www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee  

Geri Git   www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee > Forum > Eskiler (Arşiv)

Eskiler (Arşiv) Eski konular

CevaplaCevapla
 
Konu Araçları Görünüm Modları
Old 09-23-2006, 10:19 PM   #1
CaKaLBoT
ÇaKaL Üye
 
Üyelik Tarihi: Jan 2006
Mesajlar: 1,791
Teşekkür Etme: 0
Thanked 88 Times in 15 Posts
Üye No: 26295
İtibar Gücü: 2556
Rep Puanı : 76884
Rep Derecesi : CaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond repute
Cinsiyet :
Varsayılan Felsefe Konulari..

Platon
çok önemli bir Antik Yunan filozofudur. M.Ö. 427 – M.Ö 347 yılları arasında Atina’da yaşamıştır. Asıl adı Aristokles'dir. Geniş omuzları ve atletik yapısı yüzünden, "Platon" (geniş göğüslü) lakabı ile anılmış ve tanınmıştır.

Yirmi yaşından itibaren ölümüne kadar yanından ayrılmadığı Sokrates’in öğrencisi ve Aristoteles’in hocası olmuştur. Atina’da Akademi’nin kurucusudur. Platon’un felsefi görüşlerinin üzerinde hala tartışılmaktadır. Platon, batı felsefesinin başlangıç noktası ve ilk önemli filozofudur. Antik çağ yunan felsefesinde, Sokrates öncesi filozoflar (ilk filozoflar veya doğa filozofları) daha ziyade materyalist (özdekçi) görüşler üretmişlerdir. Antik felsefenin maddeci öğretisi, atomcu Demokritos ile en yüksek seviyeye erişmiş, buna mukabil düşünceci (idealist) felsefe, Platon ile en doruk noktasına ulaşmıştır. Platon bir sanatçı ve özellikle edebiyatçı olarak yetiştirilmiş olmasından büyük ölçüde istifade etmiş, kurguladığı düşünsel ürünleri, çok ustaca, ve şiirsel bir anlatımla süsleyerek, asırlar boyu insanları etkilemeyi başarmıştır.

Modern filozoflardan Alfred North Whitehead’e göre Platon’dan sonraki bütün batı felsefesi onun eserine düşülmüş dipnotlardan başka bir şey değildir. İslam ülkelerinde kendisine Eflatun da denir. Görüşleri İslam ve Hristiyan felsefesine derin etkide bulunmuştur.

Platon eserlerini diyaloglar biçiminde yazmıştır. Diyaloglardaki baş aktör çoğunlukla Sokrates’tir. Sokrates insanlarla görüşlerini tartışır ve onların görüşlerindeki tutarsızlıkları ortaya koyar. Platon çoğunlukla görüşlerini Sokrates’in ağzından açıklamıştır.


Platon, algıladığımız dış dünyanın esas gerçek olan idealar ya da formlar dünyasının kusurlu kopyaları olduğunu, gerçeğe ancak düşünce ve tahayyül yoluyla ulaşılabileceğini savunmuş, insan ruhunun ölümden sonra beden dışında kalıcı olan idealar dünyasına ulaşacağını söylemiştir. Görüşleri ortaçağda Arap filozoflar tarafından saklanmış, Rönesans sonrasında Antik Yunancadan çevirileri yapılmıştır.


FELSEFESİ
Platon'un felsefesini, beş önemli kuram içersinde toplamak mümkündür. Bunlar, “bilgi”, “idealar”, “ruhun ölümsüzlüğü”, “evrendoğum” (Cosmogonie, Cosmogony - Evren'in oluşumunu inceleyen bilim dalı) ve “devlet” ile ilgili kuramlarıdır. Platon, bütün yaşamı boyunca hocası Sokrates'den edindiği ilham ile gerçek bir ahlakçı olarak kalmış, tüm bu kuramları, etik ağırlıklı görüşlerle irdeleyerek geliştirmiştir. Sokrates ve Platon'a göre felsefenin ana ereği, insanın mutluluğu ve yetkin yaşamının sağlanmasıdır. Yetkin bir yaşam, ancak erdemli bir hayat sürmekle elde edilebilir. Erdemin temeli “bilgi”, özü “idealar kavramı”, gerekçesi “evrendoğum”, güvencesi “ölümsüzlük”, yaşamsal sığınağı “devlet”tir.

Platon, elli yıllık uzun bir süre boyunca bu kuramsal yapıyı düşünmüş, ilintili felsefi meselelerle didişmiş ve bu arada görüşlerini düzeltip olgunlaştırmıştır. Bu yüzden Platon felsefesinin incelenmesi açısından en akılcı yol, bu değişim ve gelişmeyi takip ederek, öğretinin geçirdiği evreleri anlamaya çalışmaktır.


SOKRATRSÇi DÖNEM
"Gençlik dialogları" veya "Sokratik dialoglar"ın kaleme alındığı dönemdir. Bu çalışmalarda Platon, hocasının öğretisini, gerçeğe en uygun şekilde vermeye çalışan, katıksız bir Sokrates'çidir. Bilgi ve erdem sorunlarının irdelendiği etik içerikli bu konuşmalarda Platon, henüz felsefeyi ileriye götürme çabalarına girişmemiştir.


GEÇİŞ DÖNEMİ
Platon felsefesi ile ilgili olarak mümkün olan en kısa tarifi vermek istersek, onun tıpkı Sokrates öncesi “Doğa Filozofları” gibi, mutlak ve değişmez olan ile değişen arasındaki ilintilerle ilgilendiğini söyleyebiliriz. İlk filozoflar, doğada mutlak ve değişmez olanı aramışlar, Platon ise hem doğada, hem de ahlak ve toplum yaşamında mutlak ve değişmez olanın peşinden koşmuştur.

Geçiş dönemi çalışmalarında, hareket noktasının sofist öğreti olduğunu görüyoruz. Sofist tezleri, bazen küçümseyici, çok kere de alaycı bir dille tenkit ettiğini bildiğimiz Platon'un bu seçimi, öyle pek gelişi güzel değildir. Yukarda gördüğümüz gibi, Thales'den Demokritos'a kadar tüm doğa filozoflarının felsefeye materyalist yaklaşımlarından sonra, insanı odaklayan ilk öğretiler, sofistler tarafından ortaya atılmış ve bu görüşler Platon'un ahlakçı ve toplumsal analizleri için müsait bir temel oluşturmuştur.

Bu aşamada Platon, sofistlerin hazza dayanan yaşam görüşlerini detaylı bir tartışmaya açarak, Sokrates öğretisini aşmaya karar vermiş görünmektedir. Yine de sofist disiplinin karşısına, ustasının "iyi" kavramı ile çıkar;

"İYİ, doğru bir yaşamın kesin ölçütü ve amacıdır."

Platon, bu tezin sağlam temellere oturtulabilmesinin, içerdiği "doğru" kavramının tarif edilebilir, hiç değilse araştırılabilir bir şey olması ile mümkün olduğunu kavramıştır.

Bu zorlu meseleyi çözmeye çalışırken; "Aradığımız şey bilinen bir şeyse, bunu aramaya gerek yoktur. Bilinmeyen bir şeyse, bulduğumuz şeyin aranan şey olduğunu nereden bileceğiz ?" sorusu ile sofistler, Platon'u zor duruma sokmuşlardır. Filozof bu meseleyi, Orpheus ve Pythagoras'çı öğretilerden edindiği "ruhun ölmezliği" kavramı ile çözmeyi deneyerek, Sokrates disiplinini aşma yolunda ilk adımı atmıştır.

Ruh ölümsüz olduğuna göre, aranan doğru ile daha önceki yaşam dönemlerinde muhakkak karşılaşmış olmalıdır. Ölümsüz bir ruh taşıyan insanoğlu için "öğrenmek", eskiden bilinen bir şeyi hatırlamaktan (anamnesis) başka bir şey değildir. Ancak ölümsüz ruhunu eski yaşamında gördüklerinden anımsadıkları son derece muğlak bilgilerdir. Üstüne üstlük, bir de bu dünyadaki doğrudan algılamaların getirdiği zihni karmaşa, bu bilgileri daha sallantılı tasavvurlar haline dönüştürmektedir.

Platon bir diyalogda, Sokrates'in ağzından şunları söylemektedir; "Ben bir ebeyim. Şu farkla ki, kadınları değil, erkekleri doğurtuyorum. Benimle konuşmaya başlayan, önce bilmezmiş gibi görünür. Ama konuşma ilerledikçe açılır ve anımsamaya başlar. Bununla beraber, benden bir şey öğrenmediği bellidir. En güzel bilgileri, sadece kendi içersinde bulur ve ortaya koyar."

Böylelikle Platon öğretisinin, "doğru sanı" (orthe doxa) ve "bilgi" (episteme) arasındaki karşıtlık ile ruhta bilinçsiz bir halde mevcut, "doğuştan tasavvurlar" şeklinde özetlenebilecek iki ana görüşüne varılmış olmaktadır. Doğru sanı, muğlak ve süreksizdir. Bilgi ise bir temele, bir nedene (logos'a - Herakleitos öğretisinde Evren'e egemen olan yasa, düzen ve tanrısal aklı betimlemek için kullanılan sözcük) bağlanmakla, dayatılmakla sağlam ve sürekli olur.


OLGUNLUK DÖNEMİ
Sokrates'in "bilgi erdemdir" tezini daha bir derinlemesine irdeledikten sonra, iki tür bilmenin söz konusu olabileceği görüşünü öne sürer Platon. Doğru sanı (doğru algılama) ile bilgi, iki ayrı dünya yaratmıştır. Bir yanda meydana gelen ve yok olan, doğru sanının, rölatif gerçekliklerin dünyası, diğer yanda, sağlam ve sürekli, asıl gerçekliğin, "idealar"ın dünyası. (Le monde sensible et le monde intelligible)

Platon'un bilgi kuramının çıkış noktası Protogoras'çıdır. Bir şeyi bilen kişi, onu algılayan kişidir. Bu yüzden "insan her şeyin ölçüsüdür". "Algı, daima var olan bir şeydir. Bilgi olduğu için de şaşmaz" diyor Protogoras. Platon bu görüşe, Herakleitos'un, "var dediğimiz her şey, gerçekte oluş sürecinde olan bir nesnedir" şeklindeki "akış kuramı"nı katar. Platon,

Bilgi bir algıdır; (hatta aslında bilgi, bir algılama yargısıdır.)
İnsan her şeyin ölçüsüdür;
Her şey akış halindedir;
şeklinde özetlenebilecek kuramın, algılanan nesneler için doğru, gerçek bilgi açısından yanlış olduğu sonucuna varmıştır.

Ünlü "idealar kuramı", işte bu bilgi (episteme) anlayışından doğmuştur. Gerçek bilginin temeli, ancak idealar dünyasında bulunabilir. İdea birliktir. Bölünemez, değişmez, öncesiz ve sonrasız olarak, kendi kendine eşit, hep aynı kalan bilgidir. Doğru sanılar yolu ile duyumlanan nesneler ise, hiç durmaksızın oluşur, değişir ve yok olurlar. ("Akış kuramı" gereği olarak.)

Platon, Herakleitos'çu öğretiden alarak idealar kuramına taşıdığı, "Evren'de değişmeyen ve aynı kalan hiç bir şey yoktur, her şey akar" mantığından hareketle, "madem ki Evren'de değişmeyen hiç bir şey yoktur, o halde, gelip geçici bilgilerin (göreceli/rölatif gerçeklerin) değişmez ilksiz ve sonsuz, hep aynı kalan asılları olması gereken gerçek bilgiler, (idealar) bu Evren'in dışında bir yerlerde olmalıdır" sonucuna varmıştır. Platon, bu düşünceleri ile felsefeye çok önemli boyutlar getirmiştir.

Platon'un idealar kuramı, hem mantık hem de metafizik içeriklidir;

Kuramın mantıksal dizini, Parmenides'in "eğer dil bir saçmalık değilse, sözcükler bir anlam taşımalıdır. Üzerinde konuşulsun veya konuşulmasın, var olan nenleri anlatmalıdır" tezinden hareket eder. Örneğin, doğru olarak, "bu at'tır" diyebileceğimiz pek çok hayvan vardır. Bir hayvan, atlara özgü genel yapıyı taşıdığında "at"tır. Dil, "at" gibi genel mana içeren sözcükler olmaksızın yaşayamaz. Bu sözcük eğer bir şeyi betimliyorsa, bu her hangi bir "at" değil, evrensel "at" kavramıdır. Bu kavram, her hangi bir at doğduğunda doğmaz, her hangi bir at öldüğünde de ölmez. Bir varlık da değildir. Uzay'da bir yer kaplamadığı gibi, zaman ile de sınırlandırılamaz.
Kuramın metafizik bölümüne göre "at" sözcüğü, belirli bir düşünsel (ideal) at'ı, Tanrı'nın yarattığı tek bir at'ı, ilk ve ana örneği, kalıbı betimler. Tek tek atlar, ideal at ile ortak bir yapıya sahiptirler. Bu ortaklık, az ya da çok eksiktir (kopye tam ve yetkin değildir). Bu yüzden tek bir at ideası ve çok sayıda at vardır. Düşünsel (ideal) at gerçek, tek tek atlar görüntüseldir.
Temel düşünce yapısı itibariyle "Batı metafiziği"nin kurucusu olarak anılan Platon, bu düşünsel zincirin ilk halkası olarak kabul ettiği "ruhun ölmezliği" kavramını, alışılagelmiş mythos halinden soyutlayarak, daha sağlam temellere oturtması gerektiğini de hissetmiştir. Bu noktada, ruhun ölümsüzlüğü yanında, idealar dünyasından geldiğinin ve kökünün orada olduğunun da belirlenmesi gereklidir.
İdealar dünyasından gelerek, insani beden ile birleşen ölümsüz ruhun amacı, asıl yurduna tekrar kavuşmaktır. Beden, bu isteğin gerçekleşmesine yardımcı olarak işlevini yerine getirmelidir. Bu kavuşmanın gerçekleşmesi, idealara ulaşmaya, ideaları bilmeye bağlıdır. Bu bilgi de yine bir anımsamadır. Ancak bu anımsama işleminin frekansı, ruh ve bedenlere göre değişkenlik gösterir. Platon'a göre ruhlardan çok büyük bir çoğunluğunun anımsadığı bulanık görüntülerdir. Ruhlardan küçük bir azınlıkta "algılama yetisi", daha az bir oranında "anlama yetisi" ve nihayet pek azında, ideaları tamamiyle hatırlayabilme, "akıl yetisi" vardır. Bu sonuncular, rölatif gerçeklerden algıladıklarına dayanarak, hangi ideaların hayalleri ile karşı karşıya olduklarını tanımlayabilirler. (Platon kendisini, bu kategori bireylerden saymaktadır.) Yeryüzü, idealar dünyasına benzer. Yeryüzündeki her nen, idealar dünyasından pay almıştır. Bu anımsama vetiresinin irdelenmesi Platon'u, "sevgi" (eros) kavramına götürmüştür. Yaşadığımız ve idealardan pay almış bu dünya'yı, objektif kriterler çerçevesinde algılayabildiğimizde, gerçeklere varabilmemiz mümkündür diyor ünlü düşünür. Platon'a göre bunun en çarpıcı örneğini, "güzel" kavramının değerlendirilmesinde görmekteyiz. Sevgi, güzele yönelmektedir. Zira güzel kavramı, idealar dünyasındaki gerçekliğin anımsanması sonucu verilen bir hükmü içermekte ve dolayısiyle sevgiyi yaratmaktadır. Platon sevgi'yi, (eros) bütün ölümlülerde rastlanan bir ölümsüzlük çabası olarak tanımlar. En basit hali ile eros, tüm insanlarda, kendilerini yaşatacağına inandıkları bir nesil yetiştirme iç güdüsü olarak görülmektedir. Ancak bazı insanlarda "eros" kavramı, daha üstün bir niteliğe bürünmüştür. Bu seçkin kişilerde, yani ideaları tamamiyle hatırlama yetisine (aklına) sahip bireylerde eros, bu güzelliklere ulaşmak ihtirası şeklinde tezahür eder. Bu arzuyu gerçekleştirebilecek bilgilerin eksikliğini hisseden seçkinler, bilgisizlikten kurtulmak çabası içersinde bulurlar kendilerini. Bu kişiler eros'u, dünyaya çocuk getirmekten öte bir işlev, idealara ulaşarak erdemli işler yapmak ve yeryüzünde sürekli bir isim, sonsuz bir şeref bırakmak çabası ve aşkı olarak görürler.

Felsefi meseleleri inceleyen birçok düşünür tarafından yazılan incelemelerde, "iyi, doğru ve güzel kavramları, insanoğlunun doğuştan sahip olduğu özelliklerdir" şeklinde dile getirilen Platon öğretisinin altında yatan düşünsel zincir budur.


Raffaello'nun çizimi ile Platon
YAŞLILIK DÖNEMİ
Platon bu aşamada, önceleri ele aldığı birçok konuyu tekrar gündeme getirerek, bir kez daha incelemiştir. İlgisi daha çok ahlaki (ethic) sorunlar ile insanoğlunun mutluluğuna yöneliktir. Yetkin (kamil) insan yerine, yetkin toplumu tarif etme çabası içersindedir. Yetkin topluma ve dolayısiyle toplumsal mutluluğa erişmenin yolu, ideal devlet düzeni içerisinde yaşamaktır. Devlet yönetimi ile ilgili olarak en çok üzerinde durduğu konular, dostluk, hitabet ve siyaset san'atlarıdır. Platon'a göre sorunlar, ancak felsefe ile çözülebilir. Gerçek dostluk, hikmet sevgisi (eros) ile ruhları tutuşmuş insanların beraberliğinden başka bir şey değildir. Hitabet san'atı ise ruhun, bildiklerini sözlerle anımsatmaya çalışmasıdır. İnsanların doğal amaçları olan toplumsal mutluluğu sağlamakla görevli devlet yönetimi san'atı da, felsefe olmadan yapılamaz. Nelerin toplumsal mutluluğu yaratabileceğini, felsefeden başka hiç bir şey tarif edemez.

Bu noktada önemli bir zorlukla karşılaşmaktadır filozof. "Siyaset sanatı ve ideal devlet düzeninin gerektirdiği çözümleri sadece felsefe üretebilir." Ancak Platon, kendisinden çok sonraları stoacı düşünür Kıbrıs'lı Zenon'un (İ.Ö. 336 - 264) tasarladığı gibi, sadece bilge ve erdemli kişilerden kurulu bir akıllı insanlar toplumuna ulaşmanın imkansızlığını, hemen kavramıştır. Bu görüşünü de, "yığınlar hiç bir zaman filozof olmayacaktır" özdeyişi ile vurgulamaktadır. Dolayısiyle toplumları mutluluğa ulaştırmak, yönetimin bilge kişilere teslim edilmesi ile mümkün olur. Platon'a göre, "başa filozoflar geçmez, ya da baştakiler felsefe yapmazlarsa, insanlığın acıları asla sona ermeyecektir."

Devleti teşkil eden bireyleri, işlevleri açısından üç kategoriye ayırıyor düşünürümüz ; zenginliği sevenler, şerefi sevenler ve bilgiyi sevenler. Bu ayırım bir başka şekilde şöyle ifade edilebilir; halk, askerler ve koruyucular. (Siyasette söz sahibi olanlar, koruyuculardır.) Toplumu meydana getiren fertlerin tamamı, bu üç özellikten birini, diğerlerinden daha fazla arzu edecekler ve isteklerine, ideal devlet düzeni içersinde ulaşacaklardır.

İdeal devlet kavramı içersinde, genç nesillerin eğitimi için şiir ve musikiye verilen önem, "güzel sevgisi"ni öne çıkartan bir anlayıştır. Platon, idealara estetik yolu ile erişme metodu (estetik yolu ile anımsama) olarak tarif edilebilecek bu görüşten zamanla vazgeçmiş, daha objektif sayılabilecek bir yönteme, matematiğe doğru yola çıkmıştır. Matematiği kullanarak idealara ulaşılabileceğini düşünen filozof için bu çaba, bir bakıma ruhun idealar dünyası özlemi ile bu gayeye yönelik bitmez tükenmez bir gayret anlamını da taşımaktadır. Ruh, beden içersinde bir hapishanededir. (Sima Sema) Buradan ruh, kendisini ancak bilgi ve erdem ile kurtarabilir. O halde bilge kişi, idealar dünyasına özlem duyan bir ruh taşıdığının şuurunda olarak, kendini ölüme hazırlamış olmalıdır. (Nasıl ki Sokrates kendini ölüme hazırlamış ve yaşam karşılığı hiç bir ödün vermemişse...) Yukarda değinilmiş bulunan anımsama (anamnesis) süreci, ruhun daha evvel de var olduğunun kanıtıdır. Bu aşamadaki ölüm özlemi ise, ruhun ilerde de varolmaya devam edeceğinin göstergesidir. Ruh ölümsüz olmasa idi, böyle bir istek duymazdı. Ruh bu yüzden, öncesiz ve sonrasız diye tarif edilen idealardan biridir ve dolayısiyle kökü, idealar dünyasındadır.

Yaşlılık dialoglarında Platon, doğa meselelerini de ele alarak, yeni bir dünya görüşüne varmayı denemiştir. Bu analiz hemen tamamı itibariyle Anaksagoras'ın teolojik görüşünün didik, didik edilmesi şeklindedir. Doğa'da bütün olup bitenler bir amaca (telos) yöneliktir. Her şeyin gerçek nedeni "Nous"dur. Tanrısal akıl ya da doğrudan Tanrı olarak tarif edilen "Nous" işe karışmadan önce Evren, Demokritos'un materialist (özdekçi) öğretisi ile betimlediği mekanik bir tözdür. Platon'a göre, Nous tarafından biçimlendirilerek "Kaos'dan düzene" geçirilmiş, ruhu ve zekası olan bir canlıdır Evren. Büyük düzenleyici, kendisi gibi önsüz ve sonsuz bir töz bulmuş ve ona biçim vermiştir. Evren, Tanrı tarafından bilinen "dünya ideası"na uygun olarak ve benzetilerek biçimlendirilmiş bir görüntüdür.

Küre biçimindedir. Zira, her noktası benzer olan tek şekil küredir.
Döner. Zira, eli ayağı olmayan, küre biçimindeki bir töz için tek yetkin devinim dönmedir.
Tektir. Zira, yetkin bir kopye olarak yapıldığından, birden çok olamaz.
İlksiz ve sonsuzdur. Zira, aslı, ideası, ilksiz ve sonsuzdur.
"Nous" her şeyi, her şey için iyi olana göre düzenler. En büyük ve en doğru düzenleyicidir.

Bir evrim daha geçiren Platonik düşüncede "güzel" kavramı, artık yerini "iyi"ye, ama "herkes ve her şey için iyi olana" bırakmıştır. Değerler skalasının en üstüne yerleşmiştir "İYİ" Böylelikle iki kavram özdeşleşmiş olmaktadır. Nous veya Tanrı, "iyi"nin ta kendisidir. Yarattığı ve biçimlendirdiği dünya da, eksiksiz ve yetkin olmalıdır. Bu eksiksiz ve yetkin dünya, idealar dünyasıdır. Duyumlar dünyası ise, tanrısal bir takım sınırlamalar nedeniyle, idealar dünyasına, ancak olabildiğince uygun olacaktır.

Değerler skalasında "iyi" kavramının altında sıralanacak çeşitli erdemlerin yerlerinin belirlenmesinde matematik, bir ayıraç olarak kullanılmalıdır. Ancak bu yolla aşağı doğru bir sıralama yapılabilir. Yukarı doğru yapılması gerekli bir sıralamada ise, dialektik kullanılacaktır. (Platon, tümdengelim veya tümevarımı ifade eden hiç bir sözcük kullanmamıştır eserlerinde. Buna rağmen, bu tür tariflerden adı geçen metotları en azından bir kavram olarak disipline etmiş olduğu anlaşılmaktadır.) Yukarıya doğru yapılacak analizlerde çıkış noktası olarak kullanılacak varsayımlardan (hypothesis) hareketle hedeflenen sonuç, "temel töz"e (arkhe) ulaşmak olmalıdır. Arkhe'ye bu aşamada yüklenen tanrısal nitelik, metafizik açıdan dikkate değer bir özellik meydana getirmektedir.

Platon felsefesindeki bu değişim çok enteresandır. İlk filozoflar veya doğa filozoflarına ait materyalist felsefenin, temel töz'e (arkhe'ye) ulaşmak yönündeki idealine, metafizik yolu ile bir dönüşümü içeren, çok geniş çaplı bir daire böylece tamamlanmaktadır.
__________________
CaKaLBot Banlanmış ve üyeliği iptal edilmiş üyelerin mesajlarını tek nickte toplayan bir bottur.
CaKaLBoT çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 09-23-2006, 10:31 PM   #2
cİHAn
Bağımlı Üye
 
cİHAn Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: May 2006
Konum: M e r s i n
Yaş: 42
Mesajlar: 3,969
Teşekkür Etme: 705
Thanked 540 Times in 336 Posts
Üye No: 14065
İtibar Gücü: 2469
Rep Puanı : 27284
Rep Derecesi : cİHAn has a reputation beyond reputecİHAn has a reputation beyond reputecİHAn has a reputation beyond reputecİHAn has a reputation beyond reputecİHAn has a reputation beyond reputecİHAn has a reputation beyond reputecİHAn has a reputation beyond reputecİHAn has a reputation beyond reputecİHAn has a reputation beyond reputecİHAn has a reputation beyond reputecİHAn has a reputation beyond repute
Cinsiyet :
Varsayılan

sağolaısn niket
cİHAn çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 09-24-2006, 01:54 AM   #3
CaKaLBoT
ÇaKaL Üye
 
Üyelik Tarihi: Jan 2006
Mesajlar: 1,791
Teşekkür Etme: 0
Thanked 88 Times in 15 Posts
Üye No: 26295
İtibar Gücü: 2556
Rep Puanı : 76884
Rep Derecesi : CaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond repute
Cinsiyet :
Varsayılan

Felsefede kullanılan bazı sözcüklerin tanımları:

Apriori: Deneyden önce gelen.Alman filozof Kant'a göre, bilgi edinmemizi sağlayan akıl kalıpları(Kategorler) Aprioridir.
---------------------------------------------------------------------
Aposteriori: Eeneyle elde edilen, deneyden gelen bilgilerdir.
---------------------------------------------------------------------
Bilgi: Bilenle(Süje), bilinen(Obje) arasındaki ilişki.
---------------------------------------------------------------------
Bilgi Teorisi(Bilgi Kuramı): Bilginin ne olduğunu, nasıl meydana geldiğini, kaynağını ve değerini konu alan felsefe dalı.
---------------------------------------------------------------------
Çıkarım: Verilmiş bir yada daha çok önermeden sonuç çıkarma işlemi.
---------------------------------------------------------------------
Dialektik: Bir kavramdan diğerine, çelişmeleri ortadan kaldırarak, ilerleyen düşünme yolu.
---------------------------------------------------------------------
Dogma: Bir felsefe veya inanç sisteminin, temelindeki inanca dayalı önerme ve yargılar.
---------------------------------------------------------------------
Düalizm: Herhangi bir konuda birbirlerine indirgenemeyen iki başlangıç olduğunu savunan görüşlerin adı.
---------------------------------------------------------------------
Elan Vital:Hayat hamlesi.Bergson'a göre hayat yarayıcıdır.Yani yaratıcı güce sahiptir.
---------------------------------------------------------------------
Etik: Ahlaki olanın temellerini araştıran.Felsefenin bir alt disiplini.
---------------------------------------------------------------------
Fenomen: Olay, görünüş.
---------------------------------------------------------------------
Fenomenoloji: Olay bilim.Duyularla algılanabilen nesnelerin bilgisi.
---------------------------------------------------------------------
Göreli(izafi): Bir başka şeye göre olan.
---------------------------------------------------------------------
İdea: Platon'a göre gerçek varlık veya varlıklar.
---------------------------------------------------------------------
Kaos: Genelde bütün ögelerin karmakarışık olduğu ilkel durum.
---------------------------------------------------------------------
Metafizik: Aristoteles'in çeşitli konularda yazmış olduğu eseleri düzenledikten sonra, fizik konusundaki eserlerinin dışında kalan eserlerine verilen addır.
---------------------------------------------------------------------
Mutlak: Hiçbir ilişkiyi gerektirmeksizin, kendiliğinden var olan.Varlık nedeni kendinde olan şey.
---------------------------------------------------------------------
Nihilizm(Hiçcilik): Varlık, bilgi ve değer olarak hiç bir şeyin varlığına inanmayanların kendinde olan şey.
---------------------------------------------------------------------
Oluş: Bir varlığın oluş süreci.
---------------------------------------------------------------------
Önerme: Doğru veye yanlış olan bir yargıyı dile getiren tümce.
---------------------------------------------------------------------
Sentez(Birleşim): Tek tek verilmiş ögeleri biraraya getiren özel bir yöntem.
---------------------------------------------------------------------
Sezgi: Hiçbir aracı gerektirmeden doğrudan doğruya bilgi elde etme yöntemi.
---------------------------------------------------------------------
Sofist: Gençlere para karşılığı ders vererek onlara güzel söz söyleme sanatını ve ikna etmeyi öğreten filozof.
---------------------------------------------------------------------
Tez,antitez,sentez:İnsanın düşünürken, bir konuda belirleme yapmak için ileri sürdüğü önermeler ''tez''dir.İleri sürülen bu ilk önermelere karşı olan önermeler ''antitez''dir.Tezlerle, antitezlerin uzlaşması sonucunda ortaya çıkan önermeler ''sentez''dir.
---------------------------------------------------------------------
Tümevarım: Özelden genele, tekil olandan tümele doğru zihnin işleyiş yöntemidir.
---------------------------------------------------------------------
Varlık: İnsan bilincinden bağımsız olarak var olan.
---------------------------------------------------------------------
Vetire(süreç): Birbiri ardından değişik gelen olaylar dizisi.
__________________
CaKaLBot Banlanmış ve üyeliği iptal edilmiş üyelerin mesajlarını tek nickte toplayan bir bottur.
CaKaLBoT çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 09-24-2006, 01:56 AM   #4
CaKaLBoT
ÇaKaL Üye
 
Üyelik Tarihi: Jan 2006
Mesajlar: 1,791
Teşekkür Etme: 0
Thanked 88 Times in 15 Posts
Üye No: 26295
İtibar Gücü: 2556
Rep Puanı : 76884
Rep Derecesi : CaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond repute
Cinsiyet :
Varsayılan

LOJİSTİK (SEMBOLİK MANTIK)





Modern lojistik gibi çok geniş bir araştırma alanı hakkında kısa bir yazı içinde ancak basit bir taslaktan fazlasını verme olanağı yoktur. Bu yüzden, bu yazının birinci kesiminde lojistik ve gelişimi üzerine genel olarak sözedilecek; ikinci kesimde, en az ölçüde de olsa, lojistik yöntem hakkında okuyucunun yeterli bir izlenim edinmesine gayret edilecektir. Lojistik yönteme örnek olarak da, basit önermeler kalkülü seçilmiştir. Çünkü bu kalkül, dedüksiyon kuramının temeli olarak, öbür lojistik kalküller karşısında (yüklemler kalkülü, sınıflar kalkülü, ilişkiler kalkülü, v.b.) lojistiğin içinde taşıyıcı bir rol oynar.



1. GENEL



1. Lojistik Ne Demektir?



Conturat, Itelson ve Lalande, �lojistik� sözcüğünden, bir kalkül oluşturmaya hizmet eden her türlü mantıksal teoriyi kastederler (1904). Kalkül ise, işaretler ve kurallar hakkında geliştirilmiş olan bir sistemden hareket ederek, bu işaret ve kuralların kullanımı üzerine geliştirilmiş olan bir yapma dildir.



Bir kalkülde kurallar, sadece, bu işaretlerin grafikleştirilmiş formlarını gösterirler, onların içeriksel anlamlarını değil. Lojistikte kullanılan böyle bir yapma dil, az sayıda temel simgelerden inşa edilmiş olduğundan, �lojistik� e, Anglosakson dil çevresinde ayrıca ve yaygın olarak �sembolik mantık� da denir. Ama lojistikten sık sık �matematiksel mantık� olarak da sözedilir; çünkü mantıksal kalküllerin kurulması sırasında, matematiğin işaret dili burada bir model olarak alınır; zaten ilk mantıksal kalküllerin matematikçiler tarafından geliştirildiği görülür ve matematikçiler herşeyden önce, bu kalkülleri matematiğin mantıksal temellerini açıklamak amacıyla geliştirmişlerdir.



Lojistiğin �matematiksel mantık� adıyla kazandığı bu sonuncu görünüm B. Russell ve A.N. Whitehead�ın �Principia Mathematica� (1910-1913) adlı yapıtlarıyla birlikte standartlaşmış ve klasikleşmiştir. Ama lojistiğin bu görünümü, lojistiği, matematiğin veya matematikçilerin özel mantığı gibi görme yanılgısına sürükler. Daha sonra yaygınlaşmış olan bir başka yanılgıya göre de , lojistik, belli tarzlarda kalküller geliştirme çabası içinde, yararsız bir formel oyun ya da daha da kötüsü, canlı insan düşüncesini yayan bir mekaniğin içine hapsetme, doğal dilin zenginliğini soyut bir formalizm içinde törpüleme girişimidir. Bununla ilgili olarak, slogan haline getirilmiş bir deyimle, lojistikte �tinin atomize edilmesi� nden sözedilir.



Tüm bunlara karşılık, aslında lojistik, ancak belirli ve sınırlı amaçlar için başvurulan bir araçtır; bu araç yardımıyla, dedüktif çalışan bilimlerin başvurdukları her türlü kanıtlamalar, kesinlik, kusursuzluk ve mantıksal geçerlilik bakımlarından denetlenebilir ve ayrıca, mantıksal ilişkilerin kendilerine de, kalkül olmaksızın erişilemeyecek olan bir saydamlıkla bakma olanağı doğar. G. Frege �ye göre (1879), kalkülün yaşayan dille olan ilişkisi, mikroskopun insan gözüyle olan ilişkisiyle karşılaştırılabilir. Kalkül ve mikroskop, daha incelikli bir araştırma yapma görevini yerine getirmek bakımından mutlaka gereklidirler. Buna karşılık göz ve yaşayan dil, optik ve mantıksal bakımdan mükemmel olmamalarına rağmen ve hatta bundan dolayı, sınırsız sayıdaki görevleri pratik yoldan ulaşılmış bir etkinlik derecesinde her zaman yerine getirebilirler. Bu açıdan bakıldığında, kalkül ve mikroskop, bu gibi görevleri yerine getirme konusunda yararsızdırlar.
__________________
CaKaLBot Banlanmış ve üyeliği iptal edilmiş üyelerin mesajlarını tek nickte toplayan bir bottur.
CaKaLBoT çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 09-24-2006, 01:57 AM   #5
CaKaLBoT
ÇaKaL Üye
 
Üyelik Tarihi: Jan 2006
Mesajlar: 1,791
Teşekkür Etme: 0
Thanked 88 Times in 15 Posts
Üye No: 26295
İtibar Gücü: 2556
Rep Puanı : 76884
Rep Derecesi : CaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond repute
Cinsiyet :
Varsayılan

ÖĞRENME
Öğrenmenin iki kaynağı vardır:birisi kendi yaşantımız diğeri eğitim öğretimdir.Öğrendiklerimiz ya kendi yaşantımıza yada başkasının geçmiş deneyimine dayanır.Hangi kaynaktan gelirse gelsin her öğrenme davranışlarımızda az ya da çok bazı sürekli değişikliklere yol açar.Davranışın değişmesi eskiden yapılamayan bir hareketin yapılması,bir görüş ve düşünüşün benimsenmesi ya da bırakılması anlamına gelir.

ÖĞRENME: Tekrar ya da yaşantı sonucu davranışta ortaya çıkan ve oldukça kalıcı olan değişikliktir.

Buna göre öğrenmenin üç öğesi vardır:

1-Davranış değişikliği 2-Tekrar ya da yaşantı sonucu ortaya çıkan değişiklik 3-Süreklilik.

Öğrenme türleri:
1-Klasik koşullanma yoluyla öğrenme:Limon gördüğümüzde hatta adını duyduğumuzda ağzımız sulanır.

Yolda giderken keskin bir fren sesi bizi korkutur. V.b örnekler basit bir refleks gibi görünse de öğrenme ile ilişkilidir.

Bu örneklerdeki fren sesi,limon sözü birer sembol uyarıcı durumuna geçer.Böyle bir uyarıcının etkisiyle tepkiler oluşur.Yani bu uyarıcılara karşı koşullanmışızdır.Bu ilkel bir öğrenme şeklidir.

Pavlov’un köpek üzerinde yaptığı deney salya koşullanması ile ilgilidir.

Pavlov daha önce zil sesine hiçbir tepki vermeyen köpeğin et ile birlikte verildiğinde salya salgıladığını deneyle göstermiştir.Burada zil başta nötr bir uyarıcı iken;doğal uyarıcı(et) ile birlikte tekrar tekrar sunulunca koşullu uyarıcı haline geçmiştir.Köpek artık daha önce tepki vermediği bir uyarıcıya tepki vermeye koşullanmıştır.

Buna göre ;İnsan ve hayvanların önceleri tepkide bulunmadıkları bir uyarıcıya,belirli koşullar sonucunda tepkide bulunmayı öğrenmesine koşullanma yoluyla öğrenme denir.

Bazı insanlarda görülen korku,antipati,tiksintilerinde gerçek nedeni bu tür koşullanmalardır.

2-Edimsel koşullanma yoluyla Öğrenme:Edimsel koşullanma,ödüle götüren ya da cezadan kurtaran bir davranışın yapılmasını öğrenmektir.Yani edimsel (kendiliğinden)yaptığımız bir davranış bizi ödüle götürüyor ve ya cezadan kurtarıyorsa bu davranışa koşullanırız.

Skinnerin fare üzerinde yaptığı deneyde kutu içindeki aç bir farenin rastgele yaptığı davranışlar sonucunda yiyecek kabının açılmasını sağlayacak manivelaya basarak yiyeceğe kavuşması ve daha sonra deney tekrarlanınca manivelaya daha kısa sürede basmayı öğrenmesi edimsel bir şartlanmadır.Burada tek bir davranış ödüle kavuşturmuştur.

Örneğin ödevini yapmayan bir öğrencinin öğretmenin ödevleri kontrol etmemesi sonucu cezadan kurtulması ve bu durumun tekrarlanması ile ödev yapmama davranışına koşullanması da bir edimsel koşullanma ile öğrenmedir.

Yukarıdaki deneyde farenin manivelaya basma sayısındaki artış,manivelaya basma davranışının yiyecekle pekiştirilmesi anlamına gelir.

Edimsel koşullanmada istenen davranışın ortay çıkma olasılığını arttıran her uyarıcıya pekiştireç denir.Pekiştireçler iki türlüdür:

a-Olumlu Pekiştireçler:Verildiği zaman davranışın ortaya çıkma eğilimini arttıran pekiştireçlerdir. Örn. yiyecek övme olumlu pekiştireçlerdir.Farenin yiyeceğe götüren davranışını pekiştirmesi de olumlu bir pekiştirmedir

b-Olumsuz pekiştireçler:Ortadan kaldırıldığı ve ya verilmediği zaman davranışın ortaya çıkma eğilimini arttıran pekiştireçlerdir;sonucunda ortaya çıkan pekiştirmeler de olumsuz pekiştirmelerdir.Örneğin ödev yapmayan öğrencinin ödev yapmama eğilimi olumsuz pekiştireç ;bu davranışın tekrarlanması da olumsuz pekiştirmedir.

İnsanlarda ödülün miktarı arttırılınca davranışın pekişme ihtimali yüksektir. Ancak hayvanlarda çoğu zaman ödül miktarı pek değişikliğe yol açmaz.

Öğrenilmemiş olan pekiştireçlerle yapılan pekiştirmelere birincil pekiştirme;örn:yiyecek

Öğrenilmiş olan pekiştireçlerle yapılan pekiştirmelere de ikincil pekiştirme denir.örn:zil sesi

Klasik ve Edimsel koşullanmanın karşılaştırılması:

*Uyarıcının türü açısından: Klasik koşullanmada uyarıcı belirli bir olaydır ve kısa sürelidir.ışık ses gibi

Edimsel koşullanmada uyarıcının birçok öğesi vardır ve uzun sürelidir.

*Öğrenilecek davranışın türü açısından: Klasik koşullanmada davranış belirlidir,doğuştan gelme davranıştır.

Edimsel koşullanmada davranışlar çeşitlidir ve rastlantı sonucu ortaya çıkar.

Öğrenme Süreçleri:

Genelleme:Koşullu tepkiyi yaratan uyarıcını benzerlerine de aynı koşullu tepkinin gösterilmesidir.Örn Köpekten korkan çocuğun kediden de korkması

Ayırt etme:Genellemenin karşıtı olarak hangi uyarıcıya hangi tepkinin gösterileceğini ayır etmedir.Örn kediden korkan çocuğun köpekten korkmaması.

Sönme:Koşullanmış davranışta görülen zayıflamadır.Örn:Zil sesine koşullanmış köpeğin zil ile birlikte et verilmemesi sonucu bu koşullanmanın kaybolması(köpeğin zil sesine karşı salya salgılamaması)

Kendiliğinden Geri gelme:Sönen bir koşullanmış davranışın belli bir süre sonra aynı şartlarda yeniden

canlanmasıdır.Örn:Zil sesine karşı oluşan koşullanmanın sönmesine rağmen belli bir süre sonra tekrarlandığında hemen aynı koşullanmayı ortaya çıkarması.

3-Model alarak Öğrenme:Taklit yolu ile öğrenme de denir.İnsan ve hayvanların beğendikleri,büyükleri,ve ya özendikleri kişileri taklit ederek onlar gibi davranmayı öğrenmesidir.Örn:Bir yavru kuşun annesi gibi ötmesi,Bir gencin pop sanatçısını taklit ederek onun gibi giyinmesi.

4-Bilişsel Öğrenme:Organizmanın algılama hatırlama düşünme gibi zihinsel yetileri aracılığıyla öğrenmesidir.Bu tür öğrenmenin ağırlık noktası bilgilerin biriktirilmesi ve işlenmesidir.Bu nedenle de bilişsel öğrenme geçmiş yaşantılar sonucu olayların anlam değiştirmesi ya da insan ve hayanın geliştirdiği yaşantı sonucu bilgiyi işleme tarzında meydana gelen değişiklik şeklinde tanımlanabilir.Örn: kitap okuyarak,TV izleyerek ya da bir olaya tanık olarak birçok şey öğreniriz.

5-Sezgisel Öğrenme:Kavrama yoluyla öğrenme de denir.Sezgisel öğrenmede çözümü gereken durumun öğeleri arasındaki ilişki bir anda görülür.Başarılı davranış akıl yürütme ve öngörü sayesinde bir anda görülür.Örn:Çok zor sandığımız bir matematik problemini bir müddet düşündükten sonra birden kavrayarak çözüme ulaşmak.

6-Farkında olmadan Öğrenme:İnsan yaşamında farkında olmadan edinmiş olduğu bilgilerdir.Örn:Hiç düşünmediğimiz halde okulumuzun nerede olduğunu bilmemiz.

7-Motor(hareketle)öğreneme:Bir eylemin,bir harekettin nasıl daha iyi hızlı ve doğru yapılacağını öğrenmektir.Örn:Araba sürmesini bilen birinin zamanla bu davranışı daha doğru ve iyi yapabilmeyi öğrenmesidir.

8-Deneme yanılma yoluyla öğrenme:Organizmanın karşılaştığı bir problemi çözmek için denediği çeşitli yollardan,hangisinin problemi çözdüğünü öğrenerek benimsemesidir:Çocukların yap-boz oyununu oynayarak ev yapmayı öğrenmesi.

Öğrenmede Rol Oynayan Etkenler:

1-Öğrenenle ilgili etkenler:

a-Organizmanın belli bir biyolojik olgunluğa ulaşması gerekir.

b-Organizmanın belli bir zihinsel olgunluğa ulaşması gerekir.(zeka yaşının takvim yaşına uygun olması)

c-Uyarılmışlık hali:Öğrenilecek malzeme üzerinde dikkatin odaklaşması gerekir.

d-Aşırı kaygılı olmamak gerekir.

e-Uyarıcı ve davranımlar arasında benzerlik olması öğrenmeyi kolaylaştırır.

f-Öğrenme için güdülenmiş olmak gerekir.

*Güdüler kişiyi öğrenmeye özendirir.

*Güdüler birşeyin seçilmesinde önemli rol oynar.

*Güdüler kişinin davranışlarına yön verir.

Araştırmalarda Hem insanların hem hayvanların öğrenmesinde ödülün önemli rol oynadığını ödülün cezadan daha olumlu bir öğrenme sağladığı görülmüştür.

2-Öğrenilecek malzeme ile ilgili Etkenler:

a-Öğrenilecek konu öğrenenin beden ve zihinsel gelişimine uygun olmalıdır.

b-Öğrenilecek konu öğrenenin ihtiyacını karşılıyorsa daha kolay öğrenilir.

c-Öğrenilecek konu çok uzun ve çık kısa olmamalıdır.

d-Birbirine bağlı konulardan önceki iyi öğrenilmiş olmalıdır.

e-Öğrenilecek konunun anlamlı olması gerekir

3-Öğrenme tekniğine ,ilişkin etkenler

a-Çalışma zamanının bölünmesi

b-Konunun bütün olarak öğrenilmesi

c-Konunun tekrarı

d-Elde edilen sonucun bilinmesi,gerekir.

4-Öğrenmede Transferin rolü:

Transfer: önceki öğrenmenin şimdiki öğrenmeyi etkilemesi olayıdır.İkiye ayrılır:

1-Olumlu Transfer:Önceden öğrenilmiş bilginin veya etkinliğin sonraki başka bir bilgi ve etkinliği öğrenmeyi kolaylaştırmasıdır.Ör:Hentbol oynamayı bilen birinin basketbolü daha çabuk öğrenemesi

2-Olumsuz Transfer:Önceden öğrenilenin sonraki öğrenileceği zorlaştırmasıdır.Buna alışkanlık çatışması da denir.Örn:İki parmakla daktilo yazmayı bilen birinin on parmakla daktilo yazmayı öğrenememesi.

DERS ÇALIŞMA ALIŞKANLIKLARI VE ÖĞRENME

· Çalışma zamanının dağılımı

· Öğrenilecek konunun beden ve zihin gelişimine uygun olması.

· Öğrenmede ilerlemenin bilinmesi

· Öğrenilecek konunun ilgiyi çekmesi

· Konunun bütünüyle öğrenilmesi

· Önceden çalışılmış olması

· Konunun tekrarı

· Konunun anlamlı olması

· Konunun iyi okunması ve anlatılması

Öğrenmenin daha kolay olmasını sağlamaktadır.
__________________
CaKaLBot Banlanmış ve üyeliği iptal edilmiş üyelerin mesajlarını tek nickte toplayan bir bottur.
CaKaLBoT çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 09-24-2006, 01:57 AM   #6
CaKaLBoT
ÇaKaL Üye
 
Üyelik Tarihi: Jan 2006
Mesajlar: 1,791
Teşekkür Etme: 0
Thanked 88 Times in 15 Posts
Üye No: 26295
İtibar Gücü: 2556
Rep Puanı : 76884
Rep Derecesi : CaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond repute
Cinsiyet :
Varsayılan

. PSİKOLOJİDE ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ


Bilimlerin amacı, olaylar hakkında kanıtlanabilir bilgiler elde etmektir. Bu amaca erişmek için izledikleri sistemli yola, her türlü araştırma tekniğine yöntem denir. Değişik bilim dallarında birçok yöntem kullanılır. Psikoloji de diğer bilimlerin kullandığı yöntemlerin çoğunu kendi konusuna göre kullanır. Bunların başlıcaları betimleyici ve tanımlayıcı yöntemler, korelasyonel yöntemler, deneysel yöntemlerdir.

a) Betimleyici ve Tanımlayıcı Yöntemler: Betimleme ve tanımlama amacıyla tarama yöntemi, doğal gözlem, görüşme ve vaka incelemesi yöntemlerinden yararlanılır.



1. Tarama Yöntemi: Belirli sorunlarla ilgili olarak geniş kitlelerin görüşlerinin alınmasıdır.

Test: İnsanların zekalarını, ilgilerini, yeteneklerini, tutumlarını, kişiliğini v.b. ölçmek amacıyla kullanılır.

Anket: Bilgi verecek kişinin doğrudan kendisinin okuyarak cevaplandıracağı sorulardan oluşmuş soru kayıtları kullanarak yazılı cevaplar aracılığı ile gözlemde bulunma işidir.



2. Doğal Gözlem : Olayların doğal durumda izlenmesidir.



3. Görüşme : Görüşme, karşılıklı konuşmadır.Bu konuşma bir kişiyle olabileceği gibi bir gurup insanla da olabilir.



4. Vaka: Bazı durumlarda insan davranışını tanımlamak pek kolay olmaz. Olayın derinliğine inmek gerekir. İnsanın geçmiş yaşantıları ve çevresi davranışlarına önemli etkiler yapar. İnsan davranışını tanımak için bu geçmiş yaşantıların, önemli olayların ve ilişki kurduğu insanların ona nasıl bir etkide bulunduğunu öğrenmek gerekir. Bunun için psikolog incelediği kimsenin ailesi, arkadaşları ve diğer ilgililerle konuşur. Elde ettiği bilgileri nesnel olarak kaydeder. Davranışların nedenlerini ortaya çıkarırkan bu bilgilerden yararlanır.



b) Korelasyonel Yöntemler :

Korelasyonel: Birlikte değişme gösteren olaylar arasında çeşitli anlamlılık düzeylerinde belirlenen ve nedensellik bağları kurmanın başlangıç noktası olan ilişki.



c) Deneysel Yöntemler:

Doğal gözlem, varsayım (Hipotez) ve deneyleme aşamasından geçer.



1. Doğal Gözlem: Olayların akışına gözlemcinin karışmadığı gözlem biçimidir.



2. Varsayım: Olaylar ve olgular arasında neden- sonuç ilişkisi kuran ve gözlem yolu ile test edilecek olan öngörü.

3. Gözlem: Olayın başndan sonuna kadar izlenerek görülenlerin kaydedilmesidir.

Deneysel yöntemde, bu aşamada kastedilen, doğal olmayan gözlemdir.

Güdümlü Gözlem: Olayların yeri, zamanı ve koşullarının gözlemci tarafından hazırlandığı gözlem biçimidir. Nelerin, nasıl gözlenebileceği, nasıl kaydedileceği önceden kararlaştırılır. Aktif gözlem ya da deneyleme de denilebilir.

Deney: Bir değişkenin etkilerini gözlemek üzere koşulları hazırlanmış gözlem yada deneyleme sürecinin ürünüdür. Diğer bilimlerde olduğu gibi deney yöntemi, psikolojide de araştırmaların temelidir.
__________________
CaKaLBot Banlanmış ve üyeliği iptal edilmiş üyelerin mesajlarını tek nickte toplayan bir bottur.
CaKaLBoT çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 09-24-2006, 01:58 AM   #7
CaKaLBoT
ÇaKaL Üye
 
Üyelik Tarihi: Jan 2006
Mesajlar: 1,791
Teşekkür Etme: 0
Thanked 88 Times in 15 Posts
Üye No: 26295
İtibar Gücü: 2556
Rep Puanı : 76884
Rep Derecesi : CaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond repute
Cinsiyet :
Varsayılan

UYARILMA İHTİYACI VE GÜDÜLENME

Organizma,uyku gibi durumların dışında sürekli etkinlik içindedir.Onu bu etkinliklere değişik ihtiyaç ve istekler iter.
İhtiyaç:Rahatlık ve uyum sağlayan,normal davranışları kolaylaştıran bazı şeylerden yoksun olma durumudur.Eksikli ğin duyulmasıdır.
Dürtü:Fizyolojik ve ruhsal dengenin değişmesi sonucu ortaya çıkan ve organizmayı türlü tepkilerde bulunmaya götüren iç gerilime (güce) denir. Güdü:Organizmanın ihtiyacı gidermek için belli bir yönde etkinlik göstermesi eğilimine denir.
GÜDÜLENME
Organizmanın ihtiyaç ya da dürtülerin etkisiyle harekete hazır hale gelerek amaca yönelik davranışta bulunmasına; amaca ulaştıktan sonra rahatlamasına güdülenme (motivasyon) denir.
Güdülenmenin 3 aşaması vardır: 1-(organizmayı amaca yönelten) bir güdünün varlığı
2-(Amaca ulaşmak için yapılan) bir davranış
3-Amaca ulaşma
GÜDÜ TÜRLERİ:
İnsandaki güdülerin en yaygın sınıflandırması şu şekildedir:
1-Fizyolojik güdüler:
Organizmanın varlığını ve soyunu sürdürme ihtiyacından doğarlar;doğuştandırlar.Organizma yaşadığı sürece varlığını sürdüren güdülerdir.ÖRNEK:açlık,susuzluk,analık,cinsellik.. . v.b. Mutlaka doyurulması gerekir ertelenemez.
2-Toplumsal (sosyal) Güdüler:
Beğenilme hoş görülme gibi başkalarınca uyarılan güdülerdir.Toplumdan topluma;bireyden bireye değişiklik gösterirler ÖRNEK:İnsanın saygın bir mesleğe girmek istemesi;beğenilmek,saygı görmek,sevilmek istemesi;bir derneğe üye olmak istemesi gibi...
FİZYOLOJİK GÜDÜLERLE –TOPLUMSAL(SOSYAL) GÜDÜLERİN FARKI:
1-Toplumsal güdüler insana özgüdür, Fizyolojik güdüler hayvanlarda da görülür.
2-Toplumsal güdüler öğrenme ile ilişkilidir,Fizyolojik güdüler öğrenme ile ilişkili değildir
3-Fizyolojik güdüler doğuştandır;Toplumsal güdüler sonradan öğrenilir.
GÜDÜLENMİŞ DAVRANIŞIN GÜDÜLENMEMİŞ DAVRANIŞTAN FARKI:
1-Güdülenmiş davranış amaca yöneliktir,seçicidir
2-Güdülenmiş davranış enerji verir etkin ve direşkendir
3- Güdülenmiş davranışta organizma mutlaka harekete geçer.
4-Güdülenmiş davranış yorucudur
İÇGÜDÜ:
Öğrenilmeden yapılan niçin yapıldığı organizmanın kendisi tarafından da bilinmeyen ve bir türün bütün bireylerinde aynı şekilde görülen kalıtsal davranışlardır.Genellikle hayvanlarda olduğu sanılır.
İçgüdü davranışları reflekslerden,alışkanlıklardan ve zeka ürünü davranışlardan farklıdır.Refleks,doğuştan olan basit bir etkiye karşı tepkidir.Alışkanlıklar ise,çoğunlukla öğrenme sonucunda kazanılmış hareketlerdir.
__________________
CaKaLBot Banlanmış ve üyeliği iptal edilmiş üyelerin mesajlarını tek nickte toplayan bir bottur.
CaKaLBoT çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 09-27-2006, 11:07 PM   #8
CaKaLBoT
ÇaKaL Üye
 
Üyelik Tarihi: Jan 2006
Mesajlar: 1,791
Teşekkür Etme: 0
Thanked 88 Times in 15 Posts
Üye No: 26295
İtibar Gücü: 2556
Rep Puanı : 76884
Rep Derecesi : CaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond repute
Cinsiyet :
Varsayılan BiLim FeLsefesi

A. Bilim felsefesine giriş : Bilim felsefesi, bilimsel kesinlik ve bilimsel sistem düzeyine erişen bir bilgiyi inceler. Bilim felsefesinin amacı; bilimin mantıksal yapısını, niteliğini ve işleyişini incelemek ve aydınlatmaktır.
1. Bilimin tarih içindeki gelişimi : Bilimsel çalışmaların başlangıçları M.Ö 2000 yıllarına kadar uzanır. Bu yüzyıllarda Mısır, Mezopotamya, Hint, Çin medeniyetlerinde bilimsel çalışmalara rastlanmıştır. M.Ö. 7 yüzyıldan itibaren Yunanlılar da bilimsel çalışmalar da bulunmuştur. Bu dönemde bilim ve felsefe iç içeydi. Bir filozof aynı zamanda bilim adamı idi. Ancak ilk defa M.Ö 3. yüzyılda Euclid (Öklit) geometri alanında yaptığı çalışmalarla geometrinin bağımsız bir bilim dalı haline gelmesini sağlamıştır. Onun ardından Archimedes (Arşimet, M.Ö. 287-212) Mekanik biliminin kurucusu olmuştur.
Yunan medeniyetinin çöküşünden sonra Roma İmparatorluğunun Hıristiyanlığı kabulü ve bilimin kilisenin tekeline girmesiyle Avrupa'da bir karanlık çağ başlamıştır.
M.S 7. yüzyıldan itibaren İslam dünyasında ise yeni bir bilimsel uyanış ve aydınlanma başlamıştır. İslam bilim ve felsefesinin doğuşunda Yunan, İran, Süryani ve Hint eserlerinin Arapça'ya çevrilmesi önemli rol oynamıştır. Çeviriler Abbasi halifelerinden Mansur zamanında başlamış, Harun Reşid'in Bağdat'ta kurduğu "Dar'ül Hikme" adlı çeviri merkezi sistemli ve örgütlü bir hale gelmiştir.
Bu çalışmalardan sonra önemli bilim adamları yetişmiştir. Harezmi yazdığı eserlerle aritmetik alanında bir çığır açmış, Cebir biliminin kurucusu olmuştur. İlk defa aritmetikte kullanılan harfler yerine özel geliştirdiği rakamları kullanmıştır. Rakamların kullanılmasıyla aritmetik işlemlerindeki Roma rakamları ya da alfabenin kullanılmasının verdiği hantallıktan kurtulunmuştur. El Hesab'ül Cebir ve'l Mukabele adlı eserinde de logaritmanın kullanılmasına öncülük etmiştir.
Beyruni, yaptığı çalışmalarının büyüklüğü nedeniyle yaşadığı çağa Beyruni çağı adı verilmesine neden olmuştur. Beyruni, dünyanın güneşin çevresinde dönüyor olabileceğini ifade etmiştir. Jeolojik dönemlerin birbirini izlediği görüşünü ortaya atmıştır. Son derece basit bir formülle dünyanın çevresini ölçmüştür. Deneysel fizik çalışmaları yapmıştır. 8 maden 6 sıvı madde ve diğer değerli taşlar olmak üzere 29 maddenin özgül ağırlığını buluyor.
İbn Sina ise özellikle tıp alanında çalışmalarıyla büyük gelişmeler sağlamıştır. El Kanun-u Fi't Tıb adlı kitabı tıp alanında uzun yıllar kaynak kitap olmuş. Avrupa'da 16. yüzyıla kadar üniversitelerde ders kitabı olarak okutulmuştur.
Bu arada ortaçağda karanlık döneme giren Avrupa'da 15 yüzyıldan itibaren Rönesans hareketleri başlamıştır. İslam dünyasının bilim ve felsefe eserleri Latinceye çevrilip okutulmaya başlanmıştır. Kopernik, Galilei, Kepler, Newton, Einstein, Planck gibi önemli bilim adamlarının çalışmalarıyla bilimsel alanda büyük gelişmeler sağlanmıştır.
2. Bilimin felsefenin konusu oluşu : Bilimin, özellikle 19. ve 20. yüzyıllarda, olağanüstü başarı sağlaması, ona olan ilgiyi büyük ölçüde artırmıştır. Bu ilgi düşünürleri, neyin bilim olduğunu, neyin bilim olmadığını ayırmaya dolayısıyla bir takım ölçütler aramaya ve bilimi sorgulamaya götürmüştür. Bu da bilimin, felsefenin konusu içerisine alınmasına yol açmıştır.Bilim felsefesinin görevi, bilim üstüne düşünmek, yani bilim mantığı yapmaktır.
B. Bilime farklı yaklaşımlar
1. Ürün olarak bilim : Bu yaklaşım, bilimi anlamak, bilim diye ortaya konmuş eserleri (ürünleri) ele alır ve onları tarihsel gelişimi içinde anlamaya çalışır. Bunun yolunu da bilim eserlerini mantık açısından çözümlemekte görür. Bilimsel önermeleri mantık aracılığıyla çözümlemek isteyen yaklaşıma mantıkçı ampirizm ya da neo pozitivizm denir. En önemli temsilcileri Hans Reichenbach ve Rudolf Carnap'tır. Bunlara göre bir önermenin anlamlı olabilmesi için ya doğrudan olgusal bir dille ya da sonuçta olgusal bir dilin kısaltılması şeklinde ifade edilmiş olması gerekir.
Bu yaklaşımda anlamlılık ve doğrulanabilirlik iki önemli ölçüttür. Bunlardan, doğrulanabilirlik, bir önermenin doğru olup olmadığı, o önermenin içeriğinin olgularla desteklenmesine bağlıdır.
2. Etkinlik olarak bilim : Bu yaklaşım, bilimi, bilim adamları topluluğunun bir etkinliği olarak görür.Bilimin ne olduğunu anlamak için bilim adamları topluluğunun iç yapısını, inançlarını, içinde yaşadıkları toplumdaki araştırma gruplarına bakış tarzlarını, bilim ve toplum arasındaki karşılıklı ilişkileri vb. incelemek gerektiğini ileri sürer.
Bu yaklaşımın en önemli temsilcileri Thomas Kuhn ve Stephen Toulmin'dir.
Kuhn, bilimi anlamaya yönelik çalışmasında çıkış noktası olarak "paradigma" adını verdiği kavramı kullanır. Paradigma, belli bir bilimsel yaklaşımın doğayı ya da toplumu sorgulamak ve onlarda bir ilişkiler bütünü bulmak için kullandığı açık ya da üstü kapalı tüm inançlar, kurallar, değerler, kavramsal ve deneysel araçlardır.
Kuhn bilimin şu üç dönemden geçtiği savunur.
a) Bilim öncesi dönem
b) Olağan bilim dönemi
c) Bunalımlar
d) Bilimsel devrim
Kuhn'a göre bilim birikimsel bir süreç izlemez, dolayısıyla bilimsel gelişme ya da ilerlemeden değil, ancak bilimsel değişmeden söz edilebilir. İlerleme ve gelişme normal bilim sürecinde yani bir paradigma içerisinde söz konusu olabilir. Fakat bir paradigmanın diğerinden daha iyi açıkladığını gösterecek ölçütler olmadığı için bir paradigmadan diğerine geçiş devrimsel bir nitelik taşır.
Toulmin'e göre ise bilimsel kuramların başarılı ya da başarısız olmaları bilimlerde yeni koşulların oluşturduğu sorunları çözme gücü ile ortaya çıkar. Bu güçten yoksun olanlar ise zamanla terk edilir.
C. Bilim felsefesinde klasik görüş ve eleştirisi
Bilimde klasik görüşü en iyi temsil eden pozitivizmdir. Benzer işlevi bazı farklarla mantıkçı ampirizm tarafından da sürdürülmüştür. Pozitivistlere göre felsefe evren hakkında bilgi vermekten vazgeçmeli, bilimsel bilgiyi sorgulayan, çözümleyen bir disiplin olmalıdır.
1. Bilime klasik görüş açısından bakış
a) Klasik görüş açısından bilim :
- Bilim, insan bilincinden bağımsız gerçeklikler hakkında araştırma yapma etkinliğidir. Yöntemi tümevarımdır.
- Bütün bilimler birbiriyle bağıntılıdır. Ve tüm bilimler birbirine indirgenebilir.
- Bilimin yardımıyla daha önce bilinenler kesinleştirilir, bilinmeyenler bilinir duruma getirlir. Bugün bilinmeyen şeyler varsa bu bilimin tam gelişmemiş olmasındandır. Bilimler geliştikçe bilinmesi gereken tüm şeyler bilinebilecektir.
- Bilim birikimsel süreç izler. Bu süreçte yanlış bilgi terkedilir, doğru bilgi kullanılmaya devam eder.
b) Klasik görüşte bilimi niteleyen özellikler
- Bilim olgusaldır. Duyularla algılanabilen bir dünyaya ilişkindir.
- Bilim mantıksaldır. Bilim akıl ve mantık ilkelerine dayanır. Akılsal olan bilimsel, bilimsel olan akılsaldır.
- Bilim genelleyicidir. Bir olay aynı türden bütün olaylar için geçerlidir.
- Bilim nesneldir. Bireyden bireye değişmeyip herkes için aynıdır.
- Bilim eleştiricidir. Eleştirel bir tutumla konularını ele alır.
2. Bilimsel yöntemin özellikleri
Bilimsel yöntem, olguları betimleme ve açıklama amacıyla izlenen sistemli bilgi edinme yoludur. Bilimsel yöntemde birinci aşama betimlemedir.
- Betimleme aşamasında araştırma konusu olgular ve bu olgular arası ilişkiler saptanır, sınıflanır ve kaydedilir. Gözlemle başlar, deneyle devam eder.
- Açıklama ile betimlenmiş olgular, bu olguların ve birbirleriyle olan ilişkilerini yansıtan ampirik genellemeler bazı teorik kavramlara başvurularak anlaşılır hale getirilir.
- Hipotez, gözlenen olaylar hakkında yapılan geçici bir açıklamadır.
- Kuram, sistemli bir biçimde düzenlenmiş, olguları açıklama aracıdır.
- Bilimsel yasa, bir bilim dalının alanına giren olgular arasında sürekli tekrarlanan ve bilim adamları topluluğu tarafından doğru kabul edilen ilişkilerin neden-sonuç biçiminde dile getirilmesidir.
3. Bilimsel açıklama-ön deyinin özellikleri
Açıklama, bilimsel niteliğini birtakım genellemelere başvurarak kazanır. Örneğin boşlukta tüm cisimler aynı hızda düşer.
Ön deyi; olgular arasındaki ilişkilerden yararlanarak henüz olmamış bir olguyu önceden kestirmedir. Örneğin Thales M.Ö 585 yılında güneş tutulması olacağını önceden haber vermiştir.
4. Bilimsel kuramın özellikleri
Mevcut olguları açıkladığı gibi sonradan olacaklar hakkında öndeyide bulunmayı sağlar.
5. Klasik görüşe yapılan eleştiriler
- Bilime gereğinden fazla önem verdikleri için eleştirilmişlerdir.
- Bazı şeyler bilinmiyorsa bu bilimin ilerleyememiş olmasındandır. Bilimler ilerledikçe bilinmesi gereken tüm şeyler bilinecektir, görüşü yanlıştır. Çünkü evren de bilinmesi gereken şeyler sınırsızdır. Bunların hepsinin bilinmesi imkansızdır.
- Tüm bilimlerin tek bilime indirgenebileceği yanlıştır.
- En güvenilir yöntemin doğrulama yöntemi olduğu yanlıştır.
- Bilime birikimsel bir süreç gözüyle bakmaları eleştirilmiştir.
- Bilimin, bilim adamları topluluğunun özelliklerinden etkilenmez, görüşü yanlıştır.
D. Bilimin Değeri
Bilim doğal ve toplumsal gerçekliğin daha iyi anlaşılmasını ve belirli ölçüde de olsa denetlenmesini sağlar.
Bilimin iki önemli işlevi vardır: a) Bilimin teknolojiye uygulanmasına ve yarara yönelik buluşlara olanak sağlaması
b)Nitelikleri belli bir düşünme yapısı ve akılcı bir dünya görüşü oluşturması.
__________________
CaKaLBot Banlanmış ve üyeliği iptal edilmiş üyelerin mesajlarını tek nickte toplayan bir bottur.
CaKaLBoT çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 09-27-2006, 11:08 PM   #9
CaKaLBoT
ÇaKaL Üye
 
Üyelik Tarihi: Jan 2006
Mesajlar: 1,791
Teşekkür Etme: 0
Thanked 88 Times in 15 Posts
Üye No: 26295
İtibar Gücü: 2556
Rep Puanı : 76884
Rep Derecesi : CaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond repute
Cinsiyet :
Varsayılan

Sınırları önceden belirlenmiş bir alanda, bilmek amacı ile genel geçer bilgilere ulaşmak için sistemli olarak, belli bir yöntemle elde edilen bilgilerdir.
Bilimlerin özelliklerini ve yöntemlerini daha açık görebilmek için öncelikle farklarını bilmek gerekmektedir. Çünkü hem konu hem de yöntem açısından birbirinden oldukça farklı bilimsel alanlar bulunmaktadır.
Bilimler alanları, yöntemleri ve sonuçları açısından öncelikle iki grupta toplanırlar:
Formel Bilimler (Aksiyomatik bilimler - Normatif bilimler - İdeal bilimler - Disiplinler / Matematik, Geometri, Mantık) :
Konuları; insan zihninin doğadan soyutlayarak oluşturduğu ideal, soyut kavramlardır. (Sayılar, geometrik şekiller, akıl ilkeleri vb) Bu nedenle deney yöntemini kullanmazlar. Belli bir kabul edişten ( aksiyom ) yola çıkarak; bu genel doğrudan özel sonuçlar çıkaran bilimlerdir. Tümevarım (dedüksiyon) olarak adlandırılan bu akıl yürütme; doğru kabul edişe göre kesinlik kazanır. Ancak aksiyomlar, yani kabul edişler, farklı olursa bu kez varılan sonuçlar da farklı olacaktır. Örneğin Okildes'ten bu yana kabul edilen ve düzlem koşullarında geçerli olan geometri doğruları; bir başka sistem olan uzay geometri için geçerli değildir. Kısaca Formel bilimlerin doğrusu kabul ediş sınırları içinde kesinlik taşırlar. Başka bir kabul ediş sistemi ise yine kendi içinde kesinlik taşımaktadır.
Bu açıdan bakıldığında; formel bilimler kendi sistemleri içinde doğruluk ve kesinlik taşımaktadır. Ama bu onların önemini azaltmaz. Çünkü ancak formel bilimlerin ölçüler ve tutarlık konusunda vardığı noktadan sonra diğer bilimler mümkün olabilmiştir. Bir başka deyişle formel bilimler diğer bilimlerin olması için gerekli ve zorunludurlar.
Formel bilimler pozitif bilimlerin dilidir. Pozitif bilimlerin özünü oluşturan ölçü ancak matematik bilimleri ile mümkündür. Yine bilgilerin kendi içinde tutarlılığı ve sonuçların dile getirilişleri ile doğruluğunun denetlenmesi ancak mantıkla mümkündür.
__________________
CaKaLBot Banlanmış ve üyeliği iptal edilmiş üyelerin mesajlarını tek nickte toplayan bir bottur.
CaKaLBoT çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 09-27-2006, 11:08 PM   #10
CaKaLBoT
ÇaKaL Üye
 
Üyelik Tarihi: Jan 2006
Mesajlar: 1,791
Teşekkür Etme: 0
Thanked 88 Times in 15 Posts
Üye No: 26295
İtibar Gücü: 2556
Rep Puanı : 76884
Rep Derecesi : CaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond repute
Cinsiyet :
Varsayılan

Pozitif (Olgusal) Bilimler :
Konuları sınırları önceden belirlenmiş olan somut varlık alanlarıdır. Evrenin belli özellikleri olan bir bölümünü ele alan bu gruptaki bilimler, soyut kavramlar üzerine araştırma yapmazlar. Deneylenemeyen konuları ele almazlar. Konuları içine giren somut varlık alanlarını incelerken genellikle tümevarım (endüksiyon) yöntemini kullanırlar. Tekil doğrulardan yola çıkarak, genel doğrulara ulaşmaya çalışırlar. Ancak pozitif bilimler bazen (özellikle de insan söz konusu olunca) bilinenden bir tek gerçeklikten yola çıkarak ona benzer olan durum için yargıya varırlar. Yani benzerliklerden hareketle akıl yürütürler. Bu yöntem benzeşim ( analoji/andırım) olarak adlandırılır.
Tümevarım ve andırım yöntemi ile elde edilen doğru bilgilerden sonradır ki pozitif bilimler, alanları içinde bir genellemeye varırlarsa; bundan sonra tek olaylar için dedüksiyon yöntemini uygularlar.
Tüm pozitif bilimlerde konularının gerektirdiği farklı özellikleri dikkate almazsak aynı yöntem kullanılır. Bu yöntem deneysel yöntemdir ve dört ana aşamadan oluşur.
__________________
CaKaLBot Banlanmış ve üyeliği iptal edilmiş üyelerin mesajlarını tek nickte toplayan bir bottur.
CaKaLBoT çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
CevaplaCevapla


Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir)
 

Yayınlama Kuralları
Yeni konu açamazsınız
Cevap gönderemezsiniz
Eklenti ekleyemezsiniz
Mesajlarınızı düzenleyemezsiniz

Kodlama is Açık
Smilies are Açık
[IMG] code is Açık
HTML code is Kapalı


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Felsefe ve Mitler [FX][SOLDIER] Eskiler (Arşiv) 0 07-18-2007 04:49 PM
Felsefe yuko_can Eskiler (Arşiv) 8 01-02-2007 12:11 PM
Felsefe Tathar Elanessé Eskiler (Arşiv) 1 05-12-2006 12:37 AM
Felsefe... Misyoner Eskiler (Arşiv) 1 10-04-2005 03:09 AM

Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 06:30 AM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.