![]() |
![]() |
#1 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57909
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Tarihlerde İttihatçıların "İstibdatçı" dedikleri ve meşrutiyeti
kurdurmak suretiyle halk hâkimiyeti ve hürriyeti getirmeyi düşünen Paşa'lar da İttihat ve Terakki Partisi sloganlarına uyarak zor kullanmak suretiyle "Hal" ettikleri Sultan II. Abdülhamid'i Selanik'e sürgün ederek kurtulmuş oldukları vurgulanır. Onun yerine her söylemlerini kabul eden V. Mehmet Padişah olmuştur. İşlemi yapanların ilk işlemi Padişah yetkilerini budamak olmuş. ( Demirel'in "notermiyim" deyişi çınlatır kulakları"). Tarih araştırmacı yazarlar bundan sonrası için çok uzun değe4rli bilgiler vermekte ama buraya hepsini yazmak imkânsız. Merak edenler araştırmakla bulabilirler. İttihat ve terakki Partisi 31 Mart olayı sonrası gizliliği bırakıp resmen iktidara oturmuş. Halk hâkimiyeti derken halkın üstünde hâkimiyet içinde bir yönetim şekli aldığı, bazı karar ve kanunlarla dini yönde aleyhte kararlar alışları ile halk tarafından uygun görülmemeye başlandığı hatta faili meçhul cinayetlerin çoğaldığı belirtilmekte Hatta o hale gelmiş ki. Halktan bazılarının "...okurum böyle meşrutiyete" diyenlerin bile olduğu vurgulanmakta. *** Bu arada tarihî ilginç bir olay izlenmekte.. Sultan II. Abdülhamid Han, İstanbul Balat'taki Rum Ortodoks patrikliğinin karşısına bunlara muadil ve onunla ayni hukuka sahip "erksahlik" adıyla Bulgar kilise riyasetini tesis etmiş. Patrikhane demek olan bu müessesenin binasını da, bir gecede monte ettirmiş. Bu suretle Bulgar kilisesi, II. Abdülhamid'in bu siyasi manevrası ile meydana gelmiş Bunun bir ihtiyaç olduğu ortaya çıkınca, Bulgar ve Rumların müştereken oturdukları yerlerde kavga başlamış. Böylece Osmanlı aleyhine birlik yapabilmeleri önlemi alınmış. İttihatçılar, is başına gelince gafillikleri burada da nüksetmiş ki Patrikhanelerin istediği "kiliseler kanunu" çıkarmışlar. Rum ve Bulgarların birlikte yaşadıkları yerlerdeki kiliselerin aralarında taksimi için, nüfus ekseriyeti esasına dayanarak sayım yapmak yani. "Hangi taraf ekseriyette ise kiliseyi hükümet kuvvetlerini kullanarak o tarafa teslim edip kilisesiz kalan tarafa da iki sene içinde devlete ödeterek yeni bir kilise yaptırmak" suretiyle aralarındaki ihtilâfı gidermişler. Böylece kiliseler kavgası son bulmuş ve Bulgarlar ile Yunanlar, birkaç yıl içinde dost oldukları gibi, ezelî düşmanımız Sırplıları da yanlarına alarak Balkan Harbi'ni başlatmışlar. Nitekim balkan savaşı başlayıp düşmanın Selanik'e yaklaşması ile Sürgünde bulunan ve hiçbir gazete okutturulmayıp haber alması yasaklanan II. Abdülhamid'in İstanbul'a nakli istendiğinde durumu öğrenen Sultan; "-Galiba siz kiliseler meselesini hallettiniz!.." diye hicran içinde haykırarak kendisine haber veren Rasim Bey'e büyük bir öfke ile; "Rasim Bey! Rasim Bey!.. Selanik demek, İstanbul'un anahtarı demektir! Ordumuz nerede, askerimiz nerede?.. Ecdadın kanlarıyla sulanan bu toprakları nasıl terk ederiz? Biz buraları bırakıp gidersek, tarih ve ecdat bizim yüzümüze tükürmez mi?.. Biraderim Hazretleri, buranın tahliyesine razı mı oldular? Nasıl olur? Hayır, ben razı değilim!... Yetmiş yaşımda olduğuma bakmayın! Bana bir tüfek verin, asker evlatlarımla beraber Selanik'i son nefesime kadar müdafaa edeceğim..." diyor. Diyor ama teklif yeni padişahtan olduğu için bir nevi emir olduğundan kabul ediyor. *** Gerilemeye başlama bununla da kalmıyor. Zamanında Sultan II. Abdülhamid Han taktiği olarak. Yahûdî güdümün de olan İngiliz siyasetine karsı Almanları tahrik etmesinin mahiyetini anlayamayan İttihatçılar. Balkan savaşını takiple ortaya çıkan I. Dünya Harbi'ne de Almanların yanında olmak düşüncesizliğini gösteriyorlar. Hem de bir Yahudi emri vakisi ile... İttihatçılar; Düşman tazyikinden kaçıyormuş yalanıyla Çanakkale Boğazı'ndan içeriye girmesine müsaade edilen Goben ve Breslaw isimli iki Alman zırhlısını güya satın alınıyormuş gibi gösterilerek müttefiklerin protestolarından kurtulmak isterler.. Bu gemilerin Yahudi asıllı filo kumandanı Amiral Suson, aslında hususî bir talimatla hareket ederek, "Gemi personelinin İstanbul'da sıkıldığını Şöyle bir Karadeniz'e açılmak suretiyle giderilmesi" teklifi ile müsaade ister. Osmanlı bayrağı çekilmiş olan bu gemilere bir Türk kumandanı bile tayin edilmemiştir. Müsaadeyi alan Amiral, Karadeniz'de bir Rus nakliye gemisine taarruz ederek Osmanlı Devleti'ni bu emr-i vâkî ile savaşa sokmuş olur. Bu olayın olacağından sadece Enver Paşa haberdardır ve diğer kimseler bilmemektedir. Osmanlı Devleti'nin hazırlıksız bir surette harbe dâhil olması, yıkılışın en korkunç âmili olmaya götürmektedir. *** Savaşın neticesi belli olmaya başladığı günlerde, Sultanı devirmekle hata ettiklerini anlayan İttihat ve Terakki reisleri Enver ve Talat Paşalar, Beylerbeyi Sarayı'nda ikamet etmekte olan II. Abdülhamid'i ziyaretle fikrini sorarlar. Sultan, bir harita getirterek İngiliz sömürgelerini gösterirken, nüfuslarını da toplar ve Almanların sömürgelerini sorar. Tâbii Almanların sömürgesi olmadığı meydana çıkınca, Sultan keder dolu bir hüzünle: "-Şu hesabı da mı yapamadınız? Hiç İngiltere'ye karsı Almanların yanında harbe girilir miydi? Ben Almanları İngiliz emellerini dengelemek için kullandım. Bundan öteye bir şey düşünmedim. Simdi fikrimi soruyorsunuz!.. Bu evvelce gerekliydi; artik çok geç!.." cevabını alan paşalar nemli gözlerle sarayı terk ederlerken: "-Bizler böyle bir sultanin kıymetini takdir edemedik! Ne büyük bir hataya düştük!.."diye hayıflanırlar. *** Sultana karşı olanlardan Filozof RizaTevfik'in meşhur "Abdülhamid-i Sânî'nin Ruhaniyetinden Istimdâd" isimli şiiri ile diğerlerini dikkatinize sunarım. "Nerdesin şevketli Abdülhamid Han? Feryadım varır mı bârigâhina?.. Tarihler adını andığı zaman; Sana hak verecek ey koca Sultan! Bizdik utanmadan iftira atan; Asrin en siyasi Padişahına!.. Padişah hem zalim hem deli dedik; İhtilâle kiyâm etmeli dedik; Şeytan ne dediyse biz "beli" dedik; Çalıştık fitnenin intibahına... Divane sen değil, meğer bizmişiz; Bir çürük ipliğe hülya dizmişiz; Sade deli değil, edepsizmişiz; Tükürdük atalar kiblegâhina!.." *** Nadimlerden diğer biri olan Süleyman Nazif hislerini söyle ifade eder: "Padişahım gelmemişken yâda biz İşte geldik senden istimda da biz Öldürürler başlasak feryada biz Hasret olduk eski istibda da biz."
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|