![]() |
Saim Bey'den Gazel (V)
Bütün sevgilerdeki zehir de ne? O son buluşların fısıldadığı En çok sevdiğimiz andır yine, En çok duyduğumuz an yalnızlığı. |
Saim Bey'in Gazeli (II)
Sevda, çıkmaz yolu izlemektir, Kavuşmaktan çok, özlemektir. Kapanmasın diye hasret yarası, Pir Sultan misali tuzlamaktır Gönüllü avutucuların şerrinden, Derdini herkesten gizlemektir (medet heeeey) Yapyalnız akşamlar bastırıyorken Kıvrılan yolları gözlemektir. Derdini kendine saklamaktır ey Saim! Sanma ki inlemek, sızlamaktır. |
Buruk Bir Faşing Şarkısı
Sen dönüksün, ben de İçe mi dışa mı, bilmem Sen bana değil, ben sana değil, Yolumuz sonunda bizi bekleyen Kaybolacağımız ormana değil. Değil hayata, günlere ve çocuklara, Gelecek denen düşe mi bilmem... Yuvarlan, doğrul, titre ve eğil Bu halimiz ne, neşe mi bilmem. Rol yapıyoruz Batı İnsanı, İkimiz de bu çarka tutsak olmuşuz Ne içe dönmemiz mümkün ne dışa, Kendi benliğimizde burkulmuşuz. |
Saim Bey'den Gazel (IV)
Sanma sevgim benim bencillikti, Sen olmak isteğiydi, sencillikti. Ne de güzel şekillenmiştin dünyada, Kalacaktın sanırdım bu ne bolluktu. Sen olmayınca sade Taşkasap semti oldu Sen olunca gülistanlık, güllüktü. Ben gökyüzünün dilsizliğine isyan etmiştim, Tanrım ne yakıcı ne zor kulluktu. |
Servistan IV/Yâsin sükûneti
Sevilen sevene karşı sessiz, Başkasına sevinçler de dağıtsa... Sükût, kara yazısı sevenlerin, Onlar da ne türlü bir kâğıtsa, Hep keder üstüne yazdılar aşkı. Sessizce haykırıp durdular, Bu da ne biçim bir ağıtsa. Bizim illerde kara sevdâ gibiydi kar Çünkü sessizdi ak da olsa. Karanlık ve derin bir sükût idi kar, Acısı uzardı, sevinci kısa; Şimdi dilerim yine yağsın, buz kessin ortalık, Buz kessin, karayel essin, her bir şey tükensin. Bilirim helâke gidecek ben, Kalacaklar arasında sensin. Yetmez mi, “ Hüzünler Perisi” yetmez mi? Sana bir “ İnşirah Sûresi” neşesi Bana bir “Yâsin”. |
İstanbul Şarkısı
Orda, uzaklarda, İstanbul’da, Herkesin bir sonbahar toplayışı vardır... Günlerden sonbahar toplayanların ustası; Orda, Atillâ İlhan’dır. Burası bir Alman kasabası, Ve ben ağaçlardan, kuşlardan değil de sonbaharı, Hayâlimdeki gözlerinden topluyorum. Batıda da çözüm yolu yok yalnızlığa, Yalnız şu gerçeği buldum galiba: Kimi unutmak istesem bir daha, Bu işe gözlerden başlamalıyım. Çünkü ne zaman unuttumsa seni, Gözlerin yeniden çizdi yüzünü. |
Kendi Kendine Geometri
Dört adam, paçaları çamurlu, Arkadan sırtları yamuk, Pantolonları silindir. Omuzlayıp götürmektedir, Yere paralel bir kişiyi. Dört adam, yere dikey, Ve gönülleri iç bükey, Sonsuza çizilmiş doğrular... Önce yere dik, Sonra paralel, Sonra parçalanıp sağa sola, Bir atom bombardımanı olacaklar. Dört adam, şimdi yeri kazıp, Toprağa bir ceset bıraktılar; Yer küresine bir yerinden Değen bir teğet bıraktılar. Dört adam, şimdi İstanbul’un Dört yanına dağılacaklar. Toprak Ve yere bıraktıkları ile Dik açıyı koruyacaklar. Sonra onlar da yere paralel, Beklesin paraleller, beklesin Sonsuzda kesişecekler. |
Güzelleme
Ey âfet-i cihansûz, Ey dilber-i ter ü tâze! Bir defileye girsen yüzde yüz, Defile olur kepâze... Ve boyalı yüzlerde, Müstehzi gamzeler; Bükerler dudaklarını, Devirirler gözaklarını, İncelmiş zevkli teyzeler. Mübaşir pederinin Çektiği bütün sıkıntıları, Sen de etinin ve derinin İçinde taşıyorsun. Şükür koruyor Tanrı, Dokunmuyor verem basili Şimdilik yaşıyorsun. Ey bîkes ü garip, Seni görse başının çevirip, Bir kere bakmazdı Nedim. Ne terakkidir ki ben, Bu nazmı seninçin söyledim. Bir sakız çiğneme olsun kusûrun, -o kadar olur- Bir de sarı yüzünde ağzının iriliği. Garîk-i ye’s elem etme babanı Senden daha çok bakım görse de, Lüks bir evde bir deve tabanı Sen yaşamağa devam et. Sen yolunu bul da yaşa kızım Bizim çabuk azap çeken vicdanlarımızın Rahatı için bu lâzım. |
Boz Dünya
Bize renkleri getir. Sana verilenlerin, Yanında renkler nedir? Sen O’nun önünde hür, Bizse bunlara esir. Bize renkleri getir, O dağın ötesinden Sana hitap edenin, Unutulmaz sesinden Dinlediklerin bir bir, Önümüze serilsin. Evet, esirgemezsin, Haydi getir renkleri... Bak bağladık denkleri, Ve geçip gidiyoruz. Biraz arzû önce hız, Sonra bitkinlik, keder Bu mu müjdelenenler? Hep bizler mi suçluyuz? Bak geldik gidiyoruz... Daha yok mu bir haber? Bir harf olsa da yeter, N’olur renkleri gönder. |
Münacat (Koro)
Sonumuzu unutmağa değil miydi? Sonlu çizgilere o kadar bağlandığımız, Bir güzel söz, gülünce çukurlaşan yanak Ve bir ses şimdi süzülen anılardan Sonumuzu unutmağa değil miydi? Hep seni anmağa değil miydi? Pişmanlık kanatlarını kuşandığımız? Suçlar gururumuzu kırar, eksiltirdi Sonra pişmanlık gelir, sana yükseltirdi... Nedâmet zevkine alıştıksa, Hep seni anmağa değil miydi? Ama günahla kuşanılan, bu kanatlar, Senden uzaklaştırırmış, düşünmedik. Bilemedik fakat ne değişirdi bilsek? Sonumuz yine iterdi, bu çıkmaza bizi Ve Tanrım şimdi sana yakın değilsek, Neyi değiştiriyor üzüntümüz? Neyi değiştirir ki üzüntümüz? Nedâmetsiz erişilmez mi mutluluğa? Ömür boyu aramaktan yorulmuş, Kapını çalacağız soluk soluğa; Senden bir ses gelecekse eğer, Ne soracaksa sorsun melekler. Bu gürültülü sessizlikten Diğer yanda çektiğimiz yeter. |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 11:23 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.