Annem Konuşuyor yada Alın Yazısına Ağıt
Benim köyümde
İki dil konuşur
Her ev
iki mezhep yaşar
On hane Armutalan
ve
Güneş yükselir
Malatya ’dan
Nurhak dağı üstünden akar
ve diğer ucundaki Elbistan’a kadar
Gökte
mavi girdap içinde
Kara bir bulut gibi döner kartallar
Göz kırpsa boz tavşan yerde
Üstüne buluttan ölüm yağar
Nurhak dağı doruğunda kar
Yaz ortasında beyaz kurt kaynar
ve dağ eteklerinde kar bulutlara değer
ve her sabah bulutların içinden
çift çift alageyiği suya iner
Söğütlü çayı
Soğuk ve nazlı akar
Gümüş kemer gibi ışır
Dağ dağ dolanır
Elbistan ovasında Ceyhan’a karışır
Yani
Derin, berrak ve muğlâk
Mavi gök altında
Bir yanda güneş parlar
Diğer yanda kulaç kulaç kanat açmış kartallar
ve dağ eteğinde kırmızı gelincik ve papatyalar
Arasından sırma gümüş çay akar
ve subaşlarında kulak kesilmiş
tırnaklarından ışık seken ceylanlar
öyle bir halı dokurdu hayat her bahar
Bir kere gören gözbebeklerinde taşırdı
Ölene kadar
Adım Şerife
Soyadım Sever
Hüviyetimde böyle yazar
Armutalan’dan güneş ve bahar
Nurhak’tan mendil mendil kar
Söğütlü çayından avuç avuç
ay ışığı çaldım
Ne güneş
Ne bahar
Ne ay ışığı
Ne de Nurhak’tan hayır var
Alhaslı toprağında soğudu mu havalar
Tükürsen havada donar
Öyle bir soğuk ki
Yüreğim yanar
Kalmışım gurbet elde
On yedisinde bir başına
bilemedim
Saç sobada tezekler
Bir bana bir kendine yanar
Alhaslıda
Her kadına bir idare yanar
Bir kadere ikisi ortaklar
Ölümse bir karayel
İnler bütün zemheri
Kırbaçlanan sokaklar
Dudaklar kızamık adını fısıldadı mı
Bir kere
Ömür bir idare gazı kadar
Gün doğmadan daha
O evden bir idare ışığı çalmıştır rüzgar
Gün doğar
Kaya gölgesi gibi
her gün heybetini sınar ağalar
Adıyla anılacaktı bulutlar
Köyün üstünde dursalar
Alhaslı’da
Irgat için çalışmak
Karın tokluğuna karşılık bir ibadet idi
Koyun koyuna yatan
Pireydi, bit idi,
Ben ve içimdeki ümit idi
Velhasıl
Yüreğime çöreklendi
Bir kara yılan gibi keder
Gençliğimi alıp gitti
Mevsim mevsim seneler
Kalender Sever
|