PDA

Tam Sürümü Görüntüle : Hüsrev Hatemi


GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:10 PM
Karabağ Şikestesi-1

I.

Bilirsin kırık dökük hayatımız bizim,
Karabağ şikestesi gibidir.
Bir çığlık fışkırır birden,
Neşeli ara nağmelerden.
Ben, ara nağmeler sürerken
Anlıyorum ki, gitmeliyim...
Düşsel bir kervanın dev develeri,
Evin önünde çökmüş
Kapıcıyla lafa dalmış kafilesalar
Artık tereddüde mahal mi var?
Sevdiklerimin anılarından döktürdüm
Kervana armağan bir çan,
Melamet hırkasını giyerek eynime,
Ne yüreğime ne beynime
Ne de ardıma bakmalı, gitmeliyim
Kişi ardına bakmadan gitmelidir
Orfe'den beri malumdur ki,
Geriye bakmak tehlikelidir.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:10 PM
Karabağ şikestesi-2

I.

Yöntemsiz ve düzensiz bir şekilde,
Hüzün damıttım durdum ömrümce
Dağınık bir ambarda bulduğum
Tozlu, eski bir imbikle
-İlk sahibinin Şeyh Galip olduğu söylenirdi-
İmbiği ambara bırakıyorum,
Ne cevabım var bundan böyle ne sorum
Silinirken ülkeler ve ormanlar
Birey yokoluşlarının ne önemi var?
“Ah şahım” yazılı duvar,
Umarım bana da bir yer bağışlar
Cemiller silindi, ortada Cemal,
Mestler nerede, ortada Elest...
Nasıl olsa onlar da yorumlayacak,
Yorgun yorumlarımı söylemeden
Her taze güle;
Onların gönlünü boğmadan toza, küle
Salmadan köhne kente velvele,
Gitmek göründü, gitmeliyim...
Söndü ocak yok şule.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:10 PM
Karabağ Şikestesi-3

Ey nevnihal senin misalin,
Hayalde düşte bile görülmez...
En az yüzyıldır Beyoğlunda,
Gezer ve süzersin gözlerini.
Sonra eve nasıl dönersin?
Sarıyer minibüs durağında
Gören olmamış seni
Ne de güller arasında bensiz...
Niçin beni üzersin?
Benden çok yaşlı hayal sen...
Ey hayalet yavrucağım
Bostan ıssı kakıyıp
Bana bunu soracak.
Şimdi hala Kayseriyle Sivas arasında
Dağ başlarına Yunus bulutları asılı,
Kimlik sormadan “zifin”ler sunan
Yeşil tepeler Trabzon'da.
Sen aynı güzellik değil misin?
Görüp kaçırdığımız neşe sen,
Görüp kaybettiğimiz mutluluk.
Tanık mısın Edirne minaresi?
Narin parmağı kurşun kubbenin
Tanık mısın?
Bostan ıssı kakıyıp
Bize soracak ihtimaldir.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:10 PM
Karabağ şikestesi-4

IV.

Yunus bulutları hâlâ Anadolu'da
Ben ne yazık ki ben, seni yitirdim
Seni yitirdim; Cevahir Bedesteni'nde
Esham ve tahvilata mı değiştirdim?
Ellerini erkek gibi arkada kavuşturmuş
-Aslında bükük beline destek-
“Benim tecellim böyleymiş” diyerek
Yürüyen bir kadın belirdi.
Siyah ve eski mantoluydu
Beyaz iplikler yapışmış arkasına
Faydasızdı, biliyorum önceden
Ondan sormadım seni, bilemezdi
Sen söyle ey Kıztaşı en yaşlısı
Muhtedi İstanbul sütunlarının

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:10 PM
Ölümün İlk Anları

Siyah madendendir ölümün jeti,
Tekerlekleri pistten kesilir.
Kesilmesiyle birlikte yolculuk biter,
Havalimanı karşıda belirir.
Dünyada –henüz unutmadınız-
Karanlık siyahtı, burada aksi
İşte sizi almağa gönderilmiş;
Farları siyah yanan bir taksi.
-Eve bir telefon mu? ...
Hayır, yarın nasılsa onlar da
Buradadır.
Otel mi? Yok devenin ayağı!
“Yolcunun burası sürekli durağı.”

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:11 PM
Yedikule Saz Semaisi

Bu ne eskimiş Yedikule ve bu hız niye?
Bu ne anı yoğunluğu, anı bölü saniye
Olmadı ağabey, olmadı, olmadı bu hiç…
Gül yapraklarının hışırtısı mı bu gulgule?
Gidenler siniyorlar, çöküp zaman duvarlarına
Sürdürmeğe, bitmez tükenmez bir saklambacı
Burada gözyaşı, katran ve incecik bir acı,
Karışıyor kışın savrulan karlarına.
Yürek çölünün sessiz develeri girin içeriye!
Surlarda kim otlayın dedi size?
Ne bankalar değiştirir seni ne sinemalar ey Yedikule,
Sen, Verem Hastahanesinden önce de hun-i ciğer kenti
Ben de gülgun şarabı, kanla değiştirdim şimdi
Aykırı zaman dolayısı ile…
Gül yaprakları hışırdar mı ki ağabey?
Lastik ve motor uğultusu olmalı bu gulgule.
Hüsrev Hatemi

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:11 PM
Yedikule'de Akşam

YEDİKULE’DE AKŞAM

Yürekte bir çöküntü, bir kahır
İsa ve “lime terekteni”…
Refikasına ağlamaktadır,
Düşük pantolonlu bir efendi.
Kim hüznü onun kadar benimsedi…
Yalnız bayramlarda hatırlanır.
Acının kendince bir anıtı şimdi…
Hangi anıt zaten ebedi kalır?
Düşük pantolonlu bir efendi,
Kendi görüntüsünün farkındadır.
Kim zevki onun kadar garipsedi…
Yedikule’de yüzyıllardan beri
Akşam, hep bu akşamdır.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:11 PM
İSTİKBAL DİKEN TERZİ

Sus, lütfen sus, sessiz olmalıyız;
Sisler içinde sis atlarına….
Seyislik eden sis adamı,
Dağılınca sis vedalaştı,
Çekildi dağına yapayalnız.

Sen ve ben şimdi başbaşayız…
Berrak, güneşli bir ikindi,
Birikinti ardımızda mazi.
İstikbal diken gündelikçi terzi,
Bugün bizim evde mesaide,
Dalgın mesaya kadar hem de.

Sek sek oynuyor bahçede sükut…
Eski arkadaşı ıssızlıkla.
Oynasın nasılsa uyanmıştı…
Çaylak çığlık attırınca serçelere
Uyuman mümkün mü sevgili çocuk?
Seni yanımda tutmak muhal;
Çaylak uzaklaşır uzaklaşmaz,
Sen de bahçeye çık derhal.
Yanında ben olmasam da olur…
Sen gül bahçelerinde ebedi kal.
Tepelerde bir bulutum ben, mağmum,
Hep sisli dağlara mahkumum,
Rüzgarın beni dağıtması yakın, çocuğum.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:11 PM
ÇUKURBOSTAN KAPLUMBAĞALARI


Bende rağbet aramayın rindan-ı meyaşama
Çünkü onlar ters düşünce yaşama,
Hiç bozmazlar istiflerini.
Oysa kaplumbağalar ölür ters düşünce.
Nitekim Çukurbostan kaplumbağaları,
Langa’nın ve Cerrahpaşa’nın
Haki cübbeli ve vakur ağaları,
Kaportacılar arasında yaşamaktansa,
Taşkasap bostanları sokaklaşırken
Taşkesildiler.
Son anka kuşu terkederken
Benim jülide saçımı,
Son kaplumbağanın üzgün bakışı
Asılı kaldı Sümbülsinan kitabesine
Kim unutturacak bu acımı?
Doldurulmuş kuşlar ağlasın şimden geri;
Paslanmış tel kafeslerde.
Fesleğen ektim gül bile bitmedi,
Dibinde kaplumbağalar sustu sadece,
Hepsi ters dönük.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:11 PM
KISIRDÖNGÜ


Nereye götürür bizi bu sevda?
-Ölüme, ancak ölüme.....
Sevdayı terkettim gitti.
-Eyvallah akıllı adem.
Nereye götürür bizi bu akıl?
Mutsuzluğa, ancak mutsuzluğa
Aklı da bıraksam gerektir
-Eyvallah gönüllü adem.
Nereye götürürsün beni gönlüm?
-Sevdaya oradan ölüme.
Tez ırak olasın benden
-Eyvallah ölümlü adem.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:11 PM
Berlin 1969

BERLİN 1969
Şimdi Giritli Aziz Efendi’nin ruhu
Berlin İslam mezarlığından,
Der ki: Her türk benim kitabımdan bir Cevat’tır.
Çünkü her türk kendi yüreğine
Acılar dokuyan bir tezgahtır.
Bizler birer Sadullah Paşa’yız yurt dışında;
Bizi sadece acı bekler zira,
Kalbimiz hüzün oklarına açık
Delik-deşik bir nişangahtır.
Bizde sevgi elemdir ve “türk hüznü”nü
“Alman hüznü”ne çeviren
Hiçbir kambiyo bürosu yok henüz.
Hepimiz dertli büyürüz, hayat bizim için,
Kederle kurtuluş arasında bir berzahtır.
Ah biz de “Die schöne Zeit ist vorbei” diyerek
Bira ve sosisten sonra uyumağa gidebilsek.
Oysa biz başka ulusların da elemlerinin
İzini sürer dururuz
Berlin’i otobüsle geçerken
-İki dilde anlatan rehber-
Le Corbusier evinden de büyük,
Bir keder dolduruyor içimi,
Süleymeniye heybetinde bir keder.
Bu kadar çok ve görünmeyen mezartaşı,
Hayal gözüme çarpmamıştı hiçbir kentte;
Kalbimse bugün nasıl söylesem.....
Blumental Biraderlerce doldurtulup,
Darütta’lim-i Musiki pulu yapıştırılmış,
Bir taş plak.
Sen ey zamanın “Seda izlerine göre bilenmiş
Mahruti ala platin iğnesi! ”
İnletme onu bırak.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:11 PM
1943 ABLALARI

“Ey gözlerinin rengi kadar kalbi güzel kız”lar
Geçip gittiler...
-Zaten çok güçsüz idiler-
Ne savaşı durdurabildiler,
Ne de pahalılığı.
Gece Kısıklı’da projektörler.
Yarıp dururlarken karanlığı
Vefasız böcekler zikri bırakıp
Batı usulü terennümdeyken
(Aziz Mahmud Çilehanesi civarında)
Benim, Simkeşhane-i Amire’de,
Çekilmiş bir gümüş telden ibaret hüznüm
Nasıl anlatır kırküç ablalarını...
Ey ölüler ülkesindeki Istabl-ı Amire’nin
ölü atları, götürün beni kırküç yılına.
Bulmalıyım Ahmet Haşim’den öksüz kalan,
o yılların kızlarını,onların ki hançer-i ebruları dile saplanırdı efsus
Kimine hançer-i kaza saplandı kimine infarktus
Ve o yılların kızları
Geçip gittiler
Hüsrev Hatemi 1979

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:11 PM
ŞARKI-TÜRKÜLERLE HESAPLAŞMA

I.
Urfali sayılmam ezelden Ömer Beyefendi;
Fakat güzelden de sarfınazar edemem
Gözü mü çıksın buyurdunuz gönlünüzün?
Hayır, bunu temenni edemem.
Pederim mi validem mi olacak,
Yoksa yetim mi kalacaksınız?
Ah zalim zaman ve kibritsiz…
Kibritsiz ateş yakan duhteran…
Kar düşüyor şimdi muttasıl,
Kar musukisini de kalmadı duyani
Karar verdiniz mi? Elli yıl oldu.
Pederim mi valdem mi olacak?
Yoksa yetim mi kalacaksınız…
Karlar düşer düşer muttasıl,
Giryanım ben ey Gece
Giryanım ben Adamo

II.

Geldin mi, bekleniyordun da diyemem
Beklenmiyordun da…
Gidelim, pekala, düşelim yola
Kontakt anahtarını çevirme sakın
Sigara ve çakmağı da yakma
Tek kişinin yüreğinde bir sızı
Varsa eğer ardımda.
Bana yeter ve bu da olmazsa olur
Ardına düştüğüm şu anda,
Yüreğimde bir huzur
Ve ötelere bir merak,
İçimde kaldıysa bana elverir.
Folklora uymayı bırak lütfen,
Yani yakma sigara ve çakmağını;
Çağdaş davranma helikopterle gelerek,
Bütün zamanlarda yaptığın gibi,
Karşıma birdenbire çık.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:11 PM
Şeb-i Arus

ŞEB-İ ARUS
Bugün sebepsiz kederi unutmak gerek
Ve “komparsita” çalmalı felek,
Düğün gecemizde.
Dilsiz mağaralarına yeraltının,
Çiçekler saçarken bahar,
Varsın ben-pencere,
Olmadan seyretsin güzellikleri,
Canlı-küre, insan-küre;
Şen ola artık bütün Halepler,
Sanmam ki bu ateş küllenecektir,
Benim sana sevgim dillenecektir.
Daha nice insanlar şekillenip yürüyecektir,
İki yanlarında kıymeti az bilinen elleri,
Bulunanlarla bebeler büyüyecektir.
Unutmuş belki varlığını,
Mesela sincapların, kuşların,
Ayçiçeği tarlalarının,
Sıcakta serin görünüşünü,
Bir sevindirilenin gözlerinde
Gelecek sevinçlerin düşünü.
Yüreklerde kinler döllenecektir,
Ayrılık gözyaşı göllenecektir.
Gözler tavana perçinli, açık…
Külümüz un-ufak savrulacaktır,
Liman ne bilmeyen dalgalarına,
Denizin yahut hiç görmemiş deniz
Çorağına çöllerin ıssız-sessiz.
Yine O fermanı dinletecektir
Aşk yeni canları inletecektir.
1970

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:11 PM
UMMAN
(Saz eseri)
Dar bir sokaktı, iki kıyıda evler
İnsan ömürlerinin aktığı
Bir dere yatağını sınırlardı
Akan insanlar hep değişirdi.
Hangi dere böyle değildir ki?
Kutup yıldızını, çoban yıldızını
Göklerde arayan çocuklara
Büyükler hep akan dere,
Kendileri kenarda kaya
Görünürdü bir süre.
Dereler ırmağa ulaştıkları gibi,
Kuruyabilirler de.
Dereler deryayı hiç bulmayabilir,
Umman bir umuttur sadece
Ah, umman bir umuttur sadece.
1986

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:11 PM
SERVİSTAN II
Özeleştiri

Çâkeri miydim ki ben gamın?
Çökerdi yüreğime dembedem,
Fakir bir de gam yükünü,
Bir de elemin yükünü,
Çekerdim.
Divâne miydim ki devâsâ dertler,
Yetmezmiş gibi yüreğime,
Başka yüreklerin dertlerini düşünür,
Deşerdim.
Serveri miydim ki servistânın?
Hayatın huysuz atında süvari,
Olan ben,
Akıbet buraya gelecek birini
Esrik, çılgın ama sessizce
Severdim.
Onu sevmemek mümkün müydü?
“Kün” emri onda yinelenmiş gibiydi,
Ben ise gözlemci bir rüzgâr,
Durup eğlenmeye vakit mi var?
Eser ve giderdim.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:11 PM
MEDHAL

I.

Musikicibaşı, sen iyi bilirsin
Sudan olduğunu her dirinin;
Kederler ki gözyaşlarından can bulurlar,
Sevinçlerden daha diridir onlar.
Şimdi var olmayan o bahçeler,
Bir de yer altı suları izlensin;
İzlenmelidir de nedendir,
Çekildi köşeye arzular...
Elem demidir ve bu bezmin,
Dağılması yaklaştı, bu hazin;
Her dirinin, bahçelerin ve kederin,
Göğe yükseldi suyu, bulut yok.
Geri dönmez o su ey mutrip,
Dönse de göremem ki ben...
Güllerin şevki yok ey mutrip,
Sadece hakkı var kederin.

II.

Bir tavus becerisiyle renkleri,
Sermesin önüme artık Mâzi,
Nağmeler yayılsa hemen şimdi,
İsfahan perdeleri isterdim...
Ağaçlar ve ağulu bir ağıt,
Günlerden derlenmiş bir ahenk.
Kader ve Çengelköy’de bir çeng...
Göklerin dürülmesi yakın mı ki?
Yırtılmasın mı yıpranmış yürek,
Ümit Alpertunga’sını sırladık...
Arzuları attık kuyulara;
Neden kendimizi daima
Gelecek elemlere hazırladık.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:11 PM
Basel'de Gece

Yağmurda ve gece parke taşları,
Yalnızlık zehrinin tabletleridir;
Gece, yağmurda yad elde
Bütün şehirlerde hele Basel'de.
Fifre ve davul sesleriyle
Tarihine kapanırken kent,
Neylesin bir yabancı bilemez.
Adına dikilen katedralde,
Çok önce yaşamış bir yalvacın
Duyar iç acısını,yürür hep yürür
Islanmış, parlayan parkelerde,
Otel, o yalnızlık mabedinde biter gece.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:12 PM
Mecdelli Meryemsiz Batı

Sen, orada duran, yoksa Mecdelli Meryem misin?
Ne kadar uzakta kaldı değil mi günlerin?
Sen ki inandığının-belki de sevdiğinin-
Ayaklarını saçlarınla kurulamıştın.
Alabildiğine kudretli Roma'nın
Ve Kral Hirodes'in günlerinde
Soğuk ve fakir kulübende onu
Kaybettiğine nasıl da ağlamıştın...
Duydun mu rivayet ederler ki son yıllarda
Batıya bir kere uğramış İsa,
Ve karşılaştığı ilk kadın ona
'Bay İsa demiş alın şu elli fenig'i
Atın şu otomat'a, bir sabun bir havlu
Düşecektir kusura bakmayın çarşıya,
Çıkıyorum ben'
Sonra çok müzikal bir sesle
'Auf wiederseheeeen'
Demiş ve uzaklaşmış.
Derler ki rivayet ederler ki Hazret-i İsa
Mecdelli Meryem'siz bu dünya yüzünde
'Beni niçin terkettin İlahi' dedirten,
Yalnızlığı bir daha duymuş yüreğinde.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:12 PM
Otogarda Gece

Kaz adımıyla yürür içimde karamsarlık,
Ve hayâlin salınır onunla karşıt yönde;
Gittikçe uzaklaşan şarkı gibisin artık,
Yalnızlık hükmediyor bu çok bulutlu günde.
Sevdâ sırlı sularla sürüklendi sâhile...
Kara kumudur kalan kalbimde bozkırların.
Ümitsizdi yolculuk ve dağıldı kafile,
Benim içimde çamur ve kar’ı otogarın,
Sen güzel günlerini şarkılaştırdın bile.
İnsanlar ne ki, çoğu kalpler ezen birer tank
Senin de çevren yalnız kuş ve çiçek değil ki...
Yerler makine yağlı, izmaritli ve çorak.
Uzaktan şarkıların duyulurken sâdece
Sırtlanlar arasına konar bir küçük serçe
Tuzlu göller, dikenler arasında bir kaynak,
Kaz adımıyla gelir şimdi yıldızsız gece
Âh ömrüm, sen elimde onarılmaz bir sırça.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:12 PM
İntiha

Sen de bilirsin hüznün incelmişliğini,
Fırınında değil, mezecilerinde bulunur kalbimizin,
Oysa keder, kara ekmek gibi zorunlu neredeyse...
Senin verdiğin hüzün kedere dönüşüyor gitgide.
Sabah güneşi vuran doruklardan,
Pembe rengi sildim şimdiki halde...
Tipiyi çağırdım göz gözü görmesin yine.
Gözlerime ilgisizlik bulutları ardından,
Kış güneşi gibi soluk,serin bak.
Her zamanki bakışınla muhakkak,
Özlem buzulu çözünür, taşkın olur.
Sabah güneşi vuran doruklardan,
Pembe rengi sildim bugünlerde;
Dağdan kereste kesemem bunu bekleme,
Kafeste kuş beslemek de değil bana göre
Son nefesine yetişmeyi düşler miyim,
-Tanrı beni korusun-
İlgisizlik bulutları ardından,
Kış güneşi gibi soğuk bak gözlerime.
Tipiyi çağırdım göz gözü görmesin yine;
O güzelim bakışın kesinlikle
Eritir buzulları taşkın olur.
Ömür vadisinin sona erdiği uçurumda,
Duygu nehri çavlanlaşır ve korkunç coşkun olur.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:12 PM
Ey Sevda

Son İstanbullu anneanneyle beraber,
'Kumpanya'sözcüğü de öldü...
Biri Karacaahmet'e,diğeri
Feriköy Latin Katolik Mezarlığına gömüldü.
Ey Sevda Yaşayamazsın,Öl bari
Al yanına Aşk'ı,Muhabbet'iYar'i
Git 'Ölü Sözcükler Gömütlüğü'ne,
Ben çılgın,ben esrik,ben gerçeklerden firari
Ardıma kalmanı istemem bir gün bile
Öl bari

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:12 PM
Aşık Garip Coğrafyası(2) Anneler günü

Birçok kentimizde uzun kavak kalmadı
ki gıcırdasın,
Ama benim sol yanımda sancı baki
Anne! Ne olur ki?
Sıram gelmiş olsun varsın
'Ben ölürsem benden daha genci var' tabii
Ama Aşık Garip değil hiçbiri...
Ben de olamadım, yokmuş kısmette
Yaşadıkça Şah Senem'i hissettim,
Gerçi Tiflis'e Tebriz'e hiç gitmedim
Gitsem de bulamazdım, eminim
Anne! Yunus ne dediyse hep çıktı..
'Şeytanlar'semirdi kuvvetli oldu
Zayıf olsalar ne farkederdi?
Nasıl olsa onlar galip gelecekti
Bundan sonra Aşık Garip olunur mu ki?
Sen onu söyle Anne...

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:12 PM
Kanlıca Vasfında Elektrobağlama eşliğinde Yozlaşma Gazeli-Oyun havası

Çöplü sulara dalsın gözlerin, sana ney dinletemem
Plastik torbalar açılıp kapanır meduzalar yerine
Geçmiş *******in hepsi battılar derine
Son uykuyu cümle yosunlar uyusunlar
Bu cehennemde hasret kalsan da serine
Sana bir tek fidan gösteremem
İmkansız ey çocuk, sana senden başka fidan gösteremem...
Sana gazel dinletemem ki 'ömrüm ömrüm'
Betonlaşmış tepelere bak ve gazoz iç istersen
Bize 'gel' oldu gidiyorum, gelme burda kal sen
Başka bir Beykoz bul kendine yeryüzünde
İstanbul'dan Mihrâbâd gitti dostum
Çoktan gitti gülüm 'vah ömrüm, ömrüm'
İmkânsız ah çocuk sana bundan böyle
Sana senden başka fidan gösteremem

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:12 PM
Ağıt (1)

Ürkekti, ürperirdi üzüntüsü sürekli
Dal gibiydi, dalgındı, derindeydi, düşteydi
İnceydi bir İmgeydi İzlenimdi, Simgeydi
Ak kuğuydu ve keder buğuydu gözlerinde
Yeşil yağmurlar yağar, yine kalırdı orda,
Yazısıydı, yazgıydı, mevsim de yazdı...Sonra,
Suskun bir kara tümsek özdeşleşti onunla
İstanbul 1988,

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:12 PM
Derviş ve Ölüm (2) Rumeli rüzgarı

Çocuğum, bana gel emri var
Duyuyorum kapıda bir rüzgar
Grebene'den, Koniçe'den
Üsküp, yahut Prizren'den
Gelmiş olabilir belki,
Yani Tanrı misafiri
Bizim gibi rüzgar da muhacir
Abe aç kapıyı girmelidir;
Varsın ev soğusun azıcık
Rüzgar da bizim gibi bir kul,
Isınmalıdır kızancık
Çocuk, bu daha yükseklerden
Bulgarya Musalla Tepesinden
Gelen bir rüzgar olmalı
İçeri girdi namaza durdu
Namaza durdu be yahu...
İstanbul 1990

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:12 PM
Derviş ve ölüm

Eser kalmasın esrikliğinden,
Güz geçti vedalaş güzelliklerle
Martifal mi okuyorlar martılar?
Ben hiç martı görmemiştim Priştine'de...
Sualler su altında kalsın abe çocuğum,
Soğuracak sorunlarını ergeç
Çelik duvarlı zindanı hiçliğin
Eser kalmasın esrikliğinden
Geçti bu tenin demi, yıprandı beden
Soba söndü tükendi mum
Hadi git yat abe çocuğum
Abe abe abe çocuğum
Abe ço..cu..ğum! ...

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:12 PM
Zamanın Sesleri(IV)

Hışırtılı plakların çalındığı
Çamurlu bir çarşının ortasında, Sen
Bütün insanlarsız kalmayı bilir misin?
Bir kişisizken.
Bir sıfır, ,
Bir sıfır çöreklenmiş yüreğine,
Ve burgu burgu bir sual:
Başı neydi, sonu ne?
Olsun, biz sevsek de ne olur ki?
Düşünmeden sonu nedir
Haykırsam o zaman hakkım değil mi?
Heeeyy, ölüme mani ne gelebilir..
Haykırsam ve kapkara gözlerinden,
Çocuksulaşıp yansısa sevincim,
Masmavi bir gülüşle dolar içim.
Bu kapkara ve sınırsız uzayda
Değil mi ki bütün ikiler bir,
Sen ve ben olarak ikimiz ancak
Bir göz kırpma zamanı beraberiz,
Olsun, madem yanyana serpilmişiz
Düşünmesek de olur sonu nedir
Haykırsam o zaman hakkım degil mi
Biir:Ölüme mani ne, ...Gelebilir
İkii:Kişi, düşünmeden de sevebilir

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:12 PM
Zamanın Sesleri (I)

Bir ses dolduruyor kulaklarımı,
Ne kadar da Deniz kızı Eftalya,
Borulu gramofonlar inlerdi,
En tramvaylı 1935 Istanbul'unda
Ve en yalnız, en bitik bir İstanbullu
Anardı Yemen'de gömülü olan
1916 lı yaz günlerini
Sen yine bildiğin gibi tara saçlarını
Takmayı da unutma bir karanfili
Bırak bana düşünmeyi eski saçları
Bırak bana düşünmeyi eski günleri,
-Böylesi daha iyi-
Ah o ses Tanrım yine o ses
Ne kadar da Adamo, Animals, Beatles
Bu sesle de gömüldü çoğumuzun,
1966 lı yaz günleri.........

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:12 PM
Zamanın Sesleri(VII)

'Ben ölmeynen kahpe dünya yıkılır'
Demekte üç kerre bencillik var,
Birinci bencillikten kurtulur, çocuklarında yaşayan
Ve imdi, çocuklarında yaşamak de bencilliktir,
Bir bencillikten daha kurtuluştur,
Yaşamak başkalarının çocuklarında
Bencilliktir yine de çocuklarda yaşamak,
Kurtuluş:yaşamaktır her canlı her bitkiyle
ve karşısında Tanrı'nın...

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:12 PM
Dertli Yırlar(III)

Sefil bir sefinede gider sevincim,
Kalbimse kıyıda kaybolur, yiter
Onu Nakkaştepeye nakşeylemeyin
Defnedilsin...belki yeniden biter
Beni ey damıtılmış güzellik!
Beni ey hüsnün çehreleşmişi
Beni en dertli yırlarla çağır
Çünkü çirkâb ve çamur çoğalmıştır

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:12 PM
Dertli Yırlar(II)

İnceldi keder inceldi, inceldi
Geçti iğnesine günlerin
Ve oyasını işledi kalbimize.
Tez silindi tezhibi, lâciverdi,
Ümidin, neş'enin, bahtın
Bilmem saadeti resmetti mi Abidin Bey?
Hayyaaam, sen, elemin takvimini yapar mısın

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:13 PM
Zamanın Sesleri (III)

Evvel Zaman içinde değil şimdi,
Masallarımdan'bir varmış'silindi.
Bir gün ümitlerim de beni bırakırsa
, Ne demir çarık isterim ne asa..
Anılar cirit oynarken eski odam içinde
Ne Hint'te ararım seni ne Çin'de
Çünkü bileceğim nerdesin, -Acı olan da bu ya-
O gün de bileceğim bu gün gibi
Onulmazlığını bu derdin,
Ama o gün, biraz daha çaresiz
Biraz daha derin.
Sessizlik sussun artık yetişir
Ben de bilirim ki sonu gelmiştir
Bu eski hikayenin
Evvel zaman içinde değil şimdi,
Anılar cirit oynarken eski odam içinde,
'Bir varmış'ı siliyorum işte bak
Bir zamanki o gökyüzü, o berrak
O çepçevre mavilikler 'bir yokmuş'

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:13 PM
Kovulmuş Vak'anüvis

Zaman adında o kadim Sultan'ın
'Hisar'tesmiye olunan sarayından,
Muhtelif seciyeli şehzadegân,
Arz üzerine dağılmışlardır.
Garp pâyitahtlarına hükmeden büyüğü
Mermer ve çelik seciyeli olmağla,
Onun mülkünde asırlarca,
Bina ve meydanlar aynı biçimdedir..
İkinci Şehzade ahşap ve erguvan seciyeli
. Benim Çocukluğumda Boğaziçi
O Şehzadenin hükmündeydi
Son yılların birinde,
Amcazade yalısında sanırım,
Hâl-i nez'inde görmüştüm o genci
Daha sonra üvey kardeşi-çürük beton ve plastik seciyeli-
Onun yerine geçti...
Kimi şairlerin ömrüne
Hükmü geçen Şehzâde
Bir kelebek uçarılığını taşır,
Âkif ve arkadaşlarının günlerine
Hükmeden Şehzade ise
'Bu din garip geldi garip gider'
Sırrına mazhardır.
Ah Çocuk, bunları sen nerden bileceksin?
Ben Zaman Sultanı'nın sarayından
Ve vak'anüvisliğinden kovuldum
Adlarını şimdi anmadığım,
Başka Şehzadeler de tanımışken,
Halk arasında seni,
'Zaman Prensesi'ni buldum...
Şiiri bırakırdım bilsem
Şimdi nerelerde olduğunu,
Ümitsiz de olsa bekleyişim,
Seni düşünür sadece
ve susardım

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:13 PM
Kırgınlık Şiiri

Kırgınlık
Sanki başka bir his
Hiç ama hiç
Yaşamamış gibiyim.
Kırgınlık
Beyoğlunda bir ara sokakta
Yapıldığı yıllarda muhteşem
Şimdi küf ve soğan kokan
Bir bina gibi
Kime ne sitem etsem veya yakınsam
Bütünü sana gibi
Bir yol tutturup kendiliğinden
Hepsi sana yöneliyor
Bedenim
Toprak üstünde kaldıkça
Benden ne selam ne sitem
Ne de yakınma
Bekleme, yollara bakınma
Son gün Yeraltına gidişte,
Ben ve yüreğim Tanrı'ya
Döneceğiz ve kırgınlığım
Yani o soğan kokulu apartman
Sana döndürülecek unutma

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:13 PM
Çok Şey Var ki Geride Kaldı

Çok şey var ki, geride kaldı
Dönüş yolları kapalı,
Kara otağ içindeyim;
Yerde de kara bir halı...
Çok şey var ki geride kaldı
Nice sisli-sevgili yüz
Her biri bir yönden öksüz
Kiminin ardında kalınır,
Kiminden önce ölünür
Zamanla herşey silinir,
Bir gerçek yalnız bilinir:
Tanrı verdiydi, O aldı....
Ne çok şey geride kaldı
Ne çok şey geride kaldı

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:13 PM
Çeşmibülbül

Kalbler sırçadan yaratılmış bir kere,
İmkân yok sağlam yürekle ölmeye.
Her yer cam kırığı her yer...
Ve sırçaları toplayan kişiler,
Camdan bilyalar yaptırıyor;
Tokuşturmak için zevkle,
Dedikodu meclislerinde.
Oysa yüreklerin kırıkları,
Katılarak birbirine
Çeşmibülbül kadehler üflenmeliydi,
O zaman işte Çocuk, âh o zaman,
Benim kalbim senin,
Menderes'in kalbi İnönü'nün
Fikret'in kalbi Âkif'in kalbiyle
Renklenir ve kıvrılır giderdi,
Bir Çeşmibülbülün hârelerinde.
Sert ve kaçınılmaz içkisini ihtilâfların,
Veyâ sevdâ acılarının,
Buruk, is kokulu çayını,
İçenler hüzünlenirdi
Kulaklarında senin şarkın,
Gözleri hârelerde.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:13 PM
Haydarpaşa Garı

ı.
Bizim diyarda Sen,
Sokakta satılır gibisin ey elem,
Bir eşek sırtında ve eşeği,
Kuvvetle muhtemel yakında öleceği,
Bir ihtiyar çekiyor, yürütüyor.
Ey elem, onunla seni paylaşmak
Dışında bir ilişkimiz kalmadı...
Oysa, bizden öncekiler için,
O adam bir Hak aşığıydı.

Ben çok sevinci uğurladım,
Dönen var mıydı yok hatırımda.
Sevinçler, yüreğimin Garında,
Uğurlanırdı daima
-Şemsiyeli ve uzun paltolu-
Hatırlamıyorum hangisi döndü,
Uğurladıklarım, gözümde hala.

ıı.
Bir gündü o Beykoz akşamında,
Bulutlar, alçalma yarışında,
Omuzlarımızdaydı bulutlar...
İç ürperten bir serinlikle,
Sulardan göğe, gökten sulara,
Ve insanlara çarpıp duran,
Küçük Çocukları korkutan
Alıcı kuş gibi bir akşam,
Gökten bizi süzüyordu.
Fakat hangi yıldaydı bu?
Yıllar ve günler karıştı...
Şimdi uğurladığım sevinçler,
-Şemsiyeli ve çok uzun paltolu-
O gençlik görünümleriyle
Kaldılar hayalimin Haydarpaşa Garı'nda.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:13 PM
İcadiye Tepesi'ne Rokoko Hitap

Kandilli Bahçe civârında,
Hicran nâmına inşa olunmuş,
Nev-icâd kasrın kandilleri
Bir anda yandı idiler...
Yüreğimin doruğundaki rasathane,
Bir bulut şekline girerek sizin,
Gitiğinizi henüz kaydetmişti ki;
Bir Frenk Madam, şapkası siyah tüllü,
''Monte Griso'da neler oluyor Tanrım'' dedi
Uzun, soluk yüzünde,
Birer faltaşıydı gözleri...
İcadiye'de birşey olduğu yoktu
O gri dağda âh Grili Çocuk,
Fatin bir râsıt gibi elem,
Sizi izlemekteydi, hâdise bu.
Siz epeyce mesafe katetmişken,
Elem, rasat mahallinde, mağrurdu.
Bense tırmanıyordum ona doğru.
Tek gerçek, tepedeki hindibalar,
Plantagolar, çamlardı bir de
Siz bile gerçek değildiniz....
Ey Azizem niçün halkedildiniz?
Hem, affınızı reca ederim ama kimdiniz?
Sinâ-yı kahra ayak basmamışken Hâşim Bey, henüz
Monte Griso'ya doğru yükselerek,
Oradan... Oradan kaybolmayı,
Kimden öğrendiniz?
Dağlara dayanmazken eninime,
İcadiye nasıl tahammül eder Çocuk?
Cevabı mümkünse lütfediniz.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:13 PM
Kasımpatı

Göl çevresinde bir tek kasımpatı...
Ölüm eğrisi tırmanışta şimdi,
Hergün gözlerinin ekranında, Tavan çizerken güzellik eğrisi.
Her ikisini de yaşadığından,
Farkında güzelliğin ve ölümün.
Beyaz, lekesiz bir kasımpatı...
Göl kıyısında toz ve çalılar...
Bâtın gölünde oynaşan balıklar,
Belki de böyle bir göl yok,
Çamur ve çalılar da hayâl.
Yalnız varolan Kasımpatı...
Göl kıyısında kaynaşarak,
Karışmakta ümit, sevinç ve melâl.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:15 PM
NEYLERİN ÇAĞIRDIĞI

Duyuyor musun noktalığımızı?
Evrende.
Noktalar, noktalar, noktalar
Ve seçilmişliğn
Bende.
Daha fazla seninleyim, ben uzaktan uzaktan
Duvarlar berisindeyiz böyle
Yakınır mıyım ayrılıktan?
Ruhlar öteden beri yalnız kim anar sevgiyi,
Beden mi?
Kim en mutlu anlarda hıçkıran içimde O mu?
Sen mi?
Yalnızlığımızda gülümsedik ve avunduk,
Tek tek bulamadığımız mutluluğu sunduk birbirimize,
Daha eskiydi kişinin mutsuzluğu.
Yüzü kırışan denizler dibinde oralı olmuyor karanlık,
Sevmiştik yüzeyden yüzeyden,
Ve bir anlık.
Bir od yaktıydık gönülde
Söndü ne yazık...
Oysa gönülde od yakmak da ne?
Gönlü oda yakmalıydık.
Haykıran ben miyim şimdi sessiz?
Daha bestelenmemiş türküleri,
En uzaktan uzaktan;
Daha fazla seninleyim
Ben uzaktan uzaktan.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:15 PM
Ilgaz'da

Uğultu, dağ başına kadar izlesin beni,
İzlesin beni uğultu doruğa kadar,
Her biri bir ses perdesiydi, çevremdeki insanlar...
Saz semaisi sussun şimdi;
Öyküler ilginçliklerini yitirdiler,
Ümit ise, geçerliğini...
Uğultu, dağ başına kadar izlesin beni,
Dallar, çiçekler ve sarp kayalar
Beni devralmalılar uğultudan,
Beni devralmalılar, orada, dorukta.
Duyduğumda hep yogun bir derde
Dönüşen besteyi istemiyorum..
Fakat orada, ilerde, dorukta
Uçurum aşağı, kısa yolculukta
Duyulsun isterim saz semaisi
Bulutun akı ve göğün mavisi
İçinde dağılıp yokolsun o da...
Tükenip de sona erince ömür,
Kişinin bestesi O'nunla ölür.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:15 PM
Vurgun

Sonbaharlar, son bulmadan ardarda
Ardarda hüzün daraltır yürekleri,
Dağlar yürekleri kızgın temreni aşkın,
Eski mızraklarsa, hep mahzenlerde..
Mahzun ve sevinci tanımadan ölmüş,
Yüreklerle dolu mahzenlerde..
Sonbaharlar, son bulmadan ardarda,
Ardarda hüzün, zincirleme...
Ardarda kırgınlıklar ardarda.
Süregelen bir durum degildi ki mutluluk
Sürüp gitmedi de,
Ha evet sürüp gitmedi sonlandıydı
Keder ise zedelenmez bir tabaka içimizde,
Yüreğimiz onunla sırlanmış.
Böylesine kirlenmiş bir dünyada,
Hançerlenmiş sayılabiliriz tek tek
Vurgun yedik ömrümüzün derin yerinde
Kargışlar kar gibi yağar ve karanlık,

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:15 PM
Karakavak (1)

Kıyıda tahammülfersa çay bahçeleri,
Sıcak ve güneşte parlayan semaverler
Bu olmayacak..böyle gitmeyecek bu
Çoraklaştı bayırlar, çoraklaştı her yer
Ancak hatırlar gibiyim çiçekleri....
Bu uğultudan nasıl ayrılır kederim?
Savrulurken tipi kent üzerinde kışın,
Keder de savrulsaydı ya..Hayır bilirim onu, kalır
Savrulmaz bilirim beni kül eder keder
Uzakta çay bahçeleri yerde çerçöp
Gittiğimin farkında olsaydı eğer,
Yeterdi bana.beklemiyordum özlenmeyi

Ne kanıt istiyorum şimdi ne bir yorum
Derin bir keder şimdi sadece duyduğum
Unutulmuş tren istasyonlarında ağaçlara
Benzemek degildi hiç dileğim.....
Mahzun saksağanların konuk olduğu,
Bir karakavağım şimdi,
Kentte tahammülfersa çay bahçeleri,
Oturmuş denize bakan insanlar.....
Burda Unutulmuş bir Sultan Aziz İstasyonu,
Ben, demiryolu yanında bir karakavak
Nergis ve lale tarlalarına hayli uzak.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:15 PM
Karakavak (2)

Kimse kimseye doymadı ki, herkesi herkesin
Herkesi herkesin elinden aldılar
Böyle söylemişti o zayıf,
Avurtları çökük ve parlak gözlü,
Siyahlar giyinmiş, siyah çoraplı hanım...
Böyle söylemişti gıcırtılı
İçimi üşüten sesiyle
'Burada bir Nevin Hanım vardı degil miii?
Sonra iki kızı ve kendisi,
Zaman geçti ve öldüler degil miii? '
Boğazım kurumuştu sessiz,
Bir çığlıkla uyandığımda
Hemen kayboldu zayıf Hanım
O zaman dokuz yaşındaydım
Şimdiyse bir karakavak

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:16 PM
Karakavak (3)

Gece, aranıyordu yine arıyordu sızacağı ruhlara yol...
Ruhlar olmasa Gece nedir ki?
******* nedir ki...hepsi geçicidir...
Vurulmaktan korkar gece...bu sebepten
Vurur İnsanları canevinden evlerinde...
Vurur insanları tarlalarda, ormanlarda
Vurur insanları otoyolda bulvarlarda...
Gece ülkesinde soluk daralabilir,
Gece yaraları en onulmazı yaraların.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:16 PM
Karakavak (4)

Bir ney sesiyle hıçkırık,
Karışık...
Edirne yolunda tipi,
Önce serpen, giderek yoğunlaşan kar
Ölüm yine salınıyor sekerek
Ah Ölüm, Ah Seeen, boğazına dursun ham çökelek
Sen Edirne, sen neşeli günlerimde bile...
Hüznü kulağıma bağıran diyar...
Uzakta tahammülfersa çay bahçeleri...
Kenara yığılmış ve örtülü
Yaz mevsimini bekleyen masalar
Benim beklediğim gelmiyecek ve ayrıca
Beni de bekleyen yok

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:16 PM
İstanbullu Zweig

İkinci Dünya Savaşı yıllarını yaşamış,
Ne kuş var ne kedi ne köpek çevremde...
Beyazıttaki çınar,
Ve Üniversite kapısı da olmasa
Kendimi Kamerde bileceğim.
Mecidiyeköy dutlukları çoktan
Ezelî Arşivde yer aldılar
Ve Beyazıttaki Çınar
-Hatıra-i celâdet topunu görmüş olarak-
'Burada bir de havuz vardı' diyor
Ben ise Zweig'ın Viyana'yı,
Petropolis'ten özlediği gibi
Eski İstanbul'a Petropolis kadar uzak
Yeni İstanbul'da,
Eski İstanbul'u özlüyorum.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:16 PM
Grili Çocuk 6 (Dönüşü)

Gümüş tebessümün, güneş başınla
Plaket ve altın kupasın sanki.....
Kalbimdeki keder sultanının,
Cülusunu tebrike gönderilmiş.
O müstebid sultan görünce seni
Tahtına daha bağlanıyor inan ki!
Hep bu ânı beklemiştim,
Fakat gider misin Çocuk?

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:16 PM
Postnişin

Füsun ki, gözlerinin postnişini o idi,
Kederdir yüregimin degişmez postnişini
Kırmızı mavi deniz karardıgında akşam
Yüregim zaten soğuk, çek yalnızlık! Elini
Birazdan görünecek o çatık kaşlı adam,
Ve serbest bırakacak anıların selini....
Karda soğuk kokardı paltosu Peder Bey'in
Soğuğun da kokusu mu olurmuş? Demeyin
Babalar paltolardır, siyah, gri, lacivert
Her pederin pederi kendi yüreğine dert,
Her anne yüreginde kendi annesi anı,
Bilinç okyanusunun köpek balıklarıysa,
Parçalar anılara biraz derin dalanı
Suç bende biliyorum, hep orda kalmalıydım
Sandık odasında hiç geçmezdi belki zaman,
Yaşardı Fevzi Paşa, yaşardı komşu Hanım,
Denizde mayınlara aldırmazdı Chamberlain
Füsun ki, gözlerinin postnişini o idi,
Kederdir yüregimin degişmez postnişini
Ey Keder! Yüreğimin degişmeyen konuğu,
Seni bazan unuttum, yalancı bir coşkuyla
Fakat neşemin birden kesilince solugu,
Beni süzüp durursun, alaycı bir kuşkuyla
Kalbimde sana yer yok! Çek yalnızlık, elini
Kederdir yüreğimin değişmez postnişini

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:16 PM
Non Dolet 4

Terket kederi çürüyüşe ey yüreğim!
Toplanmasın ürünü, sürünsün tarlalarda,
Sürünsün ürünü ayak altında;
Kalsın tarlalarda keder...
Ay doğsun gece üstüne tarlaların,
Ay doğsun, Ay doğsun...
Evet Ay doğsun,
Ay hep böyle üzerimde dönse...
Sevgi kalıcı, İnanç kalıcı,
Çürüyen sâdece bedense,
Terket kederi, çürüsün ey yüreğim.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:16 PM
Son Sitem Rubaisi

Ölüm'ü muştulamana gerek yoktu
Yakınlığını biliyordum onun,
Yüreğimi neden muştalayıp durdun?
Çoktan beri yastaydı ve yorgun......

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:16 PM
Non Dolet-3

Gesi bağlarında dolanıyor
Ve yitirdiklerimi, yitirmediklerimi,
Aranıyorum...
Çünkü insanlar arasında engel,
Yalnız dağlar değildir;
Bazı anılar, bazı ölülerle sağlar,
Göz önündekileri bile
Ayırabilir bizden.
Gesi Bağları, bazan Taksim
Bazan Limmat kıyıları,
Bazan Berlin veyâ başka şehir,
Olabilir...
Ben bugün beynimin Gesi bağlarında,
Bir tek selâmına göneniyorum;
Selâm geliyor arasıra Ölümden,
Senden bir ses geldiği yok.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:16 PM
Non Dolet-2

Günlerin gözeneklerinden süzüldü,
Bir masal, öte yana geçti
Masalın bile inanılmazıydı,
Masal da degil belki'Hiç'ti....
Demek bu kadar sürecekmiş 'Büyü'
Ey 'Acı'çekil köşene ve uyu
Geçmişler olsun'Yürek Kadırgası'
Fırtına dindi ve göründü Kıyı

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:16 PM
Non Dolet

Keder bir fener gibi döner *******i,
Ve bezgin seher gelir ardından
Her tanışmayı bir ayrılma say;
Her doğum bir ölüm habercisi
Kavuştuğumuzda ayrılmıştık bu kesindi,
Her güne ayrılığın korkusu sindi
Gerçeği bilmeyen yüreğimiz,
Hep yeni tanışmalara gereksindi...
Her kavuşmayı bir ayrılma say
Karanlık umutsuzluktan geçene,
Tek mum ışığı çırağan görünür,
Oysa iyi bilinir ki dönüş yolunda
Asla çırağan yoktur...
Çok sayıda şâm-ı gariban yaşanır,
Nice yaman acılar çekilir ve bir gün,
Sızılar acıların yerini alır,
Yürek kederli bir sevinçle anlar
Acının yok olduğunu artık.
Her kavuşmayı bir ayrılma say;
Keder bir fener gibi döner *******i,
Döner ******* keder bir fener gibi,
Ve bezgin seher gelir ardından...
Her kavuşmayı bir ayrılma say;

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:16 PM
Edinburg Şarkısı

İzleri acıların silindi mi?
Silindi mi yarıklar tarlalarda
Yağmurlarıyla yeni acıların
Sırası gelen yeni yüreklerde
Yeni acılarla yağan yağmurlar
Yarıkları kapatmış mıdır onlar?
Sevgiler sıradan mıydı sanmam...
Kutlu günlerde ümitlerle doğan,
Sevgilerin yok olması bizdendi,
Biz yele verdik;
Sır oldu sevgiler, sele verdik...
Savrulan yeleleriyle sevgileri,
Süvariler ufka bakardı sessiz;
Sonra karanlık yüzlü atlılar,
Yağmurlar kaybetti izlerini,
Tarlalarda yarıklar kapanmıştı...
Yeşerdi yöre, sonra bir süre,
Geçti.
Sevgi savruluyor yel önünde yine,
Gün bitti bize göre değil yarın,
Yarın bize göre bir gün değil!
Sanırım ki bizim yürek yarıklarını,
Yeni yağmurlar değil
Ölüm kapatacak artık

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:16 PM
Tuna Kıyılarında

Uzak kentlerde, gözler... birlikte götürülen
Sıcak ya da soğuk bakışlı gözler,
Bakmağa başlayınca ruhumuza...
Anılar yüklenir kadırgalara
Korsanlı ve tehlikeli denizlere,
Gönderilirler ve dönmez çoğu.
-Dönmemelerini biz istedikti-
Bütün girdaplara sebep kendimiz...
Sevgiler Tanrıdan armağan ise,
Kavgalar sâde bizim eserimiz;
Girdapları, siyah giyinmiş biri,
Sordu bana, döndü ve dinlemeden,
Cevabını duymak bile istemeden,
Düğün derneğe koşar gibi
Duygudan yoksun bir diyâra,
Bu cümleyi bitirecek fiili bile
Yanına alarak birden...
Ölüm acıların son buluşudur
Ölümün güzelliği bundan
Ölüm, sevgilerin de son buluşu,
Burada ölümün korkunçluğu...
Son buluşudur acıların ölüm
Bunda güzelliği ölümün
Son buluşudur Sevgilerin ölüm
Ölümün korkunçluğu burada
Burada ölüm acıların, çirkinliği
Son buluşu sevgi ve ölüm
Her yerde girdap, hayatımızda da...

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:17 PM
Zerrişte

Uzaklarda olman daha iyi
Kangurular ve koalalar gibi
Uzaktan, haziran günleri gönderirsin,
Yakındansa dolu, kar ve tipi

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:17 PM
Yıkıntı Ve Çöküntüyü Yaşamak

Başta,sevinç getirir kısa süre
Ortada ve sonda yıkıntıyı yaşamanın
Adı,Aşk'tır
Hatta geriye sarıp da kaseti,
Bir ömür dolduran coşku ve haseti
Ve yaman bir çöküntüyü yaşamanın
Adı,Aşktır

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:17 PM
Gelişi-Gidişi

Aniden,habersiz çıkagelirdin
Seçkin sevinçler içinde belirdin
Birdenbire,sessiz çıkıp giderdin
Deprem gibi derin vuran Keder'din
Hüsrev Hatemi

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:17 PM
Kuşku-Sevgi Dönüşümü

Kuşku Acı'ya dönüşürdü hep
Acı da her zaman yine Sevgi'ye
Kuşkular zehirleştiği zaman
'Sevgi var' diye ısrar niye?

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:17 PM
Sevilen Hiç ölümlü olmamalı

Sevilen hiç ölümlü olmamalı
Kader ona zulümlü olmamalı
Zaman, O'na dokunmadan geçiver
Kimse ondan alımlı olmamalı

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:17 PM
Zaman O'na yıl yazmamış...

Zaman O'na yıl yazmamış,silmilş
Ne zerafet,ne eda eksilmiş
Demek ,Zaman sandığım kadar zalim
Ve güzelden anlamaz değilmiş

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:17 PM
Barışma Rubaisi

Sönmüş sanılan ışık, bir anda parlar
Dostun sesi, tekrar sevinç ısmarlar
Bir buzlu soğuk sisli bulut, nur kesilir
Kuşlar ötüşür yerde erirken karlar

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:17 PM
Tükenen Kalblere Rubai

Aşk var sanıyorduk, bu ne boş ümitmiş
Aşk, sadece eski çağlara aitmiş
Birçok kişi yıllar yılı beklerken onu
Kalbler boşa çarpmış ve ömürler bitmiş

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:17 PM
Aklın yenilgisine Rubai

Ben sana çok dualar yolladım
Gücümce hamd ve senalar yolladım
Sen bana akıl-fikir vermiştin
Suç benim Rabb'im ,Ben çuvalladım....

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:17 PM
Madeni Yürek Rubaisi

Yüregin:madeni ve sert
Sevgin:güçsüz ve cılız
Sevgim:yürek acıtan bir dert
Sevgin senin ezdiğin bir filiz

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:17 PM
Boş Ümit Rubaisi

Aşk neydi ki...Bir hayaldi,yahut Düş'tü
Bir sırça kadehti aşk,elimden düştü
Yıllarca yüreklerde vefa ummuştum
Birden görüverdim ki,yürekler boştu

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:18 PM
Türk Dilinin En Büyük Şairine Rubailer

I

Yunus ki bu toprakta açılmış gülmüş,
Bir dem o da ağlamış, avunmuş, gülmüş.
Esrarını aşkın bize açmış bir bir,
Susmuş ve o esrar yeniden örtülmüş.

II

Yunus ki nergisde güler, gülde kanar,
Kırlarda gelincikte onun bağrı yanar,
Toprak onu bir baharda almış sanırım,
Her yıl bunu tekrar merasimle anar.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:18 PM
Başka Dünyalar Rubaisi

Dünyan,başka gezegende,başka bir yer...
Dünyandan Dünyama bir an ses ver
O mutlu an sona erdikten sonra
Beni bir Kara-Deliğe gönder

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:18 PM
Teselli Rubaisi

Uzaklığın:Acı'ya yeterli
Yakınlığın Teselli'ye yetersiz
Acı,ortada ve kesin gerçek
Teselli,imkansız ve yersiz

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:18 PM
Sevgi Rubaisi

Sevgi,acıyı öğrenmektir
Tüm bencilliklerden iğrenmektir
Bir özge kurbanlığa olup talip
Her an,her saniye doğranmaktır

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:18 PM
Yaykur Tarih Dersi

1800’ler ile 1930’lar arasında,
Bazı Anadolu ve Rumeli kentlerinde
Yaşayan bu kavme dair
Pek az belge var elimizde. Bildiğimiz:
Kamış kalemlerini sevgiye batırıp,
Mührelenmiş kâğıtlara içirdiler;
Ney üflediler, tambur söylettiler,
Birçoğu muhabbet mülkü sultanına esir idiler.
Uysal ve sessiz yaşadılar, burası kesin,
Her talepte ibrâzı mecbûri aylık seyahat varakalarını,
Memur efendilere göstererek,
Meselâ Pendik’e Samatya’ya,
Dağılırlardı akşamları.
Frenklerden sevgi beklemeden,
Severek Fransızca çalıştılar.
Son derece hayretlerini muciboldu
Batıdan gelen her haksızlık;
“Niye hukuk-ı milel bizim için mer’i değil?”
Onların redingotları siyah- yeşil
Önceden söyler gibiydi siyah topraklarının,
Üstünde bitecek otları.
Ne oldular onlar, neden gittiler?
Bizim duymadığımız bir sayha mı işittiler?
Şairlere göre onları Gülcemâl
Bir defaya mahsus olmak üzere
Gemiler geçmeyen
Bir ummâna bırakmıştır.
Bu kadar unutulacaklardı demek,
Niye yaşadılar sanki?
Niye verdiler uygarlıklarının
O sırlı dokusuna emek?
Ve onları izleyen kavim,
Genellikle iyi asker veyâ muallim,
Millî bayramlarda heyecanlı,
Yaşadı ve çabuk çekildi şimdi yok.

Sistir o günleri canlandıran...
Tophane’ye sis bastığı günler,
Seyrisefain idaresi önünde
Sisten bir Rıza Bey çıkar ve sorar
Ne zaman gemi kalkacağını,
Hiç gitmeyeceği Napoli’ye
Muallim Feyzi’den Farisî öğrenen
Mekteb-i Sultani talebeleri
Tırmanırken Kadiriler yokuşunu
Sorar Rıza Bey nerde Napoli?
-İtalyan padişahının şehri-
Devran çarkını tersine çevirmeli,
Önce ölmeli, sonra görmeli.
Çok geçmez dağılır sis ve duman,
Yalnız sistir o günleri canlandıran

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:18 PM
Çocuk Rubaisi

Önünde sonunda, sen bir Çocuktun,
Us ülkemi nasıl becerdin, yıktın......
Kendi kendine oynasaydın ya!
Ah çocuk neden karşıma çıktın?

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:18 PM
Yaykur Cebir Dersi

Büyüyle büyümüş gibisin;
Sesinde suların serinliği,
Tenin gül üzerine çeşitlemeler.
Migroslar-dolmuşlar arasında,
Hayâl varlıklardan birisin.
Buğulu sıcak ormanlarında gözlerinin,
Çocukluğunun tarzanları
Öfkenin arslanları,
Ve ürkekliğinin ceylanları gizlenir.
Büyüyle büyümüş gibisin,
Ümitle emeklemiş yürümüş...
Fakat bir müsavi işaretidir ki ölüm,
Seni de taşımağa hazır
Denklemin öte yanına.
Bunu başarınca müsavi işareti;
O zaman...
Ağlayış ve çok figan!
İz kalmayacak ceylanlardan,
Arslanlardan da.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:18 PM
Beyazıt'ta Kış Pazarı

Ten tortusu topraktadır
Cân neden damıtıldı ki...
Üstelik uçurdun gitti.
Garip imbiksin ey ölüm!
Bahar seni buhar eyler
Hayat çökertir toprağa,
İmbikten üstün imbik mi?
İstanbul’u damıtan kim?
O da öte yana geçmiş...
Sarıgüzel yangını mı,
Oldu bunun başlangıcı?
Sen ey ölüm kırlangıcı,
Konar gibi yaparsın da;
Yüzümüze bir değersin,
Sonra beklenmedik anda,
Alıcı kuşa dönersin.
Sevda sahip çıkmaz bize,
Bizi ölümden saklamaz;
Üstelik ihbar da eder
Sazlar, susmasanız şimdi,
Bir rind gibi karşılamak
Güzel olacak zâlimi.
Oysa, buna da bırakmaz,
Felç, prostat ve siare...
Tekrir-i müzakere mi...
Görüşme yinelemesi
İstemeliyim Tanrıdan,
-Yeni Elest kurultayı-
Tanrıya demeliyim ki
“Seven, ölmeli mi seni?”
Kaygusuz’un Filibesi
Onu aşkla seven kimdi?
Bu sözü kim anlayacak,
Kimler kimin kurbanı ki?
Garip imbiksin ey ölüm.
Ey ölüm garip imbiksin!

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:18 PM
Yine de

İç-dünyama İsviçre misâli
Yeşiller ve göller yarleşmedi.
Hangi kalıtımın ürünüyse,
İç-kentimde bir iki yaşlı kedi...
Çamurlu kaldırımlarda;
Dolaşır akşamüzeri.
İnsanların paçaları çamurlu,
İhtiyarların cebinde bir yumak sicim,
Ve en fazla bir elli lira.
Bir de paslanmış bir çakı.
Kadınlar ne leyli ne de güzel
Fakat ince ve saf yine de.
Hafif kamburu çıkmış kazaklı kızlar
Nemli ve kızarmış burun uçları
Gelecek günlerin hayâlini kurar.
Tek olağan dışı güzellik bu kentte
Koca kafasıyla Hindistan’ı anan
Bir fil bir de sükûti-devenin,
Süpermarketlere girmesidir.
Saygılı ve düşünceli her ikisi de.
Sen varsan ey yâr, ümit de var
Gözlerinde gizi güzelliğin,
Aman saklı kalsın saklamalısın,
Sarıp sarmalayıp sandıklamalısın.
Bekle ki bekçiler ihtiyarlasın
“Memlekete gettü” desinler de sen;
O zaman sandık-lekeli gizler
Bir de ben ve derinleşmiş izler,
Sürülmüş tarla kokusu yüzümde,
Sana doyasıya nazar edeyim.
“Geç oldu artık ben de gideyim”
Deyince ben, bu hikâye bitsin
Ve yeni bekçiler de benim için
Memlekete gitti diyeceklerdir
Deve ve Fil hemen gözden silinir.
Sen benim gözümde kalansın
Yine de.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:19 PM
Çarşıkapı Yazıtı

Felek, esbab-ı cefâsını bile toplamıyor;
Ciddiye almıyor ki bizi...
Devrilmiş anlatacak çınarlar,
“Yediyüzyıl süren hikâyemizi”
Buz gibi bizler ve sizler,
Yürekleri kaplamış buzlar,
Çocuklarımız buzlar arasında,
Ateşli kinler üretiyorlar.
Isınmağa yarasın da...
Diye mi düşünmekteler?
İki anlamıyla da horlayarak,
Tarihimizin ve günümüzün,
Nöbetini tutuyoruz;
Haydar Paşa’nın gelini mi olur,
Antalya’da mutlu Felemenkliler mi,
Ne söylenirse yutuyoruz.
Yarınlar bizim demek için,
Günler de bizim olmalı;
Sade zaferleriyle değil
Yenilgileri ve yaslarıyla,
Dünler de bizim olmalı.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:19 PM
Nefret

Kimse öğretmemişti sevgiyi,
Nefreti, senden öğrendim.
Bir çocuğun ilk haykırışı gibi,
Bir çığlık attı kalbim,
İşte
O gece,
Nefrete
Doğan bendim.
Bendim o gece nefrete doğan...
Ve bir zamanlar ne kadar sevdiğim,
Gözlerine hiç acımayarak
Seni içimden kovan bendim.
Artık benden özlemin şiirini değil,
Artık benden sevginin şiirini değil,
Nefreti dinlersin bu yeminim.
Zilli tefi ve düdüklü testisi gibi Eyüp'ün,
Hem eski hem yeni bir oyuncak kalbimde,
Sana olan kinim.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:19 PM
Rübai

Yoğun sevgide Ben’im suçum yok;
Dış dünyâdan, Sen’den geliyor bu...
Yoğun acıda Sen’in suçun yok;
İçimdeki Ben’den geliyor bu...
Fakat, diniyorsa bu acı bazan,
İçimdeki Sen’den geliyor bu...

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:19 PM
Saim Bey'den Gazel (V)

Bütün sevgilerdeki zehir de ne?
O son buluşların fısıldadığı
En çok sevdiğimiz andır yine,
En çok duyduğumuz an yalnızlığı.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:19 PM
Saim Bey'in Gazeli (II)

Sevda, çıkmaz yolu izlemektir,
Kavuşmaktan çok, özlemektir.
Kapanmasın diye hasret yarası,
Pir Sultan misali tuzlamaktır
Gönüllü avutucuların şerrinden,
Derdini herkesten gizlemektir (medet heeeey)
Yapyalnız akşamlar bastırıyorken
Kıvrılan yolları gözlemektir.
Derdini kendine saklamaktır ey Saim!
Sanma ki inlemek, sızlamaktır.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:20 PM
Buruk Bir Faşing Şarkısı

Sen dönüksün, ben de
İçe mi dışa mı, bilmem
Sen bana değil, ben sana değil,
Yolumuz sonunda bizi bekleyen
Kaybolacağımız ormana değil.
Değil hayata, günlere ve çocuklara,
Gelecek denen düşe mi bilmem...
Yuvarlan, doğrul, titre ve eğil
Bu halimiz ne, neşe mi bilmem.
Rol yapıyoruz Batı İnsanı,
İkimiz de bu çarka tutsak olmuşuz
Ne içe dönmemiz mümkün ne dışa,
Kendi benliğimizde burkulmuşuz.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:20 PM
Saim Bey'den Gazel (IV)

Sanma sevgim benim bencillikti,
Sen olmak isteğiydi, sencillikti.
Ne de güzel şekillenmiştin dünyada,
Kalacaktın sanırdım bu ne bolluktu.
Sen olmayınca sade Taşkasap semti oldu
Sen olunca gülistanlık, güllüktü.
Ben gökyüzünün dilsizliğine isyan etmiştim,
Tanrım ne yakıcı ne zor kulluktu.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:20 PM
Servistan IV/Yâsin sükûneti

Sevilen sevene karşı sessiz,
Başkasına sevinçler de dağıtsa...
Sükût, kara yazısı sevenlerin,
Onlar da ne türlü bir kâğıtsa,
Hep keder üstüne yazdılar aşkı.
Sessizce haykırıp durdular,
Bu da ne biçim bir ağıtsa.
Bizim illerde kara sevdâ gibiydi kar
Çünkü sessizdi ak da olsa.
Karanlık ve derin bir sükût idi kar,
Acısı uzardı, sevinci kısa;
Şimdi dilerim yine yağsın, buz kessin ortalık,
Buz kessin, karayel essin, her bir şey tükensin.
Bilirim helâke gidecek ben,
Kalacaklar arasında sensin.
Yetmez mi, “ Hüzünler Perisi” yetmez mi?
Sana bir “ İnşirah Sûresi” neşesi
Bana bir “Yâsin”.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:20 PM
İstanbul Şarkısı

Orda, uzaklarda, İstanbul’da,
Herkesin bir sonbahar toplayışı vardır...
Günlerden sonbahar toplayanların ustası;
Orda, Atillâ İlhan’dır.
Burası bir Alman kasabası,
Ve ben ağaçlardan, kuşlardan değil de sonbaharı,
Hayâlimdeki gözlerinden topluyorum.
Batıda da çözüm yolu yok yalnızlığa,
Yalnız şu gerçeği buldum galiba:
Kimi unutmak istesem bir daha,
Bu işe gözlerden başlamalıyım.
Çünkü ne zaman unuttumsa seni,
Gözlerin yeniden çizdi yüzünü.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:20 PM
Kendi Kendine Geometri

Dört adam, paçaları çamurlu,
Arkadan sırtları yamuk,
Pantolonları silindir.
Omuzlayıp götürmektedir,
Yere paralel bir kişiyi.
Dört adam, yere dikey,
Ve gönülleri iç bükey,
Sonsuza çizilmiş doğrular...
Önce yere dik,
Sonra paralel,
Sonra parçalanıp sağa sola,
Bir atom bombardımanı olacaklar.
Dört adam, şimdi yeri kazıp,
Toprağa bir ceset bıraktılar;
Yer küresine bir yerinden
Değen bir teğet bıraktılar.
Dört adam, şimdi İstanbul’un
Dört yanına dağılacaklar.
Toprak
Ve yere bıraktıkları ile
Dik açıyı koruyacaklar.
Sonra onlar da yere paralel,
Beklesin paraleller, beklesin
Sonsuzda kesişecekler.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:20 PM
Güzelleme

Ey âfet-i cihansûz,
Ey dilber-i ter ü tâze!
Bir defileye girsen yüzde yüz,
Defile olur kepâze...
Ve boyalı yüzlerde,
Müstehzi gamzeler;
Bükerler dudaklarını,
Devirirler gözaklarını,
İncelmiş zevkli teyzeler.
Mübaşir pederinin
Çektiği bütün sıkıntıları,
Sen de etinin ve derinin
İçinde taşıyorsun.
Şükür koruyor Tanrı,
Dokunmuyor verem basili
Şimdilik yaşıyorsun.
Ey bîkes ü garip,
Seni görse başının çevirip,
Bir kere bakmazdı Nedim.
Ne terakkidir ki ben,
Bu nazmı seninçin söyledim.
Bir sakız çiğneme olsun kusûrun,
-o kadar olur-
Bir de sarı yüzünde ağzının iriliği.
Garîk-i ye’s elem etme babanı
Senden daha çok bakım görse de,
Lüks bir evde bir deve tabanı
Sen yaşamağa devam et.
Sen yolunu bul da yaşa kızım
Bizim çabuk azap çeken vicdanlarımızın
Rahatı için bu lâzım.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:20 PM
Boz Dünya

Bize renkleri getir.
Sana verilenlerin,
Yanında renkler nedir?
Sen O’nun önünde hür,
Bizse bunlara esir.
Bize renkleri getir,
O dağın ötesinden
Sana hitap edenin,
Unutulmaz sesinden
Dinlediklerin bir bir,
Önümüze serilsin.
Evet, esirgemezsin,
Haydi getir renkleri...
Bak bağladık denkleri,
Ve geçip gidiyoruz.
Biraz arzû önce hız,
Sonra bitkinlik, keder
Bu mu müjdelenenler?
Hep bizler mi suçluyuz?
Bak geldik gidiyoruz...
Daha yok mu bir haber?
Bir harf olsa da yeter,
N’olur renkleri gönder.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:20 PM
Münacat (Koro)

Sonumuzu unutmağa değil miydi?
Sonlu çizgilere o kadar bağlandığımız,
Bir güzel söz, gülünce çukurlaşan yanak
Ve bir ses şimdi süzülen anılardan
Sonumuzu unutmağa değil miydi?
Hep seni anmağa değil miydi?
Pişmanlık kanatlarını kuşandığımız?
Suçlar gururumuzu kırar, eksiltirdi
Sonra pişmanlık gelir, sana yükseltirdi...
Nedâmet zevkine alıştıksa,
Hep seni anmağa değil miydi?
Ama günahla kuşanılan, bu kanatlar,
Senden uzaklaştırırmış, düşünmedik.
Bilemedik fakat ne değişirdi bilsek?
Sonumuz yine iterdi, bu çıkmaza bizi
Ve Tanrım şimdi sana yakın değilsek,
Neyi değiştiriyor üzüntümüz?
Neyi değiştirir ki üzüntümüz?
Nedâmetsiz erişilmez mi mutluluğa?
Ömür boyu aramaktan yorulmuş,
Kapını çalacağız soluk soluğa;
Senden bir ses gelecekse eğer,
Ne soracaksa sorsun melekler.
Bu gürültülü sessizlikten
Diğer yanda çektiğimiz yeter.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:20 PM
Kır Çiçekleri

Merhabalar olsun, merhabalar
Bahar geldi, yine ballıbabalar...
Daktilo ve karbon kağıdı kullanmadan,
Harcamayıp gereksiz çabalar
Bütün bu taraflarda, birden...
Baharı başlattılar.
Gerçi tesbihlerini dinleyen,
Erenlerden eser yoksa da...
Bütün çocuklar için,
Ve akşam diz ağrılarıyla inerken,
Evinin yolunda onları görüp
“Evlâdım ne güzel açmış”
Diyebilen nineler için,
Baharı başlattılar üşenmeden.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:20 PM
Tapu Sicil Muhafızı

“Benim şiirim tüfeğidir kavgamın”
Diye kükreyerek,
Zehir zemberek
Bir şiire başlamanın özlemiyle öleceğim;
Ama neyleyim ki ellerim,
Yedek subay eğitimi dışında
Görmedi tüfek.
Benim şiirim ne tüfektir...
Ne kelebek.
Ne de hâyal ülkesinin nârin bir kızıdır;
O, gözlüklü ve siyah kolluklu
Bir tapu sicil muhafızıdır ki,
Eski günler ve anıların
Tapularını saklar.
Şimdi gel ey Muhafız Bey, lütfen
Cenuptan karanlık çocukluk,
Şimalden ilkokul başlangıcı,
Şarkından Feriköy mezarlığı,
Garbından İkinci Dünya Savaşı
İle muhat arsanın,
Tapusunu ver.
O arsa ki 1943 yıllarının
Anılarıyla dopdoludur,
Bir anı müteahhidi alıp
1979 anılarından
Kat karşılığı bina dikecek.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:20 PM
Na't

Güçlüydü günahlar,güçlüydü peygamberler
Tanrım,biz ne kadar da güçsüz kaldık...
Veliler,ıztırapların çocuklarıydı,
Biz ıztıraptan da,zevkten de,senden de öksüz kaldık.
.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:20 PM
İlahi

Tanrım,sen yalnız iyi döşenmiş,
Yüreklere mi doğarsın?
Duaların lambrileriyle kaplanmamış
Duvarında ne tablo ne desen
Şömine-soba hak getire,
Fareli ve rutubetli yüreğime,
Davetlisin,bekliyorum
Ölüm yıkıcısı,sen gelmeden
Onu altüst etse bile;
Sen her yerde var olansın,
Sana geç kalınmaz asla.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:21 PM
Yol Sonunda Reddiye

Kimse ihtiyaç duymasaydı sevgiye
Güzel ve kısa anlardı. Yoksa hayalim,
Hayalimle mi dolmuştu billûr şişe?
Itır yok, şişe boş, hiçlik kasırgası;
Duygu tanımaz bir karayel işte...
Bir karayel bu şimdi kasıp kavuran,
Son yolculuğunda yürek kadırgası.
Suç onun, sevgiye ne gerek vardı...
Dost sesler mutluluktur ıtır dolu ve billûr,
Bir gün boşalır içi bir sesin, mâlum olur,
Artık kalbimiz kutup denizinde ve yalnız.
Tanrım suç kimindi, nerde hata yaptık?
Keşke sevgiye muhtaç olmasaydık...
İşte ama lâkin ricâ ederim fakat,
Şimdi asla ona gerek duymasaydık...
Ne kadar uzardı düşler, günlerse çok kısaydı
Olaylar geçip gitti, yüreğim yerinde saydı
Bir yere varamadı, ölümse arkasında,
Suç onda sevgiye ne gerek vardı?
Hep başka şartlar düşlerdi, bir de uzak iklimler
Gidenlerden güzel miydi gelen mevsimler?
Yolda düşüp kaldılar şimdi unuttum kimler,
Lütfen lâkin ama tekrar söylemeliyim,
Kimse sevgiye muhtaç olmasaydı.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:21 PM
Bedahşan İli Ve Yüreğim

Sen çık ve salın, gün akşamlıdır
Tükeniyor, yok oldu bile sevgi
Yazılsın tarihi ve sezilsin
Sonlanışı aşkın, artık o yok ki...
Öyleyse gülüm, neye yarar bilim;
Ezelden ölümün ettiği zulüm,
Granit kayalara kazılsın.
Umardık yüreğimizin yazıtları,
Yâni o kayalar, bir de kanımız,
Bir gün lâl olur Bedahşan’da.

Ah kuzu, bıçak hep senin boynuna
Kirlenmiş çöllerde şimdi Leylâ...
Teneke kutu ve çöpler yanında,
Yüreğimiz lâl olmaz asla.

Yeridir, bu yürek şimdi ezilsin,
Yazılsın tarihi ve sezilsin...
Bir zaman vardı, şimdi yok sevgi
Sen çık ve salın, şunu da bil ki,
Küskün gider gidenler yer altına
Nice gevher bedenler çürüdüler
Gevher canlar imiş, parlıyor hâlâ
Tek sahipli ve çok yüzlü bir tebessüm
Özlem ve buluşmalar hep onunla.

Ben kınanma hırkasını kendim giydim eğnime

Sağtöre kadehini taşa çaldım kime ne
Bu kimi ilgilendirir Beyefendi?
Çünkü nice beden, gevher misâli
Arzın sandukasına kondu.

Ah çık ve salın ki gün akşamlıdır
Dilim ise lâl olacak yakındır
Ama yüreğimin kanı ve kayalar,
Lâl olmayacak Bedahşan’da...
Of kuzu, bıçak hep senin boynuna
Sen çık ve salın, gün akşamlıdır.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:21 PM
Ellili Yıllar İçin Acılı Alaturka Şarkı

Meded ey zaman, bir parça kestir
Kestir bir parça ucundan zülfünün;
Gönül şarkılarını söylerken Safiye Aylâ,
Firak ey felek firak!
Ve bir o kadar da hüzün.

Ilık gazozlu, aynalı taraklı
Çok tramvaylı geçen yazlar
Spor ve Sergi Sarayı’na hayran şehir...
Cambazhaneli *******, gök havai fişekli
Budur ellili yılların hayâlimdeki şekli.

Yenildik sana ey zaman, bu kesin fakat yine de,
Yine de demek isterim ki derdimi,
Yahya Efendi dergâhına en muvafık derdimi,
Arzetmeğe bir dem bulamadım
Buna izin vermedi felek.

Sana yaptırayım ey zaman-aman
İnsan kemiği tarak,
Tara kâküllerini ve ellili yılları
Bir yana bırak.
Derdimi arzetmeğe bir dem bulmamışken ben,
Ey dost, tanıdılar seni ve derhal geri aldılar
Sarı giymesek de olacağı buydu zâten.
Bekle orda üzerin sarı yapraklarla örtülü
Âhüzarı beni muhtemelen ağlatabilir,
Lütfen uyarın Bülbülü.
Söyleyin Bülbüle nâliş filân etmesin
Bu bahar Feriköy’de kalsın
İstinye’ye hiç gitmesin
Esther Williams’lı ayna, plastik tarak
Çok Fahrettin Kerim’li ve Ulunay’lı bir yaz
Ey zaman, tara sen yine kâküllerini
Ve ellili yılları
Bir yana bırak.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:21 PM
Selanik Şarkısı

Eski duyarlıkları özleme hiç,
Aramak boşuna, yok onlar...
Giriş kapısı yıllardır çivili,
Kırık camlı otelde olmalılar;
Çünkü onlar da Selânik’de
Metrûk bir otelde öldü.
Vardar kapısı mıydı ey kalbim,
Yoksa Egnatia caddesi miydi?
Günlerimiz zaman çeşmesinden,
Akarak tükendi bitti;
Beyaz kuleler ömrümüzde ender...
Ve güvercinlerdir ki sevinçler,
Muttasıl kaçarlar bizden.
Ah Namıka Hanım, bilmem kimdiniz.
Bana mümkünse söyleseniz...
Neden bu Hüzün Bedesteni?
Bir de nedendir ki sevinçler,
Hep terkederler beni.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:21 PM
Grili Çocuk ıı

Gidiş’i

Bir kış günü, sabah dönüşürken öğleye,
Gittin, griler giyerek ötelere...
Boz idi bulutlar ve bozdular,
Güneşli görünümünü havanın.
Giden sendin, gelenlerden bana ne?
Eski gelmelerin çekildi gerilere,
Bundan böyle, bürünmüş grilere,
Kalacak gözümde gidiş ânın.
Ah çocuk, gri giymeyi de nerden buldun,
Gitmek mi sis rengi giydirdi sana?
Yamaçları sıyırıp göğe ağar gibi,
Akşam karanlığında savrulan kar gibi,
Bu ellerde geç kalmağa korkar gibi,
Gittin çocuk, sislere büründün de.
Ve süreklileşti benim için artık,
Bu kısa bölümü zamanın.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:21 PM
İstanbul'a ağıt

Kaybettiğim eski İstanbul bir gün

Yaşlı, hasta bir beyefendinin,

Terekesinden çıkacak

-vefatından hayli sonra –

Ben o günü sanmam ki göreyim

Fakat o gün geldiğinde

Büyük bir sarı zarf içinde

Üstünde “muhibbim” filan beyefendiye

İthafıyla yaldızlı bir kent

Yarı küflenmiş fakat olağanüstü güzel

Zuhur edecek bir evden...

O zaman kentimiz çoktan,

Hani erkek çocukları ürperden

Hımar tıraşından geçerek

İmar görmüş tepeleriyle

New İstanbul olacağından

İş işten geçmiş olacak

Sadece gönül sahipleri umarım

Derinden ve insanın içine işleyen

Bir musıki duyacaklar kısa süre

Beton tepeler üzerinde...

“İşte onların mahvolmuş yurtları”.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:21 PM
Ave Praha

Can akımı küçük bir kediden geçer,
Üç günlükken ölür kedi, daha nice...
Daha nice iletkenden,
Geçmeyi sürdürür akım; Bu gece
Bilmem nedendir sustu şarkım.
Batan günün kızıllığı yayılırken,
Şarkı başlamıştı ve sesler...
Sesler Vaslav bulvarından,
Bir erganun âhengiyle doğup,
Külâhlı kulelerine şehrin
Topkapı Sarayı’ndaki kardeşlerinin
Selâmlarını henüz sunmuştu ki;
Bilmem nedendir, sustu şarkım.
Bunca Bohemya kralının,
Anılarını yaşatan Prag, sen
Değişen düzenlerle sarsılmadın...
Hatırlatma bana bizdeki
Sulugöz ve içten olmayan özlemi...
Bir Ortaçağ katedralimiz sayılan
Bergama Ulucâmii’ne uğramadan
Sâdece antik kenti gezdikten sonra,
Cehennemî otobüslere dolarak,
Cehennem olan kıroları ve Tünel’de,
Galip Dede’ye baş çevirip bakmadan
Sent Antuan’a seğirten zontaları...

Bizim işimiz çok zor biz ki,
Nazım Hikmet’in ve Yahya Kemal’in
Âkif’in ve Hacı Bektaş’ın
Hâşim’in ve Pir Sultan’ın
Yüreklerini anlarız.
İslav kederinden ve Tanburi Cemil’den
Ayrı zevkler devşiren dervişleriz ki,
Yâremiz merhem kabul etmez

Kokteyllerden sormak ile,
Köftelere saplanan kürdan mızrak ile
Belli olmaz ahvalimiz...
Fakat sayılırız parmak ile,
Kırmak ile de tükeniriz...
Tükendik bile,
Hüvelbaki...
Hemşerilerinin vefâsı sana,
Mübarek olsun ey Prag
Biz bedbaht ettik Dersadet’i;
Sağol, beni karşıladın,
Şimdi de bulvar ve köPage Rankingülerinde,
Heryere taşıdığım dertlerimle,
Beni başbaşa bırak.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:21 PM
Uzlet Köşesi

Yıllar birikir ardımızda, yürek,
Yıpranır ve soluk daralır
Güneşli geniş bulvarlardan,
Isıtan dost tebessümlerden
Uzlet köşemize ne kalır?
Hele elden gidince teselliler
Teslim oluruz teessüflere...
Mazinin seyrüsefer memurları,
Sühulet gösterirdi seyyahlara
Keder ki bir siyâhi seyyahtı, onu sen,
Onu sen hoş tutmadın ey yüreğim!

Güller dökülür bülbül ölür, sevgi gider
Çimen çocukları yeşerir sonra,
Onlar da çekilir birer birer,
Neydi ey yürek ne sandın ki?
Hüzün kalır mıydı gitmişken sevgi.

Bir gün “Devletle efendim” diyerek,
Hüznü ve Sevgi’yi uğurlayan kimdi?
Ey yüreğim ne kadar da değiştin,
Seni tanıyamıyorum inan ki...
Dört yönden uğultusu olayların,
Yine düğümlendi dün ve yarın;

Taş döşeli bahçede ağaçların,
Altında kızıl ve sarı yığın,
Belirdi, demek ki sonbahardır...
Gün ardı karanlık güz ardı kardır
Hele elden gidince teselliler,
Yalnızlık köşemize ne kalır?
Teslim oluruz teessüflere.
Neydi ey yürek sen ne beklerdin ki?
Hüzün kalır mıydı gitmişken Sevgi...

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:21 PM
Ağustos Melali

1
Cesâret kalbim, cesâret!
Sustun bütün kış, ürktün kırılmaktan;
Çok gerilerde kaldı derken kar,
Sonra bahar
Ve Temmuz geçti.
Yasımız duruldu, coşkumuz geçti...
Ne ümit var artık ne korku;
Ağustos gecesinde ağulu
Sesleri yalnız böceklerin...
Cisim sarayı yıkılmadan,
Yeni bir sevinçle yıka haydi
Geçmiş günlerin kıştan kalan,
Balçığını sanmam ki arınsın.
Bir devletin inkırazı sanırsın,
Ağustos güze terk eder mülkünü
Ve Zaman’ın Mehter Bölüğü,
İcra-yı âhenk edip sürekli,
Örtüyor gidenlerin çığlığını...
Cesâret ey kalbim, cesâret!

II.
Seni eleme emanet etmeliyim
Çünkü elem,
Sevinçten çok sağlam
Ve kalıcı.
Çocuk! Bu acımasız,
Bu can alıcı
Zaman, üstün gelir hepimize...
Ben seni elemin ellerine,
Emanet edip gidiyorum.
Kıyılar, dağlar
Ve ormanlar,
Senin de ardında kalır Çocuk!
Gün gelir, fakat onlar da
Zaman’a yenilip giderler...
Sonunda yenilenmez yenilgiler;
Zaman, bir başına kalır...
Ve bizim çoktan geçtiğimiz,
Öte âleme geçince Zaman,
Orada hepimiz istisnâsız,
O’ndan daha kıdemli oluruz...
Hiç üzülme seni elemin,
Emin ellerine terk ederek,
Gidiyorum.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:21 PM
Hazin Kurallar

Kurgusu değişince hayatın,
Şirin görünür ölüm; bu kuraldır.
Sanırım ki korkumuzdan,
Öyle bir duruma düşmüşüz...
Düşler bile düz, mâcerasız;
Duygular nehri mecrâsız,
Yürek vadisi nehirsiz,
Zehirsiz ve panzehirsiz,
Bir ömür.
Sözde özgür...
Coşkudan uzak ve yavan
Gök yerine bir basık tavan,
Güneş yerine bir kandil.
Bunun farkına varılınca
Arkada tek geçit, bin menzil
Önümüzde yolun sonu görünür;
Bu da kuraldır.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:21 PM
Toprak Aynasında Âlem

Gönül çeşmesini tâ durulunca pâk...
Etmeye bir ömür yetmedi.
Güller ki neyden fazla inlerken,
Nemli gözlerle bir mâzi,
Ve tâlik yazılı çeşme
Nerdeydi?
Zemin denirdi, arz denirdi, sağlam
Ve sıkı basarken ona biz neden?
Serviler, kekik otlarıyla bir âlem,
O eski âlem neden kaydı?
Ölüm beklemezdi serviler gerçi,
Bilmem hangi hayal kırıklığı, yâhut
Hangi kederle müntehir onlar,
Kına giren kılıçlar misali,
Yeraltını süslemektedir şimdi.
Güller, yılanlar ve bütün
O eski âlem’in çocukları,
Semada ararken servileri.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:21 PM
Keder Denizi

Yürekler vardır ki Devran elinden,
Onlara gam sunulduğunda,
İri güller gibi kan ağlayıp
Sessiz, dünyayı seyrederler...

Yürekler vardır ki onlar,
Kırgınlık ve yalnızlığı tadınca;
Sokak gösterilerinde yakılan,
Taşıt lastikleri gibi,
Alevli ve gösterişli yanarlar...

Yürekler vardır, gam denizi derinlerinde
Mürekkep balıklarıdır ki,
Onlara sitem eriştiğinde,
Deniz içine ağlarlar...
Laciverd ve dilsiz.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:22 PM
Gül olmak Külleşmeye hazırlıktır

Firak çakmaktaşından doğan kıvılcım,
Değdiğinde sevdanın kavına...
Fesleğen yerine gül bitebilir,
Gül yerine fesleğen de...

Sevda okunun keskin ucu,
Saplandığında yüreğe, yani avına
Ateş renkli bir gül kesilirdi;
Ateş en iyi kavuşturucudur...

Halbuki, sükûn idi O’nun yoldaşı
Itır, onu saran bir bulut...
Deryâ ise derinliğinde berdevâm,
Of çocuk neden uzaklaştın sen?

Fakat, işte, şimdi hemen söyle neden?
Füsun ve hüsün, onun çağrışımlarıydı
Gül olmak, külleşmeye hazırlıktır
Külleşmek, acıların dinişi.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:22 PM
Anabasis

Yürekler yenilmiş ve suskun, dönüşteler
Bu bezgin yolculukta başlar eğik
Orak mı tırpan mı elinde bir yaşlı adam,
Bir yaşlı adam, en önde gider.

Ufku kapatmış bir dağ, sarp ve yola dik.
Sen küçücük yüreğinle bu mâcerayı
Hep şaşıyorum ki nasıl yaşadın?
Ceylanlar vurulmuş, kurtlar nerde;
Bu acımasız zamanda onlar da vurulmuş.
İlerde yola bakan yüksek yerde,
Kendini yırtıcı gösteren bir mazlum kuş,
-Korkusundan olmalı bu gayreti-
Yol yeşildi, bozkırlaşıyor şimdi,
Taş ocakları ve delik deşik kayalar.
Sen elimi tutma geriye koş, bekleyenlerin var.
Sen bir kuşsun, kanatların
Seni buradan uçursun.
Eski dünyanın hayalini bana bırak,
O benim gözlerimde dursun.
Sen yüksel ve gerilerde
Gölünü bulduğun zaman in.
Bırak bu Dünya sana hain,
Davransın, bu bedeldir,
Bu bedelidir bir gül olmanın Ey!
Kurbanlardan daha kurban çocuk
Dönüşe geçme sen, dayan çocuk...

Seni de mi Ezel meclisinden
Yazıya yabana saldılar.
Öyleyse kaybolmana imkân mı var?
Kurbanlığı kabul etme İsyan-çocuk.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:22 PM
Sırtlanlar Serenadı

Dilrübâ sırtlanlar sırıtıyor bak,
Kamyonlar seni ezer Çocuk muhakkak...
Kerli ferliler yasalarıyla,
Yarasaları serçelerden
Çok daha fazla koruyacak.
Sel gider kum kalır diyorsun Çocuk,
Kum kalır bu doğru fakat gül kalmaz;
Güller kalmaz, kuşlar kalmaz inan ki Çocuk
Sırtları sağlam yere dayalı sırtlanlar
Pek dilrübâ sırıtırlar Çocuk...
Canavarlar ve cinayetler çoğalır;
Ortada seni seven tek kul kalmaz...
O ürkek kumrudur ki senin ruhun,
Yakındır, yokluğundan yakınan bir kul kalmaz.
Kalmaz inan ki Çocuk...
İskete iskeletleri ağaç dibinde,
Dilrübâ sırtlanlar sırıtır Çocuk...

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:22 PM
Muhayyer Sünbüle

Bu rüzgârla, şimdi çoktan unuttuğum
Tarlalarda başaklar eğiliyor;
Değirmen miydi depo mu, o yıkık...
Terkedilmiş yapının bacasında,
Derin düşüncelerde iki leylek;
Birisi ayakta ve çökmüş diğeri.

Bu rüzgâr, şimdi deniz kokusunu,
O kadîm sâhilde gezdirirken
Bir şeyi yapamayacak yalnız...
Ölmüş güzellerin saçlarını,
-Onları ben unutmamış olsam da-
Artık dağıtmayacak bu imkânsız.

Duyulan bir sünbülün şarkısı mı?
Sünbül, eski saçların anısı;
Sanırım bizim de ardımızda...
Ölüm, zaman ormanının parsı.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:22 PM
Düşsel Süvari

Suvar atını sen düşsel süvâri,
Serin sularında göklerin...
Bir daha olmayacak ki seferin.
Bizi kiminle bilirdin ey can?
Bu kent,
Herşeyin kirlendiği bir şehirdir
Of çocuk elemler sana göredir
Hüzün senin için biçilmiş kaftan,
Sahi sen bizi kiminle bilirdin ey can?
Çocuk, seni gördüğümü kim söyleyebilir
Nerde düşsel refref ve su içtiği nehir,
Nerde düşlerde dolu içiren pir?
Kim duvardaki sazı indirebilir...
Düşsel süvâriyi kim getirebilir?
Ah çocuk, elemler sana göredir...

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:22 PM
Kitap Ve Biz

Bütün olaylardan önceydi Kitap,
Hayli uzun zaman yumağı bir de
Bir ölüm gecesi...doğum ve nice
Ölümler, doğumlar, yine ölüm...
Yürek çöküntüsü ya da sevinç haberi,
Gördüm yüzünde ışıyan yazları,
Yüzünde kazılmış kışları gördüm.
Sözler serpilmişti sazlıklara,
Sızan ışık altında sözler nemli,
Sözler serpilmişti sıcak kumlara,
Güneş altında da sözler gördüm
Duydum...
Kuşkuların yoğun kedere, kederin yasa
Yasın yıkıma dönüştüğünü
Kitap aslında çok önceden bir muştuydu
Neden öyleyse çocuk, neden
Yüzünün taç yaprağından çekilmiş su?
Küçük bir çiçek için ne uzun...
Ne hazin bir öykü bu.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:22 PM
Lacivert Gece

Gülüşün kovamaz lâcivert geceyi
Bir hilâl belirir gecede, sâdece...
Kederle de kararmaz gözlerinin lâciverdi
Yıldızlar belirir, kayan yıldızlar
Yeryüzündeki bütün yalnızlar
Ürperir, derler ki “çocuk kederli”
Sert çocuk, sarp çocuk, lâcivert Çocuk,
Biraz neşelensen bu ne dert Çocuk?
Ürkme baykuşlardan, baykuşlar güzel
Keşki bu kadar azalmasalardı...
Hele kirpiler, yarasalar
Hepsinin başımın üstünde yeri var.
Ölü değil senin gecen, canlılarla dolu çocuk
Sisli çocuk, puslu çocuk, buğu çocuk.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:22 PM
Beykoz'da Gece Başlarken

Bir eski temmuz mu bu geçmiş yıllardan?
Yosun, kavun ve deniz kokan...
Hem küflü hem sıcak bir Temmuz
Hiçbir yerden hiçbir beste duyulmuyor
İster istemez geçmişi düşünüyor insan;
Siz söyleyin Filozof Rıza Bey,
Yenmek, bir kabristan mı almaktır?
Yoksa dönüşümlü müdür sevinç ve hüsran,
Yoksa hayatın özeti sadece,
Bir eski temmuz mudur geçmiş yıllardan?
Yosun, kavun ve deniz kokan...
Hem küflü hem sıcak bir Temmuz
Baharat kokulu kış çarşılardan,
Farklı ve uzak bir Temmuz...
Gün akşam oldu karardı kayalıklar,
Işıdı birkaç yıldız gökte
Yerdeyse birkaç diskotek ve restoran.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:23 PM
Maktul Yürek

Keskin ağzından ayrılık kılıcının,
Yüreğimin yediği darbe,
Bu acının;
En uç örneğini bana tanıttı:
Neden kısas uygulandı ki yüreğime?
Ne suçtu ne de bir suça kanıttı,
Eski Dünya’nın ölümünü seyretmesi...

Yılları yele vermiş olması da belki
İkinci bir ağır suç sayılarak,
Nâhak yere zaman yargıcı,
Yüreğim için bu hükmü verdi.

Görmeden sevdiği kentler: Bağdat,
Saraybosna ve Priştine’nin
Harabolduğunu duymuştu
Kendini savunmaması bundandır...
Ben yirminci yüzyılı, bu sebeple
Yüreğimsiz bitiriyorum.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:23 PM
Ağıt

Bir yas anıtı olmadan yat
Uğultunun kol gezdiğini,
Duyduğum ve bildiğim tepede;
Hâl nice? Güller de...
Görünüyorlar mı zaman zaman?
Mevsim hep kış ve vakit gece
Olduğu sürece...
Uyu, kötü rüyalar yıldırmasın seni,
Bir yas anıtı olmadan yat...
Hüznün anıtı ol sadece...
Sen bir su damlası gibi arı,
Sen bir saç teli kadar ince.
Bir yas anıtı olmadan yat.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:23 PM
Deidesheim Düşünceleri

Gün bitiyor, gece de sona erecek,
Başladığı gibi,
Bütün yüzyıllarda
Ve her gün
Tekrarlanmada mı bu,
Akşamın inişiyle yürekleri ezen duygu?
Hallac ki bireysel günlerin pamuğunu atar,
Tanrının tek zamanında toplardı
Mutluydu, çünkü tek zamana
Koşutluğu sürdürenler,
Sürtünme kuvvetinden doğan elemi,
En aza indirenlerdir.
Mutluluk, Tanrısal tek Zamanla
Birlikte yahut ona koşut,
Olmaktadır bunu duydum...
Tekrar ediyorum: Bunu duydum,
Otuzyıl Savaşlarını görmüş,
Hemen her köşesi gibi yeryüzünün,
Acıdan pay almış Deidesheim’da...
Kuşlarla, yaban ördekleriyle,
Meşelerle, bütün yaratıklarla bir olup,
Hatta ölümden sonra da
Tanrısal Zamanda olmaktır mutluluk.

GooD aNd EvıL
04-19-2009, 03:23 PM
Aşka Reddiye

Kapılmayı göğün maviliğine,
Bir güneşle bütün bir gün mutluluğu
Unutalı yıllar geçmiş aradan
İnansaydım sana eskisi gibi
Hatırlat derdim belki yine
Sen yoksun ey aşk insanlar arasında yangın yerleri,
Kısa yakınlıkların yıkıntıları var
İşin kötüsü daha sevginin başında

Ellerinde hesap cetvelleri,
Kar ve zarar hesaplıyor insanlar
Kişiler acıyacak ve kin duyacak
Ve sevecek de bir zaman
Fakat sürekli sevgiler sağanağını sildim aklımdan
Bir zaman resmin olan cebimde ey sevgili!
Şimdi dörde katlanmış,
İlk kolesterin tahlili
Ve aslı olmayan bir şeye,
Beni bunca yıl inandırdı diye,
Dargın öleceğim Fuzuli ye
Aşk yoksun sen seni biz uydurduk,
Saatleri unuttuk, aklımızca zamanı durdurduk.