![]() |
|
![]() |
#1 |
Administrator
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2005
Mesajlar: 8,106
Teşekkür Etme: 20 Thanked 155 Times in 28 Posts
Üye No: 1
İtibar Gücü: 70000
Rep Puanı : 434913
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
Ünvan : Admin
|
![]() Çoğul düşler diyarındaydım
Dün gece anne Sen yoğun bakım ünitesinde Cihazlara bağlı gidip gelirken Ölümle yaşam arası mücadele verirken Ben neler yaşadım bilemezsin Bilemezsin anneciğim Soğuk hastane odasında ölümle burun buruna Çiçeklenmişken bahar dalları yeşermişken umutlar Ben vedaya henüz hazır değilmişim anneciğim Umut ağacına sarılmış gönlüm Dallarına tutunmuş düşüncelerim Geçmişle gelecek arası mekik dokurken Asla bugünü yaşamıyordum anne Gözlerim, sıcacık beni tutan büyüten Korumaya çalışan ellerinde takılıydı Neler neler yaşadım ben anlatamam Sen anlayabilir misin bilmiyorum anneciğim Biliyorsun ben hemen ağlayamam Dün gece de ağlayamadım İçim kan ağlasa da gözlerimden yaş akmaz Ne zamanki normale dönüp odana getirdiler Verilen ilaçların tesirinden gözlerini yarı aralayıp Çimen yeşili her zaman çok beğendiğim gözlerinle Bana bakıp yanıma yat üstünü ört deyinceye kadar Unuttun mu ben de artık anneyim anne Bir anne için çocukları hep çocuk mu kalıyor Sahi öylemi anne söyler misin hala çocuklarını mı düşünüyorsun Hiç şüphem yok öyle yapıyorsun anne İşte o an için için gözyaşlarımı içime akıttım Damla damla boncuk boncuk herkesten sakladığım gözyaşlarımı Bunu biliyor musun anneciğim bilmeni de istemedim Kendin için değil bizim için yaşamak istediğini yeniden anladım Sabah gözünü açar açmaz ben iyiyim sen yorgunsun Hasta olmayasın dedin anne neden kendini hiç düşünmezsin Oysa ben hiç bu kadar iyi olmamıştım sen yeniden hayata dönmüştün anne Hala gözlerimi üretken olan ellerinden sevecen gözlerinde ayıramıyorum Sen yorulmadan mı bizi büyütürken hiç gül benzin solmadı mı Bunları sana söylemek istedim oysa hiç konuşamadım Söyleyemediğim duygularımı hiç olmazsa yazıyorum Okyanusların gel gitleri gibi duygu seli duygu fırtınası içerisinde Sana neler anlatabilirdim neler söylemek isterdim bir bilsen Duygular neden gizlenir neden aramızda sırlar olur bilemedim anne Sen çiçekleri bitkileri ağaçları çok seversin bilirim Ama şunu biliyorum ki papatyalara aşıksın bana benzettiğin için İncileri de seversin oysa güzel kuğu boynuna asla takmadın onları Bizi incilere benzettip hep gurur duyduğun için seversin Gözlerin nemlendi kaçırıyorsun yine benden Merak etme ağlayabilirsin anne ben biliyorum ki Ağlarken de gülerken de bizim için atıyor tekleyen kalbin Duygularını neden saklıyorsun anne ben başucunda bu şiiri yazarken Sen yine daldın ilaçların tesirinden güzel gözlerini kapattın Ne olur anne bir daha kapatma aç gözlerini tut ellerimi Çoğul düşler diyarına yolculuğum bitecek birazdan Ama sana olan sevgim ihtiyacım hiç bitmeyecek Bitmeyecek canım anneciğim |
![]() |
![]() |
![]() |
#2 |
Administrator
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2005
Mesajlar: 8,106
Teşekkür Etme: 20 Thanked 155 Times in 28 Posts
Üye No: 1
İtibar Gücü: 70000
Rep Puanı : 434913
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
Ünvan : Admin
|
![]() Seninle Ama Yapayanliz..
Artik eskisi gibi guzel degil gunler Gunes hep depe ardindan dogup Depe ardindan batiyor Urkek isiltisi karanlik dunyami Aydinlatmaya yetmiyor.. Eskiden denizler maviydi Coskun martilarin Soyledigi turkulerle uzaklara dalardim Simdi ise hapis gibiyim anilarda Boz bulanik denizin Terkedilmis sahilinde yuruyorum Seninle ama yapayanliz.. Eski rus pazarindan gecti yolum Sanki yabanci bir ulkeden Gelmis bir turist gibi hissettim kendimi Herseye yakin okadar da uzak Oysaki.. Seninle saatlerce dolasirdik buralari Begendigin elbiseyi overdin bana Alsammi almasammi deyip Illaki benim evet dememi beklerdin Ah o gunler Simdi elim cebimde basim onumde Bir yere bakmadan gidiyorum Seninle ama yapayanliz.. Dun gece resmini buldum Eski buzdolabinin altindaki halinin Altina saklamistim onu Hic aklima gelmezdi Resmine yeniden bakacagim Hic bir seye bukadar sevinmemistim Buruk bir huzun coksede ustume Seni yeniden gormek cok guzeldi Gozlerin, yuzun oyle guzelsinki Bagrima bastim resmini Guldum agladim yalvardim Kayboldum anilarda SENSIZ SESSIZ YAPAYANLIZ.. |
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
Administrator
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2005
Mesajlar: 8,106
Teşekkür Etme: 20 Thanked 155 Times in 28 Posts
Üye No: 1
İtibar Gücü: 70000
Rep Puanı : 434913
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
Ünvan : Admin
|
![]() BU SEVDA
Bu sevda Birdenbire saran içimizi Bu narin bu sımsıcak Bu umutsuz Sevda Gün gibi güzel Ve kabaran deniz gibi Çalkantılı Bu sevda O kadar gerçek O kadar güzel O kadar mutlu O kadar sevinçli Ve karanlıkta korkudan titreyen bir çocuk gibi Gülünç Ve gecenin ortasında sakin bir adam gibi Kendinden emin Başkalarının yüreğine korku salan Benizlerini solduran Dillerini çözen bu sevda Gözetlediğimiz için gözetlenen Yaraladığımız Ayaklar altına aldığımız İnkar ettiğimiz unuttuğumuz için Kovalanmış yaralanmış ayaklar altına alınmış İnkar edilmiş unutulmuş Bu kocaman sevda Gene dipdiri Gene güneşli Senin sevdandır bu Benim sevdamdır Hep var olan Durmadan yenilenen Ve değişmeyendir Bir bitki kadar gerçek, bir kuş kadar ürkek Yaz güneşi kadar diri ve sıcaktır İkimiz de gidebiliriz Sonra dönüp Derin uykulara dalabiliriz Acı çekebiliriz uyanınca İhtiyarlayabiliriz Sonra tekrar dalabiliriz uykuya Ölümü düşleyebiliriz Oysa Başucumuzda Gülerek bakıyor bize Durmadan tazelenen bu sevda Ayak diriyor yaşamakta Arzu kadar diri Bellek kadar zalim Pişmanlık kadar budala Hatırlamak kadar tatlı Mermer gibi soğuk Gün gibi güzel Bir çocuk gibi narin Bize bakıyor gülümseyerek Ve hiçbir şey söylemeksizin Konuşuyor bizimle Ve ben ürpererek dinliyorum onu Bağırıyorum Senin için Kendim için Bağırıyorum bizim için Gitme kal Dur orda Ayrılma yerinden Kal orda Kımıldama Gitme Biz ki sevmiştik birbirimizi Unuttuk seni Bari sen unutma bizi Bir sen varsın yeryüzünde bizim için Terk etme bizi Buz bağlamasın yüreklerimiz Ne kadar uzakta Ve nerde olursan ol Duyur bize kendini Bir çalı dibinde Hatıralar ormanında Birdenbire çıkıver karşımıza Uzat elini bize Ve kurtar bizi. Jacques PRÉVERT |
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
Administrator
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2005
Mesajlar: 8,106
Teşekkür Etme: 20 Thanked 155 Times in 28 Posts
Üye No: 1
İtibar Gücü: 70000
Rep Puanı : 434913
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
Ünvan : Admin
|
![]() Sabah uyandığında midesinde bir yanma hissetti. Yanmanın nedeni akşam yedikleri değil, uyanır uyanmaz bugün yapacaklarının aklına gelmesiydi.
Bugün 2 yıldır götürmeye çalıştığı bir birlikteliği bitirecekti, aslında bunda geç bile kalmıştı. Bitmeli dedi içinden her gün; bu tatsız uyanış bitmeli... İçinde bir muhakeme başlamıştı, kendi kendine söyleniyordu: "Ona da haksızlık etmek istemiyorum belki hatalı olan benim.... Bulunmaz Hint kumaşı değilim ya, görünüş olarak, hımmm, yakışıklı çocuk denilecek biri hiç değilim.... Ama yaptım, çok çalıştım bitmesin diye, kendimle, mantığımla çok kavga ettim, olmadı...." Genç adam bunları düşünürken suratı şekilden şekile giriyordu. Süratle giyinerek dışarı çıktı. Bugüne kadar hiç bekletmemişti onu, şimdi de bekletmemeliydi. İstanbul soğuk ve yağmurlu bir Nisan ayı yaşıyordu. Genç adam gökyüzüne bakarak iç geçirdi : "bulutlar bizim yaşayacaklarımızı biliyor onlar bile ağlıyor halimize." Birkaç saatlik yolculuktan sonra Kadıköy iskelesine geldi. Her zamanki gibi yine ilk kendisi gelmişti buluşma yerine. Birkaç dakikalık beklemeden sonra karşıdan kız arkadaşının geldiğini gördü, şimdi midesindeki ağrı daha da artmıştı. Karşılama faslından sonra Beşiktaş'a gitme kararı aldılar, yolculuk sırasında hiç konuşmadılar; genç adam güneşin yokluğunda grileşen denize bakıyordu. Genç kız, arkadaşının bu durgunluğuna anlam verememişti, öyle ya nereden bilecekti bugün ayrılık çanlarını çaldığını. "Üşüdüm" dedi genç kız. Bu, yolculuk boyunca edilen tek laftı. Beşiktaş'a geldiklerinde bir cafe de oturdular, genç kız anlamıştı kendisine bir şey söylenmek istendiğinin... - "Bana bir şey mi söylemek istiyorsun" dedi, genç adamın gözlerine bakarak. Genç adam gözlerini kaçırarak - "Evet" şeklinde başını salladı. Genç kız daha da heyecanlanmıştı. Biraz da sinirlenerek - "Söyle öyleyse ne diye bekliyorsun." Genç adam içini çektikten sonra - "Sence biz nereye kadar gideceğiz, daha doğrusu biz iyi bir ikiliyiz" - "Bunları sorma gereğini neden duydun." dedi genç kız. Genç adam söze başladı : - "Bak canım bundan birkaç ay önce akşam saat 11:00 civarıydı sanırım, hatırladın mı? Genç kız - "Evet hatırladım" dedi, ama genç adam genç kızın sözünü bitirmesini beklemeden - "O akşam seni düşünüyordum, diğer akşamlarda olduğu gibi, senin için bir şiir yazmıştım. Onu o an sana okumak istemiştim, sana telefon açtığımda şiirimi bile dinlemeden "şimdi sırası mı canım ya, senin de işin gücün yok mu ?" demiştin bana. Biliyor musun o an bir kaç yumruk yedikten sonra kroki durumuna düşen bir boksör gibi olmuştum. Sessiz kalıp özür dileyerek telefonu kapatmıştım. Daha sonra bu şiiri benden hiç istememiştin. Ve bunun gibi bir çok defa tartışmamız oldu. Geçenlerde hasta olup yataklara düştüğümde arkadaşlarımla birlikte sen de gelmiş, Meral'in bana "sen şanslısın, Nalan sana bakar" sözüne karşılık sinirli bir edayla "aaaa, bana ne, işim yok da sana bakacağım, annen baksın." demiştin bunu da hatırladın mı?" Genç kız tekrar "evet" dedikten sonra şaşkın şaşkın - "Evet ama bunları neden hatırlatıyorsun bilmiyorum. Biliyorsun benim kişiliğim böyle, duygusallığı sevmiyorum . Ve hasta bakıcı gibi göründüğümü de kimse söyleyemez." Genç adam güldü - "Evet canım, bak burada haklısın, sen zaten olmak istesen bile bu kalbi taşıdığın müddetçe hasta bakıcı, hemşire falan olamazsın." Genç adam devam etti "bana şimdiye kadar kaç kere sabahın erken saatlerinde güzel sözcüklerden oluşan bir mesaj çektin, hiç, hatta günün hiçbir saatinde çekmedin. Duygusallığı sevmeyebilirsin ama sen seni seven insanları mutlu etmeyi de sevmiyorsun, halbuki ben senin tam tersine kendimden çok insanları mutlu etmeyi seviyorum. Seni tanıdığımdan beri her sabah, akşam, gece, yani seni andığım her saat tatlı sözcük mesajım vardı senin için biliyor musun? Seninle ben ak ile kara gibiyiz" Genç kız anlamıştı, - "Yani ne istiyorsun, benden şair olmamı mı?" Genç adam tekrar gülümsedi içinden dün gece verdiği ayrılık kararının ne kadar doğru olduğunu düşünüyordu. - "Hayır dedi şair olmanı istemiyorum zaten olamazsın da; yalnız biz ayrılmalıyız, ayrılırsak ikimiz içinde en hayırlısı bu olacak." Genç kız şaşırmıştı, - "Neden ama, ben seni seviyorum, senin de beni sevdiğini sanıyordum." Genç adam iç çekerek - "Hayır canım, sen esas beni sevdiğini sanıyorsun, eğer beni sevseydin şimdi burada başka şeyler konuşuyor olurduk." Genç kızın gözleri yaşarmıştı, Genç adam cebinden çıkardığı mendili uzattı, genç kız göz yaşlarını silerek kesik bir sesle - "Sen bilirsin, umarım beni başka biri için bırakmıyorsundur." Genç adam - "Nasıl böyle bir şeyi düşünürsün, senden başka olmadı ve uzun süre de olacağını sanmıyorum." Genç adam ve genç kız iki sevgili olarak oturdukları masada artık iki yabancı gibi duruyorlardı. İstanbul yağmurlarla yıkanırken yağmura iki sevgilinin umutları da karışıyordu. Birkaç dakika sesiz oturduktan sonra genç kız - "Kalkalım istersen" dedi. Genç adam - "Ben biraz daha burada kalmak istiyorum, istersen sen kalkabilirsin. Genç kız - "Tamam, o zaman sana mutluluklar dilerim" diyerek elini uzattı. Genç kızın sesi ve eli titriyordu genç adam - "Arkadaş olarak beraberiz, ama sen istersen tabi" dedi. Genç kız - "Evet" anlamında başını salladı ayrılırken son kez sarıldılar birbirlerine. Genç kız uzaklaşırken, genç adam masada dondu kaldı. Vakit öğleni bulurken yağan yağmur yerini güneşe bırakmıştı, ama genç adam titriyordu. Onu titreten açan güneşe rağmen esen rüzgar mıydı, yoksa kalbindeki ayrılık acısı mıydı. Saatlerce dolaştı devamlı kendini sorguluyordu. Hatayı baştan yaptım diyordu, ama yaşadığı güzel günlerde olmuştu."Allah'ım" dedi "Allah'ım güç ver bana". Dostlarını düşündü onların dediklerini düşündü. Arkadaşları sizler birbirine zıt insanlarsınız yol yakınken dönün bu yoldan dememiş miydiler. Tabi ya doğru olanı yapmıştı. Saatler geçtiğinde artık güneş yerini yıldızlara bırakmıştı, eve döndüğünde yürümekten bitap duruma düşmüştü. Kendisini karşılayan annesine hiçbir şey söylemeden kendi odasına gitti. Gece bir türlü bitmek bilmiyordu anıların ağırlığı altında eziliyordu genç adam, ama sabah erken kalkıp ajansa gidecekti, bunun için uyuması gerekiyordu. Birkaç saat sonra genç adam uykuya dalmayı başarmıştı ve sabah 7'de saatin zırlamasıyla uyandı genç adam. Evden çıkacağı zaman cep telefonuna baktı, mesaj ve 10 tane cevapsız arama vardı. Genç adam yorgun olduğu için duymamıştı telefonunun sesini. Cevapsız arama ve mesaj canımcım'dan gelmişti, canımcım onun Nalan'a taktığı isimdi, heyacanla mesajı açtı mesajda şunlar yazıyordu... "Sadece, onları sevmeyi sevdim. Hepsini onlarsız yaşadım da, bir seni sensiz yaşayamıyorum Bu aşkı tek kalpte taşıyamıyorum. Sana yemin güzel gözlüm, bir tek seni sevdim. Ve seni severek öleceğim, ELVEDA BIRTANEM......." Evet, genç adam şaşırmıştı, mesajın geliş saatine baktı, sabahın beşini gösteriyordu. Güldü, kahkahalar atarak güldü, onu tanıdığı ve arkadaş olduğu günden beri ilk defa bir şiir alıyordu ve ilk defa bu saatte aranıyordu.... Heyecanla hızlı arama yaptı, çalan telefonu yabancı bir ses açtı. Genç adam - "Nalan ile görüşebilir miyim" dedi. Fakat karşıdaki ağlıyordu, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu; -"Ben onun annesiyim yavrum, canım kızım bu sabah intihar etti. Gece odasında birilerini arayıp durdu, sabah odasının ışığını sönmemiş görünce merak ederek odasına girdim, ama yavrum kendini asmıştı." Genç adam beyninden vurulmuşa döndü. Bir gün önceki mide ağrısının iki katını çekiyordu şimdi. Olduğu yere yığılıp kaldı...... Birkaç ay sonra... İki doktor konuşur. Doktorlardan biri diğerine karşıdaki hastanın durumunu soruyor .... - aaa o mu, üç ay önce getirdiler, elindeki cep telefonunu hiç bırakmıyor, kendisi yüzünden bir genç kız intihar etmiş, o günden sonra o cep telefonu her zaman elinde devamlı bir şeyler yazıp birine yolluyor. Geçenlerde merak ettim o uyurken gönderdiği numarayı aradım hayret ki numara 3 ay önce iptal edilmiş, ve gelen mesajlarda bir şiir: "Sadece onları sevmeyi sevdim Hepsini onlarsız yaşadım da Bir seni sensiz yaşayamıyorum. Bu aşkı tek kalpte taşıyamıyorum. Sana yemin güzel gözlüm, bir tek seni sevdim. Ve seni severek öleceğim, ELVEDA BİRTANEM......." mesajı vardı. |
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
Administrator
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2005
Mesajlar: 8,106
Teşekkür Etme: 20 Thanked 155 Times in 28 Posts
Üye No: 1
İtibar Gücü: 70000
Rep Puanı : 434913
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
Ünvan : Admin
|
![]() Bizi Kendilerine Hep Yabancı, Hep Aykırı Gördüler.,
Kapım önce açılıyor, sonra kapanıyor...Merdivenlerden inişini, ayakseslerini duyuyorum. Yüreğindeki sıkıntıyı, o ürkek yorgunluğunu, birazdan kentin o karanlık akıntısına bırakacağın ruhunun telaşlı sancısını duyuyorum buradan. Bizi gözeten o büyü hızla eksiliyor hayatımızdan. Artık aşkımız bizi korumuyor, sevgili, biliyorsun. Eksik, kaçak, korkak yaşıyoruz kimbilir ne zamandır, birbirimizden gizlice... Aşklar sahiplerine, onların yazgılarına, öykülerine benzer sevgili. Bizim de aşkımız ürkek, yaralanmış çocukluğumuz gibiydi: Hoyratlıklardan, kabalıklardan,duygusuz dalgınlıklardan sonsuz alınganlıklara kapılıp hep arka odalara çekilen... Bu hayat, bize nasıl acımasız ve hoyrat davrandıysa biz de kendimize ve aşkımıza öyle davrandık sevgili. Birbirimize yaptıklarımızı nasılsa bir gün unuturuz, unutulur sandık. Zamanın bağışlayıcı olduğunu ve her şeyi yoluna koyacağına inandık. Ne çok yanılmışız! Meğer zaman aşkların en acımasız tanığıymış. Ömür gibi, insanın aşkına gösterdiği hoyratlığı da sınırlıymış. Meğer o aşk, hayatımızın tek kristaliymiş sevgili. Şimdi seslerimizi örten tesellisiz hüzünlerden, sıkıntılı kaygılardan, bizi zehirleyen kuşkularımızdan anlıyoruz bunu, gidişin bir vedaysa, ve artık hazırsak o büyük ayrılığa; yeni bir hayat kurana dek, eminim yine de birbirimizden, üzerine acılarımızın gölgesi vuran tarihimizden, paylaştığımız o kutsal sırdan güç alacağız. Biliyorum, şimdi benden çok uzakta, bir başka şehirde de olsan, sen de benim gibi haksızlıklara öfkeyle karşı koyacaksın. Yaşlı, düşkün insanlarla, kimsesiz çocuklarla paylaşacaksın elindeki avucundaki son parayı... Kendileri gibi olmayanları..aşağılamak isteyenlere sen de benim gibi karşı koyacak, belki de öfkelenip onların bulunduğu yeri lanetli bir protestoyla terkedeceksin. Biliyorum, sen de benim gibi, insanların savaşlardan uzak ,barış içinde yaşamalarını sağlamak için ne kadar hayalci ve ne kadar sonucu umutsuz da olsa bir takım etkinliklere katılacak, çocuksu ve en çok da hüzünlü dernek binalarında, ne yapmalı, nasıl yapmalı diye kendini hırpalayacaksın. Sen de benim gibi hep o saatlerde, göğsüne bastırdığın bir kitapla unutulmuş bir tren istasyonuna, ya da terkedilmiş bir kıyı kahvesine gidip, insanların birbirlerine bu denli duyarsız ve aşklarına karşı bu denli hoyrat olmalarının sebebini ıstıraplarını yitirdiklerine bağlayacaksın. Sımsıcak, kor gibi olan ve hayata çırılçıplak dokunmalarını sağlayacak olan ıstıraplarını... Biliyorum, birisinden çok etkilensen, o insan seni yaralı çocukluğu, yazgısı ve öyküsüyle içini acıtsa, bu acının o coşkulu hüznünü daha da derinden hissedebilmek için bir süre sonra sen de benim gibi içinden “o şimdi gitse ve ben onu özlesem” diyeceksin... Birisi sana, kimi insanlar neden intihar eder diye sorduğunda,eminim senin de hemen aklına ikimizin de günlerce unutamadığı o film gelecek hemen: Hani sevdiği adama duyduğu o yoğun, o tutkulu aşkın bir gün biteceğinden korkup, böyle bir şeyi yaşamamak için, kendini sulara atan kadını ve sevdiği adamı anlatan o şiir ve keder yüklü film.... Biliyorum, çok uzaklarda da olsan, tıpkı benim seni düşündüğüm gibi sen de beni düşüneceksin. Korkularımı, sancılarımı, o yarım kalan arzularımı, yenilgilerimi... Bu zorba, bu adaletsiz sistemde ayakta kalabilmek, iyi, kötü işimi sürdürebilmek, karnımı doyurabilmek için katlandıklarımı, susup içime attıklarımı... Gidişin bir vedaysa, artık hazırsak o büyük ayrılığa ve bizi birbirimize bağlayan, ama yine de altında kaldığımız anılardan yorulmuş olsak da, yine de geriye bir tek şey kalacak sevgili, bir tek o garip, o tuhaf sır: Bu ülkedeki insanların çoğunluğu, ikimizi de kendilerinden saymadılar. Ne yapsak, ne etsek bizi hep yabancı ve aykırı gördüler. İşte sana bu yüzden azınlık ve aykırı bir duyguyla yeniden ve hep tekrar tekrar aşık olmak isterdim.. ( Alıntı ) |
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
Administrator
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2005
Mesajlar: 8,106
Teşekkür Etme: 20 Thanked 155 Times in 28 Posts
Üye No: 1
İtibar Gücü: 70000
Rep Puanı : 434913
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
Ünvan : Admin
|
![]() arkadaşlar çok uzun ama emin olun okumaya değer ben böle şeyleri fazla okumam ve göndermem ama değer okumanızı hakketten tavsiye ederim
AYRILIK HİKAYESİ Sabah uyandığında midesinde bir yanma hissetti. Yanmanın nedeni akşam yedikleri değil, uyanır uyanmaz bugün yapacaklarının aklına gelmesiydi. Bugün 2 yıldır götürmeye çalıştığı bir birlikteliği bitirecekti, aslında bunda geç bile kalmıştı. Bitmeli dedi içinden her gün; bu tatsız uyanış bitmeli... İçinde bir muhakeme başlamıştı, kendi kendine söyleniyordu: "Ona da haksızlık etmek istemiyorum belki hatalı olan benim.... Bulunmaz Hint kumaşı değilim ya, görünüş olarak, hımmm, yakışıklı çocuk denilecek biri hiç değilim.... Ama yaptım, çok çalıştım bitmesin diye, kendimle, mantığımla çok kavga ettim, olmadı...." Genç adam bunları düşünürken suratı şekilden şekile giriyordu. Süratle giyinerek dışarı çıktı. Bugüne kadar hiç bekletmemişti onu, şimdi de bekletmemeliydi. İstanbul soğuk ve yağmurlu bir Nisan ayı yaşıyordu. Genç adam gökyüzüne bakarak iç geçirdi : "bulutlar bizim yaşayacaklarımızı biliyor onlar bile ağlıyor halimize." Birkaç saatlik yolculuktan sonra Kadıköy iskelesine geldi. Her zamanki gibi yine ilk kendisi gelmişti buluşma yerine. Birkaç dakikalık beklemeden sonra karşıdan kız arkadaşının geldiğini gördü, şimdi midesindeki ağrı daha da artmıştı. Karşılama faslından sonra Beşiktaş'a gitme kararı aldılar, yolculuk sırasında hiç konuşmadılar; genç adam güneşin yokluğunda grileşen denize bakıyordu. Genç kız, arkadaşının bu durgunluğuna anlam verememişti, öyle ya nereden bilecekti bugün ayrılık çanlarını çaldığını. "Üşüdüm" dedi genç kız. Bu, yolculuk boyunca edilen tek laftı. Beşiktaş'a geldiklerinde bir cafe de oturdular, genç kız anlamıştı kendisine bir şey söylenmek istendiğinin... - "Bana bir şey mi söylemek istiyorsun" dedi, genç adamın gözlerine bakarak. Genç adam gözlerini kaçırarak - "Evet" şeklinde başını salladı. Genç kız daha da heyecanlanmıştı. Biraz da sinirlenerek - "Söyle öyleyse ne diye bekliyorsun." Genç adam içini çektikten sonra - "Sence biz nereye kadar gideceğiz, daha doğrusu biz iyi bir ikiliyiz" - "Bunları sorma gereğini neden duydun." dedi genç kız. Genç adam söze başladı : - "Bak canım bundan birkaç ay önce akşam saat 11:00 civarıydı sanırım, hatırladın mı? Genç kız - "Evet hatırladım" dedi, ama genç adam genç kızın sözünü bitirmesini beklemeden - "O akşam seni düşünüyordum, diğer akşamlarda olduğu gibi, senin için bir şiir yazmıştım. Onu o an sana okumak istemiştim, sana telefon açtığımda şiirimi bile dinlemeden "şimdi sırası mı canım ya, senin de işin gücün yok mu ?" demiştin bana. Biliyor musun o an bir kaç yumruk yedikten sonra kroki durumuna düşen bir boksör gibi olmuştum. Sessiz kalıp özür dileyerek telefonu kapatmıştım. Daha sonra bu şiiri benden hiç istememiştin. Ve bunun gibi bir çok defa tartışmamız oldu. Geçenlerde hasta olup yataklara düştüğümde arkadaşlarımla birlikte sen de gelmiş, Meral'in bana "sen şanslısın, Nalan sana bakar" sözüne karşılık sinirli bir edayla "aaaa, bana ne, işim yok da sana bakacağım, annen baksın." demiştin bunu da hatırladın mı?" Genç kız tekrar "evet" dedikten sonra şaşkın şaşkın - "Evet ama bunları neden hatırlatıyorsun bilmiyorum. Biliyorsun benim kişiliğim böyle, duygusallığı sevmiyorum . Ve hasta bakıcı gibi göründüğümü de kimse söyleyemez." Genç adam güldü - "Evet canım, bak burada haklısın, sen zaten olmak istesen bile bu kalbi taşıdığın müddetçe hasta bakıcı, hemşire falan olamazsın." Genç adam devam etti "bana şimdiye kadar kaç kere sabahın erken saatlerinde güzel sözcüklerden oluşan bir mesaj çektin, hiç, hatta günün hiçbir saatinde çekmedin. Duygusallığı sevmeyebilirsin ama sen seni seven insanları mutlu etmeyi de sevmiyorsun, halbuki ben senin tam tersine kendimden çok insanları mutlu etmeyi seviyorum. Seni tanıdığımdan beri her sabah, akşam, gece, yani seni andığım her saat tatlı sözcük mesajım vardı senin için biliyor musun? Seninle ben ak ile kara gibiyiz" Genç kız anlamıştı, - "Yani ne istiyorsun, benden şair olmamı mı?" Genç adam tekrar gülümsedi içinden dün gece verdiği ayrılık kararının ne kadar doğru olduğunu düşünüyordu. - "Hayır dedi şair olmanı istemiyorum zaten olamazsın da; yalnız biz ayrılmalıyız, ayrılırsak ikimiz içinde en hayırlısı bu olacak." Genç kız şaşırmıştı, - "Neden ama, ben seni seviyorum, senin de beni sevdiğini sanıyordum." Genç adam iç çekerek - "Hayır canım, sen esas beni sevdiğini sanıyorsun, eğer beni sevseydin şimdi burada başka şeyler konuşuyor olurduk." Genç kızın gözleri yaşarmıştı, Genç adam cebinden çıkardığı mendili uzattı, genç kız göz yaşlarını silerek kesik bir sesle - "Sen bilirsin, umarım beni başka biri için bırakmıyorsundur." Genç adam - "Nasıl böyle bir şeyi düşünürsün, senden başka olmadı ve uzun süre de olacağını sanmıyorum." Genç adam ve genç kız iki sevgili olarak oturdukları masada artık iki yabancı gibi duruyorlardı. İstanbul yağmurlarla yıkanırken yağmura iki sevgilinin umutları da karışıyordu. Birkaç dakika sesiz oturduktan sonra genç kız - "Kalkalım istersen" dedi. Genç adam - "Ben biraz daha burada kalmak istiyorum, istersen sen kalkabilirsin. Genç kız - "Tamam, o zaman sana mutluluklar dilerim" diyerek elini uzattı. Genç kızın sesi ve eli titriyordu genç adam - "Arkadaş olarak beraberiz, ama sen istersen tabi" dedi. Genç kız - "Evet" anlamında başını salladı ayrılırken son kez sarıldılar birbirlerine. Genç kız uzaklaşırken, genç adam masada dondu kaldı. Vakit öğleni bulurken yağan yağmur yerini güneşe bırakmıştı, ama genç adam titriyordu. Onu titreten açan güneşe rağmen esen rüzgar mıydı, yoksa kalbindeki ayrılık acısı mıydı. Saatlerce dolaştı devamlı kendini sorguluyordu. Hatayı baştan yaptım diyordu, ama yaşadığı güzel günlerde olmuştu."Allah'ım" dedi "Allah'ım güç ver bana". Dostlarını düşündü onların dediklerini düşündü. Arkadaşları sizler birbirine zıt insanlarsınız yol yakınken dönün bu yoldan dememiş miydiler. Tabi ya doğru olanı yapmıştı. Saatler geçtiğinde artık güneş yerini yıldızlara bırakmıştı, eve döndüğünde yürümekten bitap duruma düşmüştü. Kendisini karşılayan annesine hiçbir şey söylemeden kendi odasına gitti. Gece bir türlü bitmek bilmiyordu anıların ağırlığı altında eziliyordu genç adam, ama sabah erken kalkıp ajansa gidecekti, bunun için uyuması gerekiyordu. Birkaç saat sonra genç adam uykuya dalmayı başarmıştı ve sabah 7'de saatin zırlamasıyla uyandı genç adam. Evden çıkacağı zaman cep telefonuna baktı, mesaj ve 10 tane cevapsız arama vardı. Genç adam yorgun olduğu için duymamıştı telefonunun sesini. Cevapsız arama ve mesaj canımcım'dan gelmişti, canımcım onun Nalan'a taktığı isimdi, heyacanla mesajı açtı mesajda şunlar yazıyordu... "Sadece, onları sevmeyi sevdim. Hepsini onlarsız yaşadım da, bir seni sensiz yaşayamıyorum Bu aşkı tek kalpte taşıyamıyorum. Sana yemin güzel gözlüm, bir tek seni sevdim. Ve seni severek öleceğim, ELVEDA BIRTANEM......." Evet, genç adam şaşırmıştı, mesajın geliş saatine baktı, sabahın beşini gösteriyordu. Güldü, kahkahalar atarak güldü, onu tanıdığı ve arkadaş olduğu günden beri ilk defa bir şiir alıyordu ve ilk defa bu saatte aranıyordu.... Heyecanla hızlı arama yaptı, çalan telefonu yabancı bir ses açtı. Genç adam - "Nalan ile görüşebilir miyim" dedi. Fakat karşıdaki ağlıyordu, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu; - "Ben onun annesiyim yavrum, canım kızım bu sabah intihar etti. Gece odasında birilerini arayıp durdu, sabah odasının ışığını sönmemiş görünce merak ederek odasına girdim, ama yavrum kendini asmıştı." Genç adam beyninden vurulmuşa döndü. Bir gün önceki mide ağrısının iki katını çekiyordu şimdi. Olduğu yere yığılıp kaldı...... Birkaç ay sonra... İki doktor konuşur. Doktorlardan biri diğerine karşıdaki hastanın durumunu soruyor .... - aaa o mu, üç ay önce getirdiler, elindeki cep telefonunu hiç bırakmıyor, kendisi yüzünden bir genç kız intihar etmiş, o günden sonra o cep telefonu her zaman elinde devamlı bir şeyler yazıp birine yolluyor. Geçenlerde merak ettim o uyurken gönderdiği numarayı aradım hayret ki numara 3 ay önce iptal edilmiş, ve gelen mesajlarda bir şiir: "Sadece onları sevmeyi sevdim Hepsini onlarsız yaşadım da Bir seni sensiz yaşayamıyorum. Bu aşkı tek kalpte taşıyamıyorum. Sana yemin güzel gözlüm, bir tek seni sevdim. Ve seni severek öleceğim, ELVEDA BİRTANEM......." mesajı vardı. Bu adam duygusal mı bilmem ama benim anladığım kadarıyla şiiri yazan çok duygusal biriymiş, çookk.. |
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
Yeni Üye
![]() Üyelik Tarihi: Feb 2006
Yaş: 37
Mesajlar: 19
Teşekkür Etme: 0 Thanked 7 Times in 4 Posts
Üye No: 9388
İtibar Gücü: 1442
Rep Puanı : 360
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
|
![]() NEDİR AŞK DENİLEN ŞEY?
Aşk cesaret ister, kocaman bir yürek ister. Aşk hayata karşı işlenilen en doğru suç ortaklığıdır, Aşk hayatıntekdüzeliğine, bütün sıradanlığına en soylu başkaldırıdır. Ondan korkup kaçmak hiç kimseye yakışmaz. Ve elbetteAşkı suçlamak, yargılamak, karalamak inkar etmek de asla yakışık olmaz Niçin aşk?Nedir bu aşk denilen şey, elle tutulmaz gözle görülmez bir şeyse nedir bu yaşanan somut acılar,güzellikler? Tek başına aşkı tanımlamak herşeyden soyutlamak mümkün mü? Hayır ! Aşk bugünlerde bazılarına göre plastikten bile yeniden yapıldı.Dünyada yaşanan suniliğe doğru gidiş aşkın etrafını sardı. Nedir şu aşk...? Aşk hayatın bize hazırladığı en güzel sürprizdir, bu yüzden de kalpleri ne zaman ele geçireceği hiç belli değildir. Daha ne olduğunu bile anlayamadan onun hükümdarlığına giriverirsiniz. Aşk; en yalın biçimde anlatılan tek kavramdır o, adı kendisidir zaten. Onu anlatmak için sonu gelmez cümleler kurmanıza gerek yoktur, "Aşık oldum" dediğiniz an akan sular durur, küçücük çocuk bile sizi rahatlıkla anlayabilir, çünkü aşkın dili tektir. Aşkın zamanını biz ayarlayabilseydik eğer ve kime neden aşık olduğumuzu anlayabilseydik,aşkın sırrını da çözerdik herhalde. Ama o zaman da aşkın insanı alıp götüren büyüsü tamamen kaybolurdu. Aşk hayata karşı işlenen en güzel ve en doğru suç ortakIığıdır, aşk hayatın bütün tekdüzeliğine, bütün sıradanIığına en soylu başkaldırıdır. Ondan korkup kaçmak hiç kimseye yakışmaz. Ve elbette yasanılan aşkı suçlamak ,yargılamak, karalamak, inkar etmek de aşka yakışık kalmaz. Bu önce haksızlık, kendinize saygısızlık olur. İnsan sonuna kadar savunmalı aşkını, karşılık görmesede, acı çekeceğini hissetsede, yarın terkedileceğini bilsede, ailesini karşısına alacağını bilsede taviz vermemeli aşkından, "Seni Seviyorum" diyebilmeli göğsünü gere gere. Aşk iste o zaman aşktır. Ve bunun dogrusu yanlışı yoktur, zaten aşkın kendisi doğrudur, kime karşı duyuluyorsa bu aşk, doğru insanda işte odur. Aşkın zamanı yoktur, hep hazırlıksız yakalar insanı. Evli olmanız, sevgilinizin olması, bir ayrılığın taze yaralarını kurutmaya calışmanız,bağlılıktan korkmanız, ailenizden çekinmeniz, hatta sevilenin hapse girmesi bile onun hiç mi hiç umrunda değildir. İşte aşk bütün bunlara tek başınıza karşı gelebilme yurekliliğidir, belkide yeni hayata geçebilme yolu... Aşkın ne zaman gelebileceği belli olmadığı gibi, ne zaman gideceği de hiç belli değildir. Fazla vakti yoktur onun, uzun süre beklemeye ve bekletilmeye tahammülü de yoktur. Bir başka göze bakmaya, bir başka tene dokunmaya başlaması o kadar da zor değildir...Aşktan değil, onun kaçmasından korkun ve doğruluğuna yanlışlığına bakmadan sonuna kadar savunun aşkınızı. Biliyor musunuz, hayat zaten kocaman bir yalan, bu kadar sahteligin içinde gerçek ve doğru olan tek guzellik AŞK.!!. Lütfen ona haksızlık etmeyelim. |
![]() |
![]() |
![]() |
#8 |
ÇaKaL Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jan 2006
Mesajlar: 1,791
Teşekkür Etme: 0 Thanked 88 Times in 15 Posts
Üye No: 26295
İtibar Gücü: 2572
Rep Puanı : 76884
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
|
![]() LEYLA İLE MECNUN
Mecnun, bir kabile reisinin dualar ve adaklarla dünyaya gelmiş olan Kays adlı oğludur. Okulda bir başka kabile reisinin kızı olan Leyla ile tanışır. Bu iki genç birbirlerine aşık olurlar. Okulda başlayıp gittikçe alevlenen bu macerayı Leyla'nın annesi öğrenir. Kızının bu durumuna kızan annesi, kızına çıkışır ve bir daha okula göndermez. Kays okulda Leyla' yı göremeyince üzüntüden çılgına döner, başını alıp çöllere gider ve Mecnun diye anılmaya başlar. Mecnun' un babası, oğlunu bu durumdan kurtarmak için Leyla'yı isterse de Mecnun (deli, çılgın) oldu diye Leyla' yı vermezler. Leyla evden kaçarak, Mecnun' u çölde bulur. Halbuki o, çölde âhular, ceylanlar ve kuşlarla arkadaşlık etmektedir ve mecâzî aşktan ilâhî aşka yükselmiştir. Bu sebeple Leylâ' yı tanımaz. Babası Mecnûn' u iyileşmesi için Kâbe' ye götürür. Duâların kabul olduğu bu yerde Mecnûn, kendisindeki aşkını daha da arttırması için Allahü Tealâya duâ eder: "Ya Rab belâ-yı aşk ile kıl âşinâ beni Bir dem belâ-yı aşkdan etme cüdâ beni." Duâsı neticesi aşkı daha da çoğalır ve bütün vaktini çöllerde geçirmeye başlar. Diğer tarafta ise Leylâ da aşk ıstırabı içindedir. Bir zaman sonra âilesi, Leylâ' yı İbn-i Selâm isimli zengin ve îtibârlı birine verir. Ancak, Leylâ kendisini bir perinin sevdiğini ve eğer kendisine dokunursa ikisinin de mahvolacağını söyleyerek İbn-i Selâm' ı vuslatından uzak tutmayı başarır. Mecnûn, çölde, Leylâ' nın evlendiğini arkadaşı Zeyd' den işitince çok üzülür. Leylâ' ya acı bir sitem mektubu gönderir. Leylâ da durumunu bir mektupla Mecnûn' a anlatır. Kendisini anlamadığından dolayı o da sitem eder. Bir müddet sonra Mecnûn' un âhı tutarak İbn-i Selâm ölür. Leylâ baba evine döner. Bir çok tereddütten sonra her şeyi göze alarak, Mecnûn' u çölde aramaya başlar. Fakat Mecnûn, dünyadan elini eteğini çekmiş ilâhî aşk yüzünden Leylâ'nın maddî varlığını unutmuştur. Leylâ, çölde Mecnûn' u bulduğu hâlde, Mecnûn onu tanımaz. Leylâ onun erdiğini anlarsa da yine onsuz yaşayamaz. Hastalanıp yataklara düşer. Kısa zaman sonra da ölür. Mecnûn, Leylâ' nın ölüm haberini öğrenir. Gelip mezarını kucaklar, ağlayıp inler; "Ya Rab manâ cism ü cân gerekmez Cânânsuz cihân gerekmez." Der, kabri kucaklayarak ölür. Bir müddet sonra Mecnûn' un sâdık arkadaşı Zeyd rüyasında, Cennet bahçelerinde birbiriyle buluşmuş iki mesut sevgili görür. Bunlar kimdir? diye sorunca, derler ki: "Bunlar Mecnûn ile onun vefalı sevgilisi Leylâ' dır. Aşk yoluna girip temiz öldükleri, Aşklarını dünya hevesleriyle kirletmedikleri için burada buluştular." LEYLA ve MECNUN Ey Rabbim! Aşk belasıyla beni tanıştır Beni bir an bile olsa; aşk belasından ayırma! Detlilerden yardımını uzak tutma. Yani beni daha çok belalara müptela eyle! Ben var oldukça, beladan, isteğimi uzaklaştırma! Ben belayı isterim, çünkü bela da beni ister. Sevgi belasıyla ağırbaşlılığımı gevşetme! Ta ki dostlar beni kınayıp vefasız demesinler! Gidip geldikçe, sevgilimin güzelliğini arttır, Sevgilimin derdine beni daha çok mübtela et. Ben nerede, mevki ve itibar kazanma nerede? Bana yoksulluk ve yokluk ulaşma kabiliyeti ver Senden ayrıyken, bedenimi öyle zayıf kıl ki, Bahar yeli beni sana kavuştursun. Fuzûlî' nin nasibi gibi beni gururlandırıp, Ey Rabbim, asla beni bana bağlı kılma! Sonunda yar, ağlayıp inlememize acıdı ve Bugün hüzünler evimize ayak bastı. Gözyaşı yağmurum, demek, öyle tesir etti ki, Gül bahçemizde taze bir gül dalı düşürdü. Ah ateşinin bizi yaktığı, Ayrılık gecesini aydınlatan meş' aleden bellidir. Eğer ağlayan gözümüzde uyku olsaydı, Bu kavuşma uyku halinde görülen bir rüya demek mümkün olurdu. Gördüğümüz bir hayal mi? Yoksa sevgilinin yanımıza geleceği aklımıza bile gelmezdi. Ey can ve gönül! Sevgili, misafirimiz oldu! Neyimiz varsa, misafirimizin ayaklarına dökelim. Ey Fuzûlî! Sevgilinin kasdı, canımızı almakmış. Gel.. Güzel uğruna can vermeyi kendimize bir borç bilelim. __________________ |
![]() |
![]() |
![]() |
#9 |
ÇaKaL Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jan 2006
Mesajlar: 1,791
Teşekkür Etme: 0 Thanked 88 Times in 15 Posts
Üye No: 26295
İtibar Gücü: 2572
Rep Puanı : 76884
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
|
![]() İnsanlar arasında ilk aşk, Adem ile Havva arasında başladı. Adem, Havva'ya öyle bir tutkuyla bağlandı ki, şeytanın Havva'yı kandırdığını; yasak meyve olan elmayı yiyerek cennetten kovulacağını ve bir daha birebir Tanrı ile konuşamayacağını anlayamadı. Havva'nın kışkırtmaları sonucunda yasak meyveyi yedi ve ikisi birlikte cennetten kovularak dünyaya sürüldü.
Yaratılmışlar arasındaki ilk aşk budur, tarihte sürgüne uğramış ilk aşk ta budur. Dünyaya ayak bastıklarından sonra çocukları oldu, büyüdüler. Bu çocuklarından Habil ile Kabil' e birer eş bulup evlendirdiler. Evlenmesine evlendirdiler ama, tarihte ilk aşk isyanı Kabil' den başladı ve annesiyle babasına kafa tuttu, "Habil' in karısı güzel; benim ki neden çirkin?" diyerek ortalığı birbirine kattı. Bu arada şeytan da cennetten kovulmuş ve durmadan Kabil' i kışkırtıyor, içinden de, " Siz insansınız, siz üstün yaratıksınız ha, ben size gösteririm benden üstün olmak, Tanrı ile aramı açmak ne imiş!"diyordu. Kışkırtılan Kabil, durmadan Habil'in eşini taciz ediyordu, işi o kadar ileri götürüyordu ki, anne ve babasına hakaretler yağdırıyor, kavga etmek için bahaneler arıyordu. Bir gün Habil'in karısını taciz ettiğinde, Habil kardeşinin hakaretlerine dayanamayarak kavga etmiş ve bu kavga sonunda Kabil, Habil'i öldürmüştü. Bu olay insanlığın ilk kanlı ve ölümle biten ilk aşk cinayetidir. Bugün bütün çektiklerimizin temelinde, Havva'nın Adem' i kandırması yatmaktadır. Aksi takdirde, hala insanlar cennette yaşıyor olacaklardı ve bugün çekilen acıların hiçbiri çekilmeyecekti... Eğer insanlar bugün bile aşk cinayetleri işliyorlarsa, Kabil' i örnek aldıklarındandır. Bütün bunlar şeytanın üstün başarısıdır. Daha sonraları, çok güzel bir insan olan Yusuf'un başına aşk yüzünden gelmeyen kalmadı. Mısır kraliçesi Yusuf' a aşık olur, bu dedikodular üzerine kraliçe, Mısır'ın kalburüstü insanlarının eşlerini, sadece kadınları saraya davet eder. Ellerine birer elma ile birer bıçak verdirir ve onlar elmalarını soymaya başlarken Yusuf'a seslenir ve içeri girmesini söyler. Yusuf içeri girince, elmayı soyan kadınların elinden bıçak kayar ve avuçları enine olmak üzere boydan boya kesilir. Avuçlarınızın içine lütfen bakın, gördüğünüz derin çizgiler o bıçakların izleridir ve onların cerimesini de biz çekmekte ve bu izi avuçlarımızda taşımaktayız. Bir gün güzel kadınlarla evli, maddi durumu iyi olan insanların çok mutlu olduklarını gören ve diğer güzel olmayan kadınlarla evli ve fakir olan insanlar Tanrı'ya topluca şikayete giderler. Derler ki, " Yüce Tanrımız, onlar hep güzel kadınlarla evliler, hepsi zengin, çocukları güzel giyiniyor, güzel yaşıyorlar; onlara neden çok akıl verdin, neden bizim aklımız kıt?" Tanrı, bütün akıllara emir verir; akıllar başlardan dışarı çıkar ve yere dizilirler. Tanrı der ki, herkes beğendiği aklı alsın, herkes gider yine kendi aklını alır. İşte o gün bugündür, kimse akıl danışmaz, herkes kendi aklını beğenir ve sil baştan en başa dönülür, ta ilk insanların ilk aşklarına, ilk cinayetlerine, sevgisizliklerine, aşklarına dönerler ve milyonlarca yılın sadece tekrarını yaparlar. Gelelim günümüzün ilişkilerine ve aşklarına; günümüzde hep görürüz aşkları, işte basından örnekler : Adam, eşini başkasıyla yakalar, cinnet geçirir ve ikisini birlikte, yada sadece eşini öldürür. Kadın, dostu olan eşini gece uyurken bıçaklayarak öldürür. Sevdiği adamla birlikte yaşamak için evli kadın, gece uyuyan eşini dostuyla birlikte öldürür. Eşi evi terk edince, adam intihar eder. Üç çocukla ortada kalan kadın eşinin dostuyla kaçtığını söyler. Eşini başka erkeklere peşkeş çeken koca yakalandı. Eşini döverek zorla pavyona satan koca yakalandı. Eşi tarafından terk edilen kadın, çocuklarının uyuduğu bir sırada cinnet geçirerek evi yaktı, kendisi de feci şekilde can verdi. Karı koca başka bir evde, başka bir karı kocayla birlikte alem yaparken komşuların şikayeti üzerine gözaltına alındı. Bütün bunlar, son bir kaç gün içerisinde okuduğumuz gazetelerden başlıklar... Bu örnekleri çoğaltmak, değişik şekillerde anlatmak mümkündür. Ancak görülmektedir ki sevgi dolu, mutlu bir aile olmak çok zordur. Evlenmiş olmak için evlenenlerin, yada evlenmeyi bir güvence sananların, nikahta keramet vardır diyenlerin ettikleridir bunlar. Bu ilişkilerin dışında sevgi ve saygıya dayanan aşklar yok mudur, mutlaka vardır; ancak çok azdır. Bizim anlattığımız geniş bir kitledir, halktır. Evlenmeyi, bir cinsel dürtülerin giderileceği yer, bir güvence, çocuklarım olur, gün olur severim, durumu iyi, bana bakar şeklinde algılamamalıdır. Bu nedenledir ki, ekonomik özgürlüğünüzü elde etmeden, birbirinizi çok, ama pek çok sevmeden, çok iyi anlaşacağınıza inanmadan asla evlenmeyiniz! Öyle bir yaşam kurunuz ki, bu ömür boyu süren bir aşk olsun; yuvanızda huzur, mutluluk, sevgi, saygı, karşılıklı güven, özveri, dayanışma, iyi ve kötü günde sahiplenme olsun; bunların birisi bile asla eksik olmasın! Hepinize gönül dolusu mutluluklar, ömür boyu sürecek; aşklar diliyorum!... |
![]() |
![]() |
![]() |
#10 |
ÇaKaL Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jan 2006
Mesajlar: 1,791
Teşekkür Etme: 0 Thanked 88 Times in 15 Posts
Üye No: 26295
İtibar Gücü: 2572
Rep Puanı : 76884
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
|
![]() Bazen yıldızları süpürürsün farkında olmadan,
Güneş kucağındadır bilemezsin, Bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür, Ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın, Koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın, Uçar gider, koşsan da tutamazsın... W. Shakespeare Bazen de sen bilirsin, anlarsın koca bir sevda yaşadığını; ama o bilmez. Kimi zaman da bilmek istemez, farkında olsa da her şeyin. Her insan gibi onun da hoşuna gider beğenilmek, bir yandan bilmezden gelirken çaktırmadan keyfini sürmek... Ah o oyunları yok mu… Kafası karışık bir çocuk gibi mırın kırın edip oyunbozanlık etmeleri. Ağlamaklı üzgün halleri ile sanki ne yapacağını, ne diyeceğini gerçekten de bilemiyormuş gibi. Sonra o dalgın bakışları… Kayıpların ardından bakakalır gibi. Sanırsın ki aşk acısı çeken o, acı çektiren de sensin. Seni göremiyorum der mesela; ama seni görmek istemeyen odur zaten her şeyden önce. Farkında olmadan vaatler vermeye başlar, sonra da birer birer inkâr eder hepsini. Durup dururken en tatlı en cana yakın halini takınıp yanı başına gelir. Arada bir parmak bal çalıp gönlünü hoş tutar aklı sıra. Mutlu mesutsunuzdur bir süreliğine. Her şey harikadır. Sonra durup dururken kayıplara karışır. Başladığınız yere dönersiniz bir anda, hazırlıksız. İçten içe bunun bir yere varmayacağını bilsen de, onun için güzel şeyler düşünmekten vazgeçmezsin. Onunla ilgili her ayrıntıyı yazmışsındır bir kere beynine, unutamazsın doğum gününü, sevdiği içkiyi, tuttuğu takımı. Sana hiç mi hiç değer vermeyen birine bu kadar bağlanmış olmak, onu her şeyin üstünde tutmak iyice alt üst eder seni. Ama bir anda silip de atamazsın; kendinle çelişmek, yanlış bir seçim yaptığını kabul etmek istemezsin. Abartıp onu mutlu edecek güzellikler bile yaptığın olur. Fazla göze batmayacak şeyler. Ama biraz durup düşününce senin ona olan sevgini fark etmemeye olanak yoktur. Tabii hepsi boşunadır. Ama bazen onun bir gülüşüne bile tav olursun. Ah sen... Sen de çok iyi bilirsin ki onun aklı gönlü rotası - her ne ise o işte - başka yerdedir. Sende değil. Ama kolay kabul edemez bünyen bunu. Varını yoğunu ortaya koyup her şeyi göze aldıktan sonra onun uğruna… pat diye bırakamaz ki. Bu yüzden belki de aklından çıkmaz o sima, yıllar sonra bile. Bazen yıldızlar dökülür ellerine, gözlerini alamazsın. Bir bakarsın yüreği seninkine değer - inanamazsın. Öyle bir ışık vurur ki yüzüne, sonsuzluk sanırsın, Ama apansız bırakıp gider seni sonsuzda, unutamazsın. |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|
![]() |
||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Mecnun Leyla İle Sohbette | ÇaKıR- | Eskiler (Arşiv) | 0 | 03-28-2008 12:04 AM |
Ben Mecnun | GooD aNd EvıL | Eskiler (Arşiv) | 0 | 01-06-2008 03:56 PM |
leyla ile mecnun | вσυя∂¢αη | Eskiler (Arşiv) | 0 | 07-13-2007 11:12 AM |
leyla ile mecnun | Angel of death | Eskiler (Arşiv) | 1 | 07-20-2006 09:24 AM |
Mecnun mu kör? | CoolTurk | Eskiler (Arşiv) | 3 | 05-30-2006 04:53 PM |