PDA

Tam Sürümü Görüntüle : Zuhal Erdoğan


Shekil
08-25-2007, 12:33 AM
Aldırma

Yüzler yalanmış aldırma
Yüzünü göremezler
Renklerde merak eder
Beklerler
Ruhunu göremezler maskeliydiler
Kimleri gördük, kimleri dost bildik
Kan dökümü diz dize
Zor bu günler,
Geçer aldırma
Yeteriz birbirimize...
Bırak beslensin köpek salyalarından
Umut bekleyen böcekler
Boşlukta
Nokta kadar küçüldükçe sancılandılar
Sancılandıkça küçüldüler
Boşluktaydılar
Bırak! Geceyi
Şişe ardından ulusun çakallar
Onlar aldatır sen aldanma
Buldum der bulduğu yerde kaybederler
İnsancıklar boşlukta
Aldırma

Zuhal Erdoğan

Shekil
08-25-2007, 12:33 AM
Annem

Severmisin beni annem

Ağlarmısın her ağladığım da

İçin gidermi bana birşey olduğunda

Ve dayanabilirmisin bensiz uykulara

Güneş veda ederken ay'a

Korkarım bazen hani olurya!

Sarılırmısın bana

Hiç bırakmayacağım seni diye

Birşeyler fısıldarmısın kulağıma

Hani bazen

O seni seviyorum değişin var ya

Öldürüyor beni annem her duyuşumda


(canım annem Zuhal'e)


Şahika Taş

Zuhal Erdoğan

Shekil
08-25-2007, 12:33 AM
Bahar'a söz

Zuhal'e





'Bir İçdökümü' olsun bunun adı... Tut ki tüm taşlarımı döküyorum eteklerimden, tut ki valizime koyduğum umudu, çarpıp, böldüğüm aşkı işte böyle kanlara boyayıp saçıyorum bu Gri Şehre...



'Bir İçdökümü' olsun bunun adı... Bir rakı tadında, biraz bira köpüğünde, ansızın akla düşüveren bir şiirin dizesinde kesişmiş yollarımız, baştan aşağı İstanbul kokan bir yol hikayesiyle...



'Bir İçdökümü' olsun bunun adı ve panayırlar gibi seyirlik, fener alayları gibi coşkulu bir İstanbul Mayısında buluşalım yeni 'İçdökümlerin'de...

NİLAYCAN

Zuhal Erdoğan

Shekil
08-25-2007, 12:34 AM
Bitti gülüm BİTTİ

geçti benden Gün ortasında gözlerin
Üzerimden hiç eksilmeyecek dediğin
Yine gidişin mahzun bir çocuğa işaret
Yarım kalan şiirlerimin yaban ezgisi
Gözlerimden geç, izlerimi sil haydi
Gül karasına döndü kara gülüm ışığım
Hiçlikten öteye nasıl geçeceksin şimdi? .

Sen belki hiç bir şey,belki çok şey
Canımı yakıyorsun, adın kadar
Adın gibi, varlığın da mı bitti?
Sen obalarında kısraklar barındıran
Sevdalı ve mağrur seyis
Koştur özgürce… ama
Ben sana ihanet etmeyeceğim
Coşkuyla mı koşacaklar her zaman
Gör bak,yaşa dönecek bu devran.

Haykırmak geliyor içimden
Sana şölenler kurmuştum bir vakit
En’lerin en yücelerine atmıştım döşeğini
Gözlerinden içmiştim kutsal aşk meyini
Hayallerimizin beşiğine şiirler belemiştik
Olmazların yaylarını kırıp atmıştık birlikte.

Şimdi, sana yeni bir renk gönül bahçemden
Kırmızıdan gelme bana umutlarım
Varlığının mavisine doğru yürüyen
Sen toyluğun gafletine düşmüş yeşiller
Aç gözlerini çek perdelerini, konuşsun…

Güneşini gör as gökyüzüne sen de
Çünkü, bit-ti…
Yürekten gelen çığlıklarda karardı
İki dişin arasında kalan gibi
Gül karası kara gülüm ışığım
Bitti işte bit-ti
Yokluğunda son perdenin oyuncuları da gitti.

Tüm umut renkleri de soldu bak
Soldurduğun sözler gibi
İnceldi gönlümün tüm telleri
Neyden gelen ilahi ses ritmi
Teskin etmiyor özlemlerimi
Ama, kabul etmeliyiz ki,
Bit-ti.

Gül karası kara gülüm ışığım
O kutsal aşk nereye gitti?

Bu gemi yara aldı yürümez artık
Kağıttan hayallerde yüzemeyecek
Kara gün gemisinde
Her şey, karaca.... gülüm, ömrüm
Maviler bile karaya bulanmış
Ömrümün duvarı kararmış
İçimde yiten sevdam gibi,
O kutsal aşkın da bit-ti…

Zuhal Erdoğan

Shekil
08-25-2007, 12:34 AM
Doğrudan geçen zaman (yol)

Doğrudan geçen zaman (yol)
Gölgesinden soyutlanmış,
Yorgun bedenlerimiz
Şelalesiydi,
İki koldan çağlayan
Ve bir olan
Uzanırdı
Gökyüzü mavisi gülüşlerimize
Üstesinden geldiğimiz ne yollar yürüdük
Yolları da severdik yolcular gibi
Yokluklara siper ettik gövdemizi
Cansız hayallerimizi dirilttik
Olmazların kefenini keyifle giydik
Bir yudum olduk kırlangıç göçlerinde
Severdik oysa kırlangıçları da
Densiz günahlarımızın arasından dem çıkardık
Ya şimdi
Gecenin koynu soğuk
Siluetin kama
Saplanır göz bebeklerime
Keser gecemi
Siner korkular ağlarsın
Sınar seni hayat, gece, şişe ve…
Sen anlayacaksın doğrudan geçen zamanı
Ve yolu
Bakarsın o yolda tek yolcu sensin
Geç olur belki yolların ince çizgisini görmek
Geç olur belki ışıkların yeşilini hissetmek
Geç olur hayat yaşam ve…
Anlarsın ağlarsın
ama git
ama gör
ama
yok

Zuhal Erdoğan

Shekil
08-25-2007, 12:34 AM
Eyvallah aşk

Eyvallah aşk
Eyvallah la başladı aşkım
Gözlerin gözlere kenetlendiği
Dudaklardan okunan,
okunmak istenilen üç beş hece
Durgundu oysa lafın arkası... yok gibi
Ama birşeyler vardı kalbin derinliklerine inen
Eyvallah diyen dillerde
Belki de özel olacaktı bilemediklerim
Yaşamak istemediklerim
Özel ve güzel
Akıllara takılı kalan duygular
Yüreklere asılan perdesiydi aşkın aslında
Olmalıydı tek kelimenin de bir anlamı
Eyvallah aşkım
Güzeldi ve özeldi
Başlangıç olarak olması gerekendi
Eyvallah

Razıyım senden gelene
Hayatımda olmalısın sen,
Gözlerine, sözlerine, hasretine,
acına,sevincine sana eyvallah
Eyvallah aşk

Derken
Birçok şey yitirdiği gibi
Eyvallahta yitirecekti belki anlamını
Nerede durduğunu bilmeden...
Aşka...
Huzura belki de gelecek mavinin ardı
Güzeldi aşk özeldi
Yaşandı saygısız olmadı
Hatıralar buseler gözyaşları
Hayaller belki kurulan geleceğe
Minik bir yavrunun emeklemesi
Doğmamış bebenin gülümseyişi göklerden
Dilenen istenen teninde kıvrılan o acı

Birden rol değişiverdi eyvallah
Aşkın adıydı şimdi ise...
Boş çevrilen ellerin
Boş bakan gözlerin
Umutsuzluğun adı yaşanandan geri kalan

Başlangıcı gibi
Bitişide eyvallah
Eyvallah aşk,
Eyvallah aşkım,
Yaşanamamış,
Yaşanmamış,
Aşklara...
Eyvallah...

Zuhal Erdoğan

Shekil
08-25-2007, 12:34 AM
Gidiş Dönüş

Sen kadınım dediğin
Aylardır kokuma hasret bildiğim
İçimden gelen çığlıkta sevdiğin
Deli sevdan
Bozgunlarda bulduğun diğer parçan
Benmiydim...?

Tırmanırken gökyüzüne yalnızlığın
Suda can çekişen balıkların
Kaldırım taşlarına yapışan izleri gibiydi
İzlerde yalnızdı
O bakışta kaldı,
Yeşillerin ardına gizlediğin
O deli sevdan… yok
İpin ucunda sallanmayı bekleyen hayaller
Yokluğunda yine besleyecek kendini
O ki sarktığında bir daldan
Dönecek olduğu yerde arayarak
O ipin izlerini
Dönüşümü olan yollar misali
Sessizlik,
Nereye gidersen geleceksin aynı yere
Her gidişin dönüşü olmaz derler
Varmadan zaman kendi yoluna
Bilinmez
İçsel bir akıntıya sürüklenirde yürekler
Gidişinin farkında olmaz
Dönüşününde

Zuhal Erdoğan

Shekil
08-25-2007, 12:34 AM
İçimdeki atlastan gecesin

Bir siir düşmüş siyah sayfaya
rengini gözlerinden alma... bir haykırış
o bakiş
hangi resmin rengisin
hangi kışın yaprağı
hangi yazın tanesi
sen bana tezatmısın
bahardan kalma bir yaprak
üzerinde gülüşüm soluyor
üşüyorum be çocuk.

Sen, içimdeki atlastan gece
dudaktan dökülen o hece
hep aynı, çözülmez bilmece
seviyorum seni
mekanımız belirsiz
hep aynı yanlızlık
özlüyorum seni
özlüyorum be çocuk.

Sana uzanan yollarım
geçit vermiyor yılan kıvrımında
amansız sorularım cevapsız kalıyor
yokluğunda bir gülnihal ağlıyor
kanıyor be çocuk.

Yedi tepede büyüyeceksin
acıları yorgan yapacaksın
sen ne sevdalar yaşayacaksın
içimde hep çocuk kalacaksın
gizli sevdam,aslan parçam
dağlarımın yeşili
aslan yürekli çocuk.

Esmer gülüm
ölümün en hüzünlü rüzgarı okşasa da
çıplak bedenime,sinmiş kokun
terki diyar eylemez
toprağı çürümüş dağların şahikasında
her daim kokmaya hazırsın sen
gönlümün zorlu sevdası çocuk.

Aynada kendime bakmak gibi bir şeysin sen
Baktığımda seni görmek
Dağılıyor sisler
Şafak yeni güne gebe
Gülün kırmızısından damlıyor kan gözlerime
O vakit
Görüyor gözler tüm körlüğüyle be çocuk

Zuhal Erdoğan

Shekil
08-25-2007, 12:34 AM
İçimdeki Bebek Gülüyor Bana

İçimdeki bebek gülüyor bana
Susuyorum görmediğim alaca sabaha
Sustukça kanıyor dilim
Kanıyor gözlerim, kanıyor acıya
Kurşun dökmüş gibi göz bebeklerim
Bırakıyorum öylece siyah boşluğa
Ve ecelsiz bir kuş daha düşüyor toprağa

İçimdeki bebek gülüyor bana
Bilmiyorum, yani belki sana benziyor
Bilinmeyen bir şehirde eğreti yaşıyor belki
Ömrümün çürümüş köklerine tutunmuş
Belki de efkân ediyor, yalnız kalmış sesiyle
Yârim gibi, yani baba gibi
Sesini duymayı ne çok istiyorum şimdi

İçimdeki bebek gülüyor bana
Salacaktım bahara
Bahar kokacaktı saçları, elleri
Okşayacaktı kirpiklerini yeşilin bin bir tonu
Yalanların ardına gizlenmiş yüzünde
En güzel öyküleri büyütecektim
Bir kuş daha ecelsiz ölmeyecekti

İçimdeki bebek gülüyor bana
Bıraksan sana geleceğim ölümsüzce
Yaptığın o simli sarayların yaslı köşelerine
Canımsın, parçamsın, aşkımsın
Tutun bu özlemin ağrılı köklerine ve büyü
Adın düşmüş ah! Düşmüş adın
Doğrulayamadığım zamanın orta yerine

İçimdeki bebek gülüyor bana
Sustukça kanar sesim, kanar isyanlarım
Savaşında parçalanan ellerimden artanlardır
Döktüklerim, yanmakta olan şehrimin kırıntıları
Terk ederken öylece bıraktığı
Ah! Bir daha asla kuramayacağı düşleriyle
Gülümsüyor içimdeki bebek bana

23.5.2007
Gecenin otuz beşi

Zuhal Erdoğan

Shekil
08-25-2007, 12:35 AM
İnat

Kanatları başucunda bekledi
Ölmeyi çok istedi
Kara bulut,
Edasıyla Çöktü üstüne
kördü
Çırpınırken
Boşluğa gömülmek istedi
Beyazdı kanatları
Buluta inat
Bekledi baş ucunda
Ölüme inat
Eledi kirpiklerinden
Saldı yaşlarını
Ruhunun ince çizgisine
İnat yaşama
Ruhuna inat ağladı
Yaşlarına inat ruhunu dağladı
Bulutlar dağıldı
Kanatları bedene çekildi
Sevişti boşlukta
Boşluğa inat

Zuhal Erdoğan

Shekil
08-25-2007, 12:35 AM
İnsandım

kurbağalar vardı

insan gibi

sevmezdim kurbağaları
insandım

karıncalar vardı
karınca yuvaları

yemek taşırdım
insandım

sonra kuşlar vardı
kuş
öldü
gömdüm dua ettim

insandım

acı vardı gözyaşı

ağladım acıdım

attım

ben iki kişiyim


Ankara

Zuhal Erdoğan

Shekil
08-25-2007, 12:35 AM
İz

Hepimiz birer melek
Hepimiz birer ölüm
Ağaç ölüm kokuyor
Ben ağaç
Ağaç ölüme yaslanmış
Ben ağaca
Hepimiz birer Adem
Kim yada kimse sizlik
Sessizlik
Düşlerimizi büyüttüysek yollarda
Hepimiz birer yolsuz
Yol sus
Renkleri biz biçmişsek güllere
Hepimiz birer renksiz renk siz
Siz kimsiniz
Renksiz sessiz
Kimlik siz kimliksizsiniz
İç içe geçmiş ruhların arasında
Dolaşan biz
Ruhsuz
Ruh sus
Siz biz hepimiz
Birer(iz)
Ses(iz)
Renks(iz)

Zuhal Erdoğan

Shekil
08-25-2007, 12:35 AM
Kafatası

Boş küreden ibaret kafatasları
Etrafında dönen sinek saz vızıltısı
Ya yapıştıracak kuvvetli bir vuruş,
Ya da ebediyyen boş kalacak
Uzuvlar yok olmuş
Üç maymunu oynamakta
Saman da olsa doldur kafatasına
Gün gelir lazımdır zaman da


Ankara

Zuhal Erdoğan

Shekil
08-25-2007, 12:35 AM
Kocamış Şehir

Gökyüzüne baktım sessizdi
Martıların çığlığında...
Akşamdan kalma
Birkaç yıldız bakan koca şehre

Düşüncelerin iniltisinde bir yalnız var sanmış
Pecmurde insanların yaşamak istediği...
Hayata...
Başkaldırıcasına
Nankör
Bozguncu koca şehir
Labirent gibi sokak aralarında
Tıpkı gözlerindeki nur gibi
Söndürüyor birer birer aydınlığını
Fahişe kılıklı caddeleri
Sevindirmeye
Belki korkutmaya
Belki yutmaya arıyordu
Çakal ulusu sessizliğinde beni

Ne tezat yayları var şu koca şehrin
İnişli çıkışlı tıpkı sen gibi
Sevgili

Bebeğin dilinden düşen ilk sözcük

Gelgitleri ardına sığındırmış bir çocuğun

Bir gencin umuduna tünemiş

Hatıralarında var olmuş ihtiyar heybelinin

Bildirmemiş parıltısındaki feryadını
Sevdası türkülerinde
Sinelere yapışmış çoğu zaman
Sazın telinde
Neyin her deminde
Tarih olmuş gidememiş de
Tek tek anlatmaya luzum yok cadde ve sokaklarını
Herbiri karışık herbiri mahsun
Herbiri
Lakin
Keskin bakışlar
Buz kesmiş eller
Yanmaya yüz tutmuş kor yürekler
Onda
Alevi sessiz,gözyaşı sensiz
*******i hain
Kocamış şehrin
Tanımaya değer
Yaşamayı sever
Gizlidir elemler kederler
Sen yinede bir dilek tut onun için
Sevgiliye benzer
Yenilgiye hazımsız
Galibiyete hazırsız
Tüm aşklara yarınsız
İstanbul...

Zuhal Erdoğan

Shekil
08-25-2007, 12:35 AM
Mı,Mi Aşk

Aşk düşünmek miydi
Sabahın seherinde
Kardeleni okşamak soğuk kuytusunda
Anlamsızlaşmak mıydı teninde

Kavuştukça sıcaklığına
Yok olmak mıydı avuçlarının gölgesinde
Küçülmek miydi
Neydi?

Nihavent makamları mı söylemekti aşk
Güneşin doğuşunu izlerken

Bilinmeyen miydi
Seninle sonsuza giderken
Ayak altına serilen engel miydi yoksa

Aşk artık burda oturmuyor dediler
Senide mi buna inandırdılar
Adresi belli mi ki zaten
Nerede ne zaman ne yapar
Hangi tarftan nasıl niye gelir

Parmak ucundan mı gelir
Ve oradan da gider mi?

Barınağı neresi bilir misin
Gözlerde
Sözlerde
Gönlünün taa derinliğinde mi
Nerede yaşar

Neslihan’larda vardı bildiğin
Tek aşk
Duyduğun özlediğin

Aslı gibi
Şirin gibi
Leyla gibi
ya da
Bilir misin
Onların da isimleri sahteydi
Kimbilir belki aşkları da

Aşkı Anlatmak İstemeyişin Ondan

Gözden kalbe
Kalpten dudağa giden seferler gibi
İşte aşk o zaman aşk mı?

Bazen özlem vuslat hasret
Bazen ihtiras umut şehvet

Aşkı her gün yazmıyor musun
Her nefeste yârin resmi belirmiyor mu
Düşün
Aklın çağlayanların
Özlemlerinin ana dilimi oldu aşk
Acımasız mı sadece
Acının türküsü ağıdı
Fırtınası hiç eksik olmayan bir limanda
Bekleyişmi yoksa
Çözülemeyen problem
Satırbaşımı aşk ya da şıklardan biri mi
Yaşanan üç beş mutluluktan mı ibaret
Sence aşk

Yalnızlığın çoğul hali mi?

Zuhal Erdoğan

Shekil
08-25-2007, 12:36 AM
O, nü

Bozdurdum yalnızlığımı

Hayata

Hayatı anlayabilmek için

Harcıyorum onu...

Zuhal Erdoğan

Shekil
08-25-2007, 12:36 AM
Sağanak Bir Yağmurdu Gidişin

Arşınladığın uykusuzluğuma hasret süngüsü çekti gözlerin. Bayraklarını indirerek yüreğinin gökyüzüne tırmanmıştım bir zamanlar. Adamım… Kurşun gibi ağırdı yokluğun. Biliyor musun, dudaklarından dökülen son cümle neydi? Unuttum peşinde giden adımlarımı, her gün birkaç boyuttan bakardım oysa sana. Yalnızlığın baş başalığındaydın, ışığın görünmeyen taraflarındaydın ve adresimi son hoşçakalında kaybettin.
Örtülen yüreğine bebek kokun sinmişti. Öfkelerimizin nöbetleri başlayınca sağanak bir yağmura tutulurduk. Arsız *******de şiirlere düşürülmüş dipnotlar gibiydik. Kucağında umut taşıyan, sesinde gülücük barındıran bütün yalnızlıkların çadırlarına uğrardık ve biz kendimizi dinlerdik.
Kokunla uyuyor, kokuna başımı yaslıyor, kokunla dalıyorum şimdi. Savaşırken bile
yenik düşmüş savaşçıların kaderi ellerimde. Tarumar gözlerindeki o ateş yakıyor bedenimi.
Kan revan içinde kalan yüreğim GÜL YÜREKLİM’li şiirlerde seni, sesini soluyor şimdi.
Ağırlığının altında ölüm sessizliği, cendereler içine düşmüş ölümleri düşlemedim oysa. Özlemedim başka hiçbir şey. Toz duman içinde çevrem, çamura bulanmış mavilerim, çoğu zaman uçtu küllerim, bazen de güllerim, ama sen, göremedin.
Yine de düşünmedim son olmayı, savrulmayı ve sensiz solmayı. Soyutlandım tüm yalanlardan, riyalardan ve günahlardan, hatta hayattan. Usul usul çekilen ömür gölgesinden bile.
Gözyaşlarını da sevdim, onu sevdiğim kadar ahh bilseydi. Bilseydi yüreğimdeki bu mevsim sonu yağmurlarda bir ömür yaşayacağını. İçimizdeki olmazların devleriyle savaşmayı göze alamadı, dizelerde açlığımızı pekiştirdik, şiir sularında yıkandık. Gün batarken acı çekerken güneş, biz ufuklardaki kızıllığa avuçlarımızı açtık.
Biliyordu. Biliyordum ki, güneş ayrılıklara doğmazdı. Güneşin göğe veda etmesine benzerdi ayrılık. Damarlarımızı açan aşkla biz yüzerek ulaştık derya yalnızlığımıza. Korkunun adalarında çiçekler yetiştirdik yine de.
Şimdi, kırılan bir umudun yaren yüzünde ellerimiz dizlerimizde ve dilimizdeki hüznün şarkılarından fallar açıyoruz ‘ayrılık da sevdaya dahil’diyerek. Yüreğimizden silinmeyen ipeksi öpüşlerin grizu patlamalarında çoksesli bir yağmurun sesini dinliyoruz. Yüreğimizin polenleri solgun ve tepemizdeki kırlangıç bulutlarına dert yüklüyoruz. Dudaklarımızda kurşun bir yalnızlık, bastırılamamış cümleler eriyor hüznün mumyalanmış kentlerinde.
Biliyorsun adamım, o hepimizin içindeki haylaz ve uslanmaz çocuk gelişin gibi gidişini de lodosladı. Kapandı avucumuzdaki mutlu yaşam, sokaklarda dans etmiyor artık sevdalılar. Bir kuru ekmek, kuru umut teknesinde dağlar duman, sevda biliyoruz ki, hep yaman kelime. Bilmelisin ki, üşüyor ellerim bebek kokulum üşüyor, bu İstanbul sokaklarında.

Zuhal Erdoğan

Shekil
08-25-2007, 12:36 AM
Sokak

Yaşam alnımın ortasında
Ben yaşamın tam yarısında
Bakıyorum kanadımın kırıldığı yerden
Facia!
Diğer yarım çok uzakta
Arıyorum
Hayat beni ben hayatı zorluyorum
Sebepsiz
Ona ait hayatım bana döndü yüzünü
Bakıyorum…
Sokakları korkulu
Caddeleri ıslak, gözleri gibi
Bir kahve söyledim o sokakta
İçerken mis kokan tenini…
Göçükler arasında kalan tek koku
O da yansın
Deli yüreğimle birlikte
Yanık kokusu ki, acı
Gözyaşlarımla beslediğim o umut
Sessiz
Cesaret yumağı o adam
Nerede?
Ne teni ne kokusu
Ne de adı bende
Soğuk duvarlarına sürsem yüzümü
Terin sürülür
Ya yar
O sokaktan kaçmalıyım
Belki sokağı da yakmalıyım

Zuhal Erdoğan

Shekil
08-25-2007, 12:36 AM
Şizofreni aşk

Yazabilirim seni sonsuza dek
sayfalarca
Bedenimde çirkinliğim ağır gelmez o zaman sana
Kelimelerim kor olmuş yakarken
Gözlerin gezinir karanlığımda

Sevseydin…
O zaman sadece bir erkek olurdun
Dişi bir beyazlığa vurgun

Senden öteye gidemedim
Yanımda olmayışın ağırıma gitmiyor artık
Varlığın yetiyor onu seviyorum

Cümle değil seni sevmek
Bir kavga
Bir döngü kendine
Kendinden geçme anı
Kör olma
Bir nefes kesilmesi ki,
Boğar
Dönülmez geri yoksun biliyorum
İyileşiyor beynim
Kurtuluyor yabancılığından
Karanlığın üstümde
Sensizlik diye bir şey yok çünkü

Uyanana kadar adını tekrarlıyormuşum
Hiç bir şey kalmıyormuş üstümü örten
Sığındığım tek cümlem
Seviyorum seni…

Her gece bu kusursuz acıyla seviştiğim
Yaramı dindirmiyor sensizlik
Sensizlik diye bir şey yok çünkü

Öldürmekten daha kuvvetli olandır
Senin için ölebilmek
Sensiz ölüyorum ben

Sensizlik diye bir şey yok
O acının ruhuma biçilmiş bedeli
O nedenle hep seninleyim
Ne acıyı sevdim senden gelen
Nede sensizliği

Yokluğunu öptüm yendim özlemini
Kokun yokluğunda
Nasıl bir şey bu…
Seni büyütüyorum içim de
Sevdalar büyütüyorum senli
Kanıma karışıyor avu gibi görmeyişim
Ölemiyorum da
Unutamıyorum da
Durup durup seviyorum seni

Unutmak istiyorum
Bir zaman dilimi bulup
Sonra bir tutam zehir alıp elime
Bir tutam zehirle başlıyorum seni silmeye
Eğer unutursam öleyim diye
Bu saatlerde yazmalı değil yaşamalı seni
Şehrin uykuya sönük savunmasız anında
Sen yanımda
Binlerce şehir gibi yenilmeli
Gözlerim sana kapanınca seni görmeli

Zuhal Erdoğan

Shekil
08-25-2007, 12:36 AM
Tuzlu Gülüş (maskeli)

Yosma kaldırımların,
Apış aralarında gezinir olmuş,

Yerle gök arasına sıkışmış
Mert sevdalar
Sahte gülüşler bırakmış melekler
İnsan bildiğimiz yüzlere
Simalarda
Kıvrılıyor ince gülüşler
Ve
Sızıyor kahkahasına
Sahteliğin

İnsan insan olalı unutmuş ağlamayı
Vurmuş da ayın nuru semadan
Döner olmuş karanlığa,
O çirkinleşmiş suratını
İnsan insan olalı…
Derim ki
Gelsin tüm arsızlığıyla
Dönüşsün gözyaşına



Dönüşsün gözyaşına
Ki
Hoyratça
Arşınlasın bedeni
Sonsuza
Sıcaklığıyla
İnceden
Tuzlu gülüş
Ruh ersin
Yeni yüzüne…

Zuhal Erdoğan

Shekil
08-25-2007, 12:36 AM
Tüketilmiş bir düş

Gittikçe eksilen bir düş
Gibi yitmesi gölgenin
İçimde büyüyen bu çığlık

Hayat büyük bir boşluk sadece
İmkansızı kovalayan
Ve rolünü iyi oynayan
Hey ben
Yani ömrüm
Bırak yarım kalsın
Umudun yüreğinde açan gül
Topraktan gökyüzüne
Savrulan ömür
Hayale karışsın bırak

İçimde bütün seslerin
Varlığı var
Yokluğu var
Önceleri yüzüme değen nefesin
Sözümü yakan
Özlemin
Hasretin
Feryadım kadar

Can çekişen
Sancılı düşüncelerim
Onu da bırak

Yinede
Sade bir gülüşü kalsın dudaklarımda
Düşlerimde büyüttüğüm o adam
Tebessümü alsın uykularımla
Hey ben
Yani ömrüm
Tüken sende gün gibi
Tüketse de ağlama
O sevgili
Zaten bitirmemiş miydin
Düşlerini
İçinde büyüyen çığlıkla
Sevmemiş miydin
O hayali

Bırak yaralı kalsın
O aşkın gülleri

Zuhal Erdoğan

Shekil
08-25-2007, 12:36 AM
Yaşlarım Kadar Acıyacak Biliyorum

Yollarımın kesiştiği o çizgide seninle karşılaşmaktan bıktım yolcu! Çekil yolumdan
Ay karanlığında dans eden kuğulara benzer özlemin, kuğuların yüreği yanar mı? gel gör
Şahittir *******im ve ay… Gülüşlere bıraksan bile hayalini, ay’a bıraksan bile gülüşlerini
Lirik sevdadan çıktı yüreğim, yorgun rengi olmayan bir baharda asılıdır şimdi gözlerim
Ağlarım, bıraksan ağlarım da, yaşlarım kadar acımasından korkuyorum… Susuyorum
Raks etmiyor artık gözlerimdeki pırıltı, bakışlarım solgun çünkü onlarda şimdi yorgun
Isırgan otu gibi battım, çürüdü yüzüm, seyreldi gül kanamaların da baktıkça kırmızısına
Martılarda şarkı söylemiyor artık nihavent akşamlarında onlar da alabildiğine yorgun…

Keskin yollarda meçhul bir yolcuyum şimdi, nereye gittiğini bilmeyen adımlarla
Adımlarımı saklamadım oysa… Ya yetişemezsem, yetişemedim dedim ağladım
Delilerle dolu yüreğimin şehirlerinde bekledim seni hep, bekledikçe...
Aşkımı yudumlamaya gücün kalmadı, yaşam şarabım keskin sirkece hiç tatlanmadı
Ruhumun penceresinden bakmaya cesaretim yok, içerisi karanlık, her şey bitti.


Acılarımın başladığı sahilde deniz rüzgârsız kaldı saçlarımda parmak izlerin
Can Kuşum… Senden sonra adım atmadım senden sonra denize bakmadım
Işık yerine gölgeni düşürdüm de avuçlarıma yine de o mumları yakmadım
Yoksun biliyorum, yıllarca oynadın gönül sahnemin en gizli köşesinde
Acırken içim acırken ruhum, karşında güçlüymüş gibi, dimdik durmak marifetmiş gibi
Can içinde can çekişerek öylece kalmak, bana verdiğin nefes aralığına sıkışmak
Ağaç gibi kovuklar oluşturarak eskiyor insan eskiyor zaman ve ben
Kalmakta direnirken kaleminin izinde bir çırpıda siliniverdim defterinden


Birde kan gitse parmaklarıma ararım, açarsın belki melekler dokunduğunda saçlarıma
İstanbul gibi yorgun bedenimi kucaklarsın ellerinin iksirlerini sürersin gözyaşlarıma
Loş odasına atıp yüreğinin, parmak ağrılarımızın hesaplaşmasını başlatırsın işte o an
İsimsiz bir sevdanın gül destelerini çürütürsün, ağlar bulutlar, ağlar gökler ve ruhum
Yeşerir hüzün dallarım yağar hüzün karlarım sarhoş iklimlerim sokulur dergâhıma
Omzunu okşamasın acılarım, omzuna sürtülmesin sancılarım
Rest çek yaşanmışlıklara dimağındaki avu tadımı at yürek defterinden
Uzaklara yelken aç, sevda meyi doldur bir daha bir daha sevgi kupana, iç kana kana
Misafirim bu şehirde, gidiyorum, yaşlarım kadar acıyacak biliyorum, çünkü seviyorum…


'Herşeyi Beni Anlayınca Anlayacaksın'

Zuhal Erdoğan

Shekil
08-25-2007, 12:37 AM
Yenik savaşçının yüzüydü sevdam

Yenik savaşçının yüzüydü sevdam
Sana dair hayallerim vardı oysa. O ilk bakışındaki haylazlık hala aklımda.
Severken unutmak isteyişim doğruydu ama zor hala da zoru başarmaya uğraşıyorum. unutmak, unutmak, unut bu hiç dilimden düşmeyen hece oldu, ama olmadı…
Hızına yetişemediğim duygular ne zordu zamanla yarış
Ne zordu uzatılan elin boşluğuna acıların bırakılması ne zordu yüreğimin seni linç etmesi
Onca sözün yalan olması hiç yaşanmamış sayılması ne zordur bilsen
Biliyorsun… Ama öyle küçüldüm ki gözlerinde avuçlarında göremiyorsun

çocuk sevinciyle seni, çekiştirmek yakanı paçanı bayram sabahına uyanır gibi
Ellerinden gözlerinden öperek… Bide burnun ne çok isterdim

Sancılarımızın sallanan beşikleri belenen korkuları ne zaman gelecekte tavan arasına kaldıracağız
Hangi mevsim takviminde biz yok olacağız

hüzün kentinde sararmış yapraklara eş etmek giderken kalbimi, bedenimi ve seni…
ne zordu yaşlar ardında bırakmak, adımlarını
Hüzün adındı biliyorum hüzün adımdı bizdik hüzün
Yenik düşen savaşçılardan artan yüzler olduk şimdi oysa savaşa nasılda hazırlanmıştık
Ülkemi kurtarırdım belki ahh yeni yüzün olmasaydı yeni yüzümüz
Aslında her hüzünde yenilenir yüzler bu kadar hüzünde sanırım bize yeter
Yitik şehirlerin hükümdarı gibi tek…

Beyaz güvercin kanadında asılı kalmış gülüşlerimizin buğusu
Gözyaşlarıyla sulanmış bedendeki tomurcuk yalnızlıklar
Ve biz bu gelgitlerin arasında sıkışıp kalmışız sonu görülmeyen bir yol üstünde
Zifir acısına benzedi karanlıklarımızda doğamadan gömülen ruh
Ve biz bittik.
Yeni başlamaya yüz tutmuş aşklara artık dualarımız



Bugün ağlamak istemiyorum, Hep ölenin ardından ağlanır derler öyle biliyorum, Aktıkça yaşlarım, Yaşlarım kadar acıyacak biliyorum, İnsan kendine yaşar derler ya Yalan,
Ben ona yaşıyorum, Koca bir boşlukta ben içimde sen nasıl özlemişim kokunu bir bilsen
Aşamadım yalnız hayatı yaşamı başka sevmeyi de beceremedim, senden arta kalan günlerimi içide sen yoksun diye her yeni günü isyanla karşılıyor acıyla uğurluyorum
Gerçi çoğu zaman günün doğumunu ölümünü bile hatırlamıyorum
Bu hayatı sensiz ancak bu kadar yaşıyorum
Gel döndür beni bu yollardan… demek zamanı çoktan geride kalmış

Yüreğimin sularında yüzdürüyorum solmasın diye kara gülümü
Dikeni kanatıyor O batmayan gül dikeni şimdi canımızı acıtıyor ama
Varsın olsun GÜL (sen) Rengi yok Sesi yok Nefesi hiç yok
Korkuyorum bende yok olacak…

Zuhal Erdoğan

Shekil
08-25-2007, 12:37 AM
Yine yeniden Anne

Bana bir şey de bana bir şeyler anlat;
Gör gör ki yürek ne haldedir
Öyle bir şey deki
Yürek katmer katmer dağlansın
Nasır bağlasın
Bana bir şey de yürek…
Göz kapaklarım ağırlaşsın uykularım bağışlansın
Bir şiir yaz bana; bana beni anlat,
Hangi boyutta hangi acının sonunda
Hangi başlangıcın tam ortasında öğret
Çirkinleşmiş aşkım öyle dediler;
Nasıl bildiler ben çirkin aşkların kahramanı…
Sahte gülüşlerin yazarı mıyım?
Yeniden gebe kalması isteniyor bir anneden
Kaderine
Olabilir… mi?
Kahkahaların yere düşmesi nasıl bir şey
Bunu engelleyecek bir güç var mı?
Zamanıdır… Zamanı…
Hastalarda gönlüm
Tek neden

Hastalarda

Sana her şeyi veren
Yeniden, ne seni ne kaderini
Ne gülüşünü ne de o ilk ağlamayı
doğuramıyor

Yeniden düşebilirim rahmine?
Sonrası hep sahte
Yeniden uyuyabilirim karnında anne

Yeniden
Üşütmeden beni koruyabilirimsin
Tüm yalan ayazlardan
Yüreğime hükmetmeyen sazlardan

İçimi her mevsim üşüten yazlardan
Ninnilerinle çığlıksız
Koruyabilir misin, söylesene anne
Bir sana aşık bırakabilir misin yeniden
Dünyaya
Bir sanadır ibadetim, ellerine yüz sürüşüm
Bir sanadır kahkaha, içten gülüşüm
Beni yeniden sana aşık et anne
Bozuk harçlı insanlardan, uçkur papazlarından
Adımlarım sana olsun
Korursan sen korursun anne
Ya da beni ebediyen içinde büyüt anne
Yine yeniden
Hiç büyümeyen bir cenin olarak kalayım gizlilerinde
Ağladığında bir bahar gözyaşlarını silmek için bekleme
Düşünme taht kurabilmek için
Beni gizlilik içinde var etmeden yok et
Ama sende anne
Son isteğim
Sen benim yerime herkesin ‘mk’ bilirmisin anne?

Zuhal Erdoğan

Shekil
08-25-2007, 12:37 AM
Yüreğimin yanık tarafı

Yüreğimin yanık tarafı


Aşktan kastim sendin
“Gel” demeler sanaydı
Yüreğimin yanık tarafında kalan adın
Duydun ama
Dönüp arkana bakmadın

Sevdama bir örümcek peydah oldu bu aralar
Gece örüyor gündüz örüyor
Günah diye bozulmuyor
Günah dedikleri çekip gitmeler diye…

Gözlerim uykuya küskün nicedir
Ellerim soğuk demir, tutmuyor
Yokluğun öyle bir çarpıyor ki
Gel diyor dilim gel…

Güneşinden umudunu kesmiş tenim
Ateşini körüklüyorum durmadan
Sevgili
Bakışlarını kalıplara koyuyorum
Yağmur birazda
Sen misali
Saklı kalsın hep orda
Çözülürse birgün
İşte ozaman gitmiş olursun
Yüreğimin yanık tarafından
Ben misali
Çılgın
Yağmurlara karışarak bakışların
Ardınka kalan
Su ve duman
Belkiler
Ağla
ma

Ağlamak yakışmaz sana

Zuhal Erdoğan