![]() |
Keşiş Suyu
Keşiş hep Haziranla yağmura doyar; Suyuyla kokusu akar gelir Geben dağlarının,Çokak yaylasının. Apak bedeniyle, Dokunduğu her bir damlasına bırakır gider Bir dağ kızının kabaran hayallerini. Kayalıklara her bir vuruşunda Ne seller olur, Gözyaşlarının her yağışında bir bir, Yürekler bir çarpar bir çarpar, Akıl öyle bir korkar… Ah keşiş! .. Biriktirdiğin her bir bataklığında Katman katman balçığınla, Sen ki hangi inançları kaç kez yıkadın bu azgın sularında, Doldurup götürürken tarihi. Önünde zapt olmaz nice hayatlar kucaklanıp ötelendi, Nice aşklar yıkandı kan kızıl suyunda senin, Bereket saçarken yazgısına şimdi Çukurovanın. Ah keşiş! .. Karnından yararken biz seni Önünde dimdik, Durup durup ant içmedik mi her seferinde; İnatla, Seni durdurmaya? .. Kan kırmızı suyunu yükseltip Gelinlik bir kız gibi seni beton elbiselerle, Mavi rengine boyarken Ve yeşiliyle kavuşturmak için Andırın dağlarının. Bir gülümse, Bir soluklan istedik. Sen sakinleşirken, Suyunun dibinden biz binlerce ışığı hayata verip Akıtacağız, Kucaklaşsın diye gökyüzünde *******i yıldızlarla. Ay senin göl olan koynuna saklanacak, Gözbebeklerinin her bir yeşiline yansıtacağız aşkı, Sevişirken, Kargılık köyünde sevdalı bir köylü kızın yüreğinden. Ah keşiş! .. Evcilleştirirken bir gün seni Sıcak nem ve toz içinde bin bir emekle, Kulaklarından bükerken senin Biz de gülümseyeceğiz bir gün, Seninle beraber, Mutlaka emin ol. Ali Arslan |
Kımıltılar
Düşlerin ıslaklığını taşırken kendi ikliminin; Kıyısından kendi içine doğru ağlayan kocaman bir şehir, Şehirde bir insan. Her bir yıldızın soluk renginde saklar durur *******i, Gözlerini, Terk edilen sevgilinin. Köhnemiş kayığına tüneyen balıkçı, Işığını gözyaşı yapıp dökerken dalgaların bağrına, Kaçışan hayalleri midir kim bilir? Şehrin kuytularında devamlı aklanır, Bir acıyı aşka dönüştüren bu kımıltılar. Hüznüne renk veren kirpiklerin esintisine takılı kalmıştır, O anın lezzetinden şehrin sularına, Bir adamın yüreğinden bırakılan bu kımıltılar. Şimdi kanat çırpsın hadi, Engin denizini yalayarak Şehrin dudaklarını saran tebessümüne rüzgâr! .. Ali Arslan |
Kırlangıçlar
Kırlangıçlar kanat çırptığında Makaslandı önce hayat Üç beş kırıntısı gagasında Uçtu gitti Leylim bir baharla. Kim kimin rüzgârını kovalar? Süzülen bir seyyaredir şimdi o dengesini bulan Aklı havada. Aşk hep tılsımlı cümlelerle kendi tavasında kızarır Yer sıcaktır Gök yüzü bulut üşümelerine takılı Yağmur düşürmelerde. Kadının gözleri bir mavi boncuk nazarlıktır Eski zamanlardan bir hatıraya saklanır Uçtu gitti kırlangıçlar gibi Makaslanan bir aşkla Şimdi o hangi başka rüzgârlarda asılıdır? Ali Arslan |
Kış Gülleri
Kış gülleriydi derdi buza kesmiş yapraklarında kokusunu, Zehir zemberek vermekti Ve rengini, beyazsa Kırmızıysa da Kar ışığından şavkı vursun hep demek istercesine Güneş'le inatlaşmada! .. Ne gül ne de rengi kaldı şimdilerde Yaz'dan kalan bu hatıranın camlarında, Gözyaşlarıyla damla damla soğuğun ve ayazın yamacındaydı! .. Ağlamaları yıkanırken yaşam eğrisindeki çeşmelerde Üşüyen yaşlı bir serçenin dalga geçen bakışlarıyla irkildi. Asla taşıyamadı çok istediği Kış güllerini kucağında! .. Derlediği en güzel renklisi de olsa kokulusu da mevsimler örtemiyordu, Bulmaca kareleri aralarında saklanmış hatıraları. Sancıları biriktirdikçe çözümsüz bir yansımadaydı cevabı! ... Doğanın bir armağanıydı, Kabullenmekle sebat edecekti çaresizliğe kılıç kuşanmak boşuna. Kucağında ne hatıraları kaldı ne de Kış gülleriydi artık onun derdi. Defterinin biten yaprağında, Kalan son satırındaydı! .. Ali Arslan |
Kıvrak Bir Gecenin Yalnızlığı
Kıvrak bir gecenin yalnızlığı düşlerimde hep ağlardı Düşlerim ki hem yiğitlik hem de ağlayış ufkunda sızlar Tarih kokardı geçmişim gibi sararmış sayfalarda Alıp sattıldıkları yazgısında tükenen kadınların Bir alıp bin vermenin uçurumuna kıvrılan öyküler Susamış balıklar gibi didikliyordu her şeylerini Dolandı bulut salladı kendini içine eriyen iştahıyla Beynini zonklatan ince bir tül ağırlığı altında Çırılçıplak bedenlerden sağıyordu zehirlerini Kara sularına bıraktı örülen tül kafeslerinin Ak bedeni körpe memeleriyle okşatırken kendini Nefes nefese kalışının nağmeleri çınlıyordu Kadınlar güleç yüzleriyle kahkahalarını yankılatır Erkenci kuşlar gibi durmaksızın ötüşe doğurgan Erkeklerinin kollarında sarınarak çıplaklıklarına Bir gözü aldatan mavi denizler gibi ağlıyorlardı. Olmayan şafak çiçeklerinin kokusuyla geride Tohuma saklanmış sakince duran döl yatağına Nar çiçeği güzelliğinde yapışıp kalakalmıştı aşk Ali Arslan |
Kıyılarına Hiç Dokunmadan
Kıyılarına hiç dokunmadan, Bulvarların sessiz ara sokaklarında dağılıyorum Kalan son pırıltıları çözülürken yıldızların Mahremliğinden dökülen O masum yumuşaklığı soluyorum senden Diken diken birbirine geçiyor içim Ve o dolgun kadın dudaklarından düşen İspanyolca lezzetli bir şarkının Sözleri kanat çırpıyor şafağın ilk ışıklarında bana Gecenin bütün enkazını sanki bir ben topluyor Kahroluyorum kendimde Senden üzerime çöken hüzünle Kıyılarına hiç dokunmadan Bulvarların sessiz ara sokaklarında dağılıyorum Ali Arslan |
Kimlik
sessizliğinde büyütür asıl kimliklerini, damlaları birbirine zincirlenen gözyaşlarının içine aktığı; zaman zaman çağlayan, çoğu kuruyan bir ırmak; deli deli akan, gizlice suyundan içilen kana kana, çiçek çiçek alınan farklı her kokusunda büyülenilen, kimi zaman arsız, kimi zaman asude, masumiyetlerinde yaşanılan kadın. I başarı, mevkii, güzellik ve endam: imrenilecek anne - eş - evlat; görüntüye giren her filminde şimdi hayatın. II yüreğinden aşağısı buz üşümelerinde, içine çoğaltır nefreti; suskun bir serçenin ürkekliğinde kanatlanır. III oynak, kıvrak bir dansın pervasız bir tanrıçasıdır; gözlerindeki ateşle, acımasız bir rüzgâra kapılmıştır. IV uzaklarda bir yalnızlık düşünde, terk edilen sevgiler pahasınadır oysa mutluluk; başı dumanlı bir özgürlüktür çelişkileri. ... V korkularıyla, kafeslenmiş hayatın içinde erir her kimlikte kadın. anayasal çıplaklıkla gelmekte olan ey köleleştirilmiş özgürlük! .. Ali Arslan |
Kirliliğimiz
Zaten çırılçıplak doğmadık mı? Çırılçıplak gideceğimiz gibi. Bizi giydiren Terzilerimiz! Müsebbibisiniz Sizden gelir kirliliğimiz |
Kopardılar Dalından Baharını
güneşi göstermediler bir ızgara arasında akardı hayat karanlık bir gecenin aralığından ansızın süzülen azraile inat kızıl rengine kıvrılır gülün yüzü hasadı kaldırılmış bir kış bahçesinde kar üşümelerinde sağanak halinde beklenen bir yağmur damlasına düşer özlemi beyaz bir kelebeğin kanatlarında öldürüyorlardı dikenleri çıkarılmış bir yarayı acısından ovuyorlardı göğüslerine saplanmış bir mermi sıcaklığı *******in ıssız ışıklarında yol alıyordu incecik parmaklarında her atılan adımla sunulan şehvetin arzusu dudakların yangın sıcaklığına yürüyordu bir yolcu aynı şarkının melodisi bir daha hiç çalınmıyordu kapattıkça ötekisi bir taraftan kutuyu hâlâ aynı güzelliğiyle duran memelerin ucunda bir sızının dişlenen kesiklerinde sütleğen kokusu korkuların….kaçışların….sessizliğin içinde birikiyordu zamanı üst üste düşürememenin sancısı incecik bir yağmur dönemecinde ılık bir sevda rüzgârı birbirlerine güneşi hiç göstermediler avuç aralarında sakladıkları bir aşkın kopardılar dalından baharını. Ali Arslan |
Korkarsınız
Siz benden değil, /Nedir ki benim cism-i âlim; Nihayet ummanda bir zerreyim. / Siz asıl benim yüreğimden seller gibi sağanak olup Arkamda coşan koptu kopacak! .. O baş edemediğiniz, Bir deli, Bir de âli, Duygularımdan korkarsınız? Ali Arslan |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 01:30 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.