![]() |
Benim Çocuklarım
Kalbimde sayısız oda vardır benim her odada da hiç büyümeyen ayrı bir çocuk beslerim hepsi haylaz hepsi yumurcaktır ama ben hepsini de severim hepsinin bir hayali bir de aşkı vardır kimisi de yalnızlık hastasıdır kimsenin yüzü birbirine benzemez ama bana göre hepsi de ışıl ışıldır... yaramazdır benim çocuklarım biri diğerinin odasını karıştırır ondan hepsinin odası dağınıktır ama ben hepsini de sabah olmadan toplarım... Her odada ayrı bir dünya yaratmıştır benim çocuklarım her birinin güneşi ayrıdır ondan her çocuğum farklı saatlerde uyanır ama ben hepsinin de cıvıl cıvıl kalktığını duyarım. çalışkandır benim çocuklarım kimi alimken kimi de sanatçıdır her gün ödevlerini yaparlar ama benim hepsine de dokunur bir yardımım kıskançtır da benim çocuklarım kendi ödevi için diğerinden birşey aşırmıştır hepsi inkar eder hepsi bana bağırıp çağırır ama ben her alınanı tekrar yerine koyarım kimi zaman da şefkat bekler benim çocuklarım yanlarına yatıp bütün gece kendisiyle uyumamı isterler ama hepsi içinde mutlaka vardır bir masalım *******i de çok korkar benim çocuklarım düşlerinde canavarlar yaratır bütün gece de onlarla savaşılır ama ben hepsini de yatıştırırım Ölüme inanmaz benim çocuklarım onlara sorarsanız her biri ayrı bir ilahtır hepsi de odalarında sonsuza kadar yaşayacağını sanır ama ben her gün birinin cenazesini kaldırırım... Reha Başoğul |
Bir Yol Şarkısı
çarşaflara izlerini bırakan tenleri küllenmiş bedenlerde kapatıyor karanlık, yaldızlı yollarını... devrim yapılmış Ekim duvarı yıkıldı yıkılacak sanki herşeyin farkında kaçacağımız yolları açıyor kalplerde çığlık kuşları sabah kokmuş pencerelerde ötüyor saçları elek olmuş yar üzerinden saçaklanmış güneş, ufuk yolunda süzülmeye bırakılıyor... karanfilden yollar dizilmiş sırtta tan yerinin fısıldadıkları kızılı emmiş yüze söyleniyor: haydi kalk! yolculuk vakti geldi geçiyor... kulakta çizmeli kovboyun nağmeleri boyunlarda buselerin çizgileri yeşili gören gözler kurşuni, giyilen kazakların kokularını ezberliyor... iyice yaklaşmış yolculuk bulutları sarmış buğu tutmuş araba camlarını yağacak gibi yollar bakılacak haritalara eller ısıtılarak bilinir ki şarkılar, naneli ağızları ıslatacak... gözüktü asvalt renkli ilk yağmur yolların üzerinde öylece soyunur bir noktadan bir noktaya biz kaçar o bozulur o kaçar biz yorulur... kız gibi sanki şu geçtiğimiz akarsu bekaret kemeri üstünde elma bahçeleriyle korunur kollarına bırakacağı erkeğini arar durur... dur yolcu kaçırmayalım domates tarlalarını içine almış gördün mü su yollarını iyi bak onlara bunlarla bezer kibarlığını bunlarla besler nadastaki kırmızılarını... koyunlar meler tarlanın karşı tarafında sırayla yolumuzu kapamışlar asıl yollar bırakacak bizi galiba yarı yolda oğlakları boynuz dalaşında çobanı uyumuş, çalıları solmuş merada... arkasında bir değirmen sinsiliğini korur tahtadan gözleri hareketsiz kendisiyle savaşacak hayalpereste doğrudur... dağlara bakılıp dalınırken virajlı bir yolda bir köy çeker sizi o yolun kahvesine ipek kozaları doluşmuş elleriyle... kararmış ayalarda belirgin bir hayat yolu çizgisi adını kasketli dayılar çoktan koymuş: yoksulluk takvimi... takvimden bir yaprak koparayım yollarını onlar da bulsun derseniz Ho sesleri arabaya birden doluşur bakraç bakraç yörük ayranıyla doyulur heey not alalım: tandır kebabları dönüşte sefer tasına konur çıkılır patika yollardan anayola sanırsınız uzakta yürüyor bir kaplumbağa ezmeyelim duralım orada yaklaşınca biraz soruya esmer bir çocuğun kafası yakalanır cevaba elinde örme sepetler satmaya çalışır yollara... işte şuh bakışlı bir göl kenarı üstünde yeşil bir gömlek düğmeleri bekliyor açmamızı. içine kurbağalar sıkıştırılmış karelere hava yolları kapanmış flamingolar nazikçe davet ediliyor... az ötede bir piknik masası karelerden almış manzarasını 'çinekop mu kefal mi? ' sorar oraların ağası kemençe sesleri kovalarken havayı koyulur yola damakta taze çekilmiş kahve tadı... yollar zamanı delip geçer utanarak çıkarsınız yola bu sefer budaklanmış yolun dallarını ararsınız bir bakarsınız kaya mezarlarını karşınıza almışsınız yoldan gönülsüz çıkanlar içinmiş lahitler gezgin poyrazlar ölü tozlarını üfler... alacakaranlık düşürürmüş yolları düşenin dostu olmadan bir kanyon başında güneşi kaçmadan kıstırmalı tam da yerinde bağırtırır arabadaki kovboy gitarını: hadi uzat şimdi ona dudaklarını hadi uzat şimdi ona dudaklarını... yolcu yolunda gerek haritadan sıcak bir oda seçilerek girersiniz çakıl taşlı yola hizmetinizde pembe yanaklı bir oyalı kadın kurulur hemen yer sofrası of sıcacıkmış yulaf çorbası yanımıza sığınmış lavaş belli ki ateşe çok kızgın. parmaklarda ev baklavası dillerde sazlı türkülü oyun havaları anlatılır birbir yüzü gülücükten oluşmuşa anlamları yol der ben yorgun benden tavsiye siz burada uyuyun bakarsınız ki gökyüzüne duruyor ateşli bir kuzgun sanırsınız gece yoldan suskun halimizden anlayarak konuşur oyalı hatun: alın semaver elinize, sırtınıza da battaniye siz gidin biraz da ker*** evin üstünde konuşun. cırcırböcekleri aşk yoluna girmeden usulca çıkılır korkuluksuz merdivenden sihirli küreye sokulunca evren ne yollardan geçmişiz, kim bu yolların efendisi diye sorulur her tarafı yıldızlarla kaplı küreye... dilimlenmiş Ay'ı yıkayan karanlıktan gecenin sözleri iner peynir dilliye kokusu unutulmamış kazaklara ip kınalı soğuk eller sokulur sedir bir yatakta gönüller samanlık olur ve açılır tekrar yaldızlı yollar yolu sevgiden geçen mahrem bir yola akar son yağmur yollar kavuşur yollar sevişir yollar bir olur... Reha Başoğul |
Boş Sokaklarda Bir Gülücüğün Anatomisi
seher, vakitsiz idi bugün ansızın kulağıma fısıldadı. zorla götürmek istedi kendine bir loş ışık, bir kapı... dumanların tam ortasında çöplerin biriktiği kedilerin koklaştığı an. vakit yersiz, an kaçıyor. yüzüme tane tane yağıyor sözler özgürlüğün çoşkulu ilk dansları uykusuzlar diyarında bir karnaval üstünü örtmeyenler ve gecenin örttükleri soluyor havayı. doğa sessiz, doğa sakin uzaklıkların sana yakın olduğu anlar bunlar... düşünürsün oluverir hemen eril, erkil herşey burada yabancıların dostluğu çevremde çirkin yüzlerin melek görüldüğü bir kanepe bir bez, çırada bir ekmek, ıslak gözlerin biriktirdiği bir teneke açlar sofrasında bir kurt, korkulu çocukların oyuncağıyım ben saçlarımı okşayan yüzümü tanıyan dostlar. senden bahsettim biraz onlara gülümsemeni, bir çiğ tanesinde olabildiğini gördüğün barksız yavru kediyi anlattım. çok şaşırmadılar. her gün görüp ağladıklarıymış kendi çarelerine biçareyken sularını paylaştıkları anısıymış. şaşırmadılar ama yine ağladılar. ter kokan vücuduma görülmeyen yaraların kokusu bastırıyor. arkadan bakanlar dönüp gelmiyor yuvama sıcak aşın kokusu, gecenin törpüsü oluyor gidebilecek kadar gücü hissettiğimde kalktım ortalarından. bir yarını olan ben yarınsızları taşıdım evime. gecelik hayalleri ışıkla yok oluyor birer birer güzel yüzlerin şeytan görüldüğü bir ayna beliriyor tenlerinde bir karıncanın kaldıramadığını isyancılar ordusu kaldırıyor her gün gülünenlere bileniyor zaman kalıpsız kalıpları çıkarıyor yüzüstüne korkusuz korkakların savaşı an be an yokediyor kahramanları boş sokakların İstanbul'u burası asırları deviren şehir nice aşkı küçülten nice yetimi büyüten... Reha Başoğul |
Boyandım
bugün deniz boyadı beni masmavi güneş sarıya ağaçlar yeşile özlediğim kırmızıya boyadı içim beyaza dışım mora çaldı yüzüm pembeye gözüm çakıra kaydı arzum beyazda kalmak idi onu da gece siyaha boyadı sonunda musiki yetişti şeffafa yapıştım peki şimdi bedenimi kim çıplağa boyayacak? Reha Başoğul |
Bulutlar
ölüme yakın bulutlar kardan adamı yıkar gibi beyazlar bu yol aşk yolu ney'ime ağlar kimi için pembe kimi için kara bulutlar Reha Başoğul |
Dağ Çileği
Bir sibirya kaplanının her zaman sahip olduğu ama pencereden hızla eriyen karlar o beyaz saflığın önünde yorulduğu yerine sadece ve daha soğuk rüzgarın soluduğu anlar hiç bilmediği, tanımadığı bir dağ çileği o sadece uzaktan dağa baktığı sonsuz beyazlığın içinde kırmızısından tanıdığı... o kırmızının içindeki beyazda bir kürenin şeffaflığı bir cennetin aralığı bir yaprağın acısı hiç görmedği, tanımadığı bir dağ çileği o oraya tırmandığı onsuz kalamadığı ve koparmaya kıyamadığı zorlu tırmanışın ardından o çileğin araladığı bir bahçenin ufacık ama kocaman kapısı bir bahçe ki o, minicik adımlarla keşfeden bir çocuk olarak dolaştığı koklamaya korktuğu toprak kokusunda yürümekten sakındığı çaresizce akan zamanın çölün susuz kumunun yağmurun ıslattığı tenin dışında hiçbirşey, çocuğun hafızasında bıraktığı sözlüklerin yazamadığı anaların anlatamadığı şairlerin soramadığı bir dağ çileği o o kürenin bilinmediği aranmadığı güneşinin ısıtmadığı bir yerde çocuğun sadece kalakaldığı bir dünya beklediği çatınca o küreden çıkma zamanı çamurun pisliği camların kırıntısı akan karın kırmızısı oysaki o dağ çileğinin tasarladığı en güzel takısıydı yaprağı kimi zaman yeşilinin huzuru kimi zaman kırmızısının sıcaklığı ayrılma zamanı gelince kaf dağına çıktı bilgenin rüyası o dağ çileğini koparmayan başka bir çocuğa yazdı zamanı öptüğü, kokladığı ama koparamadığı sadece bakakaldığı yazıldı dağ çileğinin şarkısı bir minik kardelen aradı burnuna kondurulmak üzere tavşanı bir koku sardı etrafı bahçeden gelen çalıntı o unutulacak çocuğu sordular bilgeye ne oldu ona diye bilge akıttı gözyaşını ağlattı soranları her bir limon damlasıyla yazıldı onun ağıtı ne bitti denebilir ne de başladı önüne geçemediği, yazık ettiği ölümü bırakmayacak yakasını hakkında rivayetler çıktı sonraları tez hazırlamışlar dar ağacını üzerine aldığı tek gömlekte bir beyaz varmış bir kırmızı sakın sormayın zamanını anılarını, acılarını o dağ çileğinin yarattığı doyamadığı büyük bahçede arayın cevabı Reha Başoğul |
Deniz kabuğum
Karanlıkları arıyorum Rodos'un derin delhizlerinde açılmamış bir deniz kabuğu saklıyor incisini mercan mercan döküyor gözlerini fersah fersah aşıyor kum denizlerini inim inim inliyor edepsiz nefesleri... Kaldır başını ey Rodos'lu! Kaldır ki görsünler içimizdeki deniz kabuğunu... soysuzluğuma, sorgusuzluğuma aç soluğunu sahipsizliğime, ölümsüzlüğüme saç onurunu... arsızlığıma, katıksızlığıma bırak tutkunu ve açıldı deniz kabuğu... kabuğun kaçırdı sakin ruhlarımı soluğun uyandırdı sessiz çığlıklarımı onurun araladı matem yarıklarımı tutkun aydınlattı zevk mağaralarımı söyle neden basit bir özveride istedin öbür yarımı söyle neden sormadın yaralı anılarımı söyle neden dilsizliğin sardı deli kanımı korkarım ki ebediyen cevapsız bırakacaksın sorularımı... karanlıktaki kürek mahkumu gibi koşulsuz *******de katettin içimi bezmedin, yenilmedin gözyaşlarımın üzerinde çektin küreklerini... büyülü renklerle öptük gözlerimizi masalsı ezgilerle kokladık ellerimizi benzersiz resimlerle boyadık bedenlerimizi kirli perdelerle seviştirdik hayallerimizi yoksa bu yüzden mi sevdim seni yoksa bu yüzden mi bencilliğim üredi? masumluğunu koymuştun oysa ki göğsümün kenarına derin düşler sokmuştun asırlık uykusuzluğuma çıplak sırtında acılarım akarken vahşi atlara bindin rüyalarında... hani dudaklarımız hiç ayrılmayacaktı bak işte bıçak gibi kesti şimdi onları zaman tanrısı... Şimdi dönüyorsun seni bulduğum deryaya kapatıyorsun kabuğunu soranlara tek bir odan vardı denizkabuğunda onu da biz doldurmuştuk ayışığıyla Ay yüzün ve uluyan kurdunla bir gün bir yerde karşılaşırsak Kaldır başını ey Rodos'lu Kaldır ki görsünler içimizdeki deniz kabuğunu... Reha Başoğul |
Dişimin Kovuğu
Ne kadar garip! bir fındık attım ağzıma girdi dişimin kovuğuna dilim döndü yaklaştı ona ama inatçı bizimki yanaştırmadı hiç kenarına ufak olmasına ufaksın anladım da beni kaç saattir deli ettin kaç kürdanı da geri çevirdin sen ne çekilmez birşeymişsin sayende kaç defa volta attım kaç bardak su içtim bilirmisin çaresi de yokmuş sen isteyince çekip gidenlerdenmişsin bana ders oldu söz bundan sonra dişimin kovuğunu dolduracaksa biri ya da geldiğin fındık kabuğunu ben yemin ettim en az senin kadar ilgilenmeli yoksa başa bela akla ziyan dili hiç sorma o hepten perişan valla olsaydım senin kadar inan gözümden kaçmazdı şu bizim doğayı kirleten adamlar gör bak o zaman nasıl çıldırttırdım onları sabaha kadar... Reha Başoğul |
Döndüm Durdum
Bir gece baktım, bir rüya gözüktü gözüme bir ışık süzmesi, bir sayı ve bir kelime bana dedi, aşk için dön hadi! sonra yokoldu gitti ama neyin etrafında döneceğimi hiç söylemedi.... bir gece baktım, bir sikke gözüktü gözüme harcadık durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir kitap gözüktü gözüme okuduk durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir yıldız gözüktü gözüme parladık durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir mektep gözüktü gözüme öğrendik durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir alim gözüktü gözüme araştırdık durduk onunla tüm gece... dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir sayı kümesi gözüktü gözüme saydık durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir bestekar gözüktü gözüme çaldık durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir rahip gözüktü gözüme günah çıkardık durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir ressam gözüktü gözüme boyadık durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir totem gözüktü gözüme tapındık durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir şair gözüktü gözüme yazdık durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir pagan gözüktü gözüme korktuk durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir yalan gözüktü gözüme söyleyip durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir şeytan gözüktü gözüme kandırdık durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir cengaver gözüktü gözüme savaştık durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir neyzen gözüktü gözüme üfledik durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir sevgili gözüktü gözüme seviştik durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı.... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir sarhoş gözüktü gözüme içtik durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir sufi gözüktü gözüme sevdik durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir anne gözüktü gözüme doğurduk durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir mecusi gözüktü gözüme yandık durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir filozof gözüktü gözüme tartıştık durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir dinsiz gözüktü gözüme inkar edip durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir yahudi gözüktü gözüme büyüledik durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir dost gözüktü gözüme sarıldık durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir şaman gözüktü gözüme uçtuk durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir dağ gözüktü gözüme tırmandık durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, ölüm gözüktü gözüme ağlaşıp durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir bebek gözüktü gözüme gülüştük durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir Müslim gözüktü gözüme secde edip durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir sır gözüktü gözüme gizlendik durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir doğulu gözüktü gözüme sustuk durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı.... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir su gözüktü gözüme aktık durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir ışık gözüktü gözüme aydınlattık durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir boşluk gözüktü gözüme kaybolduk durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir terazi gözüktü gözüme dengelendik durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir çelişki gözüktü gözüme sorulduk durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, bir deli gözüktü gözüme çıldırdık durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, hepsi gözüktü gözüme ortalarına geçtim, döndü durdu onlar tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, hiçbiri gözükmedi gözüme aradım durdum onları tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevresine ve döndüm durdum onun üstünde bir gece baktım, içim gözüktü gözüme keşfettim durdum onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir çember çevreme ve döndüm durdum onun üstünde o gece baktım ki bir aşk gözüktü gözüme aşk eyledik durduk onunla tüm gece dedim aşk bu olmalı... çizdim bir aşk çevresine ve döner dururum hala aşkın üstünde Reha Başoğul |
Düş mü Gerçek mi?
Fırıldağı olan 10 yaşında bir çocuktu Her sabah çıkar dağlara, rüzgarı ağırlardı. Rüzgar ise döverdi fırıldağı Çocuk sevinirdi. kadın, dertliydi çocuk okumalıydı Baba hastaydı, zaman acımasızdı. Günler acele ediyordu Acılar ise beklemiyordu günü. Fırıldak, çocuk için cennetti. Doğa bunun farkındaydı. Onu üzemiyor, tatlı esintisini bağışlıyordu. Zaman çocuk için durmuştu. kadın yanıldı, çocuk okumıyacaktı. Baba, kabrin soğukluğunu bahrına basmıştı. Horoz ötmemişti sabah onun için belliydi. Belki sıla başlamıştı. Islak kabuslar yanılmadı. Çocuk fırıldaktan vazgeçti; Tarlalar terledi. Arpanın derdine düştü kadın. Son yaklaşıyordu Yağmurun soğuk elleri toprağı avuçladı. Toprak nehirle tanıştı. Arpa kadına veda etti. Çocuk, isyancıydı. İçi yaslıydı. Kadına koştu. kadın arpadan vazgeçti. Mutluluk buydu ikisi için Kaybedilen çoktu ama Elindekiler kimsede yoktu. Onlara artık sonsuz sevgi yaverdi. Reha Başoğul |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 03:42 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.