![]() |
![]() |
#11 |
Yeni Üye
Üyelik Tarihi: Sep 2005
Yaş: 56
Mesajlar: 7
Teşekkür Etme: 12 Thanked 0 Times in 0 Posts
Üye No: 262
İtibar Gücü: 0
Rep Puanı : 10
Rep Derecesi :
![]() Cinsiyet :
|
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#12 |
Yeni Üye
Üyelik Tarihi: Sep 2005
Yaş: 56
Mesajlar: 7
Teşekkür Etme: 12 Thanked 0 Times in 0 Posts
Üye No: 262
İtibar Gücü: 0
Rep Puanı : 10
Rep Derecesi :
![]() Cinsiyet :
|
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#13 |
Administrator
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2005
Mesajlar: 8,106
Teşekkür Etme: 20 Thanked 155 Times in 28 Posts
Üye No: 1
İtibar Gücü: 70000
Rep Puanı : 434913
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
Ünvan : Admin
|
![]() Yüreğim ağlıyor yine bu gün
Yine bir sonbahar akşamı Dört bir yanda keder, elem Hüzün mevsimi geldi yine gönlümün Neden dökülür sanki sonbaharda yapraklar Toplayıp yığın tüm yapraklarını İstanbul’un Ne kadar uğraşsanız nafile Dökülen o yapraklar gibi Gözpınarlarımdan akan her damla yaş Büyür, büyürde; sele dönüşür O yapraklarıda katarda önüne götürür Bilinmeyen o ıssızlara, kör tenhalara Sonra ansızın takılır kalır Birşeylerin aklımın köşesine takılıp kaldığı gibi Tarifi yok öyle bir mevsimki sonbahar Geceleri bitmek bilmez uzar, uzar,uzar Sabahın ilk ışıkları vurduğundaysa Bütün gizemiyle damların , bacaların üzerine Yıpratan bir gece daha biter Ecel bir basamak daha yakındır şimdi |
![]() |
![]() |
![]() |
#14 |
Administrator
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2005
Mesajlar: 8,106
Teşekkür Etme: 20 Thanked 155 Times in 28 Posts
Üye No: 1
İtibar Gücü: 70000
Rep Puanı : 434913
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
Ünvan : Admin
|
![]() ben sevdanin oturdugu sokakta oturuyorum
geceler hic bitmiyor ben hic uyumuyorum gecenin efkari iniyor perde perde sevdanin hayali vuruyor arada bir icime ben sevdanin oturdugu sokakta oturuyorum hani su perdelerinde mavi kus resimleri olan ali bakkalin hemen yaninda 17 numara o kirgin hayatin tam ortasinda hani duvarlarinda hala yazilar olan o sokakta biri gurbetin ,biri ihanetin, biride seni boyle sevmenin hikayesi sevdanin cami bana bakiyor ben cama ve bak sen su seren cama pencere onunde menekseler ,hatmiler bide gece sefasi ,bide haytaligi adamin abi bide sevdanin hayali vuruyor arada icime iyi oluyor diyorum bu sana iyi oluyor arada bir arkadaşlar geliyor lafliyoruz ordan burdan anlarsinya guzel abim ic cebimde bir umut doguyor bide nerden bulduysam resmi sevdanin resimde sevda inadina guluyor sevdam gayri resmi bilmekteyim gelki benim abim birazda ustumuzde macera guzel duruyor yani yakisiyor adama yakisikli bir sevda hayat haybeye vurmuyor yuzumuze belasini hayat sokagimizda bir kehribar tesbih gibi dokuyor tanelerini takir takir yuzumuze ben sevdanin oturdugu sokakta oturuyorum geceler hic bitmiyor ben hic uyumuyorum agzimda fiyakali bir islik zulamda agir yarasi sevdanin ali bakkalin ciragi metin anliyor halinden insanin metin nedir senin niyetin kap bakalim abine bi taze ekmek biraz zeytin bu aksam yine odamda efkar var anlarsinya metin adamin halinden adam anlar İbrahim Sadri |
![]() |
![]() |
![]() |
#15 |
Administrator
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2005
Mesajlar: 8,106
Teşekkür Etme: 20 Thanked 155 Times in 28 Posts
Üye No: 1
İtibar Gücü: 70000
Rep Puanı : 434913
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
Ünvan : Admin
|
![]() Firtinaya Kapilmiş Bir Balikci Takasi Gibi
Hayatin Denizinde Savrulurken Tamam Herşey Bitti Derken Sen Ciktin Karşima... Son Umudumu Hayallerimin Ucuna Bağlayip Hayatin Denizine Atmak üzereyken Sen çiktin Karşima... Küçükte Olsa Yüreğinden Bir Parça Ayirip Liman Yaptin Bana Bir Gün Bu Limandan Zorunlu Demir Aldiğimda Küregimin Birini Birakacagim Sana... |
![]() |
![]() |
![]() |
#16 |
ÇaKaL Üye
![]() Üyelik Tarihi: Oct 2005
Yaş: 42
Mesajlar: 1,859
Teşekkür Etme: 285 Thanked 300 Times in 86 Posts
Üye No: 2594
İtibar Gücü: 1973
Rep Puanı : 16049
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
|
![]() Ey benim demir gibi sert,
civa gibi ağırbaşlı azot gibi yakıcı, klor gibi çekici, sevgi konusunda soygaz kadar kararlı ve metaller gibi tel levha haline girebilen ve elektriği ileten organik sevgilim; çatal karam çingenem, nikel krozem... Herşeyim. Bu mektubu özlemin ve sevginle bir üst enerji seviyesine uyarıldığım gecede yazıyorum. Şuanda senden başka hiçbir şey düşünemeyen kararsız ara ürünüm ben. Yazdığım bu mektup, temel düzeye dönerken yaptığım ışımanın psikonorotik bir yansımadır. Anladın de mi ? Sabit bir kütlesi ve eylemsizliği olan, hatta uzayda belli bir hacim kaplayan sevgilim; nasılsın? İyi misin? Hava nasıl oralarda üşüyor musun? Beni sorarsan normal sayılırım. Basıncı bir atmosfer civarında etraf bir labaratuvar kadar kuru ve nemsiz zemin futbol oynamaya müsait. Seni özlüyorum. Seni, öğrencisini sözlüye kaldırmak için sabırsızlanan öğretmenin sabırsızlığıyla bekliyorum. Geçen ki mektubunda yakında geleceğini söylemişsin. O günleri iple çekiyorum. Aradan geçen süre Dt ve aramızdaki mesafeye Dl dersek, geleceğin zaman; Dt/Dl= ½{h.Ö . dW¼} bulacağımı söylediler, şu an bunu çözmekle meşgulum. Hala çözemedim. Kırmızı turnusolu maviye çeviren bazik sevgilim! Derslerin nasıl? Benimkiler çok iyi. Fakat maddi durum dersler kadar iyi değil. Cebimdeki paranın limiti sıfıra yaklaşıyor. Züğürtlükten doğru dürüst bir şey yiyemiyorum. Şöyle derişik derişik asite hasret kaldım. Anlayacağın ne yapacağımı şaşırdım. Yukarı tükürsem sakal, aşağı tükürsem bıyık, yere tükürsem ayıp. The inside of the canım! Seni her geçen gün artan ivmeyle seviyorum. Sevgimin sayısal büyüklüğü karşısında Avagadro sayısının büyüklüğü halt etmiş. En büyük arzum sevgimizin limitinin sonsuza gitmesi. Ey güldüğü zaman masum öğrencilere , kızdığı zaman hocaya, sakinleştiği zaman futbol topuna, şarkı söylerken çalar saate, ders çalışırken ineğe, bağırdığı zaman Hitlere canı sıkılınca bitlere, uyuduğu zaman Klopatra'ya, uyandığı zaman kediye, çok yediğinde Demirel'e, az yediğinde İnönü'ye, konuşurken Çillere, maç yaparken Möller'e, koştuğu zaman ata, yüzdüğü zaman yata, deneylerde asetata ve cümlelerde bir ismin önüne geldiğinde sıfata benzeyen benim çok fonksiyonlu sevgilim. Ey eğik başlı, tükenmez kalem kaşlı, tek gözlü, çift bant ekolayzırlı, anten kulaklı, elma yanaklı, armut burunlu, altın dişli, önden çekişli, geniş iç hacimli, beş vitesli, saçları boya, gözleri kara, Şunu unutmamalısın ki!... Ben seni hep sevdim ve seveceğimde. Sevgi konusunda sana karşı hep ekzotermiğim. İkimiz bir tuzun bazıyla asidiyiz. HOŞ ÇAKAL. Bu arada herkese selamlar. Büyüklerin protonlarından, küçüklerin nötronlarından öperim. SENİ SEVİYORUM...
__________________
Ronaldinho Show Muhtesem müzik eşliginde... Daha büyügü var diyen varsa gelsin(Resimli) Erkekler Kadınlardan Ne Bekler??? (Resimli Anlatım) Hiç Nos Takılmış Bilgisayar Gördünüzmü? Kim 500.000 YTL İster (12.000 soru kapasieli ) Daha önce hiç >[KARINCA]< gördünüz mü? Atatürk ingiliz lorduna lafı oturtmuş... TÜrklerİn DÜnyaya İmzalari.......... ![]() Esprİlİ Erkeklerİn Özellİklerİ Yılın Fişi(tavsiye) |
![]() |
![]() |
![]() |
#17 |
Yeni Üye
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2005
Yaş: 44
Mesajlar: 16
Teşekkür Etme: 1 Thanked 2 Times in 2 Posts
Üye No: 4905
İtibar Gücü: 1438
Rep Puanı : 110
Rep Derecesi :
![]() ![]() Cinsiyet :
|
![]() ANNESİZ BİR GÜNE UYANMAK
Gece çökünce, uzun beyaz florasanlar ile aydınlatılan koridorlarda, üzerlerine ilaç kokuları sinmiş hasta yakınları, korku, umut ve endişeyle beraber, geceyi sırtlayıp sabaha taşırlardı. Hastanenin ikinci katında bulunan yoğun-bakım odasındaki sessizlik, karanlığı bile kıskandırmaya yeterdi. Azrail`in sık sık uğradığı bu yerde, umut zincirlerine sarılmış yaşamlar; insanca bir çaba ile sürdürülürdü. Belki anneme bir faydası olur düşüncesiyle, görevlilerin izin verdiği kadar bu odanın önünde beklerdim. Beni terk etmesine izin vermediğim umudumla... Salı gününü çarşamba gününe bağlayan gece de, yoğun-bakım odasındaki hareketlilik gözüme çarptı. Ses avına çıkmış kulaklarımla, tüm olup biteni anlayabilmek için yaklaştığımda, görevlilerin her zaman yaptıkları gibi yaşam savaşını kaybeden birini, sarıp sarmalayıp, zemin katta bulunan morg odasına götürmek üzere çabaladıklarını gördüm. Ölen kişinin annem olabileceği korkusu, yüreğime oturdu. Üzerine bastığım mermer zemin sanki ayaklarımın altından çekildi, dengem bozuldu ve vücudumun her yeri titremeye başladı. Kendimi biraz olsun toparladıktan sonra görevlilere ; ''bu kez kim?'' diye soracakken, birgün önce hastanenin kantininde çay içip, sohbet ettiğimiz hemşirenin dost elini sırtımda hissettim. yanımda duran yaşlıca bir beye "amca!'' dedi. "Bir haftalık yaşam mücadelesi sona erdi. Dayanılmaz acılar çekiyordu. Ölüm belki de kurtuluşu oldu.'' Hemşirenin söyledikleri beni rahatlatmıştı ama her gün birilerinin ölmesi, sıranın anneme de gelebileceği korkusunu üzerimden atmama yetmemişti. Yine de tüm olumsuz düşünceleri beynimin duvarlarından kazımak üzere, hemşireye teşekkür edip yanından ayrıldım. Hastanenin karşısında bulunan cami minaresinden yükselen ezan sesi; insanları sabah namazına davet ederken, İstanbul sisli bir sonbahar sabahına uyanıyordu. Saatler 10.30`u gösterdiğinde, yoğun-bakım odasının sorumlu doktoru, bir sonraki günün getireceklerine kendimizi hazırlamamız gerektiğini söylüyordu. Annemin beyninde oluşan ödem, yaşama şansını neredeyse sıfıra indirmişti. Günlerdir hastanede uykusuz, sağa-sola koşturan bedenim, doktorun söyledikleri karşısında direncini iyice yitirdi. Göz kapaklarım kendiliğinden kapandı. Eve kiminle geldiğimi, üzerimdekileri çıkartıp, yatağa nasıl uzandığımı hatırlamıyorum. Derin bir uykudan sıçrayarak uyandığımda, kardeşimin -''Hastaneye gitmemiz gerek!'' feryadının yankısı, hastaneye gitmek üzere bindiğimiz taksinin içerisinde bile sürüyordu. Hastaneye geldiğimde, annemin parmak uçlarından kayan yaşam yıldızı, veda için bekliyordu. Henüz ısısını kaybetmemiş yanağına bir öpücük kondurduktan sonra, hıçkıra hıçkıra ağlayarak, morg odasından dışarıya çıktım. Adımlarım beni, günlerdir annemi bize bağışlaması için dua ettiğim caminin avlusuna götürdü. Kulağıma fısıldanan, nereden ve kimden geldiğini bilmediğim ''Takdir İlahi'' sözcüğü, beni ne kadar teselli edebilirdi ki? Aynı gün, ikindi namazına müteakip kılınan cenaze namazından sonra, annemi son yolculuğuna uğurladım. Ertesi günü, İstanbul yine bir sonbahar sabahına uyanırken, annesiz geçireceğim ilk gün başlıyordu. Canımın yarısının olmadığı... alıntıdır... Son düzenleyen: fbahceli; 02-27-2006, 02:46 AM.. |
![]() |
![]() |
![]() |
#18 |
Müstakbel Üye
![]() Üyelik Tarihi: Nov 2005
Yaş: 63
Mesajlar: 275
Teşekkür Etme: 10 Thanked 141 Times in 57 Posts
Üye No: 3682
İtibar Gücü: 1566
Rep Puanı : 7447
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
|
![]() Tam bir dolar seksen yedi senti vardı. O kadar, ne bir sent eksik, ne bir sent fazla!.. Bunun da altmış senti penniden ibaret ufaklıktı. Bu pennileri teker teker bakkal, kasap, manavla çekişe çekişe pazarlık ederek ve her defasında satıcıların cimrilik isnatları karşısında utancından kıpkırmızı kesilerek biriktirmişti. Della paraları üç defa saydı. Bir dolar seksen yedi sent, o kadar! Halbuki ertesi gün Yılbaşı'ydı.
Kendini odadaki partal divanın üzerine atıp hıçkıra hıçkıra ağlamaktan başka çare yoktu. Della da böyle yaptı. Della'nın evi, haftada sekiz dolara tutulmuş mobilyalı bir apartman! Tasvire değer bir hali yok. Tam bir fakirhane! Aşağıda antrede, içine tek bir zarf sığdırmaya imkan olmayan bir mektup kutusu ile ölümlü bir elin asla çaldıramayacağı bir zil vardı. Kapıda da "Mr. James Dillingham Young" ismini taşıyan bir kart asılı idi. Mr. James Dillingham eve geldiği vakit size evvelce Della diye takdim ettiğimiz karısı kendisine "Jim" diye hitap eder, boynuna sarılarak onu bağrına basardı. Gözyaşları dindikten sonra Della eline bir ponpon alarak yüzünü pudraladı. Pencerede durarak apartmanın o kasvetli arka avlusundaki bulut rengi bir parmaklık üzerinde yürüyen bulut rengi kediyi aptal aptal seyretti. Ertesi günü Yılbaşı'ydı. Jim'e bir hediye alabilecek yalnız bir dolar seksen yedi senti vardı. Bu pennileri aylardan beri birer birer biriktirmişti. Halbuki şimdi hiçbir işe yaramadıklarını görüyordu. Haftada yirmi dolara pek bir şey yapmaya imkan yoktu. Masraf umduğundan fazlaya çıkıyordu. Zaten her zaman öyle olur!.. Şimdi Jim'e hediye alacak yalnız bir dolar seksen yedi senti vardı. Sevgili Jim'ine güzel bir şey almak hususunda hülyalar kurarak bir çok mesut anlar yaşamıştı. Güzel, nadir, parlak bir şey, Jim'e ait olmak şerefi ile az çok mütenasip bir hediye. Pencereden uzaklaşarak kendini aynanın önüne attı. Gözleri pırıl pırıl yanıyordu, ama yirmi saniye içinde rengi uçuvermişti. Saçlarını çözerek omuzlarının üzerine döktü. James Dillingham Young Ailesi'nin iftihar ettikleri iki şeyleri vardı. Birisi Jim'in babasından intikal eden ve aslında büyük babasına ait olan altın saat, diğeri ise Della'nın saçları idi. Apartmanın hava deliğinin karşı tarafında Saba Melikesi otursaydı Della, kraliçenin mücevherlerini kıymetten düşürmek kastiyle, o güzel saçlarını pencereden dışarı sarkıtırdı. Hazreti Süleyman apartmanın kapıcısı olsa ve bütün servetini, elmaslarını, bodrumda bulundursaydı, Jim ihtiyarı kıskandırıp hasetle sakalını kaşıttırmak için önünden her geçişinde cebindeki saati çekip bakar gibi yaparak gösterirdi. Della'nın saçları altın renkli bir çağlayan gibi parlayarak ve dalgalanarak dizlerine kadar döküldü ve bir elbise gibi vücudunu örttü. Bununla beraber Della, saçlarının uzun müddet böyle kalmasına müsaade etmedi. Sinirli ellerle hemen topladı. Bir aralık bir an için durdu. Tereddüt eder gibi oldu. Yerdeki kırmızı tüyleri dökük halıya bir iki damla gözyaşı aktı. Della, gözlerinin yaşı kurumadan kahverengi ceketini kapıp aynı renkteki şapkasını başına geçirdiği gibi, eteklerini savurarak kapıdan fırladı. Merdivenleri inip sokağa çıktı. "Mm. Sofronie. Her nevi saç levazımı" ibaresini taşıyan bir tabelanın önünde durdu. Bir hamlede kendini yukarıda buldu. İriyarı, süt beyaz, soğuk bir kadın olan Madam Sofronie'ye nefes nefese: - Saçlarımı alır mısınız? diye sordu. Madam: - Saç alırım ama şapkanı çıkar da bir bakalım, cevabını verdi. Della altın renkli, çağlayana benzeyen saçlarını döküverdi. Madam, saçları pişkin bir alıcı eli ile bir yokladıktan sonra. - Yirmi dolar, dedi. Della: - Peki. Derhal, cevabını verdi. Ondan sonraki iki saati pembe bir bulut üstünde uçar gibi sevinçle nasıl geçirdiğini bilmiyordu. Edebiyat bertaraf, Jim için istediği hediyeyi bulmak arzusu ile dükkanların altını üstüne getiriyordu. Nihayet bulabildi. Hasseten Jim için yapılmış bir şey? Dükkan dükkan gezmiş, hiçbirinde buna benzer bir şey görmemişti. Platin bir saat zinciri. Kıymeti, fazla gösterişli süslerde değil, deseninin sadeliğinde ve kibarlığında idi. Bütün iyi şeyler böyle olmalıdır. Zincir Jim'in o emsalsiz saatine layık derecede güzeldi. Della ilk nazarda kararını verdi. Zincir tıpkı Jim gibi idi. Gösterişsiz, fakat kıymetli. Kocasını da, zinciri de aynı şekilde tarif etmek mümkündü, yirmibir dolar verdi. Bu zinciri taktıktan sonra Jim artık, saatine nerede olsa bakabilir, daha doğrusu bakmaya heveslenebilirdi. Halbuki, şimdi o emsalsiz saate, bir kayışa asılı olduğundan hep gizleyerek bakıyordu. Eve avdet ettikten sonra Della'nın sarhoşluğu biraz geçti. Aklı başına gelerek ihtiyatlı hareket etmeyi düşündü. Saç maşalarını çıkartarak hava gazını yaktı. Ve aşkla cömertliğin birleşmesinden doğan tahribatı tamire koyuldu. Sayın dostlar, burun kıvırıp geçmeyin. Bu her zaman muazzam bir iştir. Müthiş bir iş!. Kırk dakika zarfında saçları mektep kaçağı bir çocuk kafası gibi kıvrım kıvrım olmuştu. Della aynadaki aksini tenkitçi bir nazarla uzun uzadıya dikkatle seyretti. Kendi kendine: - Jim bu halimi görüp de beni ilk bakışta öldürmezse iyi. Tiyatro kızlarına benzetecek ama ne yapayım. Bir dolar seksen yedi sentle ne alınabilirdi ki, dedi. Yedi buçukta kahve pişirilmişti. Tava da sobanın arkasına yerleştirilerek ısıtılmış olan pirzolaları kızartmak üzere hazırlanmıştı. Jim, hiç geç kalmazdı. Della zinciri avucuna alarak kapının yanındaki masanın başına oturdu. Kocasının, merdivenlerin ilk basamağındaki ayak seslerini duyunca bembeyaz oldu. Gündelik, en basit şeyleri için dua etmeyi adet etmişti. - Büyük Allahım! Yalvarırım sana, ne olur, saçlarımı beğendir, diye mırıldandı. Jim kapıyı açtı ve içeri girip arkasından kapadı. Zayıf ve pek ciddi bir hali vardı. Zavallı henüz yirmi iki yaşında, aile yükü taşıyordu. Yeni bir pardesüye ihtiyacı vardı, ellerinde eldiven yoktu. Odaya koku almış bir av köpeği gibi etrafına kayıtsız bir halde bakınarak girdi. Gözleri Della'ya dikilmişti. Della bu dik nazarların manasını anlamayarak korktu. Bu nazarlar ne hayret, ne hiddet, ne dehşet, ne beğenmemezlik, yani genç kadının hazırlandığı hislerden hiçbirini ifade etmiyordu. Jim, yüzünde o garip ifade ile nazarlarını karısına dikmiş sadece bakıyordu. Della masanın yanından kıvrılarak yaklaştı. - Jim, şekerim ne olursun öyle bakma, diye yalvardı. Saçımı kesip sattım.Yılbaşı'nı sana hediye almadan geçiremezdim, ölürdüm. Ne olacak yine büyür. Affediyorsun değil mi? Ne yapayım başka çarem yoktu. Saçlarım çabuk büyür. Unutalım bunu, haydi Jim, şekerim. Yeni yılın kutlu olsun de de barışalım. Ne güzel ne hoş bir hediye aldığımı tasavvur edemezsin, dedi. Jim zihnini yoracak kadar düşünüp taşındığı halde bir türlü anlayamamış gibi yavaş yavaş: - Saçını mı kestin, dedi. Della: - Kesip sattım. Bu halimi beğenmedin mi? Eskisi kadar sevmedin mi? Saçsız da yine aynı insan değil miyim, diye yalvardı. Jim etrafına şaşkın şaşkın baktı. Nihayet aptallaşmış gibi: - Saçımı kestim mi dedin, diye cevap verdi. Della: - Evet, kesip sattım diyorum, diye izah etti. Yavrucuğum bu akşam Yılbaşı! Beni mazur gör, affet. Senin uğruna gitti, deyip ciddi bir tatlılıkla: - Saçlarımın tellerini saymak belki mümkündür ama sana olan sevgimi ölçmek imkansızdır. Şekerim, pirzolaları ateşe koyalım mı? diye sordu. Jim, daldığı rüyadan uyanır gibi oldu. Della'cığını kollarına aldı, pardesünün cebinden bir paket çıkararak masanın üstüne attı. - Dellacığım, aldanıyorsun. Saçını nasıl kesersen kes, hiç fark etmez. Sana olan sevgimde hiç değişiklik yapmaz. Paketi açarsan birdenbire neden afalladığımı anlarsın, dedi. Della beyaz parmakları ile kağıdı yırtarak ipleri kopararak paketi açtı. Açmasıyle feryadı basması bir oldu. Gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Paketten Della'nın Broodway'de bir vitrinde görüp uzun müddettir arzuladığı taraklar çıkmıştı. Kaplumbağa kabuğundan yapılmış elmas kenarlı o güzel taraklar işte önündeydi. Renkleri de saçlarına ne kadar uyuyordu. Pahalı olduklarını bildiğinden hiç ümide kapılmadan beğenmiş ve arzulamıştı. Hiç beklemediği olmuştu. Ama ne çare ki pek tamah ettiği bu canım tarakları süsleyecek lüleler gitmişti. Della nihayet kendini toplayarak kocasının getirdiği hediyeleri bağrına bastı. Gülümseyerek kocasına baktı. - Şekerim, saçım pek çabuk uzar, deyip tüyleri tutuşan bir kedi gibi yerinden fırlayarak: - Ay unutuyordum, diye bağırdı. Jim alınan güzel hediyeyi görmemişti. Della avucunu açarak sevinçle kocasına uzattı. Bu kıymetli, fakat donuk maden genç kadının ruhundaki ateşin aksi ile parlar gibi oldu. - Şekerim, güzel değil mi? Bütün şehri altüst ettikten sonra bulabildim. Saatini ver bakalım nasıl yakışacak, dedi. Jim, Della'nın dediğini yapacak yerde kendini sedire attı. Ellerini başının arkasına koyarak gülmeye başladı. - Della sevgilim, hediyelerimizi bir kenara koyup bir müddet saklayalım. Bugünkü halimize uygun değil. Biraz fazla. Tarakları almak için saati sattım. Pirzolaları koy bakalım ateşe, dedi.
__________________
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#19 |
Administrator
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2005
Mesajlar: 8,106
Teşekkür Etme: 20 Thanked 155 Times in 28 Posts
Üye No: 1
İtibar Gücü: 70000
Rep Puanı : 434913
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
Ünvan : Admin
|
![]() Bir itiraf edebilsem
Seni ne çok sevdiğimi Bir Söyleyebilsem Sana karşı içimden geçenleri Bir akıta bilsem nehir gibi denizlere Sana olan duygularımı Bir dile getirebilsem Kalbimin sana hissettiklerini Bir görebilsen sen de keşke Senin uğruna nelerden vazgeçtiğimi |
![]() |
![]() |
![]() |
#20 |
Administrator
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2005
Mesajlar: 8,106
Teşekkür Etme: 20 Thanked 155 Times in 28 Posts
Üye No: 1
İtibar Gücü: 70000
Rep Puanı : 434913
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
Ünvan : Admin
|
![]() Kalbime dokunduğunda
Hislerimdesin Gel diye ağladığımda Gözlerimdesin Yastığı başıma koyduğumda Düşlerimdesin Ama en önemlisi bebeğim En önemlisi Her zaman kalbimdesin |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|
![]() |
||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Mecnun Leyla İle Sohbette | ÇaKıR- | Eskiler (Arşiv) | 0 | 03-28-2008 12:04 AM |
Ben Mecnun | GooD aNd EvıL | Eskiler (Arşiv) | 0 | 01-06-2008 03:56 PM |
leyla ile mecnun | вσυя∂¢αη | Eskiler (Arşiv) | 0 | 07-13-2007 11:12 AM |
leyla ile mecnun | Angel of death | Eskiler (Arşiv) | 1 | 07-20-2006 09:24 AM |
Mecnun mu kör? | CoolTurk | Eskiler (Arşiv) | 3 | 05-30-2006 04:53 PM |