![]() |
![]() |
#61 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57918
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Kalmak
Ayrılık, birlikte olmamak diye bilinir, Ya da birlikteliğin bitimi. Hayır, olur mu öyle? Gitmekle kalmak arasındaki fark nerede? Ayrılıklarda bir giden, bir kalan olur. Sakın kalan olmayagör, İşte o çok zor. Giden ben olmuştum bir zamanlar. Yeni çevre, yeni uğraşlar, Üstesinden gelinecek sorunlar, Oyalar seni, biraz da olsa. Ya kalansan! ! ! Ya kalansan! ! ! Sonrası yok, anlatılır gibi değil. Ne büyüklük, ne sabırdır ki bu? Küll, cüz’lerini ezelden beri bekler. O sabrından bir zerre de bana lûtfet Allah’ım. Abdurrahman Özdemir |
![]() |
![]() |
![]() |
#62 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57918
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Karalama
Sonsuz bir okyanusa bırakıldım bir noktadan, küçücük bir sandalla hem de, geri dönme ve hatta bakma hakkım bile olmadan. Önümde bir ufuk çizgisi, git ha git hiç durmadan, bir santim bile yaklaşmak olanaksız. Gerçi yaklaşıyorum ufuk çizgisine zaman zaman, ya da belki ufuk çizgisi yaklaşıyor bana, ama hava bozukken. Bu defa da dalgalar oluyor, git gidebilirsen. Bırak gitmeyi, sandalı devirmediğime şükür. Dalgalar yok oluyor, duruluyor okyanus, ufuk çizgisi yine uzaklaşıyor. Biliyorum, ufka bir zerre dahi yaklaşamadan alınacağım yine bu okyanustan, eskiyen sandalımı okyanusa terk ederek. Ben mi? Ben, zaten ben. Sandal, beden. Okyanus, sonsuz yaşam. Bırakıldığım noktadan öncesi geçmişim, bilemediğim. Alınacağım noktadan sonrası ise geleceğim, göremediğim. İkisinin arası ise yaşadığım bu yaşam. Ufuk çizgisi, yaşamımda tahayyül edebileceğim son noktam, belki de sonraki yaşamıma başlayacağım ilk noktam. Sonuç olarak bu karalamanın özeti, ezelden ebede devam ediyor yaşam. 19. 3. 2001 – Pazartesi Abdurrahman Özdemir |
![]() |
![]() |
![]() |
#63 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57918
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Katliam
Demokrasi ve insan hakları götüreceklermiş oraya. Bunun için atılıyormuş bombalar Irak’a, yağdırılıyormuş füzeler Bağdat’a, yok kuşatılmışmış Nasıriye, hatta işgal edilmiş Um Kasr. Bırakın bu safsataları. Bırakın bu kandırmacaları. Kim inanır size emperyalistler, karnı tok, gözü aç kapitalistler. İnsanlık işgal ediliyor, insanlık. İnsan hakları kuşatılıyor orada. İnsanlara yağıyor o füzeler, canlar alıyor. Ve yüreğime düşüyor o bombalar. İnsanlar aç, insanlar susuz, insanlar uykusuz. İnsanlar evsiz, barksız. Çocuklar yetim, ana babalar çocuksuz. Korku içinde o insanlar be gülüm. Öyle bildiğin korkulardan değil bu, ölüm korkusu, ölüm. Ne önemi var ülkesinin adının, hangi soydan geldiğinin ve kim olduğunun ne önemi var? İnsan onlar, aynı benim gibi. İnsan onlar, aynı senin gibi. İnsan be onlar, aynı bizim gibi. Senin yüreğini parçalamıyorsa oraya atılan bombalar, Senin beynini dağıtmıyorsa o masum gibi gösterilmek için “akıllı” denilen füzeler, Orada öldükçe insanlar kopmuyorsa senin de canından bir parça, Ve utandırmıyorsa seni insanlığından o insanlara yapılanlar, Ya onlar insan değil, ya da sen... 1. 4. 2003 - Salı / Saat:11.30 Abdurrahman Özdemir |
![]() |
![]() |
![]() |
#64 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57918
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Kaybedilen Değer
Yaşayabiliyor musun, Yaşama başladığın noktadaki şeylerinle yetinerek? O zaman iraden mi vardı? Belli bir gelirin mi vardı? Malın, mülkün mü vardı? Sosyal statün mü vardı? Hayır, hiçbirisi yoktu elbette. Ama yine de ihtiyaçların karşılanıyordu, Hem de çok iyi bir şekilde. Yaptığın tek şey, Kendi gerçeğini ifade etmekti, En doğal haliyle. Hatırlayabildiğin kadar geriye dönsene şöyle bir. Yaşamının en mutlu kesiti değil miydi o yıllar? O çocukluk yılları. Nesnel olarak, üzerindeki giysinden Ve tok karnından başka bir şeyin olmamasına rağmen. Neyle örtündüğünün, Neyle doyunduğunun önemi bile olmadan. Acıkınca, yiyecek bulup bulamayacağını bilmeden hem de. Neydi seni o derece mutlu eden, Bir düşünsene. Ya da, hatta asıl önemlisi, Nedir seni o kadar mutlu olmaktan alıkoyan bugün? İstersen, asıl onu bir düşün. 5.11.1997 Abdurrahman Özdemir |
![]() |
![]() |
![]() |
#65 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57918
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Kaynak
Güneş doğar mıydı zannediyorsun, Yağmur yağar mıydı, Rüzgâr eser miydi acaba, Hatta, döner miydi dünya, Aşk olmasaydı? Farkın yok ki senin de dünyadan. Sevmeseydin hiç bir şeyi, Gönül vermeseydin hiç bir şeye, Kısacası, âşık olmasaydın, Sen, sen olur muydun? Döner miydi başın, Bazen sızlar, bazen coşar mıydı gönlün, Eser miydi içinde fırtınalar, Kalbin çarpar mıydı yerinden fırlarcasına, Akar mıydı gözyaşların, Veya güler miydi gözlerinin içi, Dahası, anlayabilir miydin yaşadığını, Anlayabilir miydin varlığını, Aşk olmasaydı? Koca evrenin bir özetisin sen, Dön içine de gör onu. Aşk olduğu için varsın sen, Aşk olduğu için var evren. 3.3.1998 - Salı Abdurrahman Özdemir |
![]() |
![]() |
![]() |
#66 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57918
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Kendini Zincirlemek
Ne çok olanaklara sahip bugün insanoğlu. Teknolojik nice araç ve gereçlere. Bunları, çocukluğunda hâyâl bile edemezdi belki. Biz çocuklarına, Çocukken şöyle derdi rahmetli babam. Benim çocukluğuma göre, Siz padişah çocuğu gibi yaşıyorsunuz. İnanmazdık buna, güler geçerdik. Bunun neresi padişah çocukluğu diye. İçimizden tabi ki. Ama, bilemiyorduk o zaman, Babamın yaşadığı çocukluk dönemini. Şimdi hâlâ daha bilemediğimiz gibi. Çünkü, o dönemi biz yaşamamıştık Ve hiçbir zaman da yaşayamayacaktık. Babam 1327, yani milâdî takvime göre 1911, Ben ise 1958 doğumluydum. Ancak, şimdi çok iyi bildiğim şu ki; Kendi yaşadığım çocukluk Ve şimdi çocuğumun yaşadığı çocukluk. Şimdi benim çocuğum 1984 doğumlu olmasına rağmen, Benim çocukluğuma göre, Gerçekten padişah çocuğu gibi yaşıyor. Şimdi anlıyorum, babam haklıymış, Hem de çok çok haklıymış. 1911 – 1958 arasındaki farkın yanında, 1958 – 1984 arasındaki farkın sözü mü olur? Ama, 1958 – 1984 arasında bile çok fark var. İki divan – bir kilim deyimi gibiydi Bizim çocukluk yaşantımız. 1964 yılında dinledim radyoyu evimizde. Lambalı türünden, kocaman. 1965 yılında buzdolabımız oldu. 1971’de de çamaşır makinası alındı, Merdaneli olanlardan. Televizyon evimize 1972 yılında geldi, Ben 14 yaşındayken. Çocuğumun televizyon izlediği yaşta, Ben televizyonun adını dahi duymamıştım. İlk takım elbiseyi ve iskarpini 1969’da giydim. İskarpin ısmarlama yapılmıştı, hiç unutmam. Ortaokula başlayacak ağabeyime alınırken Alınmıştı bana da. Yoksa onu da görmezdim 1971’e kadar. Yani, kendim ortaokula başlayıncaya kadar. Otomobil görmüştüm ama, Kendimizin olacağını hâyâl bile edemezdim. Çünkü, ufak tefek esnafın bile değil, Büyük iş sahiplerinin otomobili vardı ancak. Bırak, aylıkla yaşayanlar şöyle dursun. Bilgisayar mı? Aklını başına al, sen ne diyorsun? Bu kelime neyi ifade ediyor, O da ne demek? Biz çocukken. Gerçi biz çocukken, dünya uzay çağındaydı. 1967’de aya ilk insan ayağı basmıştı. Ama, bizim gerçeğimiz böyleydi işte. Vesaire – vesaire. Eğer istiyorsan bir ton örnek de kendin ekle bunlara, Kendi çocukluğundan. Bırak nesiller arası çocukluk dönemlerini, Ben, bugün, öyle bir yaşam düzeyindeyim ki, Bunu çocukken hayal bile edemezdim. Çünkü, yoktu bugünkü teknoloji o zaman. Olmayan şeyi nasıl hayal edebilirdim. Ama tüm bunlara rağmen, Zannediyorum babalarımız bizden, Biz de çocuklarımızdan, Çok daha mutlu yaşadık çocukluk dönemlerimizi. Evet, bugün, tüm bu olanaklara rağmen, Yine de çok mutsuz insanoğlu. Neden acaba? Teknolojiyi, insan onuruna yakışmayacak Bir şekilde mi kullanıyoruz? Yoksa kendi var ettiğimiz teknolojinin Esiri olduk da, o mu bizi kullanıyor artık? Ne dersin? 23.6.1998 – Salı Abdurrahman Özdemir |
![]() |
![]() |
![]() |
#67 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57918
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Kırkbeş Yaş
Yaş kırk beş, yolun neresi eder bilmem. Aslını sorarsan bilmek de istemem. Gözümde yakın gözlüklerim, saçımda aklarım, elimde şiirlerim ve beynimde anılarım. Gezerken anılarımla zihnimde kâh on yedi oluyor, kâh on sekiz oluyor yaşım. Bazen sıçrayıveriyor kırka, bazen düşüveriyor on dokuza. Aklım başımdan beş karış yukarı çıkıveriyor birden ve kesiliyor ayaklarım yerden. Sonra gülle gibi düşüyor ve ayaklarım leş gibi basıyor yere, sırtımda dünyanın yüküyle birlikte. Yaş kırk beş, yolun neresi eder bilmem. Aslını sorarsan bilmek de istemem. Gözümde yakın gözlüklerim, saçımda aklarım, başımda kelim, fıtık olmuş belim ve ağrıyor dizlerim. Bu halimde bile yaşamaktan keyif almak hâlâ fikrim. Yolun neresi eder bilmem kırk beş yaş ama, bildiğim şu ki; yaşlanmıyor (yaşlanmamalı da) zihin, yaşlanmıyor (yaşlanmamalı da) gönül beden yaşlansa da. 1. 7. 2003 – Salı / Saat:13.30 Abdurrahman Özdemir |
![]() |
![]() |
![]() |
#68 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57918
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Kuşlar
Dokuz yıl kadar Sincan’da oturdum. 1986 - 1995 yılları arası. Evimiz, tren istasyonuna yakın bir yerdeydi. İstasyon Mah. Derya Sok. 6/2. İş yerim ise, Yenişehir tren istasyonunun hemen yanı, Hacettepe Hastanesi. Bu yüzden, banliyö trenini kullanırdım İşim - evim arasında. Güz mevsiminde bir sabah, Sincan’dan trene bindim. Ayakta kalmıştım, oturma yerleri dolu olduğu için. Yüzüm güney yönüne dönük, Dışarıyı seyrederek işime gidiyordum. Hava-Behiçbey istasyonları arası, araziler boştu, Orada, tahıl tarımı yapılırdı hep. O sıralarda buğdaylar biçilmiş, Tarlada, altın sermiş gibi yatıyorlardı. Yıldırım tren istasyonuna yaklaşıyorduk ki! .. Bir kuş sürüsü, karabulut gibi indi tarlaya. Ben diyeyim üç bin, sen de beş bin. Ama, inanın kara bulut gibi. Bir kısmı uçuşuyor, bir kısmı tarlada, Sonra diğer bir kısmı uçuşuyor, Yine diğer bir kısmı tarlada. Kahvaltılarını yapıyorlardı besbelli. Afiyet olsun hepsine. Her bir kuş, beş buğday tanesi yemiş olsa! . Beş çarpı beş bin, eder yirmi beş bin tane. Yirmi beş bin buğday tanesi, bilmem kaç kilo eder. Onu da var sen hesapla. Sahibinin haberi bile yok, belki mışıl mışıl uyuyor. Buğdayı ambarına koymuş olsaydı, Bir teneke buğdayı döker miydi acaba sokağa? Kuşlar yesin diye! ... Veya, bir muhtaca bir teneke buğday verir miydi? Zannederim biraz zor verirdi... Gibilerinden aklıma düşünceler üşüştü. Sonra, hepimizin birer buğday tarlası olduğunu hatırladım. Yani, geçimimizi sağladığımız gelirimiz. O gelirimden muhtaçlara ne veriyorum? Diye sordum kendime. Yüzüm kızardı, ateş bastı, kendimden utandım. Veriyordum elbette, ama, Verdiğimin kıymeti neydi tarlamın yanında? Hiç! ! ! ! ! Vermem gerekip de vermediğim varsa şayet, Tarlamdan kuşlar onu alıp götürüyorlardı nasıl olsa. Haberim bile olmadan, mışıl mışıl uyurken, Hem de ayakta.. O halde, buğdayımı kuşların önüne dökmeliyim dedim. Kendi irademle, kendi ellerimle..... 1997 Abdurrahman Özdemir |
![]() |
![]() |
![]() |
#69 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57918
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Küllenmiş Sevda
Ne sevdaydı be güzelim sana duyduğum, ne sevdaydı. Kerem’in aştığı dağlar hiç kalırdı, Mecnun’un geçtiği çöller hiç... Ve Leyla’ya sevdasıysa Mecnun’un yüreğindeki çöl sıcaklığı, senin sevdan cehennem ateşiydi benim yüreğimde. Ne sevdaydı be güzelim sana duyduğum, ne sevdaydı. Ömrümde ilk merhabayı demiştim rakı şişelerinin dibine, hasretindi adı. Yüreğimden taşan coşku’nu boşaltmak için attığım nârâlardan nice dağlar yıkılmıştı. Ne kadehler kaldırmıştım şerefine, ne kadehler. Aradan sanki bir ömür geçmişken ve ben öylesine değişmiş, öylesine değişmişken; yanacak közü bile kalmamışken yüreğimdeki cehennemin sevdandan yana, ve savrulup dağılmışken sevdanın külleri yaşam fırtınalarıyla, yine rastladım sana bu koskoca dünyada. Belki demiştim gözgöze geldiğimiz an; belki o da değişmiştir, değişmiştir de, hiç olmazsa savrulan külleri karışır sevdamızın. Olmadı be güzelim, olmadı, o da olmadı Sen yine aynıydın, sanki dün bırakmışım gibi. Geçip gittin yanımdan, selâm bile vermeden. Dönüp baktım arkama, sen dönüp bakmadın bana. Baksaydın görecektin nasıl boğulduğumu gözyaşlarımda. (Bir merhabalık hatırı da mı yoktu yaşananların?) Olmaz olsun dedim, keşke rastlamasaydım sana. Ne sevdaydı be güzelim sana duyduğum, ne sevdaydı. Umarsızca geçip gittin ya yanımdan, arkana bile bakmadan. Oturdum sevdamın savrulmuş külleri üzerine kuytu bir meyhanede, yine kadeh kaldırıyorum bu akşam. Ama bu defa şerefine değil be kadın, ********liğine, inan. 18. 12. 2002 – Çarşamba / Saat:13.10 Abdurrahman Özdemir |
![]() |
![]() |
![]() |
#70 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57918
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Lisan
Ses! .. Bir cismin titreşimi, tüm maddenin biri biriyle iletişimi, kâinatın ahenk içinde işleyişi. Kuantum alanlar titreşiyor, atomlar titreşiyor, her bir hücre de titreşiyor, hücreler grubu olan yapılar da. Ve elektrik-elektromanyetik dalgalar yayıyorlar etrafa. Beyin gibi meselâ, Alfa – Beta- Teta ve Gama. Niye duyamıyoruz bu titreşimlerin sesini? Yani işitemiyoruz evrenin bize dediklerini. Niye birkaç yüz kelimeye hapsediyoruz iletişimimizi? Konuşmayla haberleştiğimizi zannederek niye kandırıyoruz, niye sınırlıyoruz kendimizi? İcat etmeseydik keşke lisan denilen dili. Eminim ilk üremede yoktu lisan. Tüm evrenle birdi o zaman insan. Aklımız var ya bizim icat ettik lisanı, sadece evrenden değil, insandan da kopardık insanı. 27. 9. 2000 Abdurrahman Özdemir |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|