve benzeri kişilik bozukluklarına da yol açabilir. Her çocuğun altını ıslatma davranışının altında yatan sebepler farklıdır ve bu sebepler ancak bir psikologun yardımı ile ortaya çıkarılabilir. Bazı anneler altını ıslatma davranışının çok yaygın olduğunu düşünerek teselli bulur, psikologa danışma gereği duymadan kendi yöntemleriyle önlemeye çalışırlar. Bu yöntemler çoğu kez kınama, baskı ve korkuya dayalı olduğu için çocuğun durumu daha da zorlaşır. Büyüğünü kaçırma Dışkı kaçırma seyrek olarak daha çok erkek çocuklarda görülür. Altını ıslatmaya kıyasla daha ciddi bir ruhsal uyumsuzluk belirtisidir. Eğer baştan itibaren okul çağına kadar altını ıslatma ile birlikte dışkı kaçırma da varsa, yani çocuk tuvalet alışkanlığı kazanamamış ise organik bir rahatsızlıktan ziyade ilgisiz ve gevşek bir eğitimden bahsedilebilir. Eğer tuvalet alışkanlığı kazandıktan bir süre sonra dışkı kaçırma başlamış ise, bu durumda altını ıslatmada olduğu gibi ruhsal baskılardan şüphe edilmelidir. Dışkı kaçırmaya yol açan ruhsal olayların başında hastaneye yatma, ameliyat olma, yeni bir kardeşin doğumu, aileden birinin ölümü, anne veya babanın evi terk etmesi, boşanma, baskı ve korkutmaya dayalı tuvalet eğitimi sayılabilir. Çözümü zorlaştıran tutum ve davranışlar — Anne babalar problemi çözmek için baskıcı ve aşırı disiplinli tutumlardan, — Çocuğun problemini kardeşleri dahil başkalarıyla onun yanında paylaşmaktan, — Alaycı ve küçümseyici tavırlardan, — Altını ıslattığı için çocuğu cezalandırmaktan veya ceza olarak çamaşırlarını kendisine yıkatmaktan, — Altını ıslatmadığı zamanlarda ödüllendirmekten, — Çocuğu, altını ıslatmayan yaşıtları ile kıyaslamaktan, — Altını ıslatmasını sebep göstererek çocuğun isteklerini reddederek yiyecek ve içeceklerine sürekli kısıtlamalar getirmekten, — Tuvalete götürmek için çocuğun gece uykusunu çok sık bölmekten kaçınmaları gerekir. Ödüllendirme, gece tuvalete kaldırma ve içecek kısıtlaması gibi yöntemler ancak altını ıslatmanın bir uyum ve davranış bozukluğu olarak kabûl edilmediği durumlarda belirli bir süre için işe yarayabilir. Bu yöntemler, ‘alt ıslatma davranışının’ bir uyum ve davranış bozukluğu olarak kabûl edildiği durumlarda, çok nadiren bazı çocuklarda davranışı unutturmakta işe yarayabilir; ancak kalıcı bir çözüm üretemez.. Sıkıntının asıl sebebi ortadan kalkmadığı için, altını ıslatma bir süre sonra tekrarlamakta veya başka bir davranış bozukluğu ile yer değiştirmektedir. Gece Altını Islatmalar Bazı psikologlar 5 yaşından sonra çocuklarda görülen gece altını ıslatmaları ayrı bir başlık altında ele almakta, gündüz altını ıslatmalardan ayırmaktadırlar. Bu psikologlara göre rahatsızlığın sebebi uyku derinliği ve mesane kapasitesi ile ilgilidir. Ayrıca psikolojik problemler de rahatsızlığın oluşumunda rol almaktadır. Gece altını ıslatmalar, erkek çocuklarda kız çocuklarına oranla daha sık görülmektedir. Gece altını ıslatma çoğu anne baba tarafından rahatsızlık olarak kabûl edilmediği için çocuk suçlanmakta veya ceza görmektedir. Aslında o yaşlarda bir çocuğun sabah kalktığı zaman çamaşırını ve yatağını ıslak gördüğünde duyduğu sıkıntı ve utanç ona yetmektedir. Ayrıca aşağılamaya gerek yoktur. Aslında bu durumdan en fazla çocuk rahatsızlık duymakta ve bir ân önce kurtulmak istemektedir. Gerçek problemi fark edemediği ve kendisiyle yüzleşemediği için nasıl kurtulacağını bilememektedir. Özellikle yabancı bir evde yatması gerektiği ya da kamp, tatil gibi nedenlerle evden uzak kaldığı durumlarda çocuk çok yoğun utanma duygusu yaşar. Bu nedenle evinden uzak bir çok faaliyete katılmak istemez. Aile de gerçek sebebi bilmediğinden ve bir psikologa danışma gereği duymadığından yanlış yöntemlere baş vurmakta, problem çözülememekte ve bütün aile huzursuz olmaktadır. Kimi aileler problemin çözümünü zamana bırakmakta, çocuğun yaşı ilerledikçe altını ıslatmanın son bulacağına inanmaktadır. Bazı vakalarda yaş ilerledikçe altını ıslatmanın sona erdiği doğrudur. Bu durum daha çok fiziksel sebeplere, yani sinir ve kas gelişmesine bağlı altını ıslatma vakaları için geçerlidir. Çocukta yaşla doğru orantılı olarak sinir ve kaslar geliştiği için tuvalet ihtiyacını hissetmekte, kendi iradesi ile tuvalete gidinceye kadar mesane kaslarını tutabilmektedir. Çocuk beş yaşını geçtiği halde gece altını ıslatmalar devam ediyorsa, anne ve baba mutlaka çocuk doktoruna, psikologa ve çocuk psikiyatrına müracaat ederek tedavi yollarını aramalıdır. Sebebe bağlı olarak uygulanan ilaç ve terapiler iyi sonuçlar vermektedir. Halk arasında altını ıslatma ve hiperaktivite tedavisinde kullanılan ilaçların kısırlık yaptığına dair asılsız söylentiler vardır. Bilimsel bir dayanağı olmayan bu tür söylentilere de itibar edilmemelidir. Ali Çankırılı
__________________
M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır... Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!! |
![]() |
![]() |
![]() |
#55 |
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2005
Konum: BeyCoast
Mesajlar: 7,003
Teşekkür Etme: 26 Thanked 333 Times in 269 Posts
Üye No: 4853
İtibar Gücü: 3010
Rep Puanı : 16800
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Çocuk Oyuncakları
Oyuncaklar, çocuğun seçme, değerlendirme duygusunu ve yaratıcılığını geliştirirken aynı zamanda da kendi kendine karar verebilme ve belirli alanlarda beceriler kazanmasına da olanaklar hazırlamaktadır. Bu durumda bizler oyuncakları, “gelişim basamakları boyunca çocuğun hareketlerine düzen getiren zihinsel, bedensel ve psiko-sosyal gelişimlerinde yardımcı olan hayal gücünü ve yaratıcı yeteneklerini geliştiren tüm oyun malzemeleridir” şeklinde tanımlayabiliriz. Çocuklar için büyük öneme sahip olan çeşitli boyutlar ve renklerdeki oyun malzemeleri aynı zamanda, çocukların oynarken hem eğlenmesine hem de renk, boyut, biçim, şekil gibi kavramları öğrenmelerine yardımcı olur. Çocuk arkadaşlarıyla birlikte oynarken paylaşmayı, beklemeyi, işbirliği yapmayı da öğrenebilir. Buna ilaveten çocuklar ellerine geçen oyuncakları bozarak, kırarak, parçaları birleştirerek hem meraklarını giderir tatmin olurlar hem de objelerin özelliklerini inceler ve keşfederler. Okulöncesi dönemde çocukların oyuncaklara ve oyun materyallerine karşı olan bu ilgilerinin yanı sıra, artan bir yaratıcılık, yetişkinebenzeme ve taklit çabası da vardır. Bu noktada anne babaya düşen en büyük görev alıcı ve öğrenmeye hazır olan çocuğa uygun oyuncakların sunumudur. Anne baba bu dönemde, çocuğun gelişim özelliklerine uygun, ihtiyaç duyduğu ortamı ve materyalleri sağlamaktan sorumludur. Bu dönemde, anne babalar tarafından üzerinde önemle durulması gereken bir başka konu da çocukların gelişimlerine katkısı olmayan pahalı ve süslü oyuncakların yerine yaşlarına ve gelişim düzeylerine uygun, uyarıcı ve düşündürücü oyuncakların tercih edilmesidir. Yine bu dönemde yetişkinler çocuklarına gereğinden fazla oyuncak alarak, onların tüm gereksinimlerine cevap vereceklerine inanırlar. Önemli olan, oyuncağın çokluğunun değil, nitelikli olmasıdır. YAŞLARA GÖRE OYUNCAK TERCİHLERİ Bilindiği gibi yeni doğan bebeğin en değerli oyuncağı kendi bedenidir. Bebek elini, kolunu sallayarak, açıp kapayarak, ayağını ağzına götürmeye çalışarak ve parmaklarını emerek kendi kendine eğlenir. Ayrıca doğumu izleyen aylarda çocuk ses, renk ve şekilere karşı da çok hassastır. Bu nedenle bu aylarda bebeklerin oyuncaklarını görsel ve işitsel duyulara hitap eden oyuncaklar oluşturmaktadır. İlk aylarda bebeğin yatağının üzerine asılabilen veya yatağın kenarına tutturulabilen, hareket eden, ses çıkaran, mobil türü renkli oyuncaklar tercih edilebilir. 6-7. aylarda çocuğun oturmaya başlamasıyla mekanı da genişler. Bu nedenle çocuğun oturmaya başladığı aydan itibaren çocuğun elinde tutabileceği ve avucuna sığabilecek esnek plastikten, yumuşak kauçuktan yapılmış, çok büyük veya küçük olmayan bebekler, hayvanlar, renkli halkalar verilebilir. Yine bu aylarda çocuklar için en çok ilgi çeken oyuncaklardan biri de üzeri resimli veya zilli çıngıraklardır. Çıngıraklar hareket ve etmesi ve ses çıkarması nedeniyle bütün bebekler tarafından ilgi çekici durumdadır. Ayrıca bu dönemde bebeklerin diş çıkarması nedeniyle emniyetli ve bebeğin sağlığı için zararlı etkiler yaratmayacak diş kaşıyıcısı veya plastik halkalar verilebilir. 8-12. ay dolaylarında bebeklerin emeklemeye ve yürümeye başlamaları nedeniyle, çocuklar için tercih edilebilecek en iyi oyuncaklar düştüğünde kırılmayan fakat ses çıkaran renkli toplardır. Ayrıca bu dönemde, çarpıp geri dönen oyuncaklar veya itme ve çekme ile gidebilen tekerlekli hayvanlar, otomobiller yeni yürüyenler için en uygun oyuncaklardır ve bu tür oyuncaklar bebekleri çok mutlu eder. Yaklaşık bir yaşındaki bebekler çok ilgilerini çeken oyuncaklardan biri de “dökme-doldurma” oyuncaklarıdır. Büyük renkli şekiller ve bunların içerisine atılabileceği bir kutudan ibaret olan bu oyuncaklar çocuğun ilgilerini çekmesine rağmen bu oyuncağa ilgilerini çok çabuk kaybederler. Yine bu dönemde parlak ve basit resimleri bulunan resimli kitaplar da çocuklar için uygun oyun araçlarındandır. Özellikle hem bebek hem de kitap yetişkin tarafından tutulur ve resimlere bakılırsa, bu olay çocuk için cazip olabilir. 15-18. aydan itibaren çocuğun yürümeye başlamasıyla bir odadan diğerine geçmesi kolaylaşır. Bu dönemde eline geçirdiği eşyaları bir odadan diğerine taşıyabilir. Bu nedenle itilebilen, çekilebilen, itildiğinde ses çıkartan, müzik çalan otomobiller, tekerlekli veya yumuşak tüylü hayvanlar ve bebekler en çok tercih edilen oyuncaklar arasındadır. Yürüteçler veya üstüne binilen oyuncaklar yine bu aylara uygun oyuncaklardır. Ayrıca, 18. Aydan itibaren keşif ve icatlar çocukların dünyasında önemli bir yeri olması nedeniyle, bu dönemde farklı boyutlardaki bloklar,kutular ve şekiller çocuğun inşa etmesi ve birleştirmesi için en uygun oyuncaklardır. 2-3 yaşından itibaren çocuklar çevrelerinde yaşadıkları günlük olayları dramatize etmeye başlarlar. Bu nedenle, bu dönemdeki çocuklar için en uygun oyuncaklar onların dramatik oyunlarında kullanabilecekleri değişik boyutlardaki bebekler, çeşitli kuklalar, oda takımları, mutfak malzemeleri, marangozluk, temizlik malzemeleri (kürek, süpürge), bahçe aletleri (çapa, tırmık, kürek), hayvan seti, ulaşım seti (tren yolu, köprü, demiryolu), doktor araç gereçleri, en uygun oyun malzemeleridir. Yine bu dönemde kum ve su çocukların en çok sevdikleri oyun malzemeleridir ve çocuklar bu yaşlarda, kovaya kum doldurup boşaltmaktan, kumu su ile karıştırıp harç yapmaktan çok büyük zevk duyarlar. 3-4 yaşlarında çocukların motor gelişimlerinin artması ve hareketlerinin daha da düzenlenmesiyle çocuklar inip çıkmaktan, üç tekerlekli bisiklete binmekten ve tırmanmaktan çok hoşlanırlar. Bu dönemde sallanan at, pedallı araba, tekerlekli bisiklet, yük arabası ve salıncak seti en uygun oyun malzemelerindendir. Yine bu dönemde sökülüp takılabilen veya bozulup- yapılabilen oyuncaklarla, küçükten büyüğe doğru dizilebilen küpler, bloklar, inşaat malzemeleri çocuklar tarafından en çok tercih edilen ve sevilen oyun araçlarıdır. 4-6 yaşlarında çocuklar açık hava oyunlarının yanı sıra masa başı faaliyetlerinden de büyük zevk alırlar. Boyama, kesme, yapıştırma, resim yapma, artık materyallerle şekiller yapma ve parçalı bilmeceleri birleştirmeyi çok severler. Bu dönemde çocukların algılama, hatırlama,parçalara ayırıp birleştirme, yanılma, düzeltme, yeni yorumlar ve çözümler getirme yetenekleri de gelişir. Çocukların masa başı etkinliklerinde bloklar, kalemler, kağıtlar, boyalar, boya fırçaları, tutkal, makas, düğmeler, boncuklar ve ayrıca eşleştirmeli oyuncaklar, resimli dominolar, resimli tombalalar ve resimli küpler, yap-bozlar en sevilen oyuncaklar arasındadır. 6 yaşında hayali oyunların en dorukta olması nedeniyle evcilik, bakkalcılık, doktorculuk oyunları ve bu döneme uygun bebekler, evcilik ve doktorculuk setleri, marangozluk aletleri, kuklalar, temizlik ve mutfak setleri, bahçe aletleri, hayvan setleri, dükkanlar çocuklar tarafından en fazla tercih edilen oyun malzemeleridir. Bu dönemde çocukların top oynamak, ip atlamak, tırmanmak, yüzmek gibi bedensel hareketlerden ve açık hava oyunlarından çok fazla hoşlanmaları nedeniyle ip, top, ip merdiven, kızak, kayak ve paten gibi oyun malzemeleri tercih edilebilir. Çocuğun okula başlamasıyla oyun ilgilerinde de bazı değişiklikler görülür. Bu dönemde okulöncesi dönemdeki oyun aktivitelerinin yanı sıra çocuklar mümkün olduğunca becerilerini ortaya çıkaracak dama, satranç, loto, basketbol, bisiklet, paten gibi oyunları ve oyun materyallerini; daha sonraki yaşlarda da sinema, tiyatro, televizyon izleme ve spor yapma gibi yetişkin aktivitelerini tercih ederler. Ayrıca okul dönemi çocukları değişik okuma materyallerinden de hoşlanırlar. GELİŞİM ALANLARINA GÖRE OYUNCAKLARIN SINIFLANDIRILMASI 1. Büyük Kas Gelişimi için Oyun Araçları Üç tekerlekli bisiklet Çeşitli boylardaki arabalar Kayma, tırmanma, sallanma oyuncakları Tahterevalli 2-Küçük Kas Gelişimi için Oyun Araçları Mum boya, renkli kalem, keçeli kalem, kağıt Kağıt makası Kayma, tırmanma, sallanma oyuncakları Tahterevalli Yapıştırıcı Legolar, birleştirme oyuncakları, parçalı bulmacalar 3. Kurgu Oyuncakları Küpler, bloklar Tahta otomobil ve kamyonlar Kum havuzunda oynanmak üzere sert plastikten hayvanlar ve insanlar Tahta veya plastik hayvanlar Bebekler Eklemeli oyuncaklar Biribirine geçme vagonlu tahta trenle 4. Yaratıcı Düş Gücünü Geliştiren Oyuncaklar Kukla sahnesi El kuklaları Parmak kuklaları Bez bebekler Çeşitli giysiler, yetişkin süs eşyaları Doktor araçları, telefonlar, bebek arabaları 5. Evcilik Oyuncakları Ocak, musluk, buzdolabı Yemek ve çay takımları Bebekler ve bebek evi Çocuk boyuna uygun yatak, sandalye ve masalar 6. Yaratıcı Sanat için Malzemeler Mum boya, pastel boya, renkli tebeşir ve keçeli kalemler Kil Plastrin Suluboya, parmak boya, toz boya Fırçalar Kağıtlar Artık kumaşlar, kağıtlar, ip, yün, talaş, yumurta kabuğu ve yapıştırıcı Baskı kalıpları (makara, havuç, patates, tahta, yaprak gibi) 7. Çocuğun algı ve Kavramasını Geliştirecek Uyarı Araçları 7.1. Okuma konuşmayı geliştirecek uyarı araçları Tahtadan harf ve sayılar Mıknatıslı harf ve sayılar Zımpara kağıdından pazen kaplı tahtaya yapışabilecek harf ve sayılar Harf ve sayıları içeren lastik mühürler e- Üzerine basit sözcüklerin yazılacağı büyük karton fişler Çeşitli eklemeli bulmacalar Dominolar Tamamlama, karşılaştırma oyunları Karatahta 1.2. Matematik ve sayılar Renkli çubuklar Mozaik geometrik şekiller Tahta oyuncak saat veya saati öğretecek tahta küpler Matematik kavramını geliştirecek oyunlar 1.3. Doğa Bilimleri Mıknatıs Karınca yuvası Ayna Taş, yaprak, deniz kabuğu, kuru bitki ve sebze koleksiyonu Doğa ile ilgili çocuk kitapları ve plaklar 8. Müzik ve Dans Araçları Ritm araçları ( tef, davul, trampet, flüt, zil, çan, çıngırak Plak ve CD’ler OYUNCAKLARIN NİTELİKLERİ Oyuncaklar, sade, ayrıntıları az, iyi zımparalanmış, köşeleri yuvarlak ve küt olmalıdır. Çok yönlü kullanılabilecek nitelikte olmalıdır. Çocuğun yaş, gelişim düzeyi ve boyuna uygun büyüklüklerde ve kullanışlı olmalıdır. Dayanıklı sağlam olmalıdır Paylaşma duygusunu geliştirici olmalıdır. Bakım, tutum, onarımı kolay ve temizlenebilir nitelikte olmalıdır. Yapı ve işleyiş bakımından kolay anlaşılır nitelikte olmalıdır. Yapı ve işleyiş bakımından kolay anlaşılır nitelikte olmalıdır. Yapı ve işleyiş bakımından kolay anlaşılır nitelikte olmalıdır. Çocuğun hoşuna gidecek renkte ve yapıda olmalıdır Çocuğun merak uyandıracak ve ilgisini çekecek nitelikte olmalıdır. Çocuğun kullanacağı her oyuncak kas kuvvetiyle orantılı olmalı ve çocuğa zarar verecek nitelikte olmaması gereklidir Oyuncakların büyüklükleri, çocukları tatmin edecek ve kullanabilecekleri büyüklükte olmalıdır. Sökülüp, takılabilir cinsten olmalıdır ve çocuk öğrenmek ve araştırmak istediğinde oyuncağı kırmak yerine sökebilmelidir. Çocuğun sağlığına zarar vermeyecek boya ve verniklerle boyanmış olmalıdır. Çocuğun dil, zeka, yaratıcılık, beden ve kas gelişimine yardımcı olacak nitelikte olmalıdır. Çocuğun özgürce oynamasının yanı sıra çocukta gözlem, deneyim, keşfetme isteğini uyandırmalı, sosyal ilişkilerinin gelişmesine katkıda bulunmalıdır. Çocuğun sözlü ifade, okuma-yazma ve matematik öncesi kavramları geliştirici nitelikte olmalıdır. Göze hoş görünmeli, yapısı ve biçimi zevkli olmalıdır. OYUNCAK SEÇİMİ Seçilecek oyuncak çocuğun yaşına, ilgisine, becerisine, gelişim düzeyine ve yeteneklerine uygun olmalıdır. Büyüklerin hoşuna giden oyuncaklar her zaman çocukların hoşuna gitmeyebilir. Oyuncak, çocukta merak uyandırmalı, çevresini tanımasına yardımcı olmalıdır. Bu sebeple eski saatler, karton kutular, tornavida, çekiç ve çiviler çocuk için ilginç birer oyuncak oluşturabilir. Oyuncaklar çok karmaşık olmayıp, çocuğun tek başına kullanabileceği özellikte olmalıdır. Oyuncak satın alınırken cinsiyet ayrımı yapılmalıdır. Oyuncaklar, beceriyi artıracak özellikte olmalı, bu nedenle basitten karmaşığa doğru tercih edilmelidir. Oyuncaklar dayanıklı olmalıdır Çok fazla oyuncak almak yerine, gerekli durumlarda eski oyuncakları tamamlayacak parçalar satın alınmalıdır. Oyuncağın çok yönlü olmasına dikkat edilmelidir. Bu amaçla kasları çalıştıran, girişimciliği, hayal gücünü artıran, problem çözmeyi ve yaratıcılığı yönlendiren oyuncaklar tercih edilmelidir. Çocuğun yaşına uygun olmayan oyuncaklar alınmamalıdır. Çünkü çok basit oyuncaklar sıkılmasına, karmaşık oyuncaklar ise kendine güvenini yitirmesine neden olabilir. Çocuğun ihtiyaçlarına cevap vermeyen, fazla gösterişli ve pahalı oyuncaklar alınmamalıdır. Bu tür oyuncaklar çocuğun yaratıcılığını kısıtlayabileceği gibi bozulduğunda da etkisini kaybedebilir . Çocuğun kendi kendine oynayabileceği oyun malzemelerinin yanı sıra yaşıtlarıyla oynayabileceği oyuncaklar da sağlanmalıdır. Çok sayıda oyuncak yerine çocuğu uzun süre mutlu edebilecek oyuncaklar alınmalıdır. Alışverişe çıkılmadan önce hangi oyuncağın alınacağına karar verilmelidir. ÇOCUK OYUN ALANLARI Şehirlerin yeşil saha sistemlerinin bir bölümü olan çocuk oyun alanları, genel olarak 1-14 yaşlar arasındaki çocukların yararlanabilecekleri oyun parkları olarak tanımlanmaktadır. Çocukların beden gelişimlerine yardımcı olmak, yaratıcılıklarını artırmak, arkadaşlık ve birlik duygularını aşılamak amacıyla kurulan bu alanlar, Avrupa ve Amerika’da belirli yaş gruplarına göre sınıflandırılmıştır. 1. Çocuk Bahçeleri Bunlar her mahallede ve ulaşılabilirlik sınırları içinde 1-6 yaş okulöncesi dönem çocukları için planlanan alanlardır ve çocukların oyun gereksinimlerini karşılamaya yöneliktir. Ölçüsü 250 m2 ya da ihtiyaca göre 500-1000m2 lik alan kapsaması ve çocuk başına en az 6.5m2 bir alanın planlanması gerekmektedir. 2. Oyun Alanları Bu alanlar bütün yaş gruplarındaki çocuklara hizmet edecek alan ve tesisleri kapsamakla birlikte, esas olarak 6-14 yaşlar arasındaki çocuklara hizmet verecek şekilde düzenlenmiş ve onların fiziksel hareketleri ile sportif aktivitelerine imkan sağlayacak niteliklerde düzenlenmiştir. Bu alanların her çocuğa yaklaşık 6.75 m2 alan düşecek şekilde planlanması uygundur. SONUÇ Sonuç olarak; çocuğun hayatında yemek, içmek gibi çok büyük öneme sahip olan oyun çocuğun gelişimine yardımcı olan, hayal gücünü ve yaratıcı yeteneklerini geliştiren oyun materyallerinin önemi gözardı edilemez. Çocuğun oyun materyallerinden en iyi ve en yararlı şekilde yararlanabilmesi için yetişkinlere düşen bazı görevler vardır. Bunları şu şekilde sınıflandırabiliriz. Öncelikle çocukların oyundan tatmin olabilmeleri ve oyun malzemelerinden en iyi şekilde yararlanabilmeleri için uygun ortam ve yeterli alanın sağlanması gerekmektedir. Bunun için evin bir odası, bir köşesi kullanılabileceği gibi bahçenin bir köşesi veya oyun alanları ve çocuk bahçeleri de kullanılabilir. Oyunun çocuk için çok önemli bir iş olması nedeniyle, oyun anında çocuktan asla oyununu birden bırakması istenilmemeli gerekli durumlarda ona oyununu tamamlaması için zaman tanınmalıdır. Çocuğa oyun sırasında, kendi kararlarını kendisinin vermesi için olanaklar sağlanmalı, aşırı zorlamalardan kaçınılmalıdır Oyuncakların ve oyun materyallerinin çocuklara sunumu düzgün şekillerde olmalıdır. Hepsi bir kutuya doldurulmuş, karışık durumdaki oyuncaklar çocuklar için çekici olmayabilir. Oyuncak çocuğun yaşı ve gelişim düzeyi göz önünde bulundurularak, basitten karmaşığa doğru sunulmalıdır. Çocuğa oyuncak sunulurken, bununla neler yapılacağı ve ne işe yaradığı anlatılmalı, ancak örnekler verilmelidir, oyuncağın kullanılış şekli açıklanmalıdır. . Çocuklara verilecek oyun malzemesi yeterli miktarlarda olmalıdır. Aksi taktirde çekişmelere ve tatminsizliklere sebep olabilir. Oyun malzemeleri, çocukların sürekli ulaşabilecekleri ve uzanıp alabilecekleri yerlerde, örneğin; boylarına uygun raflarda muhafaza edilmelidir. Çocuğun kendi cinsiyetindeki arkadaşlarla veya kendi cinsine uygun oyuncaklarla oynaması için zorlama yapılmalıdır. Oyuncak seçiminde, materyalin çocuğun hangi gelişim alanına hitap ettiği gözönünde bulundurulmalı ve çocuğun yaşına, gelişim düzeyine uygun oyuncakların seçilmesine dikkat edilmelidir. . Çocuğun kendi oyuncağını kendisinin seçmesine fırsat verilmelidir. Eğer çocuğa sunulacak oyun materyalleri ve oyun ortamı çocuk için elverişli değilse, yeterli uyarıcı ekipman yoksa ve oyuncağın nasıl kullanılacağına rehberlik edilmezse çocuk sıkılabilir. Oysa ki, çocuk oyun içinde gelişir ve oyunla büyür. Son söz olarak şunu söyleyebiliriz oyun çocuk için bir süreç değil gelişimin ta kendisidir.
__________________
M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır... Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!! |
![]() |
![]() |
![]() |
#56 |
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2005
Konum: BeyCoast
Mesajlar: 7,003
Teşekkür Etme: 26 Thanked 333 Times in 269 Posts
Üye No: 4853
İtibar Gücü: 3010
Rep Puanı : 16800
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Okul Öncesi Dönem
1-2 YAŞ Çevreyi keşfeder, dolapları, çekmeceleri açar kapar, eşyaları taşır. Manipüle edebildiği herşeyle ilgilenir Günde 1 kez uzun bir öğle uykusuna yatar. Kısa bir süre oyuncaklarıyla bırakılırsa kendi kendine oynar Tüm bedenini keşfetmeye çalışır 2-3 YAŞ Koşar, tırmanır, iter, çeker, zıplar çok aktiftir Bacakları çarpık görünür Elleriyle ve kaşıkla yiyebilir, bardaktan içebilir Elbiselerinin bazılarını çıkarabilir Cinsel organlarını keşfeder Daha az uyur, daha kolay uyanır Tekrarlanan günlük etkinliklere uyum sağlar ve bunlardan hoşlanır Herşeyi kendi kendine yapmak ister İnatçı ve kararsızdır. Sık sık fikir değiştirir Ani duygu değişimleri ve öfke nöbetleri gösterir Yetişkinleri taklit eder Yaşıtlarıyla birlikte oynayamaz Paylaşmayı, beklemeyi, vazgeçmeyi kolay beceremez Suyla oynamayı sever Tek sözcükler ve kısa cümleler kullanır Devamlı hayır der. Olumsuzdur Konuşabildiğinden daha fazlasını anlar 3-4 YAŞ Koşar, zıplar ve tırmanır Kendi kendine yemek yiyebilir, fincandan içebilir Bazı şeyleri dökmeden taşıyabilir Kendinin soyunup giydirilmesine yardımcı olabilir Öğle uykusuna yatmayabilir fakat sessizce oynar Yetişkinlere cevap verebilir, onaylarını ister Onay görmediğini belirten ifadelere duyarlıdır İşbirliğine girer, basit işler için bir yere gönderildiğinde koşarak gider “Ben de” dönemidir. Her şeyin içinde yer almak ister Her şeyi merak eder Hayal gücü kuvvetlidir. Karanlıktan ve hayvanlardan korkabilir. Hayali arkadaşları olabilir Konuşkandır. Genellikle kısa cümleler kurar. Bekleyebilir ama sabrı azdır Oyuncakları sepete toplama gibi küçük sorumluluklar alabilir Kendi kendine gayet iyi oynar fakat grup oyunlarında problemlerle karşılaşılır Karşı cinsten ebeveyne yakınlık duyar fakat zaman zaman değiştirebilir Kıskançtır. Özellikle yeni bir bebeğe tahammül edemez Suçluluk duyabilir Sürekli sızlanarak, ağlayarak ve sevgiyi garanti etmeye çalışarak duygusal açıdan güvensiz olduğunu gösterebilir Parmak emerek, tırnak yiyerek vb davranışlarla gerginliğini azaltmaya çalışabilir Kendini ifade etmeye çok açıktır 4-5 YAŞ Kilo almaya ve boyu uzamaya devam eder Hareketlerindeki koordinasyon artar Yeme, uyuma ve dışkılama alışkanlıkları düzenlidir Çok hareketlidir Bir şeylere başlar ama her zaman başladığını bitirmez Patron gibi davranır Diğer çocuklarla oynar fakat sürekli kendini savunur ve korur Kavgaları kısa sürer Büyük bir filozof gibi güzel konuşur Hikayeler anlatır ve abartır Uygunsuz sözcükleri yerli yersiz kullanır Heceleri bir araya getirerek anlamsız sözcükler üretmekten hoşlanır Güler, kikirder Her şeyi ağırdan alır oyalanır Söylendiğinde elini yüzünü yıkar Nasıl ve Niçin soruları sorar Etkin bir hayal gücü vardır Akranlarına bağımlılık gösterir
__________________
M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır... Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!! |
![]() |
![]() |
![]() |
#57 |
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2005
Konum: BeyCoast
Mesajlar: 7,003
Teşekkür Etme: 26 Thanked 333 Times in 269 Posts
Üye No: 4853
İtibar Gücü: 3010
Rep Puanı : 16800
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() İlköğretim Çocuğunda Kritik Yaşlar
6 yaşında çocuk. tembel ve kararsız bir görünümdedir. Ço¬cuk bir kez daha 2,5 yaşında yaşamış olduğu karar verme güçlüklerine uğrar. yine, bir şeyin olumlu ve olumsuz iki yüzü arasında hızla gelir gider. Gesell, çocuğun eylemlerinde bir tür çift motivasyondan oluşmuş görünen iki kutupluluktan söz eder, Örneğin, çocuk bir an annesini sever, biraz sonra ona nefret duyar. Bir geçiş dönemini oluşturan bu yaşta, bedensel ve psiko¬lojik kaynaklı bazı temel değişiklikler dikkati çeker. Bu yaşta süt dişleri dökülürken, kalıcı ilk azı dişi çıkmaya başlar. Orta kulak iltihabına en sık bu yaşta rastlanmakta burun ve boğaz hastalıkları yine bu yaşta daha sık görülmektedir. Çocuğun okula başlamasıyla birlikte, okul öncesine oranla, daha çok sayıda arkadaşla ilişki kurduğu. bunun yanında aile ilişkilerinin zayıfladığı, bireysel oyunun yerini, grup oyununun aldığı görülür. Başka bir deyişle, çocuğun okul çağıyla birlikte grup çağına girdiği ve sosyal bilincin arttığı dikkatimizi çeker. Çocuğun davranışını sınırlayan ‘ burada’ ve ‘ şimdi’ Orta¬mı, yerini yakın çevreye bırakmaya başlar. 2.2. ON YAŞ 10 yaş; düzenli, huzurlu ve elde edilen bilgilerin özümlen¬diği; toplandığı ve dengelendiği bir ara evredir. Tipik bir 10 yaş çocuğu, çocukluğun gerek kendine özgü, gerekse genel tüm özelliklerini kendinde toplamıştır. Gelecekteki ergenlik döneminin gerilim ve huzursuzlukları onun için henüz söz konusu değildir Bu yaş, gelişimin dengelendiği altın bir çağdır. 10 yaşındaki bir çocuğun olgunluğunu 9 yaşındakiyle karşılaştırırsak, 10 yaş çocuğunun 9 yaşındakinden yalnız be¬dence daha büyük, daha güçlü değil. aynı zamanda tüm bedensel ve ruhsal sistemlerin dinamiği ve olgunluğu açısından da ondan daha çok gelişmiş olduğunu görürüz. İlgileri 9 yaşın¬dakine göre daha çeşitlidir. Çok çabuk değişebilir ve farklı konulara yöneliktir. 9 yaşındaki çocuğun gerginlik içinde olmasına karşılık. 10 yaşında bu gerginlik tümüyle gitmiş. onun yerine uysallık ve uyumluluk geçmiş. bu da 10 yaş çocuğunu daha hoşgörülü yapmıştır. • Duygusal Yaşam: Ana babanın gözünde 10 yaş Çocuğu açık sözlü tarafsız, kolay anlaşılır ve çocuksudur. Genellikle sorunlar üzerinde fazla durmaz, bir denge içindedir. Bazı korkuları hala vardır, ancak bu yaşta 9 yaşında olduğundan daha az tedirgin ve huzursuzdur. Ender olarak ağlar, sık sık da «gerçekten mutlu olduğunu» söyler .Duygusal patlamaları sık de¬ğildir, olduğunda da şiddetli ve anidir, fakat çabuk geçer. Bu yaştaki çocukların kendileri hakkında endişeleri yok¬tur, benliklerini ve hayatı olduğu gibi kabul etme eğilimindedirler. Olayların üzerinde fazla durmazlar, kesin yargı gibi genellemeler yapmazlar. Bu yaş. öfkenin en az görüldüğü dönemdir. 10 yaşındaki¬lerin çoğu «bazı huylarıyla mücadele etmeyi denediklerini, kız¬mamak için uğraştıklarını» söylerler. Umut N. YALINIZ
__________________
M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır... Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!! |
![]() |
![]() |
![]() |
#58 |
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2005
Konum: BeyCoast
Mesajlar: 7,003
Teşekkür Etme: 26 Thanked 333 Times in 269 Posts
Üye No: 4853
İtibar Gücü: 3010
Rep Puanı : 16800
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Çocuklardaki Gelişim Evreleri
Bilişsel gelişimin aşamalarından birini çocuk nesnelerin değişmezliğini keşfederek başarır. Önceleri bebek için nesne ancak kendi görsel alanı içindeyken vardır. Nesne ortadan kaldırılınca nesnenin yok olduğunu artık var olmadığını düşünür. Bir yaşına doğru çocuk nesnenin değişmezliği kavramını anlamaya başlar ve göz önünden kaldırılan bir nesneyi etrafına veya masanın altına bakarak arar. Değişikliklerin olabilmesi için çocuğun çevreyle etkileşim içinde olması gerekir. Olgunlaşma çocuğun sinir sistemini geliştirerek onun daha karmaşık algılamalar yapabilecek düzeye gelmesini sağlarken, çocuğun çevresiyle duyusal ve hareketsel etkileşim yapması bilişsel gelişimin temelinde yatan öğrenme deneyimlerini oluşturur. İki Beş Yaş Arasında Bilişsel Gelişim : Bu devrede daha önce kazanılan iç temsil süreçleri daha karmaşık ve çok yönlü olmaya başlar. Çocuk bu devrede kelime kullanmaya ve ilkel bir düzeyde ilk olarak bir sembol ile bu sembolün temsil ettiği nesne arasındaki ilişkiyi anlamaya başlar. Çocuk iç temsilden başka bir deyişle kelime, kavram ve sembollerin verdiği zenginlikten faydalanarak oyun yaşamına yeni zenginlikler getirir. Örneğin; bir ağaç dalını at gibi kullanmaya, ana-baba rollerine girerek arkadaşlarıyla yetişkin ilişkilerini taklit oyunları oynamaya başlar. Bu sembolik, hayali ve oyunsal maceralar sayesinde çocuk yavaş yavaş gerçek yaşama hazırlanır. Çocuğun bu yaşta becerdiği önemli adımlardan biri nesneleri kategorilere ayırmayı öğrenmesidir. Nesnelerin büyüklük, renk, biçim gibi belirli duyusal özelliklere göre sınıflandırması, nesnenin değişmezliği aşamasından sonra kendini gösterir. Beş yaşına ulaştığında çocuk, bir nesneyi ayrı, bağımsız bir nesne olarak değil, o nesnenin ifade ettiği sınıfın bir temsilcisi olarak görebilir. Piaget’e göre dil gelişimi, çocuğun bilişsel gelişiminin belirli bir aşamaya ulaşmasının doğal sonucudur. Bilişsel gelişimin temelinde dil gelişimi değil, aksine dil gelişiminin temelinde bilişsel gelişim yatar. Beş Oniki Yaş Arası Bilişsel Gelişim : Doğumdan 2-3 ay sonra nesnelerin yok olduğunu düşünen çocuk, 12 ay civarında nesnelerin değişmez olduğu aşamasına ulaşır. Beş yaşına doğru çocuk nesneleri zihinsel olarak temsil eder ancak bu kavramlar ve semboller üzerinde zihinsel işlemler yapamaz. Çocuk yedi yaşına doğru yaklaştıkça toplama, çıkarma gibi bilişsel işlemleri yapmaya başlar. Bu dönemde çocuk olayları başkalarının gözünden görmeye başlar. Bu yaş evresinde çocuk iki önemli beceriyi geliştirir. Becerilerinden biri sınıf içerme becerisidir, başka bir deyişle bir sınıfa ait olan nesnelerin, başka bir sınıfın alt dizisi olabileceğini çocuk anlar. Örneğin köpekler hayvanlar sınıfının bir alt dizisini oluşturabilir. Çocuğun kazandığı ikinci önemli beceri daha önceki evrede ancak nesnelere dokunarak gerçekleştirebildiği sınıflama sürecini sembolik olarak yapabilmesidir. Bu evrede çocuğun bilişsel alanda başardığı değişiklikler 3 temel grupta toplanabilir : 1. Çocuk nesnelerin ve olayların renk, biçim, yükseklik gibi dış duyusal özelliklerinin baskısından kurtulup, onların kitle, hacim, sayı gibi iç özelliklerini kavrayabilecek hale gelir. Bu değişiklikler çocuğun cinsiyet anlayışında, sayı kavramının gelişmesinde, mekan ilişkilerini kavramasında kendini gösterir. 2. Okul çağındaki bir çocuk bir olayı diğer insanın gözüyle görebilmeyi zamanla daha iyi becermeye başlar. Bu dönemde çocuğun düşünce tarzı Piaget’e göre ego merkezli (egocentric) düşünce tarzıdır. Ego merkezli olmaktan kurtulup, diğer kişinin gözüyle dünyayı görebilmek çocuğun sosyal ilişkilerinde yeni bir aşamaya yol açar. 3. Çocuk dış dünyadaki nesnelerin yerine kafasında geliştirdiği semboller ve zihinsel operasyonlar aracılığı ile işlemler yapmaya başlar. Gördüğü nesneleri sınıflar, aralarındaki ilişkileri gözler ve dış dünyada bir değişiklik yapmadan kendi zihin dünyasında o yaşa göre oldukça karmaşık zihinsel buluşlara ulaşır. 12 - 18 Yaş Arasında Bilişsel Gelişim : Formel operasyonlar evresine gelen bir birey artık yetişkin dünyasıyla tam bir iletişim içine girmeye hazırdır, çünkü bilişsel gelişimin en son aşamasına gelmiştir. Formel operasyonlar gelişirken bireyin kişilik yapısı da gelişir ve bireyin ahlak anlayışında olduğu kadar kendini algılayışında da temel değişiklikler yer alır. Bu düzeye ulaşan bir çocuk, belirli bir sorunu çözebilmek için değişik hipotezler geliştirir ve her hipotezi birer birer dener. Çocuğun düşüncesine ve sorunlara yaklaşmasına bir düzenlilik, formel yapı, akıl yürütme süreci gelmiştir. Mantıksal düşüncenin kendini gösterdiği düşünce tarzlarından biri tümdengelimdir. Tümdengelim düşünme tarzında belirli bir genelleme, doğruluğu kabul edilen bir temel düşünce alınır ve bu düşüncenin doğurduğu olasılıklar bulunur. Bilimsel ve teknolojik bilginin her aşamada gerekli olduğu endüstrileşmiş ülkelerde, formel operasyonlara dayalı düşünce biçimi, bireyin eğitimini başarıyla tamamlayıp doktor, mühendis, bilgi işlem uzmanı gibi başarılı bir meslek sahibi olabilmesi için gereklidir. Kohlberg ahlaksal düşünmenin gelişmesini, Piaget’nin kuramına dayandırmış ve ahlaksal düşüncenin gelişmesini gösteren 7 aşamalı bir tablo oluşturmuştur. Bu tablo: 1. Aşama. Cezave İtaat Yönelimi : Davranış bütünüyle dışarıdan denetlenir. Dışarıdan gelen emirler, cezalar ve ödüllenmeler davranışın yönünü belirler. Cezalandırılan davranış kötü, ödüllendirilen davranış iyidir. Gücü elinde tutan otoritenin (yetişkinlerin) her dediği doğrudur. 2. Aşama. Bireysellik, Amaca Yönelik Değiş-Tokuş : Bireyin gereksinmelerini gideren her şey doğrudur. Karşısındaki ile doğru dürüst bir alışveriş ve değiş tokuş kurabilmek bir kimsenin doğru yolda olduğunu gösterir. Bireyler arasındaki anlaşma ve söz vermelere değer verilir. 3. Aşama. İyi Çocuk Yönelimi : Diğerlerini, özellikle kişinin aile üyeleri gibi yakını olan kimseleri memnun etmek için yapılan hareketler doğrudur. Bireyin kendisinden bekleneni yapması en doğru hareket biçimidir. 4. Aşama. Yasa ve Düzen Yönelimi : Çocuğun algılaması aile içi sorunları aşmış ve tüm toplumu kapsamaya yönelmiştir. Bireyin görevini yapması, yasalara boyun eğmesi, yasayı temsil eden otoriteyi dinlemesi ahlaksal davranış olarak görülür. 5. Aşama. Toplumla Sözleşme Yönelimi : Yasalar önemlidir, ancak bu aşamada yasalar, istendiğinde değiştirilebilen sözleşmeler olarak görülür. Yasaların amacı toplumun büyük kesimine hizmet edebilme olduğuna göre, sırası geldiğinde bu amacı gerçekleştiren diğer seçeneklerin düşünülmesinde de bir sakınca olmamalıdır. Sözleşme ve anlaşmalar bir kez yapıldıktan sonra her iki tarafı da bağlayıcı bir özellik taşır. 6. Aşama. Evrensel Ahlak İlkeleri : Bu aşamada bireyin düşünüşünü temel ahlak ilkeleri belirler. Ahlak ilkeleri ile yasalar arasında çoğu kez bir çelişki olmadığı için ahlak ilkelerine uyan birey kendiliğinden yasaya uygun davranmış olur. Ne var ki, yasa ve ahlak ilkeleri arasında bir çelişki olduğunda, bireyin ahlak ilkelerine uyması beklenir. 7. Aşama. Kutsallıktan Kaynaklanan Ahlak Anlayışı : Bu aşamada birey kendini, içinde yaşadığı toplumu, insan ırkını aşan evrensel bir düzen kurmaya çabalar ve bu kutsal düzenin bir parçası olarak her şey ile uyum içinde yaşamaya yönelir. Bu tip düşünüşün temelinde Mevlana’nın, yaratıcıya duyulan sınırsız sevgi ve bağlılığın yattığı, “gel ne olursan gel,evimiz gönül evidir, kapısı herkese açıktır” anlayışı yatar. B- ZİHİNSEL GELİŞİM Piaget’e Göre Zihinsel Gelişim Dönemleri : 1. Duyusal Devinim (Motor) Dönemi (0-2 Yaş) : Çocuğa duyular ve duyu organları yolu ile ulaşanlar önemlidir.Çevresindeki nesnelere dokununca etkileşimde bulunur, bu dönemde çocuğun özgür hareketlerine engel olmamak gerekir. Bu dönemde çevresi ile ilişkili olarak bazı kavramlar gelişir. 2. İşlem Öncesi Dönem (2-7 Yaş) : Bu dönemde nesnelerin yerini simge alır. Deneyimlerine göre akıl yürütür. Nesneleri sınıflandırır, oyunlarda simgesel işlem görülür. 3. Somut İşlem Dönemi (7-11 Yaş) : Bu dönemde maddenin korunması, ağırlıkların korunması ilkeleri gerçekleşir. Yani; geniş bir kapta bulunan suyu, uzun bir cam şişeye doldurduğumuzda, miktarının değişmediğini söylemektedir. Daha önceki dönemlerde bunu başaramamaktadır. İlkokul yıllarına rastlayan bu dönemde öğrencinin derslere ilişkin faaliyetlerinin deney, ders levhası, maketler, modellerle gerçekleştirmesi, ağırlık, alan ve hacim ölçülerinin somut olarak sınıfa getirilmesi gerekir. 4. Soyut İşlem Dönemi (11-...) : Bu dönemde çocuk yetişkin gibi soyut düşünebilir. Ergen bu dönemde tümevarım ve tümden gelim yolları ile düşünebilme yeteneğini kazanır. Somut işlem döneminden soyut işlem dönemine geçişin nasıl olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Piaget bunu ergenlik çağının başlarında görülen nörofizyolojik yapı değişikliğine bağlamaktadır. Bunun yanı sıra, bireyin içinde yaşadığı toplumun toplumsal ve kültürel yapı ve özelliklerinin de bunda rol oynadığı kabul edilmektedir. C- PSİKO - SOSYAL GELİŞİM - PSİKOLOJİK GELİŞİM Erikson, gelişmeyi insan yaşamının tümünü kapsayan bir süreç olarak görmüş ve ergenlik çağından sonraki dönemlerin de temel özelliklerini, sorun ve bunalımlarını tanımlamıştır. Erikson’un “İnsanın Sekiz Evresi” başlığı ile geliştirdiği dönemler kuramı, normal ve normal olmayan kişilik gelişmesini açıklamaktadır. Erikson bu sekiz evreyi benlik gelişiminin aşamaları olarak tanımlamıştır. Her evrede benlik, belli bir takım gelişmeleri tamamlamakta; sorunları çözmekte ve evreye özgü bir psikososyal bunalımı atlatmaktadır. Evrelerin adı, benliğin o evrede geçirdiği özgül psikososyal bunalıma verilen addır. Erikson, her evrede benliğin karşılaştığı bir olumlu benlik öğesi bir de bunun karşıtını belirtmiştir. Temel güvenin karşıtı temel güvensizliktir. 1. Temel Güven : Bebekte, toplumsal güven duygusunun ilk belirtileri beslenme, uyku, sindirim gibi işlevlerde düzen ve rahatlığın bulunuşudur. Bu dönemde bebek tümden alıcı bir yapıdadır. Bu alıcı yapıya karşı annenin verici oluşu karşılıklı düzen ve denge sağlamaktadır. Annenin vermeye hazır oluşu ve bunu istemesi, onun da bu vericilikten bir şeyler aldığını gösterir. Böylece, bebeğin ilk toplumsal başarısı, büyük kaygı ya da öfkeye kapılmadan, annesinin gözünden silinmesine, bir süre uzak kalmasına dayanabilmesidir. Böyle bir başarı, bebeğin benliğinde varlığı kesinlik kazanmış bir annenin olduğunu gösterir. Anne bir süre gözden uzaklaşabilir fakat az sonra gelecektir. Gözden şu anda silinmesi tamamen yok olması değildir. Demek ki düzenli alma-verme ilişkisi bebeğin zihninde annenin sürekliliğini sağlar. Karşılıklı etkileşen bu iki organizmanın bütünleşmesindeki temel öğeler süreklilik, tutarlılık ve aynılıktır. Erikson’un görüşünü şöyle özetleyebiliriz : “Çevremdekiler bana bakıyor, veriyor, varlığımı tanıyor. Onların sürekli, tutarlı ve aynı kişiler oluşu güvenilir kesinliktedir. Ben verilmeğe değer, güvenilir bir varlığım.” Bu dönemin tehlikesi çocuğun yeterli güven duygusu kazanamayışı ve temel güvensizlik çekirdeğinin büyük oluşudur. Böyle bir durumun örneklerini aile içinde büyüme olanağı bulamayan çocuklarda görürüz. Çocuğa çok iyi bakım veren fakat bakıcılarında süreklilik ve aynılık bulunmayan çocuk yuvalarında en önemli sorun, temel güven duygusunun gelişmemesi ya da yıkılmasıdır. Temel güven ve temel güvensizlik arasındaki çatışmanın çözümü için gerekli davranış örüntülerinin geliştirilmesi benliğin ilk görevlerinden biridir. Bu, aynı zamanda anne-babanın da ilk görevidir. Ama şunu açıkça belirtmek gerekir ki, bebeklik çağında elde edilen güven duygusunun niceliği, bebeğe verilen besilerin ya da sevgi gösterilerinin niceliğine değil, daha çok anne-çocuk ilişkisinin niteliğine bağlıdır. 2.Özerklik (Autonomy): Birinci yaşın sonunu doğru çocuğun kas ve hareket dizgesi iyice gelişir. Ayağa kalkmak ve yürüyebilmek, çocuğun anne kucağından çevreye doğru uzanması; yatay ve bağımlı var oluştan, dikey ve hareketli, özerk varoluşa geçişin ilk adımlarıdır. Hareket dizgesinin gelişmesi yanısıra, çocukta işeme ve dışkılama işlevlerini gören büzgeç kaslar olgunlaşmaktadır. Büzgeç kasların olgunlaşması, işeme ve dışkılamanın artık isteğe göre yapılabilmesi demektir. Yani çocuk isterse tutabilir, isterse bırakabilir. Böylece birbirlerine karşıt iki istek, iki eğilim ortaya çıkmıştır. Çocuk, birbirine karşıt iki istek arasında seçim yapabilme durumuna girmiştir. Bu durum, insanoğlu için yepyeni bir yetinin gelişmesi demektir; istemek ya da istememek; yapmak ya da yapmamak. İşte, özerklik duygusu birbirine karşıt istek ve eğilimler arasında bir seçim yapabilme gücüdür. İşeme ve dışkılamayı isteyince tutabilme ya da bırakabilme, giderek toplumsal anlam taşıyan bir çok davranış örüntülerine de geçer ve genelleşir. Bu evrede birbirine karşıt eş-anlı iki eğilim arasında bir seçim yapabilme yetisi gelişmektedir demiştik. İşte bu evrede, dışarıdan yapılacak denetim ve öğretiler, çocuğun bir seçim yapma yetisini aşrı uçlara götürmeyecek biçimde güven verici olmalıdır. Bu evrede, çocuk birbirine karşıt duygu ve eğilimler üzerinde giderek bir denge kurmayı, seçim yapabilmeyi ve istenç(İrade) yetisini geliştirir. Kendi benliğine saygısını yitirmeksizin kendi kendini denetleyebilme duygusundan iyi niyet ve onur duygusu doğar. Özetle özerklik duygusu, bireyin yalnızca ayrılaşmış bir varlık olduğunun algılanması değildir. Aynı zamanda, karşıt dürtü ve eğilimler arasında bir seçim yapabilmesi; benlik saygısını yitirmeden, utanç ve kuşkuya kapılmadan kendi kendisini denetleyebilmesidir. Erikson, Tanrıya inancın kaynağında temel güven duygusunun bulunduğunu ileri sürmüştür. Toplum içinde “düzen ve yasa” ilkesinde özerklik ve istenç duygusuna bağlanmıştır. 3. Girişim : Çocuk 3-4 yaşlarında beden ve kişilik bakımından hızla büyümektedir. Artık, sanki bir yetişkin gibi daha sevecen ve rahat; düşünmesinde daha parlak; hareketlerinde daha canlı ve etkindir. Bu dönemde çocuğun motor gelişmesi hızla olgunlaşırken, cinsel organlara yönelik ilgileri de artmıştır. Erkek çocuğun davranışlarında fallik-girici özellikler ağırlık kazanır. Kızda ise ele geçirme ya da çekici oluş gibi davranış biçimleri gelişir. Çocuğun motor ve zihinsel güçlerinin artışına bağlı olarak, eylem alanı, istek ve emelleri de genişlemektedir. Bu evre, Oedipus çatışmasının, Elektra kompleksinin, iğdişlik korkusunun (sünnet) ve yasak-sevi duvarının algılandığı, kavranıldığı dönemdir. Bu evrede çocuk cinselliğinin artık yeni bir boyut kazanması, yani eşeysel bir anlam taşıması ile çocuk özel bir bunalım dönemi geçirmektedir. Bu bunalımın üstesinden gelmek için çocukluk cinselliği artık bırakılmalı; yavaş yavaş ana ya da baba olma sürecine girilmelidir. Anne ya da baba ile özdeşim yaparak çocuk benliği gelişir, bir üst-benlik oluşmaya başlar. Çocuk, içinde bulunduğu toplumun rollerine, işlevlerine, kurallarına göre davranmaya; o toplum için geçerli araç-gereci, silahı kullanmaya ve kendisinden küçük çocuklara bakım vermeye yönelir. Çocukta giderek bir törel sorumluluk duygusu gelişir. İşte çocuğun psiko-sosyal gelişiminin bu evresinde, cinsel konulara dalması, bitmek bilmez bir öğrenme merakının ortaya çıkması, bir anne, bir baba yerine geçmeye özenmesi ve bu doğrultuda emeller beslemesi, girişim duygusunun öncüleridir. Girişim her eylemin zorunlu bir parçasıdır. Bireyin girişim ve becerme gücü ceza korkusu ve suçluluk duygusuyla kısıtlanır. Bu tür girişim kısıtlanışı ve suçluluk duyguları kişinin edilgin, ürkek ve bağımlı kalmasına yol açar. Özetle çocukluğun 3-6 yaşlarında gelişen olumlu benlik öğesi girişim duygusudur. Girişim duygusu özerk ve özgür düşünmek, geleceğe yönelik emeller beslemek ve eyleme geçmek için rahatlık ve güç sağlar. Bu dönemin tehlikesi aşırı suçluluk duygusunun gelişmesidir. 4. Çalışma ve Yapıcılık (Industry) : 6-7 yaşlarında çocuk, ruhsal dünyası ile, artık gerçek yaşama girmeye hazır gibidir. O toplumda geçerli öğrenme alanını ise, o alanda çalışması ve üretici olabilmesi için gerekli hünerleri kazanmalıdır. Artık kendi ailesinin koruyucu yatağında değil, toplumun sağladığı öğrenme ve çalışma alanında kendini göstermek zorundadır. Okul çocuğunun benlik sınırları içine artık araç gereçler girer. Bu araçları ve gereçleri kullanabilmek için beceriler geliştirir. Bu dönemde, çocuğun karşılaşabileceği tehlike, yetersizlik ve aşağılık duygusudur. Eğer araç-gereç ve öğrenim dünyasına uyum yapamaz ve umudunu yitirirse onları benimsemeyebilir. Bunun sonucunda aile içi bağımlılığa dönebilir. Bu dönemde bir başka önemli tehlike de çocuğun öğretilenleri olduğu gibi alması; bunların dışına çıkamaması ve sonunda öğrendiği teknolojinin kölesi olmasıdır. Böylece çocuk benliği daralır, özerk ve gelişimci benlik gelişmesi kısıtlanır. 5. Kimlik (Identity) : Toplumun araç-gereç ve beceriler dünyası ile iyi bir ilişkinin kurulması ve ergenlik çağının gelmesi ile çocukluk dönemi sona erer. Gençlik çağı başlar. Ergenlik ve delikanlılık yaşlarında bedenin ve eşeysel organların hızlı bir gelişimi olur. Bu dönemde delikanlı kendine göre ne olduğu ve ne olacağı ile, başkalarına göre kendisinin ne olduğu sorularına yanıt arar. Bu evrede benlik kimliğinin oluşması, çocukluk çağında yapılmış olan özdeşimlerin toplamından öte bir şeydir. Eski özdeşimler delikanlının yeni değerlerine ve rollerine uygun nitelik kazandırılarak benimsenir. Böylece yenileştirilen özdeşimlerle eski özdeşimler arasında bağlar kurulur. İşte kimlik duygusu benliğin bu bütünleştirme yetisinin artan biçimlerde yaşanması, kişiliğe yerleşmesidir. Kendi bireysel benliğinde yerleşmiş olan süreklilik ve aynılık duygusu toplumsal yönden de kazanılır. Erikson’un kimlik duygusu diye belirlediği duygu, eskiden çekirdek durumda varolan kimlik duygusu ile, bu dönemde gelişen ve toplumsal anlam yüklenen kimlik duygusunun bütünleşmesi ve buna bağlı olan güven duygusudur. Kimlik duygusunun cinsel, toplumsal ve mesleksel öğeleri vardır. Gencin cinsel yapısı ve yeterliliği konusunda önce bir takım soruları ve kuşkuları olabilir. Kendi cinsel yapısını, yeterlilik ve gücünü, düşüncede ya da eylemde, başkaları ile karşılaştırır. Bu konuda başkalarınca da nasıl göründüğünü merak eder. Kendini sınar, yarışmaya kalkar. Zamanla, sağlıklı gencin bu tür sınamaları, yarışmaları ve kuşkuları yatışır. Kendi cinsel yapısının ve yeterliliğinin gerçekçi kabullenilişi ile cinsel kimlik duygusu olgunlaşır. Toplumsal yönden kimlik duygusu, delikanlının kendi grubu ve toplumu içinde rollerini, yerini ve değerini tanıması, tanıtmasıdır. Delikanlı kız ve erkekler kendi grupları içinde çok acımasız olabilirler. Kendilerine benzemeyenleri dışarıda tutarlar. Bir yandan arkadaşlarının içten bağlılığını, sadakatini denerler, gerçek dostluğu ararlar. Bu evrede görülen aşık olma yalnızca cinsel bir konu değildir. Delikanlı aşkı büyük oranda, gencin kendi benlik imgesini bir başkasına yansıtması; onun tarafından nasıl görüldüğünü, nasıl değerlendirildiğini anlamak ve bu yolla kendi kimliğine tanım bulmak çabasıdır. İşte bunun için delikanlılık aşkında cinsellikten çok konuşma egemendir. Kimlik duygusunun gelişmesinde mesleksel uğraşıya yönelmek ve bir meslek kazanmak için eğitim ve hazırlıklara girmek büyük önem taşır. Hemen her toplumda kimlikle meslek iç içedir. Bu nedenle, mesleksel kimliğin kazanılabilmesi için sağlanan eğitim ve iş olanakları ile ilgili sorunlar delikanlı bocalamasının en belirgin yanını oluşturur. Rolleri ve meslek uğraşları iyi belirlenmemiş, olanakların kısıtlı olduğu toplumlarda gencin uzun süre bocalaması kaçınılmazdır. Görülüyor ki kimlik duygusu, bireyin, soyut olarak kendi benliğinin bilinçli ve bilinç dışı kabullenişi olduğu gibi, cinsel, toplumsal ve mesleksel yönlerden somut gelişimlerinin de tamamlanması gerekmektedir. 6. Yakınlaşma (ıntimacy) : Delikanlılık döneminden sonra genç yetişkinlik çağı başlar. Delikanlılık döneminde en önemli sorun kimliğin araştırılması, kimlik duygusunun yerleşmesidir. Bundan sonraki dönemde yani genç yetişkinlik çağında, artık birey kendi kimliğini bir başkasının ya da başkalarının kimliği ile birleştirebilmeye hazırlar. Bu yakın ilişkiler kurma evresidir. Kuşkusuz eski dönemlerde candan dostluklar, yakınlaşmalar olmuştur. Gençlik çağında başlayan yakınlaşmanın ise değişik bir boyutu vardır. Burada yakınlaşma, yakın ilişki kurma derken, bireyin somut birleşmelere, eşleşmelere kendini bırakabilmesi; bu yakın ilişkilerde özveride bulunabilmesi ve ödünler verebilmesi anlaşılmaktadır. Asıl eşeysel (genital) uyum bu evrede gerçekleşir. Delikanlılık çağındaki cinsel yönelimde çelişik duygular vardır. Psikanaliz kuramı insanlık için iyi cinsel uyumu bir ülkü olarak ortaya atmışsa da bunun nasıl bir uyum olduğunu açıkça tanımlamamıştır. Erikson, kalıcı toplumsal anlamı olabilecek eşeysel uyum (genitality) “ütopyasında” şu öğelerin bulunması gerektiğini belirtir : • Karşı cinsten, • Sevilen bir eş ile, • Karşılıklı doruk-doyuma ulaşabilmesi, • Karşılıklı güven duygusunun paylaşılabilmesi, • İş, üreme, eğlenme alanlarında birlikte bir düzen kurulabilmesi, • Yeni yetişecek kuşaklara yeterli gelişme olanaklarının birlikte sağlanabilmesi. 7. Üretkenlik (Generativity) : Olgun insan kendisine gereksinim duyulmasını bekler. Olgun kişinin de yetiştirdiği kuşaklardan desteğe, rehberliğe ve bakıma gereksinimi vardır. Üretkenlik deyince yeni bir kuşağı oluşturmak ve ona rehberlik etmek anlaşılmaktadır. Üretkenlik kavramı üretim yapabilme ve yaratıcılık anlamlarını da içermektedir. Kuşkusuz bir çok kişiler için sanat, bilim alanındaki yapıtlarda üreticiliğin içinde sayılmalıdır. Bu evredeki tehlike kısırlık, verimsizlik, durağanlık ve benliğin yoksullaşmasıdır. Bir bakıma orta yaş çöküntülerinde böyle bir durağanlık ve benliğin yoksullaşması söz konusudur. Bu tür çökkünlüklerde üretilmiş ve yetiştirilmiş olan ürünlerden, çocuklardan beklentilerin gerçekleşmemesi, yetersizlik, yoksullaşma, durmuş olma duygusuna yol açabilir. İşte bu nedenle, bu evrede olumlu yön üretkenlik, olumsuz yönde durağanlık adını almaktadır. 8. Benlik Bütünlüğü (Ego Integrity) : Yaşlılık dönemini kapsayan bu evrede, daha önceki evrelerde kazanılmış benlik özelliklerinin artık iyice olgunlaşması ve birbirleri ile bütünleştirilmesi benliğin en önemli görevidir. Benlik bütünlüğünün kapsayıcı bir tanımını yapmak güçtür. Bu, benliğin kendi içinde bir düzen ve anlamın bulunmasıdır. Bu, benliğin yalnız kendisini değil, tüm insan benliğini özseverliğin ötesinde bir sevişidir. Benlik bütünlüğü, olumlu olumsuz, acı tatlı yönleriyle bütün bir yaşamın olduğu gibi kabul edilişidir. Bu, bir bakıma geçmişteki yaşantıların tümüyle kendisine ait olduğunun kabullenişi; geleceğin korku ve endişeyle karşılanmamasıdır. Yaşanmış olan geçmişin yeni baştan başka türlü yaşanabilmesi için pişmanlıklarla dolu bir özlem yoktur. Geleceğin ne olacağı bellidir ve benlik bütünlüğüne ulaşmış kişi sonucu kesin belli olan gelecekten, yani ölümden ürkmez. Benlik bütünlüğü duygusundan yoksun oluşun belirtisi geçmiş günlerin iyi yaşanmamış olduğu duygusu, yeni baştan yaşama özlemi ve ölüm korkusudur. Ölüm korkusunda, bireyin biricik ve bütün yaşamı oluşunun kabul edilemeyişi vardır. Bu çağın tehlikesi, umut yitimi (despair) ve ölüm korkusudur. Yaşlılık çağındaki “benlik bütünlüğü” duygusu ile bebeklik çağındaki “güven duygusu” hem birbirine çok bağlı, hem de benzemektedir. “Yaşlılarda ölümden korkmamaya yetecek derecede benlik bütünlüğü olursa, çocuklar da yaşamdan korkmayacaklardır.” (Erikson)
__________________
M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır... Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!! |
![]() |
![]() |
![]() |
#59 |
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2005
Konum: BeyCoast
Mesajlar: 7,003
Teşekkür Etme: 26 Thanked 333 Times in 269 Posts
Üye No: 4853
İtibar Gücü: 3010
Rep Puanı : 16800
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Anaokulu ve İlköğretim Öğrencilerinin Özellikleri
ANAOKULU: Fazla yorulurlar, sık sık dinlenme ihtiyacı içinde bulunmaktadırlar. Uyku Süresi 12 saat gece, 2 saat gündüzdür. Bu devrede sağ sol elini kavramıştır.(sol eli kullanan bir çocuğa sağ eli kullanma zorunda bırakılırsa çocukta sinirlilik, kendini suçlu hissetme bazen de kekemelik gibi uyum sorunları olur.) 3-6 yaş çocuğu soru sormaktan çok hoşlanırlar. Bu devrede merak ve hayal gücü zirvededir. Bu hayal gücünü sorularda kullanır. Bizim yapacağımız: Bu durumunu resimde, oyunda hikayede kullanabiliriz. Bu devrede kıskançlık duyguları oldukça yaygın görülmektedir. Çünkü bu devrede ilgi şefkat, beğeni çocuklar için çok önemlidir. Buna bağlı olarak çocukta ilgi çekme, kapris yapma eğilimi artmaktadır. Sınıf içerisinde öğretmen çocukla ilgilenmezse kendi Çok değersiz hisseder ve duygusal sorunlar yaşamaya başlar. Bu yaşlarda çocuğun saldırgan davranışlarını denetleyebilmeyi öğrenebilmesi için yasak olan şeylerin gerisindeki nedenler ona aklının erebileceği bir biçimde açıklanmalı ikna edilmeye çalışılmalıdır. Yine bu sorunları halledebilmek için oyun terapisi yapılabilir. İLKOKUL : 9-10 Yaşlarında çocukların vücut kimyası değişmektedir. Kızlarda ilkokulun son yıllarında ani bir boy artışı görülür. Erkek çocuklarda ortaokulun sonlarında boy artışı görülür. Bu devrede oyunda başarılı olamayan çocuklar gurup dışı edilirler. Kızlarda bir tepki olmaz . Bu nedenle erkek çocuklara dikkat edelim. Oyunlara katılmalarını sağlayalım. Bu devrede çok hareketlidirler. Bu ataklık ve hareketlilik bir çok kazaları beraberinde getirmektedir. Çocuk hastalıklarının çoğu ilkokul 1. Sınıf devresinde artar. 2. Sınıfa doğru yavaş yavaş direnci artmaya başlamaktadır. İlkokul devresinde beden ergenlik öncesinin ani boy artışı ve ergenlik çağının cinsel büyümesi için enerji depolar. Bu zamanlarda eklemlerin hala yumuşak oluşu nedeniyle dik oturma ve iyi yürüme alışkanlıklarının kazandırılması gerekmektedir. Zihinsel Özellikleri: öğrenmeye heveslidir. Konuşmaktan ve sorulara cevap vermekten çok hoşlanırlar. İlkokul çocuğu çok konuşmayı sevdiği kadar iyi bir dinleyici değildir. Öğretmen bu alışkanlığı kazandırmalıdır. Yine bu devrede mantıkî bir düşünceden yoksundur. İlkokula yeni gelen çocuklar hayvan masallarından , çocuk- hayvan dostluklarını içeren hikayelerden hoşlanırken, ilkokulun ortalarında kahraman çocuk serüvenlerinden daha sonra yiğitlikten bahseden konulardan hoşlanırlar. Çocuk kendini kahraman yerine koyarak dinler. Bu devrede biz edebiyat derslerinde kitap tartışma oturumları düzenleyebiliriz. Bu da eleştirme ve beğeni yeteneğinin gelişmesini sağlar. Sosyal Özellikleri: Öğretmenin beğenisini her şeyin üzerinde tutarlar. Onlara dikkat etmek gerekir. Bazen bir aferin çocuğun kendi saygınlığını kazanmasına yol açar. Bu dönemde sık sık kızlar ve erkekler kendi gurupları içinde karşı cinsten olan arkadaşlarına itici ve aşağılayıcı sözler söylerler. Bu nedenden dolayı aynı sıraya oturtturmak faydasızdır. Duygusal Özellikleri : öğretmenin sıcak ilgisi , eğlenip oynayacak ortamın varlığı çocuğun kısa bir süre içinde gevşeyip rahatlamasına yardım eder. KONU: İLETİŞİM VE ÖZELLİKLERİ Bir ülkenin trafik düzeni o toplumun insan ilişkilerini yansıtan önemli göstergelerden biridir. Bazı kimseler konuştukları kişilerin sözlerini sürekli olarak keserler. Bu kişiler sözlerini kestikleri kimselerden sosyal mevki prestij yada yaş yönünden büyük olasılıkla daha büyüktür. Bu kişiler sanki karşısındaki konuşmuyormuş gibi istedikleri anda söze başlarlar. Büyük araçların küçük araçların yollarını sanki küçük araçlar yokmuş gibi davranmaları arasında benzerlik vardır. Bir aracın sürücüsü yolda kendinden başka araç yokmuş gibi davranırsa trafik kazası olur. Bir kişi konuşurken karşısındakini nasıl etkilediğini düşünmeden kendi bildiği yönde istediğini söylerse aynı trafikte olduğu gibi İletişim kazası olur. Kazalara yol açan nedenler bilindiği derecede azaltılabilir. ** İletişimin İçerik Düzeyi: a) sen okula gidecek misin b) siz okula gidecek misiniz c) okula gitmeyi düşünüyor musunuz. Cümleler aynı içerikte fakat farklı ilişkileri ifade eder. 1. Cümlede konuşanın kendini diğer kimseyle ya eşit yada ondan daha güçlü gördüğünü anlarsınız . 2. Cümlede konuşanın cümlede eşit ama resmi bir ilişki içinde düşünebiliriz. 3. Cümlede diğerinin karar verme özgürlüğüne saygılı olduğunu belirtiyor. Örneğin : öğrenci hocaya ; sen okula gidecek misin . dese hoca terbiyesiz der. Çocukta dese ben okula gidip gitmeyeceğinizi öğrenmek istemiştim. İşin içinden çıkılmaz. Çünkü suç içerik düzeyindedir. **Umursamama iletişimi etkileyen bir etmendir. Bir insana dünyanın en dayanılmaz işkencesini yapmak istiyorsanız onu umursamamanın baskın olduğu bir ortama koyun. En acı bedensel işkenceyi yapan işkence yaptığı kişinin varlığını kabul etmiş demektir. Örneğin : bir evde sevilen bir fare üzerinde deney yapılıyor. Aileden fareyi umursanmaması istenmiş. Fare dikkat çekmek için ortalıkta devamlı dolaşıyor. Kimse fareyi aldırmıyor. Fare bu umursanmamayı kabullenemiyor. Midesine asit salgılıyor. Asit midesini delince fare ölüyor. İyi bir iletişim için kişilerin birbirini anlaması gerekir. İletişim sözlü ve sözsüz olmak üzere ikiye ayrılır. Yakın şehirler birbirini çekemezler Rize-Trabzon Kocaeli–Sakarya vs. Sivas-Kayseri maçı **İletişim Ortamı: ortamın psikolojik ve fiziksel özellikleri gönderilen mesajın yorumlanmasını etkiler. Yaş ve cinsiyet kişilere bağlı özelliklerdir. Fiziksel özellik olarak: yerin biçimi, büyüklüğü, ısı, renk, vs etkiler. Yine bir yerdeki insan sayısı çok önemlidir. Bir sinemada sadece siz olduğunuz zaman filmden zevk alamazsınız. Orada bulunan insanlarla konuşmadığımız halde kalabalık olması bizi niçin etkiliyor. Stadyumda siz tek başınıza maç izleseniz sıkıcı olur. Şimdi bir deney yapalım: Üç tane kap alın. Ayrı ayrı içine sıcak, soğuk, ılık su dökün. Sağ elinizi sıcak suya, sol elinizi soğuk suya koyalım. Beş dakika bekletelim. Daha sonra iki elimizi de ılık suya sokalım. Sağ elimiz sıcak sudan geldiği için ılık suyu soğuk algılayacaktır. Sol elimiz soğuk sudan geldiği için suyu sıcak algılayacaktır. KONU : BENLİK Benlik bilincinde çocukluk yaşantıların etkisi çoktur. Kendi güvensiz değersiz bulan insanlara rastlamışızdır. Bu kişiler sürekli arkadaşlarıyla kıyaslandıkları için kendilerini akılsız ahmak bilerek büyümüşlerdir. Benlik bilinci geçmişte kişiye nasıl davrandıkları neler söylenildiğiyle oluşur. Benlik bilinci kişinin kendileriyle ile ilgili kafalarında taşıdıkları bir resme benzetilebilir. Kişi benliğine saygı göstermeyen kişilere savunmaya geçerler. Saldırganlığın bulunduğu böyle durumlarda kişi bütün gücüyle kendini savunur. Yani saldırganlık savunmayı doğurur. Çünkü dinleyen kişi kendi iç dünyası çerçevesinde değerlendirir. Ör: keşke bir saat önce gelebilseydim. O zaman işlerimiz çok kolaylaşmış olacaktı, dendiğinde bu kişi kendini geç geldiğinden dolayı zaten suçlu hissediyorsa birden bire savunuculuğu artacak ve kabahat sende ben nereden bileyim, bu işin bu kadar önemli olduğunu bana daha önce niye söylemediniz, diye cevap verecektir. Savunuculuk iletişimi mahveder. Savunuculuk bireyin benlik bilincini koruma gereksiniminden kaynaklanır. Konudan söz etmek yerine karşısındakine nasıl göründüğünü düşünür. Zihni nasıl yeneceğine, karşı koyacağına yorar. Savunucu kişi yargılayıcı, umursamaz tutuma sahiptir. Dinleyici kişi konuşanın kendini üstün görmediğini anlarsa işbirliğine açık bir tutum içine daha kolaylıkla girebilir. Karşılıklı güven ve saygı olur. Kendine güveni yüksek olan kişilerin başkaları tarafından beğenilmeye gereksinimi daha az, kendi benliğini değersiz gören, kendine güveni olmayan kişilerin ise daha çoktur. Kişi kendi kendine konuşurken benliğini şekillendirir. Kişiye ait ülküleştirilmiş benlik vardır. Hayal ettiği ve olmak istediği benliktir. Bu iki benlik arasındaki farkın fazlalığı bireyin benliğine saygısını düşürmektedir. Kendini yerersiz bulmasına neden olmaktadır. Benlik saygısı yüksek olan kişiler daha başarılı, kaygı düzeyi daha düşük olur. Bireyin başarısızlığı çevresi tarafından küçümsenince birey tarafından içselleştirilmekte ve başarıyı benliği değerlendirmede bir ölçüt olarak kullanmakta, sonuçta başarısızlıkla kendi benliğini özdeşleştirmektedir. Başarısızlık sorununu çözümlemek için benlik güçlendirilebilir. Bunu için öğrencilerin başarısızlığa bakış açılarını değiştirmelidir. Bu gurup danışmalarında yapılabilir. Başarısızlık sorunlarının altında yanlış şartlanmalar ve olumsuz tutumlar yatmaktadır. Başarısızlık sorununun kökleri ana - baba çocuk ilişkilerine dayanır. Temel güven yerine güvensizlik, bağımsızlık yerine kararsızlık, girişkenlik yerine suçluluk duyguları geliştirmiş olabilir. Bulunan çevre benliği oluşturur. Hakan BEKTAŞ
__________________
M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır... Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!! |
![]() |
![]() |
![]() |
#60 |
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2005
Konum: BeyCoast
Mesajlar: 7,003
Teşekkür Etme: 26 Thanked 333 Times in 269 Posts
Üye No: 4853
İtibar Gücü: 3010
Rep Puanı : 16800
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Gelişen Çocuğun Nitelikleri
1. VE 2. SINIFLARDAKİ ÇOCUKLAR Doğal olarak hareketlidir,kolaylıkla coşar Elleriyle çalışmayı sever Öğrenmeyi sever Her an ön planda olmak ister İlgi yönü sınırlıdır,çok çabuk yorulur ,bıkar Yaptığı işten gurur duyar Kolaylıkla gururu zedelenir Her an beraber çalışmaları sevebilir veya nefret edebilir İmgeleme bağlı oyun ve öyküleri çok sever Öğretmen ve arkadaşlarının alışkanlıklarına özellikle önem verir Hala gizemli öz dünyasında yaşamaktadır Tutup,tadacağı yeni şeylerle ilgilenir Mekanik ve hareket yetenekleri olan şeylere ilgi duyar Her tür oyunu ,televizyonu ,bilgisayarı ,ailece gezmeleri ve resimli kitapları sever Aldatmaca oyunlarından zevk alır Tüm çabalarına kişiliğini katar 3. VE 4. SINIFLARDAKİ ÇOCUKLAR Göz –el ilişkisi gelişmiştir İnsanların değişik türde olduğunu sezer Kendine toplumda bir yer vermektedir Sorumluluklar almayı,düzenli olmayı ve yeni ilişkiler kurmayı öğrenmektedir Ayrı cinstekiler,ayrı topluluklar kurmaktadır Bu gruplaşmalar bazen başkaldırmalarla belirir Resimli dergi ve gezi öykülerinden zevk duyar Kendi ve yakındakilerinin evrimi ile büyümektedir İşi üzerinde dana fazla durabilmektedir Çoğu kez çevresinin gülünç yönlerini görmeye başlar Doğadaki bitki hayvan ve başka varlıklarıyla ilgilenir Spor ve çeşitli konulara karşı büyük bir eğilim belirir 5. VE 6. SINIFLARDAKİ ÇOCUKLAR Doğru ve yanlış kavramları üzerinde kesin bir anlayışı vardır Özel ilgiler üzerinde durur Kendi cinsine bağlı değişik çalışmalara girer İşlerini güzel ve tam yapmak ister;dolayısıyla ona yol gösterecek birinin yardımı gereklidir Okul dışı çevrede ilgilendiği şeylerle uğraşır Sık sık büyükleri eleştirir İlgi kaynağı ve çalışma yönünü daha güçleştirmektedir Kendine örnek aldığı bir kahraman hayranlığı içindedir Kendi kendini tanır ve eleştirir Toplu halde çalışmayı sever Gelişen çocuğun devir şeması 1. Öz anlatımın ilk belirtileri: KARALAMA DÖNEMİ : ( 2-4 yaş arası) 2. İlk benzetme çabaları: ŞEMATİK ÖNCESİ DÖNEM : (4-7 yaş arası) 3. Belirli bir biçimin geliştirilmesi: ŞEMATİK DÖNEM : ( 7-9 yaş arası) 4. Gerçeğe özenti : BAŞKALDIRMA DÖNEMİ : ( 9-11 yaş arası) 5. Gerçeği taklit : MANTIK DÖNEMİ : ( 11-13 yaş arası) 6. Karar dönemi : YARATICI EYLEMDE GENÇLİĞİN BUNALIMI
__________________
M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır... Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!! |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|
![]() |
||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Psikolojik Tepkime | GooD aNd EvıL | Felsefe-Psikoloji | 0 | 04-26-2009 01:37 PM |
psikolojik bir test | WrAtBoY | Eskiler (Arşiv) | 8 | 09-06-2008 11:16 PM |
Psikolojik Sorunlar.. | jockeя | Eskiler (Arşiv) | 35 | 02-14-2008 07:21 PM |
atsız üstad'tan makaleler | Tathar Elanessé | Eskiler (Arşiv) | 5 | 03-20-2006 07:39 PM |
Psikolojik Terimler | Misyoner | Eskiler (Arşiv) | 1 | 10-04-2005 03:09 AM |