![]() |
Bir Turnanın Kanatlarında
Gözlerin geceydi karanlığına karıştığımda Yıldızların hep gözlerimde sabahladılar Masmavi bir dünyam vardı Ağına düşene kadar … Fırtınalar esiyordu şu körpecik yüreğimde Sulu bir yağmura kesmişti gözlerim Duyulmuyordu sözlerim Seni gördüğümde … Yandığımda çağla yeşili gözlerinde serinlerdim Sonsuza uzanan durgun okyanuslar gibiydin Gözlerinden korkar, kederlenirdim İçine yutacak gibiydin … Gülünce yanaklarında pembe çiçekler açardın Arasında şakıyan serçelere dönerdim Mutlu olurdum, sense hep kaçardın Şaşkınlara dönerdim. … Hüzünsüz yüreğim parlak dolunaya dönerdi Islak toprak kakardı vuslatımın tadında Hayallerim, düşlerim uçup giderdi Yeşilbaşlı bir turnanın kanatlarında Hasan Kocamanoğlu |
Bitirdin Sen Beni
Güzelliğin serdin Gözlerime verdin Yüreğimi gerdin Bitirdin sen beni * Şu gönlüme girdin Aşklarını serdin Hayatımı derdin Bitirdin sen beni * Tek amacım oldun Hep sevincim oldun İlk baharım oldun Bitirdin sen beni * Kaderine yazdın Sen sevdikçe azdın Azdıkça da sevdin Bitirdin sen beni Hasan Kocamanoğlu |
Bu Gece
Bu gece tek başıma Kendimi dinleyeceğim Tutkusuz bir yürekle Baş başa... … Umutlu bakışlarınla Başladın aşktan konuşmaya Ayrılıksız kavuşmayı, Ben istemez miydim? … Gözlerim yüzlerinde dinlenirken, Al al kızarırdı kirazlar dalında… Dudakların ıslak ve tutkulu Bıraktı, kendini ölesiye alında… … Gözlerinin deniz yeşili düşer, Düşer, karışır mehtaba... Bir nar ağacı ağlar, yapayalnız Tenha gecenin serinleyen koynunda… … Kaygılı bir gölge düşer gözlerime, Soyunmuş, çıplak hatıralarda… Bir vedalık hükmü olur hayatın, Doğacak günlük umutlarda… … Çiğdemleri rüzgâr okşar seherde, Sarkar, söğütler ırmağa her seferde Ne sen uyudun, ne beni uyuttun, Mehtaplı şu serin *******de… … Güz elmasına benzerdi yanakların, Kızarırdı, soğuk havalarda… Rüzgâr eserdi hafiften gözlerinde, Ceylan yavrusuna benzerdin… … Ne ben kalabildim tek başıma, Yapayalnız bu gece… Ne sen rahat durdun, ne de uyudun, Sessizce bu gece… Hasan Kocamanoğlu |
Bu Ülkenin
Çoktur, bu ülkenin seveni… Bitip tükenir mi, hırpalayıp döveni… Dert ve davaları zedelemekti, Türkiye’ye olan güveni… … Gizli servisler çıkardı namludan cini Dün vurdular, ülkemizde renkli bir güvercini İhmal, ihlal ve hezeyan, biraz da feveran Görmeliydiniz cini çıkaranların sevincini… … Sıkılan her kurşun, bir gizli servisin buyruğu… Hiç fark eder mi onlara ölenin uyruğu… Dönen yangın yerinde Sıkışın istiyorlar Türkiye’nin kuyruğu … Çözüp salsalar de itlerinin ilmiğini Yine de ibretle seyrederiz itlerin birliğini Hazırız haddini bildirmeye biz, Bir bahaneyle onlara kimliğini … Olsa da onların kimi tellal, kimi bezirgân İçimizde öfkeyle büyümekte kin ve isyan Şu deyyus Amerikan’ın işleri yalan, dolan Dünya bilsin ki haritaları çizecek olan kan ... Talanda, yağmada, yangın yeri Kerkük Kana bulanmış her ten, her ten bir cana yük Hiçbir Türk ölümden korkmaz Olsa da düşman ne kadar büyük… … Tüm itler ürse de bu kervan yürüyecek Düşmanın yaptığını, her dost görecek Her şeye rağmen, konuğunu bu topraklar Yine de şefkatle bağrında koruyacak… … Artık, bitsin bu pis yalanınız, bu pis hileniz Topyekûn canı cehenneme gide kafileniz Dinlesin hem dirileriniz, duysun ölüleriniz Dünyayı nizama geldiğimizi bilesiniz Hasan Kocamanoğlu |
Çanakkale
Ya Rap Celal’inin kahrını tez elden aşır Şu Çanakkale yenilmez ibretini taşır Kutsal ruhların ayakları da ağırlaşır Şu topraklar ezelden ebede sırlar taşır Gelir, yedi düvelin kan kusan gemileri Yiğitler dönmek nedir bilmez, hedef ileri Zulüm kılıcı yakıp yıkar genç bedenleri Çanakkale alır vermez, harbe gidenleri Ateş kusardı zırhlılar hep mavi sulardan Yardıma gelirdi ruhlar, kavi ululardan En samimi dualar ulaşır analardan İbret levhası tarihe Anafartalar’dan Gelibolu’da yılmaz yiğitler göğüs gerer İçer ecel şerbetini, şehitliğe erer Şu türbeleri, şu uyanık yıldızlar bekler Gök kubbenin altından saçılan nurlar ekler Çanakkale hakikat ışıklarıyla dolardı Binlerce canlar bu vatan uğrunda solardı Şu âlem Türkün yüceliğini kucaklardı Şehitlik şerbetiyle mutlu olacaklardı Emelleri de gömülmüş, her yer mezar olmuş Vahdet bahçesinde şu yatanlar şehit olmuş Düşman emeli suya gömülmüş, hayal olmuş Deniz, gök ve yer susmuş, yatanlar çok mesutmuş Güllere sinmiş şehitliğin, senin kokundur Çanakkale geçilmez, düşmana korkundur Çanakkale hürriyetin ve özgürlüğündür Tarihe şan ve şerefle yazılan gücündür Hasan Kocamanoğlu |
Çankaya Rüzgarları
Kavgada bile söylenmez Eğer söyleyen insan ise Karşıdakinin kutsalına Dil uzatıp söverek eğlenmez… … Kastı ortada… Belli! Tasarlanmış hem de planlı Çocuk değil, yaşı en azından elli Söylerken de çok heyecanlı … En insafsızından hakarete uğruyor Bağır Kal’ın dudaklarında Koca bir toplum, koca bir ülke, Koca bir inanç, koca bir ilke… … Bağır Kal, Dil uzatıyor Harem-i İsmete! Tek başına aşağıya çekiyor Seviyesini siyasetin İnanların payına düşen Bakın şu kısmete… … Tecavüz var, Hem inanca hem de mahreme Çankaya Rüzgârları eserken, Söylenen küfürdür, Söylense bile namahreme… … Biliriz ki, rahatlık yoktur Bu dünyada Müslüman’a Eğer, rahatsa bu insan Şüphe ederiz onun insanlığından … Ufukta görünen fecir midir? Bin bir çileden sonra Gamzeli Şafak’la gelen ecir midir? … Ciğerlerine kadar çürüyen düzenin Bu milleti kendi vatanında parya görüp üzenin Allah belasını versin Müslüman’ın ağlayan haline gülenin … Gurur ve kibir ehramları altında Ezilen tağutlara acımayın Gündemde kalmak için Kendi kalesine gol atanlara Dönüp bile bakmayın… … Bir yanda ekmeğe muhtaç insan, Diğer yanda parayla şaşıran şişman Bir yanda sistemin kodladığı aydın “Ey Müslümanlar, işgal edildiniz” “Günaydın…! ” Hasan Kocamanoğlu |
Çeker Giderim
Yüreğimi yaralama Gönlünden ıralama Ele güne karalama Usanır çeker giderim … Kar yağar *******ime Ben ayazında üşürüm Sevda düştü güllerime Sever de çeker giderim … Dünyada gülmedi yüzüm Çeşme gibi akar gözüm Sızar yaram, ağlar özüm Küser de çeker giderim … Çağrına koşar giderim Hem de uçar giderim Varımı satar giderim Coşar da çeker giderim … Merhem olsan şu yarama Girmesin gurbet arama Daha çok söz var ama Susar da çeker giderim … Hasan Kocamanoğlu |
Çevrenin En Sevilen Gülü
Sıkıntı, bunalım, çaresizlik ve stres Sen bul bir yolunu, al rahat bir nefes Şöyle adam gibi al karşına kendini, Konuş, ikaz et ve hesaplaş bir heves Yalnızlık hissinden kurtar kendini Koru sağlığını yaşayarak hak dini Korkularını yen, güvenin tam olsun Asla eksik etme yüzünden sevgini Yapacaklarına müsait zaman ayır Ziyaret ederek sevdiklerini kayır Nasıl dinlendirebilirsin ruhunu Her önüne gelene diyemezsen, hayır Senin helalinden gelir temin etmen Hayatına renk katar, aksi inkâr Mutlaka ailenle beraber olmalısın Yaşamalısın hem mesut hem tatminkâr Haftada bir de olsa çık kır, bayırlara Tıkayarak kulaklarını benze sağırlara Şükürle yönel ki kalbin pas tutmasın Hiç uzak kalmasın elin fakirlere Kır kabuğunu başkalarına fırsat tanı İçindekileri keşfederek yaşa her anı Hayatı bir bütün olarak kabul et Elbette mazhar kılar iltifat ihsanı Her zaman geniş tutmalısın gönlü Budur huzurlu yaşamanın formülü Ki hele bir de affetmeyi biliyorsan Sen olursun çevrenin en sevilen gülü Hasan Kocamanoğlu |
Çilelerine Ektin Beni
Kayalarımda ceylanımsın Ak sularımda mercanımsın Yüreğimde ki hey canımsın Çilelerine ektin beni * Ne bulanır, ne durulursun Övünerek de, kurulursun, Bir görünür, bir kaybolursun Çilelerine ektin beni * Yüreğimi yaralamasan Gönlünden ıralamasan Boş yere de karalamasan Çilelerine ektin beni * Elemlerdendi nakışların Cefalardandı bakışların Keklik gibiydi sekişlerin Çilelerine ektin beni * Kar beyazıydı bileklerin Kıpır kıpırdı yüreklerin Gönüllerimi kandırırsın Çilelerine çektin beni Hasan Kocamanoğlu |
Daşkend
Daşkend, Daşşeheri Türkün gadim Daşşeheri İpek yolunun üzerinde ki En güzel medeniyet şeheri Daş dövürine gadar inilen İnsanın dünyaya gelişi gadar var yaşı Ozbekisdan’ın şimal şargında Tiyanşan vahasında Çirçik nehrinin sahilinde Möhkem şeher: Daşkend Defelerce döşman hücumuna maruz galıp Dagılıp, yeniden dirilebilen şeher Goynunda mugaddes şahslara yer verir Gızgın dövüşlerle Ruslar seheri aldı Sehere su yerine gan galdı Ruslar Türkün izini ittirmeye Abideleri, mescidleri yerle yeksan etdi Daşkend ölü sehere döndü Daskend türk halglarının gelbiydi Daskend ayaga galgarak güç tabdı Şeher türkün hoş geleceyinden haber verir Özüne gayıdışı, dirçeliş şeheridir. Başın üstünden güneş heç vaht eskik olmasın, Daşkend! Daşkend! Hasan Kocamanoğlu |
Deli Gönül
Boşyere hayaller kurdun Bir güzele köle durdun Darbeler yedin oturdun Artık uslan Deli Gönül … Yar senin bilmez kıymetin Her güzel olmaz kısmetin Şan ve şereftir ismetin Artık uslan Deli Gönül … Aşkına bir Leyla gerek Leyla’da sonsuzca yürek Uzun laflara ne gerek Artık uslan Deli Gönül … Adın anma unut onu Kara sevdanın yok sonu Her güzel oynar oyunu Artık uslan Deli Gönül Hasan Kocamanoğlu |
Dertliyim
Karlı dağdan aşar yolum Gurbet ele düşer yolum Gündüz elem gece zülüm Yârim dertli ben dertliyim … Sevdalıyım ar başımda Efkârlıyım şu yaşımda Tat tuz kalmadı aşımda Yârim dertli ben dertliyim … Gelir diye yol gözlerim Hasret çeker çok özlerim Od olup yakar sözlerim Yârim dertli ben dertliyim … Sel gibi akar çağlarım Hasret çeker köz bağlarım Gözyaşım durmaz ağlarım Yârim dertli ben dertliyim … Yar sevip murat almadım Yârin bağına dalmadım Yaraların saramadım Yârim dertli ben dertliyim Hasan Kocamanoğlu |
Diledim Ki
Diledim ki! Tek konuğun ben olayım, Yüreğinin ay ışığı saatlerinde… Diledim ki! Tek sahibi ben olayım, Yüreğinin en saklı yerlerinde… Diledim ki! Özlem ve yanık hasretimi Dökeyim uykun arasında avuçlarına Sabah uyandığında bulaydın sevdamı Yüreğinin uçsuz derinliklerinde Diledim ki! Dönsün hüzünlerin, El değmemiş kır bahçelerine… Gözyaşların, sevinç ve gülüşlere Dönsün, hayallerin gerçeklere… Diledim ki! Çabaların zaferlere Karanlık *******, güneşli sabahlara En karamsar anların, sevinçlere Dönsün, duygu mevsimlerin baharlara Diledim ki! Yüreğindeki fırtınalar Dönsün nazlı nazlı akan pınarlara Yüreğinde ki Karlar, tipi ve boranlar Dönsün, rüzgâr sesli sevdalara… Diledim ki! Korkular giremesin rüyana Gece boyu nöbetlere saldım yüreğimi… Aldım ay’ı yanıma, yıldızları başucuna Uyuttum dolunayı yüreğimin sıcaklığında Hasan Kocamanoğlu |
Erciye'in Kızı Nihal
Osman Gazi ile çıkmıştık Maraş’tan yola Pınarın başında selam verdik sağa sola İlerliyorduk son süratte kır bir aygırla Nihavent şarkıları dinliyorduk sabırla Ekinler bir karış olmuş göğe bakıyordu Susuzluk körpecik yürekleri yakıyordu Gök çatmış kaşını şimşekleri çakıyordu Gök gözlü kızın gözyaşı yere akıyordu Dostumuz geliyordu Erkilet’e Tebriz’den Karşılamak düşüyordu muhabbetle bizden Almer doluydu, yerleri yoktu yatağından Açar bulduk kolların Çırağan sarayından Kayseri, gece alca ışıklar saçıyordu Kral ağaçları beyaz çiçekler açıyordu Gök gözlü dostum alıp götürdü otağına Tanıştırdı balalarla, hayat ortağına Hilal, başındaydı akça başlı Erciyes’in Uykudan gözleri kapanıyordu herkesin İki genç güzel kız geliyordu Hacılar’dan Sıyrılıp kurtulmuşlardı bütün acılardan Gayretli gördüm Erciyes’in kızı Nihal’i Gözleri parlıyordu, sevda doluydu hali Selam sundum Yalguzak bacıma en has âli Hizmetteydi başkan, hep gayretliceydi vali Çelik kanatlı akkuşun hiç yeri yok idi Baykuş sesi geldi Adana’dan yol çok idi Akbaşlı Bakır dağı Yahyalı’ya bakardı En nadide kirazları da kızlar satardı Baka baka geçtikte kenarından Niğde’nin Çiçekli dalların kopardık kokan iğdenin Önünden ak bulutlar geçiyordu hilalin Bütün yaptığı ekmek kavgasıydı Nihal’in Hasan Kocamanoğlu |
Erkekler Ağlamaz
Bırakın da ağlayayım erkekler gibi Bir de ‘Erkekler ağlamaz’ diyorlar Öyle, öyle ağlar ki! Yaralı ceylanlar gibi… Bakıp gülüyorlar, Bir de acıyorlar İnsanın her umudu serap, Her rüzgârı fırtına olur mu? Bir güzelin Dili akrep, gönlü harap Bir güzelin Her yanı yalan olur mu? Senin aşkların Ela gözlü bir bela mıdır? Seveni umutlara gebe bırakmak Sana zevki sefa mıdır? Tüm sitemlerim sana, Tüm kahırlarım sana Hep aklı başkasına verdim de Baktım ki bana kalmadı Hasan Kocamanoğlu |
Ey Anadolum-1
Ey Anadolu’m; Sevginin yeşerdiği topraklar sende Tarihten silinemeyen zaferler sende Tarih sende, şanlar sende, şerefler sende … Ey Anadolu’m, Ak yüce başı karlı Ağrı sende, Türk’e kapıları açan Malazgirt sende Kayakçıların gözdesi Palandöken sende … Ey Anadolu’m Dadaş diyarın Erzurum sende Talihsiz gözü yaşlı Erzincan sende Harran sende, Amik sende, Çukurova sende … Ey Anadolu’m Fırat, Dicle, Aras, Murat sende Keban, Kartalkaya, Atatürk Barajı sende Nine Hatun, Şahin Bey, Sütçü İmam sende … Ey Anadolu’m, Peygamberler diyarı Urfa sende Sabrıyla anılan Allah dostu Eyüp sende Ateşi gül bahçesine dönen makamı İbrahim sende … Ey Anadolu’m, Kaysılar sunan Malatya sende Fıstıkla markalanan Gaziantep sende Dünyaya dondurmalar sunan Maraş sende … Ey Anadolu’m, Tarihe imza atan Mimar Sinan sende Beyaz karları eksilmeyen Erciyes sende Akdeniz sende, Karadeniz sende, Eğe sende Hasan Kocamanoğlu |
Ey Biçare...
Ey Biçare; Cenneti sevdiğini söylüyor, Ama ibadet etmiyorsun. Cehennemden korktuğunu iddia ediyor, Ama günah işlemekten vazgeçmiyorsun. … Ey Biçare; Allah’ı seviyorum diyor, İsyana devam ediyor, Nefsi arzuların peşinden gidiyor, Eğer sevdiğin doğru olsaydı Allah’ın emirlerine uyar, “Âşık olan sevgilinin sözünden çıkmaz” Biliyorsun! … Ey Biçare; Muhabbet ehli, sevgi kadehinden içti, Onlar dünyayı terk etti, Hakkı seçti… Onlara yeryüzü dar geldi de, Kudret karşısında kendinden geçti… … Ey Biçare; Cenneti seven iyiliğe koşar, İstek ve arzuları boşar, Allah için; Doğruluğu emreder, kötülüğü nehyeder Allah yolunda mücadelesine coşar. … Ey Biçare; Kemalin Allah’tan olduğunu bilen, Allah’tan başkasını sevebilir mi? Sevgisi Allah’a dayanan kimsenin Başka sevgiye gönlünde yer verebilir mi? … Ey Biçare; Sevginin başı yangın, sonu ölümdür, Temiz ve sağlam bir kalple gelenlere, Aşk; sırları keşfetmekten bir bölümdür. Hasan Kocamanoğlu |
Ey Gönül-1
Ey Gönül, Hırsla mutluluğu yakalamak istedin, Olur, olmazların ardından koştun, Para, mal, mülk, şan ve şöhretle coştun Hani aradığın mutluluğun nerede? Ama bir türlü görmedin, hani hoştun. … Ey Gönül, Âşık oldun, eğlendin, çok sevdin, Pembe hayaller içinde evlendin, Otomobilin oldu, çocukların ve evin, Hani aradığın mutluluğun nerede? Yalnızlıklar içinde yaşayan bir devdin … Ey Gönül, Hani, hiç bitmeyen arzuların vardı, Hani sana, şu koca dünya bile dardı, Hani bir yanın yaz, diğer yanın kardı, Hani aradığın mutluluğun nerede? Hayat; varlıkla yokluk arasında bir zardı… … Ey Gönül, Kıskançlığını, nefretini yenmedin, Ruhunun, özünün sözüne tınmadın, Eline ne geçtiyse yine de kanmadın, Hani aradığın mutluluğun nerede? Hak’la, hakikatle hiç yüzleşemedin … Ey Gönül, Olumlu bir bakışa sahip olmadın, Olayların güzel yönünü görmedin, Hayatın kontrolünü elinde tutmadın, Hani aradığın mutluluğun nerede? Doğru hedef ve gayeye yönelmedin, … Ey Gönül, “Böyle geldim böyle gideceğim” dedin, Aklını ve duygularını kontrol etmedin, Yaşamdan, yaşamaktan tat almadın, Hani aradığın mutluluğun nerede? Talihe, kadere küstün de hiç gülmedin, Hasan Kocamanoğlu |
EY Gönül-2
Ey Gönül, Düşüncelerinle hayatını inşa etmedin, Hep fazlasını istedin, olanla yetinmedin, Adam olup, adam gibi bir yolda yetmedin, Hani aradığın mutluluğun nerede? Yaşam ırmağıyla aynı yönde gitmedin, … Ey Gönül, Hayatın güzelliklerinden haz almadın, Nefsini bağlayıp, ruhunu serbest salmadın, Bir gün olsun hakikatle baş başa kalmadın, Hani aradığın mutluluğun nerede? Huzura varıp sınırsız mutluluklara dalmadın. … Ey Gönül, Bilmelisin ki hayat asla geriye işlemez! Sen geçmiş hatıralarına takılıp kaldın… Olumsuz düşünce mutlulukla birleşmez! Hani aradığın mutluluğun nerede? Kendini olmaz keder ve dertlere saldın… … Ey Gönül, Umudunu kaybeden her şeyini kaybeder, Her şeyini kaybedenden eksik olmaz keder, Gönül bahçesinde çiçekler meyvesin döker, Hani aradığın mutluluğun nerede? Meyvesiz ağacın hayatı gibi boşa gider. … Ey Gönül, Başarısızlık; ölüm değil öğretmendir, Okuyup öğrenerek kendini eğitmendir, İlim; ilim bilmek, ilim kendine bilmendir Hani aradığın mutluluğun nerede? Eğitilmiş halinle gerçekleri görmendir. … Ey Gönül, Zorluklarla yaşamayı sevmiyorsan, Üstesinden gelmek için evmiyorsan, Başarmak için kendini güdülemiyorsan Hani aradığın mutluluğun nerede? Hakkın karşısında başını eğmiyorsan! … Ey Gönül, Eğer yaratılanı yaratan hatırına sevemiyorsan, Gayret ve çaba ile bir şeyler üretemiyorsan, Ve eğer ürettiklerini dostlarla paylaşamıyorsan Hani aradığın mutluluğun nerede? Daha ne söyleyeyim, söylenenleri göremiyorsan. Hasan Kocamanoğlu |
Ey İstanbul
Ruhumuza hayatlar verir, yedi tependen ezanlar Laleler, sümbüller ve güller, şehrisin sen ey İstanbul Şu güruha hayat el verir, yaşasa da hezeyanlar İnciler, mercanlar, ak canlar, şehrisin sen ey İstanbul Kıyas bile kabul etmezsin, seni bilirim güzel yar Sultanlar ile evliyalar şehrisin sen ey İstanbul Sen bir tomurcuk tadındasın gezsem dahi diyar diyar Sevdalar, güzeller, nimetler, şehrisin sen ey İstanbul Arasam da hiç bulamam ki, şu dünyada bir eşini Hüzünler, çileler ve dertler şehrisin sen ey İstanbul Kadir kıymet bilmezler bile, bırakmaz senin peşini Kazançlar servetler, fırsatlar şehrisin sen ey İstanbul … Yüreklerde büyür sevgiler, hasretle dolar tüm gözler Fatih’ler Yavuz’lar, Murad’lar şehrisin sen ey İstanbul Sende düşenler sende kalkar, ayrılsa da yine özler Huriler, periler, sultanlar, şehrisin sen ey İstanbul … Her taşın ve toprağın altın; maddesi ve manasıyla Sen en güzide sultanların, şehrisin sen ey İstanbul Gözyaşında yüzer, demirler, tüm gayretler anasıyla Bugün sen çile çekenlerin; şehrisin sen ey İstanbul … Yaldızların düşmüş yerlere, muhtaçsın gerçek erlere Yeni yüzyıla taşınacak; şehirsin sen ey İstanbul Tutalım kol ve kanadından, var en yüce değerlere Yıldızlar gibi parlayacak, şehirsin sen ey İstanbul … Yeni yepyeni gençler gördüm, çalışkan ve delikanlı Seni gönülden sevenlerin, şehrisin sen ey İstanbul Sana hizmet edebilmekte; o kadar da heyecanlı Ay yıldızla dalgalanacak şehirsin sen ey İstanbul Hasan Kocamanoğlu |
Ey Kahramanmaraş
Ey Kahramanmaraş, Sen neler gördün neler Savaşlarla, acılarla geçti seneler Hitit, Asur, İran, Roma, Bizans, Araplar Türkün damgası hepsini de birden paklar İlçendir Pazarcık, Elbistan, Nurhak, Afşin, Göksun, Türkoğlu, Çağlayancerit, Andırın, Ceyhan nehri bağrından çıkar, nazlı akar Aksu koynunda yatar, baygın baygın bakar Keşfedildiği günden bu yana, madenin Şekli verilir Maraş’ta, Bakır, çeliğin Elindeki silah, Kahraman yaptı seni Anadolu kaplanı, sen de al hisseni Tohumdan toprağa, topraktan da pamuğa Pamuktan ipliğe, iplik durdu kumaşa Binboğa, Hazanlı, Engizek, Ahır dağın Hala bin bir çeşit üzümler verir bağın Çam, kayın, sedir, gürgen ve meşe ağacın Keklik, üveyik, toy ve turaçsız en acın Göksun, Tekir, Fırnız ve Başkonuş dinlencen Pınarbaşı, Kapıçam ve Kırksu eğlencen Zeytin Ilıcan ise Ekinözü içmen Firik, Tarhana ile meşhurdur dondurman Bezdirme, sıkma, bükme ile hoştur yufkan Keçe, sırma, bakır, çelikle eştir burman Her üç kapının, ikisi şair bilinir Üçte bir Türk senin kumaşınla giyinir Sevdanın kıyısındandır sözün, destanın Seni Maraş’a Kahraman yapar, unvanın Hasan Kocamanoğlu |
Ey Sevgili
Ey Sevgili, Hangi tutkularla çağırsam seni Gözü yaşlı hayallerim geliyor karşıma… Serçelerin ürkek sesiyle bağırsam seni Bir yanımda dağ gibi bembeyaz sevdan, Diğer bir yanımda kılıç kesmez hasretin… … Ey Sevgili, Beni o geri dönüşü olmayan yollara düşüren Yüreğimden aşkını, dilinden adını, Büyütemedim, Gönül evimde yadını … Ey Sevgili, Otobüsler gönül terminalimden özlem taşırdı Gönlümde ak yelkenliler, umuda yelken açardı Ömür kitabımın yırtık sayfalarından Kotarılan hayallerim can pazarında satılırdı … Ey Sevgili, Gizli bir ince keder bölerdi uykularımı, Kaçardım içimde sakladığım gerçeklerden Dinlerdim rüzgarın getirdiği hüzünlü öyküleri Nefes nefese tırmandığım en yüksek tepelerden … Ey Sevgili, Beklerdim seni, sen yine de gelmezdin Yenik düşerdim en sancılı sevdalara Sana dokunmasınlar diye, gülmezdim İçimdeki hayvanları bağlardım tellerinden Kurtarırdım aşkımı kirli hayatın ellerinden … Ey Sevgili, Baharınla yeşillenir gönül topraklarım Varlığın bana huzur verir, neşe verir, Güzelliğin karşısında insan vuslattan erir Bağışla, yüreğimin talan olmuş dağınıklığını, Ancak beyazlara bulanmış bir sevda giderir. Hasan Kocamanoğlu |
Gardaşım
Zafere sevdalı yürek Tekbirler nefese kürek Hakikati anana börek Işıklı kardır gardaşım … Allah’ın ilinde varlık Âlemin dilinde yokluk Zamanın selinde tokluk Işıklı zardır gardaşım … Bir ol demektedir oluş Yoktan varlığadır doluş Arayıp O’nunla buluş Işıklı yardır gardaşım … Unut aklı nakle dayan Umut saklı muştu duyan Hak bir komut hakka ayan Işıklı vardır gardaşım Hasan Kocamanoğlu |
Gel
Gel! Geç güzelim. Gel geç yiğidim, Bizim ömrümüz mor dağlarda geçiverdi. Bizi yapayalnız kayın ve gürgenler anlar Sızlayan yüreğe öfkelenmeyi nereden bileceksin? … Canını canla, varını yokla… Çoğunu azla, hiç değiştiğin oldu mu? Ölmeyenlerin yerine hiç öldün mü? Hadi öyleyse, …öl de gel. … Korkularını anlından öpebiliyor musun? Zor hizmetlere talip olabiliyor musun? Yorgunluklardan sonra gülebiliyor musun? Hadi, koş öyleyse yokuşları bitir, …gez de gel. … Hasreti öğrenmeye gücün yeter mi? Yüzyıllar oldu, duyup görmeyi bırakalı… Hakikatin yanında, bildiklerimiz pul eder mi? Hadi, istikamet ileri, …bil de gel. … Beş para etmez övündüğün sabrın, Üç kuruşluk gayretinle koş… Koşarken; başkalarını da koşturmayı unutma! Hadi, durma! …dol da gel. Hasan Kocamanoğlu |
Gel Kendin Söyle
Severim bilmezsin parçayım karda Gönülden süzülmüş hasçayım yarda Kederle dürülmüş bohçayım sırda Al şafak bakışlım gel kendin söyle … Ağlama istemem gözyaşı dökme Uzakta kalsam da ruhundan sökme Hiç olur olmaza boynunu bükme Al seher gülüşlüm gel kendin söyle … Nefsinle açıldın yüzüme güldün Dalında tomurcuk bir gonca güldün Tutmadın kendini sözüme güldün Al gonca ağızlım gel kendin söyle … Nefsine aldanıp günah emretme Geçip de karşıma yüzüm seyretme Dalıp ta hülyaya sözüm ret etme Ak şahin dalışlım gel kendin söyle Hasan Kocamanoğlu |
Giden Güzel
Gam ve keder temel tutsun gönlüne Kar ve kışlar mekân tutsun gülüne Yatsın kuru yerde, hasır üstüne Beni terk edip; sana giden güzel * Kapına varlıktan yokluk sağdırsın Oluk oluk dert ve bela yağdırsın Zalim ve namerde boyun eğdirsin Beni terk edip; sana giden güzel * Alacaklılar yakasından tutsun Gülmesin yüzü, huzuru unutsun Altın kâselerde zehirler sunsun Beni terk edip; sana giden güzel * Sobası yanmasın, kalsın ayaza Benzi de sararsın, dönsün beyaza Bin tövbeler etsin, dursun niyaza Beni terk edip; sana giden güzel * Bilirim, ben ağlarken o gülemez Zaman geri gelmez, artık dönemez Dünya ahiret yüzleri gülemez Beni terk edip; sana giden güzel Hasan Kocamanoğlu |
Git Gidebilirsen
Güzelliğine vurulduğum Hatırına yorulduğum Kurban olduğum Git gidebilirsen … Kadife gülüşlüm, Keten helvam Kolum, kanadım Git gidebilirsen … Büyüsüne kapıldığım Bir buseye satıldığım Rüzgârlarına kapıldığım Git gidebilirsen … Anına asırları döşediğim Yoluna beş kıta gezdiğim Gülüşüne sevgi beslediğim Git gidebilirsen … Yolunda dağlar aştığım Nehirler gibi taştığım Yürek yakıp şaştığım Git gidebilirsen Hasan Kocamanoğlu |
Golden Horn
Sirkeci’de Golden Horn’un teras katı Eylülde bir sabah kavatlısı Fon müziği dolduruyor kulakları Sis basmış Tarabya, Boğaziçi kaskatı Cam önünde bir beyaz martı Bakıyor içerdekilere Arada bir camı tıklatıyor, artı Bakarak insanların yediklerine Dayanamadım Kalktım ve bir ekmek parçası verdim Dönüp bakmadı bile yüzüme… “Canın isterse ye! Ne ki derdim? ” Yaklaştı martının ikincisi Uzattığım ekmeği aldı ve yedi İsyan etti yaptıklarına martının birincisi Bağırarak kendi diliyle bir şeyler söyledi… Beklemeye devam ederken beyaz martı Israrla cama vurdu gagasıyla Arkamda oturan kızıl saçlı kıza Seslendi bir gurur edasıyla Salonda birkaç Türk, birkaç Azeri, Birkaç Fransız, birkaç Japon Arada dolanmakta birkaç hizmet eri Sabah kahvaltısından bir an Bir yanda Boğaziçi, yanda Topkapı Direnir asırlara inat bu yapı Her kim olursa olsun Dosttur burada insana her bir kapı… Hasan Kocamanoğlu |
Gördüm
Gülünü açarken gördüm Sevdanı kaçarken gördüm Saçını saçarken gördüm Gözümü kayarken gördüm … Dudağımda aşk ateşin Gönlümü de yakar gördüm Rüzgârda ipek saçların Ceylan gibi uçar gördüm … Sevda pınarından içtim İçtim de kendimden geçtim El bana ne derse desin Güzellerden seni seçtim … Yağmur taneleri düşer Düşer, düşer de ağlarım Bahçede çiçekler açar Koklar, koklar da ağlarım … Hazan oldu, bitti ömrüm Varsın gelsin bana ölüm Bu son yazım, bu son sözüm Ömrüm boşa geçer gördüm Hasan Kocamanoğlu |
Gül Bakalım!
Gönül hoşluğuyla katlansa kişi, Allah’tan gelen bela ve acıya… Günahlardan arınır, doğduğu gün gibi, Emin olur, ahirette düşmez sancıya… … Umut içinde Allah’tan kork, O her yaptığından haberdardır. Nefsini öldüren rahmet kefeniyle, Gömülür merhamet toprağına… Kalbini öldüren lanet kefeniyle, Götürülür azap toprağına… … Dünya nimetiyle tıka basa doyanlar, İbadet lezzetine nasıl erer? İbadet lezzetini kaybedenler, Melekût âlemine nasıl girer? … Çok yiyip çok içerek kalbi öldürme, Çok sulanan bitkiler bile kurur… Arzularına uyarak nefsini güldürme, Geçer karşına taşkınlıkla kudurur… … Kişi nefsinin kontrolüne girse, Azgın arzulara mahkûm olur. Pişmanlık ağacını görmez körse, Arzuların azgın sularında boğulur. … Aşırı arzular padişahları köle, Sabır ise köleleri padişah yapar. Allah’la işi olmayanlara söyle; Sonunda döner dolaşır ateşe tapar. … Sen dalmışsın dünyaya, gül bakalım! Gözyaşında sandalla geçenlere bakarak… Geçerken sırat köprüsünden, dökül bakalım! Feryat içinde veyl deresine sallanarak… Hasan Kocamanoğlu |
Gül Elin Oldu
Canıma nasıl kıyarsın? El sözüne mi uyarsın? Söz verip niye cayarsın? Büyüttüm, gül elin oldu * Akça göğsünü çözdürme Tomurcuk gülün bozdurma Sevdiğin ele sezdirme Büyüttüm, gül elin oldu * Gözlerine sürme çeksen Zülfünü gerdana döksen Sakınıp bahçemde gezsen Büyüttüm, gül elin oldu * Coşkun sular gibi çağla Hep gülme bazen da ağla Tut kendini hakka bağla Büyüttüm, gül elin oldu * Hasan yalansız sözünde Yandı, kül oldu özünde Hiç oldu dünya gözünde Büyüttüm, gül elin oldu Hasan Kocamanoğlu |
Gül Yaprağında Boğulur
Çalış, ışığın parlasın Hak yolunda hizmetin harlasın Hakkın çelişi, seni hakka çeker Hayra erişin, seni çilelere eker Sevgilinin meyli örtülü ve gizlidir Aşığın meyli davul zurna izlidir Yetimin ağlamasından arş titremesin Dumanların göğe yükselmesinden, Yıldızlar ıstırap çekmesin Işık arayan gölgeler, Işığı görünce tabana kuvvet kaçmasın O’nun zatı önünde var ve yok Yokluk içinde varlık, Varlık içinde yokluk açar. Toprak yokluktan baş çıkarır Huzuruna güneş yanaklı Yusuflar varır Nice ekşi yüzlünün, tatlı ruhu vardır Mezarlığa bak, konuşanların suskunluğu vardır Nice kişiler var ki neşeli ekmek yer, Boğazına tıkanır da ölümü olur Yine nice kişiler var ki çileli ekmek yer Kevser başında gül yaprağına boğulur. Hasan Kocamanoğlu |
Gül Yüzlü Gelin
Evlendiği gece, cepheye gitti yari Susar, düşünür, bekler yanar anar gayri Kar beyaz eli, tatlı dili, billur kalbi İlk günden çok mu gördü yar sevmeye Rabbi? Kar beyazından ak elbiseler giydiler Beyaz atlarla gülen ölüme gittiler Ölüm tarlaları kan revan içindeydi Şehit olan yiğitler mesut biçimdeydi Devrilen her fidan bir gözün bebeğiydi Canlar, bedenler birer insan öbeğiydi Bembeyaz kefenlerinden ruhlar çıkardı Güvercinler gibi sonsuzluğa uçardı Çakır ayazında karlar buza keserdi Gül yüzlü bir gelin türküler bestelerdi Hayat büyüsün kaybederdi hasretinden Renkler siyahlara dönerdi mateminden *******e ağlardı, yıldızlar sayardı Şafaklara kadar gelecek diye yanardı Gül yüzlü gelin, malını mülkü neylesin Yarinden ayıranlar gün yüzü görmesin Gelin, gönül mülkün viraneye döndürdü Koca şehit, evlat yetim, ocak söndürdü Gül yüzlü gelin ağlar da karalar bağlar Gül yüzlü gelin, görenin yüreğin dağlar Hasan Kocamanoğlu |
Gülüm
Nehir olsan da ak derim Ateş olup da yak derim Yalnızca bana bak derim Böyle severim be gülüm Fidansan yağmur olurum İçim geçer hoş olurum Yoluna kurban olurum Böyle severim be gülüm Yüreğim aşka düşürdüm Aşkım gurbete götürdüm Aklım sevda da yitirdim Böyle severim be gülüm Gülmesin bir gün kaderim Bir değil, bin birdir kederim Ölüm gelse de giderim Böyle severim be gülüm Ayrılık, sensizlik zulüm Hasretten sonradır ölüm Gün nedir ki geçer gülüm Böyle severim be gülüm Hasan Kocamanoğlu |
Gün Geldi
Doğu ile batının hesaplaşmasında, Doğunun yüzyıllar temsilcisi olduk. Gün geldi, batıyı çiğnedik… Gün geldi, batıya çiğnendik! Gün geldi, durgun ve kızgın güneş altında, Kıymetli hamle ve değerlerimizi kaybettik. … Orta Asya’nın ulu dağlarından indik, Durmaksızın yürüdük zamansız ve mekânsız… Anadolu ırmaklarından sular içtik, Atlarımızı sürüdük batıya dermansız… … Gün geldi, dolu dolu yaşadık! İslamiyet’te kendimizi, kendimizde İslamiyet’i Gün geldi, heyecanlar içinde taşıdık! Kılıçların kabzalarında en uzaklara adaleti … Gün geldi, İslamiyet’in fikir ve hikmet kutbunda kat kat, Ruhlarımızda sonsuza uzayan ışıklar yaktık. Gün geldi, Her türlü nefis ve hakikat Muhasebesinden uzak yaşadık… … Gün geldi, tefekkür adamı yetiştiremedik… Gün geldi, batının madde çelmesiyle yıkıldık, Gün geldi, davamızı, vecdimizi, aşkımızı taşıyamadık, Gün geldi, ruhumuzu ve ahlakımızı kaybettik… … Gün geldi, Viyana önlerinden döndük, Mücevherleri, kırık kılıç kabzaları, Sorguçları, kürkleri, incili kaftanları, Kırık top namluları, cins cins ölü atları Çil yavrusuna dönmüş yeniçerilerle Nice sayısız fırsatları Anadolu’ya dönüş yollarında bıraktık… … Gün geldi, binlerce yıllık bir tarihin sahibi bu millet, Şahlanıp mekânda kurtarsa da bu memleketi… Gün geldi, silkelenip atamadı bu millet, Ruh planındaki batıyla gelen illeti… Hasan Kocamanoğlu |
Güneşin Battığı Yerde
Sızar dallarından gecenin gölgesi Duyulur uğuldayan rüzgârın sesi Elemler içinde öyle yalnızım ki Ağlar ruhum güneşin battığı yerde * Bağırır gönlüm duyuramaz sözleri Söner de gider perde perde özleri Düşer kalır kuyu bir yerde gözleri Bakar gider güneşin battığı yerde * Şu gönülüm sever, yardan biçaredir Ağu içer, baştan ayağa yâredir Duymaz olur mecnun gibi avaredir Umut biter güneşin battığı yerde * Ne başı bulutlarda bir yar bulunur Yakın uzağa, uzak yakın konulur Yürek yangınından şerbetler sunulur İçip düşer güneşin battığı yerde * Gönül kıvılcımlarım ak şimşek gibi Yar sevenin onuru hep tutsak gibi Yıllarca anlatılır bir destan gibi Söz edilir, güneşin battığı yerde Hasan Kocamanoğlu |
Güzel
Tutulursam bırakma beni Boynumu büktürme güzel Ümitle süslenen bahçemi Baharda döktürme güzel Kadrimi bilmeyeceksen Göz yaşımı silmeyeceksen Candan sevmeyeceksen Divaneye döndürme güzel Bülbüllere güller uyansın Yiğitlere güzeller yansın Kalbim sana nasıl dayansın Boş yere yandırma güzel Gönlümü dermeyeceksen Saçlarını sermeyeceksen Ömrünü vermeyeceksen Dudağını öptürme güzel Hasan Kocamanoğlu |
Haber Gelmeyince
O sevgisiz hiç yaşayamaz Hayat yükünü taşıyamaz Döker geriyi toplayamaz Yârinden haber gelmeyince * Yârin haberi gelse kanar Gece gündüz adını anar Dumansız ateşlerde yanar Yârinden haber gelmeyince * Goncaları solar açmadan Yavrular yuvadan uçmadan Hayat canı alıp kaçmadan Yârinden haber gelmeyince * Mektubu gelsin diye bekler Anar da günü güne eker Düşer de kalkar, kalbi tekler Yârinden haber gelmeyince * Hasan çokça söyler sözünü Hep o, sağlam eyler özünü Hasret bürür iki gözünü Yârinden haber gelmeyince Hasan Kocamanoğlu |
Hasretindeyim
Ararım seni Sorarım seni Sararım Seni Hasretindeyim * Hecemde sen Gecemde sen Hücremde sen Hasretindeyim * Hülyamda sen Rüyamda sen Dünyamda sen Hasretindeyim * Gözümde sen Gönlümde sen Özümde sen Hasretindeyim * Yazımda sen Kışımda sen Aşkımda sen Hasretindeyim Hasan Kocamanoğlu |
Hatay
Fransız’lara karşı her neferi, bir siperdi Sınırları çizen, al kanlarıyla çizerdi Hatay yaralıydı, ayrıydı ana vatandan Hoş bir sada kaldı sana, güzellik atandan Gökyüzünde ay yıldızlı bayrak dalgalanır Sana gönül koyanların yüreği dağlanır Dünyada bir başka dengin de yoktur hiç senin Yüzü güler, gönlü bir hoş olur, hep sevenin Antakya kültürlerden bir miras sunar sana Huzur, barış ve mutluluk daima yan yana Amik ovan uzanmış hep yatar sere serpe Kırıkhan nazlı gelin, Kumlu daha çok körpe İskenderun`da güneş batar, sular kızarır Belen yaylaya, Arsuz’un hep güneşe hazır İs demir ülkeye çelik halatların serer Dörtyol ve Erzin yaz kış narenciyeler derer Hassa’nın insanı hastır kendi adı gibi Güzel üzümleri sunar, hep bal tadı gibi Samandağı denize bakar, bakar evhamlı Uzanır Yayladağı, Altınözü, Reyhanlı Hasan Kocamanoğlu |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 03:11 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.