![]() |
![]() |
#541 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() The Labirent - dalgalanmalar / öykü
Yıkılmış minarenin merdivenlerinde,son şerefeye kaç basamak kala söndü ışıklar bilmiyorum. Karanlık çöküverdi birden gözlerime, yüreğime. Soluğum kilitlendi, oturdum. Seni burada bekleyeceğim, tam burada işte, ne bir basamak yukarıda ne bir basamak aşağıda. Gelirsen, gelirsin. Elindeki o billur renkli fanusun içinden doyumsuz güzellikleri bir kartpostal gibi alırsın fonuna, çıkar gelirsin. Derin mavi gözlerinin içinden, bulutlardan çaldığın bin türlü dansın parendelerini alnıma yapıştırmak için çıkar gelirsin. Biçimli dudaklarının sıcaklığını yeryüzündeki milyarlarca insanın alnından izinsizce çekip alır ve yumuşacık ellerini yalnızca benim saçlarımda dolaştırmak için çıkar gelirsin. Sesinin gizemli tonunun içinden tüm metal parçacıklarını ayıklamak ve tenlerimizi aynı renge boyamak için ve beni bir tuhaf etmek ve bana ben olmak için çıkar gelirsin. Seni tam burada bekleyeceğim. Ne bir basamak aşağıda ne yukarıda. Çıkıp gelmelisin; şiddet tanrısının içimdeki egemenliğine karşı tam yanımda saf tutup yürekli ve dürüst mücadelenin erdemini bana anlatmak için. Dansettiğimiz o ilk gece, yüksek topuklu ayakkabılarınla ayaklarımın üzerinde gezinmene karşı başımı uysal bir çocuk gibi önüme düşürüp yüzüne gülerek baktığım için mutlaka gelmelisin. Tüm bu söylediklerimi duymamış gibi ama benim ne duymak istediğimi bilerek, ona göre yorumlar yapmak için gelmelisin. Ve öldükten sonra, diğer tüm sevdiklerimiz, yakınlarımız gibi bir karasinek gibi geriye dönüp dönmeyeceğimizin yanıtını vermek için gelmelisin. Işık dolu bin çeşit pastel renk gibi gelmelisin. “alnıma bir karasinek kondu, elimle kovalasam mı bilmiyorum” Seni, işte tam burada bekliyorum, çıkıp gelmelisin. Gelmedin …. Neredeyse sürüklenerek çıkarıldım karanlık merdivenlerden. Ensemde demir soğukluğu, yakamda, oralarım, buralarım da pençe izleri. Ve arkamda senin olmayan gölgen, duyamadığım sesinle. “Hadi, daha çabuk! sallanmayın, hadi …” Şimdiye kadar hiç bu kadar yakın olmadığım demir soğukluğu, tırmalayan pençeler ve bir saniye sonrasının bilinmezliği içinde çoğulcu yalnızlık ve korkular demekti –hadi, daha çabuk-. Ucuz atölyelerin bir kenara atılmış, işe yaramaz tuvallerinin üzerine bile kondurulamayacak kadar karanlık ve çaresiz uçurumlarda, yukarılara doğru sürükleniyorum. Ardına saklanacağım bir bulut bulabilsem bütün inançlarım karşılığında satın alacak ve pervaneleşerek kaçıp kurtulmaya çalışacağım. Bir gün değil yaşadığım saniyelerin hesabındayım. Ve soluklarını ve adımlarını yaşadığın zamana karşı kişinin kendisinin ayar dışı kalmasının zavallılığını ağır bir kozmos uçurtmasının kuyruğunda dalgalanarak hissediyorum. Bir kapının önünde durduk. Sanki sonsuzluğa kadar sürüklenmiştim. Kainatın son noktasında bir kapı vardı tam önümde ve belki arkasında bir başka sonsuzluk başlıyordu. Paçamdan doğru gelen ses bir kibrit alevinde kapının üstünden kuyrukluyıldız gibi uçup gitti: “biz geldik Sayın Bayan, görevliyiz “. Sanıyorum bu isimle yeni sonsuzlukların okyanuslarında korsan dalgalarla beraber ulaşılacak pek çok hazinenin gömülü adalarında sürgünümü yaşayacağım ya da ilk gençlik yıllarımın yaşamadığım her şeye fazlası ile sahip delikanlılığımda, olgunluktan uzak, çizgileri derinleşmemiş bir entelektüel olamadan ve ideal tokmaklarımla tam-tam çalamadan kaçak kahvehane pejmürdelerinin aktüalitesinde kala-kalacağım. Ve sessiz bir nezaketle açılan kapıdan içeriye sırtıma indirilen hoyrat bir yumruk tekmelenerek itildim. “Sayın bayan” tam önümde ayakta duruyordu. Çok ileri yaşının yaş kütüğü ortasında yeni açmış tomurcuk tazeliğindeki gözleri ile bana ve diğerlerine bakıyordu. Gözlerinin içinde; korkunun karanlıkları ve umudun aydınlıkları gri ve yüksek katmanlı bulutlara dönüşüyordu. Doğruldum yavaşça. Demir soğukluğu ve pençe tırmalamaları kalkmıştı üzerimden. “Sayın bayan” tam önümdeydi ve bana bakıyordu bulutlu bir tomurcuk tazeliğindeki gözleriyle. Gözlerimi gözlerinden bir an kaçırdım ve tüm duvarları umursamaz bir cehennem topu gibi sessizce taradım bu belki -sonsuzluğumun- ilk ve yeni attığım adımımın rahim ağzını. Oldukça geniş, havları iyice dökülmüş çift kişilik ve yaşı antika çizgisini çoktan aşmış olduğunu tozu kalkmamış bir gururla haykıran koltuğa yan yana oturtulduk “Sayın Bayan” ile. Namlunun kadrajında sanki ikimiz birlikte yer alıyorduk. Oturduğumuz koltuğun tam arkasındaki duvarda, çok büyük boy gösterişli bir yağlıboya tabloda; sonradan renklendirilmenin yaratacağı yapaylıktan korkarak ressamının ellerine en uçuk tonlu pastel harmanının makyajını sunan belli ki “Sayın Bay” şaşkın ve çaresiz bize bakıyordu. Belki de benim şaşkınlığım orada gene benim üzerime yansıyordu. “Sayın Bayan” ile göz göze geldik yeniden. Neler oluyor bilmecesinin çözülmemiş ve neredeyse tamamı boş karelerine kimseden yanıt çıkmayacağını anlama kronometresi serüven duygusunu kaybetmiş ve kendi ritminde çalışıyordu. Çözülmemiş bulmacanın bu tarafındaki ben; beni biliyordum da hemen yanımdaki o, belki sadece sonsuzluk kapılarındaki ev sahipliğinde sadece kendini yaşayan ve anılar denizinin anaforlarındaki soluksuzluğu ile de mut çiçeklerini her gün yeni baştan değiştirmeye çalışan öylesine ve rasgele bir seçilmişlikti. Ve bu nedenle de gözlerindeki korku ağır bir saltanat sarhoşluğu ile tahtında bağdaş tazelerken belki umut dediğim aydınlıklar ay’ın görünmeyen tarafına doğru yelken açıyorlardı. Gözlerinin rengi değişiyordu “Sayın Bayan”ın. Arkamızdaki ses, önümüze geçti, namlu hala olduğu yerde. “Sayın Bayan”ın hızlandırılmış soluğunu şimdi daha yakından duyuyordum. Ses gürledi: - Ben Tanrıyım! …. Tüm yaşanmışlıkların, geçmiş zamanların Tanrısıyım ben! .....Beyinde, yürekte, nerede ne yaşanmışsa, ne şekilde yaşanmışsa ….Yolda yürüyüşlerin… Yan bakışların …. Ölüm sonralarının ….Az öncelerin ….Ben Tanrıyım, yaşanmış zamanlarla oynuyorum …. Gözlerimiz soruyordu, biz bir şey diyemiyorduk. O gözlerimizi okuyordu. Gene gürledi: - Sizden tek istediğim Ulu Tanrının, benim bugüne kadar kabul etmediği “geçmiş zamanlar tanrısı” olduğumu kabul etmesine tanıklık etmeniz, bana yardımcı olmanız. O buraya gelecek ve oyunumuzu izleyecek ve benim tanrılığımı kabul edecek. Siz de bu oyunu oynamakla ve benim tanrılığımın tesciline tanıklık etmekle bana yardımcı olacaksınız….Sonra herkes yaşamına kaldığı yerden devam edecek … İsterseniz elbette ……Ve bu oyun ve tanıklık etmek içinde zaten hiçbir seçme hakkınız da yok … Yani istemeseniz de ….. Geçmiş zamanlar tanrısı; anlatmaya başladı oyundaki rollerimizi ya da yaşadıklarımızı. Sen “Sayın Bayan” tam yetmiş iki yaşındasın. Kocan “Sayın Bay” öleli tam on sekiz sene oluyor ……O kocaman, yıkılmaz denilen koca fabrikasının kapısına kilit vurmaya çalışırken durdurdu kalbini …... Cenazesi nedense çok küçük bir ibadethaneden kaldırıldı. Kimselerin katılmadığı küçük bir törenle sadece. Günlerden bugün gibi bir gündü ve yağmur çiseliyordu. Sen “Sayın Bay” toprağa verildikten sonra doğruca bu eve, evine geldin. İnzivayı bile aşarak kapattın kendini içeriye. Kapını biz görevliyiz diye gelen memurlardan başka kimselere açmadın. Onlarda sadece sayaçlarda gördüklerini yazıp gittiler ve iki kelime bile konuşmadın. Ne yedin, ne içtin ……Bilmiyorum, araştırmadım, merak bile etmedim …. Kocanla ve onunla yaşadıklarınla yaşamaya devam ettin …… Onu ilk tanıdığın günden sonra onun dışında hiçbir şey düşünmemek gibi yaşadın o öldükten sonrada ….. Sen “Delikanlı”, sen “Sayın Bay”ın öldüğü gün doğdun. Seni çok seven ve çok şey bekleyen bir ailen var, onların tek çocuğusun. her şeylerini sana veriyorlar sende onlara çok şey veriyorsun. Gelecek hayallerinde bir gün doktor oluyorsun, bir gün jet pilotu. Ya da uzak ülkeler rüyası …… Ne olursun, nasıl olacaksın bilemem. … Tanrının ne zaman geleceği belli değil diyordu “geçmiş zamanlar tanrısı” o gelecekti muhakkak ve geldiği zamanda onun varlığının tescili için gerekli senaryo oynanmalı ve sonuç onun istediği gibi olmalıydı. - Sevişeceksiniz! dedi ve sırtını “Sayın Bay”ın resminin olduğu duvara dayadı. Namlu hala üzerimize çevriliydi. “sayın Bayan”ın çöl kumu renkli ellerinin üzerinde, bereketli vahalarda akan nehirler gibi masmavi damarlarında akan kan debisini yükseltmiş ve beynine hız ve şiddet olup akmaya başlamıştı. Benimde dizlerimden daha yukarılara gönderilen mesajlarla emir yerine ulaşmıştı gecikme hakkını kullanmadan. Birimiz diğerinin başını, yüzünü avuçlarımızın içine alıp göğsümüze bastırmıştık ama hangimiz. “Sayın Bayan”la beraber bir garip ama heyecan verici yolculuğa sürüklenmeye başlamıştık iki kişilik antika koltuğun üzerinde. Kulaklarımda sesini duyduğum “Sayın Bayan” – bana güzel bir şey söyle hadi – diyordu ve ben ona çok güzel şeyler söylemeye hazırlanıyordum. …………. Aradan ne kadar zaman geçti ya da hangi yağmurlarda ıslandı kanatlarım, hiç bilmiyorum. Oda aynı oda ama sanki yapayalnızım. Etrafa göz gezdirmeye çalışıyorum, neler göreceğimi bilmeden, belki korkarak. Sadece üzerime çevrili namlunun soğukluğu ve kadrajında benden başka kimsenin olmadığı bir sessiz yalnızlıktı şu an ortalarda gezinen. Başımı arkaya çevirdim. “Sayın Bay”ın gösterişli portresinin asılı olduğu duvara. O resim gitmiş yerine bir başka resim asılmıştı. Gene pastel renklerin harmanı ve yapaylıktan korkan aşırı makyajlı ama bir başka resim vardı duvarda asılı. Ben ve “Sayın Bay” ayakta duruyorduk yeni resimde. Birbirimizin koluna girmiş ya da kollarımız birbirine dayanmış kadar yakındık. Mutluyduk sanki, yüzümüzde saklanmasına gerek kalmamış rahat bir tebessüm.ve tam önümüzdeki iki kişilik, havları dökülmüş antika koltukta “Sayın Bayan” oturuyordu ve kucağında belli ki yeni doğmuş çocuğu ile o da bizim gibi çok mutlu görünüyordu. Gözlerimi duvardaki resme bağlayan şaşkınlık halatlarım gevşemeden saklı bir sesin kimliği belirsiz fısıltısı yankılandı odanın içinde. -Tamam geliyor…… Ve benim içeri atıldığım kapının altından ışık dolu, içinde saklı bütün renklerin aydınlığı süzülmeye başladı. Ve kapı çaldı …. Cevat Çeştepe |
![]() |
![]() |
![]() |
#542 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Titreyen bir ışıktır o an
ne önemi var ki o an, hayal hangi perdenin ardında saklı gerçek şu resimde, tam ortada duran mı. … şimdi saat kaç diye sorabilmek kendine ve kadehini kaldırabilmek bakarak gözlerine. ne önemi var ki o an, bir sihir fanusunun için de mi kalsak yoksa gizli bahçelerin çiçeklerini mi koklasak. … yenisini yakıp sigaranın, küllükteki sönmeden kanatlarını çırpabilmek nereye gideceğini bilmeden. ne önemi var ki o an, hesabına dalmak anlatılmamış dünlerin doğru cevabını bulmak çözülmemiş bilmecelerin. … bir farklı heyecanın örtüsünü çekerek üzerine en güzel öyküleri yazabilmek *******ine. ne önemi var ki o an, kainatın görünmez olmuş bütün çizgileri ama hiçbir rüzgara yenilmemiş yel değirmenleri. … seni tanıyorum diyerek masadaki çiçeğe o an içinden binbir rengi taşıyabilmek geleceğe. ………. diyelim ki geleceğin takvimleri ikibinyüz’ü gösteriyor canımın içi bir çağ bitmiş yerine bir yenisi başlıyor, doğum sancısı gibi müthiş bir frekansa yakalanıyorsun radyonun göz lambasında ve yeni bir melodi, dolaşmaya başlıyor birden damarlarında. sanki bildiğin bütün denizlerden saklı bir uzak sahilden çıkıp geliyor çırılçıplak ve sırılsıklam bir dalganın sesinden işte o an yaşananlar, hiçbir takvimde yazılanlar değildir bildiğim tek şey; gözlerin, gözlerimin en güzel rengidir … Cevat Çeştepe |
![]() |
![]() |
![]() |
#543 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Toros
Akdenizim sıcak mı sıcak, mavi yapışıyor gözlerime birazdan sırtım kötü yanacak dayandıkça kayalarına. çok yaralar aldım, uzatıp bulamadığım zaman elimi, İskenderiye fenerini haydi bir parçasına sevdadan diyelim ya hangi kurşundan diğeri. portakalım benim, betona yazılmış soluksuz akşam şarkılarım. bir ter gibi sarar yorgun bedenimi her bakışsız kalışım. vapursuz denizim dünya gene nemli işte ve alabildiğine yuvarlak martılar öksüz köpüklerde kalmış susam atan ellerden uzak. Akdenizim çırılçıplak göğüsleri, eteğinde yeşil kuşak bir ana gibi saklıyor gölgesine seni hain gözlerden dağların. eşkiyaların belki bir kuytuda, fosilleşmiş kansız cesetler toros mu senin yoksa gerçek adın ne güzel bakıyorsun Cevat Çeştepe |
![]() |
![]() |
![]() |
#544 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Tramvay- ihtiyari durak
burası Bağlarbaşı şimdi tam karşımda bir mezarlık var, içinde Tatyos efendi yatar 'Gamzedeyim devâ bulmam/Garibim bir yuva kurmam /Kaderimdir hep çektiğim/Ağlarım hiç rehâ bulmam' onun kemanından yükselen sestir bu nasıl tanımam dalgalanarak bir tatlı yel olur uçar, eser Kadıköy’den bile uşşak bir vakarla dinlenir. son tramvay’ın Bostancı’dan hareket saatidir. burası Kalamış şimdi tam karşımda bir koca çınar, altında Selahattin Pınar “Bir bahar akşamı rastladım size/Sevinçli bir telaş içindeydiniz /Derinden bakınca gözlerinize/Neden başınızı öne eğdiniz” masa arkadaşı sorar, siz beyefendi rakıyı nasıl içerdiniz tamburun ilan-ı aşk teli yanıtlar, hicaz makamında. bir ağacın gövdesine vurulan ilk baltanın sesidir karasevda masalları ilk satırları doldurmaya başlamış tramvayın Göztepe’den geçme saatidir. burası Erenköy şimdi arkada susmuş şarkılar, ahşap bir konakta yaşayan ölü anılar. ne ilk vapurun yolcuları kalmıştır,ne Suadiye plajının kadınları ilk vapurdaki yolcuyu bekleyen lülelenmiş sarı saçlı, şapkalı. o eski insanlar belki son tramvaydaki son yolculardı susan her keman gibi şarkıların artık bir yerlere gönderilmediği kopan teli gibi tamburun, masada içilmemiş her kadehin devrildiği o eski insanlar belki son tramvayın son yolcularıydı. yüksek ağaçların gölgeleri,yolları dönmemecesine terk ediyordu. ben ağlamaya hazırlanıyordum, Yahya Kemal’in sesi çıkmıyordu yatılı gezmeler de yavaştan sona eriyordu artık bu şehirde. büyükhanımlar ölüyor, besleme kızlar gecekondu camlarında cam güzeli oluyorlardı. burası Caddebostan şimdi, burası Suadiye, burası Kızıltoprak, Feneryolu, Burası Selamiçeşme burası tramvay ihtiyari durak … - vatman amca, sen beni görmezlikten gel saklarım kendimi ben arka sahanlıkta bir anı olarak. artık beni görecek hiç kimsenin yaşamadığı bu şehirde sen beni görmezlikten gel. İstanbul; bu ben değildim desin, kendini tanımasın bizde hiçbir şey söylemeyelim, kalbi kırılmasın ……. Cevat Çeştepe |
![]() |
![]() |
![]() |
#545 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Tutunamayan bir yanımız var
tutunamayan bir yan var yaşama karşı içimizde. senin, benim hepimizin çok iyi bildiği. ama cinayet bakışlı gözlerin hepimizden iyi gördüğü. ve kararını tereddüt etmeden verdiği saate bakmadan . ve kollarımızın çırılçıplak kaldığı, damarsız ve adalesiz. tutunamayan bir yanımız var yaşama karşı . boşluğa çekilen perdelerde melek desenlerimizin dans ettiği, masum ve şehvetten uzak. ne de soluyabildiğimiz dışarıdaki havayı, asmasına örtünmüş üzüm demeti gibi. bir sepetin içinde gizli. tutunamayan bir yan işte. hiçbir şeye el atmadan, içimizin yanıp küle döndüğü. Cevat Çeştepe |
![]() |
![]() |
![]() |
#546 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Tünel öyküleri
soluklarım hızlandıkça hızlanıyor. birazdan en uzun tüneline gireceğim aşılması zor dağlarımın. penceremden başımı uzatacağım. geceye böyle yorgun bir endişe gibi simsiyah suratımla saklanacağım. üst ranzada sen adımı sayıklayacaksın. kesinlikle bir cinayet koymalı bu öykünün içine. soluklarım hızlandıkça hızlanıyor şimdi hesabı ödenecek yaşananların itirazlar, ihanetin iskontosu. ama öyle bedeli var ki unutmadıklarımın işte tam işe yarar hafifletici bir neden. ve seni öldürüyorum istemeden. kesinlikle bir cinayet koymamalı bu öykünün içine. öykü yazalım derken göz çıkarmamalı. soluklarım hızlandıkça hızlanıyor. oturup yanına tutuyorum ellerinden olmaz , yapamam diyordun. bak nasıl oldu işte, kurtulduk seninle. şimdi artık istersen gökyüzüne yada en açık denizlere gelirsin benimle. kesinlikle bir cinayet ya da kaçış olmamalı bu öykünün içinde. neyse nedeni bu yolculuğun o olmalı. soluklarım hızlandıkça hızlanıyor. kompartımanımın kapısı çalınıyor…… Cevat Çeştepe |
![]() |
![]() |
![]() |
#547 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Türkü gibi- dörtlük
ben karanlığı sevmem, rüyalardan korkarım. bahar geldi demeden, kış gününü yaşarım. yüreğimde hasretin, bin bir gözde yaş olur. bu yıldızsız *******i, yaşanmamış sayarım. Cevat Çeştepe |
![]() |
![]() |
![]() |
#548 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Türkü gibi zamanlar
daha güzel yorumlanabilecek şiirleri, türküleri kulağımıza ilk fısıldayanın anısına aynı ozan, aynı yorumcu gibi hep aynı sesten dinliyoruz. dinledikçe, sanki o zaman. bütün sazlar da, bütün türküler gibi her ozan biz oluyoruz. sen söylüyorsun sevdiğim bütün türküleri her zaman dinleyen ben. sazları çaldığın, türküleri söylediğin sofrada seninle başlayıp seninle bitiyor zaman. sevdaya en çok biz, ikimiz benziyoruz. Cevat Çeştepe |
![]() |
![]() |
![]() |
#549 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Uğurlamalar
ince çizilmiş yay gibi iplere astığımız tüm uğurlamaların penceresinde uğurladıklarımız; bir ressamın paletinde renk dolu bavullar taşır ellerinde. tenlerine bulaşmıştır yedi rengini güneşin. son istasyonunda dönüş yazılıdır, gittikleri her yerin. yolcunun sahibi şair ise eğer renklerin yerine bu sefer bavullara rengini hiç bulamamış ak kağıtlar girer. uğurlanan hüzündür, görünmez bir rüzgar olur uçar gider. ama aynı istasyondur dönüp dolaşıp geleceği yer. ince çizdiğimiz yay gibi iplere astığımız tüm uğurlamaların penceresinde uğurladıklarımız; tanrının elinden almışsa bileti eğer ressamın tuvalinden renkler şairin kağıdından kelimeler düşer. uğurlayan eller üşümeye başlamıştır. tren gitmiş, peron boşalmış, aydınlıklar kararmaya başlamıştır. ressam toplar boyalarını, tuvalini. şair katlar, cebine koyar kağıdını kalemini. yeni uğurlamalarda buluşmak üzere selamlaşıp düşerler ayrı yollara. tanrı; sessizce izler. ressamı, şairi ve uğurlanma sırasının kendisine geldiğini bilmeyenleri. Cevat Çeştepe |
![]() |
![]() |
![]() |
#550 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57917
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Ulaşılmaz noktalarsın sen
her karanlık gecemidir. kedilerin gözbebekleri mi büyür içinde *******in senin bana bakışların, o göz bebeklerin *******in içinde mi saklıdır. yakut yeşillerinden uzak kalışlarım böyle senin saklandığın yerde midir. benim çaldığım kemanın sesi sana gelmez mi karla kaplı, kuğu boyunlu ağaçlar ses geçirmez mi. biliyorum onun için sen, ağladığımı sanıp beyazlar akarken dökersin buz tutmuş gözyaşlarını benim gibi ağlarken. her yoksulluk ölüm müdür. tutmasam ellerini iliklerim çekilir mi içlerimden. ya o rüzgar, esmesini öğrenemeden hangi intihar ağacında asacaktır kendini. saçların bir kere bile öpmeden saçlarımı nasıl aldı hiç rüzgar değmeden benim yüzümün rengini. Cevat Çeştepe |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|