![]() |
Berlin 1969
BERLİN 1969 Şimdi Giritli Aziz Efendi’nin ruhu Berlin İslam mezarlığından, Der ki: Her türk benim kitabımdan bir Cevat’tır. Çünkü her türk kendi yüreğine Acılar dokuyan bir tezgahtır. Bizler birer Sadullah Paşa’yız yurt dışında; Bizi sadece acı bekler zira, Kalbimiz hüzün oklarına açık Delik-deşik bir nişangahtır. Bizde sevgi elemdir ve “türk hüznü”nü “Alman hüznü”ne çeviren Hiçbir kambiyo bürosu yok henüz. Hepimiz dertli büyürüz, hayat bizim için, Kederle kurtuluş arasında bir berzahtır. Ah biz de “Die schöne Zeit ist vorbei” diyerek Bira ve sosisten sonra uyumağa gidebilsek. Oysa biz başka ulusların da elemlerinin İzini sürer dururuz Berlin’i otobüsle geçerken -İki dilde anlatan rehber- Le Corbusier evinden de büyük, Bir keder dolduruyor içimi, Süleymeniye heybetinde bir keder. Bu kadar çok ve görünmeyen mezartaşı, Hayal gözüme çarpmamıştı hiçbir kentte; Kalbimse bugün nasıl söylesem..... Blumental Biraderlerce doldurtulup, Darütta’lim-i Musiki pulu yapıştırılmış, Bir taş plak. Sen ey zamanın “Seda izlerine göre bilenmiş Mahruti ala platin iğnesi! ” İnletme onu bırak. |
1943 ABLALARI
“Ey gözlerinin rengi kadar kalbi güzel kız”lar Geçip gittiler... -Zaten çok güçsüz idiler- Ne savaşı durdurabildiler, Ne de pahalılığı. Gece Kısıklı’da projektörler. Yarıp dururlarken karanlığı Vefasız böcekler zikri bırakıp Batı usulü terennümdeyken (Aziz Mahmud Çilehanesi civarında) Benim, Simkeşhane-i Amire’de, Çekilmiş bir gümüş telden ibaret hüznüm Nasıl anlatır kırküç ablalarını... Ey ölüler ülkesindeki Istabl-ı Amire’nin ölü atları, götürün beni kırküç yılına. Bulmalıyım Ahmet Haşim’den öksüz kalan, o yılların kızlarını,onların ki hançer-i ebruları dile saplanırdı efsus Kimine hançer-i kaza saplandı kimine infarktus Ve o yılların kızları Geçip gittiler Hüsrev Hatemi 1979 |
ŞARKI-TÜRKÜLERLE HESAPLAŞMA
I. Urfali sayılmam ezelden Ömer Beyefendi; Fakat güzelden de sarfınazar edemem Gözü mü çıksın buyurdunuz gönlünüzün? Hayır, bunu temenni edemem. Pederim mi validem mi olacak, Yoksa yetim mi kalacaksınız? Ah zalim zaman ve kibritsiz… Kibritsiz ateş yakan duhteran… Kar düşüyor şimdi muttasıl, Kar musukisini de kalmadı duyani Karar verdiniz mi? Elli yıl oldu. Pederim mi valdem mi olacak? Yoksa yetim mi kalacaksınız… Karlar düşer düşer muttasıl, Giryanım ben ey Gece Giryanım ben Adamo II. Geldin mi, bekleniyordun da diyemem Beklenmiyordun da… Gidelim, pekala, düşelim yola Kontakt anahtarını çevirme sakın Sigara ve çakmağı da yakma Tek kişinin yüreğinde bir sızı Varsa eğer ardımda. Bana yeter ve bu da olmazsa olur Ardına düştüğüm şu anda, Yüreğimde bir huzur Ve ötelere bir merak, İçimde kaldıysa bana elverir. Folklora uymayı bırak lütfen, Yani yakma sigara ve çakmağını; Çağdaş davranma helikopterle gelerek, Bütün zamanlarda yaptığın gibi, Karşıma birdenbire çık. |
Şeb-i Arus
ŞEB-İ ARUS Bugün sebepsiz kederi unutmak gerek Ve “komparsita” çalmalı felek, Düğün gecemizde. Dilsiz mağaralarına yeraltının, Çiçekler saçarken bahar, Varsın ben-pencere, Olmadan seyretsin güzellikleri, Canlı-küre, insan-küre; Şen ola artık bütün Halepler, Sanmam ki bu ateş küllenecektir, Benim sana sevgim dillenecektir. Daha nice insanlar şekillenip yürüyecektir, İki yanlarında kıymeti az bilinen elleri, Bulunanlarla bebeler büyüyecektir. Unutmuş belki varlığını, Mesela sincapların, kuşların, Ayçiçeği tarlalarının, Sıcakta serin görünüşünü, Bir sevindirilenin gözlerinde Gelecek sevinçlerin düşünü. Yüreklerde kinler döllenecektir, Ayrılık gözyaşı göllenecektir. Gözler tavana perçinli, açık… Külümüz un-ufak savrulacaktır, Liman ne bilmeyen dalgalarına, Denizin yahut hiç görmemiş deniz Çorağına çöllerin ıssız-sessiz. Yine O fermanı dinletecektir Aşk yeni canları inletecektir. 1970 |
UMMAN
(Saz eseri) Dar bir sokaktı, iki kıyıda evler İnsan ömürlerinin aktığı Bir dere yatağını sınırlardı Akan insanlar hep değişirdi. Hangi dere böyle değildir ki? Kutup yıldızını, çoban yıldızını Göklerde arayan çocuklara Büyükler hep akan dere, Kendileri kenarda kaya Görünürdü bir süre. Dereler ırmağa ulaştıkları gibi, Kuruyabilirler de. Dereler deryayı hiç bulmayabilir, Umman bir umuttur sadece Ah, umman bir umuttur sadece. 1986 |
SERVİSTAN II
Özeleştiri Çâkeri miydim ki ben gamın? Çökerdi yüreğime dembedem, Fakir bir de gam yükünü, Bir de elemin yükünü, Çekerdim. Divâne miydim ki devâsâ dertler, Yetmezmiş gibi yüreğime, Başka yüreklerin dertlerini düşünür, Deşerdim. Serveri miydim ki servistânın? Hayatın huysuz atında süvari, Olan ben, Akıbet buraya gelecek birini Esrik, çılgın ama sessizce Severdim. Onu sevmemek mümkün müydü? “Kün” emri onda yinelenmiş gibiydi, Ben ise gözlemci bir rüzgâr, Durup eğlenmeye vakit mi var? Eser ve giderdim. |
MEDHAL
I. Musikicibaşı, sen iyi bilirsin Sudan olduğunu her dirinin; Kederler ki gözyaşlarından can bulurlar, Sevinçlerden daha diridir onlar. Şimdi var olmayan o bahçeler, Bir de yer altı suları izlensin; İzlenmelidir de nedendir, Çekildi köşeye arzular... Elem demidir ve bu bezmin, Dağılması yaklaştı, bu hazin; Her dirinin, bahçelerin ve kederin, Göğe yükseldi suyu, bulut yok. Geri dönmez o su ey mutrip, Dönse de göremem ki ben... Güllerin şevki yok ey mutrip, Sadece hakkı var kederin. II. Bir tavus becerisiyle renkleri, Sermesin önüme artık Mâzi, Nağmeler yayılsa hemen şimdi, İsfahan perdeleri isterdim... Ağaçlar ve ağulu bir ağıt, Günlerden derlenmiş bir ahenk. Kader ve Çengelköy’de bir çeng... Göklerin dürülmesi yakın mı ki? Yırtılmasın mı yıpranmış yürek, Ümit Alpertunga’sını sırladık... Arzuları attık kuyulara; Neden kendimizi daima Gelecek elemlere hazırladık. |
Basel'de Gece
Yağmurda ve gece parke taşları, Yalnızlık zehrinin tabletleridir; Gece, yağmurda yad elde Bütün şehirlerde hele Basel'de. Fifre ve davul sesleriyle Tarihine kapanırken kent, Neylesin bir yabancı bilemez. Adına dikilen katedralde, Çok önce yaşamış bir yalvacın Duyar iç acısını,yürür hep yürür Islanmış, parlayan parkelerde, Otel, o yalnızlık mabedinde biter gece. |
Mecdelli Meryemsiz Batı
Sen, orada duran, yoksa Mecdelli Meryem misin? Ne kadar uzakta kaldı değil mi günlerin? Sen ki inandığının-belki de sevdiğinin- Ayaklarını saçlarınla kurulamıştın. Alabildiğine kudretli Roma'nın Ve Kral Hirodes'in günlerinde Soğuk ve fakir kulübende onu Kaybettiğine nasıl da ağlamıştın... Duydun mu rivayet ederler ki son yıllarda Batıya bir kere uğramış İsa, Ve karşılaştığı ilk kadın ona 'Bay İsa demiş alın şu elli fenig'i Atın şu otomat'a, bir sabun bir havlu Düşecektir kusura bakmayın çarşıya, Çıkıyorum ben' Sonra çok müzikal bir sesle 'Auf wiederseheeeen' Demiş ve uzaklaşmış. Derler ki rivayet ederler ki Hazret-i İsa Mecdelli Meryem'siz bu dünya yüzünde 'Beni niçin terkettin İlahi' dedirten, Yalnızlığı bir daha duymuş yüreğinde. |
Otogarda Gece
Kaz adımıyla yürür içimde karamsarlık, Ve hayâlin salınır onunla karşıt yönde; Gittikçe uzaklaşan şarkı gibisin artık, Yalnızlık hükmediyor bu çok bulutlu günde. Sevdâ sırlı sularla sürüklendi sâhile... Kara kumudur kalan kalbimde bozkırların. Ümitsizdi yolculuk ve dağıldı kafile, Benim içimde çamur ve kar’ı otogarın, Sen güzel günlerini şarkılaştırdın bile. İnsanlar ne ki, çoğu kalpler ezen birer tank Senin de çevren yalnız kuş ve çiçek değil ki... Yerler makine yağlı, izmaritli ve çorak. Uzaktan şarkıların duyulurken sâdece Sırtlanlar arasına konar bir küçük serçe Tuzlu göller, dikenler arasında bir kaynak, Kaz adımıyla gelir şimdi yıldızsız gece Âh ömrüm, sen elimde onarılmaz bir sırça. |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 07:14 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.