![]() |
Aynı Uykunun Kâbuslarıyız
Ne kadar da sessiz her şey yaşamak dediğimiz yerde nasıl da ölü duruyoruz bu kentin tüm yenilgileri içimize yığılmış sanki ve ne kadar sakiniz üstelik Uçmaktan korkan kuşlar gibiyiz öyle habersiziz ki kendimizden karanlıktan korkmalı yarasalar Henüz doğmamış böcekler gibi kırılmak üzere kozalarımız ağrısı kendisinden geç bir yaranın kabuğundayız hani birimiz çıksa ağrıya bulanacak her yerimiz Masum Elmas Gül |
Ayrılık Turkuaz
Bir aşk yazdım sarı ve bir ayrılık turkuaz Mavi toprak su turkuaz umurunda değiliz hiçbir doğrunun Masum Elmas Gül |
Bayram Ola
-caktı bir salıncak zamanı büyük atlar üstünde bir şenlik azade bir soluk bayram olacaktı gelseydin eğer perşembeyi tatlıya bağlayacaktık bayram ola -caktı 01/04/2 Masum Elmas Gül |
B-aşk-entim
Vatanın deseler yurdun ilk evin toprağın ülken deseler 'yok' derim ama ille de sen aşk kentim derim b-aşk-entim 17/02/1 Masum Elmas Gül |
Bazen Düşünür Müsün Bazen
Hani ölmek var ya şu ölmek dediğimiz ölmek bazen düşünür müsün bazen ya seni ya beni ne farkeder herhagi birimiz ikimiz zaten hani şu ölmek var ya şu ölmek! Sevgilim yaşıyoruz dünyanın bütün sınırları olsa da aramızda yaşıyoruz yaşıyoruz yaşıyorsun ne şükür çok 17/02/1 Masum Elmas Gül |
Bekliyor Ölüm
Yarının bir yerinde bekliyor bizi belki de gelmiş şimdi yani birazdan burda olacak burda şimdi ölüm Masum Elmas Gül |
Belki De
Belki de her şey siyah ve beyazdır başkası yoktur maviden başka belki aslında her şey mavidir siyah ve beyazdan başka 11/04/2 Masum Elmas Gül |
Bilmem
Gülüyorsun -Neden? -Bilmem. Neden bilmediğini biliyorum -Neden? -Gülüyorsun. 30/03/2 Masum Elmas Gül |
Bir Kuş Dolusu Özgürlük
Üzerimize devrildi Tanrı’nın şarabı. Koca birer yalnızlığız artık. Misvaklarımız kayıp. Dudaklarımızda izdiham. Öpüşemiyoruz. ******* erken kalkmakta, gündüzler geç uyanmakta. Zamanın ayık yerlerinde sarhoş duruyoruz. Gülen yüzlerimiz terk etmiş başımızı. Kalan yanaklarımızda esaret coşkusu. Tutsak eylemişiz tüm iyi huylarımızı. Kendimizden geçmişiz, üstümüzde şarap kokusu. Korkularımızdan vazgeçmişiz. Arzularımız gardiyanlık. Sevmekten korkuyoruz artık sevilmeyi. Aşklık grevlerine sevdalanmışken ayrılık hüznümüz, boşanıyoruz yine birer birer. Ellerimiz uzun yalnızlıklara koşuyor. Terk ediyoruz yine kendimizi. Üzerimize çöküyor yıkıntı içimiz. Karalar bağladı sevinçlerimiz. Gülüşlerimiz ucuz yitiyor. Sözlerimiz tutulmadan ölüyor. Kaşlarımız çatık, ellerimiz ayrık şimdi. Bakışlarımızda nedensiz öfkeler seli. Kapatıldık birbirimize yine. Zaman tersine yazıyor tarihi. Kalemler kırılmış bir yerlerde. Ak düşünülme vaktimiz karaya çalınmış. Ekmeklerimiz kaçırılmak üzere sofralarımızdan. Yüreğimizin diline acılar sürülmüş. Yanmakta kafesimizin sol köşesi. Nereye uçacak şimdi bu kuş dolusu özgürlük. Mavi neremizde duracak. Çocukluğumuzun bu ani kovuluşu niye. Şarkılar hazırlamışken meydanlara, dil kaldırır mı artık tek bir ağıt. Barıştıklarımızla nasıl küseriz bir daha. Nasıl dönülür yine, dönülen yerlere. Seslerimiz devrilir mi bir daha birbirimizin üstüne. Acı vaktinin üzerinden göçmüşken bunca umut, nasıl örteceğiz üstümüze şimdi yine böyle bir alışkanlık. Ellerde kınalar yakılıyken, nasıl tutulur yine ölüm oruçları. Güneş nasıl tutulur bu karanlıkta. Zamanı mı şimdi bu kör saklambacın. Yeniden bulunmuşken Adem ve Havva, Kabilleri kim doğuruyor böyle. Tarih öyle çabuk soğumaz. Ağrılarımız dinmeye müsait değil artık. Bitmek üzereyiz, hatırlayın. Nuh yapamaz yine öyle bir gemi, Kızıldeniz yarılmaz bir daha Musa’ya. İsa dayanamaz bu çarmıha. Muhammed’in güvercini neremize konacak, örümceği neremizde ağını kuracak. Sokrates daha ne düşünsün bizim için. Hiç bir kabuk bağlayamaz bu yarayı... Yüreğimizde izdiham. Dilimiz devrik. Sevmek bize ne yazık bir hal, ne zavallıyız buluşmaya. Hayvanlar koklaşa koklaşayken insanlar neden savaşa savaşa! Kalbimizin ayarı kaçırılmış, duygularımızın duyuları çalışmıyor gibi. Uyanmalıyız artık bu ak karanlıktan. Kalkmalı üstümüzden bu al bulutlar. Yaşamak o kadar zor değil Haziranlarda, Eylüllerde uçmak imkansız olmamalı. Bir yolu olmalı Çarşambanın. Abdestlerimiz bozuk, vaftizlerimiz kurak, ibadetlerimiz geçersiz. Hangi dinin diliyle konuşuyoruz, neden bu kadar eksik imanımız. Hangi aşkın yüreğine sığınmışız ki hiçbir ayrılık ondan beter değil. Yine mi öleceğiz karnımızda, gözlerimiz açık mı gidecek yine o bilimsiz yarada. Ne olur bulun bir yolunu o dönülen yolun. Düğünler yarım kalacak yine, oyunlarımız yarım, oyuncaklarımız yalnız. Aşk tabutsuz gömülecek yine. Ne olur bulun o dile bir dil. Seslerimizden kanlar akacak, çarelerimizden çaresizlik damlayacak, büyük kuşlar ölüm taşıyacak yine. Böyle bitmek kime yakışır, hangi ölüm yakışıklıdır. Size soruyorum ey güzel insanlar, size soruyorum. Hangi ana güzel ağlamış şimdiye kadar. Duyun sesimi ey duymayanlar. Küselim artık aklımızın küskün yerleriyle. Barışalım artık barışla. Tutun doğmamış çocuğun uzattığı zeytin dalını. Ne olur bulup getirsin birileri onu. Yoksa... Masum Elmas Gül |
Birşeyler
Birşeylerimiz vardır 'bir'imiz olmuş anda kaybettiğimiz Birşeylerimiz vardır 'son'umuz olmuş onda kaybettiğimiz birşeylerimizde bir şey eksikti herşeyimizi kaybettirmiş. Masum Elmas Gül |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 10:17 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.