![]() |
Bu Ülke Hepimizin
Damarlarımdaki kana güvendiğim kadar Türküm ben Doğduğum toprakları reddetmeyecek kadar doğudan İçim sızlasa da susmam gerekiyorsa susacak kadar devletçi, Ülkemi en ileri götürmek için ölecek kadar milliyetçi, İçimdeki farklardan gurur duyacak kadar halkçıyım. Birbirine denktir gözümde doğu, batı kuzey güney Çünkü kulağımda türküsü durur her bir diyarın. Lorkeyle coşan yüreğim, zeybekle efelenir Horonla kıpırdanan ruhum,halayda kenetlenir. Cudi dağında, Gabarda gezen ceylanlar Yeşilırmakta gelip nefeslenir. Ağıdım bir inler tüm hanelerde Ağrıda düşen ateş, Konyada alevlenir. Zılgıtlar karışır kemençe sesine Davullar aynı ritmi vurur Cane Cane’nin türkçesine, kürtçesine. Acıda biriz biz, keder bizim,dert bizim Kardeşlik de bizim için, mutluluk da bizim. Bu ülke, ulus bir lütuf bize Kars, Adana, Trabzon,İstanbul bizim. Selahaddin Eyyubi,Alparslan, Yavuz bizim Dünde tek nabız atan yürek, Bu toprağa gönül koyan kalp bizim.... Nuray Kurban |
Cemre
Cemreler düştü bir bir Buz kestim yokluğunda. Ama sakın dert etme Yaklaşmam sıcağına. Nuray Kurban |
Cumhuriyet
Aynı toprakta yatıp aynı rüyayı gören, Acıya, derde ortak olup, birlikte gülen Bedel gerekli denilince canını veren Bu ülke insanının hakkıdır cumhuriyet. Çağdaşlığı zamanın ötesinde arayan Milletini sevdikçe onu kalpten kutsayan Birlikte karar verip asla da ayrılmayan Bu ülke insanının hakkıdır cumhuriyet. Düşmanına korku, dosta güveni sezdiren Tarihe adını onuruyla yazdıran Kendiyle uğraşanı hayatından bezdiren Bu ülke insanının hakkıdır cumhuriyet. Kardeşliğin, varlığın yegane garantisi, Sırt sırta kurulacak geleceğin kalesi. Dillerinde bütünlük marşlarının bestesi Bu ülke insanının hakkıdır cumhuriyet. Nuray Kurban |
Çalakalem-şiir değil bu-
Bazen yazmak, çok büyük bir ihtiyaç oluyor. Ama insan ne yazacağını, nasıl yazacağını bilmiyor, tıkanıyor. Tıpkı şimdi olduğum gibi. Şu anda kalem elimde, olabileceğin en üst sınırını zorluyorum ve yazmaya çalışıyorum. Kalem yazmaya dolmuş, kelimelerse cimri mi cimri. Olmuyor işte, yazamıyorum. Kağıtta dolaşan kaleme sadece birkaç kelime lutfedip yardım ediyor, onunla da ancak bir şiir dökülüveriyor o mağrur kelimeler diyarından. Bir sel taştı gönlümde Yıktı tüm arzuları Emel ateşim söndü Azgın sular altında. Gönül bağım virandır Kalbimse parça parça Çardak altı serin değil Sularsa boz bulanık. Bilinmez bir menzile Yol almaktayım Dağları aşa aşa Setleri, çeperleri basa basa Zaman manasın yitirmiş Arıyor boz sularda Mekan mahkum yok olmaya Bulanık sular altında. Kulaklarımda bir gürültü Ta beynimin kıvrımlarında Duymuyorum sel sesini Sükutun çığlığında. Sözler dile geldi, dilden kaleme aktı. Ama neden yazdım ben bunları? Sebepsiz fiil olmaz, bu şiirin burada işi ne? Bu ne diye dönüp dönüp okuyorum. Çözmeye çalışıyorum. “Gönülden taşan sel, yıkılan arzular, viran olan bir bağ, parça parça bir kalb, alakasız bir çardak altı” Allah Allah bu ne iştir ya Rabbim? Bunu yazan ellerim, ama sahibi ben miyim? İşe bilimsellik katıyorum ve bilinçaltıma yükleniyorum. Öyle ya her şeyin altında bir sebep bulunabilir deyip Freud'a kulak veriyorum. (Gün gelip ona muhtaç olacağımı bilsem yerden yere vurur muydum ben hiç onu. Al işte, bir kez daha tükürdüğünü yalamak zorundasın. Oh olsun! ..) Sıra geldi içime yolculuğa. Bu yolculuğu salla mı, kayıkla mı yoksa şimendiferle mi yapayım demeye kalmadan buluyorum kendimi kendi derinliklerimde. Karşımda kalem katibim, başlıyor konuşmaya: -Bazen yalnızlık bir seldir insanın içinde, bazense yalnızlık arzusu. Sen ikisinin ortasında kalakalmışsın. Ne ondan vazgeçiyorsun, ne de onsuz yapabiliyorsun. -Ee.. ne yapmalıyım o zaman? İpek böceği olup kozaya mı bürünsem, münzevi derviş olup çileye mi çekilsem? -Şu an yaptığını yapmalısın belki de... -Ne? -Yazmalısın. Deminden beri yazmıyorum dediğin halde nasıl da döktün içini. Daha da dökeceksin. Ben içindekini dillendirirken sen dışa vuracaksın. -Bu zırvalar destanına mı yazmak diyorsun sen? -Zırva mırva.. sana dair, senden birer düşünce, içindeki ses. -Haklısın öyle ya da böyle dışa vurmalıyım bir şeyleri. Söyleyemiyorsam yazmalıyım. Yoksa bu yüke dayanamayacağım. İçimdeki nehir taştı taşacak. O taşkından kimseler zarar görsün istemiyorum. İçimdekini bir yere akıtmalıyım. -Şiirindeki sel buradan patlak verdi belki de? -Evet o sel ki mağmadan daha yakıcı, aysbergden daha dondurucu. -Sen içindeki ummanın tesirindesin. O Güneşle vals yaparken hararetinden yanıyorsun. Gece inip aya kapris yaparken soğukluğundan titriyorsun. -O umman boğacak beni. -Boğmaması senin elinde. O ummanı aşmalısın. Aş o ummanı aş, aş, aş... diyen ses yavaş yavaş uzaklaşırken irkiliveriyorum. Günlerdir süren uykusuzluktan olsa gerek o gürültünün, kalabalığın ortasında içimin geçtiğini anlıyorum. Günlerdir başımda uğultusunu duyduğum çağlayanın sesi, kahkahaların şirret sataşmasıyla kısılıveriyor. Uykularıma mâlolan o ses, bir kahkahaya ram oluyor. Hala uykum geliyor. Uyumak tek hedefim. Ama uyuyamam ki. Şu an öğretmenler odasındayım ve etrafım insanlardan örülü bir kafes adeta. Bit pazarı, borsa buranın yanında mezarlık adeta. Söz nasıl da dönüp dolaşıp mezarlığa geldi ama? Eee ne demişler? “Rahat arıyorsan mezarda.” Mezar da amma ürpertici bir yer ama, uykuma çare orda galiba. Birden kendimi mezarda hissediyorum; ölü ruhum, ölü şuurum ve ölü dikkatimle. Sonra içinde olduğum mezara bakıyorum. Oldukça geniş: Beşe sekiz ebadında, çeperleri insan olan bir mezardayım. İçimden bir ses fısıldıyor usulca: ”O hakiki mezar küçücük ebadıyla sıkar mı insanı bu denli acaba? ” Nuray Kurban |
Çatısız Kaldım Anne
Evlerin çatıları var anne Etten, sevgiden, nurdan oluşan. Evlerin çatıları var anne Fedakârlıkla çatılmış, Gözyaşı ve emekle örülmüş. Evlerin çatıları var anne Üzerlerinde kanadı bir annenin. Benim kimim var anne Çatısız kaldı evim. Nuray Kurban |
Çocuktum-Ufacıktım
ne uzaktı bize otuzlu yaşlar bir büyüsem diye hayal kurardık. bir an önce büyümek için erken yatar erken kalkardık hatta bir yumurtayı sütle az mı çırptırdılar bize? boylarımız bile yavaş uzardı oysa her gün ölçüp süt içiyorduk büyükler dünyaya büyük mü gelmişti ne? ne yaparsak yapalım ulaşamıyorduk. ne giydiğimiz topuklu anne terliği ne de saçlarımıza sardığımız bigudi büyütmüyordu işte bizi. eyvah hep çocuk kalacaktık....... ne zor gelirdi akşamlar öyle ya, baba gelecek, onla söyleşilecekti. yarın arkadaşlara arabanın kapağı açılıp şanzımanı başka nasıl anlatılabilirdi ki? hoş arabanın kapağını açmak için kontağı çevirmekten bahsetmediyse de baba ertesi gün o kontağın başında abimin işi neydi? Anlaşılan büyükler gibi araba sürecekti ama kaput açıkken araba sürülmez ki. işte beklenen oldu arabamız duvarda işin en fenası da babam kaputun arasında.... tamam kontağı çevirmek yasak artık dokunmayacağız da ne olur siz de freni yüksek yapsanız? büyükler büyük doğdu anlamazlar ki bizi bir de derler ki, biz de çocuk olmuştuk olduysanız o zaman nerde anlattığınız o erik bahçeleri? Nuray Kurban |
Dağları Delen İman Gücüyle
Türk -İslâm ülküsü Büyük, en büyük dâvâ. Hayatın,kalemin, kalbin uymalı. Seni her gören, seni dinleyen Bedr'i, Mehteri, Sen'i duymalı! Sen ey ülkü erbâbı Sen ey gönül adamı, Sen hey alperen! Sen yusufiyelerde Soğuk betonda Kalbindeki iman ateşi Dondurulmak istenen! Kalbindeki sıcak nurla Kalbindeki ülkü ateşiyle Ergenekon demirinden daha kavî Mahpushane demirini kül eden; Gönlü akla,aklı gönle İlmik ilmik işleyen! ! Çileyi Hakk'tan bilip Yudum yudum içen, Her damlayı yutarken Bu kezzapla yücelen, Kızıl alevleri güle çeviren Hakk'ın hikmetini bilen sensin,sen! ! ! ! ! Nuray Kurban |
Dâvâ
Anam ağlamasın ardımdan Takdir-i ilahiye isyan etmesin. Sînesindeki yaraya taş basıp 'Şehiddir evlâdım, ölmedi desin. Bir gün dâvâmdan dolayı suçlarsa beni Haksız yere can gardaşım Vatanın kurtuluşu,imanın muhafazası için Ve dahi milletim için, başka çıkışlar arasın. Babam bana lânetler okumadan Beni evlatlıktan azl etmeden önce Namus, din,mukaddesatı alsın göz önüne Ve haklı bulunca beni Sevinsin doğruyu bulmuşum diye.... Nuray Kurban 19.02.1990 Nuray Kurban |
Can Kızım
Kara gözlerinde Türlü ışıklar Gözünden akan damlaya Kıyamam yavrum. Cennetten hediye, Miskü amber kokulu Teninin derdine Dayanmam yavrum. Emanetsin biliyorum Ama hem de hediye Saçının teline zarar Veremem yavrum. Ömrüme ömür katan O tatlı gülüşünün Bir gün solmasını İstemem yavrum. Damarımdaki nabza Kuvvet olan yüreğin Nefessiz kalmasına İnanmam yavrum. Gözlerindeki ışık, Dudağındaki gülüş Ve varlığın olmasa Yaşar mıyım ben yavrum? Nuray Kurban |
Dokunulmaz
Bir resim çizdi adam Sırayla dokundu kalem; Saçlarında siyahın en karası Gece gibi olsun istiyordu gizemiyle. Yüzünde dolaşırken hayalindeki Ten kadar Yumuşaktı dokunuşları. Ürküyordu adam İncitmekten resmini. Resim ürkek kahve gözleriyle Öylesine sıcak bakarken Kızıllığına sığındığını fark etti Ve dudaklara değerken son kez kalem Adam bir sırrın kilidini Dudaklara resmetti. Öpülmeyen dudaktı o, Dokunulmayan yanak Ne saçlarıydı dolan *******ine Ne öpüşü ıslak. Bir peri masalının prensesiydi Ressamın kaleminden doğan, Uzak olduğu sürece Varlığını sürdüren. Son kez baktı ressam çizdiği şahesere Dilinden süzüldü sözler “Ben seni böyle sevdim Gelme n’olur *******ime” Nuray Kurban |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 09:55 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.