![]() |
![]() |
#51 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57915
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Lezzetin Yoktu...(haiku)
lezzetin yoktu şiirin ismi gibi acısı katık göğün sessizdi ateşböceği gibi ötüşü ıslık rengin ıssızdı ebemkuşağı gibi yarama sadık çölün ıslaktı mezarın üstü gibi aşka alışık anın dipsizdi çocuğun aklı gibi sızıma layık düşlerin dardı bahçe kapısı gibi kaşları çatık gözün tazeydi baykuş bakışı gibi avına yanık belin büküktü yoncanın dalı gibi yeşili çığlık yaşın yirmiydi sudaki erkek gibi ağdaki balık yazın bahardı kalpteki çiçek gibi özüme kılık saçın siyahtı toprakta çelenk gibi ruhuna azık dilin bülbüldü gülüne tapan gibi boşluğa batık yüzün geceydi kaçılan inler gibi dışı karanlık sisin dargındı yağmur damlası gibi içi aydınlık busen zehirdi denizin sesi gibi elleri açık izin yeniydi kelebek seli gibi gelişi dağınık yolun uzundu tarla faresi gibi çenesi sanık yerin belliydi verdiğin sevgi gibi ufka dağınık kalan soğuktu saçılan bakış gibi başları kalkık O sonbahardı kuru yaprağım gibi ölüme kanık Reha Başoğul |
![]() |
![]() |
![]() |
#52 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57915
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Maske
herbirimizin yüzünde çeşit çeşit maske Doğduktan sonra alınır bir tane ölmeden önce satılır bin tane herbirimizin yüzünde çeşit çeşit maske benzemez hiçbiri birbirine giyilir duruma göre herbirimizin yüzünde çeşit çeşit maske görünce göremezsin çirkinliğini göremeyince görürsün güzelliğini herbirimizin yüzünde çeşit çeşit maske gün gelir ağlar sevdiğine gün gelir güler sevmediğine herbirimizin yüzünde çeşit çeşit maske bazen doğruyu gizler sevmediğinden bazen yanlışı ister sevdiğinden herbirimizin yüzünde çeşit çeşit maske gece yokedilir varolanı gündüz varedilir yokolanı herbirimizin yüzünde çeşit çeşit maske az bulunur hep çıkarılamayanı zor bulunur hiç takılamayanı herbirimizin yüzünde çeşit çeşit maske kanmaz kendisinin söylediğine kanar başkasının söylemediğine herbirimizin yüzünde çeşit çeşit maske Ve böylece gelir ki ölüm döşeğine karşılar herbirimizi karanlıktan bir maske koyulur tüm maskeler öne sorulur ki uyar bu duruma hangi maske girer tek başına kabire istenir ki benzemelidir herbirimize doğarken giydirilene herbirimizin yüzünde çeşit çeşit maske Reha Başoğul |
![]() |
![]() |
![]() |
#53 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57915
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Masum Sözler Uğruna...
Sözlerin ok sayıldığı yıllarda büyüdüğüm ben Kızgın korların fırsat olduğu sokaklarda Paçavraların gururla taşındığı o zamanda Bir çocuk olarak elime aldım kemanı Biriktirdiğim pullarda resmimi gördüm Kardan adamın gözlerinde acıyı Çalan okul zillerinde küfrü şakıttırdılar adıma Ve o çocuk bu sefer aldı çanı eline Her köşe başında salladım onu sağa sola Etrafımdaki gülümsemeleri indirdim yarıya Kuytu köşelerdeki sahipsizleri gösterdim onlara Bir aşkı başlattı bir ufak melodiye kanarak Özgürlüğün şarkısı oldu o sonraları Artık bir ırmağın şırıltısı almıştı bayrağı Küçük sincaplar taşıdı bir süre Sonra o yaşlı adam gördü sonu Yılların kuyusunu kazmaya başlamıştık yavaş yavaş Sahipsiz sözcüklerimi bağışlamıştım artık Adresler önüme yığılmıştı ağırcana Geldiğim yer öksüz kalmıştı şimdi Bitmedi dedim, işte o an Yıkamazsınız beni, kalacağım o okların ucunda bir bülbül bekliyor şimdi yarını dönüşümü erteleyin kıymayın bana Ve mazgallar gibi suyumu çektiler İçimdeki sanatı körelttiler Artık prangalarla yaşıyordum Fikri benden çekip alıp götürdüler Bu cehennemin sıcağını anlatır bana MEzar taşının soğukluğundan farklıdır hani Böceklerin tırmalamasından Gözlerinin akmasından Bir yaşam şarkısıdır işte bu Bilemezsin çanların kimin için çalacağını Ruhunun efendisi olma uğruna Sadık hizmetkar olarak yaşarsın şeytanın Kırgınlıkları atsaydım eğer üzerimden Sevgimi köreltseydim hizmetkarlara Yalnızlığı salsaydım kalabalığa Şimdi o paçavraları gururla taşırdım söyle ona Reha Başoğul |
![]() |
![]() |
![]() |
#54 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57915
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Mektup
Değiştirilemeyen acı diyarında... Tarihi kandıramayan bir yavuz saat seherin dördü, azbuçuk geçmiş dokuz çarpışmalar, top sesleri, düşen soluksuz kantar ise yine topuzsuz korkunç sesin toprağı kaldırdığı devran zeytin saçlı bebek yerde, ağlamayan kanı kurumamış, mektuplu yerde yatan yer: galibin olmadığı, olamayacağı vatan umut... yerde yatan ve ağlamayan baksaydı birbirine o an sorar mıydı günahsızı, sebebine niye yaraşır, kalır bu insanlığın günlüğüne cevap verir miydi geçmişi, geleceğine yeter miydi soluğu söylemeye hata idi, sevmelisin sadece hüzün... ah, ah arzuhal bir soluğa muhtacım lal akmayacaktın nehire böyle olmayacaktı küllerden bir sal... değiştirecekti böğürtlenler rengini bırakmayacaktı güller peşini aşk kalacaktı sadece ve sadece bülbüllerin sesi keder... vurmayın artık yüreğine güm güm eylediniz beni kudüm nasıl dinecek bu hüznüm hep ama hep yaşlı gözüm sazlıklarımı rüzgarsız bıraktınız güzümü bile yapraksız yeter artık isyan ediyorum desem baharım geçecek şarkısız aşk... aklımı tutamıyor ellerim dudaklarını yakalıyor dilim anlamsızca çıkıyor kelimelerim oysa daha okunaklı gözlerim tangoların keskin dönüşleri kemanların narin sesi duvakların en incesi bebeklerin minik ellisi kin... analar doğursa da yağızları kaçırsada şehirlerden çağırır kaderi tez yayılırmış savaşın zehiri ey beden avcılarının aradığı kurban karşındaki, efendilerin koynundaki yılan kanacaksın, sararacaksın, kızacaksın alacak seni kayınlardan ölüm... doyamadan emzirilene kanamadan sevdiğine gençliğine geleceğine mektubun verecek mukabele ekin... değiştirilemeyen acı diyarında bıraktığım umutlarımda karaladım hüzünlerimi aşkıma sığındım kinime yenik düştüm ah ah arzuhal bir soluğa muhtacım lal sevgi varken ölüme kandı hayal... Reha Başoğul |
![]() |
![]() |
![]() |
#55 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57915
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Mutluluk Oyunu
İnsan korkar mutlu olmaktan çünkü emin değildir kendinden kaçırdıklarından insan sapar anılara dokunmaktan çünkü emin değildir güçlüyü oynamaktan insan bakar çıkmaz sokaktan çünkü emin değildir yoluna kusacaklardan insan ağlar yalnız kalmaktan çünkü emin değildir boşlukta solacaklardan insan kusar gecesiz karanlıktan çünkü emin değildir ışığın doğurduklarından insan kaçar gerçeği duymaktan çünkü emin değildir yüreğine bakanlardan insan solar buruşmuş kağıttan çünkü emin değildir kalemin ağlamasından insan doğar yargısız tabiattan çünkü emin değildir ölümün korkuttuklarından insan oynar mutluluk oyunundan çünkü emin değildir insanlığın sapacağından Reha Başoğul |
![]() |
![]() |
![]() |
#56 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57915
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Nasıl?
Ellerimle yorgun yüzümü traş ederken görevi bitip giden deri hücrelerimden ne farkım var şimdi? neyin tazeliği neyin eskimişliği... Aynaya yaklaşıp bana bakarken senin kadar geçici olmadığımı kim söyleyebilir ki şimdi? çekilirsin oradan ve yok olur tüm görüntüm doğadan... Tanıksız bir cenk, soluksuz bir kelam mahkumuyum. eşkalimi asmışlar geleceğin bahtsız suratlarına, oysa ki çoktan hazır benim tabutum. zamanın arkamdan hançerlediği gövdem sabırsız bakıyor artık içimdeki dem çocuklarımın göğüslerine ektim çiğdem erbabına sorarsanız beni istiyor sanem yetişemedim taş basılan kursaklara üzülemedim sabun yapılan balinalara söyletemedim hile karışan tartılara soramadım bunları yürek okşayan kavuştuğuma kendimin ibretini kaybettim özgürlüğümün tezkeresini verdim günah kefenini üstüme göre biçip giydim. yine de soyup çıplak bıraktılar beni ağaçlar alnımda yazılana bakmadan yürüdüler benimle kuzular yol nereye götürür bilemesem de bekliyordu beni iki türlü sefaret ya olacaktım bir esrarkeş ya da basit bir simkeş... varoluşumu arıyorum varedenimi... bana söyleyin nolur nasıl varız denir nasıl yokuz denir de üstümüze başımıza bulaşmaz çamur? Reha Başoğul |
![]() |
![]() |
![]() |
#57 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57915
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Neden?
Neden tilki gibi bekleriz hep *******i de sinsice düşünür ve gündüzü def etmek isteriz inimizden yavrusunu koruyan anne gibi içimizin yaşaması için savaşırız her gece gündüzle? Neden hep zorlukları göğüslemek isteyip de basit anları gözümüzün önüne getiremeyiz ve basitce bakamayız kendimize nasıl olur da sevgililerimizin özünü kabul ettiremeyiz gözlerimize? Neden mucizeler aradık birbirimize inanmak için de göremedik bedenimizin her köşesinde saklı olmayan mucizeyi çok mu basit gördük bunları ve bunu anlatabilmek için mi soluttuk ömrümüze havayı? Neden hem uygarlık marşlarıyla coşup da hem anlatamadığımız acılarla uyuştuk sessiz bir köşede başkalarının acılarıyla kendimizi susturup aklımızı kanattık dışarıya doğru? Neden hep korkularımızı sevdik de onları gerçekleştirince sevindik bu yüzden mi savaşlarda kahramanlar yarattık ve evlerde korkaklar bıraktık? Acaba acı duymaya bağımlı kaldık da kemanların konuştuğuna mı inandırdık kendimizi ve bunun için mi paylaşmak istedik dostlarımızla yalnızlığımızın bizi daha güçlü gösterdiğini? Acaba boşlukta yaşamaya alıştık da neyi ondan mı üfledik tersten ve bu nedenle mi döndük acı güneşinin etrafında bedene sıkışmış gezegenler gibi vurduk demden? Acaba ağlamakla mı boşalttık kinlerimizi de yine annelerimizin şefkatini özledik içimizdeki o özlemi kinlerimizi yok etmek için de karşımızdakine söylemedik? Neden hep gizemli bilgiyi arar olduk da esir ettik insanlığın her bilgisiyle kendimizi bilgi edinip, özgürlük isteyip efendi olunca hemen haritalarda sınırları çizip hiçliğe kapılmasını istediğimiz köleler diledik? Neden hırslandık sahip olma gücüne de çocuğumuzun yaşayacağı yerlere çöpler döktüğümüzü önceden göremedik orada kokacak çöplerinse bizim hırslarımızın yenisi getireceğini bilemedik? Neden sevişmekten korktuk ve gökten yalanlar bulaştırdık ona da yanımıza yalnız kalmamak uğruna yeni korkaklar topladık neden ateşli sevişmelerimizi anlatamadık etrafımıza ve samimiyetimizi ifade etmek için çaba sarfetmek zorunda kaldık? Neden bedenlerimizi günah diye mimledik de onlara bakamadık bir ressam gibi anlatamadık çıplaklığımızın da bir çiçek bir dağ gibi koklanması ve keşfedilmesi gerektiğini? Neden doğadaki kutsal bilgileri çalıp da onu yok etmek için kullandık sonra evlatlarımıza saray bırakırken yemyeşil kokulu ağaçlar istedik bahçesinde? Neden hep uzaklarda olmayı istedik de yanımızdakilerin de o bilinmeyende olmak istediğini görmedik söylemeye korktuk mu çevremizde hesap verecek kimse görmek istemediğimizi ve hala direttik uzakların, bulunduğumuz yerden daha güzel olduğunu söylemeyi? Neden hatalarımızı anlamadık birbirimizin de bunun için mutsuz insanlar olduk hepimiz bunları kabuğumuza korumak adına her gün birbirimizin yüzüne vurup baskı kurduk oynadığımız bu saçma oyunda kardeşimize? Neden bu oyunu oynadık binlerce yıldır da bir an için sevgimizi kalbimizin tozlu çatı katından indiremedik ve orada bulduğumuz hafızamızın çektiği fotoğrafların sadece siyah-beyaz olduğuyla kandırdık beynimizi? Neden karşımızdakinin içindeki özü görmedik de kendi özümüze ağ ören nefreti yakıştırdık ona ve her gün kimse beni anlamıyor deyip aslında herkesin şarkısını söyledik dört duvar arasında? Neden bu yüzden yalnız kaldığımıza inandık da intiharlarla yırttık hayat tuvalini düşünemedik aslında çoğunluk ve bir olduğumuzu insanlığın mutluluk resminin renksizleşeceğini? Neden oyaladık bunca yıldır insanlığı felsefi karşıtlıklarla da kral çıplak ve aşık diyemedik çocuk saflığında Güç lanetine kapılıp büyük olmaya özendik de o zaman neden hep çocukluğumuzun özgürlüğünü özledik? Neden tanımlama ihtiyacı duyduk herşeyi de hissetiklerimizin ve düşündüklerimizin mezarını kazdık herkes farklı tanım koyunca haliyle ilim pınarının önüne önyargıdan barajlarlarla set çekip akamadık sevgi denizine? Neden bir kez olsun hayallerimize korkularımız kadar şans vermedik de cenneti boyayamadı yeryüzüne dillerimiz acaba hep mutlu kalmaktan, daha mutlu olmadan korkuyoruz da yine cehennemi istiyor haşarı hayallerimiz? Neden bu kadar soru işaretiyle doldu gözlerimiz de cevabın sorunun kendisi olduğunu söylemedi bir türlü geçmişimiz soru işaretini kullanmanın nokta kullanmaktan daha barışçıl olduğunu bir türlü yediremedi kendine kibrimiz? Reha Başoğul |
![]() |
![]() |
![]() |
#58 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57915
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Oannes
Defnelerin kokusunu saçlarına toka yapmış Badem gözlerinde Ay'ın halesi gözüken sarışınım. Demiştim sana: 'Eğer ki kalbimi koza bellemiş bir kelebek senin bahçende kanat çırpabiliyorsa o bahçeyi önce koklamalı sonra da sulamalısın' diye Şimdi ise görüyorum ki o bahçede gündüzleri çiçek açar oldu kelebeğim pır pır uçuverir oldu. *******i kalbindeki özü içine çeker oldu. niye gözyaşlarını içine akıtıyorsun da onları yüzüme sürmeme izin vermiyorsun saatlerce göğsüme saplanıp hayallerindeki ayak basılmamış sahili bana anlatmıyorsun belki taşacak benimkilerle birlikte o nehir belki çam ormanlarında çalacağım seninle özgürce lir niye takılıyorsun saatin kadranına gözün ne demek olduğunu bilen sarışınım Niye mumların alevinde içindeki karnaval davullarını çalmıyorsun bana Sen Oannes olmalısın yarı balık yarı insan balinaların karnında nefes alan içinde kin nefret barındırmayan bilgi dağıtan hüzünlü efsanelerdeki kadın kahraman uzun sarı saçlarınla saklıyorsun şuh bakışlarını Gözlerinden geçen bulutlarda akıt artık o yağmurlarımı içime çeksin toprağım onları bir ağacım daha büyüsün bir tomurcuk daha açayım evrene hadi inat etme bir gülücük resmedeyim yüzüne güçlü fırçalarım var şerbetli ellerim ama senin yüzün kadar saf değil yine de inanmanı isterim resimdeki seni seven erkeğe Hadi inat etme acıların tutmasın artık bir çetele palavra sıktıralım dünyaya işkence edelim savaşa, bozguna kendi dünyan kendi bedenin sevdim onları, içini on yedi katlı cennet gibi hadi inat etme tekrar o sevdiğim ipi bırakalım gökten aşağı inelim yeryüzüne tutuşturalım pamuk şeker yanaklarını onlara aç bebeklerin minik ellerine hadi inat etme gel kısrakların üstünde sevişelim senle kirpiklerimiz dokunsun birbirine Yine çalsın Pan'ın flütü toknaklarında ilişeyim bedenine ceylanlar izlesin yalnızca bizi bir de Anka kuşları ötsün üzerimizde oradan çıkalım gidelim şelale altlarına bedenlerimize bulaşsın suyun şekli Yıldırımlar çaksın, şimşekler bulaşsın üstümüze artık dokunsun tenlerimize yağmurun elleri koparalım çilekleri sürelim birbirinizin diline sonra öpücüklerimızı elele koşturalım seninle buzağı sütüyle sataşayım sırtına yemyeşil yapraklarla boyayım boynundaki ısırığı bir tılsım kadar hafif narin bir alemde iincitmeye kıyamadığım unutmadığım kabuğunu tıklatıyorum işte keman telleri üzerinde vals yapmaya bekliyorum seni bizleri göğe çeken senfoniler çalarken sadece gözlerimdeki güce çağırıyorum gözlerini hadi inat etme hayalindeki sahilde toplayalım senle denizminaresi işte sığ sularda dolaşıp ayaklarını ayaklarımda gezdir de taşıyayım seni dalgaların kalbine hadi inat etme göbeğimi gıdıkla işte yine in çık istediğin yere avuçla sert göğsümü sarayını gezdir misafirine dolaşsın içinde kaosun çocuklarını doğuralım o serinlikte Bir salgın hastalık yayalım damaklara sevgi virüsleri dolaşsın herkesin kanlarında öldürsün kin hücrelerini yoketsin bilgeliği bitiren nefretleri Hadi inat etme Oannes hadi çıkaralım dilimizin altındaki anahtarları huzurlu melodiler yumurtlayan balıklara verelim napacaklarını bilirler onlar içimizdeki saklıyı bırak iyileştirsin oğullarımızı bırak iyileştirsin kızlarımızı Reha Başoğul |
![]() |
![]() |
![]() |
#59 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57915
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Orhan Veli'yle Konuşuyorum Bedenim Boyalı
alıp başımı gitmiştim koşmuşum Ay'a kadar üstümde ter kokularımla yorulmuşum germiştim hamağımı bahar rüzgarında yapraklarını sallayan iki ağaca tam gözlerimi kapattım kapatacağım diyordum değmeyin keyfime aman ha! ! ! birdenbire duydum ismini hani şu gürültülü takalar geçerken sessizlik senin sesinle üzerime gelirken çekilin Orhaan Velii geliyor diye kulağıma kuşlar fısıldarken ya gidin başımdan dedim yalan söylemeyin yok daha neler aa sonra bir baktım gökyüzünü boyuyor biri mavi mavi bir baktım deniz yırtılmış dikiyor biri Uzaktan tanıyamadım ama deniz feneri aydınlattı çehreni Ah ah Orhan Veli biliyor musun çok özlemişim ben seni bak bak kıskandım şimdi seni yahu bu bana yapılır mı elimden almışın deniz kızını? oh oh cepler de çıkmış dışarı utanmadan bide sarmışın sırtına balık ağlarını bedava bunlar galiba... ne işin var burada senin diye sordun ya dedim hiç sormaa... beni de bu havalar mahvetti... gel gevezelik edelim senle dedin mahzun duruyorum istersen ilişme dedim bir sordun neden bin ah çektim içimden yine de senin gibi yarım yazmıyorum öyle mısralarımda yaklaş hele anlatayım sana da gör bak adalara giden gemiler artık tertemiz geçmiyor pisletiyorlar güzelim denizimizi nerde sizin devirdekiler ya yan yata yata diye söylenirsin değil mi? sorarım sonra ben onlara sen üzülme göremedim diye kurşunkalemim yanımda tamam tamam unutmadım kırmızı bayraklı Ah ah Orhan Veli biliyor musun çok özlemişim ben seni biraz ölümden konuşalım tamam da ya öterse ağustosböcekleri o zaman son nefesimizi veririz işte görürüz o zaman sonra sonsuz denizi neyse... Tüm bedenimi boya sen yine hani aramızda kalsın ebemkuşağı renginde Ah ah Orhan Veli biliyor musun çok özlemişim ben seni Hayret! ...ne sırlar anlatıyorsun da kafam şişmiyor hayret! Hala Londra Konferansları'nda bahsediyorsun anladım da geçti onlar anam babam geçti geçti şimdi herkes seçimleri sakız gibi çiğniyor ağızlarında biliyor musun hani derdin ya bu gaz maskeleri ay ışığını bilir mi hep bir ağızdan şarkı söyleyebilir mi orda duralım...bak onlar geçmedi işte şimdi de mekanik insanlar çıkarttılar başımıza aklın sıra güya şiir yazacaklarmış yavuklusuna hem de güneş batışında hem de Rumeli Hisarı'nda peh.. bu da senin falcı kadının sözü olsa olsa Ah ah Orhan Veli biliyor musun çok özlemişim ben seni lakırdılarını, aşklarını anlattın bana tüm gece ne hayatın varmış senin öyle bee şeytana uymuşun bi de eski karının dedikodusunu yapmıyor musun bak yine sakın ha! hiç değişme avunalım şairliğimizle işte Bak aman söyleme Melih Cevdet'le Oktay Rıfat'a bir sır vereceğim sana ben sırf seni sevdiğim için seviyorum onları Mahmut gibi dalga geçmesinler sonra Ah ah Orhan Veli biliyor musun çok özlemişim ben seni Kadınlar mı dedin? haha ben Mualla'yı atmamıştım sandala ama senin kadar çılgındım tasalanma çok çocukluk yaptım senin gibi ben de çok kadınla adlarını sorma... yok öyle yağma... üşenme edebiyat tarihçilerine sor sen de... ne çektirdin herkese be bir isim uğruna öyle kütüphanelerde. hiç komik değil, gülme öyle... onu bırak da ben en çok şu balıkçıları anlatırken baktım senin gözlerine nasıl gözlerdi öyle be benimkiler bile kıskandı senden akanları Ah ah Orhan Veli biliyor musun çok özlemişim ben seni hadi içelim şu rakıdaki balıkla salatayı iliştir üstüne dedin de süt içerim ben dedim de yüzünü ekşittin meraksız çocuk musun oğlum dedin kıramadım seni koydum bir kaç damla o zaman da kafanı ben şişirdim Ah ah Orhan Veli biliyor musun çok özlemişim ben seni bilmezler işte yalnız yaşamayanlar nasıl korku verir sessizlik insana nasıl koşarlar aynalara bir cana hasret Asıl sen söyle bakalım biliyorum serde erkeklik var ama Ağlasam Sesi mi duyar mıydın mısralarımda dokunabilir misin gözyaşlarıma o yerdesin işte biliyorsun epeyce yaklaşmışım ben sana seni duydum, gördüm tamam da nasıl anlatacağım seni geri döndüğümde insanlara aman boşveer altı üstü derler deli gel ağ toplayalım senle bir güzel şimdi Ah ah Orhan Veli biliyor musun çok özlemişim ben seni ya baksana insan olmak derdin, hür olalım derdin de niye esir oldum ben sana bu kadar kelle fiyatına mı yoksa bu da? Ah ah Orhan Veli biliyor musun çok özlemişim ben seni Reha Başoğul |
![]() |
![]() |
![]() |
#60 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57915
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Oyuktaki Güç
Nasılda parmaklarımda eriyor kısacık tazecik saçların erkekliğimi eskitiyorum bu mor odalı koyunda avuç dolusu güç kamçılıyorum sana nasılda zevk kırıntıları bırakıyor arkasında emilen küpeler silkinen tenler koyultuyor feleğimin rengini bezler parçalanıyor ahşap oymalı divanında sessiz sersemler gibiyiz biz o oyukta... süt dilin bade terin iç iç bitiremiyorum dudaklarımda ben bittim onlar akmaya devam ediyor sırtıma. ateş parçası buz damlası oluyor nostaljik bir roman gibi okuyorum seni her bir sayfanda bir deli bir de deli edeni Eros uyanıyor geliyor şafağın gerisinden ok yetmiyor mızraklarıyla saldırıyor menekşe kokunu veriyor süzülen yanaklarıma parmakların dolaşıyor seni kavrayan diri kollarımda iz bırakıyorum kalçalarında sözlerim oynaşıyor kulaklarınla masal perisi değilsin ama ondan güzelsin nar değilsin ama ondan alevlisin kırbaç değilsin ama ondan betersin masmavi gözlerin gözyuvalarıma yerleşirken ıslaklığım içindekini bitirsin zamanın çeşnisi başlıyor kokmaya yalıçapkınları çobanyıldızını oyalıyor sokak lambalarına kızan gölgem dumanları boğuyor sızıyoruz köşedeki işlemeli mindere işlenmiş sahneleniyor bedenlerimizde nasıl da avuçlarım kayganlaşıyor senle iken bir posta güvercini gibi heyecanlısın bir kaplan kadar gururlu nerede kaldı senin keklik ürkekliğin ilk nehrinde niye bukadar çabuk boğuldum sorarım sana olmasaydı etrafta toscanın çikolatalı opera armonisi kimi zaman sessizlik kimi zaman ney taksimi yapışırmıydı bu dudaklar boynundan geri karışırmıydı şişen göğsüm göğsünden ileri olsun bu da yastıkaltı öyküsü gibiydi kapı altından bırakılan bir not gibiydi... bilinmedik ezberlenmedik bir bahçe camında üstsüzlüğüne kapıldım işte... tekrar gelir miyim bilmem yanına beyaz pelerinli prens gibi gizemli an adımı ormanında belki çeker kanım azgın köpük çıkaran dalgalarını belki duymak ister korkularım ruhundan serpilen gerilimli hatıraları istersin sende belki kucağımı, yanımı, bağrımı... kuş cıvıltılarının duvar öremediği sabahta hırsız gibi pencerene giren esintinin aramızdaki yangına yetişmesiyle uyudun da söndü gözlerinin mavi ışıkları coştu gözlerimin yeşil akıntıları... Reha Başoğul |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|