www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee

www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee (https://www.cakal.net/index.php)
-   Edebiyat (https://www.cakal.net/forumdisplay.php?f=268)
-   -   Hasan Kocamanoğlu (https://www.cakal.net/showthread.php?t=143071)

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:02 PM

Hazar
Deniz görmemiş bozkırlı çocuklar yaşar,
Etrafı çetin dağlarla çevrili göl kıyısında…
Emin olunki, onlar su hasreti çekmezler
Bilirler, sandalı, martıları, sudaki ışıltıları

Derin mavi gölün dalgaları rüyalarını süsler
Doyum olmaz ne zaman baksa seyirle Hazar’a *
Geçerken kıyısına yolu düşse birinin kazara
Hayran olur, alamaz kendini, doyamaz Hazar’a

Hazar Baba dinelir yanı başında adını verir göle
Saf ve temizdir insanı, pek bilmezler hile
Anlatılır, çok eski bir batık kentin hikâyesi
Anlatılır, dinlenmek için inerken sahile

Kent; bir hamile kadının isteklerini geri çevirir
Yayla kent, yedi kat yerin dibine geçiverir
Biline! Hazar, Türkiye’nin en derin gölüdür
Mavi sularında antik bir kent gömülüdür.

Üzümü, vişnesi, armudu, hem tatlı hem boldur
*******i etrafını süsleyen kuzeyden geçen yoldur
Kıyısında “Hazar Şiir Akşamları” düzenlenir
Geleni, gideni, söyleyeniyle şenlenir



Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:02 PM

Hoca Ahmet Yesevi
Gönüllere merhem, mazlumlara yoldaştı
Hikmetli sözleri derdi olanları dolaştı
Cahille işi olmazdı
Hoca Ahmet Yesevi’nin…

Hizmet eder, Allah’a kul olurdu
Yolunda toprak gibi yol olurdu
Aşkıyla yanar, söner kül olurdu
Hoca Ahmet Yesevi…

Nefsini öldürür, yüzünü güldürürdü
Sırlar âleminden hikmetler doldururdu
Aşk ile canı köze koydururdu
Hoca Ahmet Yesevi…

Dolaşırdı şeriatın bostanında
Gezinirdi tarikatın gül zarında
Satardı hakikatin pazarında
Hoca Ahmet Yesevi…

Hakk’a tabi olup taat kıldı
Baş eğdi, oruca adet kaldı
Zikirle gece-gündüz rahat kaldı
Hoca Ahmet Yesevi…

Genç yaşta nice makamlar aştı
Kurtlar ve kuşlarla selamlaştı
Kırklar’la, Hızır’la kucaklaştı
Hoca Ahmet Yesevi…

Hakk’ın cemaline âşık oldu
Mihnetler çekip sadık oldu
Hakk’ın dergâhına layık oldu
Hoca Ahmet Yesevi…

Allah aşkından haraptı hali
Aşk yolunda türaptı hali
Gözü yaşlı, bağrı kebaptı hali
Hoca Ahmet Yesevi’nin…

Alırdı Hak’tan fermanını
Kullara verirdi armağanını
Ölüm anında sunardı imanını
Hoca Ahmet Yesevi…

Talip olup girdi, Hak yola
İhlâsla gönlü verdi Hak’ta mola
Yolu Arş, Kürs, Lehv, Kalem’de ola
Hoca Ahmet Yesevi’nin…

Hak yoluna vücudunu nalân kıldı
Marifet meydanına cevelan kaldı
Aziz canı İsmail gibi kurban saldı
Hoca Ahmet Yesevi…

Utanırdı İlah’ından
Korkardı günahından
Dilerdi Allah’ından
Hoca Ahmet Yesevi…



Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:02 PM

İnsan Olmanın Onuru
Ben Müslüman’ım diyorsan,
Müslüman gibi yaşamak zorundasın…
Kıldığın namaz,
Tuttuğun oruç,
Verdiğin zekât,
İyi bir Müslüman olduğunu söylemeli…

Secdeye vardığında
Günahlarını gözyaşların silmeli…
Seni kötülüklerden men etmeli,
İçindeki Allah sevgisi,
Sana sorumluluk ve güç vermeli…

Cemiyet içinde Müslüman gibi
Yaşamanın bir bedeli olmalı…
Tüm yanlışlarının sorumluluğunu,
Vicdanen üstlenebilmelisin.

Yalnızca dürüst olmak,
Kötülüklere kapını kapamak,
Kurtuluş İslam’da demek,
Asla senin için yeterli olmamalı…

Yazarının,
Sanatkârının,
İş adamının,
Ve arka çıktıklarının,
Yanlışlarını söyleyebilmelisin…

Güzel olanları söylerken,
Diğer yanda,
Yanlışları eleştirebilmeli…
İnsan olmanın onurunu yaşamalısın.




Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:02 PM

İstanbul
Seni sevip anlatmaya; nereden, nasıl başlasam
Bebek gibisin İstanbul… Uzanan eli haşlasam

Ey güzelim, İstanbul’um; yeryüzünün cennetisin
Fatih Sultan Mehmet’imin en kutsal emanetisin

Yıkık enkazında bile; bir yanın en şanlı Asya,
Diğer bir yanın Avrupa; asıl sensin tek Avrasya

Beyoğlu’n eloğlu gibi; zengin, süslü, şatafatlı
Şişli, Maslak ve Tarabya’n başkaldırmış hem çok katlı

Tarih kokuyor her yanın, Boğaz’ın güzelliğinde
Herkes birçok anlam bulur, senin her özelliğinde

Fatih, Beyazıt ve Eyüp; hep manevi kıvamında
Yine Ayasofya mahzun, Sultan Ahmet kıyamında

Kim ki Üsküdar’a gitse; ak bir yağmura tutulur
Aşkla ansa, dua etse; tüm günahlardan kurtulur

Yedi tepen yedi cennet, derdin bile cana minnet
Yatar bir yanda evliyan; diğer bir yanında cinnet

Bir kara sevda gibisin, doyulmaz aşkla yanarsın
Ezanların huzur verir, gözün yaşlı hak anarsın

Sana dokunacak eller; kırılmalı, yanmalı be!
Yan gözle bakanlar bile, dönerek etmeli tövbe

Görüyorum ağlıyorsun; kaybolmuş sanki değerin
Kirlense de sahillerin, seven insanlarda yerin

Sen masallar diyarısın, bin bir geceyi anlatır
Sultanlar şehrim; âşıklar, şairler seni ağlatır

Yediveren gülüşlüdür, şu Haliç ve Boğaziçi’n
Ayrılanı hasret çeker, özler, ağlar senin için

Güneş sende başka doğar, günler başka batar sende
Kanatlanır manzaralar, iştahla uçar ensende

Her bakanın farklı görür, adım başı mana dolu
Hayran, hayran seyreder de; farklı görür Anadolu

Ey sevgili İstanbul’um dünyada bir tek incisin
Ki sen her halinle güzel; güzellikte birincisin

Bir yanında Necip Fazıl, bir yanında Garip Veli’n
Ki sen sultanlar şehrisin, dün bugün daha evvelin

Yüreğimin rüzgârıyla, sallanır seker sandalın
Senin aşkının uğrunda, acılar çeker sevdalın

Senin her köşe başında, Sinan’ın bir şaheseri
Hep dualarla seyrettim şafakta senin seheri

Nerde şu gönül titreten şairlerin hani nerde?
Birer ekmek kapısısın, adım başı her bir ferde

Haramdır sensiz yaşamak, koynunda ölmekse makbul
Herkes yitse de koynunda, bulabilirsen bak ve bul

Seni yazmaya güç yetmez, takat mı kalır saymaya
Hoş görsün tüm sevenlerin, yazmadık diye kızmaya

İstanbul’um her bir anın, her bir günün, has bir maya
Sevenin, sevilenin de sevgiden mahrum olmaya.




Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:02 PM

İşte Geldim Efendim
Yalnız geçip gidilir ölümün altından,
Yaradana gidilen en doğru yolundan.
Ölüm bir arayıştır, cihanın efendisini…
Bir vuslat, bir buluş olur görünce kendisini…

Geride kalanların gönderdikleri,
Kalp sıcaklığında sunulur Fatiha’ları…
Saadet dolu tebessümler taşır,
Kızım, Oğlum ve dostlarımın sureleri…

Gelecektim… İşte, geldim efendim…
İyiliklerimle… Sevincimle… Güvencimle…
Size olan bitip tükenmez hasretimle,
Yanarak işte, geldim Efendim…

Hep Hak için sevinmiş, hep Hak için gülmüş,
Hep Hak için mum gibi tükenmiştim,
Ne kendim utandım, yaptıklarımdan
Ne dostlarımı utandırdım, ne de sizi Efendim.

Yüreğim yalansız, bedenim haramsız,
Yanımda kırık dökük birkaç Fatiha’yla…
Şahittir, ay hilalken, erikler çiçek açarken,
Seherle güvercinler uçarken işte, geldim Efendim…

Şahittir, zikir tesbihimin ilk tanesi,
Salâvatla içtiğim zemzemin ilk damlası,
Okuduğum, Elifba’nın elif, be, te’si
Koşarak işte geldim Efendim…

Ölüm, o kadar uzak ve o kadar yakındı,
Unutmayan, tek ve en büyük vefalıydı,
Ebedi yarınların aralık duran kapısından
Süzülerek işte geldim Efendim…



Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:03 PM

Kabul Etmez Seni
Gönlüm ettiğini unutmaz
Hile ve desiseni yutmaz
Günahlarına alkış tutmaz
Yer ve gök kabul etmez seni
*
Kahrım ki sırtına yük olur
Saçların dağılır bük olur
Gün gelir yerdiğin dük olur
Yer ve gök kabul etmez seni
*
Hep verdiklerin delil olur
Çok sevdiklerin zelil olur
Gönül uslanır ehil olur
Yer ve gök kabul etmez seni
*
Haznen boşalır takır olur
Kalayın gider bakır olur
Güzellik gider hakir olur
Yer ve gök kabul etmez seni
*
Alıp giden bir kopuk olur
Arda yediğin topuk olur
Rüyana girer sapık olur
Yer ve gök kabul etmez seni



Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:03 PM

Kardelen
Bendeki bir dert ki,
Anlatamam kimseye,
Kulak verip de beni
Dinler misin Kardelen?

Sardı tüm benliğimi,
Mecalim yok gülmeye
Sende benle ağlayıp,
İnler misin Kardelen?

Hatıralarımızla dolu
Gurbet aksamlarında
Hasret denen türküyü
Söyler misin Kardelen?

Senin de gözlerin yaş
Ağlamışsın besbelli
Mevsimin gelmeyince
Açar mısın Kardelen?

Dostu oldum *******in
Çözemedim bilmecelerin
Cevabını sen bana
Çözer misin Kardelen?

Ayrılık tattırsa da acısını,
Unutamazsın hatırasını
Hepsini bir kalemde
Siler misin kardelen?

Yurdun dağlar senin
Hep yükseklerdesin
Eğilip de elimden
Tutar misin Kardelen?

Sevda içimde bir sancı
İyisin amma çoğu zaman acı
Çaldım işte kapını
Açar misin kardelen?


Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:03 PM

Kederli Gül
Seher vakti karlar içindeydi Ankara
Yoktu peronlarda ne zengin, ne fukara
Genç bir kadın, başını almış gidiyordu
Perdesi aralık duran karanlıklara…
*
Bilmem nerden gelip nereye gittiğini
Ona baktım durdum, durdum baktım merakla
Kederli bir gül açıyordu ilk şafakla
Gördüm yudum yudum hasreti içtiğini…
*
Caddeler bembeyaz kardı, ayak izleri
Yoktu izi, ayak izleri arasında…
Kederlere kaçıyordu bir gül, kederli
Karanlıkta yağan karların arasında…
*
Tandoğan, Kızılay’a çıkıyordu yolu
Kurtuluş, Cebeci’ye taşır taksi onu
Kader, kederli güle oynuyor oyunu
Siyasal’ın dar ve arka sokaklarında
*
Kış kederli, yaz kederli avuçlarında
Mehtapla parlıyor ayaz kucaklarında
Gözü yaşlı, kederli bir gül ağlıyordu
Bembeyaz karlar kaplıydı şafaklarında



Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:03 PM

Kınalı Gelin
Yurdunun toprağı cevher, suyu Kevser’di
Cennet misali tatlı tatlı rüzgârlar eserdi
Şehrin ortasında göz alıcı muhteşem bir konak
Beyin yeni yetme oğlu, çengiden daha oynak
Bey, gözünü sakınmazken daldan budaktan
Beyzade dilerse; yar severdi kundaktan
Bey başını kaldırıp bakmazdı kimsenin kapısına
Söz yoktu, halkın kızına, kısrağına, karısına
Bey ferman buyurmuş, bir gün sır kâtibine
Kâtibi elçi gönderir, dostu, gönül sahibine
Bey: “Al şu keseyi de karşıla evinin ihtiyacını
Var ise ödeyiver, sağa sola borcunu, harcını…”
Kâtibin bir kaynar kazan su devrilir başına
Ağzı kurur, dili tutulur, hüzün düşer kaşına
Henüz yeni evliydi, fidan gibiydi karısı
Güzeller güzeliydi, sanki ayın diğer yarısı
Düşünür, taşınır, bir dala konduramaz halini
Beti benzi kül keser, söyleyemez beye ahvalini

Gelin:
“Al duvağımın sahibi, yüzünden çekilmiş kanlar”
“Gönül evinden şu körpe yüreğime kanlar damlar”
“Gam yükünü yüklendin de yükünü alanın mı yok”
“Yaran yürekte de, hiç yaranı saranın mı yok? ”

Kâtip:
“Sorma sevdiğim, zalim felek, acı katar aşımıza”
“Duyma sevdiğim, uzunca ayrılık sarar başımıza! ”
“Bilirim ki Beyin fermanı çıkar, durur karşımıza”
“Ayırır ayrılık bizi, kıyar şu gencecik yaşımıza…”

Acılar sarar, gelinliğine doymayan şu taze gelini
Doğrulamaz, şimdiden ayrılık acısı büker belini
Oturur, gelin iki gözü iki çeşme ocak başında
Soldurur ayrılık, ne zor imiş şu gencecik yaşında

Gelin:
“Dertliyim, kopsa da kıyamet yine severim seni…”
“Gurbet ele dalıp da; yalnızlıklara koyma beni…”

Kâtip:
“Bu gönlüm vurgundur bilirsin, kumru diline…”
“Bülbül olur tezce dönerim ben, gonca gülüme…”

Günler zor geçer, gelin eşikten adımını atmaz
Ayrılık acısından doyasıya hiç uykuya yatmaz
Yâri gitti de haber gelmez kara dağlar ardından
Günler geçmez, pas tutar hasret hançeri bağrından
Bir gün beyzade görür, vurulur şu taze geline
Beylik fırsatı ganimet olarak sunar onun eline
Beyzade, yeter ki murad etmeye görsün bir şeyi
Alt eder, üst eder, yem eder kendine her şeyi
Beyzade: “Ya o eller yazacak benim şu bahtımı”
Ya da yâd eller kazacak benim şu mezar tahtımı”
Ne bu beyzadeye yar olur, şu tazecik gelinden
Ne de tazecik gelin kurtulur, ölümün elinden
Dilden dile anlatılır, şu “Kınalı Gelin” hikâyesi
Yasa boğar cümle âlemi, bu hikâyensin acılı yası



Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:04 PM

Kırık Desti Gibi
Yüklenen manaları bilemedim
Emirlerini eda edemedim
Sırrınla kalbimi besleyemedim
Kırık desti gibi geldim efendim

Zekatla zengin fakirle yan yana
Oruç en güzel perhiz anlayana
Yolunda bir, bir şeyler yaptım ama
Kırık desti gibi geldim efendim

Namazla erdim yüce makamına
Lütfundan canlar buldum imanıma
Ezildim, izzet ve azametine
Kırık desti gibi geldim efendim

Sundun meccanen sonsuz nimetini
Bildirdin, anlamadım hikmetini
Umdum da celilinden, cemalini
Kırık desti gibi geldim efendim

Gücüm yetiremedim kul olmaya
Dalmışım dünyadan murad almaya
Günahkar kulu kapıdan kovmaya
Kırık desti gibi geldim efendim



Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:04 PM

Kimseler Bilmesin
Yoluma, şu yoluma taşlar attığını
Düşüme girip koynumda yattığını
Gönlümde bal şerbetim tattığını
Kimseler ama kimseler bilmesin

Hayallerime kâbuslar gibi indiğini
Beyaz at üstünde prensesler gibi
Gönül sarayıma kendin geldiğini
Kimseler ama kimseler bilmesin

Aşkımı hasret bohçanda sakladığını
Gönlünü gözyaşlarında akladığını
Gönül sarayını yıkayıp pakladığını
Kimseler ama kimseler bilmesin

Vefa denizinde benimle boğulduğunu
El kapılarından kahırla kovulduğunu
Dost yollarında severek yorulduğunu
Kimseler ama kimseler bilmesin

Yüreğinin yangın yerine döndüğünü
Baharların muştularıyla söndüğünü
Kadıların kızları asaletinde olduğunu
Kimseler ama kimseler bilmesin

Akşamın alacakaranlığında yar beklediğini
Dolunaydan güzelliğine ar eklediğini
Muştularla mutluluklara kar eklediğini
Kimseler ama kimseler bilmesin



Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:04 PM

Kurtlar Vadisinde
Ana, bir fırtına ki göz gözü görmüyor
Nefes almaya bile fırsat vermiyor
Şu olanlara akıl sır ermiyor
Şaşkına döndük be anam
Kurtlar Vadisinde…

Ana, akar gözyaşların akar gamzene
Payeler verilir hep mazlumu ezene
Silahlar çekilir hakikati sezene
Baskına uğradık be anam
Kurtlar Vadisinde…

Ana, genç kurtlar yaralı, kurtlar inine çekildi
Tüm çakalların sürüsü meydana döküldü
Fitne, fedasın ortaya tohumu ekildi
Toza toprağa bulandık be anam
Kurtlar Vadisinde…

Ana, Anadolu’mun dört bir yangın yeri
Kana bulamakta ecnebinin eri
İlimde, hikmette kaldık geri
Ahmağa döndük be anam
Kurtlar Vadisinde…

Ana, ay doğsa da üstümüze gölgeler düşer
Bilinmedik birçok eller bileğimizi büker
Eşek bile ancak bir defa çamura çöker
Kar üşütür, ateş yakar be anam
Kurtlar Vadisinde…

Ana, yürüdük sel olduk, durduk da göl olduk
Fakire, fukaraya, mazluma azıcık dil olduk
Cehennem sıcağında birazcık serin yel olduk
Kim ne derse desin be anam
Kurtlar Vadisinde…

Ana, menfaat ve çıkarcıların davulunu çalmadık
Gizli yerlerden makam ve rütbeler almadık
Bildiğimizi söylemekten de korkmadık
Sözümüz bir yerlere değdi be anam
Kurtlar Vadisinde…

Ana, yıllardır bu millet, bu devlet soyuluyor dedik
Böyyük makamlardan nice zılgıtlar yedik
Müslümanlar gavur gibi oluyor dedik
Her şey birbirine karıştı be anam
Kurtlar Vadisinde…

Ana, bilirim ki her yokuşun bir inişi var
Her yiğidin bir yiyişi, bir de at binişi var
Genç kurtların elbet bir dönüşü var
Şu Hasan’ın da bir görüşü var
Kurtlar Vadisinde…



Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:04 PM

Meçhul Sevgili
Delikanlıydı
Ama delilikle de hiç alakası yoktu
O gençti ve heyecanlıydı
Gaflet salıncağındaki sallananlara bakıyor,
Bakıyor, ister istemez kafaya takıyordu.

O aptal ve ahmakta değildi
Az çok mürekkepte yalamıştı
Mahşeri yalnızlığının içinde,
En ince ayrıntılara takılmıştı.

Bir yanda,
Şehrin en kalabalık yerinde gezinen fahişeler
Bir yanda rüşvetsiz iş görmeyen memurlar
Bir yanda ihalelerde dönen dolaplar
Bir yanda her şeyden çalan müteahhitler
Bir yanda kurtlar sofrasında Türkiye

Günahları, günah olanlar sevemiyor,
Bu halinin de bir hazine olduğunu bilemiyordu
Mehtaplı *******de bir heykel sessizliğinde bekler
Hayalleri düşlere, düşleri hayallere eklerdi.
Ruhundaki boşluğu bir türlü dolduramıyordu

Nizamın nizamını arıyor
Hakikate acılan kapıları aralamaya çabalıyordu
Sanki o yeryüzünün dışına çıkmış,
Kulağını arza dayamış,
Dünyanın kalbini dinliyordu.

Süratle değişen hayat seyri içinde,
Bir sürü niçinler, nedenler sıralıyordu zihninde
Hepsi de cevapsız kalıyordu…

Bunca mahlûkat, bu sonsuz sema
Nasıl bir tesadüfün eline bırakılabilir?
Büyük nizamın nizamı nasıl inkâr edilebilir?
Kudreti Mutlak nasıl bilinmezlikten gelinebilir?

Her harfin bir kâtibi,
Her eşyanın bir sahibi,
Her derdin bir tabibi,
Her matlubun bir habibi varken
Kimsesiz yollarda o,
O meçhul sevgiliyi arıyordu





Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:04 PM

Men Sevmişem Seni
Sende gözüm kaldı
Yüzde izim kaldı
Bir de sözüm kaldı
Men sevmişem seni
*
Dumanlı dağlarım
Hazandır bağlarım
Seherde ağlarım
Men sevmişem seni
*
Ayrıldım eşimden
Yoruldum peşinden
Kovuldum işimden
Men sevmişem seni
*
Meni de batırdın
Yiyerek bitirdin
Almadan götürdün
Men sevmişem seni
*
Muradın almışam
Hasrete kalmışam
Köşende ölmüşem
Men sevmişem seni



Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:04 PM

Merkez Efendi
Zekâlı, ilme hevesli, bedeni buğday benizli
Asıl adı Musa onun, doğduğu yerse Denizli

Denizli, Bursa, İstanbul, tahsil yaptı medresede
O ilmine devam etti, herkes bir şey söylese de

Çok çalıştı, çok yoruldu, çok iyi bir âlim oldu
Onun devri zamanında birçok mesele soruldu

Sayılan bir âlim oldu, o günlerde çevresinde
Ki ilmi tasdik edilmiş Ebussü ud devresinde

Pek yüceldiği günlerde Sünbülü Sinan’ın şanı
Gidip gelmelerde kaldı Efendi Musa’nın canı

Şu âlem öyle mükemmel, tatlı nizam içindeki
O ne fazla ne eksiktir, âlemin merkezindeki

Merkez Efendi çiğ, hamdı, riyazet, sohbetle pişti
Sünbülü Sinan Efendi teveccühüyle yetişti

Sinan’ın kızı Rahime hatunla evlenmek ister
Der “Deve yükü altınla, gel de hünerini göster”

Bir gün Manisa’ya geldi, Valide Sultan Hanım’la
Kırk bir çeşit baharatla macun yapardı tanımla

Meşhurdur mesir macunu Merkez Efendi’den kalan
O hep okur, okuturdu, yaşardı, gerisi yalan

Hakkın marifet ilminden bilgiler ayandır ona
Hakkın hakikat sırrından bilgiler beyandır ona

Erdi Hakkın sırlarına, toprak bile altın ona
Yeşil tuba dalındaki yapraklar çok yakın ona

Yıl bin dört yüz altmış üçtü o dünyaya geldiği gün
Yıl bin beş yüz elli birdi hakka vasıl olduğu gün

O İstanbul’un manevi bir mimarıdır bu günde
Hep şifa arayanlarla dolup taşar o, bu günde



Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:04 PM

Molla Gürani
Molla Gürani bilinir, o bir âlim, büyük veli
Aslı Suriye Güran’a dayanır onun evveli

O Kuranı ezberledi şevk ile çok küçük yaşta
Sarf, Nahiv, Beyan, Meani öğrendi doydu en başta

Şam, Kahire, Bağdat, Hayfa, çekip almıştı kendine
Hadis, tefsir ile fıkhı icazetledi bendine

İbni Hacer Askalani devrin en meşhur âlimi
Hep onun nezaretinde okudu hadis ilimi

O ders vermeye başladı, yavaş yavaş tanınmaya
Yağan Molla tuttu onu, yol gözüktü taşınmaya

İkinci Murat Han sordu “Mollam bize ne getirdin? ”
Molla Gürani’yi dinler Han Murad “Hoşça yetirdin! ”

Molla İstanbul’a geldi, sarayda hoş kabul gördü
O bir yetkili kılındı, tasarrufunda hep hürdü

Müderris tayin edildi Yıldırım medresesine
Dinleyenler bayılırdı, sohbetinde hoşça sesine

Bir emirdir Manisa’da gencecik şehzade Mehmed
Gelen âlim geri gider, hep aczinden ister meded

Emek verdi, yetiştirdi, şu şehzade Mehmet Han’a
Tuttu da onun elinden, fetihle saldı cihana

Bursa vakıf ve kadılık vazifesinde bulundu
Bir süre Mısır’a gitti, hürmetle kabul olundu

Nasihat eder Fatih’e hem de yardımcı olurdu
O tam bir şeyhülislam’dı, hak ve adalet sorulurdu

O vakur ve heybetliydi, sarsılmaz ilme sahipti
Uzun boylu, açık sözlü, dirayetli bir naipti

İlme önemle tanındı, pek çok âlim yetiştirdi
Hayatını ders ve kitap, hep ibadetle geçirdi

O bin dört yüz on’da doğdu, huzur içinde yaşadı
Şu iki cihana birden yayıldı onun irşadı

Bin dört yüz seksen sekiz’de bir gün hakka vasıl oldu
Her yer insana kesildi, sevenler yasa boğuldu

Kabri Aksaray-Topkapı, camisinin arsasında
Huzur içinde yaşadı, seyri İslam gemisinde




Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:04 PM

Muştusu Gidiyordu Sevgiliye
Dertlerimizi dost gibi bağrımıza bastık
Sevgililer gibi güldüler bize
Çilelerimizi fikir mazgalına astık
Deli divane oldular bize

Kaçıncı kez yükselirken miracımıza
Yine buseler düştü acımıza
En acılı seferiydi tüm mihnetlerin
Dualar etmek düştü bacımıza

Bir ömür boyu özlemiyle yandık
Ancak abı hayatla kandık
Başını okşayınca ölümün
Vuslata fırsat verir sandık

Senin, senin oldu mu hiç gülün
Gülizar, doldu mu feryadıyla bülbülün
Âlemlere açılırken kelamın kapıları
Muştusu gidiyordu Sevgiliye Sümbülün

Vuslata, muhabbete günler saydık
Hasretin sırtlarında patenler kaydık
Dudağı çatlayan tüm yanık gönüllerin
Mehtaplarında parlayan tek ay’dık

Kanar sensiz sinemiz, gel sür em’ini
Soylu güneşler gibi donat gecemizi
Işık, ışık gönüllerde gözlerin sevinci
Uzaklardan şafakla gönderin ecemizi

Al kanımıza cennetler bağışlandı
Bu vatan gönüllere nakışlandı
Ne kadar güzelmiş şu ölüm
Onunla şu topraklar vatanlaştı.




Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:04 PM

Olmadı
Güzelliğin pazara çıkardım
Günahların kazara yıkardım
Cevri cefandan bile bıkardım
Soran olmadı, alan olmadı
*
Yağmur gelir bembeyaz buluttan
Deniz inciler dolar umuttan
Nice güzeller yetişir Mut’tan
Gören olmadı, deren olmadı
*
Kor ateşinden güller topladım
Aradım durdum, koştum hopladım
Hep etrafında döndüm, zıpladım
Bakan olmadı, takan olmadı
*
Taze bir nazenin hareminden
Ne çiçekler yolduk bademinden
Baden neşe vermez kereminden
İçip kendinden geçen olmadı
*
Madem kaçar, neden gam saçarın
Yaz demez, kış demez hep açarsın
Hasan gelir, sen ise kaçarsın
Sevmem olmadı, sevmen olmadı



Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:04 PM

Olmaz mı?
Gerçek olsan, düşler görmesem,
Gelsen ve bir daha gitmesen
Yanımda kalsan, benim olsan
Olmaz mı? Be gülüm olmaz mı?
*
Susarak gözlerine baksam
Uzanıp dizlerine yatsam
Gökteki yıldızları saysam
Olmaz mı? Be gülüm olmaz mı?
*
Mehtapta türküler söylesem
Sen anlatsan da ben dinlesem
Ben anlatsam da sen dinlesen
Olmaz mı? Be gülüm olmaz mı?
*
Seni sözlerimle şımartsam
Sevinçli gözyaşların olsam
Kıskanılacak yuva kursam
Olmaz mı? Be gülüm olmaz mı?
*
Gülüşlerinde, mutlu olsam
Bir ömür boyu senin olsam
Yaşlansam, kollarında ölsem
Olmaz mı? Be gülüm olmaz mı?



Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:05 PM

Rüya Gibisin
Rüya gibisin
İnsanın ömründe bir defa
Görebileceği…
Ve uyanınca pişman olduğu

Affet beni…
Anılarda aradım güzeli,
Kırdım, üzdüm seni
Ezeli…

Bilirim ki!
Yalnızlık kaderidir doğruların
Yine bilirim ki kargalar sürüyle,
Kartallar yalnız uçar…

Yıldızları dost edindim yokluğunda,
Sensiz zor geçen *******de…
Günün ilk ışıklarıyla,
Yıldızlar bile, aldattı beni…

Eğer kalbim,
Adi olsaydı seni unutacak kadar
Asildi ellerim;
Onu boğacak kadar.

Bitmek nedir bilmeyen dertler,
Yağmur olup yağdı üstüme, üstüme…
Yine bilirim ki
Gökkuşağı yağmurdan sonra çıkar.

Ne kadar yaşarsan yaşa,
Ancak sevdiğin kadar sevilirsin
Öyle mutlu ol ki!
Gözyaşların sadakan olsun

Hayatımda iki tane kör tanıdım
Biri senden başkasını tanımayan ben
Diğeri ise; bir türlü
Aşkımı göremeyen sen

Bir gün güzelliklerini terk edip;
Sessiz sedasız ölüme gitmek istersen,
Gel ki sensiz yaşamanın, sensiz olmanın
Ölüm olduğunu göstereyim.




Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:05 PM

Sana Yüreğimi Bırakıyorum
Ey Sevgili,
Sana yüreğimi bırakıyorum,
Anamın sütü kadar helal ve ak,
Sevgiyle, şefkatle al onu yanına,
Bir ömür boyu, göz bebeğin gibi bak…

Ey Sevgili,
Sana yüreğimi bırakıyorum,
En idealist ülkülerle beslediğim,
Sevgi ve sevdalarla nefeslediğim,
Dostluk ve mertliklerle kafeslediğim.

Ey Sevgili,
Sana yüreğimi bırakıyorum,
Bir yanı Allah korkusuyla titreyen
Bir yanı Allah sevgisiyle kükreyen
Her olur olamaza boyun bükmeyen

Ey Sevgili,
Sana yüreğimi bırakıyorum,
Sevdiğini, sevdiklerini boş yere terletmeyen
Yürek ülkesini ve ülküsünü kirletmeyen
Ölse bile dava ve cephesini terk etmeyen

Ey Sevgili,
Sana yüreğimi bırakıyorum,
Sözlüğünde küfür ve hakaret olmayan
En katı acılarla ve sancılarla solmayan
Ummanlar gibi geniş, sevgiyle dolmayan

Ey Sevgili,
Sana yüreğimi bırakıyorum,
İffet ve haysiyetini asla hiçe saymayan
İftira, tahrik ve tazyikle sarsılmayan
Para ve pulla sağa sola kaymayan

Ey Sevgili,
Sana yüreğimi bırakıyorum,
İzzet ve ikramdan uzak durmayan
Fazilet ve erdemlerle yorulmayan
Sevdiği yanında olmayınca durulmayan



Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:05 PM

Sararım Seni
Gülen yüzün göze gelir
Dünya âlem söze gelir
Artık özüm yüze gelir
Anarım, sorarım seni
*
Sana gücüm yetmedi ki
Sevda baştan gitmedi ki
Yaren nazım gütmedi ki
Anarım, sorarım seni
*
Gelin olup gülmeyesin
Huzur yüzü görmeyesin
Seyri sefa sürmeyesin
Anarım, sorarım seni
*
*******im sensiz geçmez
Gündüzlere gücüm yetmez
Yaşım geçer, gözüm seçmez
Anarım, sorarım seni
*
Yıllar geçer, umut biter
Koca ömrüm boşa gider
Yalnız başa Hasan nider
Anarım, sorarım seni


Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:05 PM

Savaş ve Barış
Arzu ve isteklerin hiç bitemez mi?
Perişan hallerim seni hiç üzmez mi?
Ak güller dikmiştim de senin yoluna
Öfkeyle tepeler atların görmez mi?
*
Cömert olsan da göstersen gül yüzünü
Fazla nazların, âşık usandırmaz mı?
Aysız gecede görmedin de yüzümü
Gözler ışığını gönülden almaz mı?
*
Bu eziyet ve cefaların nedendir?
Zulmeden zalim aynı zulmü görmez mi?
Düşünce denizlerinde boğulurum
Seven yar, yar eline elin sunmaz mı?
*
Söz dalgaların sahillerimi döver
Her kederli gönül buna gücenmez mi?
Ömür ırmağım akar da geri dönmez
Kirlenen yar inerek hiç yıkanmaz mı?
*
Hasan sözünü söyler de esirgemez
Ateş-su-hava-toprak dört zıt değil mi?
Hayatımız zıtların bir barışıdır
Ölümse zıtların savaşı değil mi?



Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:05 PM

Seni Kıskanır
İçimde bir maral gezer
Ceylanlar seni kıskanır
Yanağında rüzgâr gezer
Bulutlar seni kıskanır
*
Bakışın gönül yaralar
Güllerim seni kıskanır
Güzeller gönül aralar
Bakışlar seni kıskanır
*
İçimde bir ateş yanar
Dalları seni kıskanır
Gönlüm daim seni anar
Görenler seni kıskanır
*
Sevdama karların yağar
Baharlar seni kıskanır
Ruhuma sırların doğar
******* seni kıskanır



Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:05 PM

Senin Gibi
Şimdi çayır, çimen göllerim
Taşkın akar coşkun sellerim
Serin eser, okşar yellerim
Bana senin gibi yar gerek
*
Etekleri çiçek ak dağlarım
Yârim yitirdim hep ağlarım
Viran oldu, güzel bağlarım
Bana senin gibi yar gerek
*
Bayram eder, gamım kederim
Hayran eder yârim, severim
Seyran eder, güler giderim
Bana senin gibi yar gerek
*
Cevri cefanı ben çekerim
Gün olur sefanı sürerim
Sinene girer yüz sürerim
Bana senin gibi yar gerek
*
Dökerim gözlerimden yaşım
Dumansız geçmez yüce başım
Geçti ömrüm, geçti be yaşım
Bana senin gibi yar gerek



Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:05 PM

Sevda ve Ölüm
Umutlar düşlerin anası imiş
Düşler, aydınlığa giden yolun aynası imiş
Her güzelliğin altında yatan hırçınlık
Onun, onun en hassas noktası imiş
Mavi, tatlı düşlerin rengi imiş
Denizler dağların
Dağlar denizlerin dengi imiş
Donsuzluğa giden Hak yolunda
Çile ve dertler mutluluğun ahengi imiş
Aşılması zor dağlar
Geçilmez nehirlere yar imiş
Bu destansı topraklara verilen mehirler az imiş
Yedi uyurların geçmez akçesi gibi
Kimsesizlerle dolmakta olan şehirlerde
İnsan gibi yaşamak zor imiş
İnançsızın gazabı inana dokunur olmuş
Çar çakalın türküsü insana okunur olmuş
Fitnenin, fücurun fesadı yakarken
Mutlu insanımız muzdaribe özenir olmuş
Hayat kendi öz gayesini yitirir olmuş
Para pul el altından iş bitirir olmuş
Şu üç günlük dünyada,
Herkesin gözü önünde çirkinlikler,
Güzellikleri elense götürür olmuş
Benim ülkemde;
Sevda ile ölüm kardeş imiş
İslam yolunda, Türkün kanı beleş imiş
Yavuz, Murad, Fatihlerin ardında duran
Sütü ak, Sözü pak, gönlü hak birer eş imiş




Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:05 PM

Sevdalar Saklanır
Sevdalanan bakışlarında
Akan kanlı gözyaşlarında
Hep utanan bakışlarında
Kara sevdaların saklanır
*
Bu nasıl bir kara sevdadır
Bu gencecik taze yaşında
Mektuplar vardı avuçlarında
Kara sevdaların saklanır
*
Karanlık *******i sarsa
Etrafların bembeyaz karsa
Yüreğinde ayazlar varsa
Kara sevdaların saklanır
*
Bu öyle bir kara sevda ki
İninde dağların saklanır
Hakikatli yar sevenlerde
Kara sevdaların saklanır
*
Gencecik bu taze yaşında
Karalar bağlarsın başında
Sonra da mezar taşlarında
Kara sevdaların saklanır



Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:05 PM

Sevgili Yarim-2
Halden avareyim
Deli divaneyim
Sensiz avaneyim
Gel sevgili yarim
*
Susuverdi dillerim
Duruverdi yellerim
Gurbet ellerdeyim
Bul sevgili yarim
*
Bağlandı yollarım
Arkandan ağlarım
Virandır bağlarım
Yan sevgili yarim
*
Sevenlere imrendim
Yollarına debrendim
Sözlerinle eğlendim
Duy sevgili yarim
*
Koparıldım dalımdan
Ayrıldım balımdan
Usandım canımdan
Gör sevgili yarim



Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:06 PM

Sevgililer Sevgilisi
O, hem yetim, hem de öksüzdü.
Hayatı boyunca öksüzlerin yardımcısı oldu.
Çocukları kucağına alır, okşar, bağrına basardı.
Çatık kaşlı değildi, nazik ve cömertti.

O, bir kişiye sadece yüzüyle değil, bütün vücuduyla dönerdi.
Kısa ve öz konuşurdu.
Sözlerini tekrar, öğrettiklerini kontrol ederdi.
Kolay olanı tercih ederdi.

Herkese selam verirdi.
Boş bulduğu yere otururdu.
Muhatabını mahcup etmezdi.
Ayıpları yüze vurmazdı.

Güler yüzlüydü.
Bilmediğinde sükût ederdi.
Çalışkandı, ince ruhluydu.
İsteyeni ret etmezdi.

Acıkmadan yemezdi.
İyilikleri asla unutmazdı.
Evleneceklere yardım ederdi.
Şükrederdi.

İnsanların en faziletlisi, en mükemmeliydi.
Yaratılmışların en şereflisiydi.
Peygamberlerin en sonuncusuydu.
O, sevgililerin sevgilisi, Allah’ın sevgilisiydi.




Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:06 PM

Seyreyle Güzel
Gözlerin âlemi yakar
Görenler yolundan çıkar
Benzi solar, nefes tıkar
Cemalin, seyreyle güzel
*
Sevenlerin serden geçer
Aşkın şerbetinden içer
Hasretten gurbete göçer
Celali, seyreyle güzel
*
Boşuna dökme yaşların
Nişane olsun taşların
Aşkına yıkma kaşların
Halimi, seyreyle güzel
*
Canına canan istersin
Yüreğe mihman istersin
Sonradan ihsan istersin
Halini, seyreyle güzel
*
Hasan’ın yaşarsa eğer
Yolların düşerse eğer
Gözlerin seçerse eğer
Zevali, seyreyle güzel



Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:06 PM

Sıradan Bir Taş
Burnunun dikine gidiyordu.
Ayağı bir taşa çakıldı, sendeledi.
Öfkeyle taşa baktı, bildiğimiz taştı.
Durdu, düşündü, “şu taşı alsam mı ki! ” diye

İnce eleyip sık dokumaya,
Son verip taşı aldı.
Artık bir taşı vardı,
Üşenmeyi bırakıp yıkadı çeşmede…

Taş yıkadıkça güzelleşti,
Temizlendikçe şeffaflaştı.
“Niye yıkadım ki! ” diye
Sordu kendi kendine…

Tuhaf sorulara meraklıydı,
İnsan kendi kendine sormalıydı.
Kendine bazı şeyleri danışmalıydı.
Tavrını, ölçüleri özüne vurmalıydı.

Bulduğu sırdan bir taştı,
Meraklandı, parka uzandı ayakları
Elinin sıcaklığı taşa geçmişti,
Taşa kendinden bir şeyler eklenmişti.

“Acaba? ” diye düşündü.
“Atsam mı ki? ” içindeki ses “yooo..” dedi.
Kendisiyle, ailesiyle, çevresiyle,
Kasabasıyla, ülkesiyle barışık biriydi.

Bir kenara oturup gelen gidenleri seyretti.
Bu taş bir işe yaramalıydı.
Güler yüzlü bir babanın,
Hayırdualı, bir annenin yakınında…

Rüzgârla boynu bükük bir çiçeğe destek,
Bir okula, bir camiye, bir konağa…
Bir kaldırma, bir duvara…
Yarayabilirdi.

Yıkılmış bir medrese duvarında,
Sılayı özlemiş bir Mehmetçiğin siperinde,
Hatırı sayılır bir ustanın ellerinde,
Vazife görmüş olamaz mıydı?

İnsan aklı da bir taşa benzemiyor muydu?
İyiye de, kötüye de yönelebiliyordu.
“Sahi, bu taşı ne yapmalı? ”
Bir gülün ayaklarına dayadı.
...
Bu taş yerini bulmalı…
Bir çivi çakmaya…
Bir aracın tekeri önüne yarayabilirdi.
Kalktı, ardına bakmadan yürüdü.



Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:06 PM

Şair Nabi
Onun asıl adı Yusuf, bilinen adıysa Nabi
Evliyalar, enbiyalar şehrinde doğdu bit-tabi

Yusuf Nabi tabi oldu, şeyhi Yakup Halife’ye
Kuzulara çoban oldu, başladı muhasebeye

Nefsi fesada başladı, “Hani Hakk’ı bulacaktım? ”
“Hani ilimle, zikirle, dolu dolu olacaktım? ”

Uzun sürmez içindeki, ayan olur hocasına
Onun gözlerine bakar, varır ilim locasına

Çobanlık bir denemeydi, ilmi doğuştan almıştı
Eğtime ihtiyacı yok, o deryasına dalmıştı

Urfa’da düştü yollara bir gün vardı İstanbul’a
Şu İstanbul kaynar kazan, ere hemencik kabule

Kabulüne sebep oldu, onun edebi şiiri
İltifata ve takdire birden sebep oldu piri

Şahsi duygulardan uzak arzuları aşıp geçti
O, güzeli ve doğruyu, ilim ve hikmetle seçti

O, vazifesinden artan zamanlarda eser yazdı
Güzel düşüncelerini, tek tek gönüllere kazdı

O, bir gönül insanıdır, o bir hikmet şairidir
Hakikatten uzak değil, o yaşayan bir diridir

Dili sade, düzgün rahat, söyleyişi çekicidir
Tüm hikmetli sözlerini gönüllere ekicidir

Unutulmayan kaç şair vardır şu koca dünyada
Nabi’de bunlardan biri, ilhamlar oldu rüyada

“Sakın terki edepten kuyi mahbubi Huda’dır bu”
“Nazargahi İlahi’dir, makamı Mustafa’dır bu”

Müezzinler sabah okur, Mekke’de bunu ezanla
Nabi düşerek bayıldı, sevincinden feyezanla

Yıl bin altı yüz kırk iki gösterir doğduğu yılı
Yıl bin yedi yüz on iki gösterir öldüğü yılı

Yatar Karaca Ahmet’te, huzurlu hüsnü kabulle
Şu tarihler bile yazar, bir veli şair teville

Varıp bizde hayır ile Nabi’yi çok yâd edelim
Kabrine düşürüp yollar, onu ziyaret edelim.



Şair Nabi,

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:06 PM

Şimdi
Sabahlar katili gecenin
Yüzleri kanadı hücrenin
Alnından öptüm ecesinin
Söyletme zamanıdır şimdi
*
Cennetsi kokardı gözleri
Yüreğinin çığlık sesleri
Yanan, inleyen duyguları
Söyletme zamanıdır şimdi
*
Uğruna tüm renkleri yaktım
Bakire sularında yattım
Dağlara taşlara anlattım
Söyletme zamanıdır şimdi
*
Heykelsi hasretler büyüttüm
Yosma kentin sokaklarında
Kıpkızıl bir ihanetini
Söyletme zamanıdır şimdi



Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:06 PM

Tertemiz Günah
Batı bütün günah duygusunu kaybetti,
Bırakın hürriyeti,
Eşitliği,
Kardeşliği,
Bütün batılılar
Günah işleme hakkında eşitlendiler.

Ergenlik çağına girer girmez
Cinsel ilişkide bulunak,
Dişleri fırçalamak,
Kadar normal hale geldi…

Semavi dinlerin “Büyük günahlar”
Adını verdikleri bu suçları,
Artık papazlar bile işliyorlar…”

Bunu yazan ne batının aşırı bir dinci gurubu
Ne bir sağcı, ne de bir politikacı…
Ne de idealist bir rahibe değil,
Yıllardır
Dine ve ahlaka saldıra gelmiş,
Bir solcuya ait…
Le Nouvel Observatuar Dergisi,
“Bütün Günahlara Kapı Açan Mevsim: Yaz”
Adlı yazısında…

Nihayet hepimiz hür, eşit ve kardeşiz,
Şimdi bizler eşit derecede günah işleyebiliriz.
Eski dönemde
Sadece büyükler hata yapmak hakkına sahipti.
Bu gün şeytana şükür
Herkes ümüğüne kadar batmış durumda

Seks bayramından,
Saray hazlarından,
Zevk yarışlarından,
Kim kaçmaya kalkarsa alaya alınır

Sefaletle tembelliğin,
Evlilik yaptığı günümüzde…
Kıskançlığından ar perdesi yırtılmış
Tertemiz bir günah kalıyor geriye…




Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:06 PM

Türkiye’ye Hasretlisi Gül
Yeşilköy’e adım atar atmaz,
Yine gümrükçü kan kusturacak…
Hamal bavulumu kaparken,
Polis gözaltıyla susturacak…

Otururken Rumeli Hisarı Balıkçısında,
Bir yanda beni hafiyeler izleyecek…
Önüme konan faturanın kabarıklığı,
Sevincimin zelzelesini gizleyecek…

Köşe başında rütbe ve terfi isteyen biri
Adaletsizliğe yem yapacak hırsının kiri
Kolay yenilip yutulmam amma
Bir vicdan müflisine satacak, bu piri

Frankurt havaalanından bir dostu uğurlamak
O uzaklara yelken açarken, turlamak…
Zor geliyor, inan bana zor geliyor
Hayırlarla dolu bir sefer dilemek…

Nuru Osmaniye Camii gözlerimin önünde âli
Kubbelerden saçaklara
Oradan ağaçlara
Kumruların inişinin hayali…

Köln Katedrali avlusunda yürür
Bin naz ile gerdan kırar güvercinler
Birer kart karga gibi görünür
Aklıma hücum eder ciniler

İlahi sevda ateşiyle tutuşur gönlüm
Bir “Türkiye Hasretlisi Gül”üm
Kabaklı Hoca: “Yine mi hasret, İlhan…” diyecek
Ben teslim bayrağı tekmiş bir tevekkülüm…




Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:06 PM

Türkler-1
Dokuz yüz yıldır nasihat eylemişti İslam’ı
Bu kadar çabaya rağmen; bilmediler imanı

Kabul olunca duası Nuh aleyhi selamın
Tufan en büyük akıbeti oldu şu dünyanın

Dört oğlu var idi zira Nuh aleyhi selamın
Ham, Sam, Yafes ve isyanlarda Ram’ın

Yafes’in on iki oğlu vardı yaşayan hayatta
Altıncı oğlu Türk olarak bilinir idi hatta

Sırlardan çok şey öğretmişti oğlu Türk’e
Bir benzeri de yok idi Türk gibi yiğitlikte

Yada’yı hibe etti de şarka doğru yolladı
Türk kendine sahip oldu, doğruyu kolladı

Aradan uzun yıllar geçti şu şark-i âlemde
Şanlı, şerefli, cihangir, yiğit idi dedende

İsa dünyaya gelmeden yedi bin yıl evvelde
Şu ve Aka’lar hüküm sürdü bu güzel illerde

Alper Tunga Türk’tür öz Turan’nın yurdunda
Adı Afresyab geçer Firdevs’inin yurdunda

Servi gibi uzun boylu, hem de iyi huyluydu
O, aslan kadar kuvvetli, fil gibi güçlüydü

İran’ın üzerine birçok defa sefer eyledi
Hükümdarı esir alarak hep yanında eğledi

Kabil hükümdarı Turan ili üzerine yürüdü
Ancak Zal içindeki yanan ateşi söndürdü

Aradan zamanlar geçti, esir hükümdar öldü
O, Turan ilinde meçhul bir yerlere gömüldü

Alper Tunga birçok sefer eyledi de İran’a
Zal oğlu Rüstem gelmedi bir türlü imana

Firdevs’i yazar Şahname’de Alpertunga’dan
Hem de över hayli Rüstemi Alpertunga’dan

Kaykavüs’ün oğlu gücenir kaçar Turan’a
Bir Türk kızıyla evlenir, benzer tufana

Türk kızından yiğit bir oğlu olur, büyür
Turan’dan kaçar, Farisililerle bir yürür

Kaykavüs oğlu Keyhüsrev yine döner aslına
İran’a baş olur, başlar yine eski faslına

Uzun yıllar ihtiyarlatınca yiğit Alpertunga’yı
Kaybeder en son kendisiyle oynanan kavgayı

Bir mağarada kendi halinde yaşayıp giderken
Buldular, günler sonrası izini keşfederken

Yorgundu, ihtiyardı, yine de yiğitçe dövüştü
Tek başınaydı ama yine de çarpışarak ölmüştü

Bir zamanlar Turan ilinde, Bala-sağun kentinde
Şu’lar hakandı Türk’e Zeki Toğan’ın rivayetinde

Türklerindi, çağların en güçlü en büyük ordusu
Şan ve şöhretleri dünyanın her yanına duyulurdu

Mekodonya kralı İskender çıktı uzun bir seferine
O, emir verince; kimse mani olamadı neferine

O yürüdü, Grek’ten Anadolu’ya, Hazar’dan İran’a
Seferin boyunca kıymadı, her önüne gelen insana

Erdi, Kabil, Semerkand, Ötüken’den Bala-Sağun’a
İnanırdı, Allah’ın yarattığı cihanın şu hoşluğuna

İran ordusunu yenerek; Semerkand’a kadar gelmiş
Bunu gören Türkler, şöyle bir temkinle gerilemiş

İskender Türk’ü görünce Türk’e “Türkmen” dermiş
Allah’tan olsa gerek, Türkleri çokça da severmiş

Belki okurken tarihte iki İskender’e rastlarsın
Okuduğun her şeye de inanmış gibi görünürsün

İskender’den bahs eder bilinen tarihler
Tarihi Taberi’de İki İskender’i birden sarihler



Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:06 PM

Türkler-2
İsa’dan dört bin yıl kadar bil husus önceydi
Orta Doğu’lu Sümerlerden iki yüz yıl sonraydı

Beyaz tenli, geniş kafalı, çelik kuvvetli Türk
Altay’la, Tanrı Dağlarını mesken tutan Türk

Yabaniler önünde it, itlerin bit olduğu zaman
Orta Asya vardı, uçsuz bucaksız gür bir orman

At, it, koyun, yak, ren, develer önünde ehildi
Günyüzü görmez coğrafyalar, onun önünde eğildi

Evi omzundaydı, ona bir yerde durmak zor gelirdi
Yiğitlikte, doğrulukta tek bir Allah’a eğilirdi

Tası bakır, bakracı tunçtan, bileziği altından
Zorluk yoktu, yiğitlik ve cihangirlik katından

Bahseder Çinliler İsa’dan evvel bin yedi yüzler
Kıskançlıkla seyrederlerdi seni, kederli yüzler

Pek bilenin yok, iki yüz yirmiye kadar şöhretini
Otağ, kürk, tunç ve demirle duyarlar maharetini

İsa’dan önce yazar bin üç yüz yirmi sekizde adını
Çinliler yazmışlar ta o devirde en güzel muradını

Cihangirliktir, efendiliktir daima senin vasfın
İyilik etmek, iyilik görmek her yerde ki kastın

Tuman, Mete veya Oğuz adın olsa da ne değişir
Türk deyince herkes hep aynı noktada birleşir

Tarihçiler Teoman, Mete veya Oğuz Han derdi sana
Temsil ettiğin devlet, ün ve şan salardı cihana

Yüz yetmiş yedide erişince Avrupa’nın kapılarına
Bakan dona kalır, şaşardı imar ettiğin yapılarına

Sınırın kuzeyde buzullar, güneyde Himalayalar’dı
Doğuda büyük okyanus, batıda Hazarla Urallar’dı

Teşkilat, askerlik ve devlet adamlığı dâhisiydi
İşte Türkler, yirmi milyon kilo metre varisiydi

Günün birinde, Ay Hanım doğum sancısına tutulur
Güzel bir oğlan doğurunca bütün dertler unutulur

Yıl iki yüz doksandan iki yüz yirmiye geliyordu
At koşturduğu yer, Hazar’dan Kore’ye uzanıyordu

O çağlarda Türk elinde büyük ulu ormanlar vardı
Sayısız dereleri ve birçok gür ırmakları akardı

Ay Hanım’ın oğlu Oğuz Han olunca yiğit cengâver
Ona ne bir engel dayanırdı, ne de bir canavar

Bir gün ulu bir ormanda yalvarırken ulu tanrıya
Sahibi oldu yılar sonra şanlı, erce bir karıya

Ondan üç oğlu oldu. Adları Gün, Ay ve Yıldız’dı
İkinci hanımdan doğanlarsa Gök, Dağ ve Deniz’di

Gün Han, Ay Han, Yıldız Hanın şanları Boz Ok’tur
Gök Han, Dağ Han, Deniz Hanın şanları Üç Ok’tur




Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:06 PM

Uğrunda Yanarım
Bu vatan koynunda çok yılan besledi
Döndü sahibini tekrar zehirledi
Çıktı iki çakal arslanı tersledi
Ey şanlı vatanım uğrunda yanarım

Dünyaya Hak geldi batıl zail oldu
İmanla yaşayan Rabbe nail oldu
Küfür tek millettir küfre dâhil oldu
Ey şanlı vatanım uğrunda yanarım

Uçuk, kaçık, kanlı, çıktı ta en başa
Bir de zavır sallar kıdemsiz bir paşa
Gürültüden uzak huzurla bin yaşa
Ey şanlı vatanım uğrunda yanarım

İhanet etse de sana birkaç soysuz
Gemilerin kalsa limansız ve koysuz
Alçaklara karşı yiğitlerin huysuz
Ey şanlı vatanım uğrunda yanarım

Neyin var neyin yok tamamen soydular
Birer vampir gibi kanına doydular
Has evlatlarını bir yana koydular
Ey şanlı vatanım uğrunda yanarım

Bu vatan uğruna sayısız can ister
Her bir karışına bedelsiz kan ister
Yorgun savaşçına emsalsiz han ister
Ey şanlı vatanım uğrunda yanarım



Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:06 PM

Uzaklardan Sevdim Seni
Şu deli gönlümü ipek saçlarının tellerine taktım
Sevdim seni, sana sesimi duyuramadım ki
Sensiz *******i uzaktaki yıldızlara bıraktım
Düşümde sevdim uyandıramadım ki

Dün yıldızlara bakarken seni düşünüp de ağladım
Yalnızlık nedir bilir misin? Yalnızlık tatmadın ki
Ateş uzaktan sevilirmiş daha yeni anladım
Yalnızlığın ateşini sen içine katmadın ki

Kaldırıp başımı gördüm mehtabın serinliklerinde
İçimde, senin için kopan fırtınaları duymadın ki
Bin sevda demledim kalbimin derinliklerinde
Doyasıya hasretimden içtin de tınmadın ki

Hasretinde büyüttüğüm güller kan kırmızı açtı
Çaresizliğimi, yıkılışlarımı, sen hiç görmedin ki
Yokluğunun özlemi dağ gibi içime kaçtı
Dönüp de yıkılan yerlerimi örmedin ki

Günler geçtikçe yüreğime alışılmış acılar doldurdun
Yanı başımda ayrılıktın, acısına bakmadın ki
İçimdeki mermer kuleleri yıkıp durdun
Yerine hiç taş koymayı bilmedin ki

Baharımdın yazımdın, tamburum sazımdın, mezarımı kazdın
Uzaklardan sevdim seni, haberdar bile olamadın ki
Kaderime kızdım, şarkılar yazdım, yolunda sızdım
Farkına varıp sen beni hiç görmedin ki




Hasan Kocamanoğlu

GooD aNd EvıL 03-25-2009 10:06 PM

Türkmen Kızı
Döver saçların rüzgârı
Gönül yamacın çok arı
Gezerek geldim diyarı
Bak yüzüme Türkmen kızı

İncitme gel sen gönlümü
Zehir etmesen günümü
Duyarsın sonra ünümü
Bak yüzüme Türkmen kızı

Gezdim de geldim obana
Haberler saldım babana
Sözümü atma yabana
Bak yüzüme Türkmen kızı

Türkmen’im türkü söylerim
Sanma ki gönül eylerim
Almadan seni giderim
Bak yüzüme Türkmen kızı



Hasan Kocamanoğlu


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 03:39 PM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.