![]() |
Mektuplar-271 23/11/0001
Hele bir yanaş da göreyim seni gözlerime bak dur öyle dur hele bir bak da görüneyim gözlerinde az az biraz durayım o sıhhat bakışlarında durma bak Masum Elmas Gül |
Mektuplar-272 24/11/0001
Gurbet olur buz ekeriz işimiz yaş aklımız ayyaş düşer yollara kan dökeriz içimize içimiz taş gurbet olur tuz dökeriz özümüze zaman şaş kış oluruz gülüm yollarda yas boynumuz ihtiyar bükülür ardımızda birbirimiz gurbet olur gülüm gurbet olur gurbet Masum Elmas Gül |
Mektuplar-273 25/11/0001
O yerlere girdim yine, o karanlık aramıza. Ot bitmez, gün doğmaz, yaş olmaz o yere; uzak, girilmez... Bazen canıma tak ediyor böyle, kanıyor kelimeler, kalemime tuz basıp yazıyorum böyle tenimize. Canım bin yerine dağılıyor. Aklım telef gözlerim yağmalanıyor böyle abuk subuk böyle berbat böyle heyhaat oluyor hayat Bazen böyle düşüyorum çocukluğumda düştüğüm damlardan. O yumuşak çamur üstüne; oyuncaklar yaptığımız samansız esmer, saçların gibi... Evimizden babamın dükkanına kadar uzanan o yol boyunca, o toprak yolda ellerimde üstü bir bez parçasıyla örtülü tepside annemin babama yaptığı öğle yemeği olurdu. Onu hiçbir zaman düşürmedim yere. Ellerim çamurlu aklımda binlerce oyun hiçbirine zamanım olmadı başlarken giremediğim bitiremeden çıktığım hep ya ebeydim ya da ebeye en müsait Nerden geldi aklıma bilmiyorum. Hafiften yağmur yağardı, çocukçu bir çamur olurdu evin önü. Oyuncaklar yapardım ondan. Babamın sakalları siyahtı daha annem hasta değildi bu kadar kardeşlerim bu kadar uzak bu kadar sensiz değildi hayat yollar bu kadar çamur bu kadar birikmezdi içime hasret gözlerin bu kadar derin olmazdı o zaman ama ama saçları da siyahtı babamın Ablam dolmayı çok severdi. Abim etin kemiksizinden severdi, ben uzun makarna. Babam hep acı severdi ve acısız olmazdı hiçbir soframız. Bütün yemekler acıydı Elbiselerimizi astığımız askı tahtadandı. Babamın pardüsesi ker*** duvardaki bir çivide asılı dururdu hep. Büyüyünce o pardesüden almayı düşlerdim. O çamurdan bir tek ondan oldu oyuncağım Yine birgün o oyunsuzcaklarla oynarken, insan dolusu bir dolmuş kornaya basa basa girdi sokağımıza ve alıp götürdü ablamı “gelin” diye. Yemek sofrası yerdeydi daha. Sonra abim gitti. Ömrümüze giren ilk gurbetler... Sonra ben gittim uzaklara; okul okumaya. Ardımdan benden bir küçük kardeşim. Onun ardından onun küçüğü, ve diğerlerinin. Gittikçe küçüldük... Annemin de saçları siyahtı ve yürürdü hiçbir yeri ağrımadan bana uzun makarnadan yapardı Ne çok zaman oldu, şimdi yazınca hatırlıyorum çoğunu. Bana elektrik çarpmıştı. Ölecektim de annem ve abim farketmişti. İki gün başımda ağladı annem. Herkes ordaydı. Gurbet yoktu şimdi nereye baksan gurbet nereye baksan gurbet nereye nereye nereye baksan nereme baksan gurbet En çok akşam yemeklerinden sonra arkadaşlarla kovalamaca oynamayı özlerim. Kırlangıçlar vardı, akşamüstleri uçuşurlardı. Karanlık tam basınca da yarasalar başlardı bu sefer bize uçmayı göstermeye. Ve biz oyunlar oynardık o aydınlıklar boyu. Eve dönüğümüzde yataklarımız anne kokardı. Akşamdan kalma dolmanın kokusu. Karanlıkta seçilmezdi babamın sakalları. Emekli olacağı zaman kendisinden birer hediye istememizi istedi hepimizden, bir akşam yemeğinde. Ben bir spor ayakkabı istedim. Ayakkabı! Yürümek içindir koşmak için gurbet içindir Ve ben böyle bazen bunları düşündükçe seni ne çok sevdiğimi ne çok daha anlıyorum. Bütün bu anlattıklarımı seninle yaşamış gibiyim senden o çok uzaklarda. Şimdi seni düşündükçe böyle, senin anlatacaklarını, çocukluğunu... Kalbim dayanmaz diye korkuyorum, düşünemiyorum bazen. Ne gözlerim yeter o geçmişi ıslatmaya, ne de gücüm... Şimdi sana sarılmak vardı şimdi yanaklarımı yanaklarına değdirmek vardı bir anne bir eş şimdi seni sarmak vardı o eski çamurlar üstünde kırlangıç kanatlarıyla ve uzun makarna kokusuyla... Masum Elmas Gül |
Mektuplar-274 05/05/2
Sana ikinci ilk mektubum bu gürbetler içindeyiz ciğerlerim yollarına asılı daha yine sınırlar hala sınırlar hep sınırlar ilk doğum sancımdan ilk havayı soluduğum o andan hoş geldiğin o günden beri bildiğim en güzel şeysin hala hep daha çok hep daha hep daha Gitmeye atılmış bir adımla sarıldık seninle hep ömrümüze çizdiğimiz o ilk mektuptan bu yana aramızda yine sayılı saatler dönüşlü biletler 'hep kahır' 'hep kahır' 'hep kahır' aramızda yine sınırlar yollar yollar yollar ömürümün yarısına saydığım o ilk dokunuşundan kayıp yerlerimi bulduğum o ilk andan bu ana Boşluğa şiir asmadım sensiz tek bir harfi olmadı hiçbir anlamın kendimizle taşıdığımız bu mısralar içinde hala o ilk ezan martı sesleri yağmur yağmur yağıyor İstanbul'a bütün aşkları içime yığılı yine en güzel yeri en güzel şiiri en güzel aşkısın hala gittikçe çoğalan gittikçe gittikçe Gırtlağım yırtılırcasına 'ji te hezdikim' daha hoş geldin hoş duruyorsun Anafor Balığı düşmek yok! gitmek yok! ! Masum Elmas Gül |
Mektuplar-275 06/05/2
Yazıp sildim yine sana binlerce kelime ne sonunu getirebildim ne de başlayabildim aslında Hala yazıp siliyorum neresinden başlarım bilinmez ama bitmeyeceğini biliyorum biliyorsun Biliyoruz Masum Elmas Gül |
Mektuplar-276 07/05/2
Bir başına sırtlamış gidiyorsun dünyayı göğsünde Havva sütü bedenin yarım elma yarası yüreğin yüreğim elma yarısı göğsünde Adem uykusu bir başına sırtlamış dönüyorsun dünyayı Masum Elmas Gül |
Mektuplar-277 08/05/2
Boşluğumuzdan düşüyoruz ömrümüze bağladığımız ağrıların dirim zamanı su sızmaz aramızdan yollar geçiyor ıssız bucaksız yine kaldırılasıca sınırlar aramızdan sırlar geçiyor birbirimizin boşluğundan sırlar sınırlar Masum Elmas Gül |
Mektuplar-278 09/05/2
Sesinin tam ortasında senelerce derin bir yara zamanın örtemediği Sesinin tam ortası susmuyor susuyorsun Masum Elmas Gül |
Mektuplar-28 (M.S.) 28/12/2005
Özgür bebeler çiziyorum rahmine. Tenine mavi bir ülke ektim. Yüzünde yüzyıllık gülüşlerim. Yakılmış köydün. Koca bir ülkesin şimdi. Anneliksin. Tarihsin sen. Seni sevmek adalet, yerin en duru kıtası. Seni özlemek felaket, yerin en yapıcı depremi. Düşünmeyi yeniden öğrendim seninle. Nuh yeniden aldı beni. Yeniden doğurdu beni babam. Adam olmayı öğrendim kadınlığında. Senden sonra yine ben oldum; baştan başa sen. Nefeslerim daha uzun. Adımlarım daha derin yüzüyor şimdi. Gidemeyeceğimiz yerdeyiz şimdi. Döndüğümüzde bulunamayacağımız yer. Ne olduğumuz yerdeyiz. Unutulduğumuz yer burası. Hiç kimsemizin gitmeye akıl bulamadığı bir delilik. Yıkıntılar içinde direnç burası. Burası kıyamet. İki ölüm arası. Yaşamın tam ortası. Düşmesini bilemez kimse oraya. Sadece biz düşüyoruz. Bilmesini bilemez kimse orayı. Sadece ikimiz biliyoruz. Gittikçe büyüyor aramızdaki kısalar. Gittikçe kısalıyor aramızdaki büyükler. Dokunmamıza engel her şey… Kalmıyor. Yapışıyor dilimiz birbirimizin sesine. Rahminde çizili bebeler uyanmakta. Paramparça şimdi bizi tutan kozalar. Gülmekteyiz ağlamakta. Yaşamaktayız ölmekte. Sönmekteyiz yanmanın en derininde. Bitmekteyiz yalnızlığa kadın. Birbirimize itilmekteyiz. Çekmekte biri beni sana, Seni bana kaçırmakta birileri. Alınmaktayız dünyanın bozuk karnından. Yüklen artık. Yüklen oyuncak eşyalarını. Adresini fırlat bilinmeyene. Odanı terk et. Yak çatıları. Sularını kes o susuzluğun. Kır git kimsesizliğimizi. Yüklen. Sırtlan kalbini. Ve de birkaç damla akıl. Delile hepimizi. Kaçırt akılsızlığımızı. Yüklen. Kibritleri yak. Sigaralarını söndür. Başla düşmeye yola. Yolun ortasından yürüyorum sana. Yüklen beni. Hadi başla. koş. Masum Elmas Gül |
Mektuplar-279 10/05/2
Seninle doluyor eksik tarafım olmasan yarım kalırım açık kalır yalnız yerlerim az kalır bitemem olmasan ölemem Masum Elmas Gül |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 09:26 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.