www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee  

Geri Git   www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee > Forum > Eskiler (Arşiv)

Eskiler (Arşiv) Eski konular

CevaplaCevapla
 
Konu Araçları Görünüm Modları
Old 10-28-2007, 10:08 AM   #1
KoJiRo
Aşmış Üye
 
KoJiRo Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: KoCaELi
Yaş: 40
Mesajlar: 34,356
Teşekkür Etme: 21
Thanked 162 Times in 97 Posts
Üye No: 23848
İtibar Gücü: 8776
Rep Puanı : 54700
Rep Derecesi : KoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan Abdülmecit Efendi'nin Ankara'ya Davet Edilmesi

Bu işler Sultan Mehmet Vahdettin tarafından haber alınınca, Abdülmecit, Müttefik devletlerin de bilgisi dahilinde Çamlıca’daki Veliahtlık dairesinden alınarak Dolmabahçe’deki hususî dairesinde oturtularak otuz sekiz gün (31 Ağustos-7 Ekim 1920) göz hapsinde tutulmuştur. Bu tebdili mekân fikrini öteden beri Damat Ferit ileri sürüp duruyor, ancak bir sonuç alamıyordu34. Bu gözaltı Abdülmecit’i o kadar derinden etkilemiş olmalı ki, Türk Ordusu İzmir’e girdikten sonra, 1922 senesi Eylül ortasında Abdülmecit, Kemalist olarak bildiği Yahya Kemal’e şu açıklamada bulunmuştur: “… (Mustafa Kemal) iki sene evvel bana bir mektup gönderdiler, beni Anadolu’ya dâvet ediyorlardı, lâkin o zaman İngilizler’in ve Vahîdeddîn Hân’ın [kendi tâbîri] câsusları ile sarılmış bulunuyordum; mektuba cevap vermeği arzû ettimse de, cevabnâmem tutulur diye göndermekten (çekindim).” Bunun böyle olmadığını yukarıdan beri kullandığımız tarihsel kaynaklar söylemektedir. Buradaki açıklamasıyla da Abdülmecit “dönek” bir kişilikte olduğunu ortaya koymuştur.

Gerçekte ise Veliaht Abdülmecit’in bu ilk davete “Sultan’ın ve Hanedan’ın durumunu tehlikeye atmamak için” olumlu yanıt vermemiş olduğunu tarihsel kaynaklar söylüyor. 1922 yılındaki açıklamasıyla Abdülmecit durumunu kurtarmaya, yeniden Padişah olmaya çalışıyordu. Bu kanıtlar da bir kerre daha gösteriyor ki, Mustafa Kemal’in Osmanlı hanedanlık mensuplarına güvenerek onların içinde bulunduğu hesaplar yapması mümkün değildi. Bu durumu Meclis’in 25 Eylül 1920 tarihli kapalı oturumunda şöyle ifade etmiştir: “… O halde onu (Vahdettin’i) hal’edip yerine derhal diğerini (Abdülmecit’i) intihap ederiz, demek istiyorsanız, buna da bugünün vaziyet ve şeraiti (şartları) müsait değildir. Çünkü hal’i lâzım gelen zat, milletin nezdinde değil, düşmanların elindedir. Onun vücudunu keenlemyekün (bütünüyle yok) addederek diğer birine biat edilmek tasavvur olunuyorsa, bugünkü halife ve sultan hukukundan feragat etmiyerek İstanbul’daki kabinesiyle, bugün olduğu gibi muhafaza-i makam ve idame-i faaliyete edebileceğine nazaran, millet ve Meclis-i Âli, asıl maksadını unutup halifeler davasiyle mi uğraşacak? Ali ile Muaviye devrini mi yaşayacağız?

İşte bütün bu olup bitenler sırasında, 1920 yılı ortalarında Padişah Vahdettin, Veliaht Abdülmecit’e tahttan feragat etmesini isteyen bir mektup yazıyordu. Bu işlerin ucunda muhbirlik ve casusluk kokuları da alınıyordu ve oldukça tehlikeli boyutlar kazanmıştı. İstanbul’daki İngiliz İstihbarat Servisi yetkilileri bu ilişkileri Saray içinden ve dışından kontrol ederek önemli muhtemel bir gelişmenin içinde bulunarak aktif müdahalede bulunmaya çalışmışlardır. Örneğin, Mustafa Sagir’in Abdülmecit ile Kemalistler arasındaki ilişkileri öğrenerek efendilerine haber vermesi bu bağlamda önemlidir. Ancak yine de, bu tehlikeli işlerden sonra Mustafa Kemal, Veliaht Abdülmecit’e Şubat 1921’de bir mektup daha yazarak Sultanlık teklif etmiş, ancak Abdülmecit bir kere daha ‘hayır’ demiştir. Ancak, Veliaht kendi yerine oğlu Ömer Faruk’u gönderince, O da Ömer Faruk’u geriye göndermiştir. Bu davranış, Mustafa Kemal tarafından Abdülmecit’in “kararsız” karakteri açısından oldukça olumsuz bir şekilde ve özellikle “güvenilmez ve çelişkili” olarak değerlendirilmiştir.

Veliaht Abdülmecit’in yakın çevresinden bazıları Kemalistler adına çalışıyordu. Örneğin, Seccadecibaşısı Zeki Bey, M. M. Gurubuna çalışan biridir. Bu durumu mabeynci İsmail Baykal şöyle ifade etmektedir: “Esas itibariyle İstanbul’da, Anadolu ile temas eden, o zaman Harbiye Nezareti, İnzibat Yüzbaşı Şevki Bey merhum ile Fransız karargâh İrtibat Subayı Yüzbaşı Hikmet Beyler bize Sivas Kongresi mukarreratının (kararlarının) basma nüshaları ile gazeteleri gönderiyorlardı. Biz de bunları muntazam surette Veliahde takdim ediyorduk. Bu suretle vaziyet o hâle gelmişti ki, Osmanlı hanedânı arasında tam mânasiyle Anadolu harekâtına vâkıf bir zat olan [Abdül]Mecit Efendi, tasvipkâr hareketlerde bulunmağa başlamıştı. Bu arada yaverleri Yüzbaşı Yümnü Bey de (General Yümnü Güresin) harekât hakkında aydınlatıcı bilgiler veriyorlardı. Fakat hükûmetle Anadoluda beliren millî hareket arasındaki anlaşmazlıklar artıyor ve aylar geçtikçe vaziyet daha da gerginleşiyordu.”

Atatürk’ün yakından görüştüğü bazı aydınlar da bu işlerle görevli bulunuyordu. Abdülmecit’in oğlu Ömer Faruk, Mütareke yıllarında Ruşen Eşref ile yakın ilişki içinde olduğunu ve Nisan 1921’de Ankara’ya gitmek için İstanbul’dan ayrılırken ailesine ve padişaha bıraktığı veda mektubuna son şekli Ruşen Eşref’in verdiğini belirtir39. Bu verilerden de anlaşılıyor ki, Kemalistler, Osmanlı hanedanı ile çeşitli yollardan ilişkiler kurmuştur. Bu ilişkiler ise başta İngilizler olmak üzere, İtilâf kuvvetleri ile Osmanlı yönetimi tarafından yakından izlenmiştir. Ruşen Eşref’in Ömer Faruk’la ilişkisi ise Osmanlı hanedanını kontrol altında tutan İngilizlerin gözünden kaçmıştır. Bu ilişki Osmanlı Saray çevresinin de dikkatini çekmediğine göre ve Mustafa Kemal ile Ruşen Eşref’in yakın görüştükleri düşünülürse, Ruşen Eşref’in Mustafa Kemal’in bu konularda en güvenilir adamı olduğu akla gelmektedir.

Damat Ferit ve hükûmetinin Kuvva-yı Milliye hareketine karşıt tutumu, Veliaht Abdülmecit ile Kemalist hareketi birbirine yaklaştıran önemli bir etkendir. Kuvva-yı Milliyeciler gibi Veliaht Abdülmecit Efendi de şiddetli bir Damat Ferit karşıtı bulunuyordu. Bu karşıtlık o kadar yaygın bir duruma geldi ki, Damat Ferit’in Abdülmecit’i göz hapsine aldırttığı, bunu ise Vahdettin’in tahtının güvenliğini sağlamak için yaptırttığı söyleniyordu. Veliaht Abdülmecit ile Damat Ferit arasındaki ilişkilerin Damat Ferit’in ilk sadareti sıralarında gerginleşmiş olduğu anlaşılmaktadır. Bundan sonraki günlerde Veliaht’ın Damat hakkında sarfettiği şu sözler bu geçimsizliğin boyutunu açıkça gösterir: “Ferid Paşa, millet ile pâdişah arasına siyah bir perde çekti; fakat millet nazarında benim mevkiimi yükseltti.”

Türk Kurtuluş Savaşı komutanlarından general Asım Gündüz, Veliaht Abdülmecit-Mustafa Kemal ilişkisine yakından tanık olmuş, hatta bu ilişkide etkin görev almış kişilerden birisidir. Asım Gündüz, Kurtuluş Savaşı anılarında, İstanbul’un işgalinin pekiştirildiği (16 Mart 1920) ve Ankara’da Meclisin açıldığı günlerde, Mustafa Kemal’in o sırada Ankara’da bulunan Veliaht Abdülmecit’in yaveri Kurmay Yüzbaşı Yümnü Güresin aracılığı ile Saray’la irtibata geçerek Veliahtla görüşmesine aracılık etmesini istediğini anlatır. Bundan başka Gündüz, M. Kemal’in, Padişah’ın İtilâf Devletleri’nin elinde tutsak olduğunu, Anadolu’da bir devlet kurarak başına Abdülmecit’i geçirmek istediğini belirterek, Abdülmecit’in bir hafta düşündükten sonra, Mustafa Kemal’in davetine olumsuz karşılık verdiğini belirtir.



13 Kasım 1918’den itibaren başkent İstanbul, Müttefik kontrolü altında bulunuyordu. 16 Mart 1920’de İstanbul resmen işgal edilince, Osmanlı hanedan ve hilâfet hukuku da ayaklar altına alınmıştı. 16 Mart günü İstanbul’un İtilâf Devletleri tarafından işgalinden sonra tutuklananlar arasında Osmanlı şehzadeleri Abdülhalim ile Ömer Faruk Efendi’lerin de bulunduğu istihbar ediliyordu. Sivas Valisi Reşit Paşa, bu iki şehzadenin tutuklanması hakkındaki haberlerin Müdafaa-i Hukuk merkezlerinden nahiyelere kadar hızlı biçimde bildirilmesi ve yerel gazetelerde yayımlanması gerektiğini bildirmiştir. Bu haberin bütün ülkeye neden süratli biçimde duyurulmak istendiği ise açıklanmamıştır. Ancak Kemalistler’in, Padişah ve soyunun İtilâf Devletleri karşısında çaresiz durumda olduğu kanısını vererek, Anadolu halkının yüzünü İstanbul’dan Ankara’ya çevirmek amacında olduğu söylenebilir.

ABD’nin İstanbul’da bulunan yüksek komiseri Amiral Lambert Bristol tarafından kaleme alınan 6 Ağustos 1920 tarihli “Anadolu’da Durum” başlıklı raporda, “Gelecekte Yunanlılar’la ya da İstanbul Hükûmeti’yle bir uzlaşma olasılık dışıdır” deniyordu44. Amiral Mark Lambert Bristol, 10 Mayıs 1921’de kaleme aldığı bir raporda ise Mustafa Kemal’in Veliaht’ın ve oğlunun manevî gücüne ve moral etkisine ihtiyacı kalmadığını, Bolşevikler’le Kemalistler arasında dostane ilişkilerin kurulmasının, “bir prensin hizmetlerini güvenilir olmaktan çıkardığı” bir dönemde olması bakımından önemli bir gelişme olarak değerlendirmektedir. Bu ortamda Osmanlı şehzadelerinin, özellikle Osman Fuad Efendi’nin ve Mustafa Kemal’in Trablusgarp Savaşı’ndan itibaren yakından tanıdığı Şeyh Ahmed es-Sünusî, İslâm siyaseti adına tarihsel bir misyon üstlenmişti. Hüsamettin Ertürk’e göre Şeyh Ahmed es-Sünusî’nin misyonu, TBMM Hükûmeti’nin Padişah ile arasını bulmaktı.

Mustafa Kemal ile Şeyh Sünusî özellikle Kasım 1920’den itibaren yakın temas içinde idiler. M. Kemal, 1920 yazında Osmanlı hanedanından Veliaht Abdülmecit Efendi’yi Ankara’ya davet etmiş, Abdülmecit’in bu davete icabet etmemesi üzerine, Osmanlı hanedanı ile ilişkisini sınırlamış ve Anadolu Kurtuluş Savaşı’nda Osmanlı hanedanının yerinin olmayacağına hükmetmişti. İşte bu noktada, Şeyh Sünusî, İttihat ve Terakki’nin vermeyi plânladığı konuma, yani Hilâfet mak¤¤¤¤¤ yükseltilere Osmanlı halifesinin Anadolu üzerindeki olumsuz propagandası minimize edilmeye çalışılmıştır. Şeyh Sünusî 15 Kasım 1920’de Ankara’ya gelmiş ve 25 Kasım 1920’de Mustafa Kemal’in konuğu olmuştu. Bu on günlük zaman zarfında Şeyh Sünusî’nin M. Kemal ile neler konuştuğuna, hangi konularda görüş alışverişinde bulunduklarına ilişkin elimizde ayrıntılı bilgi ve belge yoktur. Yalnızca 25 Kasım 1920 tarihli yemekte karşılıklı olarak verdikleri söylevleri elimizde bulunmaktadır.


Abdülmecit Efendi, Mustafa Kemal’in Anadolu’ya davetine icabet edemeyince, kendi yerine oğlu Ömer Faruk Efendi’yi göndermişti. Ancak Mustafa Kemal, Ömer Faruk’a gönderdiği 27 Nisan 1921 tarihli telgrafta, “Zatı fehimanelerinin Anadolu’ya teşrif buyurmaları emsali müessefei tarihiye delâletiyle sabit olduğu üzere erkânı saltanatı seniyye arasında bazı sui-telâkkiyata mahal verebileceği ve vahdeti tamme halinde bulunan efkârı umumiyei milliyei yeniden teşevvüşe düşürmek suretiyle de fevkalâde daii mezahir olacağı muhakkak olduğundan vatan ve milletin bütün hanedanı saltanatı seniye erkânının hizmetlerinden istifade edecekleri zamanın hulûline intizaren şimdilik İstanbul’da temdidi ikâmet buyurmaları meftur oldukları hamiyeti vataniye iktizasından görüldüğü”nü bildirmiştir. Bu nasihat, bizde monarşik düzenin tasfiyesi açısından önemli bir işarettir.

Ömer Faruk’un Ankara’ya kabul edilmemesi Veliaht Abdülmecit’in tepkisini neden olmuştur. Veliaht Abdülmecit Mustafa Kemal’e bir mektup yazarak bu davranışını protesto etmiş ve “hanedanın bütün üyelerinin Ankara’ya gitme ve cephedeki Türk ordusunu ziyaret etme hakkı bulunduğunu” belirtmiştir. Çünkü Ömer Faruk, gerek Ankara’ya kabul edilmemesi üzerine Mustafa Kemal’e İnebolu’dan çektiği ikinci telgrafta, gerekse İstanbul’dan ayrılırken bıraktığı veda mektuplarında “vazife-i askeriye ve vataniye için” gittiğini ve siyasî bir düşüncesi olmadığını belirtiyordu..Veliaht Abdülmecit bu protestosu ile Ankara’nın Osmanlı hanedanından bir beklentisi kalmadığı, Anadolu toprağına bile ayak bastırılmamasına, “vatanî” vazifesini yapmaya bile müsaade edilmemesine tepki gösteriyordu. Bu, aslında Türk milleti ile Osmanlı hanedanının yollarının kesin olarak ayrılması demektir.

Asım Gündüz, şehzade Ömer Faruk’un ısrarla Anadolu’ya geçmek konusunda kendisinden yardımcı olmasını istediğini belirtmektedir. Bu sıralarda Anadolu’ya geçmek üzere bir Kemalist olan ve M. M. Grubu ile bu durumu görüşen Asım Gündüz, Şehzade Ömer Faruk’u da beraberlerinde ¤¤¤ürme kararına vardıklarını, Şehzadenin vapura gizlice sokulduğunu, İnebolu’ya böylece hareket edildiğini anlatmaktadır. A. Gündüz’ün anlattıklarına bakılırsa, Ömer Faruk, İnebolu’da görkemli şekilde karşılanmış, fener alayları düzenlenmişti. Fakat Mustafa Kemal, ertesi gün Asım Gündüz’den Şehzadenin hemen geri ¤¤¤ürülmesini istemiştir. Çünkü bu kez durum, eskisinden oldukça farklıdır; düzenli ordunun kurulduğu, Yunan ordusuna karşı İnönü Savaşları’nın kazanıldığı bir dönemdi. Bunun üzerine A. Gündüz, Ömer Faruk’u İstanbul’a bırakıp Ankara’ya dönmek zorunda kalmıştır.
__________________
KoJiRo çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
CevaplaCevapla


Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir)
 

Yayınlama Kuralları
Yeni konu açamazsınız
Cevap gönderemezsiniz
Eklenti ekleyemezsiniz
Mesajlarınızı düzenleyemezsiniz

Kodlama is Açık
Smilies are Açık
[IMG] code is Açık
HTML code is Kapalı


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 01:10 AM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.