Ah! İstanbul Ah! ...
Zil çalıyor zerafetin etekleri
Zıtlıklara “aman sende” diyerek geçtik
Ruhum serseri, esrimiş gönlüm...
Ruhların zarafetine uygun kabirler seçtik
Cilveleşip imgelerle, dirhem dirhem
Cılız sesleri, şüpheyle ıskartaya çıkardık ya biz
Satacağım bu gece seni!
Sevgiliye kalp gözüyle bakanlardan değiliz! ..
Hüznü belinden kırıp, eylemlerimle yıkacağım
Ve ben sana göz yaşlarımla bakacağım
Aşk kanunlarını! ..
Bir yanar dağın boğazına bırakıp…
Oysa, zemheri gecenin sonrasında
Tekamülde tek sabrın dolmasında
Saydam bir gün düşlüyordum
Derken, düşlerimde ayaz ve ben üşüyorum!
Kadehleri, dalgakıranlarla parlatıp
Darından muzdarip olmuş, şu ırgat
Zerdali gölgesinde demleyecektim gündüzü
Koynunda geçirmeyi düşlediğim gibi geçen güz’ü.,
Aşiyan ki anılar seli
Aşiyan ki, sırtım kambur yollar engebeli
İnce sızım, eski göz ağrısı kumrular ağlıyor!
Ağlayan göz ve özden kopan damlalar!
Vallahi, yüreğimi dağlıyor…
Uykusu kaçmış, çocuklar gibi huysuzum
Hani bana diyecekti; Neyin var kuzum?
Arzu şahikalarından sesleniyorum;
Ve sevgi damarlarından besleniyorum.,
“İmanı gevredi de şu Vefa’nın
İpiyle kuyusuna inildiğinde cefanın
Semt olmaktan ileri gidemedi” Ey! Şehir...
Üzerime selini yürüttü de yürüttü, isyankar nehir.,
Dudaklarımda yalan gerçekliğim
Dünya dolusu işve., Ah! O dudaklardan çektiğim
Hayat olduğum yer...
“Vatan doyduğum yer! ” Der gibi diyebilir miyim!
Gömüldüm sana!
Sitem karım, mayısı sürur eden asil fidana
Hayatın neresindesin sevda şehri?
Sen bana, ben sana postalarım cehri
Uzakların avutur
Umurun, beyin jimnastiğimde ur,
Serseriyim, esrimişim.
Sen bilirsin demişim..,.
Sattım bu gece seni
Bulamayınca yordamında beni
Ah! İstanbul ah!
Geçmişime olsun eyvah! ..
|