![]() |
İşte O Anlarda
Senle yakaladığımız İşte o anlarda Munis ahengiyle sesin dokunurken bana; İçimde bıraktığın hazla nasıl da kaçıp gittin birden çok uzaklara Kanatlana kanatlana sevdamdan kaptığın rüzgarla. Ey gözümde tüten müstesna sevgili Gel, Koklaş demiyorum ki sana asla benimle. Yüreğime çizdiğin her çiziğin içinde kördüğüm bıraktığın o yarayı çöz yeter. Bırak, Damlasın kanı içime; Ben yaprağına bulaşan kan- kızıl rengimle, Beyaz bir gül tomurcuğunu, Konuşmayan kırmızı dudaklarına hep asacağım. Sır olarak sakladığımız o büyü, Bozulmasın diye İşte o anlarda. Ali Arslan |
İyi ki Sen bana Yeniden Doğuyorsun
Sen bu gün mü doğduğunu sanıyorsun.. Nasıl da aldanıyorsun! .. Sen bana her gün her bir güneşinin gelişiyle Biliyor musun senede bilmem kaç gün doğuyorsun? .. Sen her gülüşünle Ve her bana dönüşünle, Gamzelerinin her bükülüşüyle biliyor musun? Zaten içimde binlerce doğuyorsun… Senin doğuşların işte böyle çoğalıyorlar bende… Her dokunuşunda toprağıma Her koklayışınla toprağımda yeşeren güllerimi Dallarıma her konuşunla Biliyor musun kokunu her alışımla senin İçime her yayılışınla sen öyle bir bir doğuyorsun… Yüreğime damlarken de, Sağanaklar gibi ağlarken de, Bana şarkılarını söylerken de doğuyorsun… Senin doğuşların işte böyle çoğalıyorlar bende… Her şiirin ağlatan her cümlesinde Her kelimeyi sıralarken peş peşe İçinde sessizce biriktirdiklerinle Ve O güzel ay yüzünün tazeliğini Bazen benden saklarken bile, Sen söyleyemediğin o sevdaların; İçini sızlatarak ruhuna dolaşırken de doğuyorsun Senin doğuşların işte böyle çoğalıyorlar bende… Sen daha iyi biliyorsun ki “Seni Seviyorum” larımı duyuyor iken Baharın başına konup da doğduğun bu gün, Ve belki de işte Nevruz'unda baharın Bana aşk bu mu diye ağlarken bile doğuyorsun… Sen biliyor musun işte böyle bir gün de; İyi ki sen bana yeniden doğuyorsun! ... Ali Arslan |
İzdüşümün
halkım gibidir yüzün halkım salkım salkım düşer hüznün öyle düşer izdüşümüne kızları halkımın utangaç sıkılgan dudaklarında şavkı durur acıların bir gül pembe söz bilmezliğe vurur saklanırlar dillenmeyen yazgılarında suskun bir hayatın içinde kanarlar halkım gibidir yüzün halkım salkım salkım düşer hüznün öyle düşer izdüşümüne kızları halkımın senin esmer yüzünde bir çiçektir açar her bir şafakla kokar her bir baharla belki bir çiğdemin dalında ya da bir su kenarında salkım salkım bir çobanın yanık türkülerinde öyle düşer izdüşümüne kızları halkımın halkım halkım gibidir yüzün ve hüznün Ali Arslan |
K a D ı N
en karanlık yanımdır içimdeki baharım kanatıldıkça kabuğum zaptedilmez bir fırtınayım kırbacının ucunda hükmeden süvarimin hesapsız üretken asi ve vahşi bir kısrağı sonsuz ve susuz çöllerin doyulmaz vahasıyım Ali Arslan |
Kaçış
Haykırdı! .. Bu kalkan son saatin Son gemisi; Güneş’le beraber battı, Kayboldu o uçsuz ve kızaran ufukta, Cümleler “elveda” yla çoktan selamlaştı Istırabını estiren rüzgâr şimdi saçlarında dalgalanıyor, Kim bilebilir? .. Belki de bunu bekledi; Kaçışına ortak ettiği Gökyüzüne misafir, Ona kanatlarını açan kuşlar şahididir, Kim bilebilir? .. Belki de vasiyetini onlara bıraktı. Gözlerine vuran o gün batımı, Eteğini bir uçtan bir uca kımıldatarak sürükleyen “Gitme” diyen yalvarışları, Gözyaşlarını denizin dalgalarına armağan etti. Kim bilebilir? .. Kime ağladığını, Bir mektuba sığmış onca hayat, Gidişine emanet, Kaybediş ve terk ediliş denen o iki kavrama sitemdir. Sitem ona değil, Belki de Bir sevgiliye olan isyanın bizzat kendisidir. Dudaklarından o hiç dökülemeyen Titrek sözlerini, Dalgalar kendi kendine artık birer birer tamamlıyor; En hızlı, En yıkıcılığıyla Kim bilebilir? .. Lâl olduğunu sana. İsminin her harfinde odur diye bulduğu sevgili Kim bilebilir? .. Bunun aslında sen olduğunu, Kim anlayabilir, Kim görebilir ki bu mutsuzluğu? .. Sekteye uğramış, Gidebildiği o tek limanda ayaklanmış olan asi bir kaçkından! .. .. Her adımında bile ismi olan, “Sen”lerle varsın orasında kalsın Arasında yaprakların ve.... .....O Gül - Bin zamanlarında açsın dursun o bilinmeyen bir limanın. Ali Arslan |
Kadın Kokusu
Tomurcuk tazeliğinde kırmızı bir gül Açılan her dudakta sevinçli bir çığlıktı O doğarken her yeni bir günün eşiğinde Sanki bir başka yaşam gülümserdi Bir bahar sabahı kurşun ağırlığında Sözlerle ateşe verildi tutuşturuldu Yaktılar güneşle doldurarak içini Vurdular gittiler bu kırmızı gülü Önce kanı çekildi yapraklarından Birer birer zamandan soldu gitti Saklandı dalları arasına kapandı kaldı Geçmişe ağlayan yüklü bulutlardan Ne sarı ne mavi ne de yeşildi damlalar Yağmurlar kan kırmızıydı dökülen Soluk kan renginde hüzünle sallanan Bir kucak dolusu gül kurusuydu kalan Gül bahçelerinden alınan her soluktan Terk edilmiş her bir anılar yumağındadır Teninde bırakılan bir rayihadır sadece Aşkından son damladır bu kırmızı güle şimdi. Mübarek sayılan aziz bir kadın kokusu Ali Arslan |
Kadının Yüzü Bir Camdır
Düşlerinde kırılan bir camdır Gözbebekleri kadının, Nehir çiçekleri sinen kokusunda, Mavi, Pembe, mor renginde yansır bu dağların. Bu dağların, Kayalıklarından dökülen sularında yıkanır. Yıkanır, Köpük köpük apak bedeni. Ay nasıl gülümserse her gece, Yüzünde, Eski zamanların günahları aklanır. Şimdi kadının yüzü bir camdır. Derinlemesine her kesitinde yaşamın, Elma tazeliğinde hep nasıl verir? Ağza sunulmuş bu sudan doygun tadını, Kadın, Çıplaklığını bir tülün inceliğinde üstünden bırakır, Soluksuz, Alan her yüreğe sevdasını Damlatır, Bir içim candır, Nardır. Ağlatır. Tapılır. Şimdi kadının yüzü bir camdır. Ali Arslan |
Kadınlar
Ne varsa bu güne değin kadına dair elimizde Doğru söyleyelim hiç mi değilse arada bir. Hepimiz, Bizzat kadınlarımız da dahil, Sevişmelerinde sevmedik mi önce kadınları? Elde başka neleri var? Hadi söyleyin. /.....İçlerinde kendilerinin dahi dillendiremedikleri; İçin için kanayan insanlık sızıları fark edildi mi ki hiç? .../ Namus dediler Utandılar! .. Utandırıldılar! .. Aşk diye tarih boyunca hayali bir serüvenin peşinden kısrak gibi koşturulup, Kandırıldılar! .. Gül sandılar kendilerini Kucak dolusu güllerle; Menekşe,papatya,lavanta her neyse her çiçekle, Koparıldıklarını bilmeden köklerinden. Koklarken gülleri, Baygın baygındılar. Aydırılmadan, Koklandılar! .. Daha doğmadan istenmeyendiler, Doğduklarında hadi neyse diye razı gelinerek kenara bırakıldılar. Yapma bebekler tutuşturularak ellerine, Mübarek ana doğurganlığına hazırlandılar Evciliği ne de çok sevdiler, Daha minnacık çocuktular! Çabucak serpilip gelişsinler güzelleşsinler de Kolayca alınsınlar diye beslendiler, Beyaz atlı prenslerle başlayan oyunlarda, Masal dünyasının hayalleriyle oyalandırıldılar Hoşlarına giden cicili bicilerle gözlerine perdeler çekilip; Ruhlarına şırınga edilen kirliliklerle, Giydirildiler! .. Oysa; Elde başka neleri var? Hadi söyleyin. /...İçlerinde kendilerinin dahi dillendiremedikleri; İçin için kanayan insanlık sızıları fark edildi mi ki hiç? / Ve hala, Aynı tas aynı hamam: Al gülüm ver gülüm! Eğriye eğri doğruya doğru; Değil mi ki ……………..? Ali Arslan |
Kadınlar Ağlıyor
Siz biliyor musunuz? .. Ben şiirlerimi hep ağlayarak yazıyorum. Belki, Yaş damlamıyor gözlerimden. ......ki aslında biz, istersek.... göz yaşlarımızdan sağanak....yapmasını da biliriz! .. İçin için Acıyor içi yüreğimin. Yüreğim ağlıyor… Siz biliyor musunuz? Gözümün önünde hep bir çok kadın Neden bana devamlı mendil sallar gibi Ruhlarını kırık aşklarının yoksulluğunda satıyorlar? .. Gözümün önünde duran her kadın İçimi dağlıyor, İçin için yüreği ağlıyor... Siz biliyor musunuz? Ben *******imi hep düşlerime saklıyorum Belki Kendime saklanmışsa da yüreğim Öylesine aşikârdır ki bu yorumum İçin için Acıyor içi düşlerimin. Düşlerim ağlıyor… Siz biliyor musunuz? Gözümün önünde hep bir çok kadın Neden bana devamlı Taze bir çiçek gibi Zamanı geçmiş yıkık hayallerini anlatıyorlar? .. Gözümün önünde duran her kadın Duruyorlar, Yaşanmamış yaşamlarında. ........süklüm büklüm.....paramparçadırlar! .. Yüreğimi dağlıyorlar. /…Ve yazdığım her şeyin içinde aslında onlar ağlıyorlar… Ali Arslan |
Kan Kelebekleri
Kar taneleri gibi uçan kelebeklerdi Beyaz gümüş sırlarında bu dağların. En nazenin, Gencecik bir yüreğin gerdanına verilmiş... Düştü Kan damlaları, Bir halkı için için öldürerek. Karlar üzerinde duran kırmızı bir acı şimdi Bu dağlar, Hiç böyle tatmamıştı Zulmü. Bir kış karanlığının kavgasında tükendi, Çiçek çiçek serpilen Kan damlalarında o yiğitler. Binlerce yüreğin üşümelerinde uçuşur Şimdi ölüm, Buzdan bir bahar. Ağla sen ey Ulusum! .. Yüreğine düşen o her kan damlasında Rengini acıtan ahengiyle, İçin için ağlayarak! .. Gümüş beyazına saklanan Sırlı dağların içinden Gelen Her bir kokusuyla şimdi ölüm, Gencecik şehitlerin kan kelebeklerinde damlar! .. Ali Arslan |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 11:21 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.