![]() |
Kır Çiçekleri
Merhabalar olsun, merhabalar Bahar geldi, yine ballıbabalar... Daktilo ve karbon kağıdı kullanmadan, Harcamayıp gereksiz çabalar Bütün bu taraflarda, birden... Baharı başlattılar. Gerçi tesbihlerini dinleyen, Erenlerden eser yoksa da... Bütün çocuklar için, Ve akşam diz ağrılarıyla inerken, Evinin yolunda onları görüp “Evlâdım ne güzel açmış” Diyebilen nineler için, Baharı başlattılar üşenmeden. |
Tapu Sicil Muhafızı
“Benim şiirim tüfeğidir kavgamın” Diye kükreyerek, Zehir zemberek Bir şiire başlamanın özlemiyle öleceğim; Ama neyleyim ki ellerim, Yedek subay eğitimi dışında Görmedi tüfek. Benim şiirim ne tüfektir... Ne kelebek. Ne de hâyal ülkesinin nârin bir kızıdır; O, gözlüklü ve siyah kolluklu Bir tapu sicil muhafızıdır ki, Eski günler ve anıların Tapularını saklar. Şimdi gel ey Muhafız Bey, lütfen Cenuptan karanlık çocukluk, Şimalden ilkokul başlangıcı, Şarkından Feriköy mezarlığı, Garbından İkinci Dünya Savaşı İle muhat arsanın, Tapusunu ver. O arsa ki 1943 yıllarının Anılarıyla dopdoludur, Bir anı müteahhidi alıp 1979 anılarından Kat karşılığı bina dikecek. |
Na't
Güçlüydü günahlar,güçlüydü peygamberler Tanrım,biz ne kadar da güçsüz kaldık... Veliler,ıztırapların çocuklarıydı, Biz ıztıraptan da,zevkten de,senden de öksüz kaldık. . |
İlahi
Tanrım,sen yalnız iyi döşenmiş, Yüreklere mi doğarsın? Duaların lambrileriyle kaplanmamış Duvarında ne tablo ne desen Şömine-soba hak getire, Fareli ve rutubetli yüreğime, Davetlisin,bekliyorum Ölüm yıkıcısı,sen gelmeden Onu altüst etse bile; Sen her yerde var olansın, Sana geç kalınmaz asla. |
Yol Sonunda Reddiye
Kimse ihtiyaç duymasaydı sevgiye Güzel ve kısa anlardı. Yoksa hayalim, Hayalimle mi dolmuştu billûr şişe? Itır yok, şişe boş, hiçlik kasırgası; Duygu tanımaz bir karayel işte... Bir karayel bu şimdi kasıp kavuran, Son yolculuğunda yürek kadırgası. Suç onun, sevgiye ne gerek vardı... Dost sesler mutluluktur ıtır dolu ve billûr, Bir gün boşalır içi bir sesin, mâlum olur, Artık kalbimiz kutup denizinde ve yalnız. Tanrım suç kimindi, nerde hata yaptık? Keşke sevgiye muhtaç olmasaydık... İşte ama lâkin ricâ ederim fakat, Şimdi asla ona gerek duymasaydık... Ne kadar uzardı düşler, günlerse çok kısaydı Olaylar geçip gitti, yüreğim yerinde saydı Bir yere varamadı, ölümse arkasında, Suç onda sevgiye ne gerek vardı? Hep başka şartlar düşlerdi, bir de uzak iklimler Gidenlerden güzel miydi gelen mevsimler? Yolda düşüp kaldılar şimdi unuttum kimler, Lütfen lâkin ama tekrar söylemeliyim, Kimse sevgiye muhtaç olmasaydı. |
Bedahşan İli Ve Yüreğim
Sen çık ve salın, gün akşamlıdır Tükeniyor, yok oldu bile sevgi Yazılsın tarihi ve sezilsin Sonlanışı aşkın, artık o yok ki... Öyleyse gülüm, neye yarar bilim; Ezelden ölümün ettiği zulüm, Granit kayalara kazılsın. Umardık yüreğimizin yazıtları, Yâni o kayalar, bir de kanımız, Bir gün lâl olur Bedahşan’da. Ah kuzu, bıçak hep senin boynuna Kirlenmiş çöllerde şimdi Leylâ... Teneke kutu ve çöpler yanında, Yüreğimiz lâl olmaz asla. Yeridir, bu yürek şimdi ezilsin, Yazılsın tarihi ve sezilsin... Bir zaman vardı, şimdi yok sevgi Sen çık ve salın, şunu da bil ki, Küskün gider gidenler yer altına Nice gevher bedenler çürüdüler Gevher canlar imiş, parlıyor hâlâ Tek sahipli ve çok yüzlü bir tebessüm Özlem ve buluşmalar hep onunla. Ben kınanma hırkasını kendim giydim eğnime Sağtöre kadehini taşa çaldım kime ne Bu kimi ilgilendirir Beyefendi? Çünkü nice beden, gevher misâli Arzın sandukasına kondu. Ah çık ve salın ki gün akşamlıdır Dilim ise lâl olacak yakındır Ama yüreğimin kanı ve kayalar, Lâl olmayacak Bedahşan’da... Of kuzu, bıçak hep senin boynuna Sen çık ve salın, gün akşamlıdır. |
Ellili Yıllar İçin Acılı Alaturka Şarkı
Meded ey zaman, bir parça kestir Kestir bir parça ucundan zülfünün; Gönül şarkılarını söylerken Safiye Aylâ, Firak ey felek firak! Ve bir o kadar da hüzün. Ilık gazozlu, aynalı taraklı Çok tramvaylı geçen yazlar Spor ve Sergi Sarayı’na hayran şehir... Cambazhaneli *******, gök havai fişekli Budur ellili yılların hayâlimdeki şekli. Yenildik sana ey zaman, bu kesin fakat yine de, Yine de demek isterim ki derdimi, Yahya Efendi dergâhına en muvafık derdimi, Arzetmeğe bir dem bulamadım Buna izin vermedi felek. Sana yaptırayım ey zaman-aman İnsan kemiği tarak, Tara kâküllerini ve ellili yılları Bir yana bırak. Derdimi arzetmeğe bir dem bulmamışken ben, Ey dost, tanıdılar seni ve derhal geri aldılar Sarı giymesek de olacağı buydu zâten. Bekle orda üzerin sarı yapraklarla örtülü Âhüzarı beni muhtemelen ağlatabilir, Lütfen uyarın Bülbülü. Söyleyin Bülbüle nâliş filân etmesin Bu bahar Feriköy’de kalsın İstinye’ye hiç gitmesin Esther Williams’lı ayna, plastik tarak Çok Fahrettin Kerim’li ve Ulunay’lı bir yaz Ey zaman, tara sen yine kâküllerini Ve ellili yılları Bir yana bırak. |
Selanik Şarkısı
Eski duyarlıkları özleme hiç, Aramak boşuna, yok onlar... Giriş kapısı yıllardır çivili, Kırık camlı otelde olmalılar; Çünkü onlar da Selânik’de Metrûk bir otelde öldü. Vardar kapısı mıydı ey kalbim, Yoksa Egnatia caddesi miydi? Günlerimiz zaman çeşmesinden, Akarak tükendi bitti; Beyaz kuleler ömrümüzde ender... Ve güvercinlerdir ki sevinçler, Muttasıl kaçarlar bizden. Ah Namıka Hanım, bilmem kimdiniz. Bana mümkünse söyleseniz... Neden bu Hüzün Bedesteni? Bir de nedendir ki sevinçler, Hep terkederler beni. |
Grili Çocuk ıı
Gidiş’i Bir kış günü, sabah dönüşürken öğleye, Gittin, griler giyerek ötelere... Boz idi bulutlar ve bozdular, Güneşli görünümünü havanın. Giden sendin, gelenlerden bana ne? Eski gelmelerin çekildi gerilere, Bundan böyle, bürünmüş grilere, Kalacak gözümde gidiş ânın. Ah çocuk, gri giymeyi de nerden buldun, Gitmek mi sis rengi giydirdi sana? Yamaçları sıyırıp göğe ağar gibi, Akşam karanlığında savrulan kar gibi, Bu ellerde geç kalmağa korkar gibi, Gittin çocuk, sislere büründün de. Ve süreklileşti benim için artık, Bu kısa bölümü zamanın. |
İstanbul'a ağıt
Kaybettiğim eski İstanbul bir gün Yaşlı, hasta bir beyefendinin, Terekesinden çıkacak -vefatından hayli sonra – Ben o günü sanmam ki göreyim Fakat o gün geldiğinde Büyük bir sarı zarf içinde Üstünde “muhibbim” filan beyefendiye İthafıyla yaldızlı bir kent Yarı küflenmiş fakat olağanüstü güzel Zuhur edecek bir evden... O zaman kentimiz çoktan, Hani erkek çocukları ürperden Hımar tıraşından geçerek İmar görmüş tepeleriyle New İstanbul olacağından İş işten geçmiş olacak Sadece gönül sahipleri umarım Derinden ve insanın içine işleyen Bir musıki duyacaklar kısa süre Beton tepeler üzerinde... “İşte onların mahvolmuş yurtları”. |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 05:24 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.