www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee

www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee (https://www.cakal.net/index.php)
-   Eskiler (Arşiv) (https://www.cakal.net/forumdisplay.php?f=188)
-   -   Vahdet Nafiz Aksu (https://www.cakal.net/showthread.php?t=138905)

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:09 PM

Vahdet Nafiz Aksu
 
-'Bir Vakte 'Dair
Sesine kulak verme zamanı şimdi
Ne yazmalarda gönül, ne konuşmalarda
Deryaya kesintisiz bakma zamanı şimdi
Yüzünün şavkı bütün sularda

Aynalarda ne sır kaldı ne bir zerre cam
Aynasızlık zamanı şimdi, aynasızlık
Güneş neden batmıyor artık her akşam
Nedir yıldızlardaki bu kararsızlık

Sen yine senden bahset, ben zamanı değil
Şaşkınlığıma gülümse taa uzaklardan
Eksikliğimi de bağışla, noksanlığımı da
Sürdür kuşku duymayı tamamlığımdan

Azarını kesme üstümden, kesme yine
Nazarından pay düşür fersiz gözlerime
Sözlerini uçur rüzgâr vaktinde aman
Harflerini gelin gönder sözlerime

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:10 PM

-.Bir Aşkın Ölümü
sabah yeni olmuş ışık daha toy
seher henüz çıkardığı gelinliğiyle
örtmüş ufku taaa boydan boya

ufkun arkasından nasıl da bakıyor hasretle
kirpiklerini kırpıştırarak bir çift yeşil göz

bahar çekip gitme hevesinde
yola koyulmuş bile yorgun adımlarla
derin ağlayışlar gizli rüzgarın sesinde

ikindiye vardığında vakit
aktini erken bozan baharda bir utanç
devralmış daralan bir yürek ihanet nöbetini
bin bir kurşun gizli feleğin gülümsemesinde

akşam, hey gidi gamın ev sahibi hey
bir kere koklatsaydı ya ellerini sevgili
bir kere gamzeleriyle selam alsaydı ya
hasretlere döşekler sermiş dudaklarımdan

gece yeni gelmiş mehtap daha toy
oooyyy kutsadığım karanlık oyyy
toplayıver ufkun mübarek giysisini

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:10 PM

-Ah....
ah şu gelmeden geri dönmelerin
şöyle bir göstermelerin yüzünü
şöyle bir selam vermelerin

ah şu ufuklar ardından gülümsemelerin
sonra ikizliği seçişin karanlıklarla
ah şu yüreğimle her atışında tokalaşan
minnacık, beyaz, yaramaz ellerin

ah şu aşk kanatlarıyla uçup uçup duran
temiz,duru,derin ve emsalsiz gönlün ah
ah kuşkulu, kararsız ve muvakkat sevmelerin

ah şu ölümsüzlüklere şifreli ışıklar gönderen
ölümlü yüreklerin ab-ı hayatı dudakların
felç olmuş duygulara yeşil kanatlar veren...
derin,anlamlı,sevecen gözlerin

ah şu boş dünyada tatlı sersemliğim benim
ah susuzluğumu zemzemlerle gideren kadeh
ah dünyamı velveleye veren sözlerin

ah can suyumu bardaksız koyanım
sehpalara çekenim masum sevdalarımı ah
ah her şeye rağmen cananım, canım!

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:10 PM

-Akşam Sensizliğin Adı
bak hele ufkun sevgilisine bak hele
bak hele ışıkların aşığı dağlara
bak hele soyunmuş gelinliğini yine
bahar umudunu bağlamış
gözlerine

gözlerime konuşlandırdım gönlümü
gözlerinden bahar solusun diye

ne umutlar bağladım bir bilsen ne umutlar
göz yaşlarının karıştığı yağmurlara
ab-ı hayat içmek dileyen canlar
göz kırpıp durmada bulutlara

yolumu bilmiyor mu demiş sevgili
bilmiyor mu döşediğim merdivenleri
o nasıl vuslat hevesi öyle
o nasıl susamışlık
acıkmayı bilmiyor mu acıkmayı
o nasıl aşıklık?

ah işte geliyor akşam
akşam sensizliğin adı
sessizliğin adı akşam

ve kopkoyu bir kimsesizliğin

çiyden bile incinir bilirim teni
dokunma gözlerinin yeşil süsüne
akşam kurbanın olayım
usul dök karanlığı yarin üstüne

artık gelmiyor mu demiş sevgili
sevmiyor mu demiş artık
seher çağında açılacak şişe
ve şaraba benim katık

körkütük sarhoşluklar istemiyor mu
şöyle uçup uçup gitmeler yedi kat göğe
beklemiyor mu elimizden mezeler
yoksa hala bilmiyor mu:

koynumuzda uyumanın adı sarhoşluk

ah işte geliyor seher
seher cana gelmenin adı
varolmanın adı seher

ve sonsuzluğa erebilmenin…

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:11 PM

-Alışveriş
Yola koyulmuş cilveli bir kadın gibidir zaman
Kime dokunsa ihtiraslı dudaklarıyla ihtiyar olur
Bilinmez hangi handa konaklayacağı
Hangi oda ayırtılmıştır önceden
Bilinmez hangi seherde
Kimin koynuna girer
Kim vuslatıyla
Bahtiyar olur

Nizami kıvrımlarla yüce dağlara tırmanan
Bir yolun fersiz dizleriyle emekleyen yolcusu
Sevdayı ağına düşürmek için beklemektedir
Her hangi bir Ekim gününde doldurulur çifteler
Yerde çırpınan bir ay parçasıdır gördüğünüz
Kanlı gömleklerini meleklerin gelinliğe çevirdiği
Ve gözlerini kanatlara mücevher kılmış dilber odur
Odur yelkenlerini sonsuzluk rüzgârlarının doldurduğu
Ve faniliği bir engerek dikkatiyle soyunan

Hüznün iliklerimizle oynaştığı demdir bu işte
Yola koyulmuş cilveli bir kadınının ellerindedir
İpekböceklerinin özenle ambalajladığı gönüllerimiz
Yüreklerimiz sızıya talimlidir çok zamandan beri
Üflenmiştir burnumuza dudaklarından narkoz özenle
Can nasıl çekilip gitmiştir tenimizden haberdar değiliz
Vakit seherse eğer ve gelmişse beklenen konuk
Can fark edemez ölümün soğukluğuyla
Tatlı bir uykunun anne sıcaklığını

Alışveriş zamanıdır zaman
Vermektir bu an almanın adı
Böyle verir aşk sultanı
Verdi mi muradı…

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:11 PM

-Ama
Şarap, kadehi sevmedi hiç, sevdi kanımı ama
Almadı sarhoşluğun aklımı, aldı canımı ama
Bir sır söylemek istedim fısıltıyla kulağına
Sardı âşıklar birdenbire her yanımı ama
Bir kumruya yoldaş olmuş çoktandır omzum
Bir tek nağme bile okşamadı kulağımı ama
Ağlayan bulutlara çok yoldaşlık etti gözlerim
Hak etmedi çöller bir katre ihsanımı ama
Nice yıldızlar yuttu gönlümün kara deliği
Zühre tanımadı hala zindanımı ama
Cana can katma davasından vazgeçtim
Cananistan kıldım dergâhımı ama
Sürüp durmadayım bir dilberin izini
Yapamadım sevdanın izahını ama
Şarap, kadehi sevmedi hiç, sevdi kanımı ama
Almadı sarhoşluğun aklımı, aldı canımı ama

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:11 PM

-Analar ve Oğulları
Ellerini sızılar içindeki dizlerine
Düzgün aralıklarla vurarak
İlahi müzikler bestelemekteler
Pişkin yüzlere karşı sesiz, ümitsiz
Çığlıklarla okunsun diyerek
Anacıklarım hey anacıklarım

Körpe bir fidanın baltayla kesilmesinden
Titremesi gibidir ormanın… İnlemeleri
Ses tellerinin ev sahibidir kara haberler
Yürekler ah yürekler ne kadar harabeler
Sırf bir evlat musallaya konulmuş diyedir
Böyle içtenlikle ezan dinlemeler
Anacıklarım hey anacıklarım

Başlarında yuva yapıp durmada
Zulmün alıcı kuşları
Bütün saatler eceli vurmada
Bundandır telaşları
“Ölüler hey ölüler
Doyulmaz sevgililer “
Diyerek ağıtlar yakmada yine
Anacıklarım hey anacıklarım

Bir daha gelmemenin adı burada sevda
Bir daha sessiz yürek vuruşlarıyla
Selam vermemenin yani
Bir daha gülümsememenin adı burada ölüm
Bir daha ana diyememenin yani
Bir daha oğul diyememenin
Anacıklarım hey anacıklarım…

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:11 PM

-Ansızın
ansızın müjdeciler göründü ufuklarda
gül kokuları sardı etrafı ansızın
nasıl olmuşsa kurtarıp yüzünü aynalardan
güzelim dayandı kapımıza ansızın

yollar imana geldi ansızın
vazgeçti ayrılıklar ısrarından
dağlar geçit verdi sevgiliye ansızın

ansızın cana bir sevinç düştü ki sorma
kanatlar armağan etti kuşlar gönlümüze
bulutlarla saklambaç başladı ansızın
badeleri çift koydu saki önümüze

al dudaklar imdada geldi ansızın
göğüsler yastık kılındı başa
düşlere hücum etti alem ansızın

meclis ab-ı hayat müjdesiyle çınladı
diz vurmaya başladı yarimiz ansızın
ricamızı galiba yanlış anladı
gönlüne nice yaşmak çekti ansızın

bir velvele sardı şehri ansızın
bir feryada bin orkestra eşlikte
israfil el koydu kulaklara ansızın

sonra gergin dudağında müşvik bir tebessüm
gamzelerde sonsuz bir merhamet ansızın
seher gelir gelmez okundu hüküm
her suça bin beraat verildi ansızın

ard ardına uyanmalar ansızın
aşk su döktü sarhoşların başına
şaraplar sirkeye döndü ansızın

ansızın müjdeciler göründü ufuklarda
gül kokuları sardı etrafı ansızın
nasıl olmuşsa kurtarıp yüzünü aynalardan
güzelim dayandı kapımıza ansızın

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:11 PM

-Aramanın Şiiri
Göz gözeliği özlemiştim zahir
Efsunkâr bakışlar arıyordum
Her hangi bir akşamın
Her hangi bir vaktinde
Yeşil ışıkları yakan sendin
Hayatın en kasvetli kavşağında

İliklerimde kutup rüzgârı…
Sımsıcak nefesler arıyordum
Her hangi bir gecenin
Her hangi bir vaktinde
Her zerresi buz tutmuş bir şehri
Isıtan sendin soluklarınla

Kirlenmemiş aydınlıklar arıyordum
Her hangi bir seherin
Her hangi bir vaktinde
Titrek nurlar düşüren sendin
Yağmur yerine gökyüzünden

Duymak için bir ses arıyordum
Her hangi bir şafağın
Her hangi bir deminde
Orkestralara notalar dağıtan
Sendin dağarcığından

Tutmak için eller arıyordum
Her hangi bir günün
Her hangi bir vaktinde
Omzuma bir gölge düştü
Buldum kendimi kollarında

Bir koyu bensizlik arıyordum
Her hangi bir zamanın
Her hangi bir anında
Sensizlikti menzil
Sevda aynalarında

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:11 PM

-Aşkolmak!
hasretin sımsıcak kollarında
derin uykular hayal ededursun gönül
yüreğimde çifte kanatlar çırpmada sevda
aşk otağlar kurmuş ruhumun yücelerine

gözümün nurunu yeşile boyadı bahar
dağlar rüzgar beklemede nefesimden
sesimden orkestralar medet ummmada hey
hey gidi ses tellerimi dudaklarıyla sulayan
sevgili heyyy

tövbelerimi bozduran işvene ne deyim ne
ne söyleyim ferman dinlemeyen parmaklarıma
dudaklarıma zemzemler ikram etmede saki
günahkar niyetlerimi alkışlamada tövbe
nur topu bebekler koşmada
kucağıma

gölgeni salsan ne zaman menzile
gel demelere niyetlensen usuldan
dağalar bir bir çekilmede yollardan
uçaklar imrenmede ayaklarıma

hele bir göz at şehre bir göz at
aşıklar halkalanmış köşe başlarında
aman neylere bir bak, aman tefleri dinle
diz vurup sarsmada dansçılar yerleri
her nefeste bir düğün, her nefeste bayram

yüreğimde çifte kanatlar çırpmada sevda
aşk otağlar kurmuş ruhumun yücelerine
aşık zincirlere vurulmuş
bir koca sarayda

gel bir and içelim bir and içelim gel
ne tasamız olsun ayrılıklardan
ne buluşmalardan umudumuz
aşkolsun sevdanıza aşkolsun denmiş
aşkolmuşuz

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:20 PM

-Baharla Gelsen…
Bir dağ inşa etmeye koyulduk
Gözlerinden ruhsat alarak
Tam da şehrin bittiği yerde

Tan vaktinde tarifsiz bir sevinç
Yeni bir ufku olacak seherin
Ama gönlüne bıraksak
Güneş hiç doğmayacak

Gözlerinde zifiri karanlığın
O küstah egemenliği…
Dudaklarına hiç bilmediğim bir dilin
Bakir İtiraz sözcükleri sinmiş

Gözlerinden ruhsat alarak
Tam da şehrin bittiği yerde
İnşa etmeye koyulduğumuz
Mor sümbüllü dağa
Bir de kokunu versen
Baharla gelsen…

Böyle tatlı telaşlara alışık değiliz
Uğramaz semtimize şiddetli fırtınalar
Bir de kurtulsak boynumuza asılı dağlardan
Anlarız ki uzatmış pembe dudaklarını
Yumuşak huylu ilkbahar

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:21 PM

-Barıştık Karanlıklarla Bu Sefer
sarhoş girdik meyhaneye
sakiye de küsüz, kadehe de
döner durur başımız sebep aman aman
barışmalar arzu eder sevgili
karışır birden bire meydan
'devran yine o devran '

bir tazelik gelir cana
heyecan üstüne heyecan
duman dağılmak üzre
mahcup bir şekilde
el uğuşturmada zaman

kavgalar başlamadan daha
daha kanlar dökülmeden ayak yollarına
çekip gitsek mi diye geçer aklımızdan da
kaş çatışlar düşer gönül aynamıza

şu ayaz geceden ürkermiydim hiç
bir yudum mahmurluk giyindirseydi
kendi elleriyle sevgili
ve soyundursaydı cümle mahmurluklardan
şafaklar semtimize uğramadan

perdeler kıpırdıyor nihayet
bir nefes ötede seher
zifiri karanlıklarla
can düşmanı değiliz
bu sefer

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:21 PM

-Bayram Ederler Kim İle Şimdi?
Mübarek kurban bayramında, sms, mektup, e-mail göndererek bayramlaşma yerine, fırsatım olsaydı da gönül dostlarıma güzel güzel tatlılar, şekerler, çikolatalar ikram edebilseydim; onlara bayramlıklar, hediyeler alabilseydim…

Ama ne mümkün... Dünya iletişim ve ulaşım alanında küçüldükçe küçülüp 'küresel bir köy' haline dönüştüğü ölçüde, gönül yadlıklarının ve ruh uzaklıklarının da kavileşmesine sahne oluyor. Mesafeler kısalıyor, ayrılıklar derinleşiyor. Dostunuzun, sevgilinizin ruhunuza gıda veren tatlı sesleri aha bir tuş mesafesi ötenizde… Lakin hasretiyle kavrulduğunuz mütebessim yüzlerle aranızda kilometrelerce mesafe var. Artık yalnızlıklar dağ başı yalnızlığı değil. İnsanlık zorunlu bir 'halvet der encümen' halini yaşıyor. Halk içinde yalnızlık... Büyük kent kimsesizliği... Milyonların içinde tecrit hali, şehir denen medeni koğuşların tam göbeğinde hücre mahpusluğu... Üstelik bu zahiri garipliği bir ruhi vuslata çevirebilecek 'hak ile olma' keyfiyeti de mevcut değil. Bayramlar çare olabilirdi buna, hakkıyla yaşanılabilseydi.

Böyle haklı dertlenmelerle zaman zaman gönlümüz meyus olsa da,'Ah eski bayramlar' nidasıyla dizlerimizi boş yere dövmeyelim. Ne kadar eskiye gitsek, eskinin adamının da aynı veya benzer sözlerle kendinden önceki zamanları özlediğine tanık oluyoruz. 'Eskiden böyle miydi dünyanın hali' feryatları, binlerce yıl evvelinin tabletlerine kargacık burgacık yazılarla nakşedilmemiş midir?

O yüzden büyüklerimizin geçmişi kutsayan iyi niyetli ahlanmalarını, göçüp giden gençliklerine duydukları haklı ve masum özlem olarak görmeli biraz. Elbette vardı eski zamanların da, bayramların da bu gün kaybettiğimiz insani faziletleri... Ahlaki ve kültürel yozlaşmanın alıp götürdüğü nice değerlerimiz gibi, zamanın aşındırdığı nice güzel bayram hasletlerimiz de mevcut.

Bir yandan da düşünüyorum. Bindir acıyla, hüzünle yoğrulmuş tarihimizi. Harple, darpla geçmiş yüz yılları. Yenilgilerin, işgallerin, mezalimlerin hırpaladığı toplumumuzu. Mesela 17.18.19.yüzyılların çileli Erzurum’unu... Yedi cepheye kurban niyetine gönderilen genç Dadaşları... Onların yuvalarından, ailelilerinin kendilerinden uzak geçirdiği gamlı bayramları... Ve o fukaralık yıllarının ' kurban alamamak üzüntüsüyle ','hacca gidememek hüznüyle' dizlerini döven samimi müminlerinin hayali, çağlar ötesinden mıh gibi saplanıyor zaman zaman yüreğime.

Allah'a yüz binlerce şükürler olsun. Müstakil vatanımızda harpten darptan uzak... Başı dik yaşıyoruz. Birde şu iç sıkıntılar, hıyanetler olmasa... Yavrularımız kendi vatanımızın dağlarında, yollarında kahpe kurşunlarla şehit edilmeseler... Bayram o bayram olacak. Şükür dedim de... İnsaf ve vicdan ile bir düşünsek. Ne kadar şükretsek gerçekten az vallahi. Sorunlarımız, sıkıntılarımız, geçim darlıklarını yok sasıyor değilim. Bu memlekette fakir fukara kalmadı da demiyorum. İşsizimiz de çok, aşsızımız da... Ama birde madalyonun diğer tarafı yok mu yani... Bakın her mahallemizde en az üç beş evden, her apartmanın bir iki dairesinden hacca gidebilen hemşerilerimiz var. Zorluklarla da olsa, hemen hemen her kapıda bir kurban kesiliyor. Her gelininin kapısına, sarı sarı altınlarla süslü koçlar çekiliyor. Çoğu evin kapısından buram buram kurban kavurması kokuları ulaşıyor burunlarımıza... Her aile çoluk çocuğuna iyi kötü bayramlık alabilecek durumda. Üstelik birçok yavrumuz yeni elbise giyinmek, bir tike et yiyebilmek için bayram gelsin diye beklemiyor artık.

Sanıyorum ki, kadim İmparatorluğumuzun haşmetli zamanları hariç, tarihimizin büyük bölümünü kapsayan bir araştırma yapılacak olsa... Hane başına kesilen kurban, kişi başına verilen zekât, ev başına hac yapabilen şahıs sayısında bu gün daha iyi bir durumdayız. İslam’ın toplumsal ve breysel olarak daha iyi yaşanıp yaşanmaması ayrı bir bahis. Amma, kişi isterse eğer bu vecibeleri daha kolaylıkla yerine getirebilecek ortama kavuşmuş durumda, şükür...

Yani ben kendi hesabıma, ' ah nerede o eski bayramlar' diye dövünmüyorum, aksine bu günün bayramlarıyla birçok açıdan övünüyorum. Siz bakmayın, kapısını bacasını kilitleyip sahillere koşanların günden güne çoğalmasına... Bakın bu fakir gibi nice can, sılayı rahm için, zemheri, kar kış demeden baba ocağına, ana kucağına koşup durmada...'Derin Millet' kahır ekseriyetle dini, ahlaki, kültürel değerlerine öyle sıkı sıkıya sarılmış ki, yedi cihan bir araya gelse o aslanpençeleri gevşetemez, soysuzluğa ve milletsizliğe doğru düzülen kervanlara müşteri bulamaz, hiç endişelenmeyin...

Asırlardan beri, dört gün süren kurban bayramının ilk günlerinde kurbanlar kesilir. Eti fakirlere dağıtılır... Ne güzel bir İslam âdetidir, inşallah kıyamete kadar böylece sürüp gitsin... Büyüklerin ziyaret edilmesi, el öpülmesi, harçlıkların alınması eskiden pek itibar edilen adetler idi... Bu güzellikler de inşallah milletimiz var oldukça yaşayacaktır. Yaşması için aile büyüklerinin çok özen göstermesi lazım, ama... Tabi Bayramların çocuklar için çok özel anlamları vardı eskiden, şimdide öyle değil mi? Ve eskiden onlara özgü eğlence yerleri bile tertip edilirmiş... Acaba diyorum, bizim Belediyelerimiz de, çok özel ve değişik Bayram şenlikleri düzenleyemezler mi? Bayram süresince açık mekânlar, çocuk tiyatroları... Dini, ahlaki ve milli terbiyelerin de ihmal edilmediği neşeli, keyifli eğlence programları... Çocukların da interaktif katılacakları organizasyonlar... Başkanlarımız düşünsünler bence bu noktayı...

Bu kadar kuru laf ettik, sıkıldınız belli... Eğer kabul ederseniz, bayram baklavası niyetine hatırımda kalmış bir kaç güzel beyti, şiiri sunayım size de dimağınızı tatlandırayım…

Bayram için ne çok şiirler kaleme almışlardır Divan şairleri, bilirsiniz. Bence en güzel bayram beyti, Cihan Padişahı Kanuni Sultan Süleyman (Muhibbi) 'ye aittir. Sadece o beyti yazıp bir başka şey söylemesek Kurban Bayramı için kâfi bir armağan olur...

Kabedir kuyun nigara gelmişiz kurban için
Dostum etmez misin uşşakı kurban vaktidir

(Ey sevgili mahallen Kâbedir, kurban için gelmişiz: Dostum, âşıkları kesmez misin, kurban zamanıdır)

Ve Mevlana şöyle buyuruyor:
Korkunç bir kurban bayramı olan kıyamet günü,
İnananlara bayram günüdür, öküzlere ölüm günü.

Büyük Mutasavvıf ve Şair Avlarlı Lütfî Efendinin
O muhteşem Bayram şiirini hepinizi birisiniz, ilk kıtasını alayım sadece.

Mevla bizi affede
Gör ne güzel ıyd olur
Cürmü hatalar gide
Bayram o bayram olu

Nedim, Damat İbrahim Paşa’ya sunduğu Iydiyede şöyle diyor:

“Iydin mübarek olsun eyâ âsaf-ı cihân
Gelsin edeble pâyına bûs etsin âsümân
Tutsun cihânı debdebe-i tabl-ı haşmetin
Olsun felekte devlet-i câhın cihan cihan cihan”

Ve yine Nedim’in Coşkulu Bayram anlatımı:

Ve likin bu mübarek ıyd vakti eyleyip teşrif
Stanbulun ferahla ıyd be ıyd oldu her yanı
Binip sat iz zü naz ile semend-i şühreftara
Güzeller at meydanında alır şimdi meydanı
Hususa hazreti eyyub ile meydan-ı tophane
Birer takrip ile elbette cezbeyler civanananı


İyd erişsin bais-i şevki cedid olsun da gör
Seyr-i sadabad’ı sen bir kere ıyd olsun da gör
Guşe guşe mihrler mehler bedid olsun da gör
Seyr-i sadabad’ı sen bir kere ıyd olsun da gör

16. yy. yaşamış, Hayalî’nin bir bayram şiiri:

“Iyd-ı kurban erdi halkı yine şadan eyledi
Gonce-leb dilberleri gül gibi handan eyledi”

Yahya Kemal’in, Süleymaniye’de Bayram Sabahı adlı nefis şiirinin başlangıç kısmını da hatırlayalım mı?

“Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede
Bir mehâbetli sabah oldu Süleymâniye`de
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan.”

Bizden evvel göçüp gidenleri de, Âşık Veysel’in şu dörtlüğü ile analım hadi:

“Ben giderim adım kalır
Dostlar beni hatırlasın
Düğün olur bayram gelir
Dostlar beni hatırlasın”

Necip Fazıl’ı da iki güzel mısraı ile analım:
“Ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var;
Oh ne güzel, bayramda tahta ata binmek var”

Orhan Veli’nin “Rüya” adlı şiirinden…
Annemi ölmüş gördüm rüyamda
Ağlayarak uyanışım hatırlattı bana,
Bir bayram sabahı
Gökyüzüne kaçırdığım balonuma bakarak
Ağlayışımı...

Kul Himmet, Yüzyıllar öncesinden bakın nasıl gurbet üflüyor ruhumuza:
Diyar-ı gurbette Cezayir'lerde
Eller bayram etsin ben ah edeyim
Ağ gerdan üstünde siyah tellerde
Teller bayram etsin ben ah edeyim

Abdurrahim Karakoç, “bayramlar hani “ sorusuyla, eski bayramlara özlem duyanlardan:
Bayram demek takvimdeki yazı mı?
Bayram hasret, bayram ağrı, sızı mı?
Açıp yüreğimi, yumup gözümü
Özüne girdiğim bayramlar hani?

Türkülerimizde de, neşesiyle hüznüyle bayramı buluruz. “ Bayram kurbansız olmaz – Ben de sana kurban kız “ da deriz, “Bayram gelmiş neyime /Anam anam garibem/Kan dolmuş yüreğime / Anam anam garibem...” mısralarıyla da ayrılığımızı bayramla paylaşırız, bir nevi…

Ve Büyük Hacı Bayram-ı Veli’nin Bayram şiiri, hakikaten bayram kadar güzel, bayram kadar muhteşem…
Bayramım imdi bayramım imdi
Bayram ederler yâr ile şimdi
Hamd-ü senâlar hamd-ü senâlar
Yâr ile bayram kıldı bu gönlüm

Yar ile bayram kılan gönüllere selam olsun. Ve bu güzel bayram gününde, gönlümüze asılıp duran bir sual var ki, günde beş vakit cevabını aramamız lazım?

Ya o… Pakistan’ın evsiz barksız çocukları… Ya o Irak’ın asrın en hoyrat zulüm ve istilası altında inleyen, bayram topu yerine düşman bombalarıyla sabahı karşılayan; aç, ilaçsız, hasta çocukları… Ya o Kerkük’te, Filistin’de, Türkistan’da, Afganistan’da Afrika’da... Boynunda esaret ve açlık zinciriyle dolaşan… Bayram ruhu ve neşesinden uzak… Milyonlarca çocuk… Ya elimizi uzatsak değecek mesafedeki, açlığını ölmüş tavuklarla gidermeye çalışıp, virüslerle saklambaç oynayan bizim yavrularımız…' O kimsesiz avare çocuklar,hele sizler hele sizler ' dediği şairin...O yetimler,öksüzler...Yuvalarda yurtlarda bir tutam şefkate muhtaç olanlar...Ve onlardanda beterleri, ana kucağının sıcaklığına doymadan, köprü altlarının soğuk yüzüne mahkum olanlar...Tinere,esrara,kapkaça kurbanv erdiklerimiz şu kurban bayramında...

YA ONLAR,

Bayram ederler KİM İLE şimdi?

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:21 PM

-Bazen
olmazlar, olamazlar şaha kalkar
oksijeni bol yaylalarda bile
nefes alamayız bazen

geliş yollarına mayınlar döşer felek
gitmelere kutsal anlamlar yükleriz
kalmak hayatın ta kendisidir oysa
kalamayız bazen

ayrılıklardan medet ummak niye
niye kelepçeler vurmak vuslat kollarına
mutluluk aha şuralarda bir yerde
bulacağız azıcık arasak
aramayız bazen

gezinir dururuz sahillerde avare
tenimiz bir yudum su özlemiyle kavruk
ne deniz, ne okyanus susuzluğa çare...
hafif serinlemelerdir denizle alışverişimiz
ama derinlerde bir yerde hazine
dalamayız bazen

kulağına bin bir özenle söylediğimiz
şu sevda sırrı var ya şu sevda sırrı
gönlümüzü alevistan yapalı beri
her gün yeşil manşetler atar gözlerimiz
bilinmez diyarlarda arar dururuz bilineni
aramaktan başka ne işimiz var ne gücümüz
bulamayız bazen

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:21 PM

-Belki de…
Görünmez kalemlerle alnıma yazdıkları
Belki de senin sevdan, belki de
Aynaya her bakışımda
Gözlerini gözlerime alışım
Bu yüzdendir, bu yüzden… belki de

Karışık bir rüyanın orta yerinde
Çatlak dudaklarımı yakan öpücük…
Yeşil prangalara vuran gözlerimi …
Nazlı emzirmelerle körkütük edip
Saçlarıyla bağlayan ellerimi
Sensin ey sevgili sensin belki de

Belki de şafağın o kızıl rengi
Feleğin kadehine döktüğün şarap…
Yorgun başını göğsüne dayayıp
Hıçkırıklarla ağlayan çocuğu
Kandırıp susturmak için
Her seher emzirdiğin zehir
Şu gönül yarama şifa belki de

Belki de ılık ve tatlı nefesinle
Her sabah uyanmakta şehir

İlkönce yüzüne uğrar ilkbahar
Yağmur dersi alır bulutlar gözlerinden
Ne zaman açmaya niyet etse bir gonca
Minnacık dudaklarıyla öper ellerinden

Belki de başımda dönüp dolaşan
Tatlı belaların ta kendisisin
Kem gözlere milsin belki de
Belki de meleklerin dua sesisin

Sevdam sonsuz bir susuzluk
Dudaklarınla bentler vurmuşsun suya
Bu yüzden şarapla dostluğum bu yüzden
Bu yüzden ebedi sarhoşluğum, belki de

Görünmez kalemlerle alnıma yazdıkları
Belki de senin sevdan, belki de
Aynaya her bakışımda
Gözlerini Gözlerime alışım
Bu yüzdendir, bu yüzden… belki de

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:21 PM

-Bilmiyordu Ne Çok Susadığımı
Sadece dudaklarımı kıpırdatarak
Sessiz bir şarkı söyledim peşinden bu gece
Saldım gök kubbeye yüreğimin yiğit sesini
Dolaştım sokakları gönlüme masallar anlatarak

Rüyalarımı esir alan ısrarlı kederlerin
Hiç birine yüz vermek istemezdim bu gece
Ama neden ama neden bu kadar soğuktu ellerin
Ama neden ısınamıyordum gönlünde

Ve sonra yine ıssız ve sesiz
Patikalardan geçerek doluverdi
Gözlerimizden ruhumuza karanlık
Perdeler erkenden çekilmiş
Kapılar kilitlenmiş çabucak
Sığınmış duvarların ardına
Bütün insanlık

Bu gece rüyalar çok karışıktı
Saçlarını döşek döşek sermiştin
İşareti bana,işmarı bana
Gözlerini başkasına vermiştin

Bu gece rüyamda sana
İmalı bir şeyler söyler gibiydim
Kapında taht taç bırakmış
Padişahlar gibiydim

Hasretten çatlamış dudaklarım
Taaa şafak sökünceye kadar sevgilim
Gölgelerle sevişip durdular
Çünkü dudakların derin bir uykudaydılar

Omzunda bir başka baş
Koynunda bir başka aşık
Uykuya dalmada yavaş yavaş
Ne bir tek ses, ne ışık

Vakit geceden sehere döndüğünde
Fark ettim ne kadar susadığımı
Deryalar içinde yüzüyordu sevgili
Bilmiyordu su aradığımı

Bilmiyordu su aradığımı
Bilmiyordu ne çok susadığımı

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:21 PM

-Bilmiyorum
Gölgelerin özlemesi birbirini
Alabildiğine aydınlık bir günde
Bir minik bulut bile yokken
Güneşin önünde…

Hazin olan nedir bilir misin?
Ufuk seyyahı gözlerim için…

Yeşile hudutlar çizmiş mevsim
Mavinin bir küçük hükmü yok
Ve daha akşam bile değil
Ve daha sehere çok var

Şu yolcu niye susuz
Tam da pınarın başında
Kurumuş dudaklara hasret su
Şişeler bulmak telaşında

Hazin olan hasret değil hayır
Ayrılık edepli bir konuk
Umutlar kelepçelenmemiş
Yarınlar mütebessim
Ya niye bu yorgunluk?

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:22 PM

-Bir Aşkın Anısına
sabah yeni olmuş ışık daha toy
seher henüz çıkardığı gelinliğiyle
örtmüş ufku taaa boydan boya

ufkun arkasından nasıl da bakıyor hasretle
kirpiklerini kırpıştırarak bir çift yeşil göz

bahar çekip gitme hevesinde
yola koyulmuş bile yorgun adımlarla
derin ağlayışlar gizli rüzgarın sesinde

ikindiye vardığında vakit
aktini erken bozan baharda bir utanç
devralmış daralan bir yürek ihanet nöbetini
bin bir kurşun gizli feleğin gülümsemesinde

akşam, hey gidi gamın ev sahibi hey
bir kere koklatsaydı ya ellerini sevgili
bir kere gamzeleriyle selam alsaydı ya
hasretlere döşekler sermiş dudaklarımdan

gece yeni gelmiş mehtap daha toy
oooyyy kutsadığım karanlık oyyy
toplayıver ufkun mübarek giysisini
başımın üstüne koy

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:22 PM

-Bir Helalleşme Öyküsü
Ağustos sıcakları bunaltıyordu…

Göklerin uçsuz bucaksızlığında
Sessizlik kanat takmış uçuyordu

Bir ihtilaf vardı hayatla aramızda

İşte tam da böyle bir anda
Bir şafak vaktinde yani
Bir olup eşkıyayla
Hayatın yolunu kestik

Sahipsiz ve efkârlı rüzgârlarla buluşup
Estik ha estik

Soyup soğana çevirmek vardı
Ve bağlamak ellerini anasını satayım
Ama yorgundu ellerimiz
Ve tonlarca narkoza bedel bir seher mahmurluğu
Üstelik önümüz ölüm sevdalısı sonbahardı

Hayat kurtuldu elimizden
Sökmedi sevdaya eşkıyalığımız
Borçlu kaldık üstelik el âleme
Yok, kimseden alacağımız

Böyle olacağı belliydi ama
Yola çıktığımız ilk anda taa
Issız ve sesiz bir şafak vaktinde yani
Aşkla helalleşmiştik…

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:22 PM

-Bir Sevda Çıkmazı
rüzgârlar gemilerin istemediği yönden esiyor*
güneş bazen doğudan doğmuyor sevgilim
bazen yıldızların gözü kör alabildiğine
ruhum karanlıklarda geziyor...

gönlümün tutunuşu bu yüzden yeşil gözlerine
her fırtına koptuğunda uçsuz bucaksız denizlerimde
kürekleri onlar çekiyor

o kadar uzağız ki sahile
feri kesilmiş deniz fenerlerinin
bir tarifsiz sevda yine
iflahımı kesiyor

ruhum karanlıklarda geziyor
yıldızların gözü kör alabildiğine
güneş bazen doğudan doğmuyor sevgilim
rüzgârlar gemilerin istemediği yönden esiyor

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:22 PM

-Bir Sevda Sonrasının Karlı Düşleri
Fark etmeyecektim susuzluğumu
Dudaklarıma düşmeseydi çiy taneleri
Seher vaktinin o kutsal ayazında

Bir yudum çay hasretiyle ettik sabahı yine
Yine nice canlar söküp aldık haşin dalgalardan
Sırrımızı bir sana verdik, bir de rüzgâra
Omuz yaptık kendimize palandökeni
Kanat kuşandık sonra ejderden
Mihnet mi eder artık gönül
Yıldızlara

Sessizliğin kibrinden kurtar notalarını
Şiir değil diye dudak büktüğün sözler
Aşk dergâhında saltanat sürmekte şimdi
Yüreğimizle nice gözler sürmelenmekte
Gözlerimizle nice körler görmekte şimdi

Beyaz işveleriyle gecemize baş kaldıran
Ve sonra koynumuzun bütün soğuğunu
Sırtlanıp bir sadık hamal gibi taşıyan
Şu kanatsız kuşlara bir öpücük ver
Bari benim payımdan

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:22 PM

-Bir Şehir Dolusu Ben
Uyurgezer insanlar kılığında
Bir şehir dolusu ben
Hiç ayılmaya hevesli değilim
Özlemim yok sıcak döşeklere
Ve bir tek rüya bile görmeyeceğim
İstemesen

Çakırkeyif sarhoşlar kılığında
Bin meyhane dolusu ben
Usanmışım üzüm şaraplarından
Bir bıkkınlık gelmiş teflerden
Seslerden… Tenime değen
Nefeslerden

Bir aba, bir hırka dervişler kılığında
Yüz bin mescit dolusu ben
Bu gün uçma talimlerinde gönül
Dün yürüyemezken

Lanetlenmiş iblis kılığında
Viraneler dolusu ben
Vesveselerle oynaştayım işte
Kuşkularla aynı sofrada
Çalınmış imanlar, koro halinde
İsmini haykırmada yedi kat göğe
Tanıyacaksın milyon ses içinden sesimi
Kulak versen

Eli tırpanlı Azrail kılığında
Köşeler dolusu ben
Her hasta başında en nizami nöbetçi
Her can üstünde limitsiz hak sahibi
Düşecek elimden tırpan
Şefkatle gülümsesen

Söz sultanı şairler kılığında
Kitaplar dolusu ben
Kitaplara sığmıyorken sen

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:22 PM

-Birazcık Ölüm
ne zaman geleceğini bildirmeyen
iki konuktan birisin sen
diğeri ölüm

yokluğun böyle bir şey işte
varsan ölüm yok
yoksan ölümle kardeşsin
gülüm...

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:22 PM

-Boşluk
Söyleyeceklerim her hangi bir zamana ait
Akşam diyemem, ikindi hiç diyemem
Belki gecenin yarısından biraz önce
Belki sabaha biraz daha yakın
İyisi mi vakti bana bırakın

Bir hıçkırık öncesi hazırlığı gibi
Bulutların havada oynaşması
Rüzgarda tarifsiz bir huzursuzluk
Ufukların canı fena sıkılmış yine
Dağların arkasında sınırsız bir boşluk

Yalnızlığın bayram anı
Evhamların coşku saati
Kuşkular, kaygılar el ele
Ruhlarda bir galeyan
Ve tükenmez bir velvele

Söyleyeceklerim her hangi bir zamana ait
Akşam diyemem, ikindi hiç diyemem
Belki sabaha biraz daha yakın
Seherin tam öncesi belki de..
Bir nazlı rüzgar dağ eteklerinde
Çiçekleri öperek dolaşmada
Bulutlar yar koynundan küme küme
Gök yüzüne taşınmada ….

Bak yine yenildin karanlık
Bak yine yakınlarda bir yerde
Şefkatli ve tanıdık ışıklar yanmada ….
Tam da nehri geçtim derken
Tökezleyip suya düşen
Bir cana
Minnacık bir el
Uzanmada ….

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:22 PM

-Brazcık Şafak
Şöhreti ıskalamış babacan bir türkücünün
Yorgun sesiyle uğurlanırız gurbetten

Nedir ki gurbet?
Her gün bin ölüm doğuran şu sesiz kuyudan
Yükselen güçsüz feryatların bestekârı kim?

Kim subaşlarında deliksiz uykular çekip
Sonu gelmeyen kâbuslar tasarlayan
Kimdir şu dönmemek üzre gidenlere
Her gün adet olsun diye ağlayan
Gariban?

Sıradan bir öykünün anlatıcı meleği
Feleği gamzeleriyle kandırmasaydı
Altından kalkamazdık bu sevdanın
Yenemezdik bir hamlede feleği

Annemin börek açması gibi açmasaydı
Yüreğini kat kat ve özenle sevgili…
Ulaşabilir miydik şafağa
Çözülür müydü seherin dili

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:22 PM

-Bu Sabah Ben Yenilmeye Gidiyorum
güneş ha doğdu ha doğacak
anlıyorum seherin telaşını
rengini solukluğa rehin vermiş
her hangi bir dağın yamacındaki
her hangi bir papatyayla
bir yudum suyu paylaşmak için
telaşlı adımlarla yürüyorum
düşler kurmuyorum bu sabah
bu sabah ben yenilmeye gidiyorum

yokuşu dik yolların tanrı yolcularına
nice meyveler vermiş şu dost ağaçlar
savmışlarsa ikram sırasını
iş dağarcığımızdakilere kalmıştır hepten
ve vakit telaş vaktidir telaş
ve vakit tutma vaktidir
yeşil gözlerinin yasını

telekleri pençe darbeleriyle seyrekleşmiş
bir alaca kargayla karşılaşmak alaca karanlıkta
hüznün gölge düşümüdür yürek ortasına

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:22 PM

-Bu Sefer
Bu sefer hangi siyah
Dalımıza tüneyen
Zifiri karanlık gecede
Pervasızca gülümseyen

Dallarında ateşten meyveler
Dizilen bir ağacın
Upuzun gölgesinde
Huzurlu bir serinlik

Derinlik doz aşımı
İhtiyar denizimde
Gövermeye yakın bir mavilik
Suya düşen yüzümde

Bu sefer hangi beyaz
Sayfamıza musallat
Bu devran hangi devran
Bu saat hangi saat

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:22 PM

-Büyücü
Notalarla barıştırdı bizi suskunluğun
Pes etmeye karar vermeden az önce
Madem gizlilerin gizlediği
Ve aşikâr olanların açıkladığısın
Nedir öyleyse gözlerinin
Bakışlarımdan sakladığı
Nedir kızıl saçlarının
Avuçlarıma meydan okuyuşu…

Bırak kilitlemeyi nerde kapı varsa
Nerde yol varsa kapamayı bırak
Kör tıpalar üretme musluklara
Nehirlere bent vurmayı bırak
Yol ver gitsin şu gamlı eylülde
Yol ver sararmış kuşkulara
Bak biz “taşa çaldık arı namusu”
Bırak utanmayı, sıkılmayı bırak

Saçları kızıla boyalı kadın
Perdenin tam arkasında
Belki de her solukta bin kapı açtığımız
Şu pembe duvarın öte yanında
Kurmamış olsaydı dergâhını
Cömert nefesiyle ısıtmasaydı bizi
Canansız kalacaktık ikimiz:
Ben ve can yoldaşımız Eylül...

Gözlerine ferler yükle diyor göçmen kuşlar
Bakışlarında uçuş hevesleri gizli çünkü
Tak kanatlarımıza bir sevdalı yürek
Boynumuza narin bir mektup bağlar gibi…

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:23 PM

-Çiçeksizlik Zamanı
Bahçe öyküleri anlatan “can”lar arasında
Adı hiç geçmeyen çiçeksin sen
Çiçek sayılmayacak
Ve öykülere girmeyecek kadar
Gerçeksin sen

“Ben yârime gül demem
Gülün ömrü az olur”
Türküsü bazen
Bize farz olur

Lakin bu da değil gerçek sebep
Çiçeksizlik özlemimin daha derin
Ve hem de daha makul
Gerekçesi var
Ne çatlamak üzre tohum
Ne mevsim ilkbahar

Hazan öyküleri anlatan insanlar arasında
Yüzünü avuçlarında gizleyerek
Ufkun arkasına rüzgârlarla
Gözyaşı havale eden
Bir sesiz ihtiyaarrrrr
Kadarrrrr
Keyifsizim
Çiçeksizim şu an

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:23 PM

-Çözerse Yeşil Gözlerin Çözer....
Bir zayıf aydınlık, bir titrek ışık
Şafak sökmemekte ısrarlı
Seherin nemli gözleri yenik uykuya
Karanlık çekilmemekte kararlı

Felek kirli gelinlikler giydirmiş
Geceden cesaret alıp namlı fahişelere
Bozmuş sözleşmesini gönlümüzle sevda
Kapamış cümle kapılarını yüreğimiz
Alış verişlere

Aşk nurlarına hasret
Binlerce canın a güzel
Sarması bundan etrafını
Çözerse yeşil gözlerin çözer
Güneşle ufkun ihtilafını

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:23 PM

-Dedim Dedi
dedim vuslatsızsa sevda zulümdür
dedi aşkta başka ihtimal olmaz
dedim sensizliğin adı ölümdür
dedi ondan öte daha yol olmaz

dedim ayrılığın pek zor pek çetin
dedi sevme eğer yoksa kuvvetin
dedim senin kadar tatlı hasretin
dedi koklanmadan gonca, gül olmaz

dedim şifa gözlerinin yeşili
dedi bakıp durma çok tehlikeli
dedim tutkunuyum aşka düşeli
dedi daha bundan güzel hal olmaz

dedim dudakların deva derdime
dedi ayırmışım ilaç kendime
dedim coştum sığmıyorum bendime
dedi aşıklara bend misal olmaz

dedim gel de sönsün biraz bu ateş
dedi aşk yangını cehenneme eş
dedim olsak bari biz bacı kardeş
dedi bundan saçma bir masal olmaz

dedim nefesin misk, mest olur adem
dedi yakın durma bas sırra kadem
dedim dudağın bal,dilinse badem
dedi ya şu sinem, hiç emsal olmaz

dedim gezip durma böyle yolumda
dedi zaten başkası var kolumda
dedim şampiyonsun gönle zulümde
dedi kolum her konana dal olmaz

dedim söyle bu sevdada mana ne
dedi sevda senin bundan bana ne
dedim hem sarhoşum hem de divane
dedi böyle yüke can hamal olmaz

dedi ne muradın söyle uzatma
dedim yumup gözün ruhum karartma
dedi çok methedip beni şımartma
dedim methetmekle dilim lal olmaz

dedim yeşil gözlüm aşk olsun sana
dedi aşktır bilir misin can katan cana
dedim yüzün çevir bari bu yana
dedi yüz vermekle ateş kül olmaz!

dedim vuslatsızsa sevda zulümdür
dedi aşkta başka ihtimal olmaz
dedim sensizliğin adı ölümdür
dedi ondan öte daha yol olmaz

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:23 PM

-Demem O ki...
bir sadelik var canda
karışık duygulara inat
ellerim hüznün gırtlağında
gönlümde milyonlarca kanat

uçuş talimleri boşuna
karanlıktan setler kurmuş felek
vurmuşum kendimi yine
sevda yokuşuna

demem o ki
sevgili kuzum
uykusuzum
huzursuzum

ellerinden tutmayı çok istedim
tutuşmayı çok seven ellerinden
takıldım dudaklarının tuzağına
özür diliyorum gözlerinden

demem o ki
sevgili kuzum
korkusuzum
soluksuzum

biraz çakırkeyfim,hayır sarhoşum
otağ kurmuşum üzüm bağlarına
badeler içmişim sayısız bardak
takılmışım saki ağlarına
yollar eğri büğrü yürünemiyor
yılan arzuyla süzüyor avını
sürünemiyor

demem o ki
sevgili kuzum
varmam sana imkansız
yolsuzum

ufkun hemen arkasında seher
saçlarıyla örtmüş geceyi
yıldızlara kıyamıyor belli
indirmiyor peçeyi

demem o ki
sevgili kuzum
umutsuzum
mutsuzum

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:23 PM

-Dün Akşama Dair Karışık Notlar….
Bahçeye girer girmez yöneldiğin
Dalları mağrur bir oyunla kıpırdayan
Genç bir ağacın altında uykuya dalmışım
Galiba bu yüzden, evet bu yüzden
Ancak karışık rüyalarda görülen cinsten
Ağlayışlar içindeyim

Başımda tüneyen dalak balı bulutların
Koynunda mı hala sicim sicim yağmurlar

Yüzlerce dille konuşan sevdanın
Bir sözcüğünü bile anlamadan
Geçip giden şu rüzgâra bak hele
Bak hele ıslıklarıyla kendini kutsayışına
Bak hele karanlığa dert anlatışına
Ve telaşına…

Karakış…
Gözlerinden düşür beyazı artık
*******e meydan okuma renginle
Bahara meylet biraz bahara
Dövüş kendinle

Ağır kadehlerle sarhoşluklara veda…
Veda gözlerinle sunduğun mezelere
Bir daha çalmasın kapımızı
Meclisimize misafir olmasın bir daha
Gömleği yırtık sakiye veda

Öncü bir sözcük gelip geçsin sayfamızdan
Kitaplarımızla ocaklar tutuşturduğumuzda
Aklımıza mıhlanacak olan
Anlam var oldukça
Kalacak olan

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:23 PM

-Eğer
Nazdan surlar döşemeseydin eğer
Yüreğinin etrafına her gece
Bilmecelerle etmezdim sabah
Sehere sırlar söylemezdim
Gizlice

Ne köşkler inşa ettim ne köşkler
Hüznün arka sokaklarında
Gelmeyi çok istedim çok
Şu sevda şenliğine
Kırmızı ışıklar yanıyordu
Aşk kavşaklarında

Ne ömürler tükettim ne ömürler
Gurbetin patika yollarında
Sılaya bir adım kala tükendi azık
Can verdi umudum can verdi
Kuşkunun şefkatsiz kollarında

Sessizlik bayramına denk geldi
Şarkılar haykırma isteğim
İzin verirse yine de sevgili
Kulağına bir şey söyleyeceğim

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:23 PM

-Ellerinde Büyüttün Yüreğimi…
Bir minik civcivi avuçlarında okşayıp
Üşüdüğünde nefesinle ısıtır gibi
Isıttın soluklarınla kış bahçesi gönlümü
Ellerinde büyüttün, ellerinde yüreğimi

Bir küçük tohumun toprağa sevdası gibi
Gözlerine tutkum ey sevgili, gözlerine
Gönlüme verdim gözlerimin görevini
Gözlerimin bakış borcu var gözlerine

Dupduru ağlayışlar süzülsün göklere
Dualarıma kanat olsun iç çekişlerim
Göğsünde bir baş ihtiyarlasın istedim
Süs olsun dudaklarında gülümseyişlerim

Bir sabah ezanının muhteşem musikisiyle
Uyanır gibi fani fakat sımsıcak düşlerden
Kucağımda uyansın istedim sarhoşluğundan
Sevgili, tatlı sayıklamalara benzeyen sesiyle

Bir sonsuzluk soluğu gibi yoldaş nefesimize
Faniliği koyup gelmiş eşiklerde
Asırlardır duyulmamış ninniler eşliğinde
Sallayıp durur gönlümüzü esrarlı beşiklerde

Ne zaman hülyalı gözlerini asıp aynama
Hayaliyle resimler çizmeye dursam
Gizli bir el kurar alarmını saatin
Zaman durur ne zaman
Tahtının önüne otursam

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:23 PM

-Gece Huylanmaları
Uykuya tebdil hava verdiğim bir geceydi
Sıcak bir nefes çekmişti canım yine
Gözlerini dikmiş öyle bakıyordun
Ama perdeleri indirmişti felek
Nedense gözlerine

Zaman su yolu etmiş mekanımızı
Konukluğu pek zor, ağırlanması pek çetin
Her öğünde bir parça ömürdür ikramımız
Her parçada bir taze can

Zamanı dudaklarından öptüğüm bir gece
Çözüldü bilmece sandım ey sevgili
Yırtıp attım beynimin prangalarını
Yıktım bir darbede gönlümün surlarını

Ayak seslerine değiştim bütün gündüzleri
Krallığım baki o yüzden karanlık diyarında
Ellerine kelepçeler vurmuşum bir fermanla
Ve ellerim zincir seherin ayaklarında

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:23 PM

-Gece ve O...
elleriyle perdeyi aralayıp bakar yollara
bir hayalin sınırlı çerçevesine sığmayan
karanlıkların korkunçlaştırdığı *******de
sessiz bir kararlılıkla için için ağlar ve
bin bir mana yükler yalancı masallara...

seherin ıssız ve sessiz ve kimsesiz bir deminde
ufuklara gamze vurarak
zamanın tahtı önünde el pençe divan durur
derin gözleriyle zifiri karanlıkların rakibi
aydınlık yüzüyle mehtabın taaa kendisi olur

ıssız ve zifiri karanlık bir gecede
daha ayak basılmamış karanlıklar üzerinde
nefesiyle yüzünü ısıtarak yürüyen
bir hayalin parlak kıvılcımları çakar
sakin bir rüyaya hazırlanan gözlerinde

kimsesiz gönlüne uzaakkk ufuklardan
yorumlanmaya muhtaç haberler gelir
şafağın hemen öncesinde
ışıklardan çoook evvel
gözlerine
fersiz bir
umut yerleşir

eliyle perdeyi aralayıp bakar yollara
bir sevdanın sınırlı çerçevesine sığmayan
coşkun duygularını bastırır
elleriyle göğsüne

sonra kıyamaz insanlığın karanlıklara
mahkum olmasına da
saçlarından asar yüzünü
uçsuz bucaksız göklere

her gece açar perdesini,her gece ayrı bir oyun
sahnede bir birinden habersiz aktörler gezinip durur
ötelerde bir yerden belli belirsiz heceler duyulur
suflör tane tane okur özenle yazılmış bir metni
ve sesizce yola koyulur

gamın peşinden koşar durur
tasanın üç vakit öper ellerini
her gece, bin bir törenle uğurlar
kendi seherini
her seher binbir törenle karşılar
kendi şafağını

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:23 PM

-Gece ve Sancı
Ne var elinde senin a canım elinde ne var
Titreyen parmaklarınla okşayıp durduğun
Nurlarla zırhlanmış yürek kimin, kimin söyle..
Ufuklarla oynaşıp duran gözlerinde ne var
Şu maviler kimin, şu rengarenk yeşil kimin, söyle

Bir parça nur ver gözlerime, şu görmeyen gözleri bir gör
Tut götür ellerimden,yahut bir asa ver kuşburnu ağacından
Bir gül bul şu diken ehline, şu güle bir bülbül tayin et
Al meyveleri al hele şu fersiz ağacın kucağından
Yüzleri topla dallardan, yüzsüzleri bir gör

Heyyy taptaze yüzünde yüzlerce kıvrım barındıran
Heyyy baygın bakışlarıyla serhoşları andıran
Dağıt bu meclisi, kov sakiyi de, serhoşu da meyhoru da
Yık gitsin duvarları, sök pencereleri, kır camları
Hastayı da yoksay, ilacı da, doktoru da

Gel, sadece sen gel, öykülerini de koy kapıda
Diline prangalar vur, sök ses tellerini yerinden
Gözlerimle bak hatta kutsadığın dünyaya
Vazgeç gözlerinden

Yahut git bu kapılardan a canım, bu bahçeyi yok bil
Sök bütün ağaçları kökünden, tüm dalları kır hatta
Yık gitsin asfaltları, patikalara setler kur
Kır uçakların kanatlarını, patlat tüm tekerleri
Yıka yüzünü de gel sofraya a canım, gel otur!

Ne var elinde senin a canım elinde ne var
Titreyen parmaklarınla okşayıp durduğun
Nurlarla zırhlanmış yürek kimin, kimin söyle..
Ufuklarla oynaşıp duran gözlerinde ne var
Şu maviler kimin, şu rengarenk yeşil kimin, söyle

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:23 PM

-Geceyle Gündüz Arasında....
Konuksever akşamlar buldum ikindilerden kaçarak
Hayalime gölgeler vursun istemedim
Gamla kan kardeşi yaptım sevdamı
Besledim hüznümü buruk sevinçlerle
Kimseden bir lütuf beklemedim

Kardeş ******* buldum akşamlardan kaçarak
Her yıldızın boynuna bir hüküm astım
Ve saatler boyu ağlayarak
Senden ve benden uzaklaştım

Isısız şafaklar buldum *******den kaçarak
Zifiri karanlıklar yıldızımı boğsun istemedim
Ay ışığı vuslatımı kıskanmaya başladı
Hasetlikti feleğin son ettiği oyun
Üzülmedim

Dost seherler buldum şafaklardan kaçarak
Güneş ufkun koynunda huzursuz ve uykusuz…
Mutsuz gözlere doğmayı dilemekte
Uyanmış derin uykusundan bir kadın
Umut ve özlemle gülümsemekte…

GooD aNd EvıL 12-28-2008 01:24 PM

-Gitmek
Bir umudu ertelemenin adı gitmek
Gitmek geleceğe ödünç vermektir “hal”i
Ve zayıf bir boyna yüklenen
İhanet denen vebali
Taa derinden
Özümsemektir
Gitmek

Gitmek
Arkada bir şey bırakmak değil
Öne almak ihtirasla süslü vesveseleri
Bir gönlü abad etmek delice hayallerle
Dağıtmak isterik kahkahalarla sisleri
Derin bir yürek acısıyla saatlerce süren
Bir kâbusun iz bırakan etkisidir gitmek

Gitmek
Uçsuz bucaksız yolların
Şifrelenmesidir yürekte

Gitmek
Palandöken başında özgür bir duman
Issız ovalarda sessiz bir rüzgar
On dörtlük ayın peçesi bulut
Milyonluk şehirde bir yalnız umut
Gürültü patırtıda sahipsiz sükut

Ve gitmek sanki gelmeye nispet
Ve bir kısmet ki alna yazılı değil

Gitmek, istemez mi sanırsın emek
Gitmek, Sendeleyerek diz üstü çökmek
Gitmek nur yağarken gökten
Çelikten şemsiyelerle örtünmek….


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 01:11 PM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.