Giriş

Tam Sürümü Görüntüle : Ahmet Ünal Çam


Sayfa : 1 [2]

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:56 AM
Her Şair Ölü Doğar-6

Ne kadar dirensem de,
Toplamak istesem de son ışıkları
Sönmekteki mumlardan.
Her yenilğimde biraz daha
...biraz daha ömür sahnem karardı,
herkes uzaklaştı.

El sallıyor kervancı, ' Hadi gayri,
..hadi al bütün okunmamış şiirlerini,
Topla, bilinmeyen kederlerini
Yolculuk var.
Sen değil artık,
geride kalanı, düşünsün geride kalanlar
Artık takvimler senin için değil,
Senin için değil saatler, günler, aylar
Seni unutturmak için geçecek tüm zamanlar.'











Ahmet Ünal ÇAM

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:56 AM
Her Şair Ölü Doğar-7

Kapanıyor yavaşça perde,
Yalan! , gün doğmayacak ömrüme
Yalandır, her söylenen,
Ben bilirim gizlerimi,
Kimse bilmez ki ben kadar beni,

Bu son vedam olacak,
Silinip dudaklarımdaki hüzün,
Yalan bir gülümseyişle dolacak yüzüm.
Ey son şiirim, son öyküm,
Sanatçının, son eseridir ölüm
Biter yavaşça, yaşam denen zulüm

Umuttu, yıllarca beni hayata bağlayan büyü
Unutun benden kalan her kötüyü
Bir şiirimi, okuyun,
yalnızken,
karanlıkta,
Aklınıza gelsin son sözüm;
'İyi hatırla beni, iki gözüm! '








Ahmet Ünal ÇAM

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:56 AM
Her Şair Ölü Doğar

Traş olacağım,
Pek sevmem ya,
en yakışan kravatı takacağım
Yüzüme bir gülümseme de şart
Ne kadar harcadıysan da beni ey hayat
Ayrılırken senden
ağlamak ne kelime
gülümseyeceğim
sırf sana inat

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:56 AM
Her Şey Tamam 23:40 08.05.2006

Kurumuş pınarlarında gözlerimin
yaş,
…birkaç damla,
Hücum etmek için gönlüme
bekleşen binlerce hatıra
Çalan bir şarkı, kilitli kapım
düşünmek için seni, her şey tamam.
yapayalnızım,
…vakit akşam.




Ahmet Ünal ÇAM

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:56 AM
Her Unutuluşta Bir Ölürüm

19-04-2007 09:20

Her kalabalıkta bir yalnızlık bulurum
Her unutuluşta bir,
vefasızlıkta bin ölürüm.

Alkış sandım hançer bileyişlerinizi
Bu mudur layık olan bana,
Diktatörler, düşmanlarını ipte sallandırır,
Askerler kurşuna dizer, düşmanı savaşta
Siz, Sezar gibi, dost hançerine mi
mahkum ettiniz beni!

Etmeyin, eylemeyin
Ben kendimi kurşuna dizerim
her şiirimde
her dizemde.

Her öykümde ölen benim.
Siz uyurken rahat yatakta
her şafakta
yiten benim,

Bakmayın dudaklarımdaki tebessüme
Alıştığımdandır her gün ölüme

Her dostta bir maske,
Her umutta bir sahtelik
Hoş geldin ölüm, sefa geldin
Yıllar var ki, yıllar var ki
Hem yanımdaydın,
Hem yolunu gözlettin
Hoş geldin ölüm, sefa geldin



Ahmet Ünal ÇAM

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:56 AM
Herkes Güleryüzlü Olmalı

Herkes güleryüzlü olmalı,bence
Sevmeli,sevilmeli insan gönlünce
Dertler,kederler sona ermeli
Gülmeli insan bütün ömrünce.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:57 AM
Herkesin bir derdi vardır içinde.............................(Türkü biçimi)

Herkesin bir derdi
vardır içinde
Ağlar gizli gizli
kul nerden bilsin
Akar gözün yaşı
el niye silsin
İçim dertle dolmuş
dolmuş ha taşar
Derdim dağlar olmuş
yüreğim yanar
Gel hele dostum da
derdim söyleyim
Derdimi bilmeyen
dostu neyleyim
Yine yüreğim de
sızlar ha sızlar
Bu gün ciğerlerim
yanar ha yanar
Sevdiceğim ölmüş
dostlar bu yana
Yıkılır giderim
girin koluma
Bana dertler düştü
siiizler gülün ha
Acılıyım gidin,
gidin söyleyin
Kırarım belki de
dostu düşmanı
Yaralıyım dedim,
halden bilen yok
deeerdim soran yok
Dost dediklerim deee
Haaalim sormadı
Gezdim mecnun gibi
Dağlar başını

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:57 AM
Herşeyi konuşsak seninle

......................28-08-2007
Herşeyi konuşsak seninle
Alacak, borç, …vadeyi de
Nem kalmışsa sende,
Nen kalmışsa bende

Kalp yakışın kaldı bende
Ahüzarım kaldı sende
Vefasız bakışın kaldı bende
Son ümidim kaldı sende

Söyle tüm derdini de
İstediğin ne kaldı söyle
İstemesen de, vereceğim,
Son nefesimi de
Gül yüzünü son görüşümde.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:57 AM
Herşeymişsin gönle meğer

*************************************
* Herşeymişsin gönle meğer *
* Yoksan yanımda eğer, *
* Olmuyor ki gönül rahat *
* Çekilmiyor sensiz hayat *
*************************************

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:57 AM
Hesapta Bu Yoktu

Bir kâğıt çekiyor dikkatimi,
eski kitaplarımın arasında
“Unuttuğum bir şiir mi? ”
deyip, uzanıyorum merakla.
“2 ekmek, 1 limon, 4 yumurta...”
Neylersin,
her zaman şiir olmuyor hesapta...

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:57 AM
Hey! Son defa bak bana

24-07-2007 08:40

Hey!
Bu belki, seni son görüşüm
Hazır neşeliyken
Hazır yüzümdeyken gülüşüm
Son kez bak bana
Belki 'GÖRÜŞMEK ÜZERE' değildir,
Belki sondur bu veda
Belki aldığım son nefesim
Belki duracak kalbim
Döndüğüm anda köşeyi
Bu son gülüşümdür, son bakış belki
Belki bu gördüğüm son kuş,
Bu son güneş, son bulut, son kedi
Belki limandan giden son gemi
Kendine iyi bak
Güleryüzlü hatırla beni

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:57 AM
Hicranım Ondandır

Yâr kokusu sandım,
esen rüzğardandır
Rüzğar gül kokar,
gelişi hangi diyardandır

Gam verir bakışı,
gönlüme düşer kan
Selamsız geçer-gider yâr,
hicranım ondandır.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:57 AM
Hiç ihanet etmedim

Hiç ihanet etmedim,
terk etmedim hüzünleri

Boş kalmadı hiç kollarım
kederlere sarılırım

Nankör değilim,
Omzumda taşırım acıları

Dertlere yoldaş oldum,
dert benim, ben derdim
Birinden kaçsam,
bir diğeri bekler
Üzerime üzerime
geliyor dertler
Üşüdükçe üşüdüm
kar yağıyor gönlüme
Öyle büyüdü ki kahır
sığmıyor içime
Hayat büktü belimi
uzatan yok elini
Günüm benzer geceye,
geceyi hiç sormayın
Nolur, ‘Anlat’ demeyin
beni artık yormayın
Bunaldım, bunaldım
sorun sorun içinde
Cevapları kendin bul
Cevap ‘sorun’ içinde







18-01-2008 Ahmet Ünal ÇAM

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:57 AM
Hoşçakal umut

23-03-2007

Hoşçakal umut
Ben yeni dertlere gidiyorum.
Uğrayacaktım aslında sana
Olmadı, boş ver beni unut
Hoşçakal umut

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:57 AM
Huzurum 31-08-2006 07:11

İçimde yıllarca, ‘umut’ denen his
Ne çare, gün doğmuyor ufkuma,
dağılmıyor bu sis
Doğmuyor gün, doğmuyor
Şu koskoca ömrümü,
Acıma, ‘yaşanmamış’ diye çiz.

Kime hayrım olduysa, gördüm ihanetini,
Anladım ki huzurum, bir selvinin gölgesi




Ahmet Ünal ÇAM

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:57 AM
HÜZÜN KALIR

Git gide değişiyor birşeyler
Birşeyler gidiyor dönmemecesine
Ne çocukluğumuz kalıyor yanımızda,
ne eski umutlar

Her şey yenileniyor...acılar bile
Eski hüzünlerdir, soluk fotoğraflarda kalan
Ve bir şarkı geçer hatıraların ucundan;
' -Ne son trendir bu seni götüren,
Ne de ilk ölümü, umutların,
Yitirdim benliğimi ıssız yollarda
sen giderken'

Irmakları taşıran yeni sulardır,
Göz yaşlarımızda akan da
Eskidi vucudumuz, eskidi şarkımız
eskidi, aynalardan bakan da

Çekip gider gülüşlerimiz,
gider vefalı sandıklarımız da
Yapamadıklarımız kalır
yalnızlığımız omzumuzda
ve ellerimizde hüzün kalır

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:57 AM
Hüzün Sahili

Dalgalar vurur kıyılara
kalır kum taneleri
Sahiller boyunca
martı sesleri

Güneş doğar
sessizliğin üstüne
Konar yavaşça...
mahzun gözlerime

Aynalar yalan söylemiyor
Biten birşeyler var
dönmemecesine

Sessiz fırtınalarla tanıştım
Gökgürlemedi,şimşek yoktu,
Sadece yağmur gözlerimde
Ve ayrılık,ta.. içimde.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:58 AM
Hüzünler

25-01-2007 10:00

Koşar adım(2) gelir hüzünler
Derdime bin dert katar hüzünler
Bir kez düşersem, bırakmaz beni
Bırakmaz, koynumda yatar hüzünler

Eski derde, eski deva aranır
Umutlar silikleşir, gülüş bulanır
Güneş, doğmadan gün kararır
Dünyamdan, renk çalar hüzünler

Aklım, fikrim cenderede
Gözüm yolda, pencerede
Maziyi bırakıp, sisli bir gecede
Gurbete atar beni hüzünler

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:58 AM
Hüzünlü Şiirler Bitecek

**************************************
* HÜZÜNLÜ ŞİİRLER BİTECEK *
* Bir gün olacak *
* geleceksin, *
* Önce dizelerim gülecek *
* sonra yüzüm. *
**************************************

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:58 AM
Irak’ta Çocuk Olmak

Bir çocuk öldürülürse,
yüreğinde yer aç
huzursuzluklara.
Yaşanabilir bir köşe aç,
sevgisiz zamanlara
bomboş bir park
ve salıncak olsun.
Hazırlansın için,
buruk gülüşlere
unutulmaya hazır acılara

Dudağının ucunda kan,
sana bakan
kimsesiz çocuklar
gelecektir kabuslarına
Kolsuz, bacaksız çocuklara
hiç bir şey olmamış gibi
bak ve gülümse

Dünya’da yer kalmamış demektir
İnsan gibi insanlara
Ha bir çocuk ölmüş, ha dünya
Artık bakmasan da olur
umutsuz yarınlara

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:58 AM
İçimde Bir Sızı Kaldı

Her aşktan geriye
bir hüzün,
bir acı kaldı
Her aşktan geriye
içimde bir sızı kaldı

Her gelen
bir gülüşü
çaldı gitti
Her gelen
bir hatıra
aldı gitti
Bakıp kaldım
gidenlerin ardından
İçimde bir sızı kaldı

Gençliğim yele verdim
Varım-yoğum ele verdim
Tüm gücüm dile verdim,
Saçımda aklar,
gözümde yaşlar
Bir yanık yürek,
bir de, bir de..
İçimde bir sızı kaldı.

Gün çekildi ufkumdan,
inerken dağlara gölge.
Dostlar çekildi
inerken ömrüme perde.
Bir rüzğar esti
bulunduğum yerde
bir ihtiyar kaldı

Baktım aynalara
ne bir dost,
ne vefalı yâr
Sade sade…
İçimde bir sızı kaldı.



Ahmet Ünal ÇAM
(Kendince) Şair-Yazar

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:58 AM
İçimde Yalnızlık

Bir hazan kokusu var havada
lime lime bir yalnızlık içimde
Bana gayrı rahat yok burada
daralır içim,
daralır, her gün başka biçimde

Sararmış yapraklar,
düşer üstüme üstüme…
Hüzün gelir hüzün,
ne kadar kaçsam
ne yana baksam
adım adım peşimde.

Yollar boyu bir kalabalık
Yalnızlık…kalabalık içinde
Elimden tutar, mazideki gülüşler
Gözyaşlarımın ardında bir tebessüm
Camekanlarda bir yalnız,
sokak sokak, beni takipte

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:58 AM
İki yüzlü ABD-Avrupa (Türkü Formatı)

Bomba yapar
Önce satar
Karıştırıp
Sonra bakar
ABD-Avrupa(2)

Adam sanıp güvenilmez
Kaptırırsın, el verilmez
Hiç insanlık beklenilmez
ABD-Avrupa(2)

1-2 neyse de,zalimdir çoğu
Belli olmaz sağı-solu
Yakıp-yıkar, işte Ortadoğu
Oy ben sana demedim mi
İki yüzlü ABD-Avrupa(2)

Demokrasi hep kendine
Salkım yutar
Talkım verir eline
Güven artık kendine
Seni yolda kor ABD-Avrupa(2)

Uyarılar yolladılar
Katilleri kolladılar
Çoluk-çocuk aldırmadan
Bombaları salladılar
ABD-Avrupa(2)

Medeniyet derler ama
İşte Irak-Hiroşima
Hiç martaval anlatma
Yalancıdır ABD
İki yüzlü Avrupa
ABD-Avrupa(2)

Oy ben sana demedim mi
İki yüzlü ABD-Avrupa(2)





Not: 'Karşıki dağlar Jandarma'
türküsünden esinlenerek yazıldı.
o ritimde okuyabilirsiniz.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:58 AM
ilkOkuyanSizOlun (ÖYKÜ) ...' MAKAM HAVASI '

ilkOkuyanSizOlun (ÖYKÜ) ...' MAKAM HAVASI ' isim muhtemelen değişecek

Kır düşmüş saçlarıyla 45-46 yaşlarındaki adam alışveriş yapıyordu markette. Ama dikkatli bir göz için, sıkıntısı hemen belli oluyordu; raftaki çikolataya elini bir uzatıyor, bir çekiyordu. Rafa uzanmış kolunu, sanki karıncalar ısırıyordu. Beyninin sıkıştığını hissetti. Zorlukla uzandı, çikolatayı ekmeklerin yanına bıraktı. “Benim suçumu çocuklar çekmek zorunda mı! Gerçi Yusuf kocaman oldu ama onun da canı çeker” diye düşündü.

Oysa dün geçici de olsa rahatlamıştı, yüzü gülmüştü. Küçük çocuğu Semih’in bisikletini tamir ettirmişti. Üç hafta öylece, bisikletin ön tekeri inik halde kalmış, sonunda utana çekine bisikletçiye götürmüştü. “Şimdi param yok, tamir etseniz de, başka zaman ödesem olur mu? ” diye soruşu, yeniden canlandı gözünde. Yeniden aynı sıkıntıyı çekti, yeniden bunaldı. Bisikletçinin önce şaşkın, sonra müşfik bakışı; “-Bisiklet tekerini patlağını ilk defa veresiye yapıyorum” deyip, gülümseyişi, sonra da “-Merak etme, paran olursa ödersin, olmazsa canın sağolsun.” deyişi… Haftalardır ilk defa çocuğunun gözlerinde mutluluk ışıltısı görmesi…

İçini çekti, kasaya doğru yürüdü.

*** *** *** *** ***

Çocukları çikolata yerken içinde geçici bir huzurun dolaştığını, geçici bir mutluluk rüzğarının estiğini hissetti. İçinden dualar etti, “Hanım, yine Ne yapacaksın, nerden para bulacaksın, bir çare düşündün mü? ’ diye sorulara başlamasa” diye. Hanımı mutfağa gitmişken, çocuklarına bir daha baktı, sonra kalktı yatağına gitti. Erken yatmayı sevmezdi ama artık uyku, gerçeklerden kaçabileceği tek çareydi sanki.

*** *** *** *** ***

Ertesi gün iş yerinde maddi durumu epey iyi olan arkadaşına çekinerek sordu;
-Ya Bülent, kusura bakma, açıkcası; ‘Geçen ay aldığın parayı daha vermedin’ demezsen, biraz borç isteyecektim.
Arkadaşı güldü;
-Yahu söyleyeceğim lafı ağzımdan aldın zaten. Ben Koç muyum, Sabancı mı hemşerim. Ayağını yorganına göre uzatsana.
Bakışlarını kaçırarak konuştu;
-Yıllardır beraber çalışıyoruz. 8 yıl olmuştur.
-9 yıl, tam 9.
-Son altı aydır daraldığım kadar, daraldığımı bunaldığımı hatırlamıyorum. Son altı aya kadar da senden borç istediğim olmamıştı.
-Yoo… hiç darılmaya kalkma. Sen sağa sola para verirken, uyarmadım mı seni. ‘Senin maaştan başka bir gelirin yok, sen dara düsen kim yardım edecek’ Yok Bosna’ya, yok Çeçenistan’a, yok depreme. Ben hiç birine para göndermedim ama senin benim gibi varlığın bile yokken hepsine koştun.
-Bu durumumun, yaptığım üç-beş kuruşluk hayırlarla ne ilgisi var. Hem ben hava atmak için söylememiştim ki, ‘Belki biri daha para gönderir, haberleri yoktur’ diye söylemiştim.
-Hah, işte yardım için ayırdığın üç-beş kuruş daha vardır bir kenarda, onları harca.
-Yahu onlar gerçekten önemli bir para değildi. (Canının sıkkınlığını belirtir halde devam etti) Bir akrabanın aşırı borcu vardı, haciz gelmek üzereyken yardımcı olmak zorunda kaldık, kredi filan çektik. Sonra krediyi geri ödeyemekte zorlandım, ben de zor duruma düştüm.
-Yıllardır şiirler, hikayeler yazıp duruyorsun, onların da hayrı olmadı değil mi!
Bülent’in yeni yorumlar yapmasına, dalga geçmesine vakit bırakmadan, acele acele ayağa kalktı;
-Ben, ben servise yetişecem.
Yürüdü, yine boynu bükük kalmıştı. “Hanıma, ‘Bu gün para bulurum’ demiştim” diye sızladı içi. Daha bir yıl önce rahattı, “Daha bir yıl önce” diye düşündü. Borç istemek zorunda kalmak, ne kadar zordu. Annesinin “Oğlum hep yardım etmek için uzansın, yardım istemek için değil. Veren el ol, alan değil” deyişi canlandı gözünde. “Ne halde olursan ol, daima senden kötü durumda olanlar olduğunu unutma” deyişi çınladı yüreğinde. “-Şükür, şükür” diye mırıldandı.
Servise giderken, yanından geçen arkadaşı Recep duymuştu mırıldanışını;
-Ne yaptın, halledemedin mi işlerini?
-Aman Recep, kime baksam borcum var gibi, bunalıyorum. Sakın “Borcumu istiyom” filan deme.
-Yok, ben idare ediyorum, keşke olsa da daha yardımcı olabilsem.
-İlk dara düştüğüm günlerde, borç isteyecek duruma gelince, bir şey söylemiştim sana hatırlıyor musun?
-Neydi?
-“Bu gün aramızın iyi göründüğü, yanında başı dik durduğum arkadaşlardan, borç istemek zorunda kalırsam, başım yerde gezer mi, diye korkuyom,” demiştim.
-Öyle deme, biz de insanız, biz de dara düştük. İyice anlayışsız, düşüncesiz yaptın bizi Ümit.
Ümit, başını salladı;
-Senin için demiyorum.
-Kimin için?
Acı acı baktı;
-İsim önemli değil, önemli olan, zor gününde hor bakan ama yıllardır ‘Arkadaşım’ diyen kişilerin olması.
-Kusura bakma, kimseye kızmaya hak görmüyorum kendimde. Çünkü neler duydum, kefil olduğu arkadaşı yüzünden perişan olanlar, verdiği borcu geri isteyince kavgayla, mahkemeyle uğraşanlar, duydum. Samimiyetimden söylüyorum, senin için geçerli olmasa da, çekinenlere de kızmıyorum.
Recep, aklına yeni gelmiş gibi sordu;
-Bir okul arkadaşının genel müdür olduğunu söylemiştin.
-Evet.
-Belki sana yardımcı olur. Hem sen demiyor musun, “Sıkıntım sene sonuna kadar sürer, en fazla 5-6 ay”, diye. O zamana kadar borç verir belki.
-Aslında okulda baya samimiydik, (gülerek) bitirme sınavlarında kopya vermiştim. Ama kaç yıl geçti aradan. İnsanoğlu çiğ süt emmiş, bunca zamandan sonra karşınsa çıkıp, para istesem kızar mı, kovar mı, ne bileyim.
-Bence bir dene.
-İş yerinde yeterince rezil olduk zaten ha! ...
Borç isteme düşüncesinin aleviyle, eve parasız gitmenin alevi birlikte kavurdu içini.
-Pekala, yarın biraz geç gelecem işe. Sabahın hayrıyla bir şansımı deneyim bakalım.
Bülent’in yaklaştığını gördüler. Bülent birkaç metre kala seslendi;
-Ne o Recep, senin de mi başını ağrıtıyor Ümit?
Recep, yüzü asılan Ümit’in kulağına aceleyle fısıldadı;
-Az önce bahsettiğin Bülent’ti galiba.
-Ben nankör değilim, ismini söylemedim.
-Ama anlaşılıyor işte. (Sesini yükselterek Bülent’e doğru seslendi) Ümit hiçbir zaman baş ağrıtmaz, merak etme.
-Tabi, tabi. Niye sıkıntıya düştüğünü hiç söylemiyordu, daha az önce öğrenebildim. Kendi hali sanki iyiymiş gibi akrabasına kredi çekmiş.
Ümit canı sıkkın;
-Bülent, yeter artık, arkadaşımsın, sana borcum da var. Sana kötü söylemek, seni kırmak istemem ama bu konuşma tarzın da beni aşırı sıkıyor.
Recep çaktırmadan kolundan çekti;
-Hadi, servisler kalkıyor.

*** *** *** *** ***

Bekleme salonunda kırlaşmış saçlarıyla huzursuz bekleyen adam, sekreterin seslenmesiyle ayağa kalktı;
-Genel müdürümüz Erkut bey sizi bekliyor.
Çekinerek kapıyı çaldı, içeri girdi. Yıllardır görmediği arkadaşı Hasan’ın kendisini ayakta karşılaması içini rahatlattı, elini sıkıp sarıldı;
-Hoş geldin Ümit, hayırdır?
-Hoşbulduk, oldukça şaşırmış görünüyorsun. Yıllardır görüşmedik, görünce şaşırdın tabi.
-Aslını söylemek gerekirse, ben ‘-Okul arkadaşınız geldi denince’, başka birini bekliyordum, onu geldi sandım. Celal gelecekti, hatırlarsın.
-Hayal meyal hatırlıyorum. Uyanık bir tip olarak kalmış aklımda.
-Hem de ne uyanık, borsayla filan uğraşıyor, parayı nerde değerlendireceğini çok iyi biliyor.
-Para lafını hiç açma.
-Okulda çok başarılıydın, senden koya alarak geçtiğim hâlâ dün gibi aklımda. Okuldan beri haberleşemeik ama ben senin başarılı olduğuna hep inandım.
-Herşey okuldaki gibi olmuyor. Maalesef hayatta o kadar başarılı olamadım.
Gülümseyerek inanmaz gözlerle;
-Hadi hadi, benden mi gizliyeceksin, arsalar, villalar vardır sende. O zekayla bir şeyler yapmışındır canım.
Arkadaşının samimi konuşmaları, Ümit’i biraz rahatlatmıştı.
-Ne yalan söyleyim, zaten durumum anca idare ediyordu ama altı ay kadar önce bir akrabamızla beraber bazı kötü olaylar yaşadık. Sonuçta maddi olarak oldukça sıkıntıya düştüm.
Genel müdür, yerinde şöyle bir kıpırdadı;
-Gerçekten mi?
-Canım o kadar sıkılacak bir şey değil. Şükür, ömür boyu sürecek bir durum değil sonuçta. Bir yıllık kredi çekmiştik, altı ay kadar sonra ödemesi bitince rahatlayacağız, borçları da geri ödemeye başlayacağız.
-Hımm…
-Sen ne yapıyorsun, ailen nasıl? 4-5 yıl önce Genel müdür olduğuna dair haberini alıp sevindiğimizde, arkadaşlardan iki oğlun olduğunu duymuştum.
-Evet. İkisi de üniversitede okuyor, birinin ilk senesi, biri üçte.
-Allah kolaylık versin. Ben biraz geç evlendim, büyük üniversiteye hazırlanıyor, küçük ortaokula. Eee. naparsın hayat böyle, onlar sıkıntı yaşamasın veya sıkıntımız onlara yansımasın diye çabalayıp duruyoruz.
-Tabi canım, hepimiz öyle. Keratalar öyle çok para harcıyorlar ki, bazı aylar –Onlara verdiğim harçlıkla, iki işçi tutsam, tepe tepe çalıştırırım’ diye düşündüğüm oluyor.
-Valla Erkut, senin işler yoğundur. Hazır para konusu açılmışken, fazla vaktini almadan konuya girmek istiyorum.
-Buyur.
-Yaklaşık altı ay kadar daha sıkıntı içersindeyim, senden borç para rica edeceğim.
-Keşke geçen hafta gelseydin.
-Niye, noldu?
-Ben de birikmiş paramı bir işe bağladım maalesef.
-Aslında benim ihtiyacım olan miktar fazla değil.
-Ben işlemleri yapıp, parayı boşa çıkarınca sana haber veririm, merak etme.
-Öyleyse, senden haber gelene kadar birinden idare ederim. Uzun süreli zor olsa da, kısa süreli borç verebilecek olan biri çıkar sanırım.
-Tabi… tabi.
-Sağolasın, inan ki öyle sıkıntılıydım ki son zamanlarda, elime-ayağıma titremeler geliyor, hep başım önde yürüyordum. Borç istemek zorunda kalmak, olmadık kişilerden borç istemek zorunda kalmak, ne kadar zor oluyordu, bir bilsen.
-Anlıyorum.
-Kendi evime bile suçlu gibi girer olmuştum. Neyse, Celal’le okulda pek samimi değildik, zor hatırladım. O da beni zor hatırlar ama selamımı söylersin.
-Tabi.
Vedalaştılar. Erkut, Ümit’i kapıya kadar uğurladı.

*** *** *** *** ***

Ümit çıktıktan sonra, Erkut odasına girmeyip, sekretere doğru yürüdü;
-Bak kızım, bu adamı aklında tut.
-Tabi efendim, okuldan arkadaşınız Ümit bey olarak not aldım zaten.
-Hah, sesini de unutma ama gelirse de, telefon ederse de, ‘Genel Müdürümüz yok’ diyeceksin. İster izinli de, ister yurt dışında de. Şunun şurasında emekliliğime az bir süre kalmışken, bir de bunlara yakayı kaptırmayalım.
Sekreterin şaşkın baktığını görünce, açıklama yaptı;
-Borç istemiye geliyormuş, borç. Yani senin anlayacağın, Ümit arıyorsa, daima benim olmadığım söyleyeceksin., o kadar canım.
Döndü odasına girdi.

*** *** *** *** ***

Aradan kısa bir süre geçmişti ki, sekreterin sinyali telefonda yanıp sönmeye başladı. Erkut, düğmeye bastı.
-Efendim, arkadaşınız Celal bey geldi.
-Buyursun, buyursun.

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:58 AM
ilkOkuyanSizOlun (ÖYKÜ) ...Gözü Açılmış Bir Türk

Gözü Açılmış Bir Türk
07-05-2007 23:50
Sevgili dostum Sami, Fransızca’ya hakimiyetinize hayranım.Bakın ben yıllarca Türkiye’de kaldım da, hâlâ Türkçe’yi doğru dürüst öğrenemedim. Neyse ki, sizin gibi kıymetli dostlar yardımcı oldu da, rahat ettim.
-Ne demek Pier, benim için zevkti. Asıl biz sana teşekkür etmeliyiz, sadece öğrencilerine Fransızca öğretmekle kalmadın, bizim de pratik yapmamıza katkın oldu.
-Yok yok, o başarı sizi ve sizin gibi niceleri yetiştiren yabancı dil eğitmenlerinizindir. Ben üniversitede dil eğitimi verirken, inanın epey yetişmiş, ilerlemiş öğrencileri buldum karşımda. Tabi, Türk gençlerinin bu yabancı dil öğrenme isteği, azmi, başarıyı getiren en önemli unsur.
Pier, Sarkozy’nin Cumhurbaşkanı seçilmesini kutlayan salondaki kalabalığa bir göz gezdirdikten sonra, ilerde farkettiği birini işaret etti;
-Gelin Sami bey. Şu ilerde, çevresindekilere ateşli konuşmalar yapan dostum Jack ile tanıştırayım sizi. Uluslar arası bir kabiliyet, diyebilirim. Türkiye’de de benden çok fazla kaldığını duymuştum. Ortak konular bulacağınıza eminim.
Sami, uzun ve arkada at kuyruğu şeklinde bağlanmış saçlarının, omuzlarına dağılmış kısmını eliyle sırtına doğru attı. İçki kadehini kenara bırakıp, papyonunu da düzeltti. Sonra; “-Hadi gidelim.” dedi. Pier arkadaşını dikkatlice süzdü;
-İnanır mısın, görünüşün tam bir Fransız. Bıyıksız, uzun saçlı bu görüntün ve harika Fransızcan ile Türk olduğunu düşünmek bile zor.
-Teşekkür ederim.
-Yoo, yoo iltifat değil, gerçek. Hatta bu güzel Fransızca’nız ile, başka ülkede uzun süre kalmış, bir Fransız olduğunuzu sananlar çıkabilir.
-Beni şımartıyorsunuz.
-Bir deneme yapmaya var mısınız?
-Anlamadım, ne gibi bir deneme?
-Şu ilerde, çevresindekilerin dikkatle kendisini dinlediği, heyecanla konuşan Jack var ya.
-Evet.
-Yıllarca Türkiye’de bulunmuş demiştim ya, inanın ne görünüşünüzden, konuşunuzdan o bile Türk olduğunuzu anlayamayacaktır.
-Hımm, tamam, deneyelim.
-Hadi gelin, ben sizi tanıştırayım.
-Gruba yaklaştıklarında Jack, bir cümlesini tamamlıyordu;
-…Cezayir’e bakın, Fas’a bakın Fransız etkisini göreceksiniz. Ama antiparantez, diğer ülkelerde İngilizlerin bizden önde olduğunu kabul etmek lazım. Oooo… kimi görüyorum, Pier!
-Merhaba Jack. Nasılsın? Ha.. tanıştırayım, bu da senin çeşitli ülkelerde çalışmış, en son Kanada’dan gelen arkadaşım Frank.
O anda, Pier’in telefonu çalmaya başladı. Pier numaraya baktıktan sonra;
-Kusura bakmayın, önemli bir görüşme yapmam gerekiyor.
Pier müsaade isteyip uzaklaşırken, Sami merhabalaşıp, Jack’ın çevresindeki kalabaşığa karışıp, bir köşeye geçti. Bakışlar kendisine dönünce, Jack konuşmaya devam etti;
-Zaten modern ülkelerin, ilkel ülkelere karşı sömürgecilik şekli artık çok değişti. Ne gerek var canım, her sömürgeye askerini götürüp, nöbetçi gibi dikecen. Hem masrafı çok, hem askerlerimiz için tehlikeli. Ele geçirdiğin ülkede, sana taraftar olan, menfaatlerini kollayacak birilerini bırakıp gizlice de destekleyeceksin. Dostluk mesajları vere vere askerlerini geri çekecensin, o kadar.
Sami konuyu anlamaya çalışıyordu;
-Kültürel gelişmelerine de destek olmak gerekmez mi?
Ah! .. dostum, kültürel gelişme nedir ki! Tabi, siz konuşmanın başını kaçırdınız. Şöyle belirteyim, bir Fas’lının, bir Cezayir’linin hatta Ruanda’lının kültürel gelişmesi bizim için ne kadar önemlidir ki.
-Önemsiz mi?
-Hayır, tamamıyla önemsiz değil. Ama önemi onlara değil, bize faydası kadar önemlidir. Onlara olacak kültürel katkımız, bizlere faydalı olmaları için, yapacakları hizmletlerin kalitesini yükseltmek içinse önemli.
-Afedersiniz ama pek anlayamadım.
-Onlara kendi yazarlarımızı, kendi dilimizi sunacağız tabi ama bunu onlar için değil, kendimiz için yapmalıyız, yapıyoruz. Onlarla herhangi bir irtibatımızda, ekonomik, turistik ilişkilerimizde niçin onların dilini öğrenmek zorunda kalalım ki. Veya yanımızda tercüman götürmek zahmetine, masrafına girelim ki.
Sami içinde kabaran rahatsızlığı belli etmemeye çalıştı;
-Yani geri kalmış ülkelerin Fransızca öğrenmesi, İngilizce öğrenmesi kendileri için değil, gelişmiş ülkeler için faydalı.
-Azizim, sınırları kesin çizmek mümkün müdür. Onların da için de bizim dilimizi, bilim öğrenmek için kullanan vardır. Ben çoğunlukla gerçekleşen durum için söylüyorum. Ekonomik sömürgecilik kadar, kültürel sömürgecilik de vardır. Büyük devletler savaş yok denilen anda bile birbirleriyle kültürel sömürgecilik konusunda savaşa devam eder. Biz de büyük bir ülke olarak bu konuda Amerika ile İngiltere ile rekabet halindeyiz. Fas, Cezayir, Senegal, Ruanda bizim başarılı birer kültürel sömürgemiz değil midir sizce.
-Ya Türkiye?
-Oh! Türkiye. Doğrusu orda bir Fransız’ın işlerine yardımcı olacak kişiler bulması, turistik geziler için rehber bulması sorunu zor da olsa halledilebilir halde. Fakat orayı asıl ele geçiren kültürel sömürgecilik İngilizce konusundadır. Siz de Türkiye’de bulunduğunuza göre görmüşsünüzdür, öylesine ileri gitmiş halde ki, Türkçe dükkan ismine rastlamak bile zor. Üstelik ‘Noluyoruz! ’ diye uyanacakları yerde, bunu iyi birşeymiş gibi sunan insanlar çok.
-Siz niçin özellikle Türkiye’yi sordunuz?
-En çok bulunduğum ülkedir Türkiye ve orada dostlarım var.
Sami, intikam almak ister gibi, sözlerinin etkisini tartmak ister gibi iJack’ın gözlerine bakarak, içinde kabaran hırsla konuştu;
-Tabi o ülkeye her gidişimde, Fransız kuvvetlerini nasıl kovdukları aklıma geliyor.
Sami’nin hafifçe gülümsediğini farketmediler. Jack gülümseyerek cevap verdi;
-Yoksa Türklerin ‘Sütçü İmam’ dedikleri adamı mı duydun?
-Evet, Fransız askerleri bir Türk kadınının (Bu sözleri söylememesi gerekiyormuş gibi bir an durakladıktan sonra devam etti) başörtüsüne uzanınıp, zorla çıkarmaya kalkınca Sütçü İmam’ın başlattığı isyan.
-Kusura bakmayın, sayın Frank, siz Türkiye’de bulunmuş olabilirsiniz ama ben o ülke hakkında uzman sayılırım. Sütçü İmam’ı da Antep’li Şahin’i de bilirim. Durumu Türklerin şu atasözüyle açıklayım, belki duymuşsunuzdur; “Son gülen, iyi güler”
-Yani
-Türklerin başını artık biz açmıyoruz. Bizim gibi medeni olmak adına, bilim hariç herşeyimizi uyguluyorlar. Bizim gibi olmak için başörtülerini de kendileri çıkarıyorlar, hatta çıkarmayana zorla çıkarttırıyorlar.
Sami, içinde bir sızının dolaştığını hissetti. Daha çok kısa zaman önce katıldığı “Çankaya’da eşi başörtülü birini görmek istemiyoruz” dalgasıyla başlayan mitingler aklına geldi. O düşünürken Jack da aynı konuyu açtı;
-Öyle saf insanlar vardır ki o memlekette, “Başörtülüleri yüksek makamlarda görmek istemiyoruz” diye başlayan mitingler vardı, duydunuz mu?
-Evet, kısa süre önce yine Türkiye’deydim.
-Tv’leri seyrederken ne göreyim, kendisine karşı yapılan bir mitingi desteklemeye başörtülü biri de gelmişti. Ekranda görünce şaştım kaldım.
-Şey… hatırladığım kadarıyla onlar laiklik için yürümüştü.
-Bırakın bunları, cahiller gibi konuşmayın. Amerika’da, “Beyaz sarayda siyahi istemiyoruz” diye bir yürüyüş olsa, sonradan ismi ne kadar değiştirilmeye çalışılırsa çalışılsın hiç bir siyahi destek vermez, (gülerek) aksi halde bu tam kara mizah olur.
-Aynı şey mi sizce?
-İnsanların bir kısmını seçip, yasaklı hale getiriyosunuz. Başına hangi bahaneyi eklersen ekle, aynı şeydir. Her ikisi de demokrasiden uzaklaşmadır.
Jack, ilerleyip tamamen Sami’nin karşısına geçti;
-Bakın, ben de kısa süre önce Türkiye’deydim ve yine gideceğim. Türkleri çok iyi bilirim, çabuk ateşlenir, öfkelenir ve kolay hata yaparlar. Yani çoğu kez mantıkları tatile çıkar.
Önemli bir şey söyleyeceğini belli eder halde, çok kısa sustu. Sonra;
-Yıllarca demokrasiden, insan haklarından bahsedenler bile, başörtülülere binlerce yasak koymayı demokrasiyle bağdaştırmak için çabalayıp duruyor. Nolacak biliyor musunuz (küçük bir kahaka atıp) birisi bu yaptıklarının demokrasiyle en ufak ilgisinin olmadığını göstermek için, ortaya fırlayıp ‘Kral Çıplak’ diye bağıracak sonunda.
Sami zoraki gülümsedi;
-Ben de Türkiye’yi iyi bilirim. Orda yobazlar, gericiler vardır. İktidarı ele geçirirlerse kendileri gibi düşünmeyenlerin haklarını kısıtlarlar.
Frank, Sami’nin yüzüne dikkatlice baktı;
-Öyle konuşanlara, çıkarıp bir ayna vereceksiniz, ve “Güç elinde olunca, başkalarının haklarını kısıtlayanlar gerçekten var, aynaya bak göreceksin” diyeceksin. Türkiyenin böyle olmasından, bir hristiyan olarak çok mutluyum ama bir Türk olsaydım, sanırım bu kadar kör olmazdım. Siz de Türklerin arasında kala kala etkilendiğiniz belli oluyor. Olaylara içindn bakmak bazen yanıltır, yukardan bakın ve geneli görün.
Sami huzursuzca;
-Nasıl yani?
-Düşünsenize, özgürlük için bağrışanlar, özgürlüğü sadece kendi gibilere istiyor. Böyle bir ülkede ne birlik beraberlik olur ne de gerçek özgürlük gelir. Avrupa’ya, hatta biz Fransızlara kızdıklarını söyleyenler, Fransızlara benzemeye çalışıyor. Hatta öylesine ileri gidiyor ki, bizim yıllarca önce başlarından zorla çıkartmaya çalıştığımız örtüyü, kendileri zorla çıkarıyor, çıkarmayana hayatı zindan ediyorlar.
-Bennn, bennn… Türkler’den pek ümitsiz değilim.
-Bırak yahu bırak, Türk gibi konuşma, Avrupalı gözüyle bak.

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:58 AM
İmza Günü

Biriktikçe sıkıntı, biriktikçe acılar
Beni bekleyen bir ‘terkediş’
bir hüzünlü veda var
Ne öyküm, ne bir şiirim okunur,
Ne omzuma, bir dost eli dokunur
Anladım ki artık, yalnızlığın günüdür
Kırmak kalemi sessizce,
Ve sessizce gitmek buralardan…
Anladım ki ecelle imza günüdür




...........................08-03-2007 09:10
Ahmet Ünal ÇAM...

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:58 AM
İroni

(1990)
Şimdi dünyanın en güzel kadınısın ama
İnan dünyanın en çirkin kadını olabilirsin
Dünyada senden başka kadın kalmazsa

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:58 AM
İsmin Yoktu

Hasret şiirleri yazmak yordu.
Gülümseyen yüzün
hayalimde dansederken
ağlamamak zordu.

Yine akşam oldu
Yine yine sensiz.
Sensizlik tüm şiirlerime
kafiye oldu.

Geceyi gizlemiyordu
Perdeleri kapatmam.
Sen uyuyordun,
şehir uyuyordu.
Ben ağlıyordum
gözyaşım yoktu.
Seni sevdiğimi
masam biliyordu
sandalyelerim
ve duvarlar...
Bir sen bilmiyordun.
Öğrenmek için bu mektubu
yazmamı bekliyordun.
Oysa mektupta
adresin yoktu
ismin yoktu...

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:59 AM
İstersen Gül

Sen
İstersen gül
İstersen gülme
Her haline
katlanırım.

Sen
İstersen 'gül'
Batsada tenine
Dikenine
katlanırsın.

Ben
İster sen gül
İster başkası
Yine de aşkına
katlanırım.

Ben;
İs,ter.Sen;gül.
Övgü istersen
Dilime
katlanırsın.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:59 AM
İz sürerken gençliğimin peşinde

İz sürerken gençliğimin peşinde
Dolandım durdum boşyere
Ne umut buldum, ne huzur
Ağlarken buldum kendimi
içli içli, bir köşede

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:59 AM
İzlerimden gelme

İzler bıraktım,
geçtiğim yollara
izlerimden gelme

Düşerken uçurumlara,
kurtuldum,
tutunup
kuru dallara.
Düşersen,
benden bilme

Yapılacak her yanlışı yaptım
doğru söyledim
ağladım
sevdalandım

İzlerim,
gelmemen için
düşüp te peşime

Kurtulamadım hiçbir tuzaktan
uzaktan geç uzaktan
ki, halimi görüp te
gülme

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:59 AM
Kaçmak istiyorum buralardan

Bırakıp her şeyi geride
ardıma bile bakmadan
Unutarak, unutularak
pişmanlık duymadan

İçimde ne bir sızı
Ne de bir hatıra
hatırlatacak o vefasızı
Veda edip
emeklerime,
nice yıllara,
nice umutlara
veda edip
Kaçmak istiyorum buralardan

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:59 AM
Kadehim dolu, hüzünle gamla

.............................. 13-07-2007
Kimseye kızmam
Kızarım kendime
İşim gücüm bu
Yanarım derdime

Küçük dağları aşamadım
Yanan gönlüme su taşımadım
Herşey neyse ne de
Bir tebessüme bile alışamadım

Kadehim dolu, hüzünle gamla
Daim hazır gözümde damla
Ömür defterim bitti amma
Daha ben yaşamaya başlamadım

Bütün suç bende,
Her günahı ben işledim
Bir sevenim bile yokken
Mutluluğu hep düşledim

Ne şikayet ederim
Ne var sitemim
Alıştım herşeye
Her derdi ben çektim
Bundan sonra da
Sanmam gülerim
Böyle gelmişim,
Böyle giderim
Anca gülersem,
Bakıp aynalara,
Hale gülerim

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:59 AM
Kalan bana hep acı

Hangi dala tutunsam
kalan bana hep acı
Azalmıyor dertlerim
bulamadım ilacı

'Gülmez' deme felek hiç,
bakıp bakıp gülüyor.
'Sana ben nedeyim,
derdin zaten çok' diyor

Kapandı hep kapılar
birer birer yüzüme
Gerçek dost yok imiş
o gidiyor gücüme.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:59 AM
Kapat Gözlerimi 06-03-2006 08:50

Bırak, bırak bir şey anlatma
Her şey boş şimdi
Kapıyı kapat, telefonu açma
İster güneş açsın,
İster yagmur yagsın
Bırak gel,
Kapat gözlerimi yavaşça.

Son haber, baksana
Önce acı acı gülmüşüm
Sonra, sonra ölmüşüm.

Açık gitmiş gözlerim, neden acaba?
Yarım kalan sevdalar mı,
Gidemediğim yolculuklar mı
Gelmiş aklıma.
Şimdi değil, nolur şimdi ağlama
Gel önce,
Kapat gözlerimi yavaşça

Bana bir şarkı söyle, yaşıyor gibi düşün beni böyle.
Sonra getir, yanımda olsun kahvem, bir de kagıt-kalem,
Hazır yüzümde gülümseyiş ve gözlerim açıkken
'Hatıra' diyerek, bir fotografımı çek
Sonra göğsümde kavuşturup ellerimi,
Kapat, kapat gözlerimi

Bakkal, kasap neyse ne ya
Ev borcunu ödeyemedim bankaya
Çoluk-cocuk darılmasın, kırılmasın
Para ederse satıver son şiirimi
Sonra nolur kapat, kapat artık gözlerimi.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 09:59 AM
Kapıyı dışardan kapattım bu sevda da

Kapıyı dışardan kapattım bu sevda da
İçerde umut kaldı, dışarıda hüzün, yanımda
Bir ‘Vah! ’ bekledim ardımdan, bekledim boşa,
İçimde kaldı ahım, içimde kaldı gizli sevda

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:00 AM
Kara sevda, derttir

Kara sevda, derttir derler
Derde ben yabancımıyam
Dert geldi, gitmez baştan
Her derde ben hancımıyam

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:00 AM
Kararmış gece,havada rüzğar

..................03-08-2007 09:23

Çırpınır durur, dallar, ağaçlar
Savrulur başıma, kuru yapraklar
Kararmış gece,havada rüzğar
İçimde hüzün,gözümde yaşlar
Sade ben değil,
Sessizce girmiş koluma,
yalnızlık ağlar
Geçmiş baharlar,neşemi saklar
Dostum şimdi,arka sokaklar

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:00 AM
Kelebek ve Ben

Bir kelebek döner durur
başımın üzerinde
Ne gelir,konar ellerime
güvenipte
Ne gider uzaklara
terkedipte.
* * *
-Döneceksin,döneceksin
Terkedip gideceksin,sonunda
Bir ışığa kanıp ta.
Bilmeyeceksin;ışıkta ateş var
Geç olacak öğrendiğinde,ateş yakar.
* * *
Gel,kelebek gel !..
Yüreğimdeki şefkat,ellerimdeyken
Ben dost,sen ışık ararken.
Sızlatma yüreğimi
Yakma kendini.
Beni mahzun etme
Dönüp dönüpte,gitme
Sen de terketme...

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:00 AM
Kendim Yandım Kendime

Düştüm bir zalim eline
Ağlar oldum gündüz-gece
Ah etsem, duyanım yok ki
Kendim yandım kendime

Ellerim hep boşa gider
Gördünüz mü böyle keder
Ben acıdım kendime

Mutluluğa doyamadım
Bir seveni bulamadım
Kaldım kendi kendime

Yollarım tum tuzak şimdi
Bir güler yüz bulsak şimdi
Hep ağladım kendime

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:00 AM
Keşke Olmasaydı o Çizgi

Senle sohbet ne güzel,
hep susuyorsun.
Hiç kırmıyorsun beni.
“Uzat” diyorum ellerini
uzatıyorsun.
Gülümsüyorsun,
Mutluymuş gibi.
Hayalle gerçek arasında,
Keşke olmasaydı o çizgi.
Keşke tutabilseydim,
Uzattığın ellerini.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:00 AM
Kibritim olsaydın kutuplarda

.........................02-07-2007 00:20

Çölde su,denizde bir gemi,
Gecede mehtap yollarıma,
Ve kibritim olsaydın kutuplarda
Üşüdükçe sarsaydım kollarıma

Ah olsaydın da
Şiirler okusaydım ben sana
sen şarkılar söyleseydin ya

Oysa sen,
kararttın gecemi,
.......zaten karayken
Çölde bıraktın beni susuzken,
Elim kolum bağlı
.......attın denizlere

Hep gülmeni isterdim ya
.......sen güldün halime

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:00 AM
Kırkı aşan yaşım var

Kırkı aşan yaşım var
Ak’la dolan saçım var
Yıkılsam da yerlere
Ölsem de yokluktan
Şükür, dimdik duran başım var

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:00 AM
Kimse Bilmedi

Gözlerimizle küstük
gözlerimizle barıştık
Dilimiz yorgun
kelimeler tükenmiş.
Halay çektik,
kalabalığa karıştık
Bir an baktım ,
elin elime değmiş.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:00 AM
Korkularım kadar büyük değil cesaretim

Korkularım kadar büyük değil cesaretim
Derdim çok ama gözyaşım tükendi
Sanırdım 'Her derde göğüs gererim! '
Karamsarlık beni çoktaan yendi.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:00 AM
Korkuyorum

Hep birşeylerin korkusu içimde
Her an bitecek gibi birşeyler
Yarım kalıverecek sanki tebessümler
Dudağıma konuverecek hüzün
Gidivereceksin gibi baharla,güzün.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:01 AM
Koşu

Çocuk bana gülümsedi,
Çıkarıp bir şeker verdim.
'-Kaç lira ?' dedi
'-Yanaktan bir öpücük.'dedim.
ödedi.
Koşan çocuklara takıldı gözü,
Boynu bükük fısıdadı;
'-koşalım mı?'
Gülümsedim'-Koşalım.'dedim.
Kucağıma aldım,
koştum...koştum...
Koltuk değnekleri
bizi bekledi...

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:01 AM
Kör Adam ve Ben

Dedi; ' -Etrafımızda ne var? '
-Rengarenk çiçekler.
dedim: '-Çiçekler benim olsa. '

Dedi; ' -Nedir bu sesler? '
-Sürüyle koyunlar kuzular.
dedim; ' -Şu sürü benim olsa. '

Dedi; ' -Karşıda neler var? '
-Sıra sıra yeşil dağlar.
dedim; ' -Dağlar benim olsa. '

Dedi; ' -Görecek gözüm olsa. '
Ve...
Şükretmeyi öğretti bana.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:01 AM
Körler ülkesinde

Körler ülkesinde tek gözlü,
krallar gibi yaşamış önce
Dokunmuşlar, elleriyle yüzüne.
Sonra demişler; ”Sen farklısın bizce! ”
Yaşlı bir kör gelmiş,
Çıkarıvermiş tek gözü de
“Hah! ” demiş, şimdi benzedin bize.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:01 AM
Kurulur Baş Köşeye Acılar

o mahzun bakışlar
yıkar beni
'Unuttum' derken aşkı
yeniden başlar çırpınış
yüreğimde
* * *
Yeniden kahroluşlar
Yeni karşılıksız sevdalar
Acıların yenisi
Kurulur baş köşeye
yüreğimde
* * *
Bir cesaretsizlik
bağlar kolumu
Düşünmek istemesem de
sonumu
Acılardan dağlar olur
yüreğimde
Her acı tekrar tekrar
kapatır yolumu

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:01 AM
Maskeliler

Mutsuzlara gülen maskeler dağıttım.
Herkes,'-Ne kadar neşelisin.'dedi.
Kimse anlamadı,
Bende de maske olduğunu...

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:01 AM
Mayın Tarlası...........23-03-2007 01:50

23-03-2007 01:50

Sevdamız mayın tarlası sanki
Hep yanındayız hataların
Hep eski adımlarımızı
tekrarlıyoruz korka korka
Bırak gidelim korkuların üstüne,
geri dönmektense nefrete
İki tercih var nasılsa
Ya geçeriz sınavı,
Ya ölürüz umutla

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:01 AM
Meçhul Sevgiliye

Sen bilmezsin
Şarkılarda seni dinlerim
Açtığım kapılarda
seni ararım
geçtiğim yollarda
tozunu
çiçeklerde dallarda
kokunu
ararım...
* * * * *
Olmadığını bile bile
Eve dönüşlerimde
her köşeye bakarım
Yine saklanmışsın diye
ararım,ararım...
Yıllar var kî hep aynı sahne
Sen kaçarsın,ben hep ebe...
* * * * *
'Elma' dedim,'Erik' dedim
Muz,şeftali,börülce...
Ne göründün,ne bir ses verdin
Yoruldum,tükendim pes artık
Çay içirdim
Hadi ! çık,gelsene...

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:01 AM
Mola

Silahlarımızı bırakıp molalarda
şiir okuduk birbirimize
Biraz sonra öldürüleceğimizi, öleceğimizi bile bile
yaşam dolu gözlerimize baktık insanca

Kılıcımdan damlayan kanı gördüm, bir gencin omuzunda
Kırmızı karanfiller sundu bana
daha bi kırmızı geldi, sanki kan gibi…

Yarım kalan şiirlerimi hatırladım,
Yarım kalan gülüşlerimi…dudağımın ucunda

Komutanlar “SAVAŞIN” diye bağırıyordu,
biz sarılmak isterken
Kan istiyorlardı kan, kızıla boyanmalıydı tan.
Aşk değil, kahramanlık şiirleri yazılmalıydı yeni günde

Siperlerimize çekildik
Sonra “gelmesin” dediğimiz, “ATEŞ” emri geldi.
Ve.. yer gök kızıla boyandı
Kimimiz güldü, kimimiz ağladı
Bu gördüğümüz son düştü
Siperden sipere karanfiller uçuştu

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:01 AM
Mutlu bir sevdaydı bu

.............. Mut / Mersin 2007

Ne çok mutluydu bu sevda
Ben karamsarım, sen umutlu
Ben ağlarım, sen mutlu
Ben Çankırı’lıyım sen Mut’lu

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:01 AM
Mutsuzluk Reçetesi

Hep yeni yerlere gitmek isterim,
Hep bıraktığım diyarları özlerim.
Bin dost kazansam, birini
kaybetmeye ağlarım.
Yaptığım iyilikleri,
yapılan kötülükleri unuturum,
Bana iyiliği dokunanlar hep aklımda,
hep borçluyum birilerini vefa.
Atılan taşlara alışırım da
mezarımda bir çakıl üzer beni

Attığım her adım, götürür beni geri
Yokuşları çıkarım, deniz bulurum
Gönlümün derinlerinde gizli dağlar
Pasta yiyenler, elimdeki kuruya ağlar…

Her akşam hüzünlere doğarım,
Her sabah yalnızlık bulur beni
Kalabalıklar atar çukurlara,
nefsim karşılar beni

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:01 AM
Nafile

Ne yapsan nafile
söndüremezsin bende
yanan bu yangını

“Git” demen boşuna
gitmese de hoşuna
bulamadım dengini

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:01 AM
Nasıl

NASIL
........... 29-08-07 01:30

Sana kısa şiirler yazdım
Minik kağıtlarda küçüğüm
Nasılda büyüdü zamanla
İçimde gün be gün, an be an
Önce büyük hayaller kurdum
Kocaman gözlerin, gözlerimde
Mehtaba bağdaş kurup oturdum
Sonra …, sonrasını sorma
Bir haziran gecesiydi,
…bir köşede sessizce ağlıyordum.

Nasıl da büyümüştü sevgin,
senden bile habersiz, nasıl
Nasıl da bırakıp gittin,
bir hayırsızla nasıl
Nasıl da sevmiştim seni
Aşkın gözü kara derler
Düşündükçe sızlar içim
Nasıl sevdim nasıl sevmiştim
Değer miydi bilmem
Onu sormalı asıl

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:02 AM
Ne Çok Umut Biriktirmişim... ve Ne Çok Hüzün

01-04-2007
Farketmemiştim bile, geldiğini güzün
Yakalandım aynamda,
acı bakışlarına
bir tanıdık yüzün
Nasıl da geçmiş seneler
Tatları kısa, acısı uzun
Ah! .. ne çok umut biriktirmişim,
ve ne çok hüzün

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:02 AM
Ne Gerçeksin Ne de Rüya

Ne Gerçeksin Ne de Rüya
------------
Uzatsam, tutacak gibi ellerimi, yakınsın.
Git istersen, bırak beni acılarla,git
gönül yollarına bakınsın.
Alışmak zor şey varlığına,
ne gerçeksin ne de rüya.
Baharda kışım,
yanağımda gözyaşım,
karşılıksız aşkımsın




Ahmet Ünal ÇAM

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:02 AM
Ne Kaldı

........................31-10-2006 08:50

İçimde gençlikten bir ses kaldı,
Doymadım dünyaya ah! ... heves kaldı
Neylesem, ne yapsam nafile
Alacak bitti de verecek son nefes kaldı.







Saygılarımla
Ahmet Ünal ÇAM

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:02 AM
Ne zaman görsem seni

………………….30-07-2007 16:30

Yağmur yağıyordu usulca, kuruyan yüreğime,
Bir kuş havalanıyordu neşeyle, çığlık çığlığa güneşe

Ne zaman görsem seni, ellerimde bir titreme
Ne zaman görsem, ah ne zaman
İçimde bir sevinç, ayaklarımda kelepçe

Olmayacak bir ümitle, bakarken gözlerine
Sen usulca geçersin hep yanımdan
Ne zaman görsem seni, bir parça kopar canımdan

Ne zaman gitsen, ah! ne zaman
Gözlerimde delice bir yağmur
Güneş batar sensiz, ay kaybolur
Deniz taşar, benden bilirler
Ve usulca uzaklaşır huzur

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:02 AM
Nedir Bu Halin

Kaldır başını aslanım,dik yürü
Gül bakayım,
Ne o öyle günlerdir halin
Bir ağlamadığın kaldı.
Sakın,sakın ağlama...
Şimdi üzüntüden kahroluşun
Sonradan pişmanlığa dönüşür,
'-Değer miydi o gözyaşına'dersin.
İnan,inan ki ismini bile unutursun.
Sen neler gördün be !..
Ne sevdalara katlandın.
Hele dayan,az kaldı ;
Bir gün bakacaksın ki
Onu düşünmeden bir saatin geçmiş
Şaşıracaksın.
Başka bir gün gelecek,
Birisi adını anacak yanında
'-Hiçte yabancı gelmiyor ismi,
Ama hatırlayamadım,kimdi ?'
Diyeceksin,sonra hatırlayacaksın
Onu ve bu günleri.
Kimse sebebini sormasın diye
Gizlice gülümseyeceksin...

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:02 AM
Neler Kalacak Geriye

Ey güzel gözlü kız
Duydum ;
Çok övünürmüşsün
güzelliğinle.
Doğru ;
Güzelsin bence de.
Ama esas olan
Kişiliğin yaptıkların.
Düşün ;
O güzel gözlerden,
vücuttan,
Neler kalacak geriye ?
Bir kaç kemik sadece.
Gerisi böceklere yem,
çiçeklere gübre.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:02 AM
Sonsuz karanlıktayım
gözlerin nerde?
Dipsiz kuyulardayım
ellerin nerde?

Hani baharda gelirdin,
Hani beni çok severdin,
Hani yeminler ederdin,
sözlerin nerde?

Nasılda hayrandım sana,
Dört mevsim gibiydin bana,
Hepten kış oldun,baksana,
baharın nerde?

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:02 AM
Neylesem, neylesem annem (ZELiŞ)

NEYLESEM ANNEM
---- - - Gurbette gelin olmak zor anne -

Sarı dağı özledim annem,
Ceylan türküsü söylerdin ya,
Ben de annesiz kaldım da
o türkü gitmiyor aklımdan
gitmiyor annem

'
Sarı dağda gezer iken, bir yavru ceylan gördüm
Ah o güzel gözlerinde, iki damla yaşı gördüm
Ceylan bekler, ana gelmez, halin çok kötü gördüm

Karşı dağlar duman olmuş,Gözlerim ağlar olmuş
Ah, o avcılar ne zalim, ceylanı vuran olmuş

Çimenlerin üstünde, bir yavru ceylan ağlar
Ağladıkça yavru ceylan, ciğerlerimi dağlar
Bekleme ceylan bekleme, anneni vurdular

Heybem dolu keder ile, gidemedim başka yere
Oturup da ağladım, kara gözlü ceylan ile

Ah güzelim, ceylanım, ne anam var ne de yavrum
Sen yavru ol, ben ana, dolaşalım yana yana
Zalimler görmeden gel, gidelim başka diyara'

Burda kuşlar ötmüyor ki
Yüzüm bir kez gülmüyor ki
Ağlasam kimse bilmiyor,
Gözüm yaşı silmiyor ki
silmiyor annem

Hani yüce dağlarım, Hey!
Hani bahçe, bağlarım, Hey!
Her akşam gizli gizli
Sessizce ağlarım, Hey!
ağlarım annem

Yüzüm donuk, bağrım yanık
Dilim suskun, yürek ezik
Hasret içimi yakar durur
Zor geldi anne, zor ayrılık
Ah! ayrılık annem

Karardı bahtım, benzim de solar
Ah! Yüreğime acılar dolar
Neylesem bilmem, neylesem annem
Yaşım onbeş, saçımda ak var
ak var annem

Anne kucağındaydı en son tahtım
Her gece resmini öpüp de yattım
Gül kızın soldu, soldu karardı
Neylesem düzelir bu kara bahtım
neylesem annem

Oyuncağımı aldınız, daha ben küçüktüm
Verdiniz gurbete, kendimi büyüttüm
Goncaydım, çiçek olmadan soldum
Gurbet elde ömrümü öğüttüm
kurudum, bittim annem

Meleşe meleşe kuzu dolanırdı
Sarı dağdan yavaşça gün kararırdı
Özledim köyümü arkadaşlarımı
Sen olsaydın, gönül dayanırdı
çok özledim seni annem

Başımda bin dert, gitmiyor annem
Yazmayla hasret bitmiyor annem
Elimde resmin, öptüm, öptüm yine,
Gayri resmin de yetmiyor,
yetmiyor annem

Başımda zulüm, başımda dert var.
Hayra yorsam da, bunda bir iş var,
Her gün düşümde, köydeyim annem
Bir selvi gölgesi, ağlayan kızlar
dönüşüm mü yakın yoksa annem

Şair-Yazar Ahmet Ünal ÇAM


NEYLESEM ANNEM (Zeliş)
Öykü kısmı (Şiir, öykü ile bütünlük içerdiği için eklemem gerektiğini gördüm) :

.............................
Genç gelin Zeliş, bulaşık yıkarken bir yandan da hüzünlü bir halde geçmişe dalmış, düşünüyordu. Gelin olup, köyünden ayrıldığı son gün gelmişti aklına. Komşuları olan Hacer teyzenin söylediklerini düşündü;
-Sevinsene kız, büyük şere gidiyon. Kurtuluyon tarlada, bahçede çalışmaktan
Ne çare sevinememişti Zeliş. Oysa öbür kızlarla daha önceki konuşmalarında Zeliş de özenirdi şehre gelin gitmeye. Görücüler gelmeden daha bir-iki ay önce kızlara söyledikleri canlandı gözünde;
-Ayşe abla, şehre gelin gitti ya artık rahat eder. Biz yok patates çapalamayla, yok buğday hasadıyla uğraşırken o evinde oturup TV seyredecek, biz ekmek için hamur açalım diye koştururken, o bakkala gidip ekmeğini alıverecek.
O günleri hatırlarken, tekrar yaşar gibi, arkadaşlarının yanı başındaymış gibi güldü. Köyde, kızlarla konuşurken ne güzeldi, şehre gitmenin hayali de güzeldi. Şimdi şehirdeydi işte. Köyden ayrılırken kızların nasıl baktıklarını, nasıl onun yerinde olmak istediklerini fark etmişti. Oysa o istediğinin bu olmadığını çoktan anlamaya başlamıştı.,
Köyüne hasreti daha arabanın tekeri dönmeden, daha köyün dışına çıkmadan başlamıştı. Belki de evliliğe hiç hazır olmadığından dı, belki de “Daha onbeşindeyim, benim evlenmeme çok var” diye düşündüğündendi. Bu ani evlilik ve evlilikle beraber köyünden kopuş zor gelmişti Zeliş’e.
“Evlenmeme çok var” diye düşünüyordu ama babası öyle düşünmemişti işte.
Duvağını açsa, gözündeki yaşları görse babası “İstemiyorsan gitme kızım der miydi? ” “Demezdi! ” diye cevabını kendi verdi, “Başlık parasını aldı, cebine koydu, ‘kal kızım’ der mi artık! “
Annesine söylemişti oysa “Anneciğim, ben evlenmek istemiyorum, bırakma beni anne! “ demişti. Ne olmuştu ki, o bile diyememişti, “Gitme kızım, gitme istemiyorsan” desin diye, nasıl da bakmıştı gözlerinin içine. Önce “Aman kızım baban duymasın kızım, ikimizi de öldürür” deyince son umudunu da tüketmiş halde, inivermişti kolu kanadı.
Mırıldandı; “Başlık parasını aldın baba? Ödedin mi tüm borçlarını baba? “Artanıyla koyun alacam” demişsin anama, aldın mı baba? Ben ‘canım babam’ diye öperken ellerini, sen “Başlık parası kaç koyun eder? ” diye mi düşünüyordun baba?
Erken kalkıp geç yatmaktan, sürekli elinin bulaşıkta, çamaşırda olmasından üşütmüştü. Üşütme ve bitkinlik öksürüklerine yansımıştı. Öksürüklerine hakim olmaya çalışarak, gözyaşlarıyla ‘Ünzile’ şarkısını söylemeye başladı;
-...Yağmuru kim döküyor, Ünzile kaç koyun ediyor…
Köyden çıkmadan bir gün önce kardaşlığı Nuran ile konuşması canlandı gözünde;
-Ne yapacağım ben Nuran, ne yapacağım? Sevmediğim adama, üstelik onbeşimde, onbeş yaş büyük adama veriyorlar beni Nuran!
-Aaa… Ne var yaşında! Geçen sene, Hüsniye teyzegilin Safiye evlendiğinde kaçındaydı sanki. Ondördündeydi.
_Nuran, Nuran! Bilmiyon mu, ben, ben… Başkasını seviyom. Ben, Recep’i severken, başkasına gelin gidiyom.
Sen de iyice şehirli oldun çıktın, kızım bizim neyimize sevdiğimize kavuşmak, seversin seni isterse varırsın, istemezse içine atarsın zaten. Hemen babana söyle istersen, “Recep’in bile haberi yok ama ben onu seviyom” de, baban da sana “Aferin kızım, senin bu medeni cesaretini takdir ettim” deyip medeni bir sopayla dövecektir seni.
-Gülme Nuran, gülme. Anam da, canım anam da anlamadı halimden, kimse sahip çıkmadı…
-Sus, sus bir duyan olacak.
Zeliş başını öne eğdi;
-Sustum, sustum Nuran sustum. İçime attım hep, hep sustum Nuran.
İçerden kaynanasının seslenmesiyle daldığı hayallerden uyandı Zeliş;
-Kııızzz! Gelin..! Akşam yemeği vakti geldi, sen öğlen bulaşığını bitiremedin.
Sesini toparlamaya çalıştı;
-Bitirdim anne!
-Anneymiş. Beni lafla tavlayacağına, işleri tut bir an önce. Aklın işe çalışsın. Çabuk geli salonu toparla, sonra akşam yemeğini hazırlarsın.
Zeliş, “Biraz oturayım” diye düşündüğü sandalyeye baktı, sonra seslendi;
-Geliyorum anne.
Kayınvalidesinin yanına gidip, salonu toparlamaya başladı. Başladı ama kaynanası hemen onu çekiştirmeye, söylenmeye başlamıştı bile;
-Geliiin, gelin! Doğru dürüst yap işini, burası köy değil.
-Geliiin, gelin! Elbise değiştirmekle şehirli olunmaz. Köyde isli ocağı temizlediğin gibi olmaz bu evin işi. Pırıl pırıl edecen.
-Geliiin, gelin! Markete gidiver diyecem ama köye benzemez buralar, kaybolun diye korkuyom.
-Geliiin, gelin! Ne öksürüp duruyon hasta gibi?
Zeliş, sürekli açığını gözleyen kayınvalidesine baktı;
-Hastayım anne. Kocama söyledim ama iki haftayı da geçti, götürmedi beni doktora.
-Bir şeyin yok, sapasağlamsın. Oğlan babasını doktora götürmek için zor izin aldı, bir de sapasağlamken senin için mi uğraşsın!
-Ben de onu dedim, ‘iki kere izin alma, babamı götürürken, beni de götür’ dedim.
-Sen kayınbabanla iddiamı ediyorsun! Oğlu değil mi, o götürecek tabi. Seni de gelecek ay götürür.
-Gelecek ay mı! Anne, çok hastayım.
-Sus, sus artık. İşten kaçmak için laf açıp durma. Senin derdin zayıflıktan, (mırıldanarak) yemeği de çok yiyon ama…
Zeliş duymazlıktan geldi. Öksürükleri artarak devam ediyordu. Öksürüklerine biraz hakim olunca, hemen kaynanası başlıyordu;
Gelin, acele et biraz, şimdi gelirler hastaneden.
*** *** ***
Zeliş, her gün akşama kadar koşturuyordu zaten. Kocası ve kayınbabası hastaneden gelince, hemen sofrayı hazırladı.
Akşama kadar yaptığı işleri beğenmeyen, sürekli eleştiren kaynanası zaten yormuştu. Kocası da yemeği eleştirince omuzları çöktü. Sessizce yemeğini bitirdi. Herkes kalkınca, sofrayı kaldırıp, tekrar mutfağa, bulaşığa geçti.
Salonda kaynana Nihal Hanım, oğlunun sırtını sıvazladı;
Afferim oğlum, yüz verirsen tepene çıkar bu. İşini, yemeğini eleştirecen ki şımarmasın.
Zelişin koşuşturmaktan dizlerine ağrı gelmişti. Tekrar bulaşıklarla uğraşırken, mutfağın kapısından kocası seslendi;
-Yarın sabah kahvaltıma ekmek de kızart.
-Tamam bey.
Zeliş, kocasının elinde bir kitap olduğunu fark etti;
-O elindeki kitap ne?
Bu mu? Yeğenim Demet ısmarlamıştı, şiir kitabı.
-Bulaşıktan sonra biraz okuyayım.
-Okuyacan mı? Şiir kitabı, ne anlarsın sen!
-Niye öyle diyorsun ki? Demet de benim yaşımda değil mi?
-Yaşla ne alakası var? Sen ilkokul mezunusun, o liseye gidiyor. Onla kendini bir mi tutuyon?
Kocası giderken Zeliş, kırgınlığını belli etmemek için sustu, cevap vermedi. Kırılmasını bile içine atıyor, içi daha da eziliyordu oysa.
Ne zaman doktora götüreceğini soracaktı, onu da sormadı. “Kaç kere sordum zaten” diye düşündü. Her gün bir bahaneyle atlatıyor, götürmüyordu kocası. Tekrar öksürmeye başlayınca, bulaşığa ara verip sandalyeye oturdu.
Kaynanasının davranışı kendini üzse de, kocasının davranışları daha çok üzüyor, kendisini yapayalnız hissettiriyordu. Köydeyken annesiyle paylaşamadıklarını kardaşlığı Nuran’la paylaşıyordu. Oysa şimdi, oysa şimdi… mutfaktaki küçük radyosundan kendisine eşlik eden şarkılarla ve hüzünlü şiirlerle doldurduğu şiir defteriyle ve gözyaşlarıyla,.
-Anneciğim, anneciğim, senin küçücüğün, güler yüzlü çitlembiğin, gülemiyor artık. Ağlıyor…, anneciğim her gün ağlıyor…
Kocasının bıraktığı şiir kitabını eline aldı.
-Ben şiirden anlamazmışım! Ne zaman sordun ki, ne zaman konuştun ki benimle. “Şunu hazırla, bunu hazırla”.oysa… oysa… sorsaydın, yazdığım şiirleri okurdum sana. Nuran’a okuduğum gibi, anneme okuduğum gibi.
Kitabı karıştırırken bir şiir dikkatini çekti;
-‘Çitlembik’ mi? Annem de beni ‘küçüğüm, çitlembiğim’ diye severdi.
Şiiri okumaya başladı, okudukça kendi mutsuzluğuna benzerlikler buldu şiirde; “Çitlembik kara kaşlı, Çitlembik kara gözlü,Çitlembik kara bahtlı,Karalar bağlar Çitlembik”
Hüzünle kalktı, bulaşıkları yıkadı. Herkes çoktan yatmıştı, kocası da uyumuştu. Yatağın kenarına oturdu. Tüm yorgunluğuna, rahatsızlığına rağmen uykudan çok içindeki ızdırabı düşünüyordu. Aylardır annesine, köyüne, kardaşlığım dediği Nuran’a özlemi arttıkça artıyordu. Bu gün ise özlem birike birike, içinde volkan olmuştu. “Aşk acısı bu kadar yakmış mıydı içimi? ” diye düşündü. Sonar gözünü kapatıp annesini hayal etti; “-Anneciğim, üstümü örtmeni özledim, anneciğim sabahları öperek uyandırmanı özledim.”
İçindeki özlemi paylaşmak arzusuyla duyuyor, bir türlü uyuyamıyordu. Uyumak için kendini zorladı sağa döndü, sola döndü kıvrandı durdu, sonunda dayanamadı kalktı. Çekmeceden şiir defterini alıp salona geçti.
İçinde paylaşmak istediği duyguları, hüzünleri yazdığı şiirlerle paylaşmaya çalışırken, dize dize dize ağlarken, bir yandan da yüksek sesle ağlamamak, öksürmemek için çabalayıp duruyordu. Annesinin, köyünün ve köyün ardındaki Sarı dağ'ın özlemiyle aklından geçen şiiri yazmaya başladı;

NEYLESEM ANNEM
---- - - Gurbette gelin olmak zor anne -

Sarı dağı özledim annem,
Ceylan türküsü söylerdin ya,
Ben de annesiz kaldım da
o türkü gitmiyor aklımdan
gitmiyor annem

'
Sarı dağda gezer iken, bir yavru ceylan gördüm
Ah o güzel gözlerinde, iki damla yaşı gördüm
Ceylan bekler, ana gelmez, halin çok kötü gördüm

Karşı dağlar duman olmuş,Gözlerim ağlar olmuş
Ah, o avcılar ne zalim, ceylanı vuran olmuş

Çimenlerin üstünde, bir yavru ceylan ağlar
Ağladıkça yavru ceylan, ciğerlerimi dağlar
Bekleme ceylan bekleme, anneni vurdular

Heybem dolu keder ile, gidemedim başka yere
Oturup da ağladım, kara gözlü ceylan ile

Ah güzelim, ceylanım, ne anam var ne de yavrum
Sen yavru ol, ben ana, dolaşalım yana yana
Zalimler görmeden gel, gidelim başka diyara
'

Burda kuşlar ötmüyor ki
Yüzüm bir kez gülmüyor ki
Ağlasam kimse bilmiyor,
Gözüm yaşı silmiyor ki
silmiyor annem

Hani yüce dağlarım, Hey!
Hani bahçe, bağlarım, Hey!
Her akşam gizli gizli
Sessizce ağlarım, Hey!
ağlarım annem

Yüzüm donuk, bağrım yanık
Dilim suskun, yürek ezik
Hasret içimi yakar durur
Zor geldi anne, zor ayrılık
Ah! ayrılık annem

Karardı bahtım, benzim de solar
Ah! Yüreğime acılar dolar
Neylesem bilmem, neylesem annem
Yaşım onbeş, saçımda ak var
ak var annem

Anne kucağındaydı en son tahtım
Her gece resmini öpüp de yattım
Gül kızın soldu, soldu karardı
Neylesem düzelir bu kara bahtım
neylesem annem

Oyuncağımı aldınız, daha ben küçüktüm
Verdiniz gurbete, kendimi büyüttüm
Goncaydım, çiçek olmadan soldum
Gurbet elde ömrümü öğüttüm
kurudum, bittim annem

Meleşe meleşe kuzu dolanırdı
Sarı dağdan yavaşça gün kararırdı
Özledim köyümü arkadaşlarımı
Sen olsaydın, gönül dayanırdı
çok özledim seni annem

Başımda bin dert, gitmiyor annem
Yazmayla hasret bitmiyor annem
Elimde resmin, öptüm, öptüm yine,
Gayri resmin de yetmiyor,
yetmiyor annem

Başımda zulüm, başımda dert var.
Hayra yorsam da, bunda bir iş var,
Her gün düşümde, köydeyim annem
Bir selvi gölgesi, ağlayan kızlar
dönüşüm mü yakın yoksa annem


Sabah kocası öfkeyle yanına geldi; “-Niye uyandırmadın beni Zeliş, geç kaldım işe.”

Oğlunun sesine Nihal Hanım la eşi de kalkmıştı. Nihal Hanım;

-Ben sana demedim mi ‘yüz verme’ diye. Şuna bak, hala uyuyor.

Kocası sinirlendi, bir tekmede Zeliş’i oturduğu sandalyeyle birlikte yere yuvarladı.

-Sana söylüyoruz, duymuyon mu?

Şiir defteriyle, kalem de yere savrulmuştu ama kimsenin umurunda değildi. Nihal Hanım öfkeyle bakarken, birden şaşırdı. Hemen bir daha vurmaya kalkan oğlunu durdurdu.

-Dursana oğlum, dur. Suratına baksana.

Ben..ben.. o kadar sert vurmadım anne, korkudan beti benzi sararmış olmalı.

-Ne korkusu, hastayım diyordu, niye götürmedin doktora?

-Hayda… “Hasta filan değil, numara yapıyor, doktora filan götürme” diyen sen değil miydin?

Genelde pek konuşmayan kayınbaba, gelini işaret etti; “-Bir şey söylüyor galiba.”

Kayınvalide Nihal, kulağını gelinin ağzına yaklaştırdı; “-Buyur kızım.”

Gelin bir ara gözlerini açıp; “Anneciğim, anneciğim” diye mırıldandı. Nihal Hanım kendisine seslendiğini zannetti; “-Buyur, buyur gelinim.”

Geliyorum anneciğim, geliyorum.

Zeliş, dudaklarında küçük bir tebessüm, yavaşça gözlerini kapattı





Şair-Yazar Ahmet Ünal ÇAM

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:03 AM
Nice yıllara yavrum

Hüzün konmasın bakışlarına
Hep gülmek yakışır sana
Eğer düşerse bir gün, gözyaşlarına
Tek sebebin mutluluk olsun

Hayat hep gülsün, dostların olsun
Mutluluk, huzur yoldaşın olsun
Hayırlı insanlar çıksın karşına
Nice yıllara yavrum, nice yıllara

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:03 AM
Nisan Günlükleri

Nisan Günlükleri 1 Nisan
-----------------
Yine sensiz bir nisan,
Yine sensiz bir bahar
Yürüyorum,
ıslana ıslana
sokakta
bir ben,
bir yağmur
bir de hayalin var

Nisan Günlükleri 2 Nisan
------------------
Dinmeyecek gibi kalbimdeki acı
kalbimi hep kanatacak
Durmayacak gibi bu yağmur,
bir buluttan
bir gözümden
usul usul yağacak,
hep benimle ağlayacak

Nisan Günlükleri 3 Nisan
-----------------
Kim bilir
Belki kalbim seni unutacak
Belki dayanırım, ölmem bu acıyla,
Kim bilir
Belki yarın yine gün doğacak


03-Nisan-2008 14:20

Ahmet Ünal ÇAM

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:03 AM
Nisan Günlükleri 5 Nisan

Nisan Günlükleri 5 Nisan
------------------
08-Nisan-2008 08:25

Yağmur durdu, 5 Nisan şimdi
Yağmur sonrası dinginlik ve ağaçlarda kuş sesleri
Ben muhabbette kuşlarla, ağaçlarla, yolla şimdi
Al gönül, bir nebze huzuru, yâre yolla şimdi



Ahmet Ünal ÇAM

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:03 AM
Nolur çok görme! 03-03-2006 17:25

Boşa geçirdik, boşa yılları
Bak başımda sonbahar rüzgarları
Ne hayal kaldı geriye, ne umut
Nolur, çıkıver karşıma bir köşeden de
tut artık, ellerimi tut.

Ellerimde hüzün,
gözlerimde hüzün,
gönlümde hüzün.
Çok görme nolur,
nolur çok görme
Bir kere de…bir kere de
bana bakınca gülsün yüzün.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:03 AM
Nolur ki

Nolur ki
24-08-2007 12:10

Hep mi gözüm uzağa dalacak böyle
Hep mi başım öne düşecek böyle
Hep yenilgi, hep dert oldu ömrümde
Bir gün ben de gülsem nolur ki,
....nolur ki

Zalim güler, garip ağlar devrimde
Neylesem değişmiyor bir günde
Alıp başım gitsem,artık bıktım be!
Bir gün ben de gülsem nolur ki,
....nolur ki

Bir dağ başına gidip huzurla
Unutup herşeyi, atıp kendim toprağa
Yatıp gölgesine, bir ağaç altında
Dalıversem gökyüzüne nolur ki

Ne alacaklı, ne de borç
Ne kalleşlik, ne yalan dost,
İçimde huzur, içim bir hoş
Unutabilsem kendimi nolur ki

Ölsem ardımdan dert gelir mi,
Şimdi görmeyenler, beni bilir mi
Gece biter,ömrüme gün doğar mı
Sırma saçım, badem gözüm olur mu

Bir gün ben de gülsem nolur ki,
....nolur ki

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:03 AM
O Gün

Ağaçlar yeşil,gök maviydi
Tazelenmişti umutlarım
Gözlerin,gözlerime çarpınca
İçim ürperir,seninle dolu
düşler kurardım.
Sayende umutlarım yeşerdi,kök saldı
Senin bakışlarında da bir şeyler vardı.
Sevgi sandım sana yöneldim,oysa o gün...
O gün,kolunda başka biri vardı...

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:03 AM
Olan Oldu

Bir goncayla bahar geçti
Bak yine gün,gün yaz oldu
Tebessümler başlar iken
Gönle şimdi hüzün doldu

Olan oldu,olan oldu
Bahçeler hep viran oldu
Olan oldu,olan oldu
Gönle şimdi hüzün doldu
(Nakarat)

Mevsim yazdır,vakit akşam
vakit geçmez,günü saysam
İster idim mutlu olsam
Mutlulukta hayal oldu.


Rüzğarlar serin esiyor
Uzaktan yâr,yâr geliyor
neyleyim kî ,neyleyim kî
Bir gülüşü çok görüyor.

Yıldızlar gölge etmez kî
Viran yerde kuş ötmez kî
Yâre binbir sitem ettim
Kâr etmez kî,Kâr etmez kî

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:04 AM
Onunla

Onunla...
Havadan sudan konuşup,bir parkta yürümek
Üşüdüğünü gizleyip,ona ceketini vermek
Bir sıcak bakışla ısınmak
Gülüşlerinde,bulmak istediğini aramak
...ve bir gün
Sevginin karşılıksızlığını anlamak
Bir yaz günü aynı parkta ağlamak...

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:04 AM
Otobüste

Otobüsümüz düzgün yollarda,
Sevda yolu engebeli.
Dalgın bakışlı güzel,
ellerin yanında
Bilmiyor ki sevgimi,
ne demeli !.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:04 AM
Öğrendim

Gidişin yıkmaz beni
Hayata gülerek
bakmayı öğrendim ,
Eller bana gülmeden önce.
Senden sonra da
gülümseyeceğim,
mutluymuş gibi...

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:04 AM
Öldük Be Dostlar

Öldük be dostlar, öldük

Öldük be dostlar, öldük
Bakmayın siz güldüğümüze,
ağladığımıza
Öldük...
Hayrımız mı var ki
Kendimizden gayrısına! ..

Hayırsız olduktan sonra
Ha nefes almışız,
ha ölmüşüz farketmeden
farkettirmeden...

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:04 AM
Ölmek isterim

………….07-08-2007 18:00

Artık ne gün, ne güneş isterim
Alıp başımı gitmek isterim
Bir dağ başında herkesten uzak
Ölmek isterim,…ölmek isterim

Daha ne göreyim bundan ziyade
Alacaklar kalsın, borçlara vade
Yoruldum, neyim varsa alem önüne
Sermek isterim, gitmek isterim

Bir tebessüm yok,yüzlerde perde
Gün tükensin artık bu ömürde
Varıp, güneşin doğduğu yerde
Son huzur kırıntısıyla, ölmek isterim

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:05 AM
Ölmek Mümkün

Ölmek mümkün
yolda yürürken
bir gün gülerken
veya ağlarken
her an
ölmek mümkün

Başlarken bir sabaha
kuşlara,ağaçlara
bağırırken 'Merhaba'
Ve içimize dolarken
umutları yeni günün
...ölmek mümkün

Hasretler bittiğinde
dostlar geldiğinde,
hiç kimseyi görmediğinde
ağlamaklı üzgün
ansızın
ölmek mümkün

Ölüm bu;
gülüşe ağlayışa bakmaz
gençti,ihtiyardı aldırmaz
kıştı,bahardı veya yaz
hesabını vermeden dünün
gözün açık,ölmek mümkün

Şarkılar söylerken,
evinde rahat yatakta
ya da savaşta
İfadesiz kalıverecek yüzün
Bir daha gülemeden,
ölmek mümkün

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:05 AM
Ölmemi Bekleyin

26-04-2006 23:40

Ağlamak için ardımdan,
ölmemi bekleyin.
Tanımak için beni
ölmemi bekleyin.
Ölüm güzelleştirecek beni,
Ölüm sevdirecek şiirlerimi,
Yeni bulunmuş hazine gibi,
Okumak için öykülerimi
ölmemi bekleyin.

Çünkü ben bekliyorum,
sokak sokak,
köşe köşe
ölüm meleğim peşimde
Teslim olacak kalbim,
düşecek son kalem.

Bitirmek için bir acele,
bir acele
Belki son şiirimdir,
Belki bu da son kağıt
son kalem.

Hazır olmak için ecele,
Son şiirimi yazacağım,
Dize dize, hece hece.
Okumak için,
ölmemi bekleyin.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:05 AM
Ölmüşüm 13-16/08/2006

Bir tepenin başında
Bir söğüdün altında
Uzanıp ta yatmışım
Kan içine batmışım
Kan içine batmışım
Son kez baharı görmüşüm,
Bu kez gerçekten ölmüşüm

Mezarımın başına
Kuşlar gelir, hey kuşlar
Akşamları baykuşlar
Benim için ötüşür
Benim için ağlarlar

Sırtımda hançer, düşmüşüm
Tükenmiş son nefeste Hayaller,
son nefeste ölmüşüm

Mezarımın başına
Kuşlar gelir, hey kuşlar
Akşamları baykuşlar
Benim için ötüşür
Benim için ağlarlar

Ne merak eden sılada,
Ne bekleyenvar yuvada
Ermeden daha murada
Sorulmadan bir daha,
Yaşadım mı öldüm mü
sanki bir ‘düş’müşüm
Sessiz sedasız ölmüşüm





Ahmet Ünal ÇAM

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:05 AM
Ölsem de hasretinden, sanmam canan gelir

Yar çağırsa gönülden, ‘onun için yanan’ gelir
Gülüverse, güldürse, ‘gün doğdu’ sanan gelir

Hasta düşsem, biçare, görsem yari, can gelir
Bir siteminde ağlarım, gözlerimden kan gelir

Ararım ararım, haberi uzak diyardan gelir
Ölsem de hasretinden, sanmam canan gelir

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:05 AM
Ölümü Düşündüm

(Yaralı bir terörist)
Ölümü düşündüm
Şu bahar gününde
fidanlara can gelirken.
Kanaryamı hatırladım
elimde can verirken.
Ölümü düşündüm,
Kavak yellerim eserken.
Yaşamak böyle güzelken.

Ölüm'ü düşündüm
Cesedim sürükleniyor
bir savaş meydanında
düşmanlarım bir yanda
dostlarım bir yanda ;
'Biz kazandık!.' diyorlar
Kaybeden ben'im...

Ölümü düşündüm,
Sevda dolu yüreğimde,
24 yaşımın gençliğinde.

Umutlarım nerede ?
Yarınlarım nerede ?
Hatıra kaldı umutlardan
Üç kurşun göğsümde.

Hazır değilim ölmeye,
Niyetliyim ;
güzel günler görmeye
Niyetliyim ;
sevmeye-sevilmeye.
Niyetliyim ;
'Yaşadım.'demeye.

Bana yaşanacak
günler bırakın,
Çekin kurşunları
yüreğimden çıkarın.

Penceremden bahar
görülüyor,
parkta çocuklar
oynuyor.
Kimse bilmiyor,
...kimse bilmiyor;
Yaşamayı çok seven biri
...burda ölüyor.

Çocuk olmak istiyorum anne,
Bütün nefretlerden azade.
Bana bir selam getir anne,
Bana bin selam getir anne;
Tüm sevgilerden.
Bana bir umut getir anne,
Bana bin umut getir anne;
Yaşanacak günlerden.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:05 AM
Ömrümde mevsim ya kış ya sonbahar

26-04-2006 23:55

Her baharda, bir aşk acısı
Her baharda gözyaşı
Geçtiğim yollarda yalnızlık,
Geçtiğim yollarda yağmur var.
Nice güzel aldırmadı,
Nice güzel görmedi ama
Gizli bir gönül yarası
Gizli bir seven var
Bir yara kapanırken,
yenisini açan var.

Kimi gün esmer
Kimi gün beyaz tenli
Kimi gün sarışın
Kimi gün siyah saçlı.

Geride gönlü yaralı
bir aşık var,
bir mecnun var.
Hep uzaktan sever,
uzaktan ağlar.

Biçare gönül, dil biçare
Ne vazgeçer, ne açılır yare
Hep hicran,Hep hüzün.
Hep sever,Hep ezberler,
yalnızlık yollarını

Dökülen yapraklarla
Dökülür gözyaşları
Dökülür,
Mevsimler boyunca.

Sevdanın mevsimi yok derler
Ayrılığın yok.
Ama gönlüm hep hazanda,
Ömrümde mevsim
ya kış ya sonbaharda

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:05 AM
Ömrümüm ah! .. en güzel çağları

29-06-2007 12:20

Ömrümün ah! .. en güzel çağları
…elimden kayıp kayıp gidiyor
Dertlenerek geçen günü, ayları
…. ‘Yaşadım’ Sayıp sayıp gidiyor

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:05 AM
Ömrümün Son Deminde 18-08-2006 08:20

18-08-2006 08:20

Bütün acılar, hüzünler
sevda yolumun güzergahı
Onsuz geçen baharların
Kaldı içimde ‘Ah’ı
Baktım,
insanlar gördüm,
ki, benim en behtbahı
Ömrümde,
belki son deminde
Yolumda,
belki son han’ımda
bulur muyum ferahı?
Öyle yoğun ki gece,
Öyle yoğun ki karanlık
Gelmeyecek anladım,
beklesem de sabahı



Ahmet Ünal ÇAM

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:05 AM
Ömrünce gül 20-10-2006 08:30

Ben çekerken cefayı
Sen unuttun vefayı
Ne bir günü, ne ayı
Dilerim ömrünce gül.

Kanlar döksem gözümden
Sitem etmem inan ben,
Sevdim seni kalbimden
Dilerim ömrünce gül.

Mutluluk uzak kalsa da
Ömrüm ziyan olsa da
Duam şudur ki sana;
Dilerim ömrünce gül






Ahmet Ünal ÇAM

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:06 AM
Önce

Acı tebessümlere kanıp ta
Beni mutlu sananlar için
Gülmek isterdim doyasıya
İçim kan ağlamadan önce.

Çağlar yıkılırken içimde,
Ayağa kalktığımı sananlar için
Uzanmak isterdim göğe
Boşluğa düşmeden önce.

Beni dertsiz bilip te
Derdini dökenler için
Derman olmak isterdim
Verem olmadan önce.

Elini ellerime koyup ta
Dostça sevenler için
Kalbimi vermek isterdim
Bir hayırsız almadan önce.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:06 AM
Öykü: 'SUS SÖYLEME'

Sus Söyleme
---------
Yakışıklı genç adam, İstanbul’da, Sultan Ahmet Meydanında bir bankta oturmuştu. Hava güneşli, kuşlar da, insanlar da cıvıl cıvıldı. İçindeki neşe, genç adamın dudaklarında dans eden bir ıslığa dönüşmüş, hafif bir sesle çalıyordu.
Genç adam, içindeki yaşama sevinciyle çevreye bakınırken, biraz uzağındaki ağacın altındaki banka yeni gelen genç kızı gördü. İlk andan itibaren genç kızın yüzünün güzelliği ve bu güzelliği daha da artıran gülümseyişi dikkatini çekmişti. Kızın gülümseyişine dalmışken çevrede yayılan şarkıya da ilk defa dikkat etmişti. Gözlerini kızdan ayırmadan şarkıyı dinlemeye başladı;

Mazi yalanmış sanki, sanki bir rüya gördüm.
Yâr aşkıyla geçti de beyhude ömrüm,
Yâr gitti gurbete, gitti ah! gitti de
Boş şimdi ellerim, dertlidir gönlüm

Gözümde yaş, saçımda ak, gerisi yalan
“Gün bu gündür anca yâr’le yaşanan”
Eksildi takvimler, geçti ömrüm, geçti
Çektiğim ‘ah! ’larım elimde kalan

“Gün bu gündür anca yâr’le yaşanan” cümlesi, genç adamın aklına çakılıp kalmıştı. “Bu günü değerlendiremezsen, sevdiğinle yarının belki de hiç olmayacak” diye düşündü.

Yakışıklı olduğunu düşünüyordu. Okuduğu edebiyat fakültesinden de destekli güzel cümlelerle kıza açılması gerektiğine karar verdi. Kendi kendini bir daha ikna etti; “Şimdi cesaret etmezsen, bir daha hiç göremeyeceksin”.

Genç adam cesaretin topladı, ayağa kalkıp, genç kızın yanına doğru yürüdü. Genç kız, yanına gelen genç adamı gördüğünde de gülümsemeye devam ediyordu. Genç adam, genç kızın meraklı ama neşeli bakışları altında hemen konuşmaya başladı;
Merhaba, ben Sinan. Kusura bakmayın rahatsız ediyorum ama inanın güzelliğinizin ve gülümseyişinizin ihtişamı, güzel çiçeklerin kokusunun, bir kelebeği etkilemesi gibi beni cezbetti.
Sinan, genç kızın gülümseyişinin arttığını fark etti. Bunun üzerine konuşmasına devam ederken, genç kızın yanını eliyle göstererek ‘oturabilir miyim? ’ gibilerden işaret etti. Sinan’ın el işaretleriyle izin istemesini fark eden genç kız, biraz daha yana çekilerek oturacak yer açtı. Sinan, sevinçle otururken konuşmasına devam etti;
-İnanın sizi gördüğüm şu kısa sürede, güller için feryat eden bülbülleri anladım, ilk görüşte aşkı anladım, *******e mehtaba karşı dalan âşıkları anladım. Bundan sonra mehtaba bakarken, gözümde sizin hayalinizi canlandıracağım, yıldızlarla konuşup, sizden haber soracağım. Yeter ki bana bir ümit veriniz, bir gülümseyiniz…
Sinan cümlelerinin bu kısmına gelince durdu, ümit dolu bakışlarla genç kıza baktı. Genç kız da bir an durdu sonra gülümsemesine rağmen başını iki yana salladı. Tam bir şey söyleyecekti ki, Sinan atıldı, parmağıyla ‘Sus’ işareti yaparak;
-Susunuz, lütfen söylemeyiniz. Bir olumsuz cümleniz yıkar beni, kalbim perişan olur. Oysa... oysa… ‘Hayır’ demediğiniz sürece bir umut kuşu yüreğimde çırpınıp duracaktır. Bir gün ‘Evet’’, duyma ihtimaliyle sesinize kulak vereceğim. Her rüzgârda, hatta serçelerin sesinde haber bekleyeceğim.
Genç kız, yine başını iki yana salladı, yine konuşacakken Sinan engelledi;
-Hayır… hayır susunuz, söylemeyiniz. Yıkmayınız ümit dünyamı, tüm kapıları kapatmayınız. ‘Kalbinizi kazanmak! ‘ uzak ülke, olsun şimdilik tek ümidim sizle tanışmak, arkadaş olmak. Fakat öyle korkuyorum ki reddinizden.
Sinan, genç kızın Sultan Ahmet Meydanı’nda bulunmasından eski eserlere, Osmanlı sanatına düşkün olabileceği ihtimalini çıkardı. Eski şiirlerden, divan şiirinden hatırlamaya çalıştı ama heyecandan aklına sadece birkaç kelime geliyor, bildiği şiirleri bile tam hatırlayamıyordu. Aklına gelen kelimelerden cümleler kurmak için çabaladı;
-Seher vakitlerinde uyanıp, bad-ı sabahtan soracağım seni. Bülbül yanarken gül sevdasına, benim ahım karışacak feryadına. Reddederseniz inanın rastlamazsanız ben kadar bedbahtına.

Aceleyle cebinden çıkardığı kağıda adını, telefonunu yazdı. Fırsattan istifade konuşmak isteyen genç kızı yine susturdu
-Susunuz, söylemeyiniz fermanımı, bir hayır sözüyle kanar içimde güller kanar, fırtınalar kopar, gönlümde nice yangınlar çıkar. Bir gün, belki bir gün ‘Evet’ derseniz olurum anca bahtiyar.

Sinan, uzattığı kağıdı, nerdeyse zorla genç kızın eline tutuşturdu;
-Sizi daha fazla rahatsız etmeyeceğim, dönüp gideceğim sizsiz kapkara olan hayatıma, ömrüme. Önce alınız bu kağıdı, son ümidim olarak bekleyeceğim, benimle tanışmak isterseniz ismim ve telefonum var burda. Hoşçakalınız.
Cümlesi biter bitmez ayağa kalktı ve hızlı adımlarla uzaklaştı.
Geride şaşkın halde kalan genç kız bakışlarında buruk bir gülümseyiş mırıldandı;

-He did not let me tell that I can not understand Turkish.

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:06 AM
Öykü: ' Eskimeyen Dost '

Eskimeyen Dost
Çay bahçesinde oturan 55-60 yaşlarındaki adam, yanına yeni gelen aynı yaşlarındaki arkadaşına öfkeyle söyleniyordu;
-Biraz daha gelmeseydin canım, kök salıyordum yavaş yavaş.
-Aziz bey, insan arkadaşını böyle mi karşılar.
Aziz bey, ayağa kalkıp arkadaşına sarıldıktan sonra sitemli konuşmalarına devam etti.
-Ahmet bey, beni saatlerce bekletmen doğru mu!
-Aziz bey, iyice yaşlandın ama ne saatlercesi yahu. Beklediğim otobüs geç geldi, sonra da trafiğe takıldı işte
-Bir önceki otobüse binseydin.
-Bak kırmaya başlıyorsun beni.
Aziz bey, nazını götürdüğünü bildiği arkadaşına yüklenmeye devam etti;
-Kırmak mı! Asıl kırılan benim yahu. Buluşalım, bir çay-kahve içelim diyen sensin, geç kalan yine sen.
-Tamam yahu ettik bir kusur. Unut artık.
-Unutmuş, hani edebiyat sohbeti yapacaktık, şiirler okuyacaktık. Bu moralle oku okuyabilirsen. Heves mi bıraktın!
-Azizim Aziz, unut moral bozan konuları, kapat artık. Çevrene bak; çiçekler açmış, kuşlar şen-şakrak, bir bahar rüzgarı yüzümüzde. Neşelen, kahveciye rica ederim şimdi, senin sevdiğin bir eski şarkının plağını da çalar. Daha ne istersin şu üç günlük dünyadan.
Sözü biterken kahveciye doğru el salladı. Alıştığı işareti alan kahveci, bu iki ihtiyarın hemen hemen her hafta gelmesine, eski şarkılar dinleyip, şiirler okuyarak sohbet etmesine alışmıştı. Uzaktan onların hafif atışmalı hallerini görünce, kendi kendine mırıldandı; “Aziz bey yine öfkeli, uygun bir şarkı çalmalı”. Diyerek plakları karıştırmaya başladı.
Kahvecinin koyduğu plaktan, “Sen benim eski değil, eskimeyen dostumsun” şarkısı kulaklarından ruhuna yayılırken, Aziz bey yumuşadığını belli eden bir ses tonu takınsa da yine sitemli konuştu;
-Senin keyfin yerinde, bekletilen sen değilsin.
-Bak kalbimi kırmaya devam edersen, bir dahaki sefer daha da geç gelirim.
-Aha! ..bir de tehdit ha, “Daha da geç gelirim ha! ...”
-Kızma canım hemen, şaka yaptım, bir daha geç gelir miyim!
-Ha şöyle yola gel.
-…hiç gelmem.
-Bak bak bak. Gelme de gör bakalım bir daha yüzüne bile bakmam.
Ahmet bey gülümsemeye, Aziz beyin öfkesini neşesiyle savuşturmaya devam etti.
-Neyse Azizim, bir öykü yazıyorum. Sanırım bu gece bitiririm. Seni darıltmak istemem, bir daha ki buluşmamızda yorumlarına ihtiyacım var.
-Seni gidi seni, zayıf tarafımı biliyorsun değil mi!
-Öfkenin çabuk geçmesi de olmasa çekilecek adam değilsin.
-‘Adam değilsin’ den önce virgül mü var?
-Yok yok, o kadar da değil. Yine kavga mı çıkaracaksın.
Aziz bey güldü;
-Şaka yaptım canım, sen şaka yaparken iyi de ben yapınca mı kötü. Neyse, bu günkü okuyacağımız şiirlere başlamadan kararlaştıralım, çarşamba mı uygun, perşembe mi sana?
-Çarşamba hastane randevum var, Perşembe buluşalım.
-Tamam ama sakın gecikme köprüleri atarım ha!
Ahmet bey yine güldü;
-Atarsan at yahu, ben seni kolay bırakmam, yeni köprüler kurarım. Senin gibi aksi ihtiyarın arkadaşsız kalmasına gönlüm razı olmaz.
-Gül bakalım gül. Öykün kötüyse böyle gülemeyeceksin. En ufak hatanı yüzüne çarpacam, yerden yere vuracağım seni.
-Yahu eski dostuz insaf et.
-Neyse bırak bunları o güne kadar gülsün yüzün. Sen yeni şiirlerini oku bakalım.
Ahmet bey, çantasını karıştırdı, bir şiir defteri çıkarıp okumaya başladı;

NE KALDI
--------
İçimde gençlikten bir ses kaldı,
Doymadım dünyaya ah! ... heves kaldı
Neylesem, ne yapsam nafile
Alacak bitti de verecek son nefes kaldı.

Birbirlerine şiirler okuyarak vakit geçirdiler. Akşama doğru vedalaşıp ayrıldılar.
**** **** **** **** **** **** **** ****
Son edebiyat sohbetinin tadı damağında kalan Aziz bey, perşembeyi nerdeyse iple çekmişti. Elinde son dergilerden bir demet, dostuyla okumak için hevesle kahvehanenin bahçesine geldi. Bahçeye geldiğinde yüzü asıldı, arkadaşı henüz gelmemişti. Öfkeli biriydi, yine içinde öfkenin kabardığını hissediyordu;
-Gelsin bakalım, bu kez gerçekten kırıcı konuşacağım.
Beş dakka, on dakka derken iyice sabırsızlanmıştı;
-Yazıklar olsun, geçen o kadar kızdığımı bildiği halde yine gecikti. Eminim yine otobüsü bahane edecektir. Hele bir gelsin, kalp kırmak nasıl oluyormuş göstereceğim.
Bekledi bekledi… saatine baktı, yarım saat geçtiğini görünce yüzü öfkeden kızarmış halde kalktı yürüdü gitti.
Eve vardığında öfkesinden kimse yanına yaklaşamadı. Girer girmez yüksek sesle bağırdı;
-Ben odama geçiyorum, Ahmet’ten telefon gelirse hemen beni çağırın.
-Arkadaşın Ahmet amcadan mı?
-Arkadaşım, dostum filan değil artık.
Hışımla odasına geçti. Oda da bir aşağı, bir yukarı yürüyor, Ahmet özür dilemek için aradığında söyleyeceği öfkeli sözleri düşünüyordu.
Arada bir odadan çıkıyor;
-Ahmet aradı mı?
-Hayır, aramadı.
-Arayınca hemen haber verin.
Ne kadar beklese de aramadı, ertesi gün de;
Önce, aramaya utanıyor diye düşünüyordu ama ertesi gün de aramayınca kalbinde büyük bir hüznün ağırlığını hissetti;
-Yazıklar olsun Ahmet, bir arayıp özür bile dilemedin. Köprüleri atan sen oldun, yazıklar olsun, yazıklar olsun.
İki gündür öfkesi, söyleyeceği sözler içini bunaltmıştı. Eli telefona uzandı, numaraları çevirmeye başladı. Bir yandan da, eski bir dostluğu bitirişin acısı boğazında düğüm düğüm düşünüyordu;
-Son sözümü söyleyeceğim Ahmet, son sözümü ve bir daha yüzüne bile bakmayacağım.
Telefonun açılma sesinden sonra karşıdan genç bir kızın sesi geldi;
-Alo.
Genç kıza karşı öfkeli konuşmamaya çalıştı, sesini yumuşattı;
-Ahmet beyle görüşecektim kızım, evde mi?
Genç kız zor konuştuğunu belli eden bir sesle cevap verdi;
-Arkadaşı mısınız? Çarşamba günü hastanede vefat etti, bu gün de Cuma namazından sonra Çankırı’da defnettik.




Ahmet Ünal ÇAM 09-01-2007 09:00

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:06 AM
Öykü: TAKSİ ........................15-08-1995

TAKSİ 15-08-1995

Taksisi ile cadde ışıkları altında yol alıyordu. 'İki-üç müşteri daha bulursam eve dönüp uyuyacağım. 'diye düşündü, yorgundu. Taksisine bir an sevgiyle baktı, mırıldandı; 'Ekmek teknem' Gözü önce yolda sızmış bir sarhoşa sonra da çöpleri karıştıran birine takıldı. Kendisini kıyasladı sevindi; 'İyisin, iyisin! .. '
Saatine baktı, bir Of çekti, 'Bir müşteri çıksa artık, boşa dolanıp duruyorum. ' Ertesi gün abisine gidecekti, erken kalkacağı için, evine erken dönmek istiyordu. Fakat herşey insanın istediği gibi gitmiyordu ki. İçinde hafif bir öfke ile abisini düşündü; 'Ah! .. abi, bırakmadın şu kumarı, borçlanırsan tabi yakana yapışır tefeciler. '
Bir daha derinden of çekti, 'Gerçi parayı bu gün bul diyordun ama olmadı, sabah borç-harç parayı bulup seni tefecilerden kurtaracağım. Ama böyle devam edersen beni de yakacaksın, aileni de! .. '
Tam böyle düşüncelere dalmışken tali yoldan çıkan bir adamın el salladığını gördü, sevindi. Taksisiyle hemen adamın önünde durdu. Adam taksiye bindi ve telaşla anlatmaya başladı; 'Lütfen acele edin, şu ara sokakta' Taksici rahatsızlanan birini alacaklarını zannetti ama adam konuşmaya devam ettikçe canı sıkıldı; 'Aman Allahım, korkunç birşey adamı dört yerinden bıçaklamışlar. Adam nerdeyse kan kaybından ölecek. Kimse yardım etmiyor, herkes toplanmış seyrediyor. Ne kadar duygusuz, umursamaz bir toplum olduk, seyrediyorlar! .. ' Taksicinin canı sıkıldı; 'Arabam kan içinde kalacak. ' diye düşündü. Diğer adam devam ediyordu; 'Hele iki araba, yaralıyı almayınca şok oldum, hâlâ inanamıyorum. Düşünebiliyor musunuz? Bir adam kan kaybından ölmek üzere ve iki araba gaza basıp gidiyor. Düşündükçe deli oluyorum. Hah geldik, yaralı olan şu kalabalığın içinde' Taksici yumuşak bir sesle 'Hadi siz yaralıyı getirin, ben de arabanın yönünü çevireyim de vakit kaybı olmasın' 'Tamam' diyerek adam indi, kalabalığın arasına koştu, bağırdı; 'Açılın, açılın taksi geldi' Ama daha yaralının yanına varmadan uzaklaşan araba sesiyle irkildi, hızla döndü; plakası görünmesin diye ışıklarını söndürmüş halde taksinin hızla uzaklaştığını gördü. İçinde birşeylerin koptuğunu hissetti, ağlar gibi bir sesle inledi; 'Yarabbim! .. Yarabbim! .. Ne oldu bize, ne oldu? ' olduğu yere ümitsizce çömeldi.
***** ***** ***** ***** ***** ***** ***** *****
Taksici dikiz aynasından geriye son bir kez baktı, bağrışmalara küfürlere aldırmadan tekrar gaza bastı. 'Bana ne yav, işin yoksa yaralıyı al, arabayı kirlet... başka taksi mi yok? Nasıl olsa şimdi bir
tane bulurlar. ' Vicdanını da susturduktan sonra cebinden çıkardığı yabancı sigaradan bir tane yaktı. Sonra kendince bir espiri yaptı; 'Hem işin ne ta buralarda? Rica etseydin katillerden, seni hastane önünde filan bıçaklasalardı. ' Gözü elindeki sigaraya takıldı; 'Ulan biz hakkaten geri kalmış ülkeyiz be, adamlar kendi ülkelerinde çoğu mekanda yasaklıyorlar bu mereti, bizim yasaklamamıza müsade etmiyorlar. Eee onlarda haklı, kendi insanları gözünü açmış, biz de akıllanırsak nereye satacaklar. Ulan, sigaralar bu kadar pahalıyken bizim çiftçilerden de tarlada domatesini bin liraya satamayanlar varmış. ' Sonra keyifle bir nefes daha çekti, 'İç aslanım, iç Amerika'ya senin de katkın olsun. '
El sallayan bir müşteri görünce düşüncelerinden sıyrıldı. '-Hah müşteri dediğin böyle kılığı düzğün olacak, bahşiş bile bırakır. '
Taksici o gece bir süre daha çalıştıktan sonra evinin yolunu tuttu. İçi huzur dolu evine yaklaşmıştı ki evinin önünde bekleşenler olduğunu gördü. Meraklandı. Arabasını garaja çekip daha sonra ne olduğunu öğrenmek istedi ama bir komşusu onu durdurdu; '-İstersen arabayı yerleştirme, lazım olabilir. ' Şaşkın indi, kapının önünde ağlaşan hanımı ve çocuklarına yaklaştı; '-Ne oluyor? ' Hanımı ağlayarak boynuna sarıldı; '-Abin öldü. ' Baştan aşağı titredi, '-Abim mi? ... nasıl? ' '-Bıçaklamışlar, kan kaybından ölmüş. ' Taksicinin içi korkuyla sarsıldı; '-Nerede, ne zaman? ' Karısının cevabıyla yıkıldı. Gözünde farlarını kapatarak kaçtığı sokak ve kalabalık canlandı; kalabalığın içinden kanlar içinde tanıdık bir yüzün kendisine baktığını görür gibi oldu. Baygın yere yığıldı...


Ahmet Ünal ÇAM

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:06 AM
Öykü: Mavi Patikler

İhtiyar adam tapu dairesinden çıkarken sevinçliydi. Kendi kendine düşünüyordu; “-Oh.. be ferahladım. Ölümlü dünya”.
Oturduğu evin tapusunu, çocuğunun üstüne kaydettirmişti. Tapu dairesinde çıktıktan sonra bir küçük lokantada öğle yemeğini yedi, vakit geçirmek için parkları dolaştı. Bir parkta Cem Karaca’nın şarkısı çalınıyordu; “Allah Yar! Allah Yar! ”.
Akşama doğru eve gitmek için yola çıktı. Bir yandan düşünceler içindeydi;
-Biz öldükten sonra bir sürü işlemle uğraşması gerek. Ne diye eziyet çeksin yavrum.
Oğlunun kendisini nerdeyse zorla doktora götürüşü aklına geldi; “-Kerata amma ısrar etmişti. Sağlığıma verdiği önem kadar, ziyarete gelmeye de önem verse ya. ”
Bir an dalgınlaştı; “-Gerçi, gelin bizle geçinmeye çalışmıyor ama…” derin bir nefes aldı “-Boş ver canım, ne de olsa torunlarımın annesi. Eşine, çocuklarına iyi baksın da…” biraz da kendini teselli etmek için söylendi …biz bu gün varız, yarın yoğuz. ”
Evine yaklaşınca yine durgunlaştı, “-Bakalım hanım ne diyecek? Gelin gelip-gitmiyor diye biraz kırgın ama…. ” Düşünceler içinde zili çalarken, güleryüzlü olmaya çalıştı; “-Yook, iyi oldu canım. Biz ölünce oğlan rahat edecek, kötü mü? ”
Hanımı kapıyı açtı. Gülümsemesini bozmamaya çalışarak hanımına;
-Nasılsın hanım bu gün bakalım?
Hanımı elindeki çiçek suladığı kabı gösterdi;
-Ne yapayım, bir iki çiçekle uğraşıyorum yeşillik olsun diye.
Eve girerken devam etti;
-İnsan şehirde özlüyor çiçeği, yeşilliği.
-Eee.. köy gibi olmaz buralar tabii.
Kadının durgun yüzünde acı bir tebessüm dolaştı;
-Köy gibi olmaz dimi? Şimdi köyde olsak ne güzel olurdu.
İhtiyar adam bir an yüzüne baktı hanımının;
-Sen köyü pek sevmezdin! Geçen sene bir ay kalalım demiştim de “-Ben torunları özlerim. ” Diye tutturmuştun.
Kadın, yüzünü çiçeklere doğru döndü;
-Ne bileyim ben, düşündükçe bunalır oldum buralarda. İnsan çocukluğunun geçtiği yerleri özlüyor. Ağaçların altında, bahçelerde yürümeyi özlüyor.
-Allah Allah! Tamam hanım gideriz. Sen iste yeter ki. Hele havalar ısınsın biraz gideriz
-Havalar kim bilir ne zaman ısınır. Beklemek şart mı?
-Yahu hanım, bunca yıllık eşimsin hala seni tam anladım diyemiyorum. Bir gün köye gitmem diye tutturuyorsun, bir gün de hemen gidelim diye. Dur da bu gün ne oldu anlatayım.
Kadın endişeyle baktı kocasına;
-Noldu, oğlanı mı gördün?
-Yok canım, nerden göreyim!
Koltuğuna oturdu, koynundaki tapu kağıdını çıkardı.
-Bu nedir biliyor musun?
-Hayırdır?
-Hanım, yarın ne olacağı belli olmaz, vademiz gelir de ölürsek, oğlumuz kapı kapı uğraşmasın, diye evin tapusunu onun üstüne yaptım.
Hanımının tepkisini beklerken, onun yüzündeki acı gülüşü gülümseme sandı. Hanımı fısıldar gibi söylendi;
-Oğlumuz da bu gün buraya gelmişti, öğleden önce.
-Öylemi, vay hayırsız. Demedin mi, ‘uzun zamandır niye gelmiyon’ diye. Seni üzülmesin diye söylemiyordum ama ‘bizi unuttu’, diye kızmaya başlamıştım. Torunları da getirdi mi?
-Murat’ı getirmiş. O da “-Sıkıldım, gidelim. ” Deyip durdu.
-Vay kerata vay. Akşam gelse de ben de görseydim. Neyse, hayırdır, gündüz vakti niye gelmiş?
Hanımı elindeki kapta suyu bitmiş olduğu halde, çiçekleri sular gibi durarak masadaki kağıdı gösterdi;
-Şu kağıdı getirmiş.
İhtiyar adam, hanımının sesinde bir titreme hissetti ama emin olamadı. İçindeki sevinci kaybetmemeye çalışarak masadaki kağıda uzandı.
Bir mahkeme kararı olduğunu gördü. Yaşlı kadın kızaran gözlerini kocasının görmemesine dikkat ederek, eşinin kolundan tuttu koltuğa oturmasını sağladı, tekrar çiçeklere doğru uzaklaştı.
İhtiyar adam, yakın gözlüğünü çıkardı ve içinden yavaş yavaş okudu. “ Yaşı ilerlediği ve aklı muhakemesi yerinde olmadığına ve ekonomik varlığını idare ve idame edemeyeceği, ekteki doktor raporuyla da tespit edildiğinden, taşınır ve taşınmaz varlıklarının, resmi varisi oğlu Süleyman tarafından idaresine karar verilmiştir. ”
Resmi kağıt, yaşlı adamın elinden yavaşça yere kaydı. Başını yere eğdi, kağıda boş boş bakmaya başladı. Hanımı, gözlerini sildikten sonra çiçeklerin başından ayrılıp yanına geldi. Eşinin titreyen ellerini tuttu. İhtiyar adam, oğlunun neden kendini doktora götürdüğünü anlamıştı. Yüreğindeki sızıyı bastırmaya çalışarak;
-Üç senedir uğramadık, köydeki ev ne haldedir?
-Canım ne olacak, bir gün de temizlerim ben.
-O evde, dizlerin üşürdü senin.
İhtiyar kadın, daralan göğsünü hafifçe bastırdı, “Yüreğimin üşümesi daha kötü diye düşündü”.
-Merak etme, üşümem…üşümem…
-Yarın mı gidelim diyordun?
-Sen bilirsin bey.
-Eşyaları bir taksiye atarsak, Son otobüse yetişiriz.
-Olur.. Köyde zaten iyi kötü eşya var, ben hemen hazırlanırım.
-Hazırlan. Şu kağıdı da tapuyla beraber masaya koyuver, oğlan gelince aramasın.
İhtiyar adam, içinden düşünüyordu, “-Dünya fani, Allah Yar”

İhtiyar kadın, birileri gelmeden gitmek ister gibi telaşla hazırlanıyordu. Giysileri bir çantaya tıkıştırdı. Fotoğrafları duvardan toplarken oğlununkine bir an baktı, aldı, bir an düşünüp çantaya koymaktan vazgeçti. Masadaki kağıtların üstüne ters olarak bıraktı. En son duvardaki bir küçük patiği aldı, öptü. Bu büyük torununa ördüğü ama küçük gelmeye başlayınca hatıra olarak sakladığı mavi patiklerdi. Çantaya, fotoğrafların üstüne yerleştirirken, mavi patiklerin üstüne düşen göz yaşlarını yavaşça sildi.

Yazar: Ahmet Ünal ÇAM
Yazılış 12-05-2006 14:20

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:06 AM
Öykü: Annenin Gözyaşları


Orta yaşlı kadın, evin içinde telaşlı bir haldeydi. Eşyaların yerini değiştiriyor, örtüleri düzeltiyor, arada bir mutfağa gidip pişmekte olan yemeğe bakıyor, tekrar salona dönüyordu. Sokaktan gelen her seste pencereye koşuyor, her duyduğu kapı zilinde de, başkasının zili olduğunu anlayıp üzülüyordu.

Başka şehirde iş bulan oğlu, hem uzak yerde olduğundan hem de izin alamadığından 2 aydır gelememişti. Orta yaşlı kadın, büyük bir özlemle oğlunun gelmesini ümit ediyor, kulağı zil sesinde, ayak sesinde telaşla bekliyordu. Her anneler gününde, çocuğunun “Anneciğim, anneler günün kutlu olsun” diyerek, boynuna sarılmasına öyle alışmıştı ki, sanki oğlu kapıdan giriverecek ve koşup boynuna sarılacaktı, sonra da onun için hazırladığı tatlılardan yiyecekti. Oysa oğlu geleceğini söylememişti ki. Kadın, boynu bükük düşündü, “-Ya gelmezse, ya izin alamadıysa. ” İçini özlem dolu bir alevin yalayıp geçtiğini hissetti.

Kadın sabahtan hazırlığa başlamıştı.. Telaşlı halini gören eşi, sorup durmuştu; ” Bu telaşın niye? ” diye. Ama cevabını bir türlü alamamıştı. Sonunda da kadın; “-Bu gün evde işim çok, sen git-gez biraz” diye ısrar ederek, eşini rica-minnet dışarı çıkarmıştı. “Ya, telaşımın nedenini anlarsa, ya saatlerce beklediğim halde oğlum gelmezse” diye düşünmüştü. “Gelmezse” düşüncesiyle bir daha yüreği titremişti.

Saatler geçip gidiyordu, öğlen olmak üzereydi; “-Gelemiyorsan, bir telefon et bari, ‘anneciğim’ de.. ” İçinde sıkıntı artmaya başlamıştı; “-Anneler gününü kutlamak için bir telefon bile etmeyecek mi acaba? Ben böyle bekliyorum ama o belki hatırlamadı bile. ‘Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur’ sözü anneler için de geçerli olur mu hiç. Olamaz canım, bir telefon eder en azından. Hoş telefon yetmez, özledim yavrumu, kara gözlerini, yaramaz gülüşünü. Hıh.. yaramaz, dediğimi duysa yine darılır, ‘Beni çocuk gibi sevme’ der. Sanki nasıl seveceksem…”
Çocuğunu düşündükçe, onunla konuştuğunu düşündükçe yüzü gülüyor, farkında olmadan bir anda neşeleniyordu. Sonra duvardaki saate gözü takılıyor, yeniden durgunlaşıyordu. “-Gelmeyecek, telefon bari etse.. ” diye düşündü istemeye istemeye. “-Sesini bari duymuş olurum”. Tam böyle düşünürken, cep telefonunun sesiyle irkildi, omuzlarında bir yorgunluk, bakışlarında bir burukluk telefona uzandı., ekranına baktı, arayan oğluydu.
Sevinmeli miydi? sevinemedi. …acaba …acaba gelemeyeceğini söylemek için mi aramıştı. Telefonda kutlayıp geçecek miydi anneler gününü, sarılamayacak mıydı yavrusuna?
Açtı telefonu;
-Alo..
-Alo, nasılsın anneciğim?
-Sağol yavrum, sen nasılsın?
-İyiyim anneciğim.
-Ne yapıyorsun, işler nasıl?
-Biraz zor oldu ama alıştım, hem bu şehre, hem de işe alıştım.
-Öyle mi yavrucuğum.
Söylemiyordu işte ne telefonda kutluyordu, ne de gelmiyeceğini söylüyordu. Sonunda dayanamayıp sordu;
-İzin aldın mı yavrum?
-Evet anneciğim, izin aldım. Sen nerden bildin.
-Nerden mi, anneler günü için izin almadın mı?
-Ha, anneler günü doğru ya. Anneler günün kutlu olsun anneciğim.
-Sen sen.. bunun için izin almadın mı?
-Ah anneciğim, çok sevdiğim, benim için çok önemli bir bayanı görmeye gideceğimi söyledim. Şefim de izin verdi. Şimdi onun yanına gidiyorum.
Orta yaşlı kadın durakladı, sesine hakim olmaya çalıştı.
-Öyle mi, nasıl biriymiş bu?
-Anneciğim, emin ol bana, senin daha önce yaptığın yemeklerden daha lezzetlisini, daha önce yaptığın tatlılardan daha tatlısını yapmıştır, beni bekliyor şimdi.
-Ben… şey… tamam yavrucuğum. Şey, umarım o da seni seviyordur.
-Sevdiğine eminim anne, zaten bu ilk iznimi sırf onu görmek için aldım. Babam nerde anne?
-Dışardaydı yavrum. Hah.. kapı çalıyor, sanırım baban geldi.
-Tamam anne selam söyle, ben de mis gibi kokuların geldiği, dünya da en çok değer verdiğim bir dünya güzelinin kapısındayım.
-Tamam yavrum, söylerim. Sonra yine ara yavrum. Allah’a emanet ol.
Telefonu kapattı. Oysa ne kadar özlemişti oğlunu, ne kadar görmek istiyordu. Kapıya eli uzanırken, gözünden süzülen yaşlara engel olamıyordu.
Kapıyı açtığında, boynuna atılan oğlunun “-Canım anneciğim, anneler günün kutlu olsun! ” diye bağırması sanki bir rüya sahnesiymiş gibi geldi. Oğlu; “-Anneciğim, seni sevindirecek bir sürpriz yapayım dedim, lütfen ağlama” dese de, annesi sevinçten hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

Yazar: Ahmet Ünal ÇAM

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:06 AM
Öykü: SON BOMBA YÜREĞİME

Amerika ve İngilterenin beraber yaptığı bombardıman, Bağdat’ın üzerine kâbus gibi çökmüştü. 1998’in ramazan ayına bir gün kalmıştı. Fakat Irak halkı, oruç ayına neşeyle değil, korku, hüzün ve yoklukla giriyordu. Yıllardır zalim devlet başkanlarından çektikleri yetmiyormuş gibi şimdi de ABD’nin Saddam’ı bahane ederek yaptığı saldırılar, ambargonun getirdiği sefalet, halkı ölüm sınırına çoktan getirmişti. Dünyanın bir ucunda balinaları kurtarmak için trilyonlar harcanırken, burda insanları öldürmek için çok daha fazla para harcanıyordu.
* * * * * * * * * *
Yaşlı Abdullah ve ailesi de, yokluk çekenlerdendi. Sekiz yıldır süren ambargo, oğlu Hasan’ın da işlerini bozmuş, para kazanamaz olmuştu. Ailenin tek çalışanı olan oğlunun ne sıkıntılar çektiğini biliyordu. Hasan’ın fedakârlık yaptığını, bazen peşpeşe birkaç öğün hiç birşey yemediğini çok iyi biliyordu ama elinden birşey gelmiyordu.
Son zamanlarda kendisi de, torunları bir lokma fazla yesin diye sofradan aç kalkıyor, ancak yaşamını sürdürecek kadar yiyordu. Yine de sıkılıyor, utanıyor, gece gündüz ne yapabilirim diye düşünüyordu.
Geçen yaz ortası ölen torunu Zehra gözlerinden gitmiyordu. Gerçi doktorlar, ilaç olmadığı için kurtamadıklarını söylemişti ama Abdullah dede; ”-Eğer torunum yeterince beslenseydi, zayıf düşüp hastalanmazdı” diye düşünüyordu. Zehra’nın “-Dedeciğim” deyişi aklına geldikçe yaşaran gözlerini zorlukla saklıyor, hemen bastonuna uzanıp, torunlarının “-Dede, nereye! .. ” diye seslenişlerine cevap vermeden, kendini sokağa atıyordu.
* * * * * * * * * *
Akşamın alaca karanlığı yavaş yavaş yaklaşırken, Abdullah dedenin evinde ailecek sofraya oturmuşlardı. Ne olduğunu anlamadığı, çok olsun diye bolca su katılmış çorbaya kaşık sallıyorlardı. Büyükler yokluğun ezikliğini paylaşıyordu. Ama çocuklar çorbaya itiraz ediyor, çocuk saflıklarıyla çaresiz büyüklerini ne kadar yaraladıklarını bilmiyorlardı.
O sırada dışardan siren sesleri gelmeye başladı. Anlaşılan yine bombalama başlayacaktı. Sofrayı olduğu gibi bırakıp karı-koca çocuklarını kucakladılar. Son birkaç gecedir insafsızca yapılan bombardımanlarda, bu koşuşturmaya alışmışlardı. Özellikle önceki gece gördükleri manzaradan sonra daha büyük korkuyla, aceleyle sığınağa koşuyorladı. Önceki gece, bombardımanın bitiminden sonra, sığınaktan çıktıklarında kendi evlerinden az ötede, sığınağa gidemeyen bir anne ile çocuğu biribirine sarılmış olarak, feci halde ölmüştü. Son anında bile çocuğuna sarılmış olan annenin vücudunun yarısı yoktu.
Aceleyle evden çıktılar. Henüz birkaç adım uzaklaşmışlardı ki, kucağında iki çocuğunu taşıyan Hasan, babasının çıkmadığını farketti. Hızla eve döndü. Kapıdan içeri baktığında, babasının düşünceli düşünceli oturduğunu gördü, telaşla seslendi; “Hadii babaa! .. siren seslerini duymadın mı! .. ”. Yaşlı Abdullah sesine öfke tonu vermeye çalışarak seslendi. “-Ben çocuk değilim, geliyorum. Sen oyalanma çocukları götür. ” Kalktı bastonuna uzandı, sonra kapıda bekleyen oğluna döndü; “Bak hâlâ bekliyor. Yaşlandım diye sözüm dinlenmiyor mu artık! …” “-Estağfurullah baba. Ama sen de acele et biraz. ” Bu sözüne de babasının kızabileceğini düşünerek hemen dışarı çıktı, kucağında çocuklarıyla sığınağa doğru koşmaya başladı.
Hasan, evini görebileceği son köşeyi dönerken durdu, geri baktı. Babasının çoktan kapının önüne çıkması gerekirdi ama görünmüyordu. Acı siren sesleri arasında birkaç saniye daha bekledi ama babası çıkmadı. Geri dönmeye cesareti yoktu, babasını kırmaktan hâlâ çok çekinir, daima saygılı davranırdı. Koştu sığınağa girdi, hanımını aradı, izdiham yaşanan kalabalıkta şans eseri kısa sürede buldu. Çocuklarını hanımının yanına bıraktıktan sonra babasını aramak için geri dönmek istedi ama kalabalıkta geriye gitmesi çok zordu. Epey gayret ettikten sonra kapıya yanaşmıştı ki sığınağın kapılarının kapatıldığını gördü. O ana kadar girmiş olabileceğini ümit ederek babasını aramaya başladı, ama bir türlü bulamıyordu, gittikçe daha çok endişeleniyordu. Dışardan bomba sesleri gelmeye başlayınca Hasan birden irkildi, “-Baba! .. ” diye bağırarak sığınağın kapılarına hücüm etti. Yokluk içindeki aileye yük olmamak için babasının kendini feda etmek istediğini anlamıştı ama sığınağın kapılarını açtırması imkansızdı.
* * * * * * * * * *
Abdullah dede, evin hemen önüne koyduğu sandalyede oturmuş, gökyüzünü seyrediyordu. Gökyüzünden geçen parlak ışıltılı, alevli bombalara bakıyor, içini çekiyordu; “-Çocukken, kayan bir yıldız görünce ne çok sevinirdim. Bu bombaları atanlar da çocukken öyle sevinir miydi acep? ”
Abdullah dede, okumuş bir adamdı, kültürlüydü. Bağırdı gökyüzüne; “-Eh Amerika, eh İngiltere mazlumun ah’ı kalır mı sanırsınız! . Sizden büyük Allah var! .. ” Bunu söylerken Atlantis denen kayıp ülke hakkında yıllar önce okuduğu yazıyı hatırlamıştı. O yazıda, teknolojisi ve ordusu diğer ülkelerden çok güçlü olan Atlantislilerin, diğer ülkeleri sömürdükleri, ezdikleri ve artık hiç bir gücün karşılarında duramayacağını düşündükleri bir zamanda, gökyüzünden düşen çok büyük bir meteorun çarpmasıyla tüm kıtanın okyanusa gömüldüğü anlatılıyordu. Abdullah dede, ABD’yi Atlantis’e benzetiyordu. Tekrar bağırdı; “-Mazlumun ah’ı kalmaz! .. ”. Şehadet getirdi, oturduğu sandalyede başını önüne eğdi, dualar mırıldanmaya başladı…

Ahmet Ünal ÇAM

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:06 AM
Öykü: YAKINA DÜŞEN BOMBA

Öykü: YAKINA DÜŞEN BOMBA
Yazılış: 25-12-2007 16:10

İstanbul'da kenar mahallede bir kahvehanede, bir kaç günlük sakalıyla sert bir görüntü veren adam, televizyona doğru ellerini sallayarak sert sert konuştu.
-İşte böyle yapacaksın ki, zenginler de rahat oturamasın.
Yakınındaki düzgün giyimli adam cevap verdi;
-Olmaz böyle şey, masum insanların arabasını yakmayla hak aranmaz.
-Yok ya, nasıl aranırmış, çok bilmiş gazetecimiz.
-Sen başkasına haksızlık yapıyorsan, 'Bana haksızlık yapılıyor' diye bağırma hakkın kalmaz.
Sert görünüşlü adam,çevresindekilere 'Şunun söylediğine bakın' der gibi yine ellerini kollarını sallayarak dalga geçer bir halde güldü. Kısa bir süre susup televizyona baktı. Sonra çevresindekilerin dikkatinin kendilerinden uzaklaştığını fark edince, gazeteci gence döndü;
-Bana bak, 'gazetecisin, gün gelir işe yararsın' diye sana dokunmuyorsak, bu her zaman böyle olacak demek değildir. Kendine dikkat et! .
Gazeteci korkmadığını göstermek ister gibiydi ama sesinde endişe de taşıyarak;
-Ne var ki sözlerimde, hem bana ne yapabilirsin ki?
-Dağa örgüte bir sürü aileden giden var, senin ailenden yok...Henüz yok. İster misin senin de kız kardeşini gönderelim.
Gazeteci genç ayağa kalktı;
-Bana bak Selo, gencecik çocukları kandırıp arabaları yaktıranların içinde senin de olduğunu biliyorum. Şansını daha fazla zorlama.
Yanındaki arkadaşına döndü;
-Yürü Mehmet, gidelim. Bir saate kadar gazetede olmamız gerekiyor.
Selo dediği, Selahattin arkalarından seslendi;
-Memet, sen ona fazla takılma, onun yolu yanlış. Arabası yananlara baksana.
Mehmet;
- Ben gideceğim yolu iyi bilirim Sülo. Ama bir yanlışın var, iyi düşün ateş düştüğü yeri yakmazmış aslında, çevresini de yakar.
-De git la, sen de yanındakinin ağzıyla konuşuyon. Sizden adam olmaz oğlum. Gör bak, siz olduğunuz yerde sayarken biz nerelere geleceğiz.
Çok sevdiği şekilde yine elini kolunu salladı, sonra İlerdeki bir kaç gence doğru seslendi;
-Şiişt..hoop... bana iki bira kapın da gelin biriniz. (Sonra sesini alçaltarak) Sonra da toplanın, akşama iş var.
**** **** **** **** **** ****
Genç gazeteci aynı kahvehaneye girdi. Yüzü asık Tv’deki habere bakarak bir sandalye çekti. Selahattin de haberleri seyrediyordu, onun geldiğini görünce sırıtarak;
-Ooo, Fırat bey gelmiş. Naber gazeteci.
-Selamünaleyküm.
-Bırak şimdi selamı filan, görmüyon mu, bira içiyoz! Eeee haberlerde ne var ne yok gazeteci…
-Haberleri seyrediyorsun ya işte.
-Bakıyom bakıyom bir haber yok ki.
-Anlaşılan sen Ümraniye'den, Beyoğlu'ndan bir haber bekliyorsun.
Selahattin dişlerini göstererek güldü;
-Nerden anladın?
-Şimdi anlıyorum, niye güldüğünü. Az önce gelirken Mehmet’in telefonu çaldı, “kameranı kap koş, Ümraniye ve Beyoğlu'nda araba yakmışlar. Hangisine yakınsan oraya koş “ demişler. Bunları bana
söyleyip, aceleyle gitti.
-Hayda…, bak şu işe. Haberlere yetişmemiş bir olay olduğu nasıl da içime doğmuş.
-Bir daha gençlere söyle de, daha erken yapsınlar bu pisliklerini.
-Hoop, orda dur öyle konuşma bakalım.
-Vatandaşın biri çıkar da arabasını yakanlara ateş ederse ne olacak. Dünkü görüntülerden tanıdım, Celal, Zeki, Murat da vardı. Eminim onları sen gönderiyorsun.
-Hepsini değil canım, günahımı alıyorsun.
-Yıllardır aynı mahalledeyiz, hepsinin annesini babasını tanıyoruz. Birisi vurulsa, annesi babası yakana
yapışsa, “Sen ne namussuzmuşsun, çocuğumuzu ülkesine hain yaptın, sonunda senin yüzünden vuruldu”
derse, ne yapacaksın.
-Bana ne ya… çocuklarına sahip çıksalardı. Ben onlara hep diyorum, “tabanca çeken olursa hemen
kaçın” diye
-Yanlış yoldasın Selo, sen yanlışta olduğun gibi gençleri de yakacan. Çok can yanar, dur artık, dur.
-Aha da işte tam burda duruyorum.
O sırada Fırat’ın telefonu çaldı, arayan Mehmet’ti. Fırat, Mehmet’le konuştukça suratı asıldı. Telefonu
kapatıp Selahattin’e döndü. Selahattin biraz merakla da olsa, daha çok dalga geçerek sordu;
-Ne oldu, suratın asıldı. Bu kez fazla mı araba yakmışlar, ona mı canın sıkıldı.
Fırat ağır ağır konuştu;
-Araba için değil, can için yüzüm asıldı.
Selahattin, yamuk oturduğu sandalyesinde doğruldu, ciddi bir ifade takınmaya çalıştı;
-Bizim gençlerden biri mi yaralanmış?
-Hayır, daha kötü.
-Şom ağızlı, sen konuştun böyle oldu bak. Ölmüş mü gençlerden biri, Murat mı, Celal mi? Söylesene be adam.
-Hayır, kundaklanan, molotoflarla yakılan arabalardan birinde ölen olmuş.
Selahattin şöyle bir ‘Oh.. çekti”;
-Öyle söylesene. Şom ağzın yüzünden, bizimkilerden biri ölmüş sandım. 'Lan! ' dedim, ' Annesi-babası gelirse ne diyecem', diye düşünmeye başlamıştım be.
-Ölen de bizim oralardan, güneydoğulu.
-Hadi ya… Napalım canım, hedefe varmak için, bu ülkeden toprak koparmak için, dağdakilere destek olmak için can da verilir, böyle arada kurban gidenler de olur.
Fırat ağır ağır konuşmaya devam ediyordu.
-Ölen bir bebekmiş.
-Hımm?
-Bayram ziyaretine gitmişler, ara yolda birine de ayak üstü uğramışlar.
-Niye bu kadar ayrıntılı anlatıyorsun, nerden biliyorsun?
-Çocuğu ölenleri Mehmet tanıyormuş, ayrıntısıyla öğrenmiş olayı.
-Kesin ben de tanıyorumdur değil mi? Ne diyorsan çabuk de artık, sinirlenmeye başlıyorum.
-Akrabalarından dönerken, ayak üstü bir tanıdıklarıyla da bayramlaşıp çıkacaklarmış, bu nedenle arabada uyuyan bebeklerini çıkarmamışlar. Senin gençler de onlar apartmandayken dalmış sokağa. Bebek feryatlarını duyunca da kaçmışlar.
-Kim oğlum, kim kim. Ha birine benden bahsedersen leşini sererim, bak şakam yoktur. Yakarım seni de.
-Bu saatten sonra kimseye bahsetmem zaten…. Bebeğin annesi-babası ablanla enişten.
Gazeteci gözündeki yaşlarla dönüp kahveden çıkarken, arkasında şimdiye kadar duymadığı şiddette bir çığlık, feryat kahvehanede çınlıyordu.


Ahmet Ünal ÇAM
Yazılış: 25-12-2007 16:10

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:07 AM
Öykü: Zeliş (Ahmet Ünal ÇAM Öyküleri)

Zeliş 02-02-2007 02:10
Genç gelin Zeliş, bulaşık yıkarken bir yandan da hüzünlü bir halde geçmişe dalmış, düşünüyordu. Gelin olup, köyünden ayrıldığı son gün gelmişti aklına. Komşuları olan Hacer teyzenin söylediklerini düşündü;
-Sevinsene kız, büyük şere gidiyon. Kurtuluyon tarlada, bahçede çalışmaktan
Ne çare sevinememişti Zeliş. Oysa öbür kızlarla daha önceki konuşmalarında Zeliş de özenirdi şehre gelin gitmeye. Görücüler gelmeden daha bir-iki ay önce kızlara söyledikleri canlandı gözünde;
-Ayşe abla, şehre gelin gitti ya artık rahat eder. Biz yok patates çapalamayla, yok buğday hasadıyla uğraşırken o evinde oturup TV seyredecek, biz ekmek için hamur açalım diye koştururken, o bakkala gidip ekmeğini alıverecek.
O günleri hatırlarken, tekrar yaşar gibi, arkadaşlarının yanı başındaymış gibi güldü. Köyde, kızlarla konuşurken ne güzeldi, şehre gitmenin hayali de güzeldi. Şimdi şehirdeydi işte. Köyden ayrılırken kızların nasıl baktıklarını, nasıl onun yerinde olmak istediklerini fark etmişti. Oysa o istediğinin bu olmadığını çoktan anlamaya başlamıştı.,
Köyüne hasreti daha arabanın tekeri dönmeden, daha köyün dışına çıkmadan başlamıştı. Belki de evliliğe hiç hazır olmadığından dı, belki de “Daha onbeşindeyim, benim evlenmeme çok var” diye düşündüğündendi. Bu ani evlilik ve evlilikle beraber köyünden kopuş zor gelmişti Zeliş’e.
“Evlenmeme çok var” diye düşünüyordu ama babası öyle düşünmemişti işte.
Duvağını açsa, gözündeki yaşları görse babası “İstemiyorsan gitme kızım der miydi? ” “Demezdi! ” diye cevabını kendi verdi, “Başlık parasını aldı, cebine koydu, ‘kal kızım’ der mi artık! “
Annesine söylemişti oysa “Anneciğim, ben evlenmek istemiyorum, bırakma beni anne! “ demişti. Ne olmuştu ki, o bile diyememişti, “Gitme kızım, gitme istemiyorsan” desin diye, nasıl da bakmıştı gözlerinin içine. Önce “Aman kızım baban duymasın kızım, ikimizi de öldürür” deyince son umudunu da tüketmiş halde, inivermişti kolu kanadı.
Mırıldandı; “Başlık parasını aldın baba? Ödedin mi tüm borçlarını baba? “Artanıyla koyun alacam” demişsin anama, aldın mı baba? Ben ‘canım babam’ diye öperken ellerini, sen “Başlık parası kaç koyun eder? ” diye mi düşünüyordun baba?
Erken kalkıp geç yatmaktan, sürekli elinin bulaşıkta, çamaşırda olmasından üşütmüştü. Üşütme ve bitkinlik öksürüklerine yansımıştı. Öksürüklerine hakim olmaya çalışarak, gözyaşlarıyla ‘Ünzile’ şarkısını söylemeye başladı;
-...Yağmuru kim döküyor, Ünzile kaç koyun ediyor…
Köyden çıkmadan bir gün önce kardaşlığı Nuran ile konuşması canlandı gözünde;
-Ne yapacağım ben Nuran, ne yapacağım? Sevmediğim adama, üstelik onbeşimde, onbeş yaş büyük adama veriyorlar beni Nuran!
-Aaa… Ne var yaşında! Geçen sene, Hüsniye teyzegilin Safiye evlendiğinde kaçındaydı sanki. Ondördündeydi.
_Nuran, Nuran! Bilmiyon mu, ben, ben… Başkasını seviyom. Ben, Recep’i severken, başkasına gelin gidiyom.
Sen de iyice şehirli oldun çıktın, kızım bizim neyimize sevdiğimize kavuşmak, seversin seni isterse varırsın, istemezse içine atarsın zaten. Hemen babana söyle istersen, “Recep’in bile haberi yok ama ben onu seviyom” de, baban da sana “Aferin kızım, senin bu medeni cesaretini takdir ettim” deyip medeni bir sopayla dövecektir seni.
-Gülme Nuran, gülme. Anam da, canım anam da anlamadı halimden, kimse sahip çıkmadı…
-Sus, sus bir duyan olacak.
Zeliş başını öne eğdi;
-Sustum, sustum Nuran sustum. İçime attım hep, hep sustum Nuran.
İçerden kaynanasının seslenmesiyle daldığı hayallerden uyandı Zeliş;
-Kııızzz! Gelin..! Akşam yemeği vakti geldi, sen öğlen bulaşığını bitiremedin.
Sesini toparlamaya çalıştı;
-Bitirdim anne!
-Anneymiş. Beni lafla tavlayacağına, işleri tut bir an önce. Aklın işe çalışsın. Çabuk geli salonu toparla, sonra akşam yemeğini hazırlarsın.
Zeliş, “Biraz oturayım” diye düşündüğü sandalyeye baktı, sonra seslendi;
-Geliyorum anne.
Kayınvalidesinin yanına gidip, salonu toparlamaya başladı. Başladı ama kaynanası hemen onu çekiştirmeye, söylenmeye başlamıştı bile;
-Geliiin, gelin! Doğru dürüst yap işini, burası köy değil.
-Geliiin, gelin! Elbise değiştirmekle şehirli olunmaz. Köyde isli ocağı temizlediğin gibi olmaz bu evin işi. Pırıl pırıl edecen.
-Geliiin, gelin! Markete gidiver diyecem ama köye benzemez buralar, kaybolun diye korkuyom.
-Geliiin, gelin! Ne öksürüp duruyon hasta gibi?
Zeliş, sürekli açığını gözleyen kayınvalidesine baktı;
-Hastayım anne. Kocama söyledim ama iki haftayı da geçti, götürmedi beni doktora.
-Bir şeyin yok, sapasağlamsın. Oğlan babasını doktora götürmek için zor izin aldı, bir de sapasağlamken senin için mi uğraşsın!
-Ben de onu dedim, ‘iki kere izin alma, babamı götürürken, beni de götür’ dedim.
-Sen kayınbabanla iddiamı ediyorsun! Oğlu değil mi, o götürecek tabi. Seni de gelecek ay götürür.
-Gelecek ay mı! Anne, çok hastayım.
-Sus, sus artık. İşten kaçmak için laf açıp durma. Senin derdin zayıflıktan, (mırıldanarak) yemeği de çok yiyon ama…
Zeliş duymazlıktan geldi. Öksürükleri artarak devam ediyordu. Öksürüklerine biraz hakim olunca, hemen kaynanası başlıyordu;
Gelin, acele et biraz, şimdi gelirler hastaneden.
*** *** ***
Zeliş, her gün akşama kadar koşturuyordu zaten. Kocası ve kayınbabası hastaneden gelince, hemen sofrayı hazırladı.
Akşama kadar yaptığı işleri beğenmeyen, sürekli eleştiren kaynanası zaten yormuştu. Kocası da yemeği eleştirince omuzları çöktü. Sessizce yemeğini bitirdi. Herkes kalkınca, sofrayı kaldırıp, tekrar mutfağa, bulaşığa geçti.
Salonda kaynana Nihal hanım, oğlunun sırtını sıvazladı;
Afferim oğlum, yüz verirsen tepene çıkar bu. İşini, yemeğini eleştirecen ki şımarmasın.
Zelişin koşuşturmaktan dizlerine ağrı gelmişti. Tekrar bulaşıklarla uğraşırken, mutfağın kapısından kocası seslendi;
-Yarın sabah kahvaltıma ekmek de kızart.
-Tamam bey.
Zeliş, kocasının elinde bir kitap olduğunu fark etti;
-O elindeki kitap ne?
Bu mu? Yeğenim Zeynep ısmarlamıştı, şiir kitabı.
-Bulaşıktan sonra biraz okuyayım.
-Okuyacan mı? Şiir kitabı, ne anlarsın sen!
-Niye öyle diyorsun ki? Demet de benim yaşımda değil mi?
-Yaşla ne alakası var? Sen ilkokul mezunusun, o liseye gidiyor. Onla kendini bir mi tutuyon?
Kocası giderken Zeliş, kırgınlığını belli etmemek için sustu, cevap vermedi. Kırılmasını bile içine atıyor, içi daha da eziliyordu oysa.
Ne zaman doktora götüreceğini soracaktı, onu da sormadı. “Kaç kere sordum zaten” diye düşündü. Her gün bir bahaneyle atlatıyor, götürmüyordu kocası. Tekrar öksürmeye başlayınca, bulaşığa ara verip sandalyeye oturdu.
Kaynanasının davranışı kendini üzse de, kocasının davranışları daha çok üzüyor, kendisini yapayalnız hissettiriyordu. Köydeyken annesiyle paylaşamadıklarını kardaşlığı Nuran’la paylaşıyordu. Oysa şimdi, oysa şimdi… mutfaktaki küçük radyosundan kendisine eşlik eden şarkılarla ve hüzünlü şiirlerle doldurduğu şiir defteriyle ve gözyaşlarıyla,.
-Anneciğim, anneciğim, senin küçücüğün, güler yüzlü çitlembiğin, gülemiyor artık. Ağlıyor…, anneciğim her gün ağlıyor…
Kocasının bıraktığı şiir kitabını eline aldı.
-Ben şiirden anlamazmışım! Ne zaman sordun ki, ne zaman konuştun ki benimle. “Şunu hazırla, bunu hazırla”.oysa… oysa… sorsaydın, yazdığım şiirleri okurdum sana. Nuran’a okuduğum gibi, anneme okuduğum gibi.
Kitabı karıştırırken bir şiir dikkatini çekti;
-‘Çitlembik’ mi? Annem de beni ‘küçüğüm, çitlembiğim’ diye severdi.
Şiiri okumaya başladı, okudukça kendi mutsuzluğuna benzerlikler buldu şiirde; “Çitlembik kara kaşlı,Çitlembik kara gözlü,Çitlembik kara bahtlı,Karalar bağlar Çitlembik”
Hüzünle kalktı, bulaşıkları yıkadı. Herkes çoktan yatmıştı, kocası da uyumuştu. Yatağın kenarına oturdu. Tüm yorgunluğuna, rahatsızlığına rağmen uykudan çok içindeki ızdırabı düşünüyordu. Aylardır annesine, köyüne, kardaşlığım dediği Nuran’a özlemi arttıkça artıyordu. Bu gün ise özlem birike birike, içinde volkan olmuştu. “Aşk acısı bu kadar yakmış mıydı içimi? ” diye düşündü. Sonar gözünü kapatıp annesini hayal etti; “-Anneciğim, üstümü örtmeni özledim, anneciğim sabahları öperek uyandırmanı özledim.”
İçindeki özlemi paylaşmak arzusuyla duyuyor, bir türlü uyuyamıyordu. Uyumak için kendini zorladı sağa döndü, sola döndü kıvrandı durdu, sonunda dayanamadı kalktı. Çekmeceden şiir defterini alıp salona geçti.
İçinde paylaşmak istediği duyguları, hüzünleri yazdığı şiirlerle paylaşmaya çalışırken, dize dize dize ağlarken, bir yandan da yüksek sesle ağlamamak, öksürmemek için çabalayıp duruyordu. Aklından geçen şiiri yazmaya başladı;
NEYLESEM ANNEM
---------------
Karardı bahtım, benzim de solar
Ah! Yüreğime acılar dolar
Neylesem bilmem, neylesem annem
Yaşım onbeş, saçımda ak var
ak var annem

Her gece resmini öpüp de yattım
Anne kucağındaydı en son tahtım
Gül kızın soldu, soldu karardı
Neylesem düzelir bu kara bahtım
neylesem annem

Oyuncağımı aldınız, daha ben küçüktüm
Verdiniz gurbete, kendimi büyüttüm
Goncaydım, çiçek olmadan soldum
Gurbet elde ömrümü öğüttüm
kurudum, bittim annem

Başımda zulüm, başımda dert var.
Hayra yorsam da, bunda bir iş var,
Her gün düşümde, köydeyim annem
Bir selvi gölgesi, ağlayan kızlar
dönüşüm mü yakın yoksa annem







Sabah kocası öfkeyle yanına geldi; “-Niye uyandırmadın beni Zeliş, geç kaldım işe.”
Oğlunun sesine Nihal hanımla eşi de kalkmıştı. Nihal hanım;
-Ben sana demedim mi ‘yüz verme’ diye. Şuna bak, hala uyuyor.
Kocası sinirlendi, bir tekmede Zeliş’i oturduğu sandalyeyle birlikte yere yuvarladı.
-Sana söylüyoruz, duymuyon mu?
Şiir defteriyle, kalem de yere savrulmuştu ama kimsenin umurunda değildi. Nihal hanım öfkeyle bakarken, birden şaşırdı. Hemen bir daha vurmaya kalkan oğlunu durdurdu.
-Dursana oğlum, dur. Suratına baksana.
Ben..ben.. o kadar sert vurmadım anne, korkudan beti benzi sararmış olmalı.
-Ne korkusu, hastayım diyordu, niye götürmedin doktora?
-Hayda… “Hasta filan değil, numara yapıyor, doktora filan götürme” diyen sen değil miydin?
Genelde pek konuşmayan kayınbaba, gelini işaret etti; “-Bir şey söylüyor galiba.”
Kayınvalide Nihal, kulağını gelinin ağzına yaklaştırdı; “-Buyur kızım.”
Gelin bir ara gözlerini açıp; “Anneciğim, anneciğim” diye mırıldandı. Nihal hanım kendisine seslendiğini zannetti; “-Buyur, buyur gelinim.”
Geliyorum anneciğim, geliyorum.
Zeliş, dudaklarında küçük bir tebessüm, yavaşça gözlerini kapattı

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:07 AM
Öykü: Ayakkabı... (Ahmet Ünal ÇAM Öyküleri)

Sanki gelecek ay gökten para yağacak. Hem ev sahibim de zengin biri sayılmaz ki. Kimseden borç istemeye de yüzüm kalmadı. 20 milyon da kiraya verince elde 10 kalacak, bakkal artık beklemez, 5 de ona. Kalan 5 de bir hafta yeter ya sonra”.

Adam evine geldiğini farketti. İçeri girdi, sıkıntılarını olabildiğince ailesine yansıtmayan biriydi. Yüzündeki sıkıntılı ifadeyi zorla da olsa değiştirdi, güler yüzle içeri seslendi;

-Alo! ... kimse yok mu? Bu yorgun ve yaşlı adamı karşılayacak kimse yok mu?

Hanımı koşarak geldi, ceketini aldı;

-Kusura bakma bey, geldiğini duymadım.

-Eh elimiz boş olunca yüzümüze bakılmıyor, ne yapalım.

-Öyle deme bey.

-Şaka yaptım canım şaka yaptım, hemen darılmaaa... elim dolu olsa da yüzüme bakılmıyor, diyecektim! ..

Onun şakalarına alışmış olan karısı bu kez ses çıkarmadı, sadece gülümsedi.

-Yorgun görünüyorsun.

-Biraz yorgunun hanım.

-Acıkmışsındır, hemen yemeğini getireyim.

-Hanım acıktım acıkmasına da, zahmet olmazsa başka bir şey rica edecem.

-Estağfurullah bey, buyur! ...

-Ya sen de yorgunsundur ama ayaklarım çok ağrımış, bir leğene az bir su koysan, sana zahmet.

-Tabi hemen getiriyorum.

Adam eşofmanını giyip oturmuştu ki, hanımı bir legen suyla girdi. Adam yorgun ayaklarını suya daldırmadan merakla sordu;

- Benim tatlı kızım nerde bakayım, saklandı mı yaramaz?

Anne başını önüne eğdi,

-Ne oldu, bir şey mi var? …Söylesene canım.

-İçerde…ağlıyor.

-Ağlıyor mu! ... Niye?

-Ayakkabı istiyor.

-Daha önce konuşmuştuk, alamayacağımı söylemiştim. Hem ayakkabısı eski değil ki?

-Eskidiği için değil, arkadaşlarında gördüğü, yeni çıkan bir ayakkabıdan istiyor.

-Hanım biliyorsun para durumunu…

-Ben biliyorum da…

-Bir daha konuşayım bakalım, benim kızım anlayışlıdır. Çağır gelsin.

Kadın kızını çağırdı, kalkmak istemeyen kızını, zor da olsa ikna ikna etti, babasının yanına getirdi. Babası yanına oturttu. Olabildiğince kırmamaya çalışarak konuştu;

-Kızım, seninle daha geçen akşam konuşmuştum. Ayakkabı alacak kadar paramız yok, hem ayağındakiler de eski değil.

-Başkası nasıl alıyor?

-Yavrum onların durumu daha iyiyse alabilirler. Bizim şimdi iyi değil. Bekle belki bir kaç ay sonra alabiliriz.

-Banane arkadaşlarım aldı, ben de alacam.

Yine ağlamaya başlamıştı.

-Ne kadarmış o ayakkabı fiyatını biliyor musun?

-4 milyon.

-Kızım sana o ayakkabıyı alırsak elimizde para kalmıyor. Getir bakayım sen şimdi giydiğin ayakkabılarını.

Kız hışımla getirdi, yere attı. Adam çocuğun saygısızlığını görmemezlikten geldi. Küçük çocuklar için böyle heveslerin ne derece önemli olduğunu biliyordu. Hele arkadaşlarından biri onu kıskandırdıysa, o küçük dünyasında tüm hayali o ayakkabı olmuştur, başka birşey düşünemez bile, diye aklından geçirdi. Fakat adamın da yapacak birşeyi yoktu. Çok uzun bir sessizlik oldu, adam kızını kırmadan nasıl çözüm bulacağını düşünüyordu. Hanımı ise kocasının, ayakkabıların yere atılışına sinirlendiğini düşünüp endişe ile bekliyordu. Adam umutsuzca kızına bir daha sordu;

-Kızım, bu ayakkabılar hiç de eski görünmüyor, bir kaç ay daha giysen.

-Eski işte eski, giymem. Bunlar eski! ..

Adam’ın içi içini yiyordu. Bir medet arar gibi hanımına baktı. Yıllardır sıkıntı içinde yaşayan ama eve her gelişinde güler yüzünü eksiltmeyen vefakar karısı, yapacak birşeyi olmadığını göstermek için, ellerini iki yana açtı. Adam birden ayağa kalktı, giyinmeye başladı.

-Kızım madem benim, “Ayakkabın eski değil” sözüme bakmıyorsun, giy ayakkabılarını dışarda az öne gördüğüm bir çocuğa soracağız, sen soracaksın. Eğer sorduğun çocuk, bu ayakkabılar için, eski derse veya beğenmezse söz istediğin o ayakkabıları alacağım.

Ayakkabı alınmasından tamamen ümitsiz olan kız bunu duyunca heyacanlandı. Hemen hazırlandı. Baba kız el-ele sokağa çıktılar. Hiç konuşmadan bir kaç sokak geçmişlerdi ki, babası az ilerdeki köşeyi gösterdi;

-Bak şu köşede oturan bir çocuk var, hemen hemen senin yaşlarında. Sor bakalım ayakkabıların güzel mi değil mi! ...

Kız hevesle çocuğun yanına koştu ama durdu kaldı. Çocuğun şaşkın bakışları arasında birkaç saniye orda kaldıktan sonra ağlayarak babasına doğru koştu. Soramamıştı.

Babası ağlayan kızını bırakıp, köşedeki çocuğun yanına gitti. Cebindeki bozuk paraları, çocuğun önündeki mendile bırakıp döndü. Çocuk hâlâ, ağlayarak uzaklaşan kıza bakıyordu, duvara yasladığı koltuk değneklerinin arasından.


Yazar: Ahmet Ünal ÇAM

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:07 AM
Öyle garip andı ki! ......./.................... Cinaslı şiirler

Yakarak hepsini,
Andı tüm şiirlerini
Andı, anmasına da
Öyle garip andı ki

Usulca ağlıyordu
Yenilmekten yorgundu
Büküverdi boynunu
Öyle garibandı ki

Son şiiri, ölümdü
Dünya tersine döndü
Yıldızlar da söndü
Öyle ‘garip an’dı ki




Şair: Ahmet Ünal ÇAM

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:07 AM
Öyle Özledim ki Seni

Öyle özledim ki seni,
öyle özledim ki,
Gönlümde, şiirler sensiz yarım kaldı
İçimde şarkılar sensiz öksüz kaldı,
Gel ne olur,
Gel, Şarkılar söyle,
yatıp dizlerime
Bir şiir oku,
Yalan da olsa, hayal de olsa
bir kez sevdiğini söyle,
söyle, bakıp gözlerime.
Sonra dönüp git, bırak beni
Misafirim şimdi,
Misafirim gülüşlerde
Bekler beni aşina hüzünler
Misafirim, beni üzme
Öyle özledim ki seni,
öyle imkansızsın ki,
gülmek için bir an,
bekliyorum hayalini.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:07 AM
Özlemle

Sensizliği
vedalaşırken değil
eve dönünce anladım.

Her açtığım kapıda ümitle
gülen yüzünü aradım.

Bu seninle ilk ayrılışımız,
Dilerim son olur
hayat arkadaşım.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:07 AM
Özürlü

Bir fakiri, bir muhtacı görmezsin
Baktım ki kalbi mühürlüsün.
Her bi yanın sağlam ama
Anladım, vicdanen özürlüsün.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:07 AM
P e m b e l i m

Durakta mısın,otobüste mi
Yoksa,henüz yürüyor musun
Hacettepeden aşağı?
Yine yüzünde var mı?
O,dalgın,o hüzünlü hâl
Yine bir arkadaşını görünce
hafifçe gülümsüyor musun?
...hâlâ seni sevdiğimi
biliyor musun?
* * *
Demetevler durağı
Yine kalabalıktır herhalde.
Kimbilir kaç otobüs bekledin.
Doğru söyle,
hiç aradı mı beni gözlerin
Mahzun duran serserilerde.
* * *
Sen de oturuyor musun
pencerenin kenarına,
seyrediyor musun,
kuşları,ağaçları.
Hüzünleniyor musun?
akşamları...
* * *
öyle bir gurbetteyim ki
sen yoksun.
Bu şehirde rüzğarlar eser
senin kokunu getirmez.
Kızlar dolaşır caddelerinde
hiçbiri sana benzemez.
İçim burkulur,baktıklarımda
seni göremedikçe.
Birikir birikir,kaçar
yaşlar gözlerimde.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:08 AM
Pansiyon

Bir pansiyona vardım dün gece
Tek kişilik bir oda istedim
“-Dar olsun.” dedim
“-Girmesin umutsuzluklar içine.”

En küçük odayı verdiler ama
Doluştu tüm hayal kırıklıklarım
Ve yalnızlıklarım

Denize bakıyor gibiydi pencere.
Bakacaktım,perdeler izin verse,
duvarlar üstüme gelmese…
Bir tuzlu su hissettim gözlerimde
“-Denizin tuzudur.” Dedim
Ağlarken sessizce…

Dışardan gülüşmeler geldi
Mutlu insanlar sarmıştı sanki çevremi,
Saklamak istedim hüznümü günlerce
Çıkamadım bırakıp yalnızlığımı.

Sonunda çalındı kapım,
Yüreğim de böyle çalınmıştı,
Oysa postacı bile iki kere çalardı kapımı
O bir kere çaldı yüreğimi, gitti…
Gitti sıcaklığını bırakmadan ellerimde

“Kim o? .” dedim, ses duymak isteyerek.
“Yeni hüzünler” dedi, anahtar deliğinden
süzülerek
Odam hınca hınç dolmuştu artık
Hüzünlerle dertler anlaşamıyordu
“-Gitmek istiyorum..” dedim, bağırarak
Hepsi topladı valizlerini…

Ücretini bile ödemeden bir gece
Kaçarken pansiyondan,
Kaçtıklarım da benimleydi
“Mazi kalbimde bir yaradır”
benim için çalıyordu…
Gördüm; pansiyoncu ağlıyordu
“ –Ücret için mi.” Dedim önce
Sonra gördüm, hüzün kaptığını benden.
suçlulukla,
son bakışında
kayboldum gözden...

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:08 AM
Pencerelerde bir çocuk 31-01-2006

Sizin hiç anneniz
“döneceğim” diyerek
bırakıp gitti mi
bir kapıda, kış gününde?
Beklediniz mi günlerce,
beklediniz mi senelerce
pencerelerde?
Ve bir gün
okumayı öğrenip te
Kapıdaki yazıyı okudunuz mu
Hece hece, kelime kelime;
“Çocuk Esirgeme”

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:08 AM
Penceremin Kenarında

Bazen otururum
penceremin kenarına
seyrederim,gelip geçenleri
oynayan çocukları seyrederim
Bazen dayanamam
koşar oynarım,çocukların içinde
bazen yaramazlık yaparım,mızırım
...hiçbiri bilmez.

Bazen dalıp giderim,uzaklara
aşarım ufukları
sahillere ulaşırım
atarım kendimi kumsallara,
kapar gözümü,denizi dinlerim,
haykırırım hırçın dalgalara.
Başıboş bir kayık bulurum,
açılırım engin denizlere
...kimseler görmez.

Bazen,küçük birkuş konar pencereme
gözgöze geliriz,gülümseriz
bana masallar anlatır,ayaküstü
bir şarkı söyler,
sonra,acelesi varmış gibi
uçar gider...halimi bilmez.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:08 AM
Pilot Amca (Irak’taki çocuklara)

PiLOT AMCA
(Irak’taki çocuklara)

İnsanlar ne kadar medeni
Kılıcıyla yürekleri sökmüyor artık
Öldürdüklerinin gözlerine bakmıyor artık
Ne feryat duyuyor ne figan
Pilot amca çok bağırsam duyar mısın beni
Mesala kolumu parçaladığında
Ya da bombaların ayağımı kopardığında
Duyar mısın beni.
Benim yüreğimi parçalarken,
Sesim, senin yüreğini acıtır mı! ..

Pilot amca, ne güzel uçaklarınız var,
Ne güzel bombalar atıyorsunuz üstümüze,
Ne güzel parçalıyorsunuz bizleri.
Sen de ölümü bekledin mi çaresizce
Senin de kolların koparıldı mı
Hiç görmediğin hiç göremeyeceğin
Belki de, güzel yüzlü pilotlarca

Açlık,susuzluk nedir bilirim,
Peki, katliam ne demek amca
“Morgda yer kalmamış” ne demek! ..
Senin uçağında yer var mı amca
Çocuğunun fotoğrafının yanına
Benim de kellemi koyar mısın! ..

Ellerin ne kadar temiz pilot amca
Yüreğin kadar kirlenmemiş! ...

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:08 AM
Romantiklikten Anlayan Kalmadı

Rüzğar feryadımı,
Deniz gözyaşımı,
Yare götürsün'dedim.
Münasabetsizin biri;
'Posta çok mu pahalı?'
dedi.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:08 AM
Rötuşlu Foto

Silsen burukluğu
Rötuşlasan hüzünlerimi
Hatta gülse,
….gözlerimin içi

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:08 AM
Rüya

Gün olup uçmuşum,
kanatlarında kuşların.
Gün olup konmuşum,
ortasına ufukların.
Bir de baktım vurulmuşum
takılmışım ağına aşkının
çırpınıp durmuşum.
* *
Ne kuşum,ne de yıldız
göklerdeki.
Ben bir damla sevgi
kalplerdeki.
Ne çare unutulmuşum
Haberin yok ama
Kalbine oturmuşum
Orda yalnızlığı bulmuşum.
Öyle bir konuşmuşum...
Ne o beni duymuş
Ne ben onu duymuşum
Sonunda susmuşum,
Uyanmış...
Yine sensiz olmuşum.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:08 AM
Rüzgar 28-01-2006

Bir acı aşk hikayesi
anlatır gibi rüzğar
ağaçlardan gönlüme
süzülür gibi rüzgar.

Alır götürür beni
dağlardan ovalara
Kâh unutturur derdimi
Kâh düşürür ahlara

Savruldukça saçlarım
peşimdedir, anlarım.
Her an adım adım
hüzünleriyle rüzgar

Saklansam da köşe bucak
bilirim, hemen bulacak
beni benden alıp ta
Hazanlara atacak.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:08 AM
S e N

----- 19-03-2008 10:25

Bırak, karlar erisin,
Yüce yüce dağlarda
Serin bir rüzgar gibisin,
Bunaltıcı günlerde
Sen bir vaha çöllerde
Gözyaşlarım kurudu
Sen yağmursun gönlüme
Sen, sen, sen, sen...
Eksik olma ömrümde

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:09 AM
Saatim Ondu, Ayağım Dondu

29-12-2007 23:45
Yarim bıraktı beni
gurbete gidiyor,
İçimde bir acı,
buram buram tütüyor

Sevda acısıyla
öyle bir yanmışım
Hiç düşünmeden kendimi
Yollara atmışım.

Yazlık ayakkabılarla
dolaşırken karlarda
saatim ondu
Ayağım dondu

Koştum gittim kıyıya
yürüdüm, yürüdüm
izim kumlarda kaldı
Aklım hep onda kaldı

Yarimi alan gemi
Düdüğünü çalıyor
Bilmiyor içinde
Yarınlarım gidiyor

Ciğerlerim kavruldu
gözlerim doldu
Hani ayrılmazdık,
Yarim bize ne oldu

Giden son gemiden
duman olup göründün
Bembeyaz bir
gelinliğe büründün
Ben severken, sen gittin
Yine beni öldürdün

İşte gemi kayboluyor,
sevdiğim gidiyor
İçim bir hoş oluyor
Yüreğim yanıyor

Gözlerimden gitmiyor
Son veda, son bakış
İstanbulda bir akşam
Hava soğuk, mevsim kış.

Ellerim cebimde,
dudağımda bir ıslık
Beni bekleyen yine
Koskoca yalnızlık

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:09 AM
Salihi Yakala ... (Çocuk şarkısı denemesi)

Salihi yakala (2)
Tutup da kolundan
Aman ha kaçmadan
Öpüver gül yanaktan
Amaaan çabuk
Salihi yakala (2)

Birine danışmadan
Çabukca sıvışmadan
Salihi yakala

Yormadan, yorulmadan
Kırmadan, kırılmadan
Kaçıp ta saklanmadan
Salihi yakala (2)

Köşe bucak kaçar şimdi
Gevrek gevrek güler şimdi
Kahkahalar ata ata
Halimize güler şimdi
Salihi yakala (2)

Kara kara saçlarını
Sevcem dedim ben ona
Ufak fındık burnunu
Öpçem dedim ben ona

Dedesi de gelmeden
Kaçırıp götürmeden
Kimseye sezdirmeden
Salihi yakala

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:09 AM
Sanki gün çalınmış baharından

30-03-2007
Başında yokken (şükür) bir bela
Kuşlar öterken, gün doğarken hâlâ
Eserken selvi gölgesinde rüzgar efil efil
Bu ne figan, ne gözyaşıdır be gafil

Sandım ki, bağ bozulmuş
Sandım ki, gül düşmüş dalından
Sanki gün çalınmış baharından

Boş ver,
Bir garipti, gelip geçmiş dünyadan
Etme feryat, çekme gam
Ölen şairmiş,
Ölen Ahmet Ünal ÇAM

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:09 AM
Sanmaz mı

Sanmaz mı

Ah ben yanarım aşkıyla da,
Her gün her an anarım da
Yar beni anmaz mı
Bu gönlümün ateşiyle
O ahu da yanmaz mı

Canandan uzak olanın işi, her gün ahmış
Sevmek değil cananı, sevmemek günahmış



Ahmet Ünal ÇAM..

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:09 AM
Seçmece Bu İnsanlar Seçmece

Kimi toplarla,tüfeklerle öldürülür,
Kimi takma kalplerle yaşatılır,
Kimi milyonluk perhizle,sporla
sağlıklı yaşam peşinde
Kimi kollarımdan ince belleriyle
Afrika'da ölmekte.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:09 AM
Selam Versem

Bir gün
yürürken Kızılayda
güneşe baktım,kuşlara
gelip geçenlere baktım.
Sonra
selam verdim
içten bir gülümseyişle

yıllardır yüzlerine taktıkları
çirkin asıklık düşecek diye.
Almadılar da selamımı
bir kuş aldı
gülerek,çoşkuyla

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:09 AM
Sen

'Sen' diye
Şiirler yazdığım,övdüğüm
Hiçbiriniz değilsiniz.
Belki de hepinizsiniz
güzeller !..
Hepinizden bir parçayı
seviyorum
Sevgimin erişilmezliği,
sonun,hep mutsuzluk olması
hep bu yüzden.
Hepiniz varsınız,
'Sen' yoksun...

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:09 AM
Sen Giderken

El sallayışlardaki hüzünü
öğrendim artık
sen giderken
Biliyorum şimdi
tren sesi
neden ağlatır insanı
Öğrendim ayrılığı
Öğrendim acıyı
sen giderken

Sen giderken
çaresizliği öğrendim
öğrendim akşamları
ve öğrendim insan
niçin bakar ufuklara
ağlamaklı.

Sen giderken
geldi hüzün
Sen giderken
geldi dert
geldi acılar
Ayrılığı öğrendim ;
Yamanmış...

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:09 AM
Sen Gülümse

Bana bakma, sen Gülümse
Topla kırıntılarını huzurun
Git yavaşça
…geç olmadan
Hadi, durma
Ağlayabilirim her an
Git, git nolur sen de,
…sen de beni düşünme


...........................08-03-2007 08:45
Ahmet Ünal ÇAM...

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:10 AM
Sen Gülümsersin

Bazen
Bunalırım;hep dert,hep kahır.
Ne olacak bu halim derim,
Aralanır düşlerim ;
Sen gülümsersin.

Bir tren çalar düdüğünü
İçim kavrulur
Bir kuş penceremden uçar-gider
Yalnızlık doluşur odama.
Tam pes edecekken
Bir köşeden
Sen gülümsersin.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:10 AM
Senden nemi esirgerim

Senden nemi esirgerim,
nemi saklarım!
Al,
karşılıksız aşklarım var gönlümde
Al,
dinmez gözyaşlarım var gözümde

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:10 AM
Senden Sonra

Bir yerlerde yine
Çocuklar gülecek,ağlayacak
İnsanlar koşuşturacak,yaşayacak
Güneş doğacak,güneş batacak
Rüzğarlar esecek,yağmurlar yağacak.
Tahta kapımız yine gıcırdayacak
Ellerim akşamları yine üşüyecek.
Fakat sen...sen artık
Bunları duymayacaksın,görmeyeceksin.
Akşamları ellerinle ellerimi ısıtmayacaksın
...bazıları senin için 'öldü'diyor,
Onlar hangimizin öldüğünü bilmiyor...

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:10 AM
Senden Uzaklarda

Bulutsuz akşamlarda
Bir yağmur yağar gözlerimden,
Düşer ;
gözlerim ufuklara,
gözyaşım yerlere...
ta... içimden.
Hüzün fırtınası başlar.
Peşpeşe şimşekler çakar,
düşer yıldırımlar.
Düşer yıldırımlar,
paramparça olur gönlüm.
Düşünürüm ;
sen gittin,ben öldüm.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:10 AM
Seni Aramak

Her gün,her an
dalıp dalıp geliyorum sana
Tam uzanmış tutacakken
kaçırıyorsun ellerini.
Her gün,her an
dalıp dalıp geliyorum sana
Çöllerde buluyorum bazen,
bırakıp gidiyorsun beni,
aç-susuz yine düşüyorum peşine.
Bir deniz kenarında arıyorum seni,
kumsallarda buluyorum
ayak izlerini.
sen siliyor,kaçıyorsun yine.
rüzğarlara tutunup geliyorum,
yetişemiyorum.
Bir köye varıyorum,
akşam üstü,
yorgun argın.
Seni soruyorum
'-Henüz gitti' diyorlar
Tekrar koşuyorum
ayaklarım parça parça,
kanıyor.
Bir dağ kulübesinde
duyuyorum kokunu,
Kar başlamış,fırtınası bir yandan.
Seni bulamamanın korkusu,
yüreğimde çırpınırken,
atıyorum kendimi içeri,
bağırıyorum ismini...ses yok.
Şöminede sönmekte bir ateş,
Bir pencere çarpıp duruyor pervaza,
koşup bakıyorum;
Pencerenin önünde
ayak izlerin yine,
Yine benden uzağa götürmüş seni.
Koşarak çıkıyorum dışarı,
İzlerini takip ede ede
bir uçuruma varıyorum.
Sen geçmişsindir diye,
geçmek istiyorum
...başaramıyorum
kayıyor ayaklarım,ellerim
düşüyorum...düşüyorum...
Düşüyorum;ismini haykırarak.
Uçurumun dibinde görüyorum seni,
kavuştuğuma sevinemeden
...ölüyorum.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:10 AM
Seni Görünce

Önce titrer
Yüreğimdeki son yaprak
Senden esen rüzğarla
Sonra başlar fırtınası
sevdanın

Mevsim kış
Ankara'da kar
Gönlümde yine
Hüzünler var

Karda ayak izlerim
Sessizlik çığlık çığlık
Her köşede yalnızlık

Yabancıyım bu şehre
Bütün sokaklar sensiz
Yabancıyım bu şehre
Günüm yok ki kedersiz

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:10 AM
Senin yüzünden

-------02-10-2007 09:45

Hüzün gitmezse başımdan,
Durulmazsa gözüm yaşımdan
Bil ki senin yüzünden

Bakma darmadağınım,
Bakma dik durmaz başım,
...aşığım,...aşığım,

Boşver benim derdim
Ben sana, dağlardan rüzğar derdim
Gülsen belki,gülümsesen bir kez
...belki, belki de derdim
Şimdi zor, gizli sevdadır, boş ver
Ben bu derdi, eskiden de çekerdim.

Maviler getirdim sana
Okyanuslardan, gökyüzünden
Sermek için yollarına
Çiçeklerden topladım renkleri
Ne olur bana öyle bakma
Karardıysa içim,karardıysa bahtım
...karadan da kara
Senin yüzünden

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:10 AM
Seninle son gülüşüm; Son gülüşüm

Yokluklar içindeyiz,
İmkansızlıklar içinde
Tükeniyoruz yavaş yavaş.
Mutluluğu paylaşacaktık,
Ağlıyoruz yavaş yavaş.

Kaldırdım bakışlarımı,
Bakarak ağlayan gözlerine
Sordum, “Hani hep gülecektik? ”
Acıları, dertleri, ayrılığı unuttu,
Yüzüme baktı; ”Gülüyorsun ya işte.”
Baktım aynaya,
bir acı gülüş dudaklarımda,

Kapının sesini duydum,
döndüm gitmişti
Bir buruk acı
hatıra kaldı dudaklarımda.
Onunla son gülüşüm
Ömrümde son gülüşümdü.


Ahmet Ünal ÇAM

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:10 AM
Senle dolu yüreğim. ....................(Şarkı Biçimi)

Yaralanmış çırpınır
Senle dolu yüreğim.
Her an, bin kez kırılır
Senle dolu yüreğim.

Umut istedim senden
Dert verdin dert üstüne
Can ayrılmadı tenden
Ama ne kaldı bende?

Yine kaldı güneşsiz
Yine kaldı çaresiz,
Yine kaldı bak sensiz,
Senle dolu yüreğim.

Umutlarımı aldın,
Hüzün zaten bende çok.
'Unut'diyenler olur,
Acımı anlayan yok.

Karlı dağlarda kaldım,
Viran yollarda kaldım,
Kırdın, içine baktım,
Senle dolu yüreğim.

Işıktın gözlerime,
Şimdi karanlıktayım.
Yarındın yüreğime,
Yarınsız hayattayım.

Toprak olup çiğnensem,
Bulut olupta gitsem.
Ne kadar inkar etsem,
Senle dolu yüreğim.

Ötelerden ses verir,
Çektiğim şu 'Ah..' larım.
Gülü yok, diken verir,
Yalnızlığım...ağlarım.

Yarın sensiz olacak,
Mümkün değil unutmak.
Gel de istersen bir bak
Senle dolu yüreğim.

Sarıldım acılara,
Sarıldım sensizliğe,
Düştüm karanlıklara,
Hasret kaldım gülmeye.

Acılardan bir gemi,
Yalnızlığın kalesi,
Susuz bir toprak gibi
Senle dolu yüreğim.

Tebessümün aklımda,
Düşünüpte özlerim.
Yaş kalmamış baktım da
Yaşsız ağlar gözlerim.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:11 AM
Sensiz Hayat

Sen bırakıp, gider iken beni gamda
İzi kaldı umutlarımın camda
Sen gittin ya,
gülsem de, ağlasam da
ne acısı acı, ne tadı tat
Çekilir mi bu sensiz hayat

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:11 AM
Sensiz Olmadı

Maziyi sileyim, Dedim; '-Yeniden...'
Ayrılık acısı yaktı derinden
Unutmak ne mümkün, sevdim yeniden
Denedim herşeyi, sensiz olmadı

Her yerde, herşeyde, izin var senin
Her tatlı nağmede, sesin var senin
Yaksam herşeyi, kalır gözlerin
Sevmeyi denedim, sensiz olmadı

Baktığım yerlerde, seni ararım
Attığım adımda, seni anarım
Her adın geçişte, yanar, ağlarım
Gülmeyi denedim sensiz olmadı

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:11 AM
Serap Oldu

Düştüm derde
Halim bîtap oldu
Evim yurdum harap oldu
'Yârim,yârim'dediğim
Bende iken serap oldu.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:11 AM
Sesimi Duyan Var mı!

........................ 27-03-2007 08:55
Bir duyan var mı,
Acımı,
feryadımı,
sesimi
Yalnızlık,
içimde öyle büyüdü ki!
….kim farkındaki

Gideceğim,
Düşüp yollara bir gece vakti
Yalnızlık,
içimde öyle büyüdü ki!





Ahmet Ünal ÇAM

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:11 AM
Sevdalı şarkılar söyle bana 07-032006 17:20

Sevdalı şarkılar söyle bana,
Umutlu Şarkılar söyle.
Hep ayrılık,
Hep hüzün,
Hep keder…
Yeter..yeter…yeter

Tenhada bir şair şiirler söyler
Bir aşığın dilinde acı türküler…
Yıldızlar kayar sessizce
Kavurur içimi sessiz *******
Kavurur içimi yalnızlık,
Ağlayan bir bebek sesi,
yolunu kaybetmiş bir böcek.

Bana birşeyler söyle
Şiirler oku,öyküler anlat,
susup kalma öylece
Bu gece içim kanıyor
Gönlüm daralıyor,
konuş, sohbet et,
Bu gece her yer gurbet
Anlat nolur, kavuşanları anlat
Yalnızım bu gece, yalnızım bu gece
dilimde hazan hece hece
Hüzünlerden sarhoşum bu gece

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:11 AM
Sevdam bitmez

Nereye gitsen gelirim
“Git” dersen ölür
“gel” dersen gülerim
Seni sevmek zor,
Sevilmek
…. hemen hemen imkansız
zalim, bilirim
kara sevda bu söz dinlemez
ben biterim, sevdam bitmez
kararttı gözümü bu sevda
Hasretin var, acım dinmez.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:11 AM
Sevdan Yakar

Bu diyarlar beni boğar,
Ben giderim, zalim bakar.
Sen üzülme zalim yarim,
Sen yokken de sevdan yakar.

“Karadır bu bahtım kara”
Düşmüşüm bir zalim yara
Hele bakın, bakın hal’a
Ben yanarım, eller bakar

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:11 AM
Sevdim, sevmedi (Dörtlük)

Kış gününde kar’a düştüm
Yaz gününde nar’a düştüm
Sevdim, sevmedi beni oy
Bir hayırsız yâr’a düştüm

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:11 AM
Seviyorum seni, İstanbul kadar.

Sen varsan, İstanbul’da bahar,
sen varsan, yaz var.
Yokluğunda kış, yokluğunda sonbahar.
Seviyorum seni, İstanbul kadar.

Gezdiğin sokaklar, sen gibi kokar
Hâlâ, her köşede hayalin,
bastığın yerlerde ayak izin,
ve gönlümde sevdan var.
Seviyorum seni, İstanbul kadar

Çamlıca’da gülüşün kalmış,
Sen yokken huzursuz Kalamış,
“Nazlı bir güzel varmış,
Gözleri deniz kadar mavi,
Sevdası, İstanbul kadarmış.”

Hâlâ gönlümde bir acı, bir sızı
Hâlâ gönlümde bir hüzün var.
Seviyorum seni, İstanbul kadar

Seni arıyorum, sokak sokak, köşe köşe
Ben ağlarım, Kız kulesi güler halime.
Her akşam, aynalarda bir asık çehre,
Her akşam, aynalarda bir aşık çehre.

Kimsesiz yollarda bir şair gezer,
...üzgün.
kî; baştan aşağı hasret,
baştan aşağı hüzün.

Gemiler geçer, sahilden
Üsküdar’da hayalin ve ben,
...bekleriz....bekleriz,
gelmezsin...
gelmezsin bir türlü sen.

Martılar, çığlık çığlık,
boğazda yalnızlık,
sularda yalnızlık,
içimde yalnızlık...

Kaçmak isterim, bu senle dolu diyardan,...kaçamam.
İstanbul bensiz kalır da, ben onsuz kalamam.
Rüzğar gibi peşim sıra hatıralar....ve yollarımda gözlerin.
Unutulmak kaderim olsa da, unutmam, unutamam.

Yapayalnız benim gibi Salacak iskelesi.
Yapayalnız sahil yolu, kaldırım taşları.
Havada biriken bir kasvet,
bulutlarda, yağdı yağacak gözyaşları...

Bir otobüsle, trenle ya da gemiyle çık gel,
gel artık,
kaşları kalem,
gözleri badem,
dalga dalga saçları.
Yüzünde gülüş, kucağında umutlar gel!
Gel...gel kî,
İstanbul seninle güzel...

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:11 AM
Sıradaki hüzün benim

30-03-2007
Her gözyaşında
ağlar gözüm benim
sessizce bir gölgede.

Yetim kalsa uzakta bir çocuk
asılır yüzüm benim
bir yanardağ,
alevlenir içimde

Bir ana ağıt yaksa
yanar gönlüm benim
son mum da söner,
karanlık gecede

Sıradaki hüzün benim,
sonraki de


Ahmet Ünal ÇAM

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:11 AM
Sırtımda Hançerler 31-08-2006 07:07

Bakarken maziye, son kalemin, son surundan
Nefret ettim, ihanetin bile usulünden
Kalbim son kez titrerken yine de umutla
Sabrıma şaştım artık, kuşku duydum usumdan

Çıkarmak için uzandıkça sırtıma,
derine saplandı hançerler
Anladım ki, sabır ekenler, nankörlük biçerler
Ve gördüm, dünyanın son durağında, dizi dizi
Yalan yüzlere aldananlar, hâlâ vefayı beklerler.



Ahmet Ünal ÇAM

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:12 AM
SiS

Uğurlarken beni yalnızlık
sokakta karşılaştık
korkunç nefesiyle
bekliyordu beni
sis

Yürüdükçe yollarda
aldı beni içine
sis

Attığım her adımda
rüyada gibiydim
zihnimde
dansediyordu
kabuslar.
Canavarlar çıkaracak gibiydi
sis

Yolların sonu bulunur diye
Çırpınarak beyhude
yürüdüm kimsesiz sokaklarda

Sokak köpekleri
gülerken halime
kulak verdim ayak seslerime;
Çağırır gibi, bir şiirin ritmini
ya da bir saatin tükenişini
gelmeyecek sevgiliyi
beklemek gibi,
içimden
sevgilinin hayaliyle
şiirler geçip gitti

Bir çocuk ağlamıştı
içimde kimsesiz
Ellerimi, yüreğimi,
korkuyla bağlamıştı
sis

Erirken içimde
son kırıntısı
umudun
Yakaladı beni
haykırarak coşkusu korkunun
benden eksileni almış gibi
gülümsedi bana
sis

Sokak sokak arar gibi mutluluğu
aradım çıkmazdan çıkaracak bir yolu
Bırakmamıştı kurtuluşa hiç bir iz
Labirentler çizerek yollarıma
sanki
sis

“Yakalar mıyım,
son anda bir ümidi? ”
diye son kez
bakınırken çevreme
bir camda gördüm ki
içinden ilk canavarı
çıkarmıştı
sis

Ben korkarak kaçarken
kendim yine kendimden
Yaklaşan siluetleri belirdi
düşmanlarını arayan atlıların.
Ölümün soğukluğu gözlerinde
Nallarına bez bağlanmış atlarıyla
dörtnala
Meçhulden gelip,
gider gibi meçhule
gittiler
sessizce...
Sessizce, aldı onları da içine
sis

Uzaklardan gelen bir şarkı
titrerken önce kulağımda
sonra yüreğimde
Gördüm perişan perişan
ağlaşanları
boş duraklarda

Avuçlarından kaçırdıkları
Mutluluğa ağlayanların
çığlıklarını duydum
pişmanlıkların eşiğinde
Ne kadar gizlemek istese de
sis

verip tüm taşlarımı
hatta vezirimi, şahımı
Dönmek için evime
yapa yapa umutsuz bin hamle
Hiç umulmadık anda
döndüm ki tanıdık bir köşe

Son izlerini takip ede ede
geçmişteki gülüşlerimin
gelmiştim işte
Yarınlarımı gömdüğüm eve
Bırakmak istemez
gibiyken beni
sis

Döndüğümde eve
yine karşıladı beni
yalnızlık
ağlarken arkamdan
sis

Girdiğimde evime
geri geri giden adımlarla
Çığlıklarını gördüm
aynamda
bu yüzün
Bütün haşmetiyle
yakalarken beni hüzün.

Yıkılırken
Tutuna tutuna
kahırlara
Düştüm
içimdeki uçurumlara
“Benim avımı aldın” diyerek
kırar gibiydi camları
sis

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:12 AM
Sobe

Mutluluk !..
kaçma artık,
Sağım-solum
sobe !..

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:13 AM
Sokakta Yağmur Çiseliyor

Sokakta yağmur çiseliyor,
Penceremde yağmur,
İnsanlar kaçışıyor,
Gözlerimde yağmur.

Sokakta;
Bir baştan bir başa yalnızlık
Bir baştan bir başa yağmur
Ne gelenim var, ne bir selam
Sokakta yağmur çiseliyor.
Yağmur! , yağmur! ,
İnsanlar kaçışıyor...

Şarkı şarkı hasret,
Şarkı şarkı hüzün,
Bir güzel kız düşmüş...
Yavaşça kalkıyor yerden,
Biraz incinmiş, biraz üzgün.
Dönüp bana bakıyor,
...gülümsüyor,
gözlerine bakmak istiyorum penceremden,
...'düş'müş...

Yağmur yağıyor,
buğulanıyor camlar,
Havada yağmur, havada rüzğar,
Küçücük seller, çıplak ayaklı çocuklar
...gülüyor, koşuyor...
Kağıttan gemiler gidiyor mazgallara
Bir amca geçiyor, yorgun bakışlı, hayli yaşlı
Bir kuş uçuyor, beyaz kanatlı, siyah başlı,
Bir dünya geçiyor penceremden, bir dünya
koşar adım, telaşlı

Kaldırımlarda ayak sesleri bitti,
kuşlar da gitti
Sokakta yağmur, penceremde ben
Radyoda bir müzik,
gönlüme yine, yine gönlüme
hüzün geldi.

Koluma giriyor eski dost; yalnızlık
Nihavent makamından
yalnızlık şarkıları
Gölgelerde eski fotoğraflarım,
Duvarlarda acı gülümseyişler,
aynalarda izini aradım gülen bir yüzün
Akşam gölgeleri gönderiyor üstüme üstüme
sokakta yağmur dinmiyor, gönlümde hüzün
Penceremi aralıyorum,
son bestesi yağmurun;
Kimse görmeden, yağmurlara karışıyorum
Kimse görmeden...ağlıyorum.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:13 AM
Soldurdun

Soldurdun içimde
Son ümidi, son yaprağı
Sensiz bana her yer
Kırık kalpler durağı

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:13 AM
Son Değil

Çalışı son olmayacak
kapımı mutsuzluğun
Her ayrılıkta
bulur beni
Ne kadar kaçmak istesem
kırarcasına çalar kapımı
Mutlaka gelir yanıbaşıma
sımsıkı sarar beni

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:13 AM
Son kez uyudum...............15-08-2006 09:00

Zaman alıp beni gitmeden,
bilinmez diyarlara,
bıraktım izlerimi, son kararlara,
kırılan kalemlere,
unutulmuş yerlere
Peşimde gezerken huysuz huysuz,
boşa geçen yılların, intikam saatleri,
kendim indirdim,
ömrüme inen son perdeleri
Ardımdan ne bir haykırış duydum,
Ne bir bakış, üzüntülü
Biten bendim, biten bir garip ömürdü
Vefayı aramaktan yorgun, bir dağ başında
Hatırlaya hatırlaya
son mutlu demlerimi
yumdum gözlerimi,
Herşeyden uzak,
uzak olmaktan memnun,
son anımda son umudum
son kez uyudum…



Ahmet Ünal ÇAM

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:13 AM
Son Mektubum, son şişede

09-Temmuz-2007 21:50

Bütün gemileri yaktım,
kaldım yapayalnız sahilde
Şiirler uzak ufuklardan geçer,
yalnızlığım, derin bir iç çeker
Uzaklaşır yavaşça
son mektubum,
son şişede

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:13 AM
Son nefesim ve gözlerin

Yapayalnız bir akşamdı,
yürürken sahilde
Yakomozların ışıkları
sönük kaldı
bir anda denizde
Ağlıyordu, pırıl pırıl bir deniz kızı
bakıp bakıp gözlerime

“Ağlama! ” dedim,
”Dileğin nedir, Söyle”
“Yapayalnızım” dedi,
billur sesiyle.

Bırakıp kimsesizliği arkamda
deniz kızıyla
daldım derinlere
Son nefesimi verdim
bakarak gözlerine...

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:13 AM
Son Umut 23-07-2007 23:10

Rıhtıma bak,
bir gemi çıkıyor limandan,
yükü umut,
biriktirmiş de geçmiş zamandan.

Sen uzakta dur, sen beni unut

Birikmiş acılarım
yüreğimde karışıp karışıp dertlerle
gözümde yaş oldu
Ettiğin zulumler, söyle kaç oldu
Sen de git, bırakıp beni git
Mavi gözlerinde de gidiyor,
gördüm,
…son gemide son umut
Sen uzakta dur, sen beni unut

Erken karardı günüm,
Yaşamadan büyüdüm.
Daha dün gibiydi
Kırkıncı yaş günüm
Daha onbeşinde gönlüm
Ah! gönlüm düğüm düğüm,

Unutuldun unutuldun
Hani nerde
köşe bucak sakladığın umut
Etme gönül, hadi sen de unut

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:14 AM
Sonbahar Hüznü

Birşeyler var bu akşamlarda,
Birşeyler var bu sabahlarda,
Birşeyler var sonbaharlarda,
tutsan tutulmaz
kovsan gitmez.
yüreğimi ezen birşeyler var.

Birşeyler var,
dilimi dolaştıran,
elimi tutan,
boğazımı sıkan.
ağlamak zor,
gülmek imkansız.

Birşeyler var,
rüzgar başka esiyor.
Birşeyler,
güneş başka batıyor.
Var var,birşeyler var,
herkes biliyor,
söyleyemiyor.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:14 AM
Sorarsan, buralarda hâlâ bir yalnızlık var

26-02-2008 15:00

Kar yağardı bu şehre bazen,
ısınırdım taze ümitlerle
Bahar gelirdi içime kış güneşlerinde

Sonra taşındın sokağımıza,
Sonra yaraladın beni görünmez bir hançerle
Sonra, sonra... sevdim seni,
Sevdim, uzaklaştı ümitler birer birer
Çıkageldi aynalarıma bir derbeder
Sen geçerdin sokaktan,
Göğsümde bir kuş kıpırdayıp dururdu
Her bakışında bir kurşun beni vururdu
Çankırı'nın bütün sokaklarını gezerdim
Bütün sokaklarında, sensiz akşam olurdu

İçimde umutsuzluk vardı seni son düşündüğümde,
...umutsuzluk seni her düşündüğümde
Yanıbaşımda bile uzaktın bana yıllarca
Uzanan ellerim hep boşlukta kalırdı
Giderdin daima
Kaçar gibi telaşla
Her köşeden kaybolurdun yavaşça
'Senli' diye vardığım yerler
Sensiz kalırdı
Beni hüzzam faslında bir hüzün alırdı
Giderdin daima, giderdin, geride bir mecnun kalırdı

Gelip geçti işte zaman
Çankırı'nın taşlı yolları eskitti pabuçlarımı
Sayamadım ki, sensiz geçen yıllarımı

Sorarsan, buralarda hâlâ bir yalnızlık var,
Acı çay, şimdi susuz akar,
Yollarda küçük çocuklar,
lüks arabalara bakar
çıplak olsa bile küçük ayaklar,
koskocamandır hayaller.

Buralarda kimsesiz rüzğarlar eser
Gülünmesin diye herkes, hayallerini, gizler.
Büyük hayaller kurup, sıradan yaşar.
Küçük şehir işte, insanlar vaatle doyar
Ama komşusu açken, tok yatmaz komşular

Buralar aynı işte, zaman geçmekte
Her sabah yine doğuyor güneş de
Ve yine her gün bitip sensiz akşam olmakta
Her yalnız kalışımda, her ağlayışımda,
Hâlâ kalbim bana seni sormakta

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:14 AM
Sormayın Beni

Ha şafakta ha akşama
Düşmem gerek yollara
Etmeyin yazık bana
Şiirle vurmayın beni

Çıktı umudum raydan
Yaktım gemimi çoktan
Ne geceden ne aydan
Arayıp sormayın beni

Yenilgi bana haktı
Kervanım yola çıktı
Gönül bezgin, bıktı
Gayri yormayın beni,

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:14 AM
Söylenmemiş Sözler 09-03-2006 10:05

Henüz söylemedim
Kurmadım o cümleleri
Bekle beni,
bir tufanlı gecede
toplayıp cesaretimi
söyleyeceğim
kimseye söyleyemediğimi.

Yıllardır bu anı beklemiş gibi,
bekle beni.

Ellerimden dökülecek hüzünler,
bakışlarımda korkusuz bir cengaver
koynuma alıp birikmiş ümidimi
sıralayacağım yollarına
söylenmemiş sevda sözlerimi.





Ahmet Ünal ÇAM

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:14 AM
Susacak içimdeki dertli şair

21-03-2006 18:30 / 22-03-2006 07:30

Uzak... uzak ufuklarda gözlerim,
İstanbul’da..., İstanbul’da Boğaziçindeyim.
Rüzğarda bir hüzün, dalgalarda sesi şairlerin,
Bir yanda Nazım’ın türküsü, bir yanda Veli’nin.
Kederlerle sarmaş-dolaş, kederlerle iç-içeyim,
Yalnızlığımla ben, İstanbul’da Boğaziçindeyim.

O yandan, o yana resim çiziyor, havada martılar,
Bulutlarda geziyor, çiçekler, bir çocuk ve atlar.
Gemiler... gemiler... gemiler... gittiler,
Beni sahilde, bir başıma bıraktılar

Kaldırımlarda uzaklaşırken,
ayak sesleri Necip Fazıl’ın
Ah! Acı kî, hükmü geçiyor,
dilimdeki şarkıların.
Son demleri bu gönül!
son demleri, içimdeki baharın
Belki seneye, belki yarın... belki yarın...
Konuğu olacağım,
Karacaahmet’te bir sade mezarın.

Ada vapuru bir düdük çalar,
bir şiir geçer uzaktan
Tenhada, yine bir şiir karşılar beni,
Kaybolan mazideki elemi,
Kaybolan gençlikteki elemi,
şair söyler, şair anlar
Ve...
çalınmaz artık, dede efendi,
susar Hafız Burhan,
bir cızırtıdır artık gelen,
kalbim gibi
...kırık plaktan.

Her akşam, sokaklarında bir şair gezer,
Yüreğinde hüzün, bakışlarında hep keder.
Ezan sesiyle huzur ararken minareler
Cami cami, çeşme çeşme, koca Sinan gülümser.

Ey! şiirlerle gülen, şiirlerle ağlayan şehir,
Sevemedin beni, sevemedin beni, sevmedin.
Fatih’te dinerken hasretin,
Beyoğlunda, acıtır içimi, gurbetin.

Gün gelip, duracak içimdeki fırtına,
Gün gelip, kuruyacak, bu taşkın nehir,
Kırılacak son kalemim, doyamadan sana,
Doymadan sana, susacak içimdeki dertli şair.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:14 AM
Sürpriz

Depremler,seller olmadı,
Çakmadı şimşekler,şatafatlı.
Sabah yine güneş doğdu,
Gidişin sürpriz oldu...

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:14 AM
Ş i m d i

Sonbaharda gelseydin,
Beni öyle görseydin;
Hayalleri yıkılmış,
Ümitleri kırılmış.

Her şey,
Bir özür dileyince
Unutulurmuş gibi,
Tüm dertler bitmiş gibi
Yine içten gülseydin.

Unutupta geçmişi
İnan kanardım sana.
Yine terketmen için,
Fırsat tanırdım sana.

Şimdi,
Çok şey değişti
Gözüm açıldı benim.
Hiç boş yere sevinme
Ben eski ben değilim.

Şimdi,
Sen, eski kurşun yaram,
Sen, sönmüş bir sigaram,
Fotoğrafı yakılmış,
Unutulmuş hatıram.

Şimdi,
Orta halli gelirim,
İki odalı evim,
Bir de dünya güzeli,
Şipşirin sevdiğim var.

Ne gözü yükseklerde,
Ne kibirli-havalı,
Bir kahkaha yetiyor,
Yarım ekmek arası.

Uzandığım kapılar,
Ümitlere açılır.
Sevdiğim beni sever,
Gör, sensiz de yaşanır.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:14 AM
ŞAH-MAT...15-07-2007..10:20...Ahmet Ünal ÇAM

...........................15-07-2007..10:20...

İyi değil bu gidişatım
Piyonlarla bir atım,
bir de şahım
Vezir gitti, düştü bütün kalelerim
Uzaktan bakar ‘dost’ sandıklarım
Gülerse anca halime güler bahtım

Son hamleye hazırlanıyor feleğim,
Biliyorum artık, yaklaşıyor yenilgim
Daha bu kadar gençken yaşım
Birkaç hamle sonra biter çırpınışım,
biter feryadım, ‘ah! ’ ım
Neylesem nafile, eğdim boynum kadere
Birkaç hamle sonra şah-mat’ım

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:15 AM
ŞAİR-YAZAR ve EMEĞE SAYGI

İçimde süzülürken bir acı rüzğar
Anladım unutulmaktan da ötesi var
Ne güç, ne çaba, ne umutdan fayda
Bilinmemek, tanınmamak alnımda yazar

Aldırma 'Duyguları yazan hangi yazarmış? '
Cahil; okuduğunu sahipsiz sanarmış
Neyleyim, gülleri deren, eller kanarmış
Öğretmen gibidir, ışık verir, erir yazar.

Uzaklarda 'emeğe saygı' şarkısı okunur
İsmim bilinmez, yazdıklarım okunur,
Açıkcası bu bana fazlasıyla dokunur
Geldim, yaşadım,gidiyorum kaç yazar

Ünlü değilsen, seni kim umursar
'Şair-yazarmış! ' alem gülerek bakar
Boşver, ismim eserlerimde olmasa ne çıkar
Mezar taşımda 'Ahmet Ünal ÇAM' yazar

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:15 AM
Şair

Şair,duygu denizinden bir avuç alır,
Yollar geçer,dağlar aşar çöldekine ulaştırır.
Şair sonbaharda ağaçları çiçekli görebilir,
Gözlerini kapatıp,satırlarda bir ömür yaşayabilir.
Şair,duyguları yoğurur,yazar satır satır
Şair doğar,yaşar,ölür adı yadiğar kalır.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:15 AM
Şairim, kimsesizim

Karartmadan, kendi bahtlarını
Son şiirimi sökecekler kalbimden
“Atın, hayır yok artık bu bedenden”
deyip, sürecekler atlarını...

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:15 AM
Şatafatlı Güzeller

10-04-2008 08:45

Mahmur bakışı, çene çok, boş lafta ezer mi ezer
Bir hayırlı işi var mı! Ne gezer.
Öyle devir ki,
kime yazsam şiir,
kime okusam gazel
Dışa baksan şatafat da, var mı gönlü de güzel?

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:15 AM
Şiir Nedir ki?

Yaşamak gibidir şiir, sevmek gibidir.
Kimi gün sığmazsın cihana, dar gelir,
Kimi gün ezik yüreğinle,
Yolda yürümek bile zor gelir.
Bir bakarsın satır satır,
“ayva gelir nar gelir”.
Kimi gün, halden anlayanın çıkmaz
“kahır çekmek zor gelir”
Yüz vermese de eninde sonunda;
“dönüp baksan, bir edalı yar gelir”
Savaşlar biter sonunda, mevsimler biter
Ama bitmez mevsimli mevsimsiz cefalar
Her köşede
orasından burasından
kırık kalp kalır
“Şarkılar seni söyler”; Sen isyanda
“hep kahır, hep kahır bıktım..”
“Ne candan dost,ne vefalı yâr
Bu kaçıncı kış,kaçıncı sonbahar.”
Diye diye geçer ömür.
Geride,yazılamamış mektuplar kalır


Ahmet Ünal ÇAM

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:15 AM
Şiirler, şairler

Şiirler, şairler
---------
Her şair aşık olur, yazar da,
her aşık olunan bilmeyebilir.
Her aşık, için için yanar da bazen
aşık olunan değmeyebilir.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:15 AM
Şiirsiz Bir Akşam

Ne gökte ay gülümsüyor
Ne deniz kokusu havada.
Ne de hasretin içimi yakıyor.
İşte şiirsiz bir akşam daha.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:15 AM
Tanışalım mı?

25-01-2006 07:07

“Tanışalım mı? ” demiştiniz
yıllar önce
sokulup yanıma sessizce
Ben, pervasızca ve son gülüş yüzümde
Bakarken bir ahu gözlüye…

Sonra, bırakmamıştınız peşimi
kaçtıkça kovalamış,
omuz omuza yürümüştünüz
mehtaplı *******de
Ve esir almıştınız sonunda
O güzelin gözlerinde beni
gam, hüzün, keder, vesvese.

Tanıştık yeterince,
Dolaştık yeterince.
Acıtıyor artık,
Yüreğimde kelepçe

Bırakıp gideceğim sizi
arayacaksınız beni,
sokak sokak, köşe köşe

Oysa ben,
Bir ıslık dudağımda
Ve yine bir gülümseyişle
Şakalar yapıp yavrularıma
yürüyor olacağım
eşimle kolkola





Ahmet Ünal ÇAM

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:15 AM
Taş Yuvarlansa

Düşünce zalim zulmüne
Haklı olsa da hükmü ne
Dağdan taş da yuvarlansa
Düşer başım üstüne

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:15 AM
Teröristler Ortasında, Son Kuş Sesleri

Teröristler Ortasında, Son Kuş Sesleri

Otobüsümüz durdurulup
indirildik yollarda
Ellerinde keleş
ve gözlerinde öfke
Yürüdük, onlar arkada
biz se önde
Yanıbaşımızdaydı işte
uzaklardaki endişe.

“Bizi öldürecekler” dedi
Saklarken kimliğini
genç bir anne, kucağında bebeği
Anladım ki eşi polis.

Yarın kitabım çıkacaktı,
Oysa bu gün içimde ölümcül his.

Karla kaplı dağlarda
çiçek aradım boşuna
takmak için
keleş namlusuna
Korkuyordum ölmekten,
dualar istedim
kuştan, böcekten.

İncitmediğim karıncalar,
girerken koluma
Bir daha tarttım kendimi
hazır gibiydim
son yolculuğuma.

Vagon vagon geçiyordu
hatıralarım,
güzel günlerim,
pişmanlıklarım.

Ayırmak için bizi,
cellatların önüne
Kimliğimi ararken
içlerinden biri
bulunca şiirlerimi
hatırladı beni.
Diğerlerine gösterdi;
“Hiç aleyhimizde yazmazdı” dedi,
“Hatta sever bizleri.”
Oysa ben severdim herşeyi
ve yaratılmış herkesi.
Sevmediklerim ise ya egoist
ya teröristti.

Ve bir terörist,
şefkat gösterip bana,
ayırdı cellatların uzağına.

Şimdi, bu ümide sarılırken, utançla
Yaşama, merhaba demek için, yeniden
kaldırıp gözlerimi yerden
bakmak istedim uzağa,
çok uzağa…
O anda, bir çocuk sesiyle hissettim
içimde hâlâ atan yüreği..
Ve gözgöze geldik;
Kucağında çocuğuyla bakan,
...... o polis eşiydi.

Son kez bakıp kuşlara, ağaçlara
Veda edip ümit dolu şarkılara
yürüdüm...yürüdüm yanlarına
Şaşkın bakışları altında bir celladın,
Ve..Parmaklar uzanırken tetiğe
Vardım hak ettiğim o güzel yere.
Aldım, çocuğu kucağıma
son anında gülsün diye
Masallar anlattım...masallar...
hatırlayıp yavrumu,
“yavrum” diye.

Dağ başında, bir kuşların sesi,
bir de benim
Bekledik dakikalarca,
Bölsün diye kurşun sesi
bekledik bekledik
gelmedi
...sesim bitti, masal bitti..
Dönüp baktım
teröristler insan olup gitti...

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:16 AM
Teşekkürler hayat

11-07-2007 10:10

Bende denedin tüm hüzünleri,
Ben de denedin acıları
Teşekkürler hayat
Öğrettin artık sınırlarımı

Az önce bir karıncayı kurtardım sudan
Az önce dolaştım hayatın kenarından
Az önce sildim son gözyaşlarımı
Az önce anladım ki, her şey sıradan
Teşekkürler hayat

Öğrendim ki
Gözyaşları ağlamakla bitmezmiş,
Yeniledim her gün
Göz pınarlarımı
Öğrendim ki
Gözyaşlarını bitiren,
Alışmakmış acıya
Öğrendim yaşaya yaşaya
Teşekkürler hayat

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:16 AM
Topladım, seni hatırlatan ne varsa

-------15-08-2007 13:50

Topladım, seni hatırlatan ne varsa
Ağlarım bakarken,güldüğümüz fotoğrafa
Yine kalbim kanarsa,..yine kanarsa…
Topladım, seni hatırlatan ne varsa

Dönsen bile sen geri “Nolur benle kal” diyemem
Aşkla yanan gönlümü “Al koynuna, sar” diyemem
Artık yaram derinde “Vurma, nolur, dur” diyemem
Alıştım ben acıya “Derde derman ol” diyemem
Topladım, seni hatırlatan ne varsa

Bakarken aynaya, gülemiyorum
Gülüş senle dolu günü anlatırsa
Şarkıları aldım koynuma,
Sensizliği serdim balkona
Uyutmadım mehtabı, haykırdım acımı
Ne yapsam olmadı, sensizlik var ya…
Sensizlik hatırlatır seni,
yanarım yanarım, yanar ağlarım

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:16 AM
Türk filmleri seyreder gibiyim …

……………….30-07-2007 17:20
Seni düşünürken
Türk filmi seyreder gibiyim
Reklam girmeden daha
Senle dolu düşlerimin yarısında
Gidip yüzümü yıkıyorum
Sonra bir şey olmamış gibi
Gülümsüyorum

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:16 AM
U m u t

Eğme başını, dik tut arkadaşım,
Gelecekte yaşanacak günler var.
Ekmeğimizdir 'Umut' arkadaşım,
Ballar ile yenilecek günler var.
Karanlıkları unut, arkadaşım,
Yedi renkle çizilecek günler var.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:16 AM
U n u t m a d ı m

Tam 'Unuttum'derken
ansızın geliyorsun
Gülüşümü tüketiyor,
uykumu bölüyorsun.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:16 AM
U n u t u l a c a ğ ı m

Bensiz olacak herşey,
Bu dünya bensiz dönecek.
Grup'un ışıltısı
Ben'siz yanağını öpecek.

Güleceksin gün gelip,
güleceksin yine
Ağlamak yakışmaz zaten
O şirin güzelliğine.

Baharların olacak,
Kışların olacak.
Kaderim olacak,
Benim,unutulmak.

Başkası bakacak gözlerine,
Başkası girecek yüreğine,
Dolanacak ismi diline,
Kapanmış sayfa olacağım.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:16 AM
Umut bile mazide

Bir şiiri okumak,
gözlerinde
Ağlamak, ağlamak
veda sözlerinde
Durgun akan ırmak gibi,
sessizce
Umudu ve maziyi
bırakmak geride






Ahmet Ünal ÇAM

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:16 AM
Umutsuz Bekleyiş

Kimbilir
Belki bir sabah
Kuş sesleriyle
Cıvıl cıvıl,dolacaksın odama.

Belki bir sabah
Yağmurlarla geleceksin
Kimbilir, seninde
Umulmadık hüzünlerin olacak;
dokunsam, ağlayacak
dertlensem, güleceksin
'Bunlar da dert mi? 'deyip
başlayacaksın saymaya.

Belki bir sabah
Kuşlar gibi,tık tık
vuracaksın cama.
Süzüleceksin odama,
Yüzünde gülüş,
Ve paylaşmak ister gibi,
umutlarla
Alacaksın beni,
Umutsuzluğun son durağından.
Yüzüme neşeler çizeceksin,
Başaramamanın korkusunu
duymadan.

Kimbilir
Belki bir sabah
Umarsız geleceksin
Ağlasam ya da gülsem

...aldırmadan
geldiğin gibi gideceksin.

Kimbilir
Belki de
Hiç gelmeyeceksin.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:21 AM
Unutma

Gül,eğlen,hakkın ama
Ağlayanlar da var,unutma
Hadi birşeyler yap onlar için
kalk,kıpırda
omuz ver,susma.
Yetmiyorsa gücün,
En azından onaylama

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:29 AM
Unutulur Aşk

Her acımda, her hüznümde
şiirler geçer,
içerimi dağlarım
Kırık aynalara baktım da
Boşa geçer, boşa yıllarım.

Değsen ne olur, gözyaşıma elinle
Ağlamadıktan sonra benimle
Her akşam, her akşam yıldızlara
bakar bakar ağlarım.

İçim yanar, kavrulur
Gün gelir unutulur aşk,
Aşk, bir rüzğarla savrulur
Silinir acı hatıralarım.

Bir şarkı süzülür gelir
Sanki halimi bilir
Yıkılırken, omuz verir
Çekip gitse dostlarım.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:29 AM
Unutun Artık Beni, Kötü Anmaktansa

23-03-2007 00:45

Artık hiç birşeye şaşırmıyorum
Artık, bir şey yok, kî yeni
Kulağım kalp sesimde
Beklemek öldürecek beni
Tükettim yıllar önce neşeyi
Ümitler döndü uzaktan köşeyi
Artık boşverin beni,
Renkleri silin,
Gökyüzünü toplayın ufkumdan
Gözlerimde yok dünya,
Yakın! …bana ait ne varsa
Ben bu vücudu çoktan terk ettim,
Varsa, bir ihtimal sevenim,
Çeksin artık idam ipim.
Ah! hep hata yaptım,
Benden kalan hep kötü olacak,
Kendime bile olmadı hayrım,
Neyleyim, buymuş bahtım
Adımı bile anan olmayacak.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:29 AM
Unutur 'UNUTMAZ' dediğin

Bir çukura atılır da naaşın
Başucuna konulur kara taşın
Kış olmazsa, belki yazın
Unutur 'UNUTMAZ' dediğin

Bir gülüşle gözyaşını kurutur
'Yarın' ile dününü avutur
En sevenin kırk günde unutur
Unutur 'UNUTMAZ' dediğin

Deryalarda sal mı sandın
Uçurumda dal mı sandın
Kendin, 'Daim yar' mı sandın
Unutur 'UNUTMAZ' dediğin

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:29 AM
Uyku Tutmaz

Uykularım bölünür
Aniden bir ses ile
Uyanır bakınırım
Belki sensin diye.
Yine sen değilsin
Yalnızlık yine
Kırarcasına kapımda.

Direnirim,bile bile
Yenileceğimi yine
Yağmurlanır gözlerim,
Gücüm tükenir.
Yalnızlık yüreğime
Duvarları çökertir.
Gönlüm ezilir,
Ezilir gönlüm.
Boynum bükülür,
Tükenir ömrüm...

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:29 AM
Uzaklardakine

16-03-2007 08:50

O eski ahenk, kalmadı gitti
şimdiki güzellerde
saz var, naz yok

Sensiz, tatsız mevsimler,
bahar bitti
yaz var, haz yok

Bir bakışın içim eritirdi
gayrı bakışlar da sıradan
arz var, tarz yok

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:29 AM
UZAKTAN GÖRDüM,YAĞMUR YAĞARKEN

..........31-08-2007 Anamur

Uzaktan gördüm,...yağmur yağarken
Bekledim,
“Merhaba! ” diyecek sanarken
Öylece geçip-gidiverdi huzur
Olabildiğince uzaktan,
…oldukça mağrur

Boşuna beklemişim bu baharı da,
…terketmeyecek kederim,
…unutulmak(tır) kaderim
Bu bahar,
bu hava,
bu yağmur gider
başka şehirleri,
başka dağları bulur
Bir şair daha
kalır geride
yalnızlığında unutulur.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:29 AM
Ümidim Olsun

Yüreğim vurgun
Sen uzaklarda
Korkular yığılmış
yanıbaşımda

Gözlerin aydınlatmıyor
Gece karanlık
Gece soğuk
Hasretin delicesine
yüreğimde.

Bir ses,
Bir nefes ver
Korkularım dinsin
Ümidim olsun
nolursun...

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:29 AM
Ümitsizliğe düşmüyorum artık

14-06-2007 17:10

Ümitsizliğe düşerdim, eskiden
Üzülürdüm, hem de çok
Sade yanmazdı içim,
Sade toplanmazdı yaşlar gözümde
Sıkılırdı içim, boğulurdum
Kimse görmezdi,
….olsa da yanımda
Boğulurdum sessizce

Artık düşünmüyorum kara kara
Alıştım artık bahtıma
Çünkü…
Öyle kurudu ki bahçem,
öyle soldu ki içimde çiçekler
Artık ümitsizliğe düşmüyorum
artık ümit etmiyorum

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:29 AM
Üşüyorum

Üşüyorum
içimi ısıtan
bakışın nerde
Koştukça peşinden,
Adım adım, tane tane
kaçışın nerde
Doğruldukça,
yeniden gönlümü
yıkışın nerde
Düş olup, perde perde
düşürüp beni derde
Saçlarında rüzğar ile
akışın nerde..

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:29 AM
Üzgünüm

10-04-2008 09:00

Işıkları yakma
Bırak kararsın günüm
….üzgünüm,
(Zaten) Ben de akşam oluyor

Çekme hançerleri,
Dursun sırtımda bırak,
haşmetle, parıldayarak.
Alışmışım ya
Dengem bozuluyor

Dur, gelme ne olur yanıma
Bakma yüzüme yüzüme
Sus ve dinle,
İçimde bir şair ölüyor

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:30 AM
Üzülme

Bir gün
El üstünde tutulacaksın
Ama sen göremeyeceksin
Gözlerin açık olsa bile.
...tabutlar kapalı olur
sımsıkı.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:30 AM
Vagonda

Dillerimiz suskun,sessizlik delicesine
gözlerimiz kaçışıyor
Yalnızlık; bir gidip bir gelircesine
vagonda sevda dolaşıyor

Tüm istasyonlarda yağmur uğurluyor bizi
yine yağmur karşılıyor
Yağmurun gözlerimizde bıraktığı izi
yalan gülüşler gizliyor

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:30 AM
Varlığın

Yokluğun ölümü hatırlatır bana
Varlığın baharı
Şimşekler çakar,kararır gökyüzü
Asılınca kaşların
Oysa çok görmüşümdür aydınlattığını
Gülüşünle zifiri karanlıkları

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:30 AM
Varsa Sevenim

............................ 27-03-2007 08:50
Topla hüzünlerimi
Yükle artık sırtıma
İşte gidiyorum, selam söyle
varsa sevenim,
varsa dostuma
‘Mutluluk’ uzak şimdi
‘Mutluluk! ”
…belki başka bahara




Ahmet Ünal ÇAM

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:30 AM
Y a ş l a n ı y o r u z

Ömür geçip gidiyor, kırk oldu yaş,
Ben sakinim ama yıllarda telaş,
Baş ucuma dikilmeden bir uzun taş
Bekletme nazlım, gel yavaş yavaş.

Solarmış güller, susuz kalınca
Anlarsın beni, sevdalanınca
Bir gece vakti yalnız kalınca
Ben gibi hayale dal yavaş yavaş

Ak dolar saçların, bükülür belin
Susar da şarkılar söylemez dilin
Kapın çalınmaz, tutmaz ayağın elin
Gelirim, bir haber sal yavaş yavaş.

Derdim dinlemedin, dertliyim
Başımda sevdan, perişan halim
Gözlerim enginde ağlarken, benim
Uzanıp elimi tut yavaş yavaş

Baharım gelmez, uzak tüm ümitler
Sen yoksun, soldu ah! bütün çiçekler
Başıma devrilmeden viran haneler
Yıkılmadan bendim gel yavaş yavaş

Beklerim hasretle, nerdesin nerde
Hazan dolu ömrüme inmeden perde
Solmuş çiçekler açtığında bu yerde
Gül koka koka, gel yavaş yavaş



Ahmet Ünal ÇAM

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:30 AM
Ya garip ölürüm, ya musalla tahtım. (DÖRTLÜK)

Karadan kara, karaymış bahtım
Dönüp dönüp kendimi vuruyor ahtım
Dünyada muradım kalmadı gitti
Ya garip ölürüm, ya musalla tahtım.

Ahmet Ünal Çam

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:30 AM
Yad'a Kaldı

18-08-2006 08:30

Huzur aradım da yıllarca
Huzurum, uzak miyada kaldı

Ömür gelip geçti de
Mutluluk diğer hayata kaldı

Garip gönlüm, tatmadı bir neşe
Gönlüm daim, bir acı tada kaldı

Dostlar gitti, ilk ‘dar’ımda
Salım kaldırmak, yad'a kaldı






Ahmet Ünal ÇAM

GooD aNd EvıL
07-29-2008, 10:31 AM
YAĞMUR DuRuR

14-04-2007 03:00
Sen gittin, kaldı binbir hatıran
Her köşede hâlâ durur
Pişmanlıklarımı
bir ok gibi, kurşun gibi,
salar üstüme üstüme,
Kalbimden vurur
Gittiğin o yağmurlu günü,
Sanırdım ki yıllar unutturur.
Bak işte, sen gittin ama yine geldi yağmur.
Yine yağmur, yine yağmur, yine sen.
İşte bir gasvetli akşam daha
İşte bir fırtınadır eser,
bir yağmurdur, yağar durur
Ankara’nın tozlu sokakları
Her yağmurda, seni anar, anar durur
Belki yarın güneş açar,
belki yarın bu fırtına, bu yağmur durur
Ya içimin fırtınası, ya gözlerimdeki yağmur
Ne gün durur



Ahmet Ünal ÇAM...

ozanyazar
12-25-2008, 10:53 AM
02-12-2008 10:10
Hay Allah, iş-güç telaşı
Unutuyor insan işte…
Neresinde kalmıştık yaşamanın
Neresinden tutup kaldırmıştık umudu
Ne yapalım,
Ne sesimiz, ne izimiz kaldı geride
Unuttum, unutuldum sessizce
Yazık, yazık
Tam anlamaya başlarken,
Ölüp gidiyoruz işte
Kimsem yok ki, olsun kimse farkımda
Ah! Yoruldum, yoruldum
Ben gitsem, şehir kalsa ardımda